Saadet Partisi Lideri Arıkan: “Dindarlar Yolsuzluk Yapmaz” Algısı Yıkıldı

İzmit’te gazetecilere konuşan Saadet Partisi Lideri Mahmut Arıkan, iktidara seslenerek, “Son 23 yılda yapılan ülkemizde en büyük kötülük, ‘dindarlar yolsuzluk yapmaz’ algısı Türkiye’de yıkılmış oldu” dedi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Kocaeli’nin İzmit ilçesinde gazetecilere konuştu.

Karar’ın aktardığına göre; 23 Nisan’da İstanbul merkezli olarak meydana gelen depremi hatırlatan Arıkan, şu ifadeleri kullandı:  “Nüfusumuzun yüzde 98’i deprem tehlikesi ile karşı karşıya ve iki yıl önce Kahramanmaraş’ta da bir deprem yaşadık. Biz Kurtuluş savaşında 37 bin şehit verdik fakat depremde 2 katı vatandaşımızı kaybettik.

Depremden sonra ders alındı sandık, çok fazla açıklama yapıldı fakat görüyoruz ki ders alınmamış. Yakın zamanda deprem bölgesindeydik ve gördük ki daha evlerin 3’te1’i teslim edilmiş üstüne ucube bir yasa çıkarttılar imar barış yasası ve bununla süreç daha da kötü hal aldı.”

Arıkan, sözlerine şöyle devam etti: “Rahmetli Ecevit geçmişte 1 yıla mahsus özel iletişim vergisi getirdi bu uzatıla uzatıla bugüne getirildi. 2004 yılında kalıcı hale getirdik ve sonrasında özel iletişim vergisini kendi mü harcayacak noktaya geldiler. 26 yıllık birikim kendi hatalarıyla buharlaştırdı. Bizler olabildiğince veriye dayanıyoruz 2025 yılında 500 milyar lira fakat faize ayrılan para 2 trilyon insana verilen değeri burada görüyoruz.

En kalabalık şehir İstanbul. İktidar her gelmeden İstanbul’u bırakacağını söylüyor fakat geldikten sonra İstanbul daha da doluyor. Bir İstanbul Anadolu’ya yetebilir ama bir Anadolu İstanbul’a yetmez. Depremde yapılacak bir önlem yok üstüne Kanal İstanbul gibi akıla zarar bir proje konuşuluyor.”

Gazze’de yaşananlara da değinen Arıkan, şunları söyledi: “Gazze’deki insanlar hicret etsinler, işler düzelince oraya dönerler diyenler var. Gazze düşerse insanlık ölür. Mesele Gazze, Araplar meselesi değil. Trump gelmeden önce kapalı kapılar ardında konuşulanlar, Trump gelince kameralar önünde canlı yayında konuşulmaya başlandı.

Gazze düşerse Kıbrıs, Türkiye’nin de içinde olduğu bu topraklarda Büyük İsrail devletini kurmak istiyorlar. Bugün Gazze’de yapılmayan tek bir şey kaldı: bölgeye askeri bir güç göndermek.

Bir de Kıbrıs Meselesi var. Kıbrıs Harekatı sonrası Ambargo yapan Amerika’ya tüm üslerine Türk Bayrakları çekerek geri adım atmadılar. Amerika geri adım atmak zorunda kaldı. Ey İsrail, Ey Rusya, Ey Amerika diye sesleniyoruz ama daha sonra U dönüşü yapmak zorunda kalıyoruz. Geçmişte Dindarlar yolsuzluk yapmaz algısı vardı. Son politikalara nedeni ile bu algı yıkılmış oldu.

Bugün Türkiye’de seçim olması gerekir ama iktidar ısrarla bütün muhalefet partilerinin erken seçim istemesine rağmen seçimin olmayacağını, vaktinde yapılacağını söylüyor. 2027 Kasım’ından bahsediyorlar. Ben de ‘2027 Kasım’ında seçim olacaksa biz Saadet Partisi olarak buna destek vermeyiz’ diyorum.

Niye? Madem durduk, bir 6 ay daha dururuz; 2028’in mayıs ayında seçim yapılır. İktidarın yaptığı algı operasyonundan biri de aylardır ‘Muhalefetin Cumhurbaşkanı adayı kim?’ tartışması yapılıyor.

Ben de diyorum ki asıl tartışması gereken iktidarın, Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı kim? Bunun tartışılması lazım. Niye? Eğer seçim vaktinde yapılacaksa Sayın Erdoğan tekrar aday olamayacağına göre Cumhur İttifakı’nın adayı kim olacak? ‘Efendim biz 2027’nin Kasım ayında yaparak Sayın Erdoğan’ın adaylığının önünü açacağız.’

Muhalefetin desteğine ihtiyaç var. Muhalefet de bu noktada destek olmayacağını açıklıyor. Tartışması gereken husus sayın Erdoğan’ın aday olmadığı takdirde; ki seçimler vaktinde yapıldığında olamayacak, kimin aday olacağının tartışılması gerekir.”

Paylaşın

Babacan’dan “Süreç” Eleştirisi: Erdoğan Bu İşin Neresinde?

Yeni Yol Partisi grup toplantısında konuşan DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, PKK’nın silah bırakma sürecine ilişkin, “Sayın Erdoğan’ın bu işin neresinde durduğunu henüz tam anlamış değiliz” dedi.

Kürt sorununun çözüm yerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu vurgulayan Babacan, İmralı heyetinin açıklamalarının ardından yaşanan tartışmalara işaret etti. Bazı televizyon kanallarının Kürtçe metnin okunmasına tahammül edemediğini belirten Babacan, siyasette ayrımcılık ve otoriterliğin giderek yaygınlaştığını öne sürdü.

Ekonomiye ilişkin sert eleştirilerde bulunan Babacan, 2018 yılında 100 liraya alınabilen Ramazan alışverişinin bugün 800 liraya ulaştığını belirtti. TÜİK’in gerçek enflasyonu gizlediğini savunan Babacan, iktidarın ekonomi yönetimini eleştirdi. 200 liralık banknotun değerinin 126 dolar eridiğini söyleyen Babacan, enflasyon karşısında vatandaşların alım gücünün düştüğünü ifade etti.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Yeni Yol Partisi grup toplantısında gündeme ilişkin konuştu. Karar’ın aktardığına göre; Babacan’ın konuşmasında öne çıkanlar şu şekilde:

“Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Barış savaştan iyidir. Sükût kavgadan, diyalog çatışmadan iyidir. Yaşamak ölmekten iyidir. Geçtiğimiz hafta DEM Parti İmralı heyeti tarafından yapılan açıklamayla terör örgütü PKK’ya silahları bırakma ve kendini feshetme çağrısı yapıldı. Bu açıklamanın hemen ardından da örgüt, çağrının gereklerine uyacağını söyledi.

Sözlerin tutulup tutulmayacağını yakından takip edeceğiz. Biz ilk günden bu yana şunu söyledik: Süreci ‘temkinli bir iyimserlikle ‘ takip edeceğiz dedik; gerekli gördüğümüz noktalarda da tavsiyelerimizi, uyarılarımızı yapacağız dedik ve öyle de yapıyoruz. Çünkü biliyoruz, terörü sona erdirmek sıradan bir iş değildir. Çözüm size gümüş bir tepside sunulmaz, hediye edilmez.

Çözüm, adım adım inşa edilmesi, ilmek ilmek örülmesi gereken bir süreçtir. İyi bir yol haritası gerektirir, siyasi irade gerektirir; en önemlisi de kararlılık gerektirir, kararlılık. Bakın yol haritası diyoruz, henüz bir yol haritası yok. Siyasi irade diyoruz, ülkenin Cumhurbaşkanı’ndan henüz net bir duruş görmedik.

Kararlılık diyoruz, belki Sayın Bahçeli bu işi başlattığı noktada duruyor ama Sayın Erdoğan’ın bu işin neresinde durduğunu henüz tam anlamış değiliz. Ya ileriye bakacak, hep birlikte kararlılıkla yürüyeceğiz; ya da arkamıza bakıp, yalpalayıp, bu fırsatı kaçıracağız. Ya bin yıldır beraber yaşayan insanlar olarak sarılıp helalleşeceğiz; ya da çeşit çeşit bahane üretip ayrışmaya devam edeceğiz.

Türkiye, terör sorunu yüzünden çok büyük kayıplar yaşadı, çok. Birliğimizi, beraberliğimizi kaybettik. Ülkenin büyük ekonomik potansiyelini kaybettik. Ama her şeyden önce canlarımızı kaybettik, bu vatanın evlatlarını kaybettik… On binlerce aileye ateş düştü. Artık kaybedecek tek bir günümüz, tek bir saatimiz bile yok. Türkiye, onlarca yıldır çektiği bu sorundan kurtulmalı artık.

Suriye Kürtlerinin, özgür ve eşit bir şekilde, siyasetteki tüm renkleri ve çeşitliliği ile, Türkiye ile dostane ilişkiler içinde olmaları en büyük arzumuz. Nasıl ki ülkemizde bin yıllık Türk ve Kürt kardeşliğini esas alarak yeni bir döneme giriyorsak, tüm komşu ülkelerdeki Kürtlerle de kardeşlik hukuku içinde, beraberce var olalım istiyoruz. İşte bu sebeple, sadece Türkiye’de değil, tüm komşularımızda, Türkiye’ye doğrulma ihtimali olan silahların hepsi terk edilmeli, daha nice bin yıllar sürecek birlikteliğin üzerine gölge düşürülmemelidir.

Evet, terör ülkemiz için büyük bir sorundur. Ancak ülkemizde büyük bir hak ve özgürlük sorunu da vardır. Ülkemizde Kürt vatandaşlarımızın sorunları vardır, Kürt sorunu vardır. Bu sorunun çözüm zemini de bu çatının altıdır, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Bakın, İmralı heyetinin örgütün feshine yönelik çağrıyı okurken dahi bu sorun ayyuka çıktı. Televizyon kanallarında neler yaşandı, gördünüz değil mi? Çağrı metninin önce Kürtçesi okununca afalladılar. Bazıları ne yapacağını bilemedi, korkup yayını kesti; bazıları asıllarına rücu etti, yasağa sarıldı.

Bu otoriterlik virüsü, bu antidemokratiklik virüsü, bu popülizm virüsü, bu ayrımcılık virüsü siyasete yayılan bir virüs arkadaşlar. Bu virüs muhalefete de hızla yayılıyor. Tahammülsüzlüğü, yerel yönetimlerdeki icraatlardan; Arapça tabelalara yaptıkları düşmanlıktan biliyoruz. Tahammülsüzlüğü, Filistin’le dayanışma mitinginden dönene yumrukla saldıranı, savunanlardan biliyoruz; tahammülsüzlüğü, henüz ellerine geçirmedikleri sopayı her fırsatta sığınmacılara sallayanlardan biliyoruz. Bu virüsle hep birlikte mücadele etmemiz gerekiyor.

Çok şükür, biz bunların hepsine karşı aşılıyız. Ayrımcılıkmış, ırkçılıkmış, kutuplaştırmaymış… Bunların hepsine karşı doğuştan aşılıyız. Onun için bazı muhalefet partilerinin içinde rahat yaşayan bu zehirli ideoloji bize bulaşamıyor. İster iktidardakiler olsun ister muhalefettekiler; otoriter zihniyetin her türünü reddediyoruz. Ve bu şekilde yolumuza devam edeceğiz inşallah.

Şimdi 2018’in Haziran ayında, yani Sayın Erdoğan’ın tek yetkili Cumhurbaşkanı olarak göreve başladığı günkü fiyatlara bir bakalım. Bir de önümüze fiyat gösteren yazarkasa ekranı koyalım. Ve 2018’in Haziran’ında çok değil 6 buçuk yıl önce, Ramazan’da gıda alışverişi kaç para tutuyormuş, ürünler kaç liraymış bir hatırlayalım. Evet arkadaşlar bunların hepsini topladık, yazarkasa ekranında toplamı görelim ne kadar tutmuş? 99 lira 91 kuruş… Yani yuvarlayalım 100 lira. Şimdi ben bu 200 lirayı bu alışveriş için veriyorum, karşılığında bir de 100 lira para üstü alıyorum. Bütün bu sebep 100 liraya mal oluyor. 100 lirayı aklımızda tutalım. Bütün bu alışverişin toplamı 2018’in Haziran ayında 100 lira.

Şimdi gelelim bugüne: Artık TÜİK, sepetindeki ürünlerin fiyatlarını açıklamıyor. Çünkü fiyatları bir açıklasa foya ortaya çıkacak. Fiyatları açıklarsa, gerçek enflasyonun yüzde kaç olduğunu söylemek, itiraf zorunda kalacaklar. İlk defa devletin kurumu davalık oldu ya, TÜİK şimdi davalık. Düşünebiliyor musunuz? Sen milyonlarca emeklinin maaşından çaldın, sen milyonlarca asgari ücretlinin maaşından çalıyorsun diye davalık. Asıl TÜİK’e o talimatları verene davaları açmak lazım ama o gün başka gün.

Onlar açıklamayadursun, biz şimdi bugün bir vatandaşımızın alışveriş sepetindeki gerçek fiyatlara göre şöyle tekrar yazarkasamızı okutacağız. Aynı ürünler kaç lira? Adaletli olsun diye üç marketten karışık aldık bunları tek bir marketten almadık ve nispeten fiyatların uygun olduğu marketler. yeniden bir okutalım şu fiyatları. 1 litre ayçiçek yağı: 73.50 lira. Bugünkü fiyat, gerçek fiyat. TÜİK açıklamıyor biz açıklıyoruz.

1 kilo pirinç: 50 lira. Bu da ucuzundan ha, daha pahalıları var, 50 lira. 1 paket makarna: 11,50 lira. 400 gr dana eti: 219,00 lira. 1 litre süt: 33 lira 75 kuruş. Peynir 219 lira. 1 kilo çay 134 lira. Hasan Karal bu çayı beğenmez ama biz ucuzundan aldık. Devam ediyorum. 1 kilo şeker: 44,50. Ve gelelim ramazan pidesine 2 lira olan, o gün 275 gram olan ramazan pidesinden 25 gram çaldılar, düşürdüler 250 grama bugün 20 lira arkadaşlar.

Şimdi toplayalım alışveriş sepetimizi kaç lira? 805 lira, yuvarlayalım 800 lira. Yani bunlar 6 buçuk yıl önce markete gidiyorsunuz, 200 lirayı verip 100 lira para üzeri alıyordunuz. Şimdi 200 yetmiyor bir 200 daha, bir 200 daha, bir 200 daha 800 lira alışverişle ancak marketten çıkabiliyorsunuz. Geldiğimiz nokta o. 1 pide 250 gram: 20,00 TL. Ve arkadaşlar toplam: 805,25 TL. Yuvarlayalım, tam 800 TL.”

“Ramazan sepeti 7 yılda tam 8 kat artmış”

Ramazan sepetimiz 7 yılda tam 8 kat artmış. Sayın Erdoğan’ın karnesi bu, ben enflasyon ile mücadele edeceğim diyen Erdoğan’ın Türkiye’yi getirdiği nokta bu. Erdoğan ne zaman ben ekonomistim demeye başladı işte enflasyon o zaman aldı başını gitti. Hesap ortada, hesaba itirazı olan varsa çıksın açıklasın. Sayın Erdoğan duymazlıktan gelmesin, bunun hesabını çıkıp grup açıklamasında versin. Bu fiyatlara ne oldu. Kimse bizim enflasyonla ilgili masalara inanmamızı beklemesin.

Eski dostumuz 200 liranın başına ne geldi. Tedavüle ilk çıktığı tarihte bu para tam 132 dolar ediyordu, bugün beş buçuk dolar ediyor. Yani bunu değeri 126 dolar düşmüş. Bu paranın değerini düşüren kim arkadaşlar ya? Herkesin cebindeki 200 liralık banknotun değerinden 126 doları çalan kim?”

Paylaşın

Davutoğlu, Ekonomi Üzerinden İktidara Yüklendi

Yeni Yol Partisi grup toplantısında konuşan Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, “Türkiye büyüme endeksine göre, inşaat sektörünün rantı ve finans sektörü bir araya gelerek oligarşi oluşturmuş” dedi ve ekledi:

“Sanayi sektörüne ise hiçbir şey kalmamış. Tablo bu. Bir rant ekonomisiyle karşı karşıyayız. Gelir uçurumu bu kadar büyük olduğunda, açların ahı, tokların sofrasını zehir eder demekten geri duramıyorum. Türkiye, gelir adaletinde dünyadaki en kötü dördüncü ülke.”

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Yeni Yol Partisi grup toplantısında konuştu. Davutoğlu’nun konuşmasında öne çıkanlar şu şekilde:

TÜİK enflasyon rakamlarını açıkladı: Yıllık enflasyon yüzde 39,05, aylık enflasyon ise yüzde 2,27. Kış aylarında bir ay içinde böyle büyük zıplamalar olan başka bir dönem var mı? Aralık ayında enflasyon yüzde 1,03, Ocak ayında yüzde 5,03, Şubat ayında ise yüzde 2,27 oldu. Bunun nedeni ne? Çünkü birileri halka maaş vermek istemedi; “Halkı enflasyon karşısında ezdirmeyeceğiz” diyenler, halkı tankla ezdi.

2016 yılında 25 ila 29 lira arasında olan yardım kolilerinde kilo bazında 20 ürün vardı. 2020 yılında ise bu koli fiyatı 49 ila 60 lira arasında değişiyor ve ürün miktarı 500 grama düşmüştü. 2024 yılında ise koliler 250 ila 500 gram arasında değişiyor. Asgari ücretle 45 koli alınabiliyordu, ancak gram bazında. 2016’da ise asgari ücretle 52 kilo bazında koli alınabiliyordu. Bu yıl ise asgari ücretle gram bazında 40 koli alınabiliyor.

Dört kişilik bir ailenin Ramazan ayında gıda masrafı 23.464 TL, yani asgari ücretten 1.000 TL fazla. Çırağan Sarayı’nda bir aile iftara giderse, kişi başı 6.000 TL ödeyecek. Dört kişiyle gittiğinde toplamda 24.000 TL ödeniyor. Yani bir ailenin bir ayda yaptığı masrafı, başka bir aile tek bir yemekte harcayabiliyor. İkisi de Türkiye, ancak biri kıtlık Türkiye’si, diğeri ise mutlu azınlık Türkiye’si. İki Türkiye bir arada yaşayamaz.

Subayevleri’nde oturan Erdoğan’a, Beştepe’de oturan Erdoğan’ı şikayet ediyorum. Subayevleri’nde oturan Erdoğan, Beştepe’de oturan Erdoğan’dan hesap sorsun.

Türkiye büyüme endeksine göre, inşaat sektörünün rantı ve finans sektörü bir araya gelerek oligarşi oluşturmuş. Sanayi sektörüne ise hiçbir şey kalmamış. Tablo bu. Bir rant ekonomisiyle karşı karşıyayız. Gelir uçurumu bu kadar büyük olduğunda, açların ahı, tokların sofrasını zehir eder demekten geri duramıyorum. Türkiye, gelir adaletinde dünyadaki en kötü dördüncü ülke.

Halk, geçinemediği için büyük bir kredi borcu batağına düşmüş durumda. Son bir haftada BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) rakamlarına göre, yasal takibe düşen tüketici kredisi borcu 2 milyar 340 milyon lira. Toplam kredi kartı borcu ise 2 milyar 740 milyon lira. Vatandaş, borcu borçla kapatarak geçinmeye çalışıyor.

