Yeni Çözüm Süreci Tartışmaları: TUSAŞ Saldırısı Sabotaj Mıydı?

MİT Müsteşar Yardımcısı iken emekli olan Cevat Öneş, yeni çözüm süreci tartışmalarına ilişkin, “Toplumu hazırlamadan nitelikli bir demokratikleşme olmadan böyle köklü bir sorunun çözümü çok zor. İç politika malzemesi olarak yapılıp iç politikadaki iktidarını korumak için stratejik düşünmeden taktiksel adımların atılması faydadan çok zararlar verir diye düşünüyorum” dedi ve ekledi:

“Bu meseleyi, ‘Kürt sorununu’ çözmek isteyenler hala ‘Kürt sorunu yoktur’ diye hareket ediyorlar. Bununla cumhuriyet tarihi boyunca uğraştık. 1978’den beri terör boyutuyla da uğraşıyoruz. ‘Bu mesele yoktur’ diye hareket ettiğimizde Kürt meselesinin emperyalizmin en önemli araçlarından biri olduğunu düşünmeden hareket edildiğinde bir çözüm mümkün değil. İç politika malzemesi veya muhtemel seçimlerde iktidarda kalmak gibi bir izlenim veriliyor.”

Türkiye yeni yasama yılının başından beri adı konmamış Kürt sorununa “yeni çözüm sürecinde” baş döndürücü bir trafik yaşıyor.

Önce DEM Partililer’le el sıkışan, ardından 15 Ekim’de PKK lideri Öcalan, “terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin” 22 Ekim’de “Şayet teröristbaşının tecridi kaldırılırsa, gelsin TBMM DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın” açıklamalarıyla sürecin siyasi mimarisini şekillendiren isim MHP lideri Devlet Bahçeli oldu.

MHP Genel Başkanı kendisi dışındaki milliyetçi partilerin eleştirel tutumlarına ve parlamento dışındaki çevrelerin ”milliyetçi cephe” çağrılarına rağmen siyasi pozisyonunu korumayı sürdürüyor.

Bahçeli’nin Cumhur İttifakı’ndaki büyük ortağı Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise, “Açılan bu tarihi pencerenin hesaplara kurban edilmemesini istiyoruz. Hep beraber terörün olmadığı Türkiye’yi inşa edelim istiyoruz” sözleriyle MHP liderine destek verse de henüz kendisini bağlayıcı bir tutum almış değil.

Türkiye’de milliyetçiliğin ana merkezi olarak bilinen MHP’nin liderinin yaptığı sürpriz çıkıştan bir gün sonra PKK’lı oldukları açıklanan kişiler tarafından ülkenin en büyük savunma ve havacılık şirketlerinden TUSAŞ’a gerçekleştirilen saldırı sürecin sabotaja uğradığı yorumlarını da beraberinde getirdi.

“Bugün yarın sürecin adı konur”

2013 yılındaki Çözüm Süreci’ni destekleyen isimlerden olan İlhami Işık, TUSAŞ saldırısının süreci akamete uğratacak nitelikte sonuçlar doğurmayacağını düşünüyor.

VOA Türkçe’den Hilmi Hacaloğlu‘nun konuştuğu Işık, “Adı konmuyor çünkü yaşadığımız bir çözüm süreci vardı. O zaman çokça umut vardı, bahar gelecek deniyordu. Maalesef o süreç 2015’te tümüyle gitti. Bunun yarattığı travma var. Ondan sonra bildiğiniz gibi ağır milliyetçi muhafazakar dalga geldi. Yeni kuşak bu dalganın içinde büyüdü. O yüzden henüz adı konmak istenmiyor. Ama bugün yarın konur. 1993’ten beri Özal’la başlayan diyalog sürecini de çok iyi biliyorum. 16 Nisan’da Öcalan ateşkes ilan etti, 17 Nisan’da Özal öldü, 24 Mayıs’ta 33 er Bingöl’de şehit edildi. 2009’da görüşmeler yapılırken Reşadiye saldırısı ya da TAK’ın (Kürdistan Özgürlük Şahinleri) İstanbul’daki eylemleri hep benzer süreçlerde oldu. Dün TUSAŞ’taki saldırıya benzer olaylar oldu yani. TUSAŞ tabii önemli bir hedef. Birkaç içinde düşünülen, planlanan ve gerçekleştirilen bir eylem gibi durmuyor. Belki irtibat kesildi. Yalnız bir yandan bu saldırı barışı savunanları kenetledi” dedi.

İlhami Işık, bu sürecin yakın bir gelecekte yapılmayacağı hemen hemen kesin olan seçimlerle alakası olmadığını, böyle bir tercihin gözünü MHP seçmenine diken İYİ Parti ve Zafer Partisi lehine sonuç yaratabileceğini dile getiriyor.

İçişleri Bakanlığı saldırganların PKK’lı olduğunu açıklayarak TUSAŞ saldırısıyla ilgili bu örgütü işaret etti. PKK ile birlikte İran’da örgütlü PJAK ve Suriye’de örgütlü PYD’nin çatı örgütü KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği) ise bugün yaptığı açıklamada saldırıyı henüz kendilerine ait bir gücün yapıp yapmadığını bilmediklerini duyurdu.

KCK açıklamasında “Kürt sorununun demokratik çözümünün muhatabı Önder Apo’dur. Türkiye’de barışın sağlanması da Önder Apo’nun muhatap alınmasıyla mümkündür” ifadelerine yer verilirken dün TSK’nın Suriye’nin kuzeyi ve doğusuna gerçekleştirdiği hava saldırılarını “halkın yaşam alanlarının ve kaynaklarının hedeflenip vurulması büyük bir paradokstur” sözleriyle eleştirdi.

Yeditepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Deniz Tansi, sabotajın örgüt kaynaklı olabileceğini söylerken asıl konunun Kürtler’in Rojava olarak adlandırdıkları YPG/SDG’nin kontrolündeki Kuzey Suriye olduğunu ifade etti.

Doçent Tansi, “Bu önceden planlanmış bir saldırı. Örgüt içinde böyle bir açılıma sıcak bakmayanlar olabilir. Burada bir sabotaj varsa örgüt içerisindendir. Terör örgütü içinde bir iktidar savaşı yaşanıyor olabilir. Bahçeli’nin konuşmalarının akabinde içeriden sabotaj olması eşyanın tabiatına aykırı. ‘Muhatap Apo’ diyorlar ama ‘Silah bırakacağız’ demiyorlar. Entite olarak kullandıkları yer Suriye toprakları. Türkiye’de terörist kalmadı ama örgüt Suriye’de devletleşti. Türkiye’nin sığınmacı siyaseti buna zemin sağlamış oldu. Cumhurbaşkanı çok fazla topa girmiyor ama tabii ki süreçten haberdar. Bu terör saldırısı bu süreçle ilgili ileri hamleler yapılacaksa bunu kısa vadede engelledi diye düşünüyorum” dedi.

“‘Kürt sorununu’ çözmek isteyenler ‘Kürt sorunu yoktur’ diye hareket ediyorlar”

Milli İstihbarat Teşkilatı’nda (MİT) Müsteşar Yardımcısı iken 2005 yılında emekli olan Cevat Öneş de ilk çözüm sürecini destekleyen isimlerden. Ancak Öneş bugünkü süreci çerçevesi belirli ve sonuç alıcı görmüyor.

MİT Müsteşar Yardımcısı, “Bunun kapsamlı bir proje olmadan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerlerine bağlı perspektifte, demokrasi, laiklik ve hukukun üstünlüğünü içeren bir vizyona sahip çok kapsamlı bir proje olmadan bu ulusal, hatta bölgesel hatta hatta küresel bağlantıları olan bir yapının çözülmesi mümkün değil. Toplumu hazırlamadan nitelikli bir demokratikleşme olmadan böyle köklü bir sorunun çözümü çok zor. İç politika malzemesi olarak yapılıp iç politikadaki iktidarını korumak için stratejik düşünmeden taktiksel adımların atılması faydadan çok zararlar verir diye düşünüyorum. Bu meseleyi, ‘Kürt sorununu’ çözmek isteyenler hala ‘Kürt sorunu yoktur’ diye hareket ediyorlar. Bununla cumhuriyet tarihi boyunca uğraştık. 1978’den beri terör boyutuyla da uğraşıyoruz. ‘Bu mesele yoktur’ diye hareket ettiğimizde Kürt meselesinin emperyalizmin en önemli araçlarından biri olduğunu düşünmeden hareket edildiğinde bir çözüm mümkün değil. İç politika malzemesi veya muhtemel seçimlerde iktidarda kalmak gibi bir izlenim veriliyor” ifadelerini kullandı.

Eski MİT müsteşar yardımcısına göre, Türkiye’nin emperyalizmin kendisi üzerindeki hedeflerini bozmasının yolu, meseleye tam demokrasi penceresinden ve hep birlikte bakmasından geçiyor.

“Bahçeli’nin önceki gün ‘Gel Meclis’te konuş’ demesiyle Cumhur İttifakı’nın meseleyi silahların bıraktırılması sözüyle çözeceğini düşünmek saflık olur. Ana muhalefet ve tüm demokratik güçlerin motor gücü yahut öncü güç bir durumunda TBMM’de sorun çözülebilir. Bu konu toplum hazırlanmadan, altyapı çalışmaları gerçekleştirilmeden, toplum psikolojik olarak hazırlanmadan çözülemez. Ancak bütünlüklü bir şekilde tartışılarak tüm Türkiye siyasetini en geniş demokratik cephede bütünleştirerek çözüm ortaya konabilir. Kürt siyaseti etnik çıkarlarını da aşarak Türkiye’nin birlik bütünlüğünü koruyarak ulus millet vasfında kapsayıcılığı dikkate alarak etnik arayışlarda uzlaşarak, demokratik laik zihniyetle çözülebilir.”

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir