Tülay Hatimoğulları: Asla Geri Adım Atmayacağız
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “20’nci yüzyılda barışı ıskaladık ama 21’inci yüzyılda barışın kurucusu olmalıyız. Cumhuriyetin demokratikleşmesi için elimizden gelen her türlü çabanın içerisindeyiz. Barışın Türkiye’de tesis edilmesi için elimizden gelen her türlü çabayı hep beraber sürdüreceğiz. Bundan asla geri adım atmayacağız” dedi.
Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Mardin Nusaybin’de konuştu. Hatimoğulları, konuşmasında şunları söyledi: “Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bugün burada yürüyüşümüzü gerçekleştirerek nöbet yerimize gitmek üzere toplandık. Ancak kolluğun engeliyle karşılaştık ve yürüyüşümüzü gerçekleştiremeden açıklamamızı yapmak durumunda kaldık. İşte bu engellemelerin ortadan kalkması, bu ülkenin demokratik bir ülke haline dönüşmesi için bizler mücadele ediyoruz.
Bir yurttaşın anayasal hakkı olan her ne varsa, hepsinin yaşama geçmesi için mücadele ediyoruz. DEM Parti olarak işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin, sömürülenlerin ve kadınların özgürlük mücadelesinin önünün açılması için mücadele ediyoruz. Bir kez daha altını çiziyorum: Anayasada tanımlı olan yurttaşlık haklarımızın, siyasi parti haklarının hayata geçmesi için mücadele ediyoruz. Ama bugün ne yazık ki bu rejim bir kez daha sınıfta kalmıştır, kadınların önüne barikatlarla çıkmıştır.
Mardin’in bağrından çıkan Sevgili Cihan Bilgin ve Nazım Daştan, sınırın ötesindeki çatışmaları ve savaşın kirli yüzünü bütün dünyaya duyurmak için özgürce haberlerini yapmaya çalışan iki basın emekçisiydi. Onlar 20 gün önce SİHA ile katledildiler. 20 gündür cenazeleri morgda. 3 gündür aileler Habur Sınır Kapısında çocuklarının cenazelerinin teslim edilmesi için bekliyor. Hem bizim Ankara’daki girişimlerimize rağmen hem de ailelerin yasal hakkı olan taleplerine rağmen ne yazık ki cenazeler ailelere teslim edilmedi.
İslami değerlerimizde, inancımızda, Ortadoğu’daki bütün inançlarda, dünyadaki bütün inançlarda her cenaze kendi inancına göre ritüelleriyle toprağa defnedilir ya da başka şekilde Hakka uğurlanır. Böyle bir esas ilkemiz vardır. Ancak İslami değerlere önem verdiğini söyleyen bu iktidar iki cenazenin 20 gündür toprakla buluşmasını engellemiştir. Bunu asla kabul etmiyoruz. Bugün aldığımız habere göre, aileler, çocuklarının cenazeleri daha fazla morgda kalmasın diye cenazelerin orada gömülmesini istedi. Sizlerin huzurunda her iki basın emekçisini bir kez daha anıyorum ve onların kendi memleketlerinde gömülmesini engelleyen anlayışı da bir kez daha kınıyorum.
Bugün 9 Ocak Paris Katliamının yıldönümü. Bundan 9 yıl önce Paris’te Sakine Cansız, Leyla Şaylemez ve Fidan Doğan, 3 Kürt siyasetçi kadın katledildi. Bir suikastla katledildiler. Hala bu olayın ardındaki gerçeğin kamuoyuna açıklanmamış olması, Fransa dahil olmak üzere yetkililerin bu konuda gerekli açıklamaları hala yapmamış olması esef vericidir. Sadece bu 3 kadın değil, biraz önce açıklamada ifade edildi. Kürt kadın siyasetçiler her yerde hedef haline getirilmiştir. Kadın siyasetçiler her yerde hedef haline gelmiştir.
Çünkü bu anlayış, bu erkek egemen sistem, başta siyasetçi kadınlar olmak üzere kadınları katlediyor. Dahası her güne bir kadın cinayeti ile uyanıyoruz. Bu iktidara, İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmeyin, İstanbul Sözleşmesi kadını koruyan bir sözleşmedir, bunu uygulayın dedik. Ancak sözleşmeden çekildiler. Siyasetçi kadınlar katlediliyor. Evimizde de erkekler tarafından katledilmeye devam ediyoruz. Hem siyasi suikastlara hem de kadın cinayetlerine karşı dün olduğu gibi bugün de ‘Kadın, Yaşam, Özgürlük ‘ demeye, ‘Jin, Jiyan, Azadî ‘ demeye devam edeceğiz.
Yine İran’dan gelen haber var. İran’da Pexşan Ezizi isimli Kürt kadın siyasetçi Tahran’da Evin Cezaevinde. Hakkında idam kararı alınıyor. Bu idam kararı asla kadınlar tarafından kabul edilemez. Bunu tanımıyoruz. Bugün Türkiye’nin dört bir yanından sesler yükseliyor, ‘Bu idam kararı derhal kaldırılsın! ‘ deniyor. Biz de Nusaybin’den bir kez daha diyoruz ki Pexşan Ezizi hakkındaki idam kararı kaldırılsın. Buradan İran devletine sesleniyoruz: Kadınların sesini duyun ve idamlara son verin.
“Rojava’daki seküler yaşama bütün Ortadoğu halkları sahip çıkmalı”
Değerli halklarımız, sizler burada 28 gündür nöbettesiniz. 3 Ocak’ta Suruç’taki nöbete katılmış, mesajlarımızı Suruç’tan vermiştik. Nusaybin’de, sınırın sıfır noktasında sadece Suriye’ye ve Türkiye’ye değil Ortadoğu’nun tamamına barış mesajlarımızı, yaşamla ilgili olumlu mesajlarımızı vermek üzere nöbetlerimizi sürdürüyoruz. Sınırın öte yanında barışın olmasını bekliyoruz. Demokratik bir Suriye’nin inşa edilmesini bekliyoruz. Ortadoğu’nun bu karmakarışık durumu içerisinde demokratik bir Suriye’nin inşa edilebileceğine yürekten inanıyoruz.
Kuzey ve Doğu Suriye’de, Rojava’da geliştirilen özyönetime karşı, en geniş toplumsal mutabakata karşı itirazlar yükseliyor. Biz buradan bir kez daha diyoruz ki Rojava’da halklar çok önemli bir toplumsal sözleşmeye imza atmıştır. Yalnız Kürt halkı değil; orada yaşayan Araplar, Ezidiler, Ermeniler bütün halkların ortak bir mutabakatı vardır. Bu mutabakatta en önemli şey kadınların yaşam hakkının en ileri seviyede savunulmasıdır.
Eş başkanlık ve eşit temsiliyet önemsenmiştir. ‘Hangi din, inanç ve mezhepten olursan ol, ayrımcılığa maruz kalmadan eşit yurttaş olarak haklara sahipsin ‘ diyor bu toplumsal mutabakat. Aynı toplumsal mutabakat, her dinden ve inançtan insanın kendi inancından dolayı sorgulanamayacağını söylüyor. Bizler de seküler yaşamı savunan bu toplumsal sözleşmeye bütün Ortadoğu halklarının sahip çıkması gerektiğine inanıyoruz.
Ama ne yapılıyor Türkiye’den yapılan müdahalelerle? Dün Tişrin Barajına nöbet tutmak üzere, tıpkı siz Nusaybin halkı gibi, giden yurttaşlar katliama maruz kalmıştır. Şu ana kadar aldığımız habere göre 5 yurttaş hayatını kaybetmiş, 15 kişi yaralanmıştır. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Türkiye’de Sayın Öcalan ile barış görüşmelerinin devam ettiği bir dönemde Tişrin’de bu katliamın gerçekleşmesini kabul edemeyiz.
Tişrin’de gerçekleşen apaçık bir savaş suçudur, sivil insanlara yönelik doğrudan bir katliamdır. Bunu gerçekten kabul etmek mümkün değil. Burada barış ve kardeşlik için tuttuğunuz bu nöbet çok önemli ve kıymetlidir. Bizler bu nöbetleri barış için tutmaya elbette devam edeceğiz. Bugün İmralı’da yapılan görüşmeleri kıymetli buluyoruz. Sayın Öcalan’dan gelecek mesajları herkes dört gözle beklemektedir.
Değerli Nusaybin halkı bizim de üzerimizde kalmasın. Sayın Abdullah Öcalan, adaya giden heyetimize, ‘Halklarımıza selamlarımı iletin ‘ dedi. Ben de bir elçi olarak onun selamlarını iletiyorum. Bizler 20’nci yüzyılda barışı ıskaladık ama 21’inci yüzyılda barışın kurucusu olmalıyız. Cumhuriyetin demokratikleşmesi için elimizden gelen her türlü çabanın içerisindeyiz. Barışın Türkiye’de tesis edilmesi için elimizden gelen her türlü çabayı hep beraber sürdüreceğiz. Bundan asla geri adım atmayacağız.
Birileri çıkmış DEM Parti hakkında yazıp çiziyor. ‘DEM Parti barış istemiyor ‘ diyorlar. Asıl barış istemeyenler, bunları yazıp çizenlerdir. Asıl barış istemeyenler, bu akla bu yazıları yazdıranlardır. Kendisini barış mücadelesine adamış DEM Parti’ye ve onun geldiği siyasi parti geleneğine karşı bir hakaret olarak addederiz bunu. DEM Parti olarak, bir diyalog ve müzakere partisi olarak, barışın gelmesi için elimizden gelen her şeyi yapmak üzere yola koyulduk. Bunları çarpıtmaya kalkanlar şunu bilsin ki asıl barışı istemeyen kendileridir.
Anadolu ve Mezopotamya coğrafyası zengin bir coğrafyadır. Bütün farklı halklar ve inançlar bir arada yaşıyor. Aslında devlet ve sistem karışmasa, barış ve huzur içerisinde halklarımızın yaşayabildiği örnek bir coğrafyadır. Biz bu coğrafyamıza olan borcumuzu bilerek burada barışı yaratmak üzere her türlü çabayı sonuna kadar harcayacağız.
Buradan bir mesajımız daha var. Suriye’de barışın tesis edilmesi için bizler de elimizden gelen her şeyi yapacağız. Ama bütün güçlere buradan seslenmek istiyoruz, bütün uluslararası kamuoyuna buradan seslenmek istiyoruz. Herkesin bu çorbada olumlu yönde tuzu olmalıdır. Bizler barış demekten asla vazgeçmeyeceğiz. Yaşasın barış, yaşasın halkların kardeşliği! Hepinizi sevgiyle selamlıyorum.”