Çan’da bir esnafın anlattığına göre, sabahları bizimle birlikte vergi memuru geliyor ve ne alıp sattığımızı tek tek hesaplıyor. Kabataslak söylüyorum, Cengiz Holding’e 30 kere, Limak’a 19 kere, Kanyon’a ise 19 kere vergi muafiyeti verilmiş. Sayarak bitiremeyiz verilen vergi muafiyetlerini. Türkiye’nin tüm esnafının başına vergi memuru dikseniz, bu iki holdinge yapılan vergi muafiyeti ücretine bile yetmez. Ne istiyorsunuz, orta direkten? İstedikleri şu: “Biz yukarıdan hortumlayalım, gedik büyüsün, küçük yamalarla kapatmaya çalışalım.”

“Mehmet Şimşek’e sesleniyorum!”

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e sesleniyorum! Mehmet Bey, o vergi memurlarını çekip, holdinglere gönderin. Sen benim başbakanlık dönemimde de maliye bakanıydın. Esnaf bu halde miydi? Eski Mehmet Şimşek’e ne oldu? Çünkü talimat veriyorsunuz: “Vergi açığını kapat, ama nasıl kapatacaksın? Esnafa yüklenerek mi?” Bunları yapmanıza rağmen 2023 enflasyonu yüzde 39’du, şimdi yine yüzde 39.

Esnafı soy, zulmet ama bir adım ilerleme kaydetme. Yarın görevde olsak, imar afı değil, esnaf affı getiririm. Vergi daireleri hesabında parası olan esnafa e-haciz gönderiliyor. Esnafın birikmiş üç beş bin lirasına bloke koyduruluyor. E-haciz, rant tayfasına, yolsuzluk yapan siyaset erbabına, uyuşturucu çetelerine neden işlemiyor?

Biz, iyi niyetle, terörden arındırılmış bir Türkiye için her yol ve yöntemi değerlendiririz. Ancak Bahçeli çok kararlı, Sayın Erdoğan ise alışılmışın ötesinde sessiz ve kararsız. Ne dediğini bilmiyor. O gün eğer aranızda anlaşıp iş bölümü yaptıysanız, bu iyi. Ancak ikiniz farklı düşünüyorsanız, anlaşıp toplumun önüne tek bir projeyle çıkın. Ya da üçüncü bir yol varsa, bilek güreşi yapıyorsanız, başarı kimin hanesine yazılacak yarışında, süreçler son ana kadar başarısızlığa uğrar. Biz buna çok şahit olduk.

İmralı açıklamasında olumlu ve olumsuz yönler var. Olumlu yön şudur: 2013 yılındaki Nevruz açıklamasıyla yeni açıklamayı karşılaştırdım.

İlk olumlu yönü, 2013’te silahlı grupların Türkiye’den çıkmasını söylerken, şimdi direkt olarak örgüt tasfiyesinden bahsediyor. İkinci olarak, yeni açıklama devlet yapısını tartışmıyor; Üniter devlet yapısı içinde demokratikleşmekten bahsediyor. Olumsuz yönleri ise, üçlü bir ayak oluşmuş: AK Parti, MHP ve hatta İmralı. Barış getirecekse güzel, neticeye bakarız. Ancak ben, takvimlendirilmiş somut bir yol haritası görmeden hiçbir zaman inanmam.

Bahçeli sürekli vites yükseltirken, Erdoğan sürekli el frenini çekiyor. Erdoğan’dan, bir kere de süreç doğrudur ve hedefe ulaşacak gibi bir açıklama duymadık. Bahçeli hasta yatağında tüm DEM’lilerle görüşüyor. Peki, biz kime inanacağız?

AK Parti konuşabilir; hükümetten kimse, yani İçişleri Bakanı ya da Cumhurbaşkanı Yardımcısı, konuştu mu? 2013 yılında bütün parti seferber olmuştuk. Şimdi kamu diplomasisi yapılmıyor, halka izah edilmiyor. Sayın Erdoğan çıkıp halka detayları izah etsin, biz bunu bekliyoruz. Kaç seçim dönemini başörtüsü ve terör üzerinden istismar edeceksiniz? Çözebiliyorsanız çözün, çözemiyorsanız biz gelelim, biz çözelim.”

Paylaşın

Saadet Partisi Lideri Arıkan: Sürece Dahil Olmaya Hazırız

Yeni Yol Partisi grup toplantısında konuşan Saadet Partisi Lideri Mahmut Arıkan, PKK’nın silah bırakma sürecine ilişkin, “Son 40 yılda maddi manevi enerjimizi tüketen meselenin çözümü için Milli Görüş’ün, Saadet Partisi’nin birikimini sürece dahil etmeye hazırız” dedi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yeni Yol Partisi grup toplantısında gündeme ilişkin konuştu. Karar’ın aktardığına göre; Mahmut Arıkan’ın konuşmasında öne çıkanlar şu şekilde:

Bu sene Ramazan, Türkiye için kardeşlik vakti olmalıdır. Şüphesiz en güçlü kardeşlik bağları Türkler ve Kürtler arasındadır fakat bunu gölgelemek istiyorlar… Zamanımızı, gençlerimizi, huzur ve güvenliğimiz, umutlarımızı, kardeşliğimizi kaybettik. Artık tahammülümüz kalmadı.

Türkiye olağanüstü bir süreçten geçiyor. Terör örgütlerinin kendini feshetmesini ve çabaları önemli buluyoruz. Bizler bu konuda bedel ödeyen, tecrübesi en çok olan siyasi partileriz… Biz meselenin özünü biliyoruz. Türk’ün Kürt diye, Kürt’ün Türk diye bir sorunu yoktur. Sorun milleti ayrıştırmaya çalışanlardadır.

Çözüm sürecinde ortaya çıkan adımların süreç doğru yürütülmediği için nasıl hayal kırıklığına dönüştüğünü hatırlıyoruz. Yapılan en büyük hatalardan biri Kürt meselesiyle PKK sorununun karıştırılması oldu. Sanki PKK Kürtlerin tek temsilcisi. Bugün de aynı hata yapılıyor. Yeni bir hayal kırıklığından endişe duyuyoruz. Sürecin şeffaf yürütülmesi ve toplumun sürece dahil edilmesini talep ediyoruz.

Çözüm etnik ve mezheplere dayalı yeni etnik devletler kurmak değil, parçaları gidererek daha büyük birlikteliğe gitmektir… Çözüm namlunun ucunda değildir. İlme, hukuki değerlere bağlı kalınmalıdır. Hiçbir çözüm İslam faktörünü göz önüne almadan tasarlanamaz.

“Sürece dahil olmaya hazırız”

Bölgemizde oynanan oyunları dikkate almadan politika oluşturmak çözümü zorlaştıracaktır. Ülkemiz etnik ve mezhep temelli tartışmaların laboratuvarı haline getirilmek isteniyor… Son 40 yılda maddi manevi enerjimizi tüketen meselenin çözümü için Milli Görüş’ün, Saadet Partisi’nin birikimini sürece dahil etmeye hazırız… Küresel güçlerin çıkarları uğruna bölgeyi kaosa sürükleme çabalarına karşı uyanık olmalıyız.

Trump’ın Gazze hakkındaki skandal paylaşımı insani değerleri derinden yaraladı. Dostum diye kendisine hitap edenler kanaatlerini gözden geçirmeli. Gazzelilerin hak ve onuru sosyal medya eğlencesi değildir. Gazze’nin masum insanları magazin unsuru değildir. Bir insanlık dramıdır.

Trump ve ABD’nin ne kadar dost olduğunu Trump ve Zelenskiy kavgasında tüm dünya gördü. Ülkemize karşı kullandıkları ve iş birliği yaptıkları da umarım görmüştür. Batı hakkı değil, kuvveti üstün tutar ve ancak güçten anlar sözünün ete kemiğe bürünmüş halidir.

Bir kez daha gördük ki Sam amcanın ipiyle kuyuya inilmez. Batı’nın ipiyle kuyuya inen Zelenskiy kuyuda kaldı. Güçten anlayana güçle karşılık verebilirsiniz. Savunma sanayi kuruluşlarımıza sesleniyorum, üretebildiğiniz kadar üretin. D8’i yanınıza alın. Saadet Partisi’ni her zaman yanınızda bulacaksınız.

AK Parti’nin savunma sanayi yatırımları tek başına yetmiyor. Savunma, kalkınma, refah, demokrasi, adalet, üretim bir arada olmuyor mu? Biz mümkün olduğunu söylüyoruz. Bu iktidar yıllarca köprü ve tünellerle övündü. Emeği geçenlerin işleri rastgitsin ancak yol yapacağım derken adaleti unuttu. Tünellerin sonu hukuksuzluğa, yolsuzluğa çıkar oldu. Asgari ücretli, emekli, memur tünelin sonundaki ışığı göremez oldu.

Bunlar olurken diplomayı tartışacaksak diplomalı işsizleri tartışalım. Mülakatta elenen kardeşlerimizi tartışalım… Çok övündükleri enflasyona yenik düşürmedik dedikleri asgari ücret daha vatandaşın eline geçmeden açlık sınırının altında kaldı… İnsanlar neden sosyal yardıma muhtaç diye sormak yerine bununla övünen iktidarın hali içler acısı.

25 yılda yapamadığınız neyi yapmak için bir 5 yıl daha istiyorsunuz? Krizi normalleştirmeye çalışıyorsunuz. Ekonomik kriz artık sistematik bir başarısızlık haline geldi. Rant projeleriyle milletin kaynaklarını heba eden yönetim bu sorunun müsebbibidir.”

Paylaşın

Saadet Partisi Lideri Arıkan’dan Erken Seçim Çağrısı: Hemen Bugün

Yeni Yol Partisi’nin Grup Toplantısı’nda konuşan Saadet Partisi’nin Genel Başkanı Mahmut Arıkan, “AK Partililer çıkıp diyor ki; Erken seçim değil ama öne alınmış seçim olabilir? Bunun farkı ne? Seçim hemen bugün yapılsın” dedi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yeni Yol Partisi’nin Grup Toplantısı’nda konuştu. Konuşmasında, iktidarın ekonomi, adalet ve sağlık politikalarını eleştiren Mahmut Arıkan, özetle şu ifadeleri kullandı: “Şu anda Türkiye’de konuşan, muhalif olan herkes risk altında. Eğer, iktidarın hoşuna gitmeyecek bir şey söylerseniz bir sabah kapınızda polislerle uyanabilirsiniz.

Mesela TÜSİAD hadisesi. Mesele TÜSİAD falan değil, Mesele iktidarın bizzat kendisidir. Adaleti sağlayamıyorlar, ülkeyi yönetemiyorlar. Bunun sonucunda da herkesi susturmaya çalışıyorlar. AK Parti bugün artık milletten koptu.

Cebinizde paranız yoksa aylarca tomografi sırası beklemeniz lazım. Sağlıkta dönüşüm dediler hastaneyi ticarethaneye dönüştürdüler. Bu kadar yanlış içerisinde Yenidoğan Çetesi’ni de çıkarmayı ihmal etmediler. Sağlık sistemi insan odaklı olmaktan çıkıp ticarete dönüşürken insanların sağlığı da her geçen gün daha büyük risklerle karşı karşıya kalıyor. Bunun en kötü örneklerinden birini de sahte alkolle görüyoruz. Fiyatları artırarak, insanları alkolden uzaklaştıramazsınız. Alkole iten sebepleri bulmanız lazım. Biz insanlarımızı özellikle gençlerimizi alkolden uzaklaştırmak zorundayız.

AK Parti Genel Başkan vekili, asgari ücreti ve emekliye düşük ücreti enflasyon olarak gösterdi. Özeti şu; zam yaparsak ihtiyaçlarını giderecekler, böylece enflasyon yükselecek. Alın size bir tane daha halktan kopmuş AK Partili açıklaması.

“Erken seçim yapılmalıdır”

O zaman vergiye, enerjiye yapılan zamlar enflasyonu yükseltmiyor mu? Bunun adı düpedüz ‘harami’ düzenidir… AK Partililer çıkıp diyor ki; Erken seçim değil ama öne alınmış seçim olabilir? Bunun farkı ne? Seçim hemen bugün yapılsın. Bu ülkede artık mızrak çuvala sığmıyor. Erken seçim yapılmalıdır. Onlar kaçabilir, ama biz biliyoruz ki seçim ihtiyacı her geçen gün büyümekte.

Depremde vatandaştan bağış isteniyorsa, selde insanlarımızdan yardım bekleniyorsa, Ramazan’da asgari ücretliye fitre verilir deniliyorsa bu iktidar ne iş yapıyor Allah aşkına?

Rahmetli Erbakan Hocamızın deyişiyle soruyorum; Siz at yarışı spikeri misiniz? Orada ne iş yapıyorsunuz? Türkiye’nin gerçek gündemi düğün hayali kuramayan, yuva kuramayan gençlerimizdir. O yüzden bu yılı alelacele ‘aile yılı’ ilan ettiler. Gençler evlenmenin masraflarından çekindikleri için evlenemiyorlar.

Mütevazi bir düğünün bedeli ortalama 500 bin lira-600 bin lira… Asgari ücretli bir genç sadece düğün parasını biriktirebilmek için iki buçuk yıl yemeyecek, içmeyecek, biriktirecek. Sosyal medyadan ‘seviyorsan git konuş’ derken, hangi gerçekliğe, hangi ekonomiye bakıyorsunuz? Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nı ciddiyete davet ediyoruz. Son 20 yılda evlenmenin sayısı yüzde 20 azalırken boşanmanın sayısı yüzde 47 artmış. En öne çıkan faktör ekonomik sorunlar oldu.

İlk altı ay yalnızca anne sütü öneriliyor. Ama çalışan kadınlar, bebeği sadece iki aylıkken, işe dönmek zorundalar. İlk üç yılda ebeveyn bakımının önemi yok yüksek. Bizim önerimiz net; Gelin ailelerimizi güçlendirelim. Çalışan annelere doğumdaki ilk altı ayda tam ücretli izni iktidara öneriyoruz. 100’den fazla çalışanı olan her iş yeri kreş açmak zorunda olmalıdır. Bizler yaşanabilir bir Türkiye için çalışıyoruz.”

Paylaşın

Ali Babacan, TÜSİAD Üzerinden İktidara Yüklendi: Ülkeyi Çökertiyorsunuz

Yeni Yol Partisi’nin grup toplantısında konuşan DEVA Partisi Lideri Ali Babacan, TÜSİAD’a yönelik başlatılan soruşturmaya ilişkin, “Bu soruşturma kürsüye çıkıp ‘bu ülkeye yatırım yapmayın’ demekten farklı değildir” dedi ve ekledi:

“Bu soruşturmayı açmak demek, ‘benim sağım solum belli olmaz ayağınızı denk alın istediğim anda yargı yoluyla ya da kontrol yoluyla tepenize çökerim’ demektir. Bu soruşturma yabancı yatırımcıya korku yerli yatırımcıya gözdağı vermekten başka bir şey değildir. İnanın bunlar bu ülkeyi yönetmeyi bilmiyorlar. Sadece ekonomide değil siyasetin her alanında ülkeyi çökertiyorlar.”

Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA Partisi) Genel Başkanı Ali Babacan, Yeni Yol Partisi’nin grup toplantısında konuştu. İktidarın ekonomi ve hukuk politikalarını sert sözlerle eleştiren Ali Babacan, özellikle TÜSİAD’a yönelik başlatılan soruşturmayı gündeme getirerek, şu ifadeleri kullandı:

“İktidar hakikate karşı. Gerçekleri duymak istemiyorlar. İktidarın hakikate alerjisi var. Geçtiğimiz günlerde bu alerji bu sefer de TÜSİAD’a karşı nüksetti. Hemen yargı sopasına sarıldılar, soruşturmayı başlattılar. Çünkü kendileri gibi düşünmeyen herkes ya hain ya da suçlu TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı bir takım tespitlerde bulunmuş, ekonomi yönetimine dair ülkedeki hukuk ve adalet uygulamalarına dair bir takım sorunları dillendirmiş.

O tespitlerde, ‘depremlerde, yangınlarda, iş kazalarında çok sayıda vatandaşımızı kaybediyoruz demek ki hata, suistimal ve kayırmacılık çok yaygın’ diyor. Biz depremlerde, yangınlarda, iş kazalarında çok sayıda vatandaşımızı kaybetmiyor muyuz? Sayın Erdoğan ve şürakasına sesleniyorum çıkıp ‘bu yanlış, bu yalan’ diyebilir misiniz? Başka ne diyor, ‘eleştirel ifadelere ve habercilik faaliyetlerine açılan soruşturmalar çok sıklaştı’ diyor, bu doğru.

Her ses çıkaran soruşturma açılmıyor mu? Gazeteciler ev hapsine tabi tutulmuyor mu? Eleştiren yorum yapan, haber okuyan basın mensupları gözaltına alınmıyor mu, tutuklanmıyor mu? Sayın Erdoğan ve çevresindekiler çıkıp ‘bu yanlış bu yalan’ diyebilir misiniz? ‘Suç işlemek için örgüt kurmak, şirket kurmaktan çok daha kolay oldu’, diyor yanlış mı? Her köşe başında ayrı bir çete, her sokakta ayrı bir mafya yok mu? Ülkede işyerleri kurşunlanmıyor mu?

Sayın Erdoğan ve çevresindekiler çıkıp ‘bu yanlış, bu yalan’ diyebilir misiniz? Yıllardır söylüyoruz, tekrar söyleyeceğiz farklı her sesi susturmaya çalışarak, soruşturmalar açarak bu ülkeyi düzlüğe çıkaramazsınız, adaletten hukuktan vazgeçerek ekonomiyi düzeltemezsiniz. Bu şartlarda kim bu ülkeye yatırım yapar, kim yönetime güvenir de parasını Türkiye’ye getirir?

TÜSİAD’a açılan bu soruşturma kürsüye çıkıp ‘bu ülkeye yatırım yapmayın’ demekten farklı değildir. Bu soruşturmayı açmak demek, ‘benim sağım solum belli olmaz ayağınızı denk alın istediğim anda yargı yoluyla ya da kontrol yoluyla tepenize çökerim’ demektir. Bu soruşturma yabancı yatırımcıya korku yerli yatırımcıya gözdağı vermekten başka bir şey değildir. İnanın bunlar bu ülkeyi yönetmeyi bilmiyorlar. Sadece ekonomide değil siyasetin her alanında ülkeyi çökertiyorlar.”

“Yanlış politikalarla bu ülkeyi yönetemezsiniz”

Konuşmasında ekonomik sıkıntılara da değinen Ali Babacan, emeklilerin yaşadığı geçim sıkıntısını hatırlatarak, “Birkaç yıl önce ucuz et kuyruklarında bekleyen emekliler, şimdi ucuz yemek ve ekmek kuyruklarında bekliyor” dedi. Açlık sınırının 22 bin lirayı geçtiğini ancak en düşük emekli maaşının 14 bin 469 lira olduğunu belirten Babacan, bu rakamlarla geçinmenin imkânsız olduğunu vurguladı.

Ali Babacan, hükümetin hukuk düzenini ihlal ederek ekonomiyi düzeltemeyeceğini belirtti. “Güçlü bir ekonomi mi istiyorsunuz? Önce adil bir hukuk düzeni kuracaksınız” diyen Babacan, iktidarın eleştirileri susturma çabalarının ülkeye istikrar getiremeyeceğini söyledi. Konuşmasının sonunda hükümeti gerçeklerle yüzleşmeye davet eden Babacan, “Yanlış politikalarla bu ülkeyi yönetemezsiniz. Anlamadınız, anlamıyorsunuz” ifadelerini kullandı.

DEVA Lideri Babacan, grup toplantısında “vur vur inlesin” diye slogan atan partililere, “Vurmak bizim kültürümüzde yok. Biz ne zaman vuracağız biliyor musunuz? Seçim günü artık seçim konuşuluyor ya. Artık seçimin konuşulmasını önlemek mümkün değil, bu ülkede seçim konuşulur. O günü geldiğinde oy pusulasında önümüze alacağız, o evet mührünü öyle kuvvetli vuracağız ki Külliye’nin duvarları sarsılacak zaten. Asıl o zaman” dedi.

Paylaşın

Gelecek Partisi Lideri Davutoğlu: Ya Demokrasi Ya Çetelerin Yönetimi

Yeni Yol Partisi’nin Grup Toplantısı’nda konuşan Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin bir yol ayrımında olduğunu belirterek, “Bilyoner oligarşinin küçük bir modelini Türkiye’de mi kuracaksınız? Ya demokrasi ya da çetelerin oluşturduğu bir oligarşi mi?” dedi.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Yeni Yol Partisi’nin Grup Toplantısı’nda konuştu. Davutoğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle: “Dünyada ne oluyorsa Türkiye’yi etkiliyor. Önümüzdeki dönemde de dünya ile Türkiye bir yol ayrımına doğru ilerliyor. Münih Konferansı, dünyanın nabzının attığı bir yerdi. 2007 yılında Putin’in oradaki konuşmasında Rusya’nın stratejisindeki değişimin işaretlerini vermişti. Ardından önce Gürcistan sonra da Ukrayna müdahalesi gelmişti.

Yeni Amerikan yönetiminin başkan yardımcısı, Münih’te yaptığı konuşmada Avrupalılara seslenerek ‘artık sizin değerlerinizin geçerli olduğu bir dünya yok’ demişti. Konuşmasında ne Gazze’ye ne de Filistin’den bahsetmedi. Yalnızca Avrupa’nın ikinci dünya savaşından sonra inşa ettiği yapılar ve uluslararası hukuktan bahsetti.

Avrupa’da yükselen ırkçılığı desteklediğini ifade ederek, Almanya’daki Türk karşıtı, İslam karşıtı, yabancı karşıtı partiye yönelik hukuki engellemelerin kalkması halinde, geleceğin iktidar partisi olabileceğini söyledi. Dikkat çeken diğer açıklaması ise İsveç’te Kur’an-ı Kerim yakma eyleminin İsveç mahkemesince düşünce özgürlüğü olarak görülmemesine karşı çıkması oldu.

Türkiye’nin dar gündeminin ötesinde dünya neredeyse 1930’lu yılların ötesini yaşıyor. Irkçılık ve yabancı düşmanlığı yükseliyor. Amerika ile Rusya, soğuk savaş sonrası ilk kez aynı yönetim anlayışıyla bir araya geliyorlar. Ukrayna konusunda Trump ile Putin bir buçuk saat görüşüyor.

Suudi Arabistan’da Ukrayna’nın geleceği konuşuluyor ancak masada ne Türkiye var ne de Ukrayna’nın diğer komşuları, ne Avrupa var ne de Birleşmiş Milletler var. Yeni bir döneme giriyoruz ve ben buna neo-emperyal, yeni sömürgeci dönem diyorum. Bu yönetimlerin ortak karakterleri de oligarşilere dayandırılması. Avrupa, bilyonerlerin oligarşi yönetimine gidiyor.

Geçen hafta bu kürsüde yaptığım açıklamayı tekrarlıyorum. Gazzelilere hitaben söylüyorum: Eğer Amerika’nın 15 bin kilometre öteden gelip oraya el koyma hakkı varsa, Gazzelilerin, Filistin Devleti kurulana kadar son meşru devletleri olan Osmanlı Devleti’ne bir referandum yaparak bağlanma hakları vardır. Türkiye Cumhuriyeti için de bu bir mesuliyettir.

Arap medyasında bu konuşmanın destekçileri varken, Arap ulusalcıları ve Türkiye’deki tarih okumasından yoksun olanlar bana karşı çıktılar. Doğu Akdeniz’e söz söyleyecek kim varsa önce Gazze diyecek. Buradan iktidara iki teklifte bulunuyorum. Bir, madem Filistin devleti var o zaman Filistin devletiyle Doğu Akdeniz’deki Filistin’in doğal gaz kaynakları konusunda mutabakat zaptı imzalayın.

Aynı imzayı Suriye ve Lübnan’la yapın. Bizi Doğu Akdeniz’e sıkıştırmak isteyenleri yaptığınız anlaşmalarla Kıbrıs’la İsrail arasındaki dar alana sıkıştırın. İkinci teklifim, dün Ukrayna Cumhurbaşkanı buradaydı çünkü o da dışlananlardan biriydi. Türkiye ev sahipliği yapmak istiyor. Doğru bir politika. Ancak önce Amerika ve Rusya’ya ‘Amerika’yla bizden habersiz ne konuştunuz?’ diye sorun.

Gelişmeler böyle devam ederse NATO ortadan çatlayacak. Amerikan Başkan Yardımcısı açıkça ‘artık kendi güvenliğinize kendiniz bakın’ dedi. Bu durumda Türkiye, NATO anlaşmasının dördüncü maddesi gereğince acil bir istişareye çağırmalı ve ‘Ben gerek Gazze savaşı gerek Ukrayna savaşı nedeniyle stratejik çıkarlarımın ve bölgedeki risklerin tehdidi altında olduğumu düşünüyorum. Gelin bunu konuşalım’ demeli.

NATO şimdi lazım olmayacaksa ne zaman lazım olacak? Orada, eğer Amerika’yla ayrışma yaşanırsa da tutumunu ortaya koymalı. Türkiye, birilerinin arkasından gidecek bir ülke olamaz. Türkiye öncü ülkedir. Tarihin arkasından koşulmaz, tarihin içinde koşulur, önüne geçilir, tarih yazdırılır.

“Ya demokrasi ya da çetelerin oluşturduğu bir oligarşi mi?”

Türkiye bir yol ayrımında artık. Uluslararası hukuktan, insan haklarından, evrensel değerlerden, Birleşmiş Milletler sisteminden ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden yana mı olacaksınız, yoksa bilyoner oligarşinin küçük bir modelini Türkiye’de mi kuracaksınız? Ya demokrasi ya da çetelerin oluşturduğu bir oligarşi mi?

Her eleştireni soruşturmaya tabii tutmak, tutuklamak, 10-15 yıl hapishanede tutmak oligarşinin dışavurumudur. Siz sivil toplumu öldürdünüz. Muhafazakar sivil toplum örgütlerini öldürdükleri için şimdi de TÜSİAD’ı susturmaya çalışıyorlar. Muhafazakar sivil toplum kuruluşlarına sesleniyorum: Yanlışlıklara karşı hep beraber 28 Şubat’ta mücadele etmiştik ve hukuk olmadan ekonomi olmaz demiştik. O zaman milli sermaye olarak gördüğümüz şirketlere baskı yapıldığında dimdik karşı çıkmıştık. Adalet, yakınlarınıza uyguladığınız bir şey olduğunda adalet değildir. Adalet, hasımlarınıza uyguladığınızda adalet olur.

Ekim ayında Bahçeli’nin yaptığı açıklamalardan bugüne Türkiye’nin siyaseti savruluyor. Bir taraftan Bahçeli’nin açıklamalarıyla yürüyen süreç varken diğer taraftan kayyum atamaları ve yoğun operasyonlar var. Bahçeli ilk açıklama yaptığında içeride sorunlarımızı çözmemiz gerek diyerek desteklemiştim.

Ancak neden Sayın Cumhurbaşkanı’nın uygulamaları çelişkili? Hangisi doğru? Dem Heyeti 15 Şubat’ta açıklama gelecek demişti. Herkesin kafası karışık. İktidar milletvekillerinin de kafası karışık, devlet aklını inşa etmesi gerekenlerin de kafası karışık. Böyle bir Türkiye gittikçe otoriter eğilimlere teslim olan bir Türkiye olur.

Bizim kafamız net. Hem terörsüz bir Türkiye hem de tam demokratik bir Türkiye. Biri diğerinin alternatifi değil… İktidar kanadına baktığımızda bir tarafta özgürlüklerin kısıtlanması, yargıya siyasi baskı ve değişik partilerden milletvekili transferi çabası. Bir iktidar ne zaman milletvekili transferleri için kirli pazarlığa girişmişse çöküş başlamış demektir. 23 Mart’ta gerçekleşecek AK Parti kongresi var. Kongrede neler olacağı konusunda iktidar içindekilerinde soru işaretleri var. İktidarın MHP-AK Parti ilişkileri ise Sayın Bahçeli’nin sağlık durumuna ve insiyatifine bağlı.

23 Şubat’ta bir de ana muhalefetin cumhurbaşkanı adaylığı için ön seçim var. Bir yıl önce yapılan seçimde 5 yıl için büyük şehirleri yönetme yetkisi aldıktan bir yıl sonra cumhurbaşkanlığı hesapları içine girmek doğru değil. Herkesin birinci gündem maddesi İstanbul’u bekleyen deprem olması gerekiyor. Hem iktidara hem ana muhalefete sesleniyorum, dünyayı tartışın. Nereye gidiyoruz sorusunu konuşmalıyız.

Ramazan bayram ikramiyesi olarak bütün emeklilere bir asgari ücret yani 22 bin 405 Türk Lirası bayram ikramiyesi verilsin. Üretim her alanda daraldı ve 95 bin esnaf kepenk indirdi. Stratejik ve ekonomik yolsuzluğun olduğu bir diğer nokta da UTTS. Bir çipin maliyeti beş buçuk bin Türk Lirasıyken, araç sahiplerinden 55 bin Türk Lirası isteniyor ve İsrail firmasına gidecek. Yani bir gün o çiple İsrail karşıtı söz söyleyenler tespit edilip havaya uçurulduklarında hesabı kim verecek?”

Paylaşın

Yeni Yol Partisi Kuruldu; Genel Başkan Celal Mümtaz Akıncı

TBMM’de güçlü bir grup kurmayı hedefleyen Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi, Saadet Partisi ve Gelecek Partisi, “Yeni Yol” olarak belirledikleri çatı partinin kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığı’na teslim etti.

Haber Merkezi / Bu adımla birlikte, Gelecek Partisi, DEVA Partisi ve Saadet Partisi’nin Meclis’te güçlü bir grup oluşturma hedefi somut bir aşamaya geçildi. Yeni Yol Partisi’nin Genel Başkanlığı’na ise geçmişte baro başkanlığı ve Anayasa Mahkemesi üyeliği yapan Celal Mümtaz Akıncı getirildi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Gelecek Partisi Ahmet Davutoğlu ve DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, konuya ilişkin yaptıkları ortak açıklamada şu ifadeleri kullanmışlardı:

“Üç partinin Genel Başkanı bugün akşam saatlerinde buluşmuş ve ortak grup yapısıyla ilgili çalışmaları mutabakatla tamamlamıştır. Genel Başkanlar, partiler arasında kurulan ortak komisyonun önerisi üzerine, ortak grup amacıyla kurulacak parti tüzel kişiliğinin isminin ‘Yeni Yol’ olmasına karar vermiş, kurucular kurulunda yer alacak isimleri ve program ve tüzük taslağını onaylamışlardır.”

Üç parti, çatı parti formülü üzerinde uzlaşırken, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi’nde arka arkaya istifalar yaşandı.

Ankara Milletvekili Nedim Yamalı’nın geçen ay istifasıyla Saadet Partisi çatısı altında Gelecek Partisi’nin katılımıyla oluşturulan Meclis grubu düşmüş, DEVA Partili Mehmet Emin Ekmen ve Ertuğrul Kaya’nın bu partiye katılımıyla, grubun yeniden oluşması sağlanmıştı.

Çatı parti oluşumu, DEVA Partisi’nden de istifaları getirdi. İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, “atalet içinde olmakla” eleştirdiği partisinden 26 Aralık’ta istifa etti.

Balıkesir Milletvekili Burak Dalgın ise “DEVA Partisi bir çatı bünyesinde farklı bir yola giriyor” açıklamasıyla, Salı günü partisinden ayrıldı. Dalgın’ı, Çarşamba günü ise eski Devlet Bakanı da olan Selma Aliye Kavaf izledi. Kavaf, “Çatı parti kararını doğru bulmadığını” belirterek, istifasını açıkladı.

Son istifalarla, DEVA Partisi’nin milletvekili sayısı resmi olarak 10’a düştü. Çatı Parti kuruluşuna kadar yeni istifalar olmazsa, yeni Meclis grubunun 30 üyeli olması bekleniyor.

Akıncı kimdir?

Celal Mümtaz Akıncı, doğduğu şehir olan Afyonkarahisar’da 10 yıla yakın bir süre Baro Başkanlığı yaptı. Akıncı, daha sonra Baro Başkanları tarafından yapılan seçimde en yüksek oyu alarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderilen 3 aday arasına girdi ve 2010 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeliğine seçildi. 12 yıla yakın bir süre de AYM üyeliği yapan Akıncı, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığına seçildi.

Akıncı, 2022 yılında görevinden emekli oldu. DEVA Partisi’ne katılan Akıncı, 12 Ekim 2024 tarihinde yapılan Olağan Büyük Kongre’de DEVA Partisi GMYK üyeliğine seçildi, Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevine getirildi.

Paylaşın