Türkiye NATO Pazarlığında Nasıl Bir Strateji İzliyor, Hedefler Neler?
İsveç ve Finlandiya’nın Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) katılımına ilişkin başta Ankara ve Brüksel olmak üzere NATO başkentlerinde yoğun diplomatik pazarlıklar sürüyor.
Türkiye, bu süreçte iki ayaklı bir strateji yürütüyor: İki İskandinav ülkesinin PKK ve YPG’ye desteklerini kesmesi durumunda ittifaka girme koşulunu devam ettiren Türkiye, terörle mücadeleye dönük hassasiyetinin Madrid’de düzenlenecek zirvede kabul edilecek olan Stratejik Konsept 2023 belgesine daha güçlü ve net bir şekilde yer almasına da çalışıyor.
Ankara, daha çok Doğu sınırlarından gelen Rus tehdidine yoğunlaşan konsept belgesine ittifakın güney sınırlarını koruyan Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı “terör tehdidini” de açık bir şekilde sokmayı hedefliyor.
İspanya’nın başkenti Madrid’de 29-30 Haziran günlerinde gerçekleşecek olan NATO Liderler Zirvesi’nin iki hedefi bulunuyor:
İttifakın Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması sonucu değişen küresel güvenlik ortamı ve Rusya’nın olası tehditlerine karşı hazırlanmakta olan Stratejik Konsept 2030 belgesini kabul etmek ve yine buna bağlı olarak İskandinav ülkeleri İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik başvurularını oybirliğiyle onaylamak ve böylece süreci resmen başlatmak.
Türkiye’nin her iki süreçle de ilgili önemli itirazları ve talepleri bulunuyor ve bunlara ulaşmak için kapsamlı bir dış politika ve iletişim politikası izliyor.
Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın ittifaka katılımına ilişkin olumsuz yaklaşımı, 13 Mayıs’ta Cuma namazı çıkışında soruları yanıtlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından dünyaya ilan edildi.
Her iki ülkenin terör örgütlerine desteklerini gündeme getiren Erdoğan’ın bu açıklamasından bir gün sonra Berlin’de gerçekleştirilen NATO dışişleri bakanları toplantısıyla birlikte Ankara-Stockholm-Helsinki hattında görüşmeler başladı.
Her iki ülkenin cumhurbaşkanlarının Erdoğan’la temas kurduğu bu sürecin en önemli toplantısı, 25 Mayıs’ta Ankara’da gerçekleşti.
Bu toplantıda, daha önce kamuoyu ve basın aracılığıyla İsveç ve Finlandiya’ya yöneltilen eleştiriler ve talepler yazılı olarak taraflara iletildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dış politika başdanışmanı İbrahim Kalın’ın, 4 Haziran’da Anadolu Ajansı’na “Henüz karşı taraftan bu yönde bize gelmiş somut, bizim endişelerimizi tatmin edici bir geri dönüş olmadı,” açıklaması, Ankara’nın da tutumunu değiştirmediğini gösterdi.
NATO’nun güney sınırı vurgusu
Türkiye’nin NATO’da müzakere ettiği ikinci önemli konu ise ittifakın önümüzdeki 10 yılda karşılaşacağı tehdit ve sınamalara karşı alacağı askeri ve siyasi önlemlerin belirlendiği Stratejik Konsept 2030 belgesi.
NATO’nun her 10 yılda bir güncellediği Stratejik Konsept belgesinin Madrid Zirvesi’nde tüm liderlerden onay alması ve böylece yürürlüğe sokulması öngörülüyor.
Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’ya saldırmasıyla başlayan süreç, Stratejik Konsept belgesi üzerindeki çalışmaların yeniden değerlendirilmesine ve özellikle artan Rus saldırganlığı tehdidine nasıl yanıt verileceğine odaklanılmasına yol açtı.
Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerinin olası bir Rus tehdidine karşı korunması amacını öncelemesi beklenen belgenin, bu nedenle ağırlıklı olarak Doğu sınırlarına vurgu yapması öngörülüyor.
Belgenin, NATO’nun Güney sınırlarıyla ilgili de yeni tehdit değerlendirmelerini içermesi bekleniyor ancak Türkiye’nin özellikle Suriye ve Irak sınırlarından kendisine dönük artan terör tehdidine vurgu yapılmasına çalıştığı kaydediliyor.
Türkiye’nin kastettiği ise hiçbir müttefik tarafından terör örgütü olarak görülmeyen, hatta ABD’nin başını çektiği IŞİD karşıtı koalisyonun yerel ortağı olan YPG’nin bir şekilde vurgulanması.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da 27 Mayıs’ta yaptığı bir açıklamada, Stratejik Konsept belgesinin terörün her türüyle mücadele kararlılığını vurgulaması gerektiğini kaydetmiş ancak ayrıntı vermemişti.
Türkiye 2019’da da talep etmişti
Türkiye, 2019 sonunda Londra’da düzenlenen NATO Zirvesi öncesinde de benzer bir konuyu gündeme getirmiş ve YPG’den kaynaklanan terör tehdidinin Türkiye’yi ilgilendiren savunma planlarında yer verilmemesi nedeniyle Polonya ve Baltık ülkeleri için hazırlanan savunma planını veto edeceğini açıklamıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, o dönemde bu konuyla ilgili olarak, “Türkiye’nin başta YPG olmak üzere terörle mücadele konusunda müttefiklerden istediği destek ve dayanışma gelene kadar” bu tür planlara onay vermeyeceğini söylemişti.
