Adalet Bakanı Yılmaz Tunç: Türkiye’de Yargı Bağımsız Ve Tarafsız

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Türkiye bir hukuk devletidir. Yargı süreçleri, bağımsız ve tarafsız mahkemeler eliyle, hukukun üstünlüğü çerçevesinde yürütülmektedir” dedi.

Haber Merkezi / Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklama ile, Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi (AYBYK) tarafından kabul edilen ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının eleştirildiği bildiriye tepki gösterdi.

Yılmaz Tunç, açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi tarafından alınan ve ülkemize yönelik ağır ithamlar içeren bildiri, hem hukuki gerçeklerden uzak hem de tarafsızlık ilkesini açıkça ihlal eden bir yaklaşımın ürünüdür.

Türkiye, Avrupa Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi’ni imzalayan, onaylayan ve iç hukukuna dahil ederek bu alandaki kararlılığını defaatle ortaya koymuş bir Hukuk Devletidir. Yargı süreçleri, bağımsız ve tarafsız mahkemeler eliyle, hukukun üstünlüğü çerçevesinde yürütülmektedir.

Siyasi saiklerle hazırlanmış bu tür açıklamaların, yargının bağımsızlığına saygı göstermekten çok, iç hukukumuza müdahale niteliği taşıdığı açıktır. Devam eden yargı süreçleri hakkında ön yargılı ve tek taraflı değerlendirmelerde bulunmak, evrensel hukuk ilkeleriyle bağdaşmaz.

Yerel yönetimlere ilişkin uygulamalar, tamamen hukuk kuralları çerçevesinde, Anayasa ve kanunlarımıza uygun olarak suç iddiası ile yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar nedeniyle gerçekleştirilmiştir. Herkes kanun önünde eşittir. Kamu görevlilerinin, suç teşkil eden eylemlerle ilişkilendirilmesi halinde yargı önünde hesap vermeleri evrensel bir hukuk ilkesidir.

Türkiye’de hiçbir vatandaşımız, siyasi görüşü nedeniyle değil, ancak somut ve ciddi delillere dayalı olarak yargı süreçlerine tabi tutulur. Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresinin tarafsız ve yapıcı bir diyalog zemini arayışı yerine, ön yargılı ve siyasallaşmış bir dil kullanması, kendi itibarlarına da zarar veren bir tutumdur.”

Bildiri 58 oyla kabul edildi

Türkiye raportörleri David Eray (İsviçre) ve Bryony Rudkin (Birleşik Krallık) tarafından kaleme alınan bildiri, 7 “hayır”a karşı 58 “evet” oyuyla kabul edilmişti.

AYBYK’nin “en kısa sürede” Ekrem İmamoğlu ile yüz yüze görüşme talep edeceği kaydedilen metinde; Türk makamlarından, “Siyasi çoğulculuğu kısıtlayan ve insan haklarını ihlal eden toplantı ve ifade özgürlüğüne yönelik aşırı geniş sınırlamaları kaldırmaları” ve “terör veya hakaret suçlarına ilişkin geniş yorum ve uygulamalara dayanarak muhalefet partilerinden seçilmiş temsilcilerin yargılanmasına ve tutuklanmasına son vermeleri” isteniyor.

Metinde ayrıca; “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları doğrultusunda, İmamoğlu dâhil, hâlihazırda tutuklu bulunan siyasetçilerin serbest bırakılmaları ve makul bir şüpheyi destekleyen açık kanıtlar bulunmadığında tutukluluğun yaygın kullanımından kaçınılması” talep ediliyor.

Avrupa’da yerel yönetimlerin çatı örgütlenmesi olan AYBYK, üye ülkelerde yerel demokrasiyi güçlendirme misyonuyla hareket ediyor.

Paylaşın

Adalet Bakanı’ndan “Ekrem İmamoğlu” Açıklaması; Hukuk Devleti Vurgusu

Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması kararının ardından açıklama yapan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Hukuk Devleti ilkesine ve yargıya duyulan güvenin gereği olarak, sürecin tüm yönleriyle tamamlanması beklenmeli” dedi.

Haber Merkezi / Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından soruşturmaların seyrine yönelik açıklama yaptı. Bakan Tunç’un açıklamaları şu şekilde:

“İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmalar kapsamında, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın da aralarında bulunduğu bazı şüpheliler hakkında isnat edilen suçlar bakımından Nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliğince tutuklama, adli kontrol ve serbest bırakma kararları verilmiştir.

Yargısal süreçler, hukuk sistemimizde denetime açık şekilde ilerlemekte olup, ilgili soruşturmalar halen devam etmektedir. Hâkimler, bakmakta oldukları soruşturma ve kovuşturmalarda kararlarını verirken dosya kapsamı ile bağlıdır; isnat edilen suçlamalara ilişkin iddia, savunma ve deliller doğrultusunda hukuki bir sonuca ulaşırlar.

Bu çerçevede, yürütülen adli soruşturmayı bir “siyasi soruşturma” olarak nitelendirmek yanlış olup, hukuki değerlendirmelerin siyasi zemine çekilmesi, kamuoyunda yanlış algıların oluşmasına neden olabileceği gibi Hukuk Devleti ilkesine de aykırılık teşkil eder.

Hukuk Devleti ilkesine ve yargıya duyulan güvenin gereği olarak, sürecin tüm yönleriyle tamamlanması beklenmeli, yorum ve değerlendirmeler bu çerçevede itidalli bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Unutulmamalıdır ki adalet, yalnızca Türk milleti adına karar veren bağımsız ve tarafsız yargı mercileri eliyle tecelli eder.

Bu nedenle, sorumluluk makamında olanlar başta olmak üzere herkesin açıklamalarında daha dikkatli, özenli ve sorumluluk bilinciyle hareket etmeleri, toplumda yanlış anlaşılmalara yol açabilecek beyanlardan kaçınmaları gerektiği unutulmamalıdır.”

Ne olmuştu?

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkındaki “yolsuzluk” soruşturması kapsamında tutuklandı, “terör” soruşturmasında ise serbest bırakıldı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan açıklamada, “Cumhuriyet Başsavcılığımızca yürütülen soruşturmalar kapsamında nöbetçi Sulh Ceza Hakimliğince, mali nitelikli soruşturma kapsamında şüpheli Ekrem İmamoğlu’nun suç örgütü kurmak ve yönetmek, rüşvet almak, irtikap, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek ve ihaleye fesat karıştırmak suçlarından tutuklanmasına,

şüpheli Ekrem İmamoğlu hakkında ise üzerine atılı silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan kuvvetli suç şüphesi bulunmakla birlikte mali nitelikli suçlardan zaten tutuklanmasına karar verildiğinden bu aşamada gerek görülmemekle talebin reddine karar verilmiştir” denildi.

Hakkında tutuklama kararı çıkarılan diğer isimler ise şöyle: Medya A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı ve İmamoğlu’nun danışmanı Murat Ongun, İstanbul Planlama Ajansı (İPA) Başkanı Doç. Dr. Buğra Gökçe, İmamoğlu İnşaat Genel Müdürü Tuncay Yılmaz ve İBB Kültür A.Ş. Genel Müdürü Murat Abbas, iş insanları Ali Nuhoğlu,

Adem Tuncay, Ali İlbak ve Ahmet Köksal, Eyüp Subaşı, Kamil Timur Delibaş, Mete Sarıaltun, Alper Aydın, Serdal Taşkın, Serkan Öztürk, Mustafa Nihat Sütlaş, Süleyman Atik, Ahmet Çiçek, Yusuf İlbak ve Servet Yıldırım.

Paylaşın

Adalet Bakanı’ndan “Ekrem İmamoğlu” Açıklaması: Erdoğan’la İlişkilendirmek Hadsizlik

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Ekrem İmamoğlu’nun da aralarında olduğu 100’den fazla kişinin gözaltına alınmasına ilişkin yaptığı açıklamada, “Yargının başlattığı soruşturma ve davaları Sayın Cumhurbaşkanımızla ilişkilendirmek en hafif tabiriyle hadsizliktir, haddini bilmemektir” dedi.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yürütülen iki ayrı soruşturma kapsamında aralarında İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da bulunduğu çok sayıda ismin gözaltına alınmasına ilişkin açıklama yaptı.

BirGün’ün aktardığına göre; Yılmaz Tunç, yürütülen iki ayrı soruşturmada toplam 106 kişi hakkında gözaltı kararı verildiğini kaydetti. Soruşturmaların “terör suçları soruşturma bürosu” ve “örgütlü suçlar soruşturma bürosu” tarafından yürütüldüğünü bildiren Tunç, şöyle konuştu:

“İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmalar kapsamında aralarında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının da bulunduğu 106 şüpheli hakkında bu sabah itibariyle gözaltı kararları verilmiştir. Bu kapsamda; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen 2 soruşturma bulunmaktadır.

Terör suçları soruşturma bürosu tarafından yürütülen soruşturma kapsamında; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının da aralarında bulunduğu 7 kişi hakkında gözaltı kararı bulunmaktadır. Bu soruşturmada şüphelilerin terör örgütüne iştirak halinde yardım etme suçunu işledikleri iddiası bulunmaktadır.

Başlatılan diğer soruşturma ise örgütlü suçlar soruşturma bürosunca yürütülmektedir. Bu soruşturma kapsamında da aralarında yine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının da bulunduğu 100 şüpheli hakkında gözaltı kararı verilmiştir. Bu soruşturmada şüphelilerin çıkar amaçlı suç örgütü kapsamında rüşvet, irtikap, ihaleye fesat karıştırma, nitelikli dolandırıcılık, kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirme suçlarını işledikleri iddiası bulunmaktadır.

Her iki soruşturma kapsamında toplam 106 şüpheli hakkında gözaltı kararı bulunmaktadır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının yaptığı açıklamadan da anlaşılacağı üzere; soruşturma dosyaları içerisinde MASAK raporları, vergi uzmanı incelemeleri, tevdi raporu, tanık beyanları ve diğer delillerin mevcut olduğu belirtilmektedir.

Soruşturma tüm yönleriyle büyük bir hassasiyet ve titizlikle yürütülmektedir. Kıymetli Basın Mensupları, Değerli Arkadaşlar. Şu hususun altını özellikle çizmek isterim; Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devletidir. Anayasamızın 9. Maddesi açıktır. Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.

Hukukun üstünlüğü esastır. Kanunlar karşısında herkes eşittir; hiç kimseye ve zümreye ayrıcalık tanınamaz. Anayasa’mızın 138. Maddesine göre; mahkemeler bağımsızdır. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 157. maddesi gereğince soruşturma evresi gizlidir.

Bu gizlilik, hem adaletin sağlıklı işlemesi hem de hak ihlallerinin önlenmesi, masumiyet karinesi ve lekelenmeme hakkı bakımından son derece önemlidir. Başlatılan soruşturmalarla ilgili olarak dosya içeriğine, iddia ve delillere vakıf olmadan değerlendirmelerde bulunmak doğru değildir. Tarafsız ve bağımsız yargının gerçekleştirmekte olduğu soruşturmaları farklı taraflara çekmek, darbe gibi ifadelerle nitelendirmek son derece tehlikeli ve yanlıştır. Diğer yandan sokak çağrıları yaparak soruşturmalar üzerinden dezenformasyon yapmak, kamuoyunu yanıltmaya yönelik söylemlerde bulunmak asla kabul edilemez.

“Cumhurbaşkanımızla ilişkilendirmek en hafif tabiriyle hadsizliktir”

Herkes bilmelidir ki; hukuk devletinde, suç işlendiğine dair bir iddia varsa; savunmanın yapılacağı yer sokaklar değil yargı makamlarıdır. Suç işlendiğine dair bir delil varsa bununla ilgili gerekli soruşturma yetkili yargı makamlarınca yapılır. Yargı huzurunda hesap vermek ve savunma yapmak herkes için bir haktır, aynı zamanda bir zorunluluktur.

Değerli arkadaşlar, yargının başlattığı soruşturma ve davaları Sayın Cumhurbaşkanımızla ilişkilendirmek en hafif tabiriyle hadsizliktir, haddini bilmemektir. Yasaması, yürütmesi, yargısıyla ülkemizde kuvvetler ayrılığı esastır. Yargı kimseden emir ve talimat almaz. Yargıya saldırmak, yargı mensuplarını tehdit etmek, onlara hakaret etmek, demokratik hukuk devletinde asla kabul edilemez.

Adaletin tecellisi için yürüyen soruşturmaları etkilemeye yönelik tavır ve davranışlarda bulunmak yerine; sağduyu ile hareket etmek gerekmektedir. Tarafsız ve bağımsız yargının vereceği karar, herkes için bağlayıcıdır ve saygıyla karşılanmalıdır.

Soruşturma aşamasında iddialar, savunma ve deliller değerlendirilecek ve soruşturmanın gizliliği ortadan kalktığında maddi gerçeği tüm açıklığı ve şeffaflığıyla kamuoyu görecektir. O nedenle bugünden, soruşturma içeriğiyle ilgili hiçbir bilgisi olmadan, lehte ya da aleyhte peşin hükme varmak doğru değildir. Unutulmamalıdır ki; hukuk devletinde masumiyet karinesi ve lekelenmeme hakkı esastır.

Türk yargısına güvenmemiz gerekmektedir. Yargının kendi içerisinde hak arama yolları sonuna kadar açıktır. Adaletin tam ve eksiksiz tecellisi için, süreci sükûnetle takip etmek, verilecek kararı saygıyla karşılamak hepimizin ortak sorumluluğudur. Hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Yargının gerçekleştirmekte olduğu işlemler kendi içinde denetime tabidir. Kimlerin hangi iddialara muhatap olduğu, savunmalarının neler olduğu, iddialara ilişkin delilerin neler olduğu, yapılan soruşturma sonucu ortaya çıkacaktır. Hep birlikte soruşturmanın sonucunu sükûnetle beklememiz gerekir.”

Soruşturmalar hakkında neler biliniyor?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da aralarında olduğu 100’den fazla kişi gözaltına alındı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan ilk açıklamada İmamoğlu ile birlikte 100 şüpheli hakkında “suç örgütü liderliği’ suçlamasında bulunulurken, “suç örgütü irtikap, rüşvet, dolandırıcılık, ihaleye fesat karıştırma” gibi suçlardan gözaltı kararı verildiği kaydedildi.

Soruşturmalardan ilki “belediye iştiraklerinde usulsüz ihaleler, ihaleye fesat karıştırma, nitelikli dolandırıcılık, kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirme, rüşvet eylemlerini örgütlü bir şekilde işleme” gibi iddialarla ilgili. Bu soruşturma kapsamında İmamoğlu dahil 100 kişi hakkında gözaltı kararı verildi.

Başsavcılıktan yapılan açıklamada soruşturmanın kamuoyunda “CHP’de para sayma görüntüleri” olarak bilinen olayın ardından başlatıldığı vurgulandı. İmamoğlu hakkında “çıkar amaçlı suç örgütü lideri” ifadesi kullanılan açıklamada iddiaların Beylikdüzü Belediye Başkanlığı dönemine dayandığı kaydedildi.

Başsavcılık, büyükşehir belediyesinin iştirakleri olan MEDYA A.Ş, KÜLTÜR AŞ., KİPTAŞ ve İSFALT firmalarının da bu eylemlerde kullanıldığını iddia etti.

İkinci soruşturma 31 Mart yerel seçimlerinde hayata geçirilen “kent uzlaşısı” kapsamında terör soruşturması. Bu soruşturma kapsamında İmamoğlu dahil yedi kişi hakkında gözaltı kararı verildi. İkisinin ismi açıklanmadı.

DEM Parti’nin 31 Mart 2024 seçimlerinde gündeme getirdiği bir yerel seçim stratejisi olan kent uzlaşısı, “kentin tüm dinamiklerinin üzerinde uzlaştığı adaylarla seçimlere katılmayı” ifade ediyor.

Bu strateji çerçevesinde DEM Parti, Batı’daki bazı seçim noktalarında aday çıkarmayarak işbirliği temelinde CHP adaylarını destekledi. Başsavcılık bu faaliyetlerin PKK’nın metropollerdeki etkinliğini artırma amacı taşıdığını iddia etti.

Savcılık, CHP kontenjanından seçilen bazı belediye meclis üyeleri ile atanan belediye başkan yardımcılarının terörle bağlantılı olduğunu ve İBB iştiraki olan İPA ve BİMTAŞ bünyesinde de terör örgütü mensupları ve sempatizanlarının işe alındığını iddia etti.

Açıklamada İmamoğlu’nun diğer şüphelilerle birlikte yerel seçimlerde belediye meclis üyesi listelerini şahsen onayladığı vurgulandı, bu nedenle PKK/KCK terör örgütüne yardım etme suçunu işledikleri iddia edildi.

Üçüncü soruşturma 2013 yılında düzenlenen Gezi Parkı protestoları ile ilgili. Gazeteci İsmail Saymaz bu soruşturma kapsamında sabah saatlerinde gözaltına alındı. Saymaz, Taksim Dayanışması içinde görev almak ve eylemlerin derinleştirilmesi ve yaygınlaştırılması amacıyla faaliyette bulunmakla suçlandı.

Başsavcılığın açıklamasında ayrıca Osman Kavala’nın internet sitesinin hazırlanmasında rol aldığı, Gezi davasında tutuklu diğer kişilerle yoğun irtibatı olduğu, sosyal medya hesaplarında Gezi Parkı olayları ile ilgili çok sayıda paylaşımda bulunduğu suçlamaları yer aldı.

Paylaşın

Yılmaz Tunç’tan TÜSİAD Açıklaması: Erdoğan’ın Konuşmasından Sonra Başlamadı

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan ile TÜSİAD YİK Başkanı Mehmet Ömer Arif Aras’ın haklarında başlatılan soruşturmalara ilişkin konuşan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Soruşturma dün başlamadı, Cumhurbaşkanımızın konuşmasından önce başlamıştı” dedi.

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan ve YİK Başkanı Ömer Arif Aras, dernek genel kurulundaki konuşmalarında iktidarı eleştirdikleri ifadelere ilişkin başlatılan soruşturmada adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

TGRT Haber’de açıklamalarda bulunan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, TÜSİAD Başkanı Orhan Turan ile TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Mehmet Ömer Arif Aras’ın haklarında başlatılan soruşturmada adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasına ilişkin de konuştu.

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan ile Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras’ın polis gözetiminde ifadeye götürülmesine ilişkin konuşan Tunç, “TÜSİAD başkanlarına gözaltı kararı olmadı. Ayrıca soruşturma dün başlamadı, Cumhurbaşkanımızın konuşmasından önce başlamıştı. İfade alma, düne denk geldi. Soruşturma devam edecek. Cumhurbaşkanımız da konuya detaylıca değindi. Sivil toplum kuruluşları fikirlerini özgürce ifade edebilir. TÜSİAD mevcut soruşturmaları etkilemeyi amaçladı. Cumhurbaşkanımız bu konuya değindi, tepkisini de ortaya koydu. TÜSİAD yöneticilerin konuşmalarındaki hususları Türkiye’nin hak etmediğini vurguluyoruz” dedi.

Tunç, TÜSİAD başkanının kayyum eleştirilerine de değinerek şu ifadeleri kaydetti: “Konuşmalarında Türkiye’de hukuk güvenliği olmadığını, eksiklikleri ifade ederek, somut örneklerle ifade etmeye çalıştılar. Yargının gerçekleştirdiği soruşturmaları dile getirerek bunun ‘hukuk güvenliğini zedelediğini ifade ederek, yürüyen soruşturmalar bakımından, onların da etkilenmeye çalışıldığını düşünen büyük bir kitle oluştu.

Bir kısım DEM Parti ve CHP’li belediyelere terör iltisakı nedeniyle geçici görevlendirmeler yapıldı. Terör soruşturmaları süren belediye başkanlar var. Durup dururken görevden alınıp yerine kayyım atanan bir belediye başkanı yok. Bunu TÜSİAD başkanı söylüyor. TÜSİAD ‘Türkiye üretiyor’ demeli.

Açılan soruşturmaların kararı yargıdadır. ‘Seçilmiş belediye başkanları yerine kayyım atanıyor, doğru değil’ diyor. Burada seçilmiş başkanların görevden alınması ve yerine atama yapılması anayasamızda olan bir şey. Bir kısım belediye başkanları terör nedeniyle görevden el çektiriliyor başka bir kısım ise yolsuzluk nedeniyle… CHP ve DEM Partili belediyelere, kayyım değil aslında, geçici görevlendirme, haklarında devam eden terörle ilgili soruşturmalar var.”

Erdoğan ne demişti?

Erdoğan, partisinin grup toplantısında şunları söylemişti: “TÜSİAD’ın açıklaması haddini aştı, buram buram provokasyon kokuyor.  Demokraside hiç kimse eleştiriden layusel değildir. Demokrasimizin standardını yükselten, yasakları kaldıran bizim iktidarlarımızdır. Tutarlı olması halinde eleştirilere kulak tıkamayız.

TÜSİAD’ın açıklaması sonrasında ’emre emade uşak’ misali sıraya dizilen muhalefet figürlerini nazarı dikkate almıyoruz. Kuklalarla bizim işimiz olmaz. Bizim muhatabımız kuklacılardır. TÜSİAD zihniyetinin neye tekabül ettiğini çok iyi hatırlıyoruz. Eski Türkiye’de siyaseti dizayn ediyorlardı.

Eski Türkiye’de senelerce borunuzu öttürmüş olabilirsiniz. Hukukun kapsamı dışında bırakıldığınız eski Türkiye’yi özlüyor da olabilirsiniz. Ama yeni Türkiye’de haddinizi bileceksiniz. İş adamı derneği iseniz iş adamı derneği gibi davranmayı bileceksiniz. Siyaset yapmaya çok hevesliyseniz ya parti kuracaksınız ya da ağzınızdan çıkan iki çift lafa bakan muhalefet partilerinden birini seçersiniz.”

Paylaşın

Yılmaz Tunç TÜSİAD’ı Hedef Aldı: Türkiye Cumhuriyeti Bir Hukuk Devletidir

TÜSİAD’ın iktidara yönelik eleştirilerine yanıt veren Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Hiçbir kurum, kuruluş veya çıkar grubu, milli iradenin üzerinde değildir” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Demokratik sistemimizin temel taşlarından biri, kuvvetler ayrılığı ve yargının bağımsızlığıdır. Yargı süreçleri üzerinde hiçbir baskıyı kabul etmediğimiz gibi yargıyı etkilemeye yönelik her türlü girişime karşı olduğumuzu herkesin çok iyi bilmesi gerekir.”

Yılmaz Tunç, açıklamasının devamında, “Sivil toplum kuruluşlarının görüş açıklaması elbette demokratik bir hak olmakla birlikte, yargıyı ve siyaseti yönlendirme çabaları, demokrasinin ruhuna ve hukukun üstünlüğü ilkesine aykırıdır” ifadelerini kullandı.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) yöneticisi Ömer Aras ve Orhan Turan’ın iktidara yönelik eleştirilerine yanıt verdi. Yılmaz Tunç, şu ifadeleri kullandı:

“Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Hiçbir kurum, kuruluş veya çıkar grubu, milli iradenin üzerinde değildir. Demokratik sistemimizin temel taşlarından biri, kuvvetler ayrılığı ve yargının bağımsızlığıdır. Yargı süreçleri üzerinde hiçbir baskıyı kabul etmediğimiz gibi yargıyı etkilemeye yönelik her türlü girişime karşı olduğumuzu herkesin çok iyi bilmesi gerekir.

Sivil toplum kuruluşlarının görüş açıklaması elbette demokratik bir hak olmakla birlikte, yargıyı ve siyaseti yönlendirme çabaları, demokrasinin ruhuna ve hukukun üstünlüğü ilkesine aykırıdır. Demokrasi sadece belli çevrelerin değil, topyekûn milletin ve devletin ortak emanetidir. Türkiye eski Türkiye değildir.

Ayrıcalıklı kesimlerin yön verdiği Türkiye’nin artık geride kaldığını anlamayanlar şunu bilmelidir ki; hiç kimse veya hiçbir kuruluş, kendisini milletin iradesinin ve hukukun üstünde göremez. Hukuk düzenine yönelik her türlü müdahale girişimine karşı, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da hukuk çerçevesinde en güçlü şekilde karşılık vereceğimizden hiç kimsenin şüphesi olmasın.”

YİK Başkanı Ömer Aras: Demokrasimizi zedeledi

İstanbul’da düzenlenen Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Genel Kurul toplantısında yapılan sunum ve konuşmalarda Türkiye’de gündeme damgasını vuran gelişmeler hakkında sert mesajlar verildi.

Genel kurulda paylaşılan sunumun, “Politik hayatta olağanüstü olaylar” başlıklı slaytında politikacılara, iş insanlarına ve gazetecilere yönelik yargı süreçlerine “Sorgulanıyor, Tutuklanıyor”, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ihraç edilen teğmenlere de “Ordudan ihraç ediliyor” ifadeleriyle dikkat çekildi.

Politik hayatta yaşanan olağanüstü olayların, toplumda endişe yarattığına ve güven sarstığına işaret edilen sunumda, tutukluluk süreçlerinin istisna değil kural haline gelme sorununun da çözülemediği belirtildi.

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Ömer Aras hükümetin ekonomi politikalarını eleştirdi. “Kamunun da özel sektör şirketleri ve vatandaşlarımız gibi eşit düzeyde kemer sıkması şart” diyen Aras, enflasyonla mücadele için 2025 yılında kamuda yapılacak tasarrufun daha etkin olmasını beklediklerini söylerken, “Devletin bütçe disiplinine uyması, kamu harcamalarını kontrol etmesi ve kamuda tasarrufu arttırması şart” sözlerini kaydetti.

Aras, belediyelere yönelik artan baskılara dikkat çekti, “Yerel seçimlerde politik gücün barış içinde el değiştirmesi, ülkemizde demokrasinin gücünü tekrar tüm dünyaya göstermiş oldu ancak seçimler sonrasında seçilmişlerin görevden alınarak atanmışların göreve getirilmesi demokrasimizi zedeledi” dedi.

