Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomiye ilişkin sarf ettiği “Sorun ekonomik değil, psikolojiktir” sözlerine ilişkin, “Şunu da biliyoruz yoksullaşan başta kadınlar olmak üzere bütün toplum ekonomik kriz yaşadığı bir yerde bu ülkenin cumhurbaşkanı ‘sorun ekonomik değil psikolojiktir’ dedi. Gerçi kendisi ‘ben ekonomistim’ diye kendisini tarif ettiğinde bu meselenin psikolojik olduğunu anlamıştık” dedi:
Haber Merkezi / “Derin bir yoksulluk ve krizle karşı karşıyayız. Bu yoksulluğu savaş ve rant politikalarından, tecrit politikalarından elbette ayrı ele alamayız. Türkiye’de yürütülen ekonomi bir savaş ekonomisidir. İktidar savaş ekonomisiyle ayakta durabiliyor. Şunu da biliyoruz; yoksullaşan başta kadınlar olmak üzere bütün toplumdur. Ekonomik krizin yaşandığı bir yerde bu ülkenin cumhurbaşkanı “Sorun ekonomik değil psikolojiktir” dedi. Gerçi kendisi ekonomistim de diyor.
Ekonomist olarak kendisini tarif eden cumhurbaşkanının bitirdiğini iddia ettiği üniversitede anlıyoruz ki sadece saray ekonomisi, sadece savaş ekonomisi anlatılmış. Bunu kendisi de dile getiriyor. Aynı zamanda savaşa yapılan harcamalarla övünen iktidar “Mümin olan sabreder” diyor. Bunu telkin eden iktidar, insanların yaşam hakkına ve en temel haklarına sabredemiyor. Sabredenler mümin de siz kimsiniz o zaman?”
Yeşil Sol Parti (YSP) Kadın Meclisi, partinin ekim ayında gerçekleşecek büyük kongresi öncesi kongre karar önerilerinin hazırlanacağı, 2 gün sürecek olan konferansına başladı. Konferansın açılış konuşmasını YSP Eş Sözcümüz Çiğdem Kılıçgün Uçar yaptı. Kılıçgün Uçar, şunları söyledi:
“Hiçbir dönemde kadın mücadelesi kolaylıklarla geçmedi. Her dönem saldırılarla karşı karşıya olan kadın mücadelesi yeni bir yolu açmıştır. Uzun, zor, zahmetli ve bir o kadar mücadele dolu bir sürecin ardından bugün Yeşil Sol Parti Kadın Konferansımızı gerçekleştiriyoruz.
Evet, hiçbir dönem kadın özgürlük mücadelemiz açısından kolay olmadı. Büyük emekler ve bedellerle bugünlere geldik. Bu uğurda yüzlerce yoldaşımızı yitirdik. Yitirdiğimiz her bir kadın yoldaşımızın mücadelesini omuzlayarak yolumuzu örmeye devam ediyoruz. Anıları önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz. Selam olsun Rozalardan Sakinelere bu mücadeleyi omuzlayan tüm kadınlara, zindanda rehin tutulan yoldaşlarımıza, selam olsun Perişan Akçelik ve Adalet Safalı şahsında onurlu barış demekten bir an olsun vazgeçmeyen Barış Annelerimize.
Berfo Ana şahsında her türlü zulme karşı Galatasaray Meydanı’nda kayıplarının akıbetini sormaktan vazgeçmeyen Cumartesi Anneleri’nin mücadelesine selam olsun. Emine Şenyaşar’ın adalet mücadelesine selam olsun. Patronlara, sermayedarlara boyun eğmeyen kadın işçilerin direnişine binlerce kez selam olsun. Bedenim, emeğim, kimliğim, inancım, yaşamım diyen ve mücadelesinden bir adım geri durmayan tüm kadınlara selam olsun. Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Mücadelemizle, örgütlülüğümüzle yan yanayız. Bugün burada bu mücadeleyi ve örgütlülüğü büyütmenin yol ve yöntemlerini tartışacağız. Örgütlülüğümüzle ve dayanışmamızla buradayız. Kadın özgürlük mücadelemizi sindirmeye çalışanlara karşı tüm farklılıklarımızla, sesimiz ve sözümüzle bir aradayız. Savaş ve tecrit politikalarına karşı duranlarız. 3’üncü Yolun inşasında öncü olanlarız.
Kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı sokaklarda, alanlarda, meydanlarda isyanı örgütleyenleriz. “Katledilen her kadın isyanımızdır” diyerek yola çıkanlarız. “Jin, jiyan, azadî” felsefesini rehber edinenleriz. Bizler LGBTİ+’lara yönelik nefrete karşı duranlarız. Bizler bu ülkenin en büyük kurucu gücüyüz. Günlerdir annelerimizle ve ailelerimize evlatlarının kemikleri gönderiliyor. Bu zulmü kabul etmiyoruz. Bu fotoğraf AKP-MHP faşizminin fotoğrafı. Bu mücadelemizi daha da büyütmemiz gerektiğini gösteriyor.
Yakın zamanda Barış Annelerimizden Perişan ve Adalet Annemizi bir trafik kazasında kaybettik. Annelerimizin uyduruk iddianamelerle ifadeye çağrılması ve dönüş yolunda hayatlarını kaybetmelerini kaza olarak kabul etmiyoruz AKP’nin yol açtığı bir cinayettir. Her iki annemizin de barış umudunu birlikte büyütmenin buradan sözünü veriyoruz. Aynı şekilde özellikle son 1 aydır ailelerimize zarf ve kutular içerisinde cenazeler gönderiliyor.
İnsanların barışı konuşmak için alanlara çıktığı bir dönemde, 1 Eylül’de Erzurum’da bir ailenin hayatını kaybeden evladının kemikleri kutu içerisinde gönderildi. Sokakta 7 gün cenazesi kalan Taybet Ananın kızı Hezni İnan’ın yanmış elbiseleri bir zarf içerisinde ailesine gönderildi. Bu fotoğraf AKP’nin fotoğrafı, buna karşı mücadele edeceğiz. Bu mücadeleyi daha da büyüteceğiz. Kürde, kadına, işsize, emekçiye, mücadele veren herkese karşı savaş yürüten bir iktidarla karşı karşıyayız.
Sevgili kadınlar; Kürde, kadına, işçiye, emekçiye, doğaya düşman bu faşist iktidarın çok boyutlu saldırılarına karşı çok boyutlu direnişi örgütlemek hepimizin sorumluluğudur. Çoklu mücadele alanlarımızdan biri de 28’inci dönem olarak tanımladığımız parlamento olacak. AKP’nin kadın kazanımlarını hedef alan kirli ittifaklarıyla karşı karşıyayız. Kadın kazanımları üzerinden pazarlıklarla iktidara gelen bu yapıya Kontra uzantıları diyoruz. Biz 90’lı yıllardan iyi tanıyoruz bu yapıyı. Konca Kuriş’in katili olarak tanıyoruz biz Hizbul-Kontrayı. Kürt özgürlük mücadelesini 90’lı yıllarda faili meçhul cinayetlerle ve saldırılarla engellenmeye çalışmasından tanıyoruz.
Hizbul-Kontra emin olun ki AKP-MHP iktidarının hem müttefiki hem de ortağıdır. Kürt halkı ve kadınlar Hizbul-Kontraya ve uzantılarına 90’lı yıllarda nasıl cevap verdiyse bugün de en büyük mücadeleyi hem Meclis’te hem de sokakta vermeye devam edecek. Bizler Meclis’e girdiğimizde nasıl bir durumla karşı karşıyayız. 1 Ekim başladığında en çok karşılaşacağımız başlıklardan biri denetimli serbestlik olacak. Bu düzenleme ile AKP kadın katillerini, taciz tecavüz faillerini serbest bırakıyor. Uşaki Tarikatinin lideri 12 yaşındaki bir çocuğa istismarda bulundu.
Onun gibilerin serbest bırakılması ya da az bir ceza ile salınması anlamına geliyor bu düzenleme. Yine haklarımız ve kazanımlarımız üzerinde kirli bir pazarlıkla Adalet Bakanı binbir emekle elde ettiğimiz nafaka hakkına müdahale edeceklerini ifade etti. Medeni Kanun’da yapılacak bir düzenleme ile bu konunun bir kez daha ele alınacağını söyledi. Demek istediği şu; kadınlara nafaka verilmeyecek, İstanbul Sözleşmesine dönülmeyecek, kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesinde kazandığı bütün kazanımları AKP-MHP gasp etmeye devam edecek. Bizler de elbette bunun karşısında duracağız.
“Derin bir yoksullukla karşı karşıyayız”
Derin bir yoksulluk ve krizle karşı karşıyayız. Bu yoksulluğu savaş ve rant politikalarından, tecrit politikalarından elbette ayrı ele alamayız. Türkiye’de yürütülen ekonomi bir savaş ekonomisidir. İktidar savaş ekonomisiyle ayakta durabiliyor. Şunu da biliyoruz; yoksullaşan başta kadınlar olmak üzere bütün toplumdur. Ekonomik krizin yaşandığı bir yerde bu ülkenin cumhurbaşkanı “Sorun ekonomik değil psikolojiktir” dedi.
Gerçi kendisi ekonomistim de diyor. Ekonomist olarak kendisini tarif eden cumhurbaşkanının bitirdiğini iddia ettiği üniversitede anlıyoruz ki sadece saray ekonomisi, sadece savaş ekonomisi anlatılmış. Bunu kendisi de dile getiriyor. Aynı zamanda savaşa yapılan harcamalarla övünen iktidar “Mümin olan sabreder” diyor. Bunu telkin eden iktidar, insanların yaşam hakkına ve en temel haklarına sabredemiyor. Sabredenler mümin de siz kimsiniz o zaman?
Bu kriz ortamında bizlerin yükselteceği barış politikalarının çok değerli bir yeri var. 2013-2015 yılları arasında hepimizin tecrübe ettiği çok kıymetli bir süreç vardı. Savaş durdurulduğunda hem istihdamın arttığını hem işsizliğin azaldığını hem de refahın arttığını deneyimledik. Bunun mücadelesini vermek durumundayız. Bu ülkede savaşın hukuksuzluğunu, savaşın dilini topluma dayatan bir AKP-MHP var. Soralım gerçekten Türkiye’deki Kürt sorunu çözümsüz mü? Kimsenin bu konu ile ilgili bir çözüm önerisi yok mu?
Elbette İmralı’da uzunca bir süredir tecrit altında tutulan Sayın Abdullah Öcalan bu konuda çözüm üretti. Kürt sorununda onurlu bir barış, gerçek bir barış konusunda tek çözüm önerisi olan Sayın Abdullah Öcalan’dır. Kendi cümlesidir; “Bana imkan verilirse bu sorunu bir hafta içerisinde çözerim” demiştir. 2013 yılında sayın Öcalan’ın yayınladığı deklarasyonun bizim hafızamızda olmaya devam edecek. Bunun mücadelesini vermekten asla vazgeçmeyeceğiz.
Yine siyasetimizin bu ülkeye kazandırdığı çok önemli başlıklar var. Eşbaşkanlık sistemi, eşit temsiliyet, fermuar sistemi bu başlıklardan biri. Bunlar Türkiye’de demokratik siyaset açısından en önemli konuların başında geliyor. Karşı karşıya olduğumuz erkek egemenliği karşısında bütün bu ifade ettiğim başlıklar hem kadın mücadelesini büyüten hem de Türkiye’de demokratik bir siyasetin, daha kadın bir siyasetin hayat bulacağının göstergesi oldu. Bunu savunmaya devam edeceğiz.
Eşbaşkanlık sistemini, eşit temsiliyet ve fermuar sistemini binbir emekle yaratan arkadaşlarımız bugün Kobani Kumpas Davasında yargılanmaya devam ediyorlar. Her birimiz bu kumpas davasını takip ediyoruz. Orada tam tersine erkek egemenliğini yargılayan kadın siyasetçilerimizdir. Bu bizim siyasetimize güç vermeye devam ediyor. Bizler demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmamızdan geri adım atmadık, bundan sonra da atmayacağız. Şimdi bu paradigmayı kadınlardan oluşturmanın zamanı. Erkek devletin ve AKP iktidarının bizi yok saydığı her alanda sözü kesilen biz olmayacağız; sözü kesilen AKP-MHP iktidarının kendisi olacak.
“Başarı vazgeçmemektir”
Kritik bir seçimi geride bıraktık, her birimiz açısından değerliydi. Bu seçimlerde bize pay edilen bir başarısızlık var. Açık ifade edelim AKP bu seçimde oy kaybetti. AKP ve MHP’nin toplumun yarasından fazlasından onay almadığı bir seçim oldu. Devletin bütün olanaklarına rağmen, hile ve oyunlara rağmen nicel ve sayısal olarak ancak 2-3 puan öne geçebildiler.
Dolayısıyla AKP’nin bizi mahkum etmek istediği erkek egemenliğine, bizi mahkum etmek istediği yenilgi ruh haline kesinlikle teslim olmayacağız. Bir başarı değildir AKP’nin bir buçuk puan fazla alması. Başarı vazgeçmemektir; başarı yenilse bile onun üzerinden yeniyi inşa edebilmektir. Ve kadın mücadelemiz çok ciddi badireler atlattı, hiçbir zaman vazgeçmedi, bundan sonra da vazgeçmeyecek. Biz seçimlerden sonra diğer partilerin yapamadığını yaptık. Binlerce kadınla bir araya geldik.
Sürecin eleştiri ve özeleştiri temelinde bir muhasebesini yaptık. Çok cesur eleştiriler ile karşı karşıya kaldık. Bu cesurluk bize şunu anlatıyor; paradigmamız doğru, partimizin daha da güçlenmesi gerekiyor. Bütün eleştirilerden güç aldık. Çünkü bu paradigmadan güç alan halklarımız, bu partinin bu anlamda demokratik siyasette Türkiye ve coğrafyamıza gerçek anlamda eşitliği ve özgürlüğü, kalıcı barışı getirebileceğini göstermiş oldu. Bu sahiplenmenin, bu güç vermenin desteği ile yeni dönemi nasıl inşa edeceğimizi bugün hep birlikte tartışacağız.
Bizi bekleyen bir yerel seçim var. İktidar savaş temelinde seçim çalışmasını yeniden başlattı. Konferanslarımızda yerel seçimleri konuşacağız, yol haritamızı belirleyeceğiz ama değişmeyen bir yol haritamız var. Kendimize ait olanı geri alacağız. Kadınların emeği ile var ettiğimiz halkçı belediyeciliğin nasıl olacağını hem kendimizle hem de beraber yürüdüğümüz yol arkadaşlarımızla beraber belirleyeceğiz. Şimdi kazanma zamanı. Bundan hiç vazgeçmeden, bu mücadeleyi büyüteceğiz. Bu mücadele büyüyecek ve kazanacak. Yolumuz uzun, hepimize başarılar diliyorum.”
Yeşil Sol Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Canan Çalağan da şunları söyledi: “Bugün “İsyanımızla örgütleniyor, özgürlüğümüzü savunuyoruz” şiarıyla kadın konferansını gerçekleştiriyoruz. Umutluyuz, kararlıyız ve inançlıyız. Çünkü biz kadınlar birlikte güçlüyüz. Dün 12 Eylül faşist cuntasına, bugün AKP-MHP faşist iktidarına karşı direnerek zindanları mücadele sahasına çeviren Gültan Kışanak’ı, Figen Yüksekdağ’ı, Leyla Güven’i, Sebahat Tuncel’i, Ayla Akat’ı ve cezaevlerindeki tüm yoldaşlarımızı saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Bu topraklarda her türlü baskı, gözaltı ve tutuklamalara rağmen adaletten ve onurlu barış mücadelesinden vazgeçmeyen Cumartesi Annelerinin, Barış Annelerinin mücadelelerini selamlıyorum. İfade vermeye giderken geçirdikleri trafik kazasında yaşamlarını yitiren Barış Annelerimiz Perişan Akçelik ve Adalet Safalı’yı saygıyla anıyorum. Bir kez daha diyoruz ki Barış Annelerin barış mücadelesi faşizm karanlığını dağıtacak en büyük güçtür.
Sevgili kadınlar; iktidarın bizi karanlıkta ve umutsuz bırakmak istediği bu eşikte kadınlar meydanlarda cesaret ve umut saçıyor. Bugün barış, adalet, emek, insan hakları, eşitlik ve özgürlük mücadelelerinin verildiği her yerde kadınlar var. Ülkedeki faşist otoriter ve baskıcı rejime itirazların yükseldiği her direnişe kadınlar öncülük ediyor. Yaşamın her alanında emek, adalet ve özgürlük mücadelesi veren bütün kadınları selamlıyorum!
Kadın özgürlük mücadelemize yönelik çok boyutlu saldırıların olduğu böylesi bir dönemde kadın konferansımızı gerçekleştiriyoruz. Konferanslar her zaman için bizler açısından umudun, direnişin, mücadelenin tazelendiği dönemler olmuştur. Nitekim iki gün sürecek olan bu konferansımızdan da büyük bir umut, kararlılık ve motivasyonla çıkacağımızdan şüphemiz yok.
Bu konferansın bizler açısından anlamı ve önemine dönük birkaç noktaya değinmek istiyorum. Hepinizin bildiği gibi 14 Mayıs seçimleri sonrasında partimiz yeniden yapılanma sürecine girerek bunu tüm kamuoyuna deklare edip çalışmalarına başladı. Bizler de HDP ve Yeşil Sol Parti Kadın Meclisleri olarak kadın özgürlük mücadelemizi en güçlü şekilde örgütleyerek kadın dayanışmasının büyütmenin yol ve yöntemleri üzerinden tartışmalarımızı başlattık. Mücadele geleneğimizin olmazsa olmazı olan eleştiri-özeleştiri mekanizmamızdan hareketle örgütlü olduğumuz tüm il ve ilçelerde, mahallelerde, köylerde kadın toplantıları, buluşmaları gerçekleştirdik.
Tüm bu toplantılardan açığa çıkan değerlendirme ve öneriler üzerinden merkezi düzeyde 2 büyük çalıştay gerçekleştirerek illerde hazırlık konferansı toplantılarımızı gerçekleştirdik. Gün bu konferanstan en güçlü kararlarla çıkma günüdür. Bu kararları hayata geçirecek gücü ortaya koyma günüdür. Direniş ve mücadeleyi büyüterek AKP-MHP iktidarı eliyle kurumsallaşmış faşizmin yansımaları olan Kürt ve kadın düşmanlığını, gittikçe ağırlaştırılan tecridi, emeğin sömürüsünü, inanç ve kimliklerin baskı altına alınmasını, doğa talanını, rant ve yolsuzluğu püskürtmeye dönük iradeyi açığa çıkarma günüdür.
“Yollarımız farklı akacağımız deniz aynı”
Sevgili kadınlar; dünyanın neresinde olursa olsun erkek egemen iktidarlara karşı kadın mücadelesini büyütmenin yolunun birlikte hareket etmekten, karar alma süreçlerini en geniş katılımla örgütlemekten geçtiğini biliyoruz. Dili, inancı, kültürü ne olursa olsun; biz kadınları buluşturan ortak payda erkek egemen iktidarlara karşı kadın özgürlük mücadelemizi büyütmektir.
Bu mücadeleyi yürütürken farklı yollardan yürüyebiliriz, ancak biliyoruz ki hepimiz aynı denize akıyoruz. Bu inanç ve kararlılıkla konferans sürecimizi örerken en geniş katılımı hedefledik. Yeni dönem mücadele hattımızı belirlerken elimizden geldiğince her kadına ulaşmaya çalıştık. Cezaevlerindeki yoldaşlarımızdan avukatlar aracılığıyla kıymetli önerilerini aldık. Kadın toplantılarımıza, buluşmalarımıza katılan kadınların bugün bu salonda olmasa da fikirleri ve önerileri burada.
Bilinmelidir ki; konferansımızdan çıkacak her karar bu fikir ve öneriler ışığında alınacaktır. Eş Sözcümüz ülke gündemine, kadın gündemine dair kapsamlı değerlendirmelerde bulundu. Ben de çok detaya girmeden ancak konferansımızdan muradımızı açmak adına birkaç noktanın altını çizmek istiyorum. Kadınlar her gün sokak ortasında katledilirken, şiddete maruz kalırken iktidarın cezasızlık politikaları kadına yönelik şiddeti meşrulaştırmaktadır.
Kadına yönelik her türlü şiddetin faili olan erkekler cezasızlıkla ödüllendirilmektedir. Kısmi aflarla, torba yasalarla, denetimli serbestliklerle erkeklere kadına şiddet uygulamaları teşvik edilmektedir. Kayyımlar eliyle kadına yönelik şiddetle mücadele merkezleri ve sığınma evleri kapatılarak şiddet gören kadının başvuracağı tek bir mekanizma bırakılmamıştır. Bizler bulunduğumuz her yerde kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı mücadelemizi büyüttük, büyütmeye devam edeceğiz.
Haklarımız ve kazanımlarımız üzerinden kirli pazarlıklar sonucunda ittifak kurarak 28’nci Dönem Parlamentosuna giren kadın düşmanı gruplara karşı örgütlülüğümüzü büyüterek mücadelemizi yükseltmek hepimizin sorumluluğundadır. Bu gruplar parlamentoya geldikleri andan itibaren harekete geçerek karma eğitimi hedef almış, boşanmayı zorlaştıran yasaları hayata geçirecek politikalarla kadınların nafaka hakkına göz dikmiştir.
Kadınların büyük mücadeleler sonucu kazandığı nafaka hakkının ortadan kaldırılmasına dönük politikalara elbette sessiz kalmayacağız. Kadın düşmanı bu ittifaka karşı hiçbir hakkımızdan ve hiçbir kazanımımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Bu irade ve kararlılıkla bu konferanstan çıkacağımızdan eminiz.
Değerli arkadaşlar; ülkenin içine sürüklendiği kaos, derinleşen ekonomik kriz ve artan kadın yoksulluğu AKP-MHP erkek egemen iktidarının savaş, şiddet ve tecrit politikalarının bir sonucudur. Bulunduğumuz her yerde söyledik, söylemeye devam edeceğiz; savaşa ayrılan her kuruş kadınların emeğinden, sofrasından, yaşamından çalınmaktır.
Kadınları savaşlarla evlerinden, yaşam alanlarından ayırmak göç yollarında kadına yönelik her türlü şiddet ve katliamın önünü açmaktır. Mülteci olarak gittikleri yerlerde emek sömürüsünü en ağır şekilde kadınlara yaşatmaktır. Kadın yoksulluğunu, işsizliğini derinleştirmektir. Bu iktidarın kadın yoksulluğunu, işsizliğini giderme gibi bir derdi yoktur. Bu iktidarın derdi, kadınları yoksulluk kıskacına alıp erkeğe bağımlı hale getirmektir.
Tecridi bir rejim haline getirerek kadınları yaşamın her alanında ötekileştirmek de evlere hapsetmektir. Çünkü biliyoruz ki ülkede dünya ortalamasının çok üzerinde olan kadına yönelik her türlü şiddet ve ayrımcılık, Kürt sorununun çözümsüzlüğünden, savaştan ve tecrit politikalarından bağımsız değildir. İnsanlık suçu olan mutlak tecrit kırılmadan, kadına yönelik şiddet ve katliamların, kadın yoksulluğunun ve işsizliğinin artarak devam edeceğini çok iyi biliyoruz. Konferansımızda yürüteceğimiz her tartışmayı bu gerçeklik üzerinden konuşarak kararlarımızı alacağız.
“Topyekun saldırılar karşısında topyekun mücadele”
Kadın özgürlük mücadelemize yönelik gerçekleştirilen topyekûn saldırılar karşısında topyekûn mücadeleyi büyüteceğiz. Direnişimizi örgütleyeceğiz. Mücadele yöntemlerimizi, kadın örgütleme mekanizmamızı en güçlü şekilde işletmenin yol ve yöntemlerini burada kararlaştıracağız. Bizler gücümüzü; emek, adalet, barış, eşitlik, demokrasi mücadelesi yürüten Kürt, Türk, Arap, Rum, Çerkes, Pomak, Roman, Ermeni, Acem, Süryani, Êzidî kadınlardan alıyoruz.
Doğamıza açılan savaşa karşı “Yerimizi, doğamızı, asla vermeyeceğiz.” diyen Akbebelenli kadınlardan, “Acılardan rant devşiren bu fırsatı felaket iktidarına karşı gitmedik, buradayız” diyen Dikmeceli kadınlardan, “Bu iktidarın rant ve talan politikalarına vereceğimiz tek bir ağacımız, ormanımız yok” diyerek Cudi’ye yürüyen kadınlardan alıyoruz.
Biz gücümüzü; yaşlı, çocuk, engelli bakımını kadınlara yükleyen sağlamcı politikalara karşı engelsiz bir yaşam mümkün diyerek mücadelesini örgütleyen kadınlardan alıyoruz. Yoksulluğun kadınlaşmasına izin vermeyeceğiz diyerek iş yerlerini, alanları, meydanları isyanıyla örgütleyen direnişimizden alıyoruz. Biz gücümüzü kadına yönelik şiddet ve katliamlara karşı 8 Martlarda, 25 Kasımlarda isyanıyla geceleri aydınlatan yürüyüşlerimizden alıyoruz.
Yaşamın her alanında ben varım diyerek her türlü baskı, gözaltı ve tutuklamalara karşı diz çökmeyen, boyun eğmeyen cezaevlerindeki yoldaşlarımızdan alıyoruz; Rojava’da kadın öncülüğünde gerçekleşen ve tüm dünya kadınlarına ilham olan Rojava Kadın Devriminden alıyoruz. Gücümüzü demokratik, ekolojik kadın özgürlükçü paradigmamızdan alıyoruz. Büyük kadın konferansımızı bu coşku, umut ve kararlılıkla başlatıyoruz. Hepimizin yolu açık olsun, bir kez daha konferans delegasyonumuzu selamlıyorum. An Serkeftin, an serkeftin! Yaşasın kadın dayanışması! Jin, jiyan, azadî!”