Türkiye – Rusya İlişkileri; Denge Politikasında İbre Kayıyor Mu?
Türkiye’nin geçen hafta İsveç’in NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) üyeliğine ilişkin gösterdiği tutum değişikliği ve ardından Rusya’nın Türkiye’nin arabuluculuğunda sağlanan Tahıl Koridoru Anlaşması’ndan çekilmesi Ankara – Moskova ilişkilerini tartışmaya açtı.
Rusya uzmanı Aydın Sezer, Türkiye’nin İsveç için aldığı kararın tam bir onay anlamına gelmediğini ve şu an için “sarı ışık” olarak görülebileceğini belirterek şöyle devam ediyor:
“Bu gelişme ‘Rusya’dan uzaklaşılıyor mu?’ anlamına bence gelmez. Çünkü kıyaslanacak boyutta konular değiller. Rusya’yla iktisadi anlamdaki karşılıklı işbirliği Türkiye’nin hiçbir zaman bozmayı ya da tehlikeye atmayı düşünebileceği bir konu değil. Yazın tam ortasında turizm sezonundasınız. İkincisi de kış geliyor ve siz Rusya’ya en az 12 milyar dolar doğal gaz borcuyla giriyorsunuz.”
Sezer, İsveç’e onay verilmesinin ardındaki görünür nedenin F-16’lar olduğunu, ancak ABD ve Batı’dan beklenen sıcak paranın da önem taşıdığını düşünüyor.
Türkiye’nin eski Moskova Büyükelçisi ve aynı zamanda 2010-2013 arasında NATO Genel Sekreter Yardımcılığı da yapmış olan Hüseyin Diriöz de Türkiye’nin gerek süreçsel olarak Batı ile Rusya gerekse son savaşta Ukrayna ile Rusya arasında izlediği politikalarına atıfla Türkiye’nin aslında tarafsız olmadığı tespitini yapıyor:
“Türkiye, evet, dengeli bir politika izliyor ama bu tarafsız olduğu anlamına gelmez. Çünkü bir NATO ülkesi olan Türkiye taraftır. Dengeli olmak demek tarafsız olmak demek değildir.”
NATO’nun Vilnius zirvesi öncesinde Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’nin Türkiye ziyareti ile başlayan bir dizi adım, geçen haftadan bu yana Türkiye – Rusya ilişkilerinin nereye evrildiği ve ekonomik zorluklar yaşayan Türkiye’nin “Rusya’dan uzaklaşarak daha çok Batı’ya mı yaklaşmak istediği” sorularına yol açtı.
Bazı dış politika uzmanları, Türkiye’nin ekonomik zorlukların da etkisiyle kendisini yavaş yavaş Batı’ya yaklaştırmakta olduğu görüşünde, kimileri de Ankara’nın Batı ile Rusya arasında takip ettiği denge politikasında temel bir değişim beklemiyor.
Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya’ya Batı tarafından uygulanan ambargolar ve yaptırımlar Türkiye’yi Rusya’nın gözünde önemli bir pozisyona getirmiş, Batı ülkeleri ve Batılı örgütlerden istediğini alamadığını düşünen Ankara da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e yaklaşmıştı. Savaşın ardından denge politikası gözeteceği mesajını veren Ankara, BM Güvenlik Konseyi kararı olmadıkça yaptırımlara uymayacağını açıklamış, Tahıl Koridoru Anlaşması’nda da etkin rol üstlenerek iki tarafla da konuşabilen ülke konumunu sürdürmeye çalışmıştı. Hatta Türkiye’deki seçim sürecinde Rusya’nın yaptığı bazı jestler Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a destek olarak da yorumlandı.
İsveç’in üyeliğine onayın etkisi ne olabilir?
Ancak Türkiye’nin geçen hafta İsveç’in NATO üyeliğine ilişkin gösterdiği tutum değişikliği ve ardındanRusya’nın Türkiye’nin arabuluculuğunda sağlanan Tahıl Koridoru Anlaşması’ndan çekilmesi Ankara – Moskova ilişkilerini tartışmaya açtı.
NATO’nun geçen hafta yapılan Vilnius zirvesinde Türkiye, son 15 aydır üye olmaya çalışan İsveç’e yeşil ya da Sezer’e göre “sarı ışık” yakarken TBMM’den onayın geçmesi için İsveç’in şartları yerine getirmesini ve Avrupa Birliği (AB) kurumlarının da bazı adımlar atmasını talep etti. İttifak başkentlerinde zirvenin ilk birkaç gününde heyecanla karşılanan bu onay, TBMM sürecinin en iyi ihtimalle Ekim ayına bırakılmasıyla yerini tanıdık bir belirsizliğe bıraktı.
Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov ise zirvenin ardından “Türkiye’nin NATO’ya karşı yükümlülükleri var, bu konuda hayal görmüyoruz. Türkiye ile farklılıklarımız var aynı zamanda ortak çıkarlarımız da var. Moskova, Ankara ile ilişkilerini geliştirmeye daha da istekli” şeklinde bir açıklama yaptı.
Rusya’nın Türkiye’nin bu adımını olumsuz açıdan değerlendirmeyeceğini düşünen Rusya uzmanı Aydın Sezer, Rusya’nın gelişmelerden faydalanacağını söylüyor:
“Bilakis Türkiye’nin NATO’yla ilişkileri ne kadar güçlü olursa Rusya bundan o kadar fayda elde eder. Çünkü Türkiye her zaman NATO içerisinde sorun çıkartma potansiyeli olan bir ülke. S-400’den tutun, İsveç’in üyeliğinin geciktirilmesine kadar.”
Sezer, Türkiye’nin İsveç için aldığı kararın tam bir onay anlamına gelmediğini ve şu an için “sarı ışık” olarak görülebileceğini belirterek şöyle devam ediyor:
“Bu gelişme ‘Rusya’dan uzaklaşılıyor mu?’ anlamına bence gelmez. Çünkü kıyaslanacak boyutta konular değiller. Rusya’yla iktisadi anlamdaki karşılıklı işbirliği Türkiye’nin hiçbir zaman bozmayı ya da tehlikeye atmayı düşünebileceği bir konu değil. Yazın tam ortasında turizm sezonundasınız. İkincisi de kış geliyor ve siz Rusya’ya en az 12 milyar dolar doğal gaz borcuyla giriyorsunuz.”
Sezer, İsveç’e onay verilmesinin ardındaki görünür nedenin F-16’lar olduğunu, ancak ABD ve Batı’dan beklenen sıcak paranın da önem taşıdığını düşünüyor.
Türkiye’nin eski Moskova Büyükelçisi ve aynı zamanda 2010-2013 arasında NATO Genel Sekreter Yardımcılığı da yapmış olan Hüseyin Diriöz de Türkiye’nin gerek süreçsel olarak Batı ile Rusya gerekse son savaşta Ukrayna ile Rusya arasında izlediği politikalarına atıfla Türkiye’nin aslında tarafsız olmadığı tespitini yapıyor:
“Türkiye, evet, dengeli bir politika izliyor ama bu tarafsız olduğu anlamına gelmez. Çünkü bir NATO ülkesi olan Türkiye taraftır. Dengeli olmak demek tarafsız olmak demek değildir.”
DW Türkçe’den Gülsen Solaker’e konuşan Diriöz, Türkiye’nin NATO ile ilişkilerine ve eskiden Sovyetler Birliği ardından Rusya ile kurduğu denge tarihsel perspektiften bakıldığı zaman 1960’lardan sonra dış politikanın çeşitlendirildiğini ancak temel ayağın her zaman için sağlam şekilde Batı ve kurumları üstünde olduğuna işaret ediyor.
Diriöz, 1970’lerden ve özellikle de Kıbrıs harekâtından sonra konulan ambargoyla Sovyetlerle ilişkilerin geliştiğini ve Türkiye’nin de Almanya, Fransa, İtalya gibi o dönemde Batı içinde olan ama Sovyetlerle ilişkilerde daha rahat olan ülkeler arasında yer aldığını anımsatıyor.
Diriöz, NATO’nun Vilnius zirvesinde İsveç’in katılımı ile ilgili verilen onayın da Türkiye’nin temelde ayağının nereye bastığının görülmesi açısından önemli olduğunu ifade ediyor:
“Bazı uluslararası analistler, Batı’nın Suudi Arabistan ile ilişkisini ‘contractual’ yani ‘parça başı’ olarak tanımlar. Bizim Batı’yla ilişkilerimizin ise Batı’nın Suudi Arabistan’la olan ilişkilerinden farklı olarak aynı zamanda, biraz ortak değerlere dayalı ve ortak geleceğe yönelik olarak görülmesi önem taşır.”
Tahıl Koridoru Anlaşması’nın geleceği
Rusya’nın askıya aldığı ve süresi dolan Tahıl Koridoru Anlaşması’nın uzatılması için uluslararası toplumdan çağrılar birbiri ardına gelirken Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan ziyareti öncesinde havaalanında yaptığı açıklamada iyimser konuştu ve Putin ile konuyu telefonla görüşeceğini belirtti.
Ancak Rusya uzmanı Aydın Sezer’e göre Erdoğan’ın bu konuda asıl konuşması gereken kişi Putin değil ABD Başkanı Joe Biden ve Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri olmalı. Sezer, Ukrayna ve Rusya ile ayrı ayrı imzalanan ve Ukrayna tahılının dış pazarlara ulaşması protokollerinin uygulaması ile ilgili bir sıkıntı bulunmadığına, asıl sıkıntının Rusya’nın tahıl ve gübre ile ilgili BM’yle imzaladığı anlaşmada çıktığına dikkat çekiyor.
“Bu anlaşmayla Batı ve Birleşmiş Milletler verdiği sözleri yerine getirmedi” diyen Sezer, bu nedenle Erdoğan’ın Rusya ile değil asıl Batı ülkeleri ve BM ile görüşmesi gerektiğini çünkü Putin’in ikna edilecek bir durumu olmadığını belirtiyor.
Öte yandan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın bugün Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiği açıklandı. Türk Dışişleri’nin açıklamasında Tahıl Anlaşması çerçevesindeki gelişmelerin ele alındığı görüşmede orman yangınlarında kullanılmak üzere Rusya’dan büyük gövdeli bir yangın uçağı temin edilmesinin de gündeme geldiği belirtildi.
Fidan dün gece de BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile yaptığı telefon görüşmesinde tahıl anlaşmasına ilişkin son gelişmeleri ele aldı. Ancak görüşmeye ilişkin detay verilmedi. Ukrayna lideri Zelenskiy ise yaptığı son açıklamada, Tahıl Anlaşması’nın Rusya olmadan da devam edebileceğini belirterek “Ukrayna, BM ve Türkiye gıda koridorunun güvenliğini ve gemi denetimlerini sağlayabilirler” ifadelerini kullandı. Zelenskiy’nin bu önerisine ilişkin Ankara’dan henüz bir değerlendirme gelmedi.
Azov komutanlarının serbest bırakılması
Zelenski’nin ziyareti sırasındaAzov komutanlarının serbest bırakılması da son dönemin önemli gelişmelerinden.
Türkiye, varılan uzlaşma ile kendi topraklarında tutulan, Rusya’nın “savaş suçluları” olarak gördüğü, Ukrayna’nın ise Mariupol kentini savunması nedeniyle çok önem verdiği Azov Taburu’ndan beş komutanı ziyaret sırasında Zelenksiy’e iade etmişti.
Sezer, Rusya için “terörist” olarak tanımlanan bu komutanların teslim edilmesinin ardından Moskova’dan ilk başta bazı serzenişler geldiğini, ancak ertesi günlerde Dışişleri Bakanı Fidan’ın Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ile yaptığı telefon görüşmesinin ardından bu tepkinin çok sertleşmediğine dikkat çekiyor.
“Resmi düzeyde Rusya bu konuda daha ileri gitmedi. Fakat medyada ve kamuoyunda hâlâ devam eden bir Türkiye karşıtlığı söz konusu” diyen Sezer, Zelenski’nin ziyaretiyle ortaya bir sorun yumağı çıktığını düşünüyor ama bunun çok ciddi hasar bırakmayacağı görüşünde.
Putin Ağustos’ta Türkiye’ye gelir mi?
Erdoğan’ın Ağustos ayı için duyurduğu Putin’in Türkiye ziyaretinin olup olmayacağı da şu an için tam net değil.
Rusya’nın henüz planlanmış bir ziyaret olmadığını söylediğini belirten Sezer, ona gelen duyumlara göre şu an için tüm seçeneklerin masada olduğunu, iki liderin belki üçüncü bir ülkede bir araya gelmesinin de söz konusu olabileceğini belirtiyor.