Uzaylıların Varlığına İlişkin Yeni Bir İşaret Bulundu

ABD’deki Riverside Üniversitesi’nden bilim insanları, Dünya dışı yaşamın göstergesi olabilecek yeni bir işaret belirledi: Gülme gazı. Bilim insanları, ötegezegenlerde uzaylılara ait bir iz arayan projelerde bu gaza dikkat edilmesi gerektiğini ifade etti.

Nitröz oksit (NO2) diye de bilinen gülme gazı, vücutta mutluluk hormonu diye adlandırılan dopamin molekülünün salınımına yol açtığı için güldürüyor. Tıpta ağrı kesici olarak da kullanılan gazın yanlış veya fazla kullanılması ise sağlık açısından ciddi sonuçlar doğurabiliyor.

Hakemli bilimsel dergi The Astrophysical Journal’da yayımlanan yeni araştırmanın başyazarı, “Oksijen ve metana biyolojik imza olarak çok fazla odaklanıldı” diye konuştu: Nitröz oksidi ciddi biçimde değerlendiren çok az sayıda araştırmacı oldu. Bu ihtimale az ilgi gösterilmesinin bir hata olduğunu düşünüyoruz.

Nitröz oksit, Dünya’da mikroorganizmalar tarafından üretiliyor. Ancak şu anda atmosferde çok yoğun değil. Bu da ötegezegenlerde yaşam ararken gülme gazının ihmal edilmesine yol açtı.

Ancak araştırmanın ardındaki ekip, Dünya tarihinin bazı dönemlerinde bu gazın yoğun olabileceğini belirtiyor.

Schwieterman, “Okyanuslardaki koşulların N2O’nin biyolojik olarak çok daha fazla salınmasına olanak tanıdığı bazı dönemleri hesaba katmıyorlar” dedi: O dönemlerdeki koşullar, bir ötegezegenin bugün geldiği noktayı yansıtabilir.

Schweiterman ve ekibi ekibi, canlı organizmaların başka gezegenlerde nasıl nitröz oksit üretebileceğini canlandırmak için bilgisayar simülasyonlarına başvurdu.

Simülasyonlar, bu gazın dikkate değer bir biyolojik imza olabileceği durumlar olduğunu ortaya koydu. Araştırmacılar buradan hareketle, Dünya dışı yaşama dair keşif görevlerinde bu gazın da aranması gerektiği sonucuna vardı.

Ekip, ötegezegenlerin atmosferlerini inceleyebilen James Webb Uzay Teleskobu gibi gelişkin cihazların nitröz oksit aramak için kullanılabileceğini savunuyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Uzun ve Mutlu Bir Hayat İçin ‘Dokuz Alışkanlık’

ABD’li uzmanlar, daha uzun ve mutlu bir hayat yaşamayı sağlayacak 9 önemli alışkanlığı paylaştı. Uzmanlar, uyku düzeninin, egzersizin ve stresten uzak durmanın önemini vurguladı.

Önde gelen yayın kuruluşlarından CNN’e konuşan Minnesota Üniversitesi’nden William Roberts, “sağlığı etkileyen iyi ve kötü alışkanlıkların etkisinin zamanla ortaya çıktığına” dikkat çekti.

CNN’in tıp analisti Leana Wen de egzersizin ve düzenli muayenenin, kötü alışkanlıkları değiştirmek için iyi bir başlangıç noktası olduğunu vurguladı.

İşte uzmanların kazanılmasını tavsiye ettiği 9 alışkanlık:

1 – Düzenli muayene olun

Wen, düzenli muayenenin ciddi hastalıklara karşı önlem almakta etkili olduğunu belirterek, “Örneğin, muayenede diyabet başlangıcınız olduğu ortaya çıkarsa, bunun diyabete dönüşmesini önlemek için adım atabilirsiniz” dedi.

Analist, düzenli muayenelerin iyi bir hasta-doktor ilişkisi sağlanması için de önemli olduğunu belirtti.

2 – Sürekli fiziksel aktivite yapın

Uzmanlar, düzenli egzersizin diyabet, obezite, kalp hastalığı ve yüksek tansiyon gibi rahatsızlıklara yakalanma riskini azalttığını söyledi.

New York Üniversitesi’nden Nieca Goldberg, “Düzenli aerobik egzersizin daha uzun yaşamayı ve geç yaşta bilişsel fonksiyonların sağlam kalmasını sağladığını gösteren epey araştırma var” dedi.

Dünya Sağlık Örgütü, yetişkinlerin haftada en az 150 dakika orta ve ileri seviyede egzersiz yapmasını öneriyor.

3 – Vücut kitle indeksine dikkat edin

Vücut kitle indeksi, kişinin boy ve kilo ölçümünden yola çıkarak vücuttaki tahmini yağ oranını gösteren ve sağlıklı kilonun belirlenmesini sağlayan bir sistem.

2018’de yapılan bir çalışmada, vücut kitle indeksi sonuçları sağlıklı seviyede olan kişilerin ömürlerinin 10 yıl daha uzayabileceği belirtilmişti. Ayrıca bunun kanser ve kardiyovasküler rahatsızlıkların oluşma riskini düşürdüğü de ifade edilmişti.

4 – Düzgün beslenin

Uzmanlar, kırmızı et ve işlenmiş et ürünlerinin azaltılması gerektiğini belirterek, bunun yerine sebze ağırlıklı beslenmenin önemini vurguladı.

Goldberg, bitki bazlı gıdaların antioksidan üretimi sağladığına, bunun da strese ve yaşlanmaya karşı koruyucu etkisi olduğuna dikkat çekti.

Şubatta yayımlanan bir çalışmada, bu şekilde beslenmeye başlayan 20 yaşındaki bir kadının ömrünün en az 10 yıl, aynı yaştaki bir erkeğinse 13 yıl uzayabileceği ortaya konmuştu.

5 – Akıl sağlığınıza özen gösterin

Wen, akıl sağlığının genelde fiziksel sağlığa kıyasla ikinci plana atıldığını fakat kişinin genel sağlığına önemli etkisi olduğunu söyledi.

Stres ve kaygının yemek seçimlerini etkilediğini, alkol tüketimini artırdığını ve uyku düzenini bozduğunu belirten uzmanlar, günde 15 dakikalık derin nefes egzersiziyle akıl sağlığının korunabileceğini ifade etti.

6 – Uykuya dikkat

Goldberg, günde 7 saatten az uyuyan kişilerde stres ve yüksek tansiyon riskinin artma eğilimi gösterdiğini söyledi.

Uzmanlar, düzenli egzersizin yanı sıra yatak odasının karanlık ve sessiz olmasının da uyku hijyeni açısından önemli olduğunu belirtti.

7 – Alkolü azaltın

Aşırı alkol tüketiminin kan şekerini yükseltip kilo alımına neden olduğuna dikkat çeken uzmanlar, bunun kalp rahatsızlıklarına da yol açabileceğini ifade etti.

2020’de yapılan bir çalışmada, aşırı alkol tüketiminden kaçınmanın kardiyovasküler hastalıklara, kansere ve diyabete yakalanma riskini azalttığı tespit edilmişti.

8 – Sigarayı bırakın

Wen, sigaranın sadece akciğer kanseri değil meme kanserini de tetikleyebileceğine dikkat çekerek, bunun kişinin yaşam kalitesini düşüren önemli faktörlerden biri olduğunu belirtti.

9 – Güçlü ilişkiler oluşturun

Uzmanlar, pozitif duygular sağlayan yakın ilişkilerin stresi azalttığı gibi mutluluk ve huzuru artırdığını söyledi.

Harvard Üniversitesi’nde yayımlanan bir çalışma, arkadaşlarıyla, ailesiyle ve içinde yaşadığı topluluktaki kişilerle tatmin edici ilişkiler kuranların, depresyona girme ve hastalanma oranlarının daha az olduğunu gösteriyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Uzak Bir Galaksiden ‘Kalp Atışı’ Sinyalleri Geldiği Tespit Edildi

Bilim insanları uzak bir galaksiden alışılmadık ve tekrarlayan bir sinyal geldiğini tespit etti. Saptanan radyo enerjisi patlaması, kalp atışına benzetilen bir düzende yanıp sönüyor.

Bilim insanları bunun hızlı bir radyo patlaması veya uzayın derinliklerinden gelen ve araştırmacıların hâlâ anlamadığı, gizemli ve güçlü enerji patlamaları olduğunu söylüyor.

Fakat bu patlamalarda tuhaf bir şey var: Normalde milisaniyeler süren FRB’lere (hızlı radyo patlaması) kıyasla 3 saniyeye kadar devam eden bu patlamalar, diğerlerine göre çok yavaş.

Sinyal, evrende nadiren bulunan bir tür “periyodik” örüntüde yanıp sönüyor. Enerji patlamaları her 0,2 saniyede bir tekrarlanıyor.

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Kavli Astrofizik ve Uzay Araştırmaları Enstitüsü’ndeki doktora sonrası araştırmacısı Daniele Michilli şunları söyledi:

“Evrende kesin surette periyodik sinyaller yayan çok fazla şey yok.

Kendi galaksimizde bildiğimiz örnekler, bir deniz fenerine benzer şekilde dönerek ışınlı salımlar üreten radyo pulsarları ve magnetarlardır.

Ve bu yeni sinyalin normalden çok güçlü bir magnetar veya pulsar olabileceğini düşünüyoruz.”

FRB 20191221A olarak adlandırılan sinyal şimdiye kadar tespit edilen en uzun ömürlü, en net periyodik örüntüye sahip FRB.

Kaynağı Dünya’dan birkaç milyar ışık yılı uzaktaki bir galakside yatıyor.

Fakat sinyallerin kesin kaynağının ne olabileceği gizemini korusa da gökbilimciler sinyalin bir radyo pulsarından veya bir magnetardan yayılabileceğinden şüpheleniyor.

Bunların her ikisi de son derece yoğun, hızla dönen, dev yıldızların çökmüş çekirdekleri olan nötron yıldızlarıdır.

Ekip, bu kaynaktan daha sonra astrofizik saati olarak kullanılabilecek daha fazla periyodik sinyal tespit etmeyi umuyor.

Örneğin, patlamaların sıklığı ve kaynak Dünya’dan uzaklaştıkça nasıl değiştikleri, evrenin genişleme hızını ölçmek için kullanılabilir.

Aralık 2019’da Kanada Hidrojen Yoğunluğu Haritalama Deneyi (Chime), gelen verileri tarayan Michilli’nin dikkatini hemen çeken muhtemel bir FRB sinyali yakalamıştı.

Michilli şöyle konuştu:

“Alışılmadık bir şeydi.

Yaklaşık 3 saniye süren sinyaller sadece çok uzun değildi, aynı zamanda bir saniye içinde eşit aralıklarla (tak, tak, tak) kalp atışı gibi yayılan, olağanüstü derecede düzenli periyodik zirveler vardı.

Bu, sinyalin kendisinin periyodik olduğu ilk örnek.”

Nature dergisinde raporlanan keşif, MIT araştırmacıları da dahil Chime/FRB Collaboration üyeleri tarafından yazılan “Sub-second periodicity in a fast radio burst” (Hızlı radyo patlamasında saniye altı periyodiklik) başlıklı bir makalede yayımlandı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

İkili Yıldız Sistemlerinin Uzaylılara Ev Sahipliği Yapabileceği Ortaya Çıktı

Bilim insanlarının Dünya benzeri uzaylı yaşam belirtilerini araması için en mantıklı yer Güneş benzeri yıldızlar. Ancak yeni araştırmaların işaret ettiği gibi, evrendeki Güneş benzeri yıldızların neredeyse yarısı barındırdıkları gezegenler için çok farklı bir yıldız ortamı sunabilir.

Evrendeki Güneş benzeri yıldızların yaklaşık yarısı, ev sahibi galaksinin etrafında tek başına uçan tek bir yıldızdan ziyade birbirinin yörüngesinde dönen iki yıldızdan oluşan ikili yıldız sistemlerinde yer alıyor. Ancak birbirinin etrafında dönen iki yıldızın etkileşimi gezegen oluşum sürecini önemli ölçüde değiştirebilir.

Bu, hakemli bilimsel dergi Nature’da pazartesi günü yayımlanan yeni bir çalışmanın bulgusu.

Kopenhag Üniversitesi’ndeki Niels Bohr Enstitüsü’nden bilim insanları tarafından yönetilen bir araştırma ekibi, Şili’deki Atacama Büyük Milimetre/Milimetrealtı Dizisi (ALMA) radyo teleskobunu Dünya’dan yaklaşık 1000 ışık yılı uzaklıktaki bir ikili yıldız sistemi olan NGC 1333 – IRAS2A üzerine eğitti. Bu yıldız sistemi bir gaz ve toz bulutuyla çevrili. Sistem herhangi bir gezegenin oluşması için çok genç olmasına rağmen, bu disk gezegenlerin meydana geldiği oluşum.

Niels Bohr Enstitüsü’nde doktora sonrası araştırmacı ve yeni makalenin ikinci yazarı Rajika Kuruwita yaptığı açıklamada, “Gözlemler yıldızları yakınlaştırmamıza ve toz ve gazın diske doğru nasıl hareket ettiğini incelememize olanak sağlıyor” dedi.

Simülasyonlar bize hangi fiziğin rol oynadığını ve yıldızların gözlemlediğimiz anlık görüntüye kadar nasıl evrimleştiğini ve gelecekteki evrimlerini anlatacak.

Çalışmalar, NGC 1333 – IRAS2A gibi ikili yıldız sistemlerinin periyodik olarak normalden 10 ila 100 kat, muhtemelen her 1000 yılda bir 10 ila 100 yıl boyunca daha parlak hale geleceğini gösteriyor. Araştırmacılar bunun ikiz yıldızların diski bozan kütleçekimsel dansının ve bazı maddelerin yıldızlara düşmesinin bir sonucu olduğuna inanıyor.

Bu da diskin yapısını önemli ölçüde değiştirebilir ve böyle bir yıldız sisteminde herhangi bir öngezegen oluşumunu etkileyebilir.

Kuruwita, açıklamasında, “Düşen madde önemli miktarda ısınmayı tetikleyecek. Isı, yıldızı normalden çok daha parlak hale getirecek” diye konuştu.

Bu patlamalar gaz ve toz diskini parçalayacak. Disk yeniden birikecek olsa da patlamalar daha sonraki gezegen sisteminin yapısını yine de etkileyebilir.

Böyle bir etkinin gezegenlerin doğasını nasıl değiştirebileceği hala görülmeyi bekliyor.

Araştırmacılar, NGC 1333 – IRAS2A gözlemlerine devam etmek için ALMA teleskobuna daha fazla zaman ayırmayı umuyor ancak yeni araçların, özellikle de yakında faaliyete geçecek olan James Webb Uzay Teleskobunun, bilim insanlarını ikili yıldız sistemleri üzerinde daha ayrıntılı çalışmalar yapmaya ve Dünya ötesindeki yaşamın kanıtlarını aramaya teşvik edebileceğine dikkat çekiyor.

Niels Bohr Enstitüsü’nden, çalışmaya öncülük eden projenin lideri Profesör Jes Kristian Jørgensen yaptığı açıklamada, “Sonuç heyecan verici çünkü Dünya dışı yaşam arayışı gelecek yıllarda birkaç yeni, son derece güçlü araçla donatılacak” ifadelerini kullandı. Çalışmanın sonuçları “yaşamın varlığını araştırmak için özellikle ilginç olabilecek yerleri belirleyebilir”.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Kendin Olmanın En İyi Yolları!

Farklı durumlar ve anlar hayatınızın gidişatını değiştirir. Üzerinde düşündüğünüzde, mevcut durumda hayatınızın en iyi versiyonu olduğunu düşünüyor musunuz? Bu gerçek sen misin? Çoğumuzun kendimize sorduğu bir sorudur ve çok doğaldır.

Haber Merkezi / Çok daha iyisini yapabileceğinizin ve çok daha fazlasını başarabileceğinizin farkında mısınız? İşte, kendin olmana yardımcı olabilecek bazı yollar…

Ne istiyorsun?

Kendine bir yön vermek için yapacağın ilk adım, oturmak ve ne olmak istediğini ve kendini nerede gördüğünü yazmaktır. Hedefin veya hedeflerin ne? Maddi veya manevi her şey olabilir…

Neden hedeflerine ulaşamıyorsun?

Sizi hedeflerinizden uzaklaştıran her şeyi göz önünde bulundurun ve onları bir yere yazın. Önce bu engellerle başa çıkmanın yollarını bulun.

Yoluna devam et

Birçoğumuz disiplinden uzaklaşır ve hayatımız için olumsuz olduğunu bildiğimiz alışkanlıklara kapılırız. Kendiniz üzerinde yeniden çalışın, bu sizi yeniden canlandıracak!

Güçlü olun

Kendinizi en iyi siz tanırsınız ve buna kendi güçlü yanlarınız da dahildir. En güçlü yönün hangisi? En iyi olduğun en az 7 şeyi listeleyin ve onlar üzerine yoğunlaşın.

Beklentiler

Elde etmek istediğiniz her şeyi not etmiş olmanız, gerçekçi tutmanız dahilinde iyi bir şey. Yazdıklarını okuyan tek kişi sensin, o yüzden gerçekçi ol!

İlk önce bunları gerçekleştirmeye çalışın; gerekirse araştırın. Ayrıca, yapabiliyorsanız başkalarına yardım edin, bu size de hedeflerinize ulaşmanızda yardımcı olabilir!

Paylaşın

Küçük beyinlerin ‘Tanrısı’

Herhangi bir alt sistem tarafından kontrol edilmeyen ve daha yüksek düzeyde ortaya çıkan bir fenomeni ortaya çıkaran bir kendi kendini organize etme süreci boyunca çalışır. Aynı şey beyinlerimiz için de söylenebilir. Belki de çoğu insanın ‘Tanrı’ dediği şey budur.

Haber Merkezi / Bir fil veya bir yunus balığıyla karşılaştırıldığında, bir karıncanın beyni çok küçüktür. Diyelim ki mühendislik yeteneğine sahip böyle bir yaratık asla hayal edemezdik. Bu, elbette, tek bir karınca için doğrudur; ama onları bir araya getirin ve göze çarpan yapısal özellikleri kısa sürede ortaya çıkmaya başlar.

Örneğin ordu karıncaları, yollarındaki boşlukların kendilerini durdurmasına izin vermezler. Bir ağacın üzerindeyse ve bir sonrakine geçmek zorundaysa, kendi vücutlarını kullanarak bir köprü inşa ederler. Bir ağaçtan küçük bir karınca perdesi sarkacak ve alt kenardaki karıncalar diğer ağacı yakalayana kadar rüzgarın onu esnetmesini bekleyecektir. Diğerleri daha sonra karşıya geçer.

Benzer şekilde, ateş karıncaları bir su kütlesini geçmeye ihtiyaç duyduklarında, kendilerinden yapılmış, sadece yüzebilen değil aynı zamanda üzerinde bir milyona kadar taşıyabilen bir sal oluştururlar. İlginç olan nokta, her ne kadar ortaklaşa bir şey olsa bile, hiçbir karıncanın neler olduğuna dair hiçbir fikri olmamasıdır.

Herhangi bir alt sistem tarafından kontrol edilmeyen ve daha yüksek düzeyde ortaya çıkan bir fenomeni ortaya çıkaran bir kendi kendini organize etme süreci boyunca çalışır. Aynı şey beyinlerimiz için de söylenebilir.

Belki de çok daha geniş bir grup zihni, bir karınca gibi anlayamadığımız tüm ‘daha küçük’ zihinlerimizin ortak eylemlerinden de ortaya çıkar. Belki de çoğu insanın ‘Tanrı’ dediği şey budur. Bununla birlikte, ortaya çıkan böyle bir tanrının hala bizim bir parçamız olduğunu anlamak önemlidir – tıpkı köprünün veya salın hala karıncaların bir parçası olması gibi.

Paylaşın