Ancak Londra’da yapılan temaslar sonunda Türkiye, planı veto etmemişti.
Ortak deklarasyon, terörle mücadeleye atıfta bulunmuş ancak Türkiye’nin istediği gibi Suriye’den kaynaklanan tehdit ifadesine yer vermemişti.
Ankara pazarlık gücü artırmaya çalışıyor
Türkiye bir yandan NATO’da müzakerelerini sürdürürken, pazarlık gücünü artıracak bir politikaya da hız verdi. Sadece İsveç ve Finlandiya’nın değil tüm önde gelen NATO ülkelerinin Türkiye’yi hedef alan teröre karşı duyarsız olduğunu, hatta destekler bir tavır izlediğini vurgulayan Türkiye, aynı hafta içinde Fransa, Almanya ve Yunanistan’ın Ankara büyükelçilerini Dışişleri Bakanlığı’na çağırdı ve topraklarında gerçekleşen terör örgütü faaliyetlerinden dolayı nota verdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) grubunda 1 Haziran’da yaptığı konuşmanın büyük çoğunluğu Avrupa’nın teröre verdiği desteğe ayırdı ve uzun bir videoyu da milletvekillerini izlettirdi. Başta Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu olmak üzere Ankara’nın bu söylemi Madrid Zirvesi’ne kadar sürdürmesi bekleniyor.
Bu söylem yoğunluğuna ek olarak Ankara’nın Suriye’nin kuzeyinde YPG kontrolünde olduğu belirtilen Tel Rıfat ve Münbiç’e askeri operasyon kararlılığını vurgulaması da ilk aşamada Madrid Zirvesi’ni hedefliyor.
Diplomatik kaynaklar, askeri olarak bir hareketlilik gözlenmediğini ve Türkiye’nin ay sonunda yapılacak zirve öncesinde harekete geçmesinin beklenmediğini kaydediyorlar. Böyle bir adımın atılmasının Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinde ciddi bir kırılmaya yol açacağı da diplomatik kaynakların yaptığı değerlendirmeler arasında.
Türkiye, bölgeye son askeri operasyonun 2019 sonbaharında gerçekleştirmiş ve hem Rusya hem de ABD ile mutabakat muhtıraları imzalamıştı.
YPG’nin bu protokollerde yer aldığı şekilde Türkiye sınırından 30 kilometre derinliğe çekilmediğini, tam tersine sınıra yakın bölgelerden Türkiye’ye karşı saldırı ve tehditlerine devam ettiklerini vurgulayan Türkiye, Washington ve Moskova’nın yükümlülüklerini yerine getirmesi çağrısını yapıyor.
Her iki başkentte de olası bir Türk operasyonuna karşı çıktıklarını açıkladılar. Konu, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un 8 Haziran’da Ankara’ya yapacağı ziyaret sırasında gündemde olacak.
Ankara hem Avrupa’nın teröre verdiği destek hem de operasyon konusunu Türk kamuoyunun da sürekli gündeminde tutarak NATO’daki pazarlık sürecinde elini güçlendirmeyi hedefliyor.
NATO ile pazarlıklar yoğunlaşıyor
Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin sürdüğü ve küresel güvenlik ortamının derinden etkilendiği bir dönemde Moskova’ya karşı en güçlü ve etkin şekilde durmak isteyen NATO açısından Madrid Zirvesi’nin sorunsuz geçmesi çok büyük önem taşıyor.
Erdoğan’ı başdanışmanı İbrahim Kalın’ın da zirveyle ilgili değerlendirmeleri zirvenin öneminin Ankara tarafından da algılandığını gösteriyor:
“Zirve son derece önemli. Tabii ki bu yeni konjonktür içerisinde Ukrayna savaşı ve diğer gelişmeler çerçevesinde NATO Zirvesi’nin başarılı geçmesi, İttifak’ın kendi iş birliğini ve dayanışmasını güçlendirmesi son derece önemli.
“Tam da bundan dolayı Türkiye’nin dile getirdiği terörle ilgili kaygılarının dikkate alınması, önemsenmesi İttifak’ın gücünü tahkim etmesi açısından da son derece önemli.”
Ancak Kalın, İsveç ve Finlandiya’nın durumuyla ilgili olarak Türkiye’nin kendisini “NATO Zirvesi gibi bir zaman sınırlaması” içinde görmediğini de vurguluyor. Başta NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg olmak üzere ABD ve diğer önde gelen üyeler ise her iki ülkenin üyeliğiyle ilgili onayın Madrid’de verilmesini istiyorlar.
Stoltenberg’in NATO savunma bakanları toplantısının yapılacağı 15-16 Haziran tarihine kadar ilerleme görmek istediği, sorunun mutlaka Madrid öncesi çözülmesine çalıştığı kaydediliyor. İsveç ve Finlandiya, hem savunma bakanları hem de Madrid Zirvesi’nin özel davetlileri olarak katılacaklar.
Ankara’da yapılan değerlendirmelerde, zorlu müzakerelerin büyük olasılıkla Madrid Zirvesi’ne kadar süreceği öngörüsü öne çıkıyor.
(Kaynak: BBC Türkçe)