CHP’li Özel: Bu Ülkenin Beka Sorunu 1923’te Çözüldü

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekili Özgür Özel, Halk TV’de “Serhan Asker ile Siyaset Kültürü” programında beka tartışmalarına ilişkin değerlendirmede bulundu.

Özgür Özer, beka tartışmalarına tartışmalara ilişkin yaptığı açıklamada, “29 Ekim 1923’te bu ülkenin beka sorunu çözüldü. Beka sorunu var diyenlerin partilerinin beka sorunu var. Recep Tayyip Erdoğan’ın, Devlet Bahçeli’nin beka sorunu var.

Cumhuriyet değerlerine sahip çıkıldıkça, ay yıldızlı al bayrağa ihanet edilmedikçe, bir siyasi çıkar uğruna olmadık mihraklarla işbirliğine gidilmedikçe, bu ülkede Atatürk ve devrimleri tartışmaya açılmadıkça bu ülkenin beka sorunu olmadı, bundan sonra da olmayacak. Kendi bekasını, ülkenin bekasına endeksleyenler, özgüveni olmayanlar, gece korkudan uyku uyumayanlar, 3 belediye giderse bu ülke çökecek gibi gösteriyorlar. Bunu yapmaya kimsenin haddi yoktur” dedi.

CHP’li Özel, konuya ilişkin yaptığı açıklamanın devamında, “14 Mayıs 1950 seçimlerine gidilirken İsmet İnönü, ‘Benim yerime Demokrat Parti gelirse, beka sorunu ortaya çıkar’ demedi. Adnan Menderes, 1954’te ‘Kore’de bir tugay askerimiz savaşıyor, bana oy vermezseniz, yandınız’ demedi. Bülent Ecevit ne Kıbrıs Barış Harekatı sürecinde, ne de 1998’de Suriye ile savaşın eşiğine gelmişken, ‘Bu seçimler beka seçimidir’ demedi.

Turgut Özal, 1991’de Körfez Savaşı’nı bahane edip bir beka seçimiyle karşı karşıyayız demedi. Süleyman Demirel ne sokak hareketlerini ne ekonomik krizi bahane etmedi. Kendi bekasını, ülkenin bekasına endeksleyenler, özgüveni olmayanlar, gece korkudan uyku uyumayanlar, 3 belediye giderse bu ülke çökecek gibi gösteriyorlar. Bunu yapmaya kimsenin haddi yoktur” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

HDP, Kürt Partileri İle Seçim Protokolu İmzaladı!

HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Sezai Temelli, KDP-T Diyarbakır merkezinde Kürt Partilerinin temsilcileri ile seçim ittifakına ilişkin protokol imzaladı.

Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, imza töreninde yaptığı konuşmada, “Özellikle kamusal alanda, başta Kürt dili olmak üzere birçok dilin yasaklı olduğunu bilerek, tüm anadiller üzerindeki baskıların, yasakların kalkması temeni ediyorum. Aslında tam da bugünün ruhuna denk gelecek şekilde önemli bir protokolü imzalamış bulunuyoruz” dedi.

Konuşmasını, “Birçok siyasi partinin katıldığı, 31 Mart 2019 tarihinde yapılacak olan yerel seçime dair birlikteliğimizi, güç birliğimizi oluşturmuş durumdayız. Daha önce yapmış olduğumuz görüşmeler neticesinde önemli bir güç birliği sağladığımızı ve bunu yerel seçimlerde hayata geçireceğimizi ifade etmiştik. Bugün imzalamış olduğumuz protokolün altına imza atan bütün partilere özellikle teşekkür etmek istiyorum. Bizim için önemli olan halkımızın geleceği ile ilgili 31 Mart’ta elde edeceğimiz büyük başarının sonraki sürece de etki etmesidir” şeklinde devam ettiren Buldan, açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı:

Üzerimizde yoğun baskı ve müdahalelerin olduğu çok zor bir dönemden geçiyoruz. Özellikle bölgemizde HDP belediye eşbaşkanlarının cezaevlerinde rehin olarak tutulduğu, belediyelerimize kayyumların atandığı bir dönemde bu seçimlerin Kürtler açısından özel bir öneminin olduğunu ifade etmek isterim.

Hedefimiz kayyumların gasp ettiği belediyelerimizi geri almak, bu belediyelerin üzerine daha çok belediye ekleyerek büyük bir başarının altına imza atmaktır. Bunu yaparken elbette bu protokolün altında imzası olan bütün siyasi partilerin büyük bir çabasının olacağını da biliyoruz. Bu çabayla birlikte 31 Mart’ta büyük bir başarı elde edeceğiz. Buna inanarak ve kendimize güvenerek yola çıktık. Bu güven ve umutla büyük bir zafer elde edeceğiz.

İttifakımız ulusal birliğe değerli bir katkı sağlayacak

Kürt halkının geleceği açısından ulusal birlik meselesinin de önemli olduğuna dikkat ederek yaptığımız ittifakın ulusal birliğe değerli bir katkı sağlayacağını özellikle belirtmek isterim. Yoğun baskılar altında bir seçim süreci geçireceğiz ama halkımızın bu seçimlere çok büyük bir ümit bağlıyor. Halkımız bu zaferin gerçekleşmesine olan inancını bizlere iletti ve bizim kazanmaktan, başarmaktan başka çaremiz yok.

Bu faşizan koşulları, uygulanan baskıları, şiddet politikalarını, zaferimizle ve kazanacağımız belediye sayıları ile öteleyeceğimizi ve bu baskılara son vermenin tek yolunun bu olduğunu ifade etmek istiyorum.

Bugün önemli bir bileşenle bir aradayız. Halkımızın gözünün kulağının burada olduğu bir dönemde bu görüntüyü vermekten büyük memnuniyet duyuyoruz. Buradaki sinerjinin Türkiye’nin batısına da etki edeceğine olan inancımız çok büyük. Biz bu güç birliğine alanlarda halkımızla birlikte ulaşabilirsek, bu sinerji Türkiye’nin batısında da görülecektir. O zaman ulusal birlik meselesinde önemli bir sinerji yaratacağımızı da görmüş olacağız. Dolayısıyla 31 Mart seçimlerinin Kürtler ve Türkiye’nin geleceği açısından önemi büyük. Biz de büyük bir başarı ve zafer elde etmek üzere yola çıktık. Hepimizin yolu açık olsun.

Paylaşın

Pervin Buldan: Kazanan Biz Olacağız, Halklarımız Olacak

Pervin Buldan, 31 Mart’ta yapılacak olan yerel seçimlere ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Bu sürecin sonunda kazanan bizler olacağız, halklarımız olacak! Barış olacak! Demokrasi olacak!” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, haftalık grup toplantımızda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Pervin Buldan’ın açıklamaları şöyle:

Zalimin zulmü olduğu sürece, mazlumun da direnişi bitmeyecektir

Halklarımızın gelecek umudunu söndürmeye çalışan faşizmin ağır baskısına karşı 2018 yılı bizler açısından amansız bir mücadele ve direniş yılı oldu. Yılmadık, diz çökmedik, boyun eğmedik, susmadık. Direndik ve mücadele ettik. Demokrasi, özgürlük, barış, eşitlik ve adalete olan umutların sönmesine izin vermedik. 2019 yılının da yoğun bir mücadele sürecine sahne olacağını belirtmek isterim. Zalimin zulmü olduğu sürece, mazlumun da direnişi asla bitmeyecektir. Faşizm bu topraklardan gidinceye kadar mücadele ve direnişimiz güçlü bir biçimde sürecektir. Asla yılmak yok, korkmak yok, geri adım atmak yok. Dönen dönsün biz dönmeyiz yolumuzdan bu da böyle bilinsin.

Her gecenin sonu aydınlıktır

Demokrasi ağır saldırı altındayken, yoksul halklarımız ekonomik krizin girdabında inim inim inletilirken, yediden yetmişe herkes özgürlük ve adalet diye haykırırken, biz HDP olarak, haklının, mazlumun, ezilenin yanında olmaya, mücadele bayrağını yükseltmeye, halkların ortak umudu olmaya devam edeceğiz.

Hiç kimse bu karanlık günlere bakarak karamsarlığa kapılmamalıdır. Her gecenin sonu aydınlıktır. Her kışın sonu bahardır. HDP varsa umut var,  HDP varsa cesaret var, HDP varsa özgürlük türküleri ve halayları var. HDP varsa başarı ve zafer var! Hep birlikte başaracağız, hep birlikte kazanacağız! Özgürlüğün faşizm, adaletin hukuksuzluk, aydınlığın karanlık, barışın savaş, alın terinin sömürü karşısında galip geleceği o güzel günleri hep birlikte karşılayacağımız günler yakındır. Bunun müjdesini sizlerin huzurunda veriyorum, hep birlikte mücadele edeceğiz, hep birlikte kazanacağız.

Sakineleri ve Seveleri saygıyla anıyoruz

Yarın 9 Ocak. Paris Katliamı’nın üzerinden tam 6 yıl geçti. Sakine Cansız ve arkadaşları İmralı görüşmelerinin kamuoyuna duyurulduğu, barışa dair umutların yeşertildiği günlerde katledildi. Bu saldırıyı düzenleyen zihniyet barışı ve çözüm sürecini, mücadelenin öznesi Kürt kadınlarını hedeflemişti. Çünkü kadınlar savaşın en büyük mağdurları olarak barışın en güçlü savunucuları olmuşlardır hep. Zaten bu yüzden 5 Ocak 2016’da Silopi’de yine kadın özgürlük mücadelesinin simgesi olan bir başka üç kadın, Sêvê Demir, Pakîze Nayır ve Fatma Uyar katledildi. Buradan Sakineleri ve Sêvêleri bir kez daha saygıyla ve minnetle selamlıyorum ve anıyoruz. Mücadeleleri bize ışık tutacaktır, ailelerine bir kez daha sabır diliyorum.

Paris Katliamı emrini verenler bugün tecridi sürdürenlerdir

İşte tam da Paris Katliamı’nın 6’ıncı yıl dönümünde Leyla Güven vekilimiz bugün açlık grevinin 62’nci gününde. Paris Katliamı’nın emrini verenlerin o günkü amacı neydi? Leyla vekilimizin bugün sonlandırılmasını istediği tecridi o süreçte başlatmaktı. Süreci bitirmekti. Nitekim 5 Nisan 2015 tarihi itibariyle tecridi devreye sokarak ne yazık ki süreci bitirdiler. Bu nedenle Paris Katliamı’yla tecrit politikası arasında doğrudan bir bağlantı ve işbirliği bulunduğunu ifade etmek isterim. O gün katliam emrini verenler, bugün tecridi sürdürenlerdir! Bunu çok net olarak söylüyorum. İşte Leyla Güven, Sakine’nin canıyla uğruna bedel ödediği barış umutlarının sönmemesi için, tecrit karanlığının sona erdirilmesi için tam 62 gündür açlık grevinde.

Leyla Güven, barışa giden yolu açmaya çalışan bir barış kadınıdır

Leyla Güven direnişin adıdır! Leyla Güven, barışa giden yolu açmaya çalışan bir barış kadınıdır! Bir barış güvercinidir! Leyla Güven cesarettir, umuttur! Kararlılıktır! Bugüne değin barış ve demokrasi mücadelesinin hep en ön saflarında yer aldı. Bu yüzden de cezaevi hep ikinci adresi oldu. Babasını kaybettiğinde de cezaevindeydi. Geçtiğimiz Cuma annesini kaybetti ve yine cezaevinde, üstelik açlık grevinde ve açlık grevinin bugün 62’nci gününde. Bir kez daha değerli annesine Allah’tan rahmet, Leyla vekilimize buradan hepiniz adına başsağlığı diliyorum.

Leyla Güven artık kritik sürece girdi

Adalet Bakanlığı, Leyla Güven’in sağlık durumundan habersizmiş gibi taziyeye katılabilmesi için cezaevi ring aracıyla onu götürmeyi teklif etmiş. Leyla Güven’in açlık grevinden bu yana en az 14 kilo kaybı var. Tansiyonu sürekli düşüyor. Mide bulantısı var ve en hayati sağlık sorunu ise bünyesinin sıvı tüketimini kabul etmiyor olmasıdır. Leyla Güven, artık kritik bir sürece girdi.

Dile bile kolay değil artık, 62 gün! Leyla hukuksuzca tutulduğu cezaevinde bedenini açlığa yatırarak bu ülkenin geleceği için, barışı için güçlü bir mesaj veriyor. Elinde olan tek aracı kullanarak sesini duyurmaya çalışıyor.

Leyla’nın sesine ses vermek vicdani ve ahlaki bir duruştur

Peki, yeterince duyuluyor mu bu ses? Bu sese güçlü bir şekilde ses veriliyor mu? Ülkedeki sefaletin kaynağı olan, savaş politikalarının sonlanması için değil mi Leyla’nın direnişi! İmralı’yla birlikte tüm ülkeyi esaret altına alan tecridin bitirilmesi için değil mi bu direniş! Adaletsizlik, talan, riya hayatın her alanına hakim olmuşken, sıradan vatandaşa dahi nefes aldırmayan bu baskı ortamının bitirilmesi için değil mi Leyla’nın direnişi! Bu sesi duymak bu sesi duyurmak işte bu yüzden çok önemli, çok anlamlı ve çok kıymetlidir. Bu sese ses vermek vicdani ve ahlaki bir duruştur.

Leyla bu ülke talan edilmesin, paramparça olmasın diye açlık grevinde

Leyla vekilimiz, ülkenin sorunlarının kökenine iniyor. Köküne inmezsek, bu iktidar kendi bekası için kendi savaşlarında ölüme göndermeye, lokmalarımızı boğazımızdan almaya devam edecek. Buna dur demek için şimdi Leyla’nın uzattığı eli havada bırakmamak gerekir.

Sadece sağlığı artık iyiden iyiye kötüleşen Leyla için değil, bu ülkenin bu toplumun sağlığı için, çocuklarımızın geleceği için!  Buradan tüm demokrasi güçlerine, ülkenin bugününden memnun olmayan, geleceğinden endişe duyan herkese sesleniyorum: Leyla sizler için bu açlık grevinde, tecrit bitsin bu ülkeye barış umudu yine gelsin diye bedenini 62 gündür açlık grevine yatırdı. Bu ülke bir grup Saray eşrafının elinde tükenmesin, talan edilmesin, paramparça olmasın diye açlık grevinde. Bu sesi sen duyarsan bir şansımız olur bu gidişata dur demek için!

Bu direniş doğru okunmazsa yarın çok geç olabilir 

Ve tabii ki, Leyla’nın sesini ilk duyanlar arasında yine cezaevlerindeki Leyla’nın yoldaşları bulunuyor. 16 farklı kentteki 29 cezaevinde 24’ü kadın olmak üzere 114 tutsak, Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit sistemine son verilmesi amacıyla Leyla’nın sesine ses, direnişine güç katmak için süresiz-dönüşümsüz açlık grevi başlattılar. Ve ayrıca yurt dışından 15’i Strasburg’da olmak üzere 17 değerli yoldaşımız aynı taleple açlık grevi başlattılar.

16 Aralık’tan bu yana giderek artan katılımlarla devam eden açlık grevleri, demir parmaklıkları aşan, duvarları yıkan ve dayatılan esarete karşı özgür bir iradeyi kendi yaşamları pahasına sahiplenen bu büyük direnişin başta iktidar olmak üzere herkes tarafından doğru okunması gerektiğini buradan tekrar ifade etmek istiyorum. Yoksa yarın çok geç olabilir! Leyla’nın sesi, çığlığı bizim sesimiz ve çığlığımızdır. Tecrit kalkana kadar haykırmaya devam edeceğiz! Bu karanlık tecrit ya bitecek, ya bitecek diyoruz. Sevgili Leyla’ya buradan selamlarımızı gönderiyoruz.

Yerel seçim, demokrasi ile faşizm arasındaki bir referandumdur

Tecridin yaydığı karanlığı mücadele ve direnişle kırmaya çalıştığımız böylesi bir süreçte aynı zamanda demokratik yaşam açısından hayati önem taşıyan 31 Mart yerel seçimlerine hazırlanıyoruz. Başından itibaren ifade ettiğimiz gibi yerel seçim, demokrasi ile faşizm arasındaki bir referandumdur. Toplum bu gerçeği görmelidir. Bugün sokaklarda geleceğine güvenle bakan tek bir insan kalmamıştır.

31 Mart seçimleri tarihi bir fırsat

Adaletin, özgürlüğün, sevginin olmadığı bir ülke ve toplum çökmeye mahkumdur. AKP’nin 16 yıllık iktidarının ülkeyi ve toplumu getirdiği nokta budur, yani çöküştür. Krizle, istikrarsızlık ve bölünme tehdidiyle, korkutmayla toplumu ve ülkeyi yönetmeye çalışan, yönetemeyen bu iktidara dur demek için 31 Mart seçimleri tarihi bir fırsat yaratmaktadır. Demokrasiden, özgürlüklerden, emekten, barıştan ve adaletten yana olan, bir arada yaşama iradesine sahip herkesin, tüm kesimlerin yaşanan bu karanlık tablo karşısında ortak bir duruş göstermesi, demokratik tutum alması gerekmektedir. Bunu buradan açık yüreklilikle belirtmek isterim.

Demokratik güç birliği yapılması, herkesin ortak sorumluluğu

Yan yana gelmez, güç birliği yapmaz isek, bu ülkeyi ve toplumun geleceğini faşizmin karanlığına teslim etmiş oluruz. O yüzden bu seçimlerde demokratik güç birliği yapılması herkesin ortak görev ve sorumluluğudur.

24 Haziran başarımızı 31 Mart günü ikiye katlayacağız

Başta Kürtler olmak üzere AKP-MHP iktidarından yaka silken Türkiye halkları yerel seçim gününü büyük bir heyecan içinde bekliyor. 31 Mart sabahı bu gidişata mutlaka dur diyeceğiz.  24 Haziran’da gösterdiğimiz başarıyı 31 Mart günü ikiye katlayacağız. Son derece kararlıyız, son derece iradeliyiz.

Tekçi rejimin oyun planlarını bozacak olan HDP’dir

Baskıcı rejimi geriletecek güç HDP’dir, bunu biliyoruz. Tekçi rejimin oyun planlarını bozacak olan HDP’dir. O nedenledir ki tüm güçleriyle HDP’ye saldırıyorlar. Hukuksuz operasyonlar yürütüyorlar. Partimize tehdit mektupları gönderiliyor. AKP Genel Başkanı her gün partimizi hedef alan konuşmalar yapıyor. Bizim yılmayacağımızı, geri adım atmayacağımızı bile bile bunu yapıyorlar. Herkes şunu bilsin ki bu saldırılar bize asla geri adım attıramayacak, tam tersine HDP’yi daha da güçlendirecek, mücadele kararlılığımızı ve azmimizi daha da arttıracaktır. Bu koca çınarı hiçbir fırtına yerinden sökemeyecektir! Bu da böyle biline!

Halk yoklamalarımızda tam bir demokrasi şöleni yaşandı

İşte iktidarın tüm baskı ve tehditlerine rağmen geçen hafta sonu 30 il ve ilçe merkezinde halkımızın yüksek katılımıyla halk yoklamalarını gerçekleştirdik. Tam bir demokrasi şöleni yaşandı. Toplumun her kesimini kapsayan temsilcilerden oluşan delegeler sandık başına giderek belediye eş başkanlığı için aday adaylarını belirledi. Bu adayları kamuoyuyla ve halkımızla en kısa zamanda paylaşacağız.

Alın size demokrasi, alın size halk iradesi

Fiili olarak OHAL’in sürdüğü kentlerimizde inadına demokrasi diyerek sandıklara koşan halkımız kayyumlara rağmen kendi iradesi etrafında çok güzel kenetlendiler. Analar, kadınlar, gençler, STK temsilcileri, parti üyelerimiz büyük bir coşku içinde oy kullandılar, iradelerini belirlediler. Halk yoklamaları 31 Mart’ın provası niteliğindeydi. Şimdi halkımız sabırsızlıkla 31 Mart seçimlerini bekliyor. Belirlenen adaylar halkımızın adaylarıdır. Alın size demokrasi, alın size halk iradesi. İşte sandık, işte halk iradesi!

Kayyumlara diyeceğim tek bir şey var: Şimdiden valizlerinizi hazırlayın

Halk yoklamasının demokratik bir ortamda gerçekleşmesi için görev alan MYK ve PM üyelerimiz ile il ve ilçe yöneticilerimize, milletvekillerimize, il aday belirleme komisyonu üyelerimize de büyük emeklerinden dolayı buradan bir kez daha teşekkürlerimizi sunuyorum. Halk yoklamasında en az oyu alan da, en çok oyu alan da, bütün aday adaylarımız onurlu mücadelemizin birer neferidir. 31 Mart günü elde edeceğimiz büyük zafer için aday adayı olan bütün arkadaşlarımızın gece gündüz demeden çalışacağına yürekten inanıyoruz. Yolunuz açık olsun. Kayyumlara diyeceğimiz tek bir şey var: Şimdiden valizlerinizi hazırlayın! Çünkü birer birer Ankara’ya gideceksiniz! Halk sizi Ankara’ya yollayacak.

Halkımız müsterih olsun; sizin onay vermeyeceğiniz hiçbir adımı atmayız

Sadece gösterdiğimiz adaylar değil, kurduğumuz ittifaklar da çok hayatidir. Gerek Bölge’de gerekse Türkiye’nin batısında ilkelerimizi koruyarak adımlar atıyoruz. Halkımız müsterih olsun. Sizin onay vermeyeceğiniz, hiçbir adımı atmadık, bundan sonra da atmayız. Bizim partimiz AKP-MHP ittifakını bitirecek kilit partidir. Bunun farkında olanlarla beraber zaten yolumuzu yürüyoruz ve yürümeye devam edeceğiz. Görüş farklılıkları ne olursa olsun, “buradayız, biriz ve birlikte güçlüyüz” şiarıyla yerel yönetimler ittifakımızı gerçekleştirdik bundan sonra da gerçekleştirmeye devam edeceğiz.

Bölgede seçimlere 7 partinin ittifakıyla giriyoruz 

Dün, Bölgede Kürt parti ve hareketlerle ittifak deklarasyonunu açıkladık. Bölgede seçimlere 7 partinin ittifakıyla giriyoruz. Kürtlerin bu seçim ittifakı önemli, anlamlı ve değerli bir aşamadır. İttifak içerisinde bulunan siyasi partilerin değerli temsilcilerine göstermiş oldukları bu duyarlılık ve işbirliği anlayışından dolayı huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

AKP-MHP ittifakı Kürtlerin ittifakı karşısında kaybetmiştir

Kürtlerin iradesini yok sayan gaspçı kayyum zihniyeti kurduğumuz bu ittifak karşısında şimdiden kaybetmiştir, kaybedecektir. Bu kesindir! Kaybedecektir. AKP-MHP ittifakı bölgede sandığa mutlaka gömülecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Oy hırsızlığını biliyorduk şimdi de seçmen çalıyorlar

AKP’yi zaten bir kaybetme telaşı sarmıştır. Ateş bacayı sarmıştır. Seçmenin karşısına çıkacak yüzleri olmayınca şimdi seçmen kayıtlarıyla oynayarak, hırsızlık yaparak sonuç alacaklarını sanıyorlar. Kimi yerlere seçmen kaydırıyorlar, kimi yerlerde seçmenin kayıtlarını siliyorlar. Oy hırsızlığını biliyorduk! Şimdi de seçmen çalıyorlar bu da yeni bir icat. Hile ve düzenbazlık bunların ruhuna işlemiş! Hilesiz yapamıyorlar! Şunu bilmenizi istiyoruz ki, bu oyunlarınız, bu hileleriniz tutmayacak! Halk artık sizin hilelerinizi ve oyunlarınızı çok net görüyor.

Tüm Saray eşrafını Şırnak’a, Siirt’e, Van’a taşısanız da başaramayacaksınız

Bu tezgahlarınız 31 Mart’ta bozulacak ve duvara çarpacak! Hiç merak etmeyin! Sandıktan öyle bir yanıt alacaksınız ki, feleğiniz şaşacak! O sandıkları uzaya da taşısanız, halk yine gidip oyunu kullanacak, oyunu verecek! Tüm Saray eşrafınızı Şırnak’a, Siirt’e taşısanız da kaybedeceksiniz! Kaybedeceksiniz, kaybedeceksiniz! O sildiğiniz seçmenler de sizi silecek?  Yok saydığınız halk da sizi yok sayacak! Bundan emin olabilirsiniz.

Batı’da demokrasi ittifakı çalışmalarında sona yaklaştık 

Aynı şekilde Türkiye’nin Batısında da, yerellerde en geniş demokrasi ittifakının oluşturulması noktasında çalışmalarımız tüm hızıyla sürmekte ve sona doğru yaklaşmaktayız. Biz merkeziyetçi tek adam rejimine karşı yerelde demokrasinin geliştirilmesinden yana bir strateji izliyoruz. Bu açıdan yerellerde yerel demokrasi dinamikleriyle ortak hareket etme noktasında bir tutum içerisindeyiz.

31 Mart akşamı herkes temsiliyet noktasında gücünü arttırmış bir HDP görecek

Türkiye’nin Doğusuyla, Batısıyla her yerinde HDP büyük bir değişimin gücüdür. 31 Mart akşamı herkes, Türkiye’nin her yerinde güçlenmiş, kazandığı belediyelerin sayısını ikiye katlamış, belediyelerde temsiliyet noktasında gücünü ve oyunu arttırmış bir HDP görecektir. Bundan emin olabilirsiniz! Çınar ağacımız ülkenin her yerinde kök salmıştır, 31 Mart’ta bu kökler, selvi boylu birer fidana dönüşecektir!

Bizim ittifakımız tüm ezilenlerle, kadınlarla, gençlerle, emekçilerle

Bizim derdimiz faşizmin kaybetmesi, demokrasinin kazanmasıdır. AKP zulmünün ancak omuz omuza mücadeleyle, demokratik birliktelikle aşılacağına yürekten inanıyoruz. Bizim ittifakımız tüm ezilenlerledir, kadınlarladır, gençlerledir, emekçilerledir, her biri değerli olan inanç ve kimliklerledir. Ve bu ittifakla birlikte 31 Mart’ta demokratik yeni bir yaşam başlayacaktır. Umutluyuz, kararlıyız! Şimdiden 31 Mart’ın hepimize barış, demokrasi, eşitlik getirmesini temenni ediyor; kazanacağımıza olan inancımı paylaşmak istiyorum.

Savaşın maliyeti yıkım, barışın maliyeti refahtır

Bu ülkenin AKP iktidarından kurtarılmasının ne denli elzem olduğunu gösteren en acil sorunların başında hiç kuşkusuz yaşanan derin ekonomik kriz gelmektedir. AKP ile destekçisi MHP 2015 yılında barışa giden yolu bozma kararı vererek ülkeyi siyasal ve ekonomik uçuruma sürükleyen sürecin önünü birlikte açtılar. Barışın maliyeti siyasal sorumluluktur ve sonucu refahtır. Ama savaşın maliyeti toplumsal yıkım ve ekonomik krizlerdir. İşte bugün yaşanan krizin nedeni barış sürecinin iktidar eliyle yıkılmasıdır.

Barış süreci yıkılınca ekonomi dibe vurdu

Barış süreci yıkılınca ekonomi de buna dayanamadı ve dibe vurdu. Demokrasi ve adalette baş aşağı giden bir ülke, ekonomide de uçurumdan aşağı yuvarlanmaktadır. Bir tarafta vatandaşın aldığı maaşın döviz karşısında eriyerek fakirleştiği bir durum varken, diğer tarafta saraylarda yaşayanların kendilerine uçan saraylar aldığı ve yandaş sermayenin ihya edildiği gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Memur, aldığı maaş ile alım gücü zayıfladı ama geliri o oranda artmadı; taksici benzini, mazotu daha pahalıya aldı ama geliri artmadı; küçük esnaf aldığı her ürünü daha pahalıya aldı ama bu oranda satış yapamadı, üstelik bir de yüksek faizli kredilere mahkum edildi.

Grev yasak, insanca yaşam ve ücret talep etmek yasak! İşçiye, memura, emekliye gelince bütçe yok! Ama savaş harcamalarına gelince kesenin ağzı sonuna kadar açılıyor. Niye? Çünkü içeride milliyetçilik ve militarizmden besleniyorlar! Ekonomi bu ülkeyi yönetenlerin umurlarında değil!

Asıl hedefi 31 Mart’ta halk tutturacak

Bakınız! Geçen yıl Ocak ayında kendileri yıl sonu için yüzde 7 enflasyon hedeflediklerini söylemişti ama yüzde 20’ye bile çok şükür diyecek hale geldiler. Bakan Bey, dalga geçer gibi “Enflasyon hedefini tutturduk” diyor! Halkın cebindeki ve sofrasındaki erimiş, bunlar hedef tutturmaktan söz ediyor. Merak etme Bakan Bey, 31 Mart’ta da halk hedefi iyi tutturacak size de iyi bir ders verecek!

Zam üstüne zam 

AKP – MHP iktidarı 2018 yılında yaşattıkları baskı ortamı ve ekonomik yıkımı 2019’un başında her alanda korkunç zamlar uygulayarak kapatmaya çalışıyorlar. Özellikle kira, ulaşım, gıda ve elektrik gibi günlük yaşamın temel alanlarında yüzde 20 ila 50 arasında fahiş zamlar yapıldı. Köprü ve otoyollarda yüzde 40’ları aşan zamlar uygulanmaya başlandı. Elektrikte Ekim ayına kadar 9 ayda konutlara yüzde 44; sanayi, ticarethane ve tarımsal sulama kullanıcıları için yüzde 70`i aşan zamlar uygulandı. Şimdi kalkmışlar yüzde 10 indirimden bahsediyorlar ve insanların gelecekleriyle dalga geçiyorlar. Bu indirimin altından bile dağıtım bedeline gizli yüzde 15’lik zam çıktı. “Elektrikte indirim yaptık” diye övünen iktidar merak etmesin. Bu halk 31 Mart’ta size öyle bir indirim yapacak ki, sizi iktidardan indirecek göreceksiniz!

Bu zihniyetin sahipleri satılık olabilir ama Sur satılık değildir!

Ülkede satmadıkları bir yer kalmadı. Şimdi Sur’da yerle bir ettikleri yerlerdeki taşınmazları satılığa çıkartıyorlar. Gaspçı kayyum, giderayak Sur’u satmaya kalkıyor! Bu zihniyetin sahipleri satılık olabilir! Ama Sur satılık değildir! Bunu böyle bilin!

2020 lira ile bırakalım bir ayı, bakalım bir gün geçinebilecek misin?

Bunların bütün anlayışları budur! Tarihi, doğayı, ormanı, dereyi, tarlayı rant olarak görüyorlar! Gözleri paradan başka bir şey görmüyor. Ülkenin tüm varlıklarını peşkeş çektiler. Sonra bu şirketler bankalardan aldıkları kredileri ödeyemediler. Kredi borçları da devlete kaldı bunu da ne yazık ki halka ödetme peşindeler.  Asgari ücreti  bir yoksulluk sınırının yarısı olacak şekilde 2850 TL önermiştik. Ama onlar 2020 TL yaptılar. Yani asgari ücrete yapılan zam ile hayat pahalılığının geldiği nokta arasında koca bir makas oluştu. Asgari ücreti arttırmakla övünen Saray sakinine buradan sesleniyoruz. Buyurun 2020 lira ile bırakalım bir ayı, bakalım bir gün geçinebilecek misin, al ve dene diyoruz.

