Alkol Ve Alkollü İçki Nedir?

Alkol genellikle mayalanmış ürünlerin damıtılmasıyla elde edilir. Karbon, Oksijen ve Hidrojenin birleşimiyle oluşan kimyasal bir sıvıdır. Fazla tüketildiğinde sinir sistemine olan etkisinden dolayı baş dönmesi, baş ağrısı, bulanık görme, bilinç kaybı vb. gibi belirtiler oluşur.

Sindirim sistemine olan etkisi sonucu ülser ve siroz gibi hastalıkların oluşumuna zemin hazırlar. Alkolün kan basıncını arttırıcı etkisi vardır. Bu etki akut alkol alımı ile görüldüğü gibi daha düşük dozda fakat sürekli kullanımda da ortaya çıkmaktadır. Akut veya sürekli alkol alımı beyin kanaması ve felç riskini arttırmaktadır.

Günde 15 gram saf alkole eşdeğer miktarda bir alkollü içeceğin tüketilmesinin kardiyovasküler risk oluşturmadığı, hatta bir ölçüde koruyucu olduğu belirtilmektedir. Ancak, alışkanlık yapan böyle bir içeceğin, tüketen kişiler tarafından ne derecede kontrollü içilebileceği, dengenin fayda sağlamak yönünde ne ölçüde kurulabileceği oldukça şüphelidir. Bu nedenle alkol kullanımı ve miktarı ile ilgili bir öneride bulunmak son derece yanlıştır. Öneri doktor denetiminde uygulanabilir.

Alkollü içkiler (Alcoholic Beverages) nedir ?

Yapım tekniği ve bileşimleri yönünden değerlendirildiğinde fermante alkollü içkiler ve distile alkollü içkiler olmak üzere iki grupta incelenir.

Fermente olanların alkol içerikleri daha düşüktür. Bira ve şarap fermente içkilerdir. Her ikisinin de farklı alkol içeriklerinde hazırlanmış çeşitleri vardır. Şaraplar alkolle zenginleştirilerek şeri, port, şeker eklenip ikinci kez fermente edilerek şampanya, alkolle zenginleştirilip baharat ve lezzet vericiler katılarak vermut elde edilