Ankara’da gerçekleştirilen Yeşil Sol Parti’nin 4. Olağan Büyük Kongresi’nde konuşan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Eş Genel Başkan Adayı olarak gösterilen Tülay Hatimoğulları, “Egemen bloklara karşı ezilen ve sömürülenlerin hakkı için; adalet, özgürlük, barış ve demokrasi için mücadele veren 3. Yolun yolcularıyız” dedi ve ekledi:
“Faşist-otoriter rejim kendini tahkim ederken, mücadeleyi seçimlere ve sandıklara hapsetmek isteyenlere, ana muhalefet partisine de bir çift sözümüz var: Mücadele alanlarda, fabrikalarda, sokaklarda, köylerde, mahallelerde halkın arasında olur. Seçim ve sandık bunun sonucu olur. Bu tarihsel hatayı yeniden yaşamamak için muhalefete uyarımızı yapıyoruz. İttifak politikalarımızı gözden geçirdik.
Yeni dönemde bileşen ve ittifaklarımızla ile beraber en geniş toplumsal ve demokratik ittifakı kuracağız. Bunu toplumun bütün dinamikleriyle bir arada yapacağız. Her aydın, yazar, sanatçı, gazeteci, sosyal demokrat, devrimci, sosyalist, feminist, yurtsever, kısacası “Bu devran böyle gitmez. Bir şey yapmalı” diyen her herkes bu dönemde elini taşın altına koymalı. Çağrımız şudur; gelin bu en geniş yelpazedeki ittifakımızı beraber inşa edelim.”
Yeşil Sol Parti’nin 4. Olağan Büyük Kongresi Ankara’da gerçekleştirildi. Kongrede partinin ismi Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) olarak değiştirilirken, HEDEP Eş Genel Başkan Adayı olarak gösterilen Tülay Hatimoğulları’da bir konuşma yaptı. Salondakileri selamlayan Hatimoğulları, şunları söyledi:
“Sayın divan, değerli partili yoldaşlarım, bileşen temsilcileri, emek-meslek örgütleri ve siyasi parti temsilcileri hoş geldiniz. Otoriter rejimin basını susturduğu bir dönemde bütün bedellere rağmen ülkenin sesi olan özgür basın emekçileri sizler de hoş geldiniz. Çocuklarının cenazeleri kargo kutularıyla gönderildiği halde barış demekten bir adım geri atmayan Barış Anneleri hoş geldiniz. Yıllardır her Cumartesi günü bıkmadan usanmadan çocukları, kayıplarını aramak için nöbet tutan Cumartesi Anneleri hoş geldiniz, selam olsun size.
Toplumun bir araya gelerek dipten gelen bir dalgada neler yapılabileceğini gösteren Gezi direnişçileri burada, onlara da hoş geldiniz diyorum. Selam olsun Gezi direnişine! Bu salona yoğun baskılara rağmen defalarca kapatılmış partilerin tarihini taşıyarak gelindi. HDP hakkında açılmış kapatma davasına rağmen halkın bu salona gelmesini kimse engelleyemedi. Halk yeniden kendi partisini kurdu. Yeni partimiz hepimize hayırlı uğurlu olsun!
Kapitalist uygarlığın krizi dünyanın her köşesinde insanlık ve doğa için alarm veriyor. Dünyada bir avuç zenginin kararları çerçevesinde milyonlarca insan yoksullukla açlıkla baş başa kaldı, doğa çok büyük bir yıkım içindedir. Kapitalist modernitenin ekonomik ve siyasi kriziyle baş edebilmek için, küresel çapta ırkçı, milliyetçi, aşırı sağcı ve faşizan rejimlerin iktidara geldiği bir dönemden geçiyoruz.
Son seçimlerde küresel ve yerli sermaye güçlerinin büyük bir bölümünün Erdoğan’ın arkasında durmasının en temel nedenlerinden biri de budur. Giderek derinleşen ekonomik krizde sermaye arsızca zenginleşirken; işçilerin, emekçilerin, yoksulların payına daha çok açlık, yoksulluk, çile düşmüştür. Artan hayat pahalılığına, düşen ücretlere karşı Erdoğan ne diyor yurttaşa, “Dişinizi biraz daha sıkın, sabredin”. Bizlerin sıkacak dişi kalmadı, sıkacak kemeri kalmadı, bıçak kemiği kesmiyor artık, bıçak iliğimize dayanmış durumda.
Hz. Muhammed’in bir sözü geliyor aklıma: “Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir”. Karun gibi zenginleşen, yolsuzlukla zenginleşen iktidar ve temsilcileri bizden değildir, bu toplumdan hiç değildir! Havamıza, suyumuza, toprağımıza göz diken sermaye düzenine ve iktidara karşı bıkmadan mücadele edeceğiz. 11 ilimizi etkisini altına alan depremde insanlar acı kan revan içinde kurtarılmayı bekledi.
Bu iktidar depremde insanları kurtarmadığı gibi 8 ayda bir gıdım yol almadan 15 milyon insanı mağdur etmeye devam ediyor. “Marihne nihne hön”, “Gitmedik buradayız”, “Kendimizi ve kentimizi yeniden kuracağız” diyenlerin, kış koşullarında yaşam zorlukları içinde çadırlarda ve konteynerlerde yaşamak zorunda olan depremzedelerin sesi şu an bu salonda. Onlar diyor ki “Bizi unutmayın”, unutacak mıyız?
Bu iktidar bir felaket iktidarıdır. Türkiye ve Kürdistan açık cezaevine dönüştürüldü. Cezaevleri ise işkence haneye dönmüş durumda. Buradan cezaevinde bulunan bütün yoldaşlarımıza, özellikle hasta tutsaklara sesleniyorum; sizleri unutmadık, sizler için mücadeleye devam edeceğiz, insanca bir dünya ve ülke kurana kadar mücadele edeceğiz.
İktidar yargısı kumpastan ve siyasi soykırım davalarından vazgeçmiyor. Kobanî Kumpas Davası Ortaçağ’ın Engizisyon mahkemelerini aratmayacak şekilde çalışmasını sürdürüyor. Cezaevlerinde tutulan Gültan Kışanak’a, Sebahat Tuncel’e, Ayla Akat’a, Figen Yüksekdağ’a, Leyla Güven’e, Selahattin Demirtaş’a ve bütün tutsak yoldaşlarımıza selam olsun!
Sevgili genç yoldaşlarım; işsizlik, yoksulluk, barınma sorunu, eğitimsizlik bütün bu sorunlar kader değildir. Daha çok örgütlenmenin ve bunlarla mücadele etmenin tam zamanıdır. Türkiye ve Kürdistan mücadele tarihi devrimci, sosyalist ve yurtsever gençlik hareketinin öncülük ettiği pırıl pırıl sayfalarla dolu. Faşist rejime karşı demokratik ve özgür yarınlar için 21. yüzyılın sosyalizmini, devrimci-yurtsever ruhunu kurmanın zamanıdır. Gençler umudumuz sizsiniz, partiyi sırtlayacak ve özgür yarınları kuracak olan sizlersiniz.
“Demokratik bir Türkiye inşa etmek boynumuzun borcu”
Mayıs seçimlerinden sonra iktidar yine insanların inançlarına ve yaşam tarzlarına müdahale etmekte daha fazla ceberutluk içinde. Buradan mütedeyyin kardeşlerime sesleniyorum: Dini istismar edenlere, dini siyasete alet edenlere karşı şimdi durma zamanıdır. Sizlerin sözleri ve duruşu 72 milletten yurttaşın barış ve huzur içinde yaşamasına büyük katkı sağlayacaktır. Değerli Alevi canlar; Alevi toplumunu ötekileştiren, inanç olarak kabul etmeyen tekçi ve mezhepçi zihniyete karşı “eşit yurttaşlık hakkı temelinde” mücadelenizin ve duruşunuzun dün olduğu gibi bugün de yanında olmaya devam edeceğiz. Bu ülkede inanan ve inanmayan herkesin inancını, ibadetini özgürce yaşayabileceği, demokratik bir Türkiye’yi inşa etmek boynumuzun borcudur.
AKP iktidarı kadınların lehine olan kazanımları kadınların elinden tek tek almak için harekete geçmiş durumda. Eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet sistemimiz hedef alınmıştır. Kadın kurumlarının kapatılmasını ve kayyımlar eliyle işlevsizleştirilmesini, İstanbul Sözleşmesinin bir gece yarısı gasp edilmesini, nafaka hakkımızın gasp edilmesini asla kabul etmiyoruz. Kadın düşmanlığına, farklı cinsel yönelimlere yönelik nefret siyasetini asla kabul etmiyoruz. Biz kadınlar buna karşı direnişimizi ve mücadelemizi devam ettiriyoruz.
Erkekler tarafından katledilen, şüpheli biçimde kaybedilen her bir kadının hesabını sormaya devam edeceğiz. İktidar güdümündeki cemaat ve tarikat yurtlarında gerçekleşen çocuk istismarlarına, çocuk ölümlerine, çocukların intihara itilmelerine seyirci kalmayacağız. Yoksulun da yoksulu olan kadınların ekonomik çaresizliğine ve emek sömürüsüne asla sessiz kalamayız. Mülteci kadınların, engelli kadınların daha katmerli ayrımcılığa maruz bırakılmasını asla kabul etmeyeceğiz.
“Jina Mahsa Amina’nın yoldaşlarıyız, selam olsun onlara!”
Kadın özgürlük mücadelesinde yaşamını yitiren, erkek devlet şiddeti ile katledilen, susmadığı ve biat etmediği için cezaevlerinde olan kız kardeşlerimize, kadın yoldaşlarımıza sözümüz var. Bedenimize, emeğimize, kimliğimize saldıran erkek egemen zihniyetle mücadele etme sözümüz var. Bizler Roza Lüksenburg’un, Klara Zetkin’in, Şirin Tekeli’in, Sakine’nin, Sêve’nin, Kader’in, Eylem’in, Hevrin Xelef’in ve Nagehan’ın yoldaşlarıyız. İran’dan, Ortadoğu sokaklarından bütün dünyaya “JIN JIYAN AZADΔ sloganını yaygınlaştıran Jina Mahsa Amina’nın yoldaşlarıyız. Selam olsun onlara, binlerce kez selam olsun!
Ortadoğu’yu ateş çemberi sarmış. Emperyalizmin yüzyıllardır sömürü cenderesi altında yaşayan halklar büyük acılar içinde. Uğrunda mücadele ettikleri petrol kadar insan kanı var o toprakların altında. Bu coğrafya aynı zamanda görkemli direnişlerin yurdudur. Kürt halkının Rojava’da Arap halkı ve bölge halklarıyla birlikte IŞİD’e karşı verdiği mücadele dünya tarihinde kıymetlidir.
AKP’nin Kürt düşmanlığı, Rojava’da ve Başur’da askeri varlıktaki ısrarı ne yazık ki bölgeyi kan gölüne çevirmiş durumdadır. Sivilleri hedef alan bu saldırılar derhal bitirilmeli, TSK bütün güçlerini derhal Rojava ve Irak topraklarından geri çekmelidir diyoruz. On binlerin huzurunda, bu kongrede, sizlerin huzurunda Arap dünyasına çağrımız var: Ortadoğu’da huzur ve barışın yolu Kürt ve Filistin sorununun çözülmesinden geçer. Bu sorunların çözümü için herkesin tarihi sorumluluğunu yerine getirmesi lazım.
Kürt sorunu sadece Kürtlerin sorunu değildir; Ermenilerin de Türkün de Arap’ın da sorunudur, bu coğrafyada yaşayan herkesin sorunudur. Tanka, topa, mermiye, özel harbe ayrılan bütçe bütün yurttaşların ekmeğini küçültüyor. Ekonomik kriz derinleşmişken ve insanlar bir kuru ekmeğe muhtaçken, “Bir merminin fiyatı nedir biliyor musun?” diyen Erdoğan’ı kınıyoruz.
Halk mermi fiyatını biliyor ama Erdoğan ekmeğin fiyatını bilmez. Hangi halktan olursak olalım açlığımız ve yoksulluğumuz aynı, savaşlarda dökülen kanlarımız aynı. Bizler açlık bitsin, savaş bitsin istiyoruz. Bunun için, barışı inşa etmek için İmralı tecrit rejiminin ortadan kalkması lazım. Kürt sorununun çözümü önündeki en büyük engellerden biri tecrit rejimidir. 25 yıldır mutlak tecrit altında tutulan ve 32 aydır kendisinden hiçbir şekilde haber alınamayan Sayın Öcalan’ın bir an önce özgürlüğüne kavuşması gerekiyor.
“İktidar Filistin halkları için timsah gözyaşları döküyor”
Hepinizin, Ortadoğu ve dünya kamuoyunun yakından takip ettiği Filistin sorunu apaçık ortada duruyor. Filistin ve İsrail’de şu an devam etmekte olan çatışmalarda, binlerce sivil ne yazık ki yaşamını kaybetti. Bu savaş hala devam ediyor. Bizler yaşamını yitiren bütün insanların ailelerine başsağlığı diliyoruz. Ortadoğu coğrafyasının başı sağ olsun. Bu çatışmaların derhal bitirilmesi için bu kongremizde çağrımızı yineliyoruz. Kudüs’e, Mescidi Aksa’ya ve Gazze’ye dönük saldırılarda siviller katlediliyor. İsrail’in yüzyılı aşkın bir süredir Filistin toprakları üzerinde devam eden işgal politikasını asla kabul etmiyoruz.
Savaş ve çatışma alanlarında kadın bedenlerinin teşhir edilmesini asla kabul etmiyoruz. Mazlum Filistin halkıyla dayanışmak için, mücadele deneyimlerinden öğrenmek için Türkiye devrimci hareketinden Deniz Gezmiş, Kürdistan devrimci hareketinden Abdullah Kumral ve birçok yoldaş gitti orada mücadele verdi, Filistin halkıyla dayanıştı. Bizler dün olduğu gibi bugün de mazlum Filistin halkının mücadelesinin yanındayız. İktidar ise Filistin için yine dini istismar ederek, yine bir sahtekarlığa imza atarak timsah gözyaşı döküyor. Öyle kurtla yiyip kuzuyla ağlayarak Filistin halkının yanında olunmaz ey Erdoğan, bunu bilesin!
Ortadoğu’nun kanayan iki yarası. Kürt sorunu ve Filistin sorunu. Yüzyıllardır emperyalistler ve yerli iş birlikçileriyle beraber kışkırttıkları din, mezhep ve halklar arasındaki savaş ne yazık ki 21’inci yüzyılda da Ortadoğu’yu kana bulamaya devam ediyor. Bizler bu çerçevede Büyük Ortadoğu Barışını savunuyoruz. Türkiye’de Kürt sorununun çözülmesini, dört parça Kürdistan’a bu çözümün ulaşmasını savunuyoruz. Bu noktada barış demeye, barış demeye, barış demeye devam edeceğiz. Bizler biliyoruz ki sorunların çözümü Sayın Abdullah Öcalan’ın geliştirmiş olduğu Demokratik Konfederalizm’dir. Barışın inşası bununla mümkündür.
“Otoriter rejime karşı tek vücut çıkmayı hep beraber başaracağız”
Bizler bir seçim süreci yaşadık hep beraber. Bu seçim sürecinin akabinde partimiz kendi iç toplantılarını, aynı zamanda değerli halkımızla toplantını aylarca devam ettirdi. Aylarca toplantılar yaptık. Bizler nerede yanlış yaptık muhasebesini yaptık. Nerede eksik yaptık, önümüzdeki süreçte hangi yanlışlara düşmemeliyiz, bu soruların yanıtlarını aradık. Bu ortaya çıkan sonuçlarda yeniden yapılanma kararı aldık. Yeniden yapılanmayı merkezden yerele, yerelden merkeze doğru hep beraber siz değerli halkımızın desteğiyle birlikte, sizlerle beraber gerçekleştireceğiz ve bu otoriter rejime karşı tek vücut çıkmayı hep beraber yeniden başaracağız.
Egemen bloklara karşı ezilen ve sömürülenlerin hakkı için; adalet, özgürlük, barış ve demokrasi için mücadele veren 3. Yolun yolcularıyız. Faşist-otoriter rejim kendini tahkim ederken, mücadeleyi seçimlere ve sandıklara hapsetmek isteyenlere, ana muhalefet partisine de bir çift sözümüz var: Mücadele alanlarda, fabrikalarda, sokaklarda, köylerde, mahallelerde halkın arasında olur. Seçim ve sandık bunun sonucu olur.
Bu tarihsel hatayı yeniden yaşamamak için muhalefete uyarımızı yapıyoruz. İttifak politikalarımızı gözden geçirdik. Yeni dönemde bileşen ve ittifaklarımızla ile beraber en geniş toplumsal ve demokratik ittifakı kuracağız. Bunu toplumun bütün dinamikleriyle bir arada yapacağız. Her aydın, yazar, sanatçı, gazeteci, sosyal demokrat, devrimci, sosyalist, feminist, yurtsever, kısacası “Bu devran böyle gitmez. Bir şey yapmalı” diyen her herkes bu dönemde elini taşın altına koymalı. Çağrımız şudur; gelin bu en geniş yelpazedeki ittifakımızı beraber inşa edelim.
Biz şunun farkındayız. 3. Yol ince, engebeli, uzun ve meşakkatli bir yoldur. Bizler bu yolu hep beraber kararlı adımlarla yürüyoruz. Paradigmamızı umudumuz ve cesaretimizle yoğuruyoruz ve pusulamız yapıyoruz. İşçilerin, emekçilerin, yoksulların, kadınların, gençlerin, cinsel yönelimlerinden dolayı dışlananların, doğa ve insan hakları savunucularının, Kürtlerin, Alevilerin, bütün halkların ve inançların özgür, eşit, adil ve barışçıl koşullarda yaşayabileceği Demokratik Cumhuriyeti ikinci yüzyılda hep birlikte kuracağız. Kongremizde bütün siyasal ve toplumsal dinamiklere çağrımızı yineliyorum: Gelin bir yüzyıl daha kaybetmeyelim, gelin Cumhuriyeti hep birlikte demokratikleştirilelim. Gelin Kürt sorununu, emekçilerin, kadınların ve Alevilerin sorununu hep birlikte çözelim.
Bizler kazanana dek serkeftin hevalno!
Bu irade bizde mevcuttur. Biz bu iradeyi “Ene ül hak” diyen Hallacı Mansurlardan, “Yürü bre Hızır Paşa, senin de çarkın kırılır” diyen Pir Sultanlardan alıyoruz. Biz bu iradeyi; Mustafa Suphilerden, Behice Boranlardan, Hikmet Kıvılcımlılardan, Paramazlardan, Mahirlerden, Denizlerden, İbolardan, Mazlum Doğanlardan, Kemal Pirlerden, Sakinelerden alıyoruz.
Sözlerimize son verirken Şair Adnan Yücel’in birkaç dizesini sizinle paylaşmak istiyorum.
“…ey her şey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenlere” diyoruz ki:
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Bizler kazanana dek serkeftin hevalno, serkeftin hevalno!”