TİP Genel Başkanı Erkan Baş: Erdoğan İmzalı Bu Belge İflasın Resmidir
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Ülkede yaşanan ekonomik krize ilişkin “Ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar” yorumunda bulunan Baş, “Türkiye ekonomik olarak büyük bir kriz yaşıyorsa bunun temel nedeni bu iktidarın patrondan, sermayeden, Saray’dan yana ekonomi politikalarında istikrarlı karar almalarıdır” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Meclis’e sunulan ek bütçe teklifine ilişkin eleştirilerde bulunan Baş, “Bu bütçe halkın bütçesi değil” hatırlatmasında bulunarak, “Öyle öngörüsüz bir iktidarla karşı karşıyayız ki öyle bir zihniyet yönetiyor ki bu ülkeyi, daha bir yıllık bütçe yapmayı beceremiyorlar. Aralık ayının sonunda ocakta yürürlüğe girmek üzere bir bütçe hazırlıyor. 6 ay sonra diyor ki ‘Bitti'” ifadelerini kullandı.
“Büyük bir aldatmacayla karşı karşıyayız” diyerek gazetelerde yer alan ‘ek bütçe’ tarifini eleştiren TİP Genel Başkanı, “Bir trilyon 80 milyar lira ek bütçe isteniyor. Bu ne demek? 6 ay önce burada kabul edilen bütçenin tam yüzde 86’sı kadar ek bütçe istiyor. Böyle ek bütçe mi olur! Ek bütçe, bir açık kalmıştır onu kapatmak istersin… Ama yüzde 86’lık ek bütçe olmaz!” şeklinde konuştu.
Teklifi, ‘iflasın itirafı’ olarak nitelendiren Baş, “Dolayısıyla, Meclis’e gönderilen, komisyondan sonra Genel Kurul’da görüşülmesi planlanan, Recep Tayyip Erdoğan imzası taşıyan bu belge, iflasın itirafıdır. Saray diyor ki ‘Biz iflas ettik. Battık, batırdık. Şimdi kurtarmak için çare arıyoruz, aman bize yardım edin. Bir yıllık bütçeyi 6 ayda yediler yediler, doymadılar…” diye konuştu.
Söz konusu bütçenin emeğiyle yaşayan yurttaşların bütçelerinden karşılanacağını vurgulayan Baş, “Sizin açgözlülüğünüz, hırsızlığınızın, zenginliğinizi doyuramıyoruz. Üste diyorsunuz ki ‘Biraz daha para istiyoruz'” derken, “Bunlar ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar. Taammüden suç işliyorlar. Vatandaşın alın terinden kurulacak, ek değil, bu koca yeni bütçe nereye harcanacak, biz bunu biliyoruz. Işıldak Bakan, ‘Bizim derdimiz hayat pahalılığı değil, patronların çarklarının dönmesi’ diyor ya. Alacak yoksuldan, patronun çarkı dönecek. Alacak bizim emeğimizden, alın terimizden; Saray’da çevrelenmiş bir avuç haramzadeye, bir avuç yandaşa bu paraları peşkeş çekecekler. Büyük ihtimal giderayak kendi kasalarını da emanet ettikleri Katar’daki hesaplara bir güzellik yapma planı içindeler” ifadelerini kullandı.
Meclis’te gerçekleştirilecek ‘ek bütçe’ görüşmeleri için muhalefete de çağrıda bulunan Baş, “Bu göz göre göre gerçekleşen hırsızlığa, yoksulluğa sessiz kalmayacağız. Açıkça ilan ediyoruz. Bu halkın 3 kuruşunu daha bu haramzadelere vermemek için elimizden gelen ne varsa yapacağız ve bu teklife karşı sonuna kadar direneceğiz. Tüm muhalefet güçlerine de hep birlikte direnme çağrısı yapıyoruz” dedi.
TİP Genel Başkanı, Pınar Gültekin cinayetine ilişkin davada verilen kararları da eleştirirken, HSK kararnamesine de dikkat çekti ve “Yargı nasıl karar veriyor sorusunun bir cevabı, son Hakimler ve Savcılar Kurulu kararnemesi oldu” ifadesini kullandı.
“Dezenformasyon yasa”sına karşı mücadele edeceklerini söyleyen Baş, Diyarbakır’da tutuklanan Kürt gazeteciler ile ilgili TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık’ın inceleme yapmak üzere kentte bulunduğunu ve hazırlanacak raporun kamuoyuyla paylaşılacağını bildirdi.
Diyarbakır’da “istismar” suçlamasıyla tutuklanan Cihan Kayaalp ile de fotoğrafı ortaya çıkan Süleyman Soylu’ya tepki gösteren TİP Genel Başkanı, gazeteci Metin Cihan tarafından paylaşılan Nurettin Canikli’ye ilişkin bilgi ve belgeleri de hatırlattı ve açıklama yapılmaması durumunda konuyu her hafta gündeme getireceklerini söyledi.
Baş’ın açıklamaları şöyle:
“Memlekette ekonominin kötü yönetildiğini söylemeye herhalde hiç herek yok. Bütün yurttaşlar markete, pazara, fırına gittiğinde; Saraylıların aldığı ekonomi kararlarının hayatlarını nasıl etkilediğini yaşıyor. Genelde şöyle söyleniyordu. Ne yaptıklarını bilmiyorlar, bunlar cahil, ekonomi bu yüzden kötü. Biz başından bu yana bu yoruma itiraz ediyorduk. İyi niyetli bir biçimde bunu söyleyenleri görüyorduk ama esas olanın, bugün Türkiye’de iktidarda olanların beceriksiz, iş bilmez olmanın ötesinde ne yaptıklarını gayet iyi bilen insanlar olduklarını söylüyorduk.
Tabii o gözleri keskin zekasından çok parlayan Bakan defalarca ifade etti. Ekonomiden patrondan, sermayeden yana bile isteye tercihlerde bulunuyorlar. Dolayısıyla, Türkiye ekonomik olarak büyük bir kriz yaşıyorsa bunun temel nedeni bu iktidarın patrondan, sermayeden, Saray’dan yana ekonomi politikalarında istikrarlı karar almalarıdır.
Elimize yeni bir teklif ulaştı. Dün Meclis’e sunuldu. Bu teklifi Meclis’e gönderenler ek bütçe istiyor. Cumhurbaşkanı’ndan gelen bu teklif onaylanırsa ek bütçe almış olacaklar. Şimdi bunu özellikle bu hafta uzun uzun konuşmak istiyorum. Aralık ayında bütçe görüşmeleri yapıldı.
Nihayetinde tüm itirazlara rağmen o, Meclis’ten onaylanarak geçti. Ne demiştik biz o bütçe tartışılırken. Bir kere ‘Bu bütçe halkın bütçesi değil’ demiştik ve ‘Sadece patronları, Saray’ı yandaşları düşünen bu bütçe aynı zamanda öngörüsüz bir bütçe’ demiştik. ‘Siz, bu bütçeyle, bu kadar öngörüsüzlük hakimken; bu bütçeye, çok uzun olmayan bir zamanda yine geleceksiniz, ek bütçe isteyeceksiniz’ demiştim.
‘Sadece patronlardan yana yaptığınız bu tercih ile gemiyi yüzdürmeniz mümkün değil, ülkeyi iflasa sürüklüyorsunuz’ diye dilimiz döndüğünce anlatmaya çabaladık. Hep şunu söylediler. ‘Öyle bir şey olmayacak, sakın aklınızdan bile geçirmeyin’ Şimdi, dün itibarıyla geçen 6 ay önce muhalefetin söylediği ne varsa hayata geçmiş oldu. Öyle öngörüsüz bir iktidarla karşı karşıyayız ki öyle bir zihniyet yönetiyor ki bu ülkeyi, daha bir yıllık bütçe yapmayı beceremiyorlar. Aralık ayının sonunda ocakta yürürlüğe girmek üzere bir bütçe hazırlıyor. 6 ay sonra diyor ki ‘Bitti.
Değerli yurttaşlar lütfen düşünün. Mahallenizdeki en küçük bakkalı, marketi nalburu, esnafı düşünün. Oraya işletsin diye birisni koymuşsunuz. Size diyor ki ‘Bir yıl içerisinde şu kadar gelir, şu kadar giderim olacak. Benim tahmini bütçem bu’ Ve 6 ay sonra gelip diyor ki ‘Parayı bitirdim, şimdi bana tekrar para verin’ Bu kadar öngörüsüz bir iktidarın bu ülkeyi yönetmesi mümkün değil. Bir kere bunun altını çizelim.
İkincisi, bakın büyük bir aldatmacayla karşı karşıyayız. Bütün gazeteler neredeyse bunu ‘ek bütçe’ diye girdi. Bakın rakamları söyleyeceğim. Bir trilyon 80 milyar lira ek bütçe isteniyor. Bu ne demek? 6 ay önce burada kabul edilen bütçenin tam yüzde 86’sı kadar ek bütçe istiyor. Böyle ek bütçe mi olur! Ek bütçe, bir açık kalmıştır onu kapatmak istersin… Ama yüzde 86’lık ek bütçe olmaz!
‘Bir yıllık bütçeyi 6 ayda yediler yediler, doymadılar…’
Dolayısıyla, Meclis’e gönderilen, komisyondan sonra Genel Kurul’da görüşülmesi planlanan, Recep Tayyip Erdoğan imzası taşıyan bu belge, iflasın itirafıdır. Saray diyor ki ‘Biz iflas ettik. Battık, batırdık. Şimdi kurtarmak için çare arıyoruz, aman bize yardım edin. Bir yıllık bütçeyi 6 ayda yediler yediler, doymadılar… Şimdi ikincisini geçirmek istiyor.
Tüm yurttaşlarımıza bir görev, sorumluluk düşüyor. Daha bir yıllık bütçeyi yönetmeyi beceremeyenler, bu ülkeyi yönetemezler. Bu ülkenin bir gün dahi bu iktidar tarafından yönetilmesi, yıllarca telafisi mümkün olmayan yeni zararlara yol açıyor.
Bütçeyi, gönderdikleri öneriyi inceledik. Diyor ki enflasyon, hesaplayamadık bu işleri. Enflasyon öngördüğümüz gibi olmadı. Dolayısıyla para lazım. Şimdi soru şu. Para yetmedi şuralara harcayacağız diye kalem kalem anlatıyor. Peki, bu bizi neden ilgilendiriyor? Bu parayı nereden toplayacaklar, esas mesele bu. Ek bütçe talebinin bizim açımızdan önemli tartışma başlıklarından bir tanesi bu.
Siz bir bütçe talep ediyorsunuz da, bu parayı nereden toplayacaklar? Biz söyleyelim. Zamlarla toplayacaklar, hayat pahalılığıyla toplayacaklar. Kira kriziyle gırtlağına çöktükleri ülkenin emekçisinden, işçisinden, emeklisinden, doktorundan, mühendisinden… En kısa haliyle söylersek; emeğiyle geçinen milyonlarca yurttaştan toplayacaklar, götürüp o çetelere teslim edecekler.
Bunu (teklifi) gönderme yüzsüzlüğünü gösterenlere soruyoruz. Yetmedi mi? Mazot zammı yetmedi mi, elektrik zammı yetmedi mi, markete gidip tükettiğimiz tüm temel besinlerden aldığınız vergi yetmedi mi, yurttaşın boğazına elinizi soktunuz yetmedi! İnsanların porsiyonları küçülüyor, artık öğün atlamak zorunda kalıyorlar. Bu kürsüden defalarca söyledik. Memlekette çocuklar açlık kaynaklı hastalıklarla boğuşuyor. Doktoru, öğretmeni, mühendisi de artık kirasını ödeyemiyor. İnsanlar en temel haklarından mahrum kalmış. Her ay faturaları ödemeye çalışırken bir taraftan bir dahaki ayın faturasının kabusuyla yaşıyoruz. Sizin açgözlülüğünüz, hırsızlığınızın, zenginliğinizi doyuramıyoruz. Üste diyorsunuz ki ‘Biraz daha para istiyoruz’
Tekrar ediyorum. Bunlar ne yaptıklarını gayet iyi biliyorlar. Taammüden suç işliyorlar. Vatandaşın alın terinden kurulacak, ek değil, bu koca yeni bütçe nereye harcanacak, biz bunu biliyoruz. Işıldak Bakan, ‘Bizim derdimiz hayat pahalılığı değil, patronların çarklarının dönmesi’ diyor ya. Alacak yoksuldan, patronun çarkı dönecek. Alacak bizim emeğimizden, alın terimizden; Saray’da çevrelenmiş bir avuç haramzadeye, bir avuç yandaşa bu paraları peşkeş çekecekler. Büyük ihtimal giderayak kendi kasalarını da emanet ettikleri Katar’daki hesaplara bir güzellik yapma planı içindeler.
Biz; Saray üzerinden kurdukları bu harami çarkının, bu tezgahın; Türkiye’nin emeğinin üzerine çökenlerin işledikleri suçların hesabını sormak zorundayız. Bu göz göre göre gerçekleşen hırsızlığa, yoksulluğa sessiz kalmayacağız. Açıkça ilan ediyoruz. Bu halkın 3 kuruşunu daha bu haramzadelere vermemek için elimizden gelen ne varsa yapacağız ve bu teklife karşı sonuna kadar direneceğiz. Tüm muhalefet güçlerine de hep birlikte direnme çağrısı yapıyoruz.
Kararsız seçmene çağrı
Buradan yurttaşlara da bir çağrı yapmak istiyorum. Şu ek bütçe diyor ki, ‘Ben, yedim yedim yedim, doymadım. Sen daha az ye daha az ye daha az ye, her şeyi ben yiyeceğim. Ve bunun için onay istiyor. Hani kararsız seçmeden söz ediliyor ya, o yurttaşlarımıza seslenmek istiyorum. Alın, size karar vermeniz için bir gerekçe. Boğazınızdan geçecek son lokmaya da göz dikenler var, bu göz dikmeye onay mı verilecek, karşı mı çıkılacak! Herkese bunun üzerinden değerlendirme çağrısı yapıyoruz.
Türkiye İşçi Partisi, emekçilerin hakkını, alın terini korumak için hem komisyon aşamasında hem Genel Kurul’da hem sokakta, emekçilerle birlikte bu bütçeye ‘hayır’ demek konusunda son derece kararlıdır. Bunu şimdiden ilan ediyoruz.
Yargı skandal kararlara imza atmaya devam ediyor. Muğla’da, üniversite öğrencisi Pınar Gültekin’i işkence ederek diri diri yakan Cemal Metin Avcı, sözde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Arkasından, ceza, ‘haksız tahrik’ indirimiyle 23 yıla indirildi. Yatarı 14,5 yıl olarak hesaplanıyor. Bir kadını ‘canavarca hisle ve eziyet çektirerek öldüren’ bir erkek için yargının uygun gördüğü ceza bu, gerçekten insanın söyleyecek sözü tükeniyor.
Gencecik bir kadını katletmenin, boğarak, henüz hayattayken varile koyup diri diri yakarak, üzerine beton dökerek katletmenin cezası 23 yıl. Lanet olsun sizin adaletinize, insanlığınıza! Lanet olsun sizin öldüren, aklayan, kollayan düzeninize! Kızları diri diri yakılarak katledilen bir anne babanın yüzüne baka baka, o katile bu ödül gibi sözde cezayı verdiniz ya, söyleyecek hiçbir şey bulamıyorum.
Söz olsun. O kadın katillerine, aklayanlara, kollayanlara, koruyanlara, bu kadın katillerinin iktidar partisine, kadın ve LGBTi+’ların yaşam hakkının güvencesi İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkmaya cüret edenlere, asla unutmayacağımzı bir kere daha söylemek istiyoruz. Hiçbirini unutmayacağız. Bu ülkenin gencecik kadınlarını hunharca katledenleri yaratan ve koruyan sizin iktidarınızdır. Sakın bunların unutulacağını düşünmeyin. Sakın bu kararların bozulmayacağını, bu günlerin hesabının sorulmayacağını düşünmeyin.
Rahat nefes alamayın, uykularınız kaçsın. Pınar Gültekin’e, Özgecan Aslan’a, Hande Kader’e, iktidar tarafından korunan erkeklerin katlettiği tüm kadınlara and olsun ki, o adalet arayan annelere ant olsun ki hesaplaşacağız… Bugün Türkiye’nin dört bir yanında kadınlar, ‘Bu kararı tanımıyoruz’ diyerek sokaklara çıkacaklar, eylemerde olacak. Yaşam, adalet ve özgürlük için mücadelesi için sokaklara çıkan tüm kadınları, LGBTi+’ları selamlıyoruz.
HSK Kararnamesi
Yargı nasıl karar veriyor sorusunun bir cevabı, son Hakimler ve Savcılar Kurulu kararnemesi oldu. 33 ilin başsavcısı, toplamda 5 bin 426 hakim ve savcının görev yeri değişti. Birkaç açıdan önemli buluyoruz. Birincisi, hatırlayacaksınız, çok kısa bir süre önce seçim kurullarının başkanlarının düzenlenmesine dair bir değişiklik yapılmıştı. Birinci sınıfa ayrılmış hakimler arasından kurayla çekilecek denmişti. Büyük ihtimalle, bunu dikkatle gözeten bir HSK kararnamesiyle karşı karşıyayız.
Daha şimdiden gördüğümüz birtakım şeyler var. Kamuoyunun dikkatine sunmak istiyoruz. Mesela Gezi Davası’nda muhalefet şerhi düşen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi, Tokat Turhal’a tayin edilmiş. Kamuda çalışan herkes takdir eder ki ‘sürgün’ diyebiliyoruz. Cumhuriyet gazetesine yönelik soruşturmayı yürüten ve operasyonlara imza atan savcı, Malatya’dan Ankara Bölge Adliye Mahkemesi üyeliğine atanmış. Ödüllendirilmiş.
İstanbul’da görev yaptığı dönemde Rezza Zarrab’ı tahliye eden Ankara Cumhuriyet Başsavcısı, Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcıvekili olmuş. Görev yeri değişen savcılar arasında Kobanê Davası iddianamesini hazırlayan Ankara Cumhuriyet Savcısı, HSK kararnamesince terfi alarak Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili olmuş. Mesela, çok ilginç. Cemal Kaşıkçı dosyanın Suudi Arabistan’a devredilmesine şerh düşen İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi Nimet Demir, Kahramanmaraş Hakimi olarak sürülmüş. Zaten atama kararından sonra ‘Mesleği bırakmayı düşünüyorum’ demiş.
Bu tablo bize bir şeyi gösteriyor. İktidarın istediği kararları alanlar ödüllendiriliyor, iktidarın istediği kararlara şerh düşen üyeler hakimler, savcılar sürgüne gönderiliyor. Bir parantez içerisinde söyleyelim. ‘Memlekette gençler niye yurt dışına çıkmak istiyor, bu memleketin yetişmiş insan gücü memleketten niye umudunu kesiyor?’ sorusuna verilecek yanıtlardan biri… Böyle bir atama düzeni kurarsanız, böyle bir devlet anlayışı olursa insanlar bu topraklardan umudunu keser, ya kabuğuna çekilir ya yurt dışına gider.
Bu kadar olur diyeceğimiz bir tabloyla karşı karşıyayız. Hatırlayın bu, Kaşıkçı cinayetinin üstünün örtülmesine müsaade etmeyeceğini, gerekirse BM’yi devreye sokacağını söyleyen bir Erdoğan vardı. Yarın Prens Selman Türkiye’ye geliyor. Bunları HSK kararnamesiyle beraber okuduğunuzda, maalesef üzülerek söylüyorum, şöyle bir tablo ile karşı karşıyayız. Kaşıkçı cinayetinin şerh düşen hakimi Maraş’a, Prens Selman, Saray’a… Kurdukları düzenin adı bu. Bu utanç aslında insana yeter…
Ama iktidara yetmiyor. Meclis’i, yargıyı denetim altına almışlar, yürütme zaten ellerinde. Bir de dördüncü kuvvet vardır değil mi ellerinde, medya. (Maske takarak ve işaret ederek) Bu sansür yasası arkadaşlar. Bu, gazetecilerin ağzını bağlama yasası. Sözde dezenformasyonla mücadele edeceklermiş. Yersen! 2022 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre 180 ülke içerisinde 149. sırada yer alan, 2021 yılında 100 binden fazla sosyal medya hesabına inceleme yapılan ülke Türkiye. 2019’da 84 bin 258 Twitter hesabını kapatan, 2021’de binin üzerinde habere mahkeme kararıyla erişim engeli getiren, dünyada en çok gazetecinin hapiste olduğu ülke olarak kayıtlara geçen ülke Türkiye. Daha geçen gün 16 gazeteciyi üstadları olan FETÖ taktikleriyle yani gizli tanık ifadesiyle demir parmaklıklar ardında gönderen ülke Türkiye.
RTÜK’ün, Basın İlan Kurumu’nun, yargının ifade özgürlüğünü her gün iktidar lehine gasbettiği bir ülkede böyle bir yasa çıkıyor. Dezenformasyonla mücadele edeceklermiş! Öyle değil arkadaşlar, gerçek şu. Yenildiler, gidecekler, kazanma şansları yok. Ne yaparsak kazanabiliriz diye düşünüyorlar, en önemli kozları; gerçekleri ne kadar saklayabiliyoruz!
‘Halkın haber alma hakkını hep birlikte savunacağız’
Bunun için çok çaba sarfediyorlar ama emin olsunlar ki daha önce defalarca söyledik; ne yaparlarsa yapsınlar gerçeklerin halka ulaşması için üzerimize düşen her türlü görevi, her türlü sorumluluğu yapacağız. Bu yasaya karşı gazeteciler, meslek örgütleri sokaklara çıkacak. Yanlarında olacağız. Onuruyla mesleğini yapmaya çalışan gazetecilerle dayanışmak için üzerimize düşen her tür sorumluluğa hazırız, buradayız. Halkın ifade özgürlüğünü, halkın haber alma hakkını hep birlikte savunacağız.
Bu vesileyle de bir ek bilgiyi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Milletvekilimiz Ahmet Şık, Diyarbakır’da tutuklanan gazetecilerle ilgili süreci incelemek için Diyarbakır’da. Önümüzdeki günlerde Kürt gazetecilerin tutuklanmasıyla ilgili hazırlayacağımız raporu kamuoyuyla paylaşacağız.
Kayyuma direnen Boğaziçi öğrencilerini bir kez daha selamlamak istiyorum. Bu arkadaşlarımıza 5’er ay hapis cezası verildiği haberini aldık. Eylemlere katılmaları ötesinde en önde kol kola girmeleri ceza gerekçesi gösterildi. Bu da memleketin hukuksuzlarına eklenmiş yeni bir örnek.
Bir diğer hukuksuzluk örneği; dün sosyal medyada görüntüleri yansıdı. Van’da gözaltına alınacağı söylenen bir kişi, bir askeri araca bindirilirken… İnanılmaz bir görüntü ile karşı karşıyayız. Kadınlar darbediliyor, onlarca asker havaya ateş açıyorlar. Karşılarında onlara direnen, herhangi bir müdahale eden güç yok ama bu amaç nedir, neyin şovunu yapıyorsunuz, kimi korkutmaya çalışıyorsunuz? İsrail askerlerine döndü, aynı görüntüyü biz de verebiliriz yaklaşımı. Oradaki köylülerle, yurttaşlarımızla dayanışma içinde olduğumuzu, süreci takip edeceğimizi söyleyelim.
“Soylu’nun aynaya bakması gerekiyor”
Tabii bütün bunların merkezinde duran isimlerden bir tanesi kamuoyunun ‘suç işleri bakanı’ olarak tanıdığı Soylu. Bu hafta yine bir fotoğrafı çıktı. MHP’nin görevden aldığı Diyarbakır İl Başkanı. Soruşturma haberi erkenden ulaşınca bir görevden alma duyurusu yapıldı, ardından ‘çocuk istismarı’ iddiasıyla tutuklandı bu kişi. Daha önce Meclis gündemine taşınan fotoğrafları vardı Soylu’nun ilgili kişiyle. Bu samimiyet tartışması sorulmuştu kendisine, şimdi tam anlamıyla ‘yavuz hırsız ev sahibi bastırır’ Çocuk istismarcısıyla olan ilişkisinin kendisine sorulacağını beklerken Soylu, çarpıcı bir açıklama yapıyor. Diyor ki, ‘Bizi cinsiyetsizleştirip, LGBTİ yapacaklarmış. Sen çok istriyorsan kendi yakınlarından başla, milletin ahlakıyla neden uğraşıyorsun!
Şimdi saymaya kalksak yetmez; Sezgin Baran Korkmaz’la, Thodex’in sahibiyle, El Nusra ile savaşan 2. Sahil Tümeni içerisinde yer alıp kesik başla poz veren ilçe teşkilatı üyesiyle (Emrah Çelik), 7 aylık hamile kadın ve eşine saldıran baklavacıyla, Esra Hankulu’nun katiliyle, Aleyna Çakır olan bilinen Sema Esen’in katiliyle… Sayısız fotoğrafı olan bir zat Süleyman Soylu; halka ahlak dersi veriyor, memlekette İçişleri’nin başında. Aynaya, bir kendisine bakması gerekiyor.
Son bir uyarı yapmak istiyorum. AKP’nin önemli isimlerinden Nurettin Canikli. Gazeteci dostumuz Metin Cihan, bu dosyaları açıklamaya devam ediyor. Dün yeni bir dosya açıldı, tüm kamuoyunun dikkatine sunuyoruz. Boydak Holding’in soyguncusu Ertunç Laçinel izine ulaşmış Metin Cihan ve bu soygun sürecinde Nurettin Canikli’nin rolünü, payını açıklamış.
Çok ilgin bir şekilde bütün ayrıntılarıyla ortaya dökülen bu yolsuzluklara, bu hırsızlıklara, bu usulsüzlüklere rağmen iktidar cephesinden tık yok. Çıkıp yalanlayamıyorlar bile. Nasıl olsa bunlar halkın duymayacağı şeyler, nasıl olsa insanlara ulaşmayacak! Sosyal medya yasasını da bunlar için çıkarıyorlar, bunları engellemeye çalışıyorlar.
Biz açıkça ifade edelim. Bu halkın en küçük bir değerini çalan, çırpan, hortumlayan, yolsuzluk yapan kim varsa iki elimiz yakasında olur. Dolayısıyla uyarıyorum. Derhal konuyla ilgili soruşturma başlatılmalı. Muhatapları açıklama yapmalı. Eğer onlar açıklama yapmazsa, biz en azından her hafta, burada; gerçekleşen yolsuzlukların, bu çökmelerin, halka ait olması gereken değerlerin kendi kişisel servetine katanları kulaklarından tutup, kamuoyunun önüne çıkartacağız. Takipçisi olacağız. Bunlar unutulur, duyulmaz, garip bir gazetecinin çırpınışlar, kime ulaşacak gibi diye düşünmeyin. Söz konusu olan halkın emeği, halkın alın teri, bu ülkenin değerleri. Bunların gözümüzün önünden çalınmasına, çırpılmasına; yatlar alınmasına, katlar alınmasına, o lüks hayatlar yaşanmasına… Halkın parası üzerinden servet oluşturulmasına izin vermeyeceğimizi de bir kez daha ifade etmiş olalım.”