Bunların hesabını birlikte soracağız

Değerli halkımız, alternatifsiz değilsiniz. Tüm bunların hesabını hep birlikte soracağız. Bu batağın yükünü halkın sırtından biz kaldıracağız. Olabildiğince iddialı ama inanarak söylüyoruz; bu saltanatı biz yıkacağız ve halka ait olanı halka vereceğiz. Tüm çaldıklarının hesabını da bir bir, halkımızla beraber soracağız.

Üniversite özerkliği ve akademik özgürlük saldırı altındadır

Gün geçmiyor ki bu ülkede bir kadın cinayeti yaşanmasın! Geçen hafta Çankaya Üniversitesi’nde Ceren Damar Şenel, üniversitenin içinde ne yazık ki katledildi. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesi ve akademi camiasına başsağlığı diliyorum. Türkiye’de, üniversite özerkliği ile akademik özgürlükler büyük bir saldırıyla karşı karşıyadır.  Üniversiteler gelinen noktada yükselen duvarları, ihraç edilen akademisyenleri ile özgür düşüncenin, bilimin üretildiği mekanlar olmaktan çıkarılmış, fikirlerin baskılandığı çorak mekanlara dönüştürülmüştür.

Her sınıftan kadın erkek şiddetinin hedefindedir

Yaşanan bu olay Türkiye’de akademinin vardığı vahim noktayı göstermektedir. OHAL ile beraber yasaların askıya alınıp KHK’ler yoluyla istisnanın kural haline getirilmesiyle akademi itibarsızlaştırılmış; akademisyenler çok yönlü şiddetin hedefi haline getirilmiştir.

Akademisyen Ceren Damar Şenel’in katledilmesi Türkiye’de kadına yönelik şiddetin boyutunu da göstermektedir. Bugün Türkiye’de her sınıftan, her meslekten her etnisite ve inançtan kadın erkek şiddetinin hedefi halindedir. 2 Ocak günü Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun açıkladığı verilere göre 2018 yılında erkekler 440 kadını öldürdü, 317 kadına cinsel şiddet uyguladı. Türkiye’de kadın cinayetlerinde yaşanan cezasızlık kadınlara şiddet uygulayan erkekleri cesaretlendirmektedir. İktidarın yürürlüğe koyduğu eril, ırkçı, kutuplaştırıcı dil bu vakaların yaşanmasının zeminini hazırlamış oldu.

Kadın cinayetlerinin sorumlusu iktidardır

Bu cinayetin sorumlusu üniversiteleri siyasetin, paranın, rantın ve tarikatların vesayeti altına alan iktidardır. Öğrenciyi bir müşteri, akademisyenleri ise onlara hizmet sunan çalışanlara indirgeyen zihniyettir bunun katilleri. Bu cinayetin sorumlusu üniversitelerin etik kurallarını hiçe sayan, pankartların, özgür düşüncenin giremediği üniversitelere bıçak, tabanca, sopa sokan siyaseten yandaş öğrenciye göz yumanlardır. Bunun da böyle bilinmesini istiyoruz. Hep söyledik, söylemeye devam edeceğiz. Kadın cinayetleri politiktir. Katledilen her bir kadın cinayetinin arkasında mutlaka erkek devlet, erkek yargı gerçeği vardır. Kadın erkek eşitliğine inanmayan siyasi zihniyet vardır.

Dolar dolu ayakkabı kutularına dokunamayanlar bir anneyi boş çikolata kutusundan cezalandırıyor

Bakın! Bursa’da temizlik işçisi 59 yaşındaki 4 çocuk annesi Emine Anne, iş yerindeki boş çikolata kutusunu dikiş malzemesi kutusu yapmak için çöp kutusunun içinden alıyor. Sonra hırsızlık yaptı diye işten atılıyor, tazminat da ödenmiyor. Mahkemeye gidiyor, hakkını arıyor. Yargıtay, anneyi haksız buluyor. Alın size erkek yargı! Alın size adalet! Dolar saklanan ayakkabı kutularına dokunamayanlar, bir anneyi içi boş çikolata kutusundan dolayı cezalandırıyor. İşte milli ve yerli adaletleri budur bunların! İşte bu nedenle diyoruz ki; tüm kadınlar örgütlenelim. Omuz omuza verelim! Erkek şiddetine; devlet şiddetine, kadına karşı her türlü ayrımcılığa karşı sesimizi yükseltelim! Bu zihniyete karşı hep birlikte mücadele yürütelim. Kadınları ancak ve ancak kadınların ortak mücadelesi kurtarır!

Ankara’nın göbeğinde bir kadının can güvenliğini sağlayamayan iktidar Menbiç’e girecekmiş

Sokakta kadının can güvenliğini sağlayamayan, çalışma yaşamında işçinin güvenliğini sağlayamayan bu iktidar çıkmış, şimdi Türkiye’nin güvenliği gerekçesinin arkasına sığınarak Suriye’ye müdahale planları yapıyor. Ankara’nın göbeğinde öğretim üyesi bir kadının can güvenliğini sağlayamayan iktidar, nereye gidecekmiş? Menbiç’e girecekmiş! Türkiye’nin güvenliğini sağlayacakmış! Türkiye’nin kamusal güvenliğini ancak barış politikalarıyla sağlayabilirsiniz, müdahale planlarıyla, tankla, topla değil! Türkiye’nin güvenliğini Kuzey Suriye değil, AKP’nin izlediği hegemonik politikaları tehlikeye sokuyor. Cihatçı çetelere verdiğiniz destek, ülkenin güvenliğini tehlikeye atıyor. Bunu göremeyecek kadar kör, bunu duyamayacak kadar sağır olmuş vicdanlara sesleniyoruz: Savaşa karşıyız, savaşa izin vermeyeceğiz.

AKP’nin Suriye’ye müdahalesi savaş ve istikrarsızlığı derinleştirecek

AKP iktidarının Kuzey Suriye’ye müdahale planlarının amacı, Suriye’de istikrarsızlığı, savaşı ve krizi tırmandırmaktır. Türkiye, Suriye’de çözüm istemiyor. Suriye’de halkların, kendi demokratik yönetimlerini inşa etmesini istemiyor. İstikrara kavuşmuş Demokratik Suriye istemiyorlar. Suriye’de kriz ve çatışma sürsün ki, iktidar da bu krizden, çatışmadan nemalansın, oy devşirsin. Tek amaçları, tek düşündükleri kendi koltukları.

IŞİD’i bitiren Suriye Demokratik Güçleridir

31 Mart seçimleri öncesi AKP, Kuzey Suriye’ye müdahale planları yapıyor ve Rojava’ya, Kuzey Suriye’ye girmek için, Kürt, Arap, Türkmen ve diğer halkların yarattığı ortak yaşamı yıkmak için hazırlık yapılıyor. Suriye’de geriletilen IŞİD’e ve diğer çetelere yeniden alan açmaktır bunların amaçları. Bunu Türkiye kamuoyunun mutlaka bilmesi gerekiyor.

İktidar sözcüleri çıkmış, IŞİD’le mücadeleden söz ediyor! Siz mi IŞİD’le mücadele ediyorsunuz? Kim inanır ki buna? IŞİD’le petrol ticaretini tüm dünya biliyor ki beraber yapıyorsunuz. Kimi kandırıyorsunuz? IŞİD’i bitiren Suriye Demokratik Güçleri’dir. Bunu bütün dünya bunu bilmesine rağmen çıkıp böyle bir müdahaleden bahsetmenize kimse inanmaz.

Ayrımcılık yapmadığınız için mi Efrîn’deki Kürtçe tabelaları indirdiniz

Ayrımcılık yapmadıklarını söylüyorlar. Ayrımcılık yapmadığımız için mi Efrîn’de Kürtçe tabelaları çetelere söktürüp attırdınız? Bütün yerleşim yerlerinin adını Türkçeleştirdiniz. Bunu herkes biliyor.

Demokratik güçleri AKP savaşına karşı çıkmaya çağırıyoruz

Yerel seçimler yaklaşırken Türkiye halklarını zamlarla, açlıkla, yoksullukla yüz yüze bırakan, ülkenin bütün kaynaklarını savaşa harcayan ve bununla kendi siyasi bekasını sürdürmek isteyen AKP, ortağı MHP ile ülkenin geleceğine ipotek koymak istiyor.

Bunun için yeni “kurtuluş savaşı” masallarıyla toplumu adeta bir savaş ve çatışma girdabına sürüklemeye çalışmaktadırlar! Demokratik kamuoyunu, demokrasiden, barıştan yana olan herkesi, gençlerin ölümüne yol açacak olan, halkı daha da yoksullaştıracak olan AKP- MHP’nin bu savaş planlarına karşı çıkmaya çağırıyoruz. Hem Türkiye’de, hem bölgemizde savaşa karşı sessiz kalmayacağımızı, bunun siyasi varlığımızın gereği olduğunu herkesin bilmesini isteriz.

Kazanan biz olacağız, halklarımız olacak

Bu karanlık dönemi mutlaka aşacağız! Halklarımıza demokrasi ve özgürlük yolunu kapatmalarına asla izin vermeyeceğiz. Tüm gücümüzle, demokrasinin, barışın, özgürlüklerin ve adaletin yolunu açık tutmak, halklarımızın özgür geleceğini oluşturabilmek için mücadelemizi her zamankinden daha fazla büyüteceğiz ve mutlaka sonuca götüreceğiz. Bu gemi limana mutlaka ulaştırılacaktır! Cezaevindeki arkadaşlarımıza sözümüz vardır. Sevgili Selahattin Demirtaş ve sevgili Figen Yüksekdağ’a sözümüz vardır. Umutla, kararlılıkla, inatla hep birlikte bu yolda yürümeye devam edeceğiz! Gece gündüz çalışacağız! Gitmediğimiz yer, çalmadığımız kapı, sıkmadığımız el bırakmayacağız! Umudu ve cesareti her yere yayacağız! Ve göreceksiniz ki, bu sürecin sonunda kazanan bizler olacağız, halklarımız olacak! Barış olacak! Demokrasi olacak!

Hepinize şimdiden başarılar diliyorum! Hızır hepimizin yoldaşı, Allah hepimizin yardımcısı olsun!

Paylaşın

Erdoğan, İzmir’in 30 İlçesinde Gösterecekleri Adayları Açıkladı

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin İzmir’in 30 ilçesinde göstereceği adayları tanıttı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhur İttifakı’na verdikleri öneme vurgu yaptı.

Partisinin İzmir’de düzenlediği aday tanıtım toplantısında konuşan Erdoğan, Cumhur İttifakı’na verdikleri öneme vurgu yaptı.

Toplantıda 5 belediyede MHP’li adayları destekleyeceklerini duyuran Erdoğan’ın tanıttığı isimler ve aday gösterildikleri ilçeler şöyle:

Balçova – Evrim Özen

Bayındır — Uğur Demirezen

Bayraklı — Ali Aslan

Bergama — Hakan Koştu

Beydağ – Ogün Asil Aydoğdu

Bornova — Reşat Gençtürk

Buca — Mustafa Arslan

Çiğli — Okan Korkmaz

Gaziemir — Nazmi Yılmaz

Güzelbahçe — Burcu Dereci

Karabağlar — Bilal Doğan

Karaburun — Ferhan Eroğlu

Karşıyaka — Ayda Maç

Kemalpaşa — Arif Uğurlu

Kınık – Sadık Doğruer

Kiraz — Saliha Özçınar

Konak – Melek Eroğlu

Menderes — Bülent Soylu

Menemen — Durmaz Bayraktar

Ödemiş – Münir Bezmez

Seferihisar — Hamit Nişancı

Selçuk — Osman Başterzi

Tire — Selman İçelli

Torbalı — Adnan Yaşar Görmez

Urla — Adıgüzel Demirel

AK Parti tarafından desteklenecek MHP’li adaylar

Aliağa – Serkan Acar

Çeşme – Sema Aydın

Dikili – Buğra Akın

Foça – Serdar Mersin

Narlıdere — Süleyman Kocabıyık

Paylaşın

Dışişleri’nden İsrail’e ‘Batı Şeria’ Tepkisi

İsrail yönetiminin Batı Şeria’da yeni konu inşa edilmesine onay vermesine ilişkin açıklama yapan Dışişleri Bakanlığı, İsrail yönetimini kararından dolayı kınadı. Dışişleri’nden yapılan açıklamada, İsrail’in Batı Şeria’da yeni konut inşa etmesinin uluslararası hukuka aykırı olduğu belirtildi.

Dışişleri Bakanlığı, İsrail yönetiminin Batı Şeria’da yeni konu inşa edilmesine onay vermesine ilişkin resmi internet sayfasından bir açıklama yayınladı.

Dışişleri’nden yapılan açıklamada, İsrail’in Batı Şeria’da yeni konut inşa etmesinin uluslararası hukuka aykırı olduğu belirtildi.

Birleşmiş Milletler kararları ve Dördüncü Cenevre Sözleşmesi hatırlatılan açıklamada, “İsrail’in bu yasadışı kararını reddediyoruz” denildi.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“İsrail’in işgal altında tuttuğu Batı Şeria’da yaklaşık 2200 yeni konut inşa edilmesine onay vermesini şiddetle kınıyoruz.

İlgili Birleşmiş Milletler kararları ile Dördüncü Cenevre Sözleşmesi başta olmak üzere uluslararası hukuku pervasızca çiğnemeye devam eden İsrail’in bu yasadışı kararını reddediyoruz.”

Paylaşın

CHP’li Özel: Demokrasi Varsa Genelkurmay Başkanları Tartışılır

CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, TBMM Genel Kurulu’nda Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile yaşanan gerginlik ve AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan’ın açıklamalarına yanıt verdi.

Özgür Özel, açıklamasında, “İfade etmek gerekir ki bir ülkede demokrasi varsa o ülkede genelkurmay başkanları, onun görevini nasıl yaptığı tartışılabilir, eleştirilebilir” dedi.

“CHP’nin askeri vesayete itirazını ortaya koyuyor”

“Kaldı ki bugün Genelkurmay Başkanlığı’ndan bir gecede partili bir bakana dönüşmüş olan birinden bahsediyoruz” diyen Özel, “Genelkurmay Başkanı’yken üzerindeki üniformayla aktif siyasete müdahil olmuş, belirlenecek cumhurbaşkanı adayı konusunda kendi vehimlerinden yola çıkarak, adaylık için adı geçen birisine baskı yapacak kadar ileri gitmiş olan birisinin tutumunun eleştirilmesinden bahsediyoruz. ‘Askeri vesayetle mücadele ediyoruz’ diyen Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bugün ‘Geçmiş bir genelkurmay başkanını nasıl eleştirirsiniz, Milli Savunma Bakanı’na nasıl eleştiri getirirsiniz’ hezeyanlarıyla karşı karşıyayız. İyi ki ana muhalefet partisi, ilk kez yaşanmış bir biçimde bir partili genelkurmay başkanını ve milli savunma bakanını eleştirebilmektedir. Bu, CHP’nin muhalefetteki kararlılığını, cesaretini, demokrasiye saygısını ve askeri vesayete itirazını ortaya koyarken, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin maskelerini düşürmüş durumdadır” ifadelerini kullandı.

Özel, açıklamasının devamında şunları söyledi:

“Hulusi Akar, yaptığımız eleştirilerin hiçbirisine sağlıklı cevap vermemiştir. Sanki 15 Temmuz akşamı takındığı tutum eleştirilmiş gibi kendisinin kahramanlık hikayelerini anlatmaya sığınmıştır. Balyoz davasındaki tutumuna yönelik eleştirilere cevap vermemiş, bir askeri cezaevine yaptığı ziyareti sanki Balyoz davası sanıklarıyla dayanışmış gibi göstermiştir. Oysa ki 3. Kolordu Komutanı’yken yapması zorunlu olduğu ve kendisine bağlı olan bir askeri cezaevini ziyaret etmiştir. Bizimle temas eden çok sayıda silah arkadaşı, sivil cezaevlerine de başka yerlerdeki askeri cezaevlerine ziyaretlerde bulunmadığını, kendilerini sahipsiz bıraktığını ifade etmektedir. Eğer bir şahitliğe başvurulacaksa, kamuoyunun önünde Balyoz sanıkları ve hayatını kaybetmiş Balyoz ve Ergenekon sanıklarının yakınlarının tanıklığına kameralar önünde başvurmayı Hulusi Akar’a teklif edebiliriz.

“Atatürk düşmanlarına yaptığı ziyaretleri deşifre ediyoruz”

Atatürk ile hiçbir zaman bağ kuramamış bir partiden bahsediyoruz. Genel başkanının, Diyanet İşleri Başkanı’nın ve Milli Savunma Bakanı’nın Atatürk düşmanlarına yaptığı ziyaretleri deşifre ediyoruz. O konuda bir kelime söyleyemiyorlar. Hulusi Akar’ın Mehtap Yılmaz ile yaptığı açıklama trajikomiktir. ‘Hastanenin 7’nci katından başladım, başhekim eşim tedavi oluyor diye beni soktu’ demektedir. Tesadüfen yapılan bu ziyaretin fotoğrafını kendi internet sitesine neden koydun? Halen Mehtap Yılmaz’a ya da Nuri Pakdil’e yaptığı ziyaretten pişmanlığını ifade edememektedir. Cevap vermekten özenle kaçındığı 2013 Şura’sında kendisinin teamüllere aykırı biçimde önünün açıldığı gerçekleri de ortadadır. Bülent Turan’ın yaklaşımı tamamen kendi içinde bulundukları ve cevaplayamadıkları durumu örtmeye yöneliktir. Bir FETÖ suçlaması vardır. O, FETÖ’nün yaptığı atamaların altındaki bütün imzalar kendi genel başkanlarına, dönemin başbakanına aittir.”

 

Paylaşın

Temelli: Şimdi Kayyumlardan Kurtulma Zamanı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Van’da yurttaşlarla bir araya geldiği toplantıda yaptığı konuşmada gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Temelli, açıklamasında “Şimdi kayyumlardan kurtulma zamanı” ifadelerini kullandı.

31 Mart’ta yapılacak olan yerel seçimlere ilişkin yaptığı değerlendirmede Temelli, kayyum atanan belediyeleri işaret ederek, “3 buçuk ay sonra bütün bu kayyumları süpürüp atacağız” dedi.

Temelli, konuya ilişkin yaptığı açıklamanın devamında, “Çok çalışacağız ama önce süpürgelerimizi yapacağız. Herkes süpürgelerini hazırlasın. Bunları süpürüyoruz. Faşizmin çöplüğüne bu kayyumları süpürüp atacağız. Bu ülkeyi bu utançtan kurtaracağız. Sadece kayyum atanan belediyelerden değil, Türkiye’nin her yerini bu ceberut anlayıştan kurtaracağız. Kayyum zulüm demektir. Bütün kayyumlar istisnasız borçlanmış, kaynağı çarçur etmiş, yandaş müteahhitleri zengin etmiş, Saray’ı beslemişler. Peki bu belediyeleri geri alınca bu borçları nasıl ödeyeceksiniz. Ben de diyorum ki, bu borçları biz ödemeyeceğiz. Kim yaptıysa o ödesin” ifadelerini kullandı.

“Hiçbir zaman unutmadık, unutmayacağız”

Maraş ve Hayata Dönüş Operasyonu altında cezaevlerinde yapılan katliamlarada değinen HDP Eş Genel Başkanı Temelli, “Bugün 19 Aralık Maraş Katliamının yıl dönümü, acısı bütün canlılığıyla içimizi yakmaya devam ediyor. Bugün 19 Aralık, 18 yıl önce cezaevlerinde yaşanan katliamın yıl dönümü. Hiçbirini unutmadık. O acılarla yaşamaya devam ediyoruz. Bu ülke bu coğrafya zaten bir katliamlar tarihine sahip. Artık buna son verelim istiyoruz. Evet bu acılarımızı hiçbir zaman unutmadık, unutmayacağız. Bu ülkede herkesin payına acı düştü, zulüm düştü, katliam düştü. En çok da Kürtlerin payına düştü. O yüzden de biz Kürtler olarak en ön safta barış diyoruz, demokrasi diyoruz. Gelin hep birlikte yan yana bu acıların bir daha yaşanmaması için mücadele edelim, bu zulme son verelim” dedi.

 

Paylaşın

Pervin Buldan’dan İktidara ‘Mahmur’ Tepkisi

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Hakkari’de yaptığı konuşmada, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak’ın kuzeyine yer alan Mahmur kampı çevresine yönelik operasyonuna tepki gösterdi.

“Zulmünüzden kaçıp Mahmur’a gidenler orada da hedef alındı” diyen Buldan, konuya ilişkin yaptığı açıklamada özetle şunları söyledi:

“Bugün Kürt halkının yaşadığı her yerde Kürt halkını inkar edenler bir kez daha seçim dönemi yaklaşırken çatışmalı yola girmiştir. Bugün Mahmur’u, Şengal’i bombalayanlar, geçmişte Afrin’i bombalayanlar şunu bilmeli; Kürt halkının kazanımları kendi iradeleriyle elde edilmiştir. Mahmur Kampı Birleşmiş Milletler’e ait bir kamptır. BM buna izin vermemeli. Bu kamp Şırnak, Hakkari ve birçok yerden göç edenlerin toplandığı yerdir. Faili meçhul cinayetlerden kaçan insanların yaşadığı kamptır. Bu halk sizin zulmünüzden kaçıp oraya gitti. Ancak orada da sivil insanlar bir kez daha hedef alındı. ”

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Irak’ın kuzeyinde 1998 yılında Birleşmiş Milletler tarafından oluşturulan Mahmur kampının bulunduğu bölgeye hava operasyonu düzenlemişti.

Milli Savunma Bakanlığı, yaptığı açıklamada, “Birlemiş Milletler Antlaşması’nın 51’inci maddesi çerçevesinde uluslararası hukuktan doğan meşru müdafaa hakları doğrultusunda hava harekatı yapıldığı” savunuldu.

TSK’nın Mahmur kampı çevresine yönelik hava operasyonunun ardından konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dün akşam operasyonlarımızı yaptık. Gerisi gelecektir” dedi.

Erdoğan ayrıca Fırat’ın doğusuna müdahale konusunda ‘yeteri kadar zaman kaybedildiğini, tek bir günlük gecikmeye dahi tahammül olmadığını’ kaydetti.

(Haber Kaos)

Paylaşın

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan AK Partililere ‘Kibir’ Uyarısı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin genel merkezinde 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü kapsamında düzenlenen ‘İnsanlığın Medeniyeti’ programında konuştu.

Erdoğan, konuşmasında yerel seçimlerin önemine değinerek, “Kibir ve büyüklenme bataklığına düşenin AK Parti çatısı altında yeri yok” dedi.

Fransa’daki eylemler üzerinden Batı’yı eleştiren Cumhurbaşkanı  Erdoğan, “Gezi eylemlerinde insan hakları savunuculuğuna soyunanlar Paris’te yaşananlar karşısında kör, sağır, dilsiz hale dönüştüler” ifadelerini kullandı.

Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları şöyle:

“Türkiye’ye milyonlarca sığınmacı akın ederken, bizi sınırlarımızı açmaya davet edenler, kendi topraklarına yönelen aynı insanları dikenli teller ve duvarlar başta olmak üzere en sert tedbirlerle karşıladılar. Kim insan hakları savunucusu? Biz mi, onlar mı?

Artık hiç kimse ülkemize demokrasi, insan hakları, özgürlükler dersi vermeye kalkamaz.

Sadece darbe girişimi karşısında gösterilen duruş ile şehirlerimizde misafir ettiğimiz milyonlarca sığınmacıya gösterdiğimiz kardeşlik, bizi insan hakları ve demokrasi konusunda ibra etmeye yeter. Bundan sonra demokrasi ve insan hakları denilince sorun aranacak yer asla Türkiye değildir.

‘Partimize 15. zaferimizi yaşatmakta kararlıyız’

Türkiye insan hakları uygulamalarında modern çağa uygun adımları AK Parti döneminde attı. Ülkemizde hiç kimsenin kökeninden, inancından, kıyafetinden, insani tercihlerinden ötürü horlanmadığı, ötekileştirilmediği bir anlayışı hakim kıldık. Cebinde ay yıldızlı kimlik taşıyan herkesin ülkenin her yanında birinci sınıf muamele görebilmesini sağladık.

Gece gündüz çalışarak, 31 Mart 2019 akşamı partimize 15. zaferimizi yaşatmakta kararlıyız.

Hiçbir fiyakalı söz, hiçbir parıltılı söylem, hiçbir şaşaalı hayat biçimi, Batı’nın insan hakları ve özgürlükler konusundaki ikiyüzlülüğünü gizleyemez. Biz başından beri neysek bugün de oyuz.

Kibir ve büyüklenme bataklığına düşen, gözü şahsi çıkarından başka hiçbir şey görmeyenin, AK Parti çatısı altında yeri yoktur. AK Parti milletin partisidir. Milletin partisini milletten uzaklaştırmaya kalkan karşısında şahsımı bulur.”

Paylaşın

CHP’li Aykut Erdoğdu: Büyümedik Resmen Çakıldık

CHP Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu, TÜİK’in üçüncü çeyreğe dair büyüme istatistiklerini yayınladığını belirterek, “Verileri bir cümleyle ifade etmek gerekirse çakılmanın resmi verisi geldi. Büyümedik resmen çakıldık. İnşaat ve betona dayalı AKP’nin ekonomi modeli inşaat ile çöktü” dedi.

Erdoğdu, TÜİK’in açıkladığı 1,6’lık bir büyümenin durgunlaşma demek olduğunu kaydederek, önümüzdeki dönemlerde daha fazla daralmanın beklendiğini söyledi.

Erdoğdu şöyle devam etti:

“Sırasıyla 7,3, 7,2 ve 5,3 büyüme oranlarından sonra yüzde 1,6 büyüme iddiası dengelenme sürecinin değil çakılmanın başladığına işaret. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış veriye bakarsak yüzde 1,1 daralma göreceğiz. Büyümenin bileşenlerine bakarsak, tarım sektörü yaz döneminin de etkisiyle yüzde 1 büyüyebilmiş. Ancak bu istikrarlı bir gidişatın işareti değil, zira Ağustos ayına ait istihdam rakamlarına göre son bir yılda tarımdaki ücretsiz aile işçilerinin ve ücretli çalışanların sayısı 250 bin kişi azaldı. Sanayi ise adeta yerinde saymış, sadece 0,3 oranında büyümüş. İmalat sanayi kapasite kullanım oranındaki tarihi gerilemeden de daralmanın düzeyini tahmin etmek mümkün.  Buradaki katkının ağırlıkla imalat sanayindeki binde 6 büyümeden geldiği söylenebilir. İmalat sanayi istihdamındaki yaklaşık 253 bin kişilik artış ile sadece binde 6 büyüme elde edilebilmiş. Makine teçhizat alanında gayri safi sabit sermaye oluşumunun yüzde 8,5 ile rekor düzeyde küçülmesi de bunda etkili. Yatırımlarda bu denli bir küçülme varken imalat sanayindeki istihdam artışının tek bir açıklaması sefalet ücreti ve kölelik koşullarından hallice çalışma ortamı olabilir.”

Yandaş müteahhiti besleme sona erdi

İnşaat sektörünün eksi 5,3 ile çakıldığını, buna karşılık gayrimenkul faaliyetleri alanında yüzde 2,3 oranında büyüme olduğuna işaret eden Erdoğdu şöyle konuştu:

“İnşaat ve betona dayalı AKP ekonomi modeli inşaat ile çöktü. Son 1 yıl içinde 200 binden daha fazla inşaat işçisi işini kaybetti. Kamu ihaleleri ile yandaş müteahhit besleme modelinin sonuna gelindi. Taksitli ticari kredilerde Ağustos- Ekim arasında yüzde 7,4 daralma varken takibe düşen ticari kredilerde ise yüzde 20 artış oldu. Varlığa Dayalı Menkul Kıymet (VDMK) ihraçları gibi çeşitli yöntemlerle müteahhitlerin zararını toplumsallaştırma hamleleri önümüzdeki süreçte daha da önemli hale gelecek.”

Yüzde 1,6 büyümeye önemli bir katkının genel olarak hizmet sektöründen geldiğine dikkat çeken Erdoğdu, “Hizmet sektörü bütün olarak yüzde 4,5 büyürken, bankacılık sektörünün de içinde olduğu finans ve sigorta faaliyetleri yüzde 7,4 büyüdü. Daralan bir ekonomide finans sektöründe bu denli yüksek bir büyüme oranı izahat gerektiriyor” diye konuştu.

Buna ek olarak seçim ekonomisinin bir parçası olan kamu harcamalarının da etkisiyle kamu yönetimi, insan sağlığı ve sosyal hizmet alanında yüzde 10,2 gibi bir büyüme oranı görüldüğünün altını çizen Erdoğdu, büyümenin harcama yönünden bileşenlerine bakıldığında en dikkat çekici olanın kur şokunun etkisiyle daralan ithalat ve artan ihracattan kaynaklı katkı ve kamunun nihai tüketim harcamalarındaki yüzde 7,5 oranındaki artış olduğunu bildirdi.

Hane halkı hayatta kalma savaşı veriyor

Hane halkı tüketim harcamalarını ise yüksek enflasyon nedeniyle büyüme oranından bile daha az arttığını, hane halkının sadece yüzde 1,1 harcama ile kendisini ancak hayatta tutabildiğini ifade Erdoğdu şu görüşleri dile getirdi:

“Bunu daralan kredilerden de görmek mümkün. Tüketici kredileri Ağustos –Ekim arasında yüzde 2,6 oranında daraldı. Vatandaşların kullandığı konut kredisi hacmi yüzde 2,4 azalırken takibe düşen konut kredisi yüzde 4,7 oranında arttı. İmalat sanayiinde işgücü ödemelerine bakıldığında işçi başına yapılan ödemelerin son 1 yılda yüzde 12 oranında gerilediği görülüyor. Düzeltilmiş ücret payı ise son 3 yılın en düşük seviyesinde. Ücretli çalışan yurttaşlarımız son 1 yıl içinde ürettiği gelirin sadece yüzde 35,8’ini alabildi. Krizin ilk faturasını, krizde en küçük bir günahı bulunmayan ücretliler ödedi.”

Devletin nihai tüketim harcamalarında mevcut temposu olmasa çöküşün daha belirgin olacağını bildiren Erdoğdu açıklamasını şöyle tamamladı:

“Gayrisafi sabit sermaye oluşumu büyük darbe yemiş. İktisadi faaliyet kollarına göre sınıflandırmada mesleki hizmetler ve inşaat en yüksek gerilemeyi gösteren alanlar. Bu alanlar aynı zamanda milyonların istihdam edildiği alanlar. Eylül ve sonraki aylarda işsizlik katlanarak artacak. Ağustosta başlayan kredi çöküşü halen atlatılamadı. Elimizdeki veriler kredi piyasasının canlanması sağlanamazsa 2018’in son çeyreğinin de daralmayla biteceğini gösteriyor, çöküşün derinleşeceği anlaşılıyor.”

Paylaşın