Ömer Aras ayrıca ekonomide hayata geçirilmesi gereken iki ana yapısal reformun önemine vurgu yaparak bunları şöyle sıraladı: “Birincisi, insana değer katan eğitim ve liyakat. İkincisi, hukukun üstünlüğü ve bağımsız yargı. Hedefimiz, bu reformların yarattığı güven ortamıyla beslenen ekonomik kalkınma olmalıdır. Bu iki reformu hakkıyla gerçekleştirebilirsek diğer tüm reformlar kolaylıkla yapılabilecektir.

Dünya ile rekabet edebilmemiz için özel sektörde ve kamu bürokrasisinde iyi eğitilmiş yüksek vasıflara sahip ve liyakate uygun atanmış insanlar olması şart. Ayrıca bilimde, sanatta, sporda, tüm alanlarda ileri gitmek için her şeyden önce nitelikli insan gerekiyor. İyi yetişmiş insanlar hukukun üstünlüğünün ve adil yargının olduğu bir ortamda çalıştığı takdirde ekonomi başta olmak üzere her konuda başarının yolu açılacaktır. Bu konuda toplumsal fikir birliğine ihtiyacımız var.”

İçinde bulunulan sürecin dünya için olduğu kadar Türkiye için de önemli bir kavşak olduğunu kaydeden Ömer Aras, ekonomik ve siyasi gelişmelerin hem büyük fırsatlar hem de büyük riskler yarattığına dikkat çekerek şu mesajları verdi:

“Bu süreci mutlaka çok iyi yönetmeliyiz. Türkiye’mizin, dünyada sözü geçen, bölgesinde istikrarın teminatı olan, ekonomisi istikrarlı, demokrasisi sağlam, hukuk devleti ilkeleri yerleşmiş, toplumu huzurlu bir ülke olması yönünde el birliği ile çalışmalıyız. Bunu ancak hukukun üstünlüğü ve bağımsız yargının yarattığı güven ortamında iyi yetişmiş, liyakatla göreve gelmiş insanlar ve eşitlikçi bir yaklaşımla yapabiliriz. Bunu yaptığımız taktirde en önemli yapısal reformu gerçekleştirmiş olacağız. Bizi yönetenlere iyi niyetle önerilerimizi aktarmak görevimizdir. Hepimiz bu doğrultuda üstümüze düşeni yerine getirmeliyiz.”

YİK Başkanı ayrıca toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, kalkınmanın tüm boyutlarını negatif etkilediğine işaret etti. Aras, “Kadınların ekonomik, siyasi ve toplumsal hayatta erkeklerle eşit şekilde temsil edilmesi ekonomik kalkınma, adaletsizlikle mücadele ve toplumsal refah yaratarak ilerlemenin olmazsa olmaz koşuludur” diye konuştu.

Aras’tan sonra kürsüye gelen TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan ise daha kısa bir konuşma yaptı. “Sussak gönlümüz razı değil. Hukukun üstünlüğünü, hemen ve tam olarak tesis etmeden ne ekonomide ne toplumda ne iç ne de dış politikadaki sorunlar çözülebilir” diyen Turan, şunları dile getirdi:

“Toplumsal kutuplaşmanın yerini toplumsal uyuma bırakması, siyasette yumuşama ve siyasi alanın genişlemesi, sorunlarımızın çözümünü mutlaka kolaylaştıracaktır. Bu noktada terör sorununun kalıcı olarak ortadan kalkması en büyük dileğimizdir. Ancak şunu da görelim, izlenmekte olan sürecin başarısı ile hukuk devleti ve demokratik standartların iyileştirilmesi arasında birbirini besleyen karşılıklı bir etkileşim vardır. Biri olmadan diğeri eksiktir. Hukukun üstünlüğünü tesis edersek tüm sorunlarımızı konuşarak ortak akılla çözebiliriz.”

Turan da Aras gibi son dönemde yaşanan olayları arka arka sıralayarak “Biz niye bu hale geldik?” sorusunu yöneltti. TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Turan, “Eleştirel ifadelere ve habercilik faaliyetlerine açılan soruşturma haberleri çok sıklaştı. 10 küsur sene önceki olaylara, şimdi yeni soruşturmalar açılıyor” dedi.

Tutuklu milletvekillerine, siyasi parti liderlerine ve belediye başkanlarına yenilerinin eklendiğini söyleyen Turan, “Disiplinsizlik suçuyla teğmenler hakkında ihraç kararı alınıyor. Kamuoyu vicdanında suç ve ceza arasında orantısızlık kanaati oluşuyor. İster seçimle ister atamayla gelen kamu görevlilerinin görevlerinden alınmasının, yeni örneklerine şahit oluyoruz. Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, galiba artık şirket kurmaktan daha kolay. Kadın cinayetlerinin de çocuk tacizlerinin de sonu gelmiyor. Nedir bu tırmanma?” diye konuştu.

Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in uyguladığı programa TÜSİAD’ın destek verdiğini vurgulayan Orhan Turan, ancak ekonomik durumun sıkıntılı olduğuna da işaret etti. TÜSİAD Başkanı, “Sayın Bakan Mehmet Şimşek’in ekonomi programına destek veriyorsak da ekonomide her şeyin yolunda olduğunu söyleyemeyiz” dedi.

Enflasyonla mücadelenin hızlanması gerektiğini vurgulayan Turan, şunları ifade etti: “Artık daha hızlı netice almalıyız. Yoksa stres birikiyor. Sanayici çok zorlanıyor. İhracatçı kan ağlıyor. İthalatın cazibesi artıyor. Başka ülkelerde hammaddeyi daha ucuza alan, krediye daha ucuza erişen rakiplerimizle biz nasıl rekabet edebiliriz? İşimizi nasıl devam ettireceğiz? Devam ettiremezsek çalışanlarımız ne olacak? Hem sanayici mutsuz hem çalışanlar. Hem büyük işletmeler zorlanıyor hem KOBİ’ler. Hem batıdaki girişimciler yakınıyor hem doğudakiler. Peki kimin yüzü gülüyor?”

Türkiye, Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 117. sırada

Veriler, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’u “Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir” söylemini yalanlıyor. Türkiye, Dünya Adalet Projesi (WJP) 2008’den bu yana her yıl yayımladığı ‘Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 142 ülke arasında 117. sırada. Yani hukuk konusunda dünyanın en kötü 25. ülkesi.

WJP değerlendirmeyi hükümet yetkileri üzerinde kısıtlamanın olması, yolsuzluğun önlenmesi, düzen ve güvenlik, hükümet şeffaflığı, temel haklar, adil hukuk, cezai adalet ve idari yaptırımlardan oluşan 8 kritere göre yapıyor. Türkiye bu haliyle Nijer, Angola, Honduras, Meksika, Gine ve Nijerya ile aynı ligte.

Paylaşın

Siyasette “Parmak Sallama” Polemiği

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu arasında “parmak sallama” açıklamaları devam ediyor. Bakan Tunç’un “Kimse yargıya parmak sallayamaz” sözlerine yanıt veren İmamoğlu, “Ben yargıya parmak sallamadım sana salladım” dedi ve ekledi:

“Senin gibi yargıyı etkileyen, hükümetin mensuplarına parmak salladım. O parmak, benim parmağım değil, milletin parmağı. Onun da yeri sandık, siz sandığa gitmek zorunda kalacaksınız. Yargıtay daha hükmetmeden gitmek zorunda kalacaksınız.”

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, 2 yıl 7 ay 15 gün hapis ile 5 yıl siyasi yasak cezası aldığı İstinaf Mahkemesi’ne taşınan dava için “Bin tane hukukçuya sorsanız bir tanesi ahmak diye bir kelimeden ceza kesmez. Ahmak kime denmiş? O belli. Bilirkişi raporu belli. Yapılan hamleler belli. Buradan dava üretiyorsun. Ayıptır. Bunu kendine reva gören iktidar bu işin mesulüdür. Hodri meydan. Ceza mı keseceksiniz? Buyurun kesin. Size söz: Bu millet ayağa kalkar.” sözlerine Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, yanıt vermişti.

Yargının bağımsız olduğunun altını çizen Tunç, “Yargımız başta Anayasa ve ilgili mevzuatlar çerçevesinde karar verir. Kime yargıya parmak sallayamaz. Hukuk sistemimiz açısından doğru olmadığını ifade etmek istiyoruz. Millet bu tavırlar içerisine girenlere gerektiğinde cevabını verir. Yargı kararları eleştirilemez değil. İtiraz ve temyiz mercileri bellidir. Çıkıp TV programları ve ya sosyal medyadan parmak sallayarak Yargı mensuplarını etkileyemezsiniz. Yargı mensuplarımız bağımsızlık içinde karar verirler.” demişti.

Bakan Tunç’un “Kimse yargıya parmak sallayamaz” sözlerine yanıt veren İBB Başkanı İmamoğlu, şunları kaydetti: “Lisede çok gürültü yapan arkadaşlar olarak, en arka sırada otururduk. Öğretmen de kızarak bize, ‘Siz arkadakiler’ derdi. Biz, döner duvara bakardık. Şimdi arkadaşımız da siniyor, lafı başkasına aktarmaya çalışıyor. Ben direkt kendine söyledim, yargıya falan değil. O ve onun gibi, bugünkü iktidarın mensuplarına söyledim. Bu işi nasıl etkiledikleri, nasıl baskı altında tuttuklarına dair. Direkt kendine. Onun için sinip ‘yargı’ demesin. Sonuçta, cümlenin sonrasında da dedim; ‘En erken yapılacak seçimde, o seçimde Yargıtay süresini bile dolduramayacaklar.

Bu millet, öyle bir sert cevap verecek ki onlara ve o ilk seçimde de biz milletçe, bu ahmakça davada eğer bu baskıya devam ederlerse -onun için ‘hodri meydan’ dedim- ceza vermeye kalkarlarsa, Yargıtay’daki süreci göremeden sandıkta -sandığın anlamı nedir?- gereken cevabı alacaklar ve gidecekler’ dedim. Bu kadar basit cevabı algılayamayan bir insan, Adalet Bakanlığı yapma konusunda, kendini bir gözden geçirsin.

Bir. İkincisi; bakın ben size bir hatırlatma daha yapayım. Bunlar hep unutuluyor. Bana hakaret eden bakan, ben ona cevap verdikten sonra, hakkımda suç duyurusunda bulunuyor. Ve o dava, hala mahkemede duruyor. Niye? Çünkü istinaftaki sonucu bekliyor. Yazı yazıyor, ‘Hadi karar verin de ben de ona göre karar vereyim.’ Ne için? Bakan diyor ki, ‘Bana dedi.’ Şimdi istinaftaki bekleyen kararı bekliyor öbür mahkeme. Diyor ki, ‘Siz de diyorsunuz ki, bunu illa YSK üyelerine dedi diye iddia ediyorsunuz. Bir karar verin de bakanın açtığı davayı yürürlüğe koyayım!’ Yani istinaf lehimize karar verirse, benim bir de bakana lafını iade ettiğim için, bana açtığı davadan bir de bakanla hesaplaşacağız. Zaten bıraksınlar hesaplaşalım.

Ben dava açmışım, ‘Bakan bana ahmak dedi’ diye. O davayı da ‘Ben bakan yargılayamam, dokunulmazlığı var’ diye mahkeme ta o zaman hükümsüz bırakmış. Şimdi bu mahkemeyi konuşmak bile, insanın içini burkuyor. Yani yargı adına içini burkuyor. Ben, yargıya parmak sallamadım, sana salladım. Senin gibi yargıyı etkileyen, yargıyı arka planda zorda bırakan, baskı altında tutan hükümetin mensuplarını parmak salladım. O parmak, benim parmağım değil; milletin parmağı. Dedim ki, ‘Onun da yeri sandık. Siz, sandığa gitmek zorunda kalacaksınız. Ve o gittiğimiz gün de Yargıtay daha kararını veremeden, ülkenin başından gideceksiniz. Bu millet de sizden kurtulacak.’ Daha özeti olabilir mi bu işin? Bu kadar net.”

‘Ahmak’ davası nedir?

Ekrem İmamoğlu, ilk kez İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığına seçildiği 2019 yılının kasım ayında Fransa’nın Strazburg kentinde düzenlenen Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi’ne davetli olarak katılmış ve bir konuşma yapmıştı.

O dönem Türkiye İçişleri Bakanı olarak görev yapan AK Parti İstanbul Milletvekili Süleyman Soylu, İmamoğlu için “Avrupa Parlamentosu’na gidip, Türkiye’yi şikayet eden ahmağa söylüyorum. Bunun bedelini bu millet sana ödetecek,” demişti.

İmamoğlu ise Soylu’ya “31 Mart’ta seçimi iptal edenler ve dünyada, Avrupa’da, onların gözünde nereye düştüğümüz noktasında, o olan şeylere, biten şeylere baktığımızda, tam da işte 31 Mart’ta seçimi iptal edenler ahmaktır. Önce ona bir odaklansın.” cevabını vermişti.

Bunun üzerine Türkiye’deki seçimleri organize eden Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) üyeleri hakarete uğradıklarını ve mağdur olduklarını belirterek İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazılı suç duyurusunda bulunmuştu.

Başsavcılığın hazırladığı iddianamede “kurul halinde çalışan kamu görevlilerine karşı görevlerinden dolayı alenen hakaret” suçundan İmamoğlu’nun 1 yıl 3 ay 15 günden 4 yıl 1 aya kadar hapis cezasına çarptırılması istenmişti. İstanbul Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın ilk ayağında Ekrem İmamoğlu’na 2 yıl 7 ay 15 gün hapis ve siyasi yasak cezası verilmişti.

Dava, son iki yıldır Türkiye’de “Temyiz Mahkemesi” olarak da kabul edilen Yargıtay’ın bir alt basamağı İstinaf Mahkemesi’nde görülmeye devam ediyor.

Paylaşın

İktidarda “Osman Kavala” Çatlağı

AK Parti Milletvekili Tuğrul Türkeş, Gezi Parkı Davası’nda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan Osman Kavala’yı ziyaret talebine yanıt vermeyen Adalet Bakanlığı üzerinden Bakan Yılmaz Tunç’a yönelik sert ifadeler kullandı.

Haber Merkezi / Tuğrul Türkeş, Yılmaz Tunç’un davanın içeriği ile alakalı açıklamalarının yerinde olmadığını belirterek, “Adalet Bakanı hak arayışlarına engel olmamalıdır. Başvuruyu tarafsız bir şekilde yönetmesi gerekirken tam tersine dosyayı sümen altı etmeye yönelik açıklama, değerlendirme yapma cihetine gitmiştir. Kanaatimce bu, doğru bir yaklaşım değildir” dedi.

Son dönemde yaptığı Gezi Parkı Davası tutuklusu Osman Kavala’yla ilgili yargılamaya yönelik eleştirel çıkışlarıyla dikkatleri üzerine çeken AK Parti Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş’ten yeni açıklamalar geldi.

Gezi Parkı Davası tutuklularını ziyaret talebine Adalet Bakanlığı tarafından yanıt verilmeyen Tuğrul Türkeş, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a yönelik sert ifadeler kullandı. Türkeş’in açıklamaları şöyle:

“Türkiye genelinde oluşan gündemin yanı sıra, yurtdışında da geniş yankı bulan ve kamuoyunda “Gezi Parkı Davası ” olarak bilinen derdest davanın yargılanan tutuklu sanıklarından; Osman Kavala, Mine Özerden, Çiğdem Mater, Can Atalay ve Tayfun Kahraman’ı,

AKPM Türk Delegasyonu Başkanı sıfatı ile ziyaret zarurete hasıl olmuştur. Bu zaruret ortaya çıkınca, vaki talebimiz usulüne uygun olarak Adalet Bakanlığı’ na 19.07.2024 tarihinde iletilmiştir. Aradan 7 gün (1 hafta) geçmesine rağmen Bakanlığın bu konu hakkında müspet veya menfi herhangi bir kanaat bildirmemesi nedeniyle konu, kamuoyunun ve medyanın beklentisi ve takibinde kalmıştır.

Görüşme talebim ile ilgili nihai karar mercii ve takdir yetkisi Adalet Bakanımızdadır. Bu konuda herhangi bir ısrarım söz konu olmamıştır ve olamaz.Ancak geçen bu süre içerisinde medya tarafından konu ile ilgili yöneltilen ziyaret izni sorularına cevaben Adalet Bakanımız Yılmaz Tunç’un basında yer alan ifadeleri aşağıdaki gibidir;

Bakan; “Yeniden yargılanma talebinde, “Hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçunun parlamenter sistem döneminde olduğu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildiği için suçun mağdurunun değiştiğine ilişkin gerekçe sunulduğunu anlatan Tunç, bu gerekçeyi uygun görmediklerini söyledi.

Yılmaz Tunç, “Gezi davasıyla ilgili istinaf ve Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen durum söz konusu. Temyiz incelemesinden geçen kararlarla ilgili kanun yararına bozmaya gidilemiyor. Hem usul, hem esas bakımından uygun olmayan başvuru olarak değerlendirildi.” diye konuşmuştur.

Her gün onlarca tutuklunun ziyaret edilmesi hususunda Bakanlığa müracaatlar yapılıp bunlar gün içerisinde sonuçlandırılır iken, yukarıda bahse konu talebimiz karşılığında Sayın Adalet Bakanımızın davanın içeriği ile alakalı açıklamaları şık ve yerinde olmamıştır. Adalet Bakanı hak arayışlarına engel olmamalıdır.

Zaten ben, bu tutuklu sanıkları “Ziyaret edeyim, gitmişken de ellerinden tutup alıp getireyim” demedim. Keza yargılanma usul ve esasları ve/veya yargı süreci ve/veya tutuksuz yargılama imkanlarının olup olmadığını da sormuş değiliz. Talebimiz Gezi Parkı davası kapsamındaki yargılamaları süren tutuklu sanıklardan 5 kişiyi Bakanlık takdirinde ve yasal sınırlar içinde ziyaret etmekten ibarettir.

Ama madem konu bir ziyaret izninin ötesinde muhtevası ile de tartışılıyor, bu konuda ben de birkaç katkı sunmak istiyorum. Daha önce de ifade ettiğim gibi ben de verilen yargılamanın yenilenmesi dilekçesini okudum. Dilekçede Adalet Bakanımızın ifade ettiği gibi “suçun mağduru değişmiştir gibi bir gerekçe” değil tam tersine “suçun mağduru anayasal reform ile lağv edilmiş, ilga edilmiş ve ortadan kaldırılmıştır” açıklaması mevcuttur. Dolayısıyla “mağdur değişmemiştir”; “mağdur ortadan kalkmıştır”. İkisi farklı kavramlardır. Takdir buyurulur ki; Hukuk kavramlar üzerinde yürür.

Devam eden bir hukuki ihtilaf vardır. Yargılanmanın yenilenmesi eski davanın devamıdır. Kesinleşmiş bir durum söz konusu değildir. Kaldı ki eski kanun geçerli olup, “idam” cezası kaldırılmasa idi, insanların hayatı söz konusu idi. Keza bugün de, onun yerine verilmiş bir “ağırlaştırılmış müebbet hapis” söz konusudur. Yani bir sanığın suçlu bulunması ile suçsuzluğu arasında verilecek kararda risk büyüktür. Ceza hukuku bütün evrensel ülkelerde gerçeğin ortaya çıkarılması için çalışır.

“Bakan dosyayı sümen altı ediyor”

Halbuki Adalet Bakanımız kamuoyunda makes bulmuş bu gelişmeyi, başvuruyu tarafsız bir şekilde yönetmesi gerekirken tam tersine dosyayı sümen altı etmeye yönelik açıklama, değerlendirme yapma cihetine gitmiştir. Kanaatimce bu, doğru bir yaklaşım değildir.”

Paylaşın

Adalet Bakanı’ndan DEM Parti’ye ‘Kapatma Tehdidi’

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Demokratik siyaset yaptığını söyleyenler terörle arasına mesafe koyar. Geçmişte koymadıkları için kapatılan partiler oldu” dedi ve ekledi:

“Aynı şekilde aynı yolu izlerse DEM Parti aynı muamele ile karşılaşır diyoruz. Milletten aldığınız yetkiyi kötüye kullanmayın diyorum.”

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Türkiye Yüzyılı’nda Çocuk Hukuku Paneli”nin ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Tunç, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, DEM Parti’ye kapatma davası açılması çağrısıyla ilgili de konuştu.

Birgün’ün aktardığına göre; Bakan Tunç, şunları şöyledi: “Demokratik hukuk devletinde şiddet olmaz. Anasayasamızın 26. maddesi şiddete teşviği suç sayar. Ülkemizin huzurunu bozmaya çalışan terör örgütlerinin hepsiyle mücadele etmeye kararlılıkla devam edeceğiz.

Demokratik siyaset yaptığını söyleyenler terörle arasına mesafe koyar. Geçmişte koymadıkları için kapatılan partiler oldu. Böyle bir süreçle karşı karşıya kalmak istemiyorsanız terörü, şiddeti reddedin. Millet size oy verirken hizmet etsin diye oy veriyor.

Terörü destekleyen açıklamalarda bulunursanız o zaman demokratik hukuk devleti buna müsaade etmez yetkili makamlar devreye girer. Kapatılan partiler oldu aynı şekilde aynı yolu izlerse DEM Parti aynı muamele ile karşılaşır diyoruz. Milletten aldığınız yetkiyi kötüye kullanmayın diyorum.”

Paylaşın

Bakan Tunç Açıkladı: Deprem Soruşturmalarında 351 Kişi Tutuklandı

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 11 ilde büyük yıkıma ve 50 binden fazla can kaybına neden olan Kahramanmaraş merkezli depremler soruşturmasında, 1757 şüpheli hakkında işlem yapıldığı, 351 kişinin tutuklandığını açıkladı.

Tespit davalarının da sürdüğünü belirten Bakan Tunç, “Bunların süratle sonuçlandırılması gerekiyor. Çünkü tespit davalarının neticesine göre hasar gören binaların yıkılıp yıkılmayacağı ortaya çıkacak. Bu süreci de yakından takip ediyoruz” dedi.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 6 Şubat’taki depremlerden etkilenen Hatay’daki incelemelerinin ardından, AFAD Koordinasyon Merkezi’nde gazetecilere açıklama yaptı.

Depremlerde 231 yargı mensubunun hayatını kaybettiği, 15 adliyenin, 11 cezaevinin ağır hasar gördüğü bilgisini verdi.

Bakan Tunç, deprem bölgesinde 131 yeni mahkeme kurulduğunu, Hatay’da 248 adliye personeli konutu, Samandağ ilçesinde müstakil adliye binası yapılacağını açıkladı.

Deprem soruşturmalarına yönelik de şu açıklamayı yaptı: “Depremin ilk anından itibaren sorumlularla ilgili ceza soruşturmaları açıldı, bir kısım kovuşturmalar da açılmaya başlandı. Şu anda büyük ölçüde dosyalar bilirkişi incelemelerinde. Dosyaların bilirkişi raporlarının savcılıklara intikal etmesi durumunda da tutukluluk süreçleri de yeniden gözden geçirilmeye devam ediyor.”

Bakan Tunç, soruşturmalara dair son bilgileri sıraladı:

1757 şüpheli hakkında işlem yapıldı, Hatay’da bu sayı 725.
351 tutuklama gerçekleşmişti bu sayı Hatay’da 91.
Adli kontrol kararı deprem bölgesinde 642, Hatay’da 254.
764 diğer tedbir kararlarından 380’i Hatay.
118 müteahhit tutuklandı, bunun 26’sı Hatay’da.
192 yapı sorumlusundan 60’ı Hatay’da.
23 yapı sahibinden 3’ü Hatay’da.
Yılmaz Tunç, tespit davalarının da sürdüğünü belirtti:

“Bunların süratle sonuçlandırılması gerekiyor. Çünkü tespit davalarının neticesine göre hasar gören binaların yıkılıp yıkılmayacağı ortaya çıkacak. Bu süreci de yakından takip ediyoruz.”

Kahramanmaraş merkezli depremler

Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olan, 7,8 büyüklüklerindeki iki deprem sonucunda resmî rakamlara göre en az 50 bin 783 kişi hayatını kaybetti ve toplam 122 binden fazla kişi ise yaralandı.

Pazarcık merkezli ilk deprem, Türkiye ve Suriye’nin yanı sıra Lübnan, Kıbrıs, Irak, İsrail, Ürdün, İran ve Mısır’ın da yer aldığı geniş bir coğrafyada hissedildi. İki büyük deprem, yaklaşık 350.000 km2 (140.000 mil kare) alanda Almanya’nın toplam yüz ölçümü kadar bir bölgede hasara yol açtı ve nüfusun yüzde 16’sını oluşturan 14 milyon kişiyi etkiledi.

En az 35 bin 355 bina yıkıldı ve aralarında Gaziantep Kalesi, Habib-i Neccar Camii, Kahramanmaraş Ulu Camii, Hatay Meclis Binası, Şirvan Camisi, Adıyaman Ulu Camii, Elbistan Ulu Camii ve İskenderun’daki Latin Katolik Kilisesi’nin de bulunduğu birçok tarihî yapı ağır hasar aldı veya yıkıldı.

Pazarcık’ta meydana gelen 7,8 büyüklüğündeki ilk deprem, 1668 Kuzey Anadolu depreminden sonra Anadolu topraklarında gerçekleşen en büyük ikinci deprem ve yüzey dalgası büyüklüğü ölçeğine göre Türkiye tarihinde kaydedilen en büyük deprem olarak kayıtlara geçti.

Ayrıca, Ekinözü merkezli 7,5 büyüklüğündeki ikinci deprem, Türkiye’de meydana gelen depremler arasında en büyük üçüncü depremdi. Deprem bölgesinde 400 km yüzey kırığı oluşurken, bölge 3 ila 9 metre batıya kaydı.

1999 Gölcük depreminin yaklaşık iki katı büyüklüğe, saldığı enerji bakımından ise yaklaşık 2,8 katı güce sahip olan Kahramanmaraş depremleri, 1939 Erzincan depremini geride bırakarak Türkiye’de en çok can kaybına yol açan deprem oldu. Aynı zamanda, 300 binden fazla insanın öldüğü 2010 Haiti depreminden bu yana dünya çapındaki en ölümcül depremdir.

Paylaşın