TİP’li Kadıgil’den Erdoğan’ın İftar Yemeğine Katılan Sanatçılara Sert Sözler

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, TBMM düzenlediği basın toplantısıyla gündemi değerlendirdi. Konuşmasında önceki günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bazı sanatçılara verilen iftar yemeğini sert sözlerle eleştiren Kadıgil, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’ne (KCDP) açılan kapatma davasına ve Kredi ve Yurtlar Kurumu’na (KYK) bağlı bir yurtta öğrencilerin yemekhane ve kantine şort ve kısa pantolonla girmesinin yasaklanmasına tepki gösterdi.

Gıda ve tarım krizine karşı TİP’in düzenlediği I. Tarım Konferansı’nın sonuç bildirisindeki somut önerileri de paylaşan Kadıgil, ayrıca tüm yurttaşlara 1 Mayıs’ta TİP ile yürüme çağrısında bulundu. Kadıgil, sözlerine başlarken “Saray, katlanarak artan örtülü ödeneğinin ve dudak uçuklatan masrafının hakkını vermek için iftarı vesile kılarak türlü alanlardan yandaşlarıyla bir araya geliyor” diyerek 2022 yılının ilk üç ayında 1 milyar 15 milyon liralık harcamayla rekor kıran örtülü ödeneği hatırlattı.

Erdoğan’ın Saray’da düzenlediği iftar yemeğine katılan sanatçıları tek tek sıralayan Kadıgil şöyle konuştu:

“Kimler yoktu ki bu etkinlikte… Kendisi her fırsatta ne kadar özgür olduğumuzu anlatırken damadı ihalelere doyamayan Hülya Koçyiğit, simitin bile 4 lira olduğundan bihaber ‘gerekirse simit yeriz’ diye oturduğu malikaneden halka akıl vermeyi ihmal etmeyen Hülya Avşar, Tayyip Erdoğan sevgisini anlatmaya ara verdiği nadir anlarda kadın şarkıcılara edep dersi vermeye kalkan Orhan Gencebay, pandemide müzisyenler çaresizlikten intihar ederken, bilmiyoruz kaç milyon TL harcayıp bin kişinin izlemediği konserlerde ağırladıkları birtakım şarkıcılar. Sinema televizyon emekçilerinin değil ama patronlarının örgütünün yani Yapımcılar Derneği’nin Kurucu Başkanı Birol Güven. Tescilli kadın düşmanı, bütün yandaşlığına rağmen AKP’de aday adaylığından öteye gidemeyen İbrahim Tatlıses ve daha niceleri bir aradaydı bu iftarda.

Evet Hülya Avşar’ın da salık verdiği üzere halk simite talim edecek ki Lale Devri’nin makbul sanatçıları saraylarda şatafat içinde ağırlanabilsinler, ejder meyveli smoothielerini içebilsinler, kestane ballı manda yoğurdu ve hurmayla günü tamamlayabilsinler.”

Kadıgil, Saray’daki yemeğe katılan sanatçılara şu soruları yöneltti:

“Biriniz kültür sanat emekçilerinin gerçek dertlerini anlattınız mı? Kapanan sahnelerin, ödenemez hale gelen faturaların hesabını sordunuz mu? Sanatçıların sosyal medya hesapları üzerinden tutulan kara listeleri, sözleşmelere eklenen ‘vallahi siyasi yorum yapmayacağım’ maddelerini konuşanınız oldu mu? Mahkeme kapılarında süründürülen Metin Akpınar için, Genco Erkal için bir küçük sitem etmeye cesaret edeniniz oldu mu? Sahi merak ediyorum bu isminin başında müzisyen sıfatı taşıyanlar hiç mi utanmadılar sanatlarını yasaklayanın sofrasına oturmaya?  Yüzden fazla müzisyen intihar etti, binlercesi enstrümanını sattı, müzisyenliği bırakmak zorunda kaldı. Hiç mi içiniz yanmıyor?”

‘Sarıklı olmasa da ‘kravatlı mollalar iktidarı’ laikliğe açtığı savaşı gaz kesmeden başka kılıflar ardında sürdürüyor!’

Neredeyse her alandaki pandemi kısıtlamalarına son verilmesine rağmen müzik yasağının devam etmesinin esas olarak bir kesimin yaşam tarzına yönelik tercihlerinin baskılanması anlamına geldiğinin altını çizen Kadıgil şöyle konuştu:

“Son 2 yıldır, gece 12’den sonra müzik yasak bu ülkede!  Sadece müzik değil, yaşam tarzını yasaklamak dertleri! İçki içmeyelim, eğlenmeyelim gezmeyelim! Şeriata uygun yaşayalım yaşamayacaksak da şehir içi gettolara sıkışalım derdindeler! İran’daki gibi bir gecede gelmedi ama bizdeki de artık basbayağı neo-şeriat! Koca İstanbul’da Kadıköy gibi üç beş sınırlı semtte ne yapacaksanız yapın, onu da 12’ye kadar yapın şeklinde başlayan politika en son Kadıköy’e tebliğci yollama noktasına ulaştı! Sarıklı olmasa da ‘kravatlı mollalar iktidarı’ laikliğe açtığı savaşı gaz kesmeden başka kılıflar ardında sürdürüyor!”

Kadıgil’in eleştirdiği bir diğer ünlü isim ise Bülent Ersoy oldu. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun LGBTİ+’ları hedef alan sözlerini hatırlatan Kadıgil, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Müzisyen kimliğini bir kenara koyuyorum. Daha 2 gün önce bey efendinin ‘suç işleri bakanının’ dediklerine bakın. Suçlularla fotoğraf çektirmeye ara verdiği zamanlarını LGBTİ+’lara saldırmakla değerlendiren Süleyman Soylu, yine bu ülkenin yurttaşlarının bir bölümünü cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri nedeniyle hedefe koydu. Sayın Ersoy’a açıkça sormak gerekir: LGBTİ+’lar, hele hele trans kadınlar bu ülkede her gün olmadık zulme uğrarken, bu zulmün baş müsebbipleriyle aynı masada oturmaya gerçekten hiç mi utanmıyor?  Bu açıklamanın üzerine Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin en ünlü trans kadınını sofrasında ağırlaması aslında ‘Erdoğan’dan Soylu’ya tokat gibi yanıt!’ olarak da manşetlerde yerini alabilir. Lâkin gönül isterdi ki Bülent Ersoy tüm düşmanlaştırılan LGBTİ+’lar için bir duruş sergileyebilseydi”

Kadıgil, Bülent Ersoy’a Saray tarafından gösterilen hoşgörünün benzerini Türkiye’de eşit yurttaş olarak yaşamak isteyen ve temel hakları gasbedilen herkese gösterilmesi gerektiğini belirterek Erdoğan’a çağrı yaptı:

“Saray’a da bir önerim var: Madem yılgın bir hoşgörüyle de olsa bazı translara karşı toleransınız yüksek, o halde bir gün de aynı Eryaman Olayı’nda olduğu gibi İzmir’de polis zoruyla evinden mahallesinden sürülmek istenen trans kadınları davet edin. Bir gün de katledilen Hande Kader’in yakınlarını, her gün öldürülme tehlikesi altında hayata tutunmaya çalışan arkadaşlarını davet edin. Etmezsiniz, çünkü belli ki trans kadınların da ancak zengini ve yandaşı makbul.”

‘Erdoğan tek cümleye 4 yalan sığdırıyor’

Erdoğan’ın “Korsanla mücadeleden telife, tiyatrodan sinemaya kadar pek çok farklı başlık altında verdiğimiz desteklerle sanatçılarımızın emeğine sahip çıkıyoruz” sözlerinin büyük bir yalan olduğunu belirten Kadıgil “Zat- ı şahaneleri bir cümleye 4 yalan sığdırmayı yine başarmış” diyerek sanatçılar ürettikleri eserlerden hala tek kuruş telif alamadıklarının altını çizdi.

Tiyatro ve sinema için sağlanan toplam destek miktarının 85 milyon TL olduğunu belirten Kadıgil; Rize’de çay bardağı şeklindeki kuleye 47 milyon lira ödenmesini eleştirerek “Yani bir memleket dolusu sanatçıya ödenen para iki çay bardağı etmiyor” dedi.

Kadıgil, neo-şeriat düzeni olarak tarif ettiği düzene karşı TİP olarak laiklik mücadelesini sürdüreceklerini belirterek “Tüm baskılara inat hatırlatalım, seveceğiz, gezeceğiz, canımız isterse içeceğiz ve görürsün teslim alamadığın bizler ilk seçimde sana neler edeceğiz” ifadelerini kullandı.

‘Elinizden geleni ardınıza koymayın’

TİP Sözcüsü Kadıgil, Türkiye’de kadınlara yönelik cinayet ve saldırılarla mücadele etmek amacıyla 2010 yılında kurulan KCDP’ye “Kanuna ve ahlaka aykırı faaliyet yürütmek” suçlamasıyla kapatma davası açılmasına da tepki gösterdi. “’Yaşamak istiyorum’ diyen kadınların şikayet dilekçelerini işleme koymayan erkek yargı, 300 TL nafakasını bile ödemeyen AKP’li bir erkeğin şikayetini derhal işleme almış” ifadelerini kullanan Kadıgil, “Asıl ‘kanuna ve ahlaka’ aykırı faaliyet yürüten sizsiniz. Bir ahlaksızlık arıyorsanız uzaklarda değil, halkın parasını çalan saraylılarda arayacaksınız! Ve emin olun yargılanacaksınız!” dedi.

Kadıgil, KCDP’nin kapatılması için verilen dava gerekçesinde yer alan “Derneğin kadın haklarını koruma kisvesi altında aile mefhumunu yok sayarak aile yapısını parçaladığı, kadın ve çocuklar üzerinden menfaat elde ettikleri, kaos yaratıp mağduriyetleri arttırmayı amaçladığı” ifadelerine tepki göstererek,  “Nasıl leş bir aileyse bunların kafasındaki aile, günde 3 kadının katledilmesi, her gün yüzlercesinin evlilik içi istismara, türlü çeşitli tacize, tecavüze uğraması bu aileyi bozmuyor. Her gün onlarca çocuğun istismar edilmesi bu kutsal aileyi bozmuyor. Ama kadın cinayetleriyle mücadele etmek için on yıldır adliye adliye, meydan meydan gezen KCDP bozuyor!” şeklinde konuştu.

Kadıgil sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Yıllardır kadın mücadelesi yürüten Hülya Gülbahar’ın sözleriyle size cevap veriyoruz:

‘Kadınlar özgürlükleri için öldürülüyor. Çantalarında uzaklaştırma kararlarıyla öldürüleceklerini bile bile özgürlüklerini istiyor kadınlar… Dernek, vakıf, platform dediğin nedir ki? Kapatın, feshedin hepsini biz yenisini kurarız. Biz özgürlük için hayatlarımızı ortaya koyduk.’

Bir cümle de biz ekleyelim Hülya’nın sözlerine: Gelin; topunuzla, tüfeğinizle, yobaz yandaşınızla, trollerinizle, yargı kisvesi adı altında adliyelere yerleştirdiğiniz yandaşlarınızla gelin! Elinizden geleni de ardınıza koymayın!

Yoksullukla mücadele eden, belki iki çocuğun hayatını kurtarırız diye çırpınan Tarlabaşı Toplum Merkezi’ni ‘Çocuklara LGBTİ ve PKK propagandası’ yapıyor diyerek kapatın!

Rosa Kadın Derneği’ni kapatın! Şafak operasyonlarıyla basın evleri, kadınların iç çamaşırlarını saçın ortaya, ‘ince aramalarla’ alın gözaltına, o cahil cevvalliğinizle ‘Neden adınız Rosa diye sorgulayın’ belki bir başka iktibas bulursunuz Saray’a müjdeleyeceğiniz ve karşılığında ödüllendirileceğiniz!

Sayın Yanık siz de müdahil olun; hiç ar etmeden sizin yapmadıklarınızı yapan derneğin aleyhinde müdahillik talep edin, hiç utanmayın!

Asıl ‘kanuna ve ahlaka’ aykırı faaliyet yürüten sizsiniz. Bir ahlaksızlık arıyorsanız uzaklarda değil halkın parasını çalan saraylılarda arayacaksınız! Ve emin olun yargılanacaksınız!

Hani bir zamanlar ‘Sizden hesap sormazsam namerdim’ diye kükreyen dünün yiğit oğlanı, bugünün ‘suç işleri bakanı’ gibi koftiden atmıyoruz; hesap sormazsak namerdiz!

İstanbul Sözleşmesi davasına çağrı

28 Nisan 2022 Perşembe günü saat 09:45’te Danıştay 10. Dairesi, İstanbul Sözleşmesi’ne dair davaları esastan görüşecek. Danıştay’ın vereceği karar; sadece İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararının hukuksuzluğuna ve buna yönelik iptal taleplerimize ilişkin değil, aynı zamanda, Türkiye’nin geleceği ve hukukun üstünlüğü adına da belirleyici olacak. Hep birlikte orada olacağız.”

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) kampüsü içerisinde bulunan KYK’ye bağlı erkek öğrenci yurdunda yönetim tarafından öğrencilerin yemekhane ve kantine şort ve kısa pantolonla girmesinin yasaklanmasını da gündeme getiren Kadıgil; “Üniversitedeki dayılar tarafından yemekhane ve kantin girişlerine ‘kantin ve yemekhaneye şortlu ve kısa pantolonlu girmek kesinlikle yasaktır’ yazılı uyarı metni asılmış. KYK yurdu çıkma ihtimali milli piyango çıkma ihtimalinden daha düşükken yasaklar bitmek bilmiyor. Koşullar berbat, yemekler berbat. Öğrencilerin yurt sorunu için kanun teklifi verdik, aylardır bekliyor bir adım atılmıyor” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin içine girdiği gıda ve tarım krizine karşı TİP’in geçen hafta sonu İzmir’de düzenlediği Tarım Konferası’na da değinen Kadıgil, konferansın sonuç bölümünde yer alan önerileri sıraladı:

“Bu memleketi talan eden piyasacı tarım politikalarına son verecek, Türkiye’yi kendi kendine yeten bir ülke olması için yeniden yapılandıracak; kamu yatırımları, sosyal hizmetler, teşvikler, toplumsal ve kültürel yaşamın inşası ile köylerimizi yeniden kuracağız.

Özal ile başlayıp Saray Rejimi ile doruk noktasına ulaşan kamu kaynaklarının yağmasına son vereceğiz. Çiftçilere kamusal destek sağlayacak, yeniden kamu iktisadi teşekkülleri ile köy-kent bağlantısını sağlayacağız.

Tarımda kayıt dışI, güvencesiz çalışmaya son vereceğiz; kadın ve göçmen emeği sömürüsü ile yoğunlaşan bu alanda güvenceli ve gelecekli bir istihdam ilişkisi yaratacağız. Tarladan tabağımıza uzanan gıda ağının her aşamasının takipçisi olacak, sağlıklı gıdayı herkes için erişilebilir kılacağız.

Özetle sermayenin kar hırsıyla yakıp yıktığı, dışa bağımlılıkla güçsüzleştirdiği, 20 yılın sonunda bizi bir Ayçiçek yağına muhtaç hale getirdiği bu piyasacı anlayışa karşı, yurttaşlarımızı ve doğayı önceleyen bir tarım için mücadele edeceğiz.”

Kadıgil sendikal örgütlenme hakları gasbedilerek işlerine son verilen Pas South İşçilerinin direnişlerini selamlayarak; geçen hafta TİP’in TBMM’ye sunduğu sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılmasına yönelik kanun teklifini hatırlattı.

TİP Sözcüsü, Fettah Tamince’ye ait otelde staj yaparken yaşamını yitiren Burak Oğraş ile ilgili soruşturma dosyasının 11 yıldır sonuçlanmamasını da gündem getirerek “Ortada hiçbir neden yokken gencecik bir insanın intihar ettiğine tam 11 yıldır inanmamızı bekliyorlar. Deliller zamanında toplanmıyor, var olan delillerle yapılması gereken iki şüpheli tam 11 yıldır tutuklanamıyor ve bir türlü dava açılmıyor. Bir anne ve bir babaya yaşatılan zulüm tam 11 yıldır sürüyor. 11 yıldır bir aile yasını tutamıyor. Buradan bir gecede iddianame hazırlayan savcılara sesleniyorum: 11 yılın sonunda artık bir iddianame hazırlayın ve bu zulme son verin!” şeklinde konuştu.

‘1 Mayıs’ta TİP’le yürünür’

Kadıgil açıklamasının sonunda 1 Mayıs İşçi Bayramı için de yurttaşlara şu sözlerle çağrıda bulundu:

“Bayram yaklaşıyor. 4 kişilik bir aile otobüsle memlekete gidip dönmeye kalksalar masrafı bir asgari ücrete denk geliyor. Maalesef bayramı bile sevdiklerimizle kutlamayı bu iktidar engelliyor! Gelin bu sene tam da bu sebeple bayramları birleştirelim! Ailenizle, sevdiklerinizle eşinizle, dostunuzla gelin; bu bayramı 1 Mayıs’ta meydanlarda başlatalım! Tüm bu anlattıklarıma hak verdiyseniz, daraldıysanız, seçimi bekleyecek lüksünüz kalmadıysa, 1 Mayıs’ta meydanlara, İstanbul’da Maltepe’ye. 1 Mayıs’ta Türkiye İşçi Partisiyle yürünür! Partinle yürü. Bu leş düzeni değiştir!”

(Kaynak: İleri Haber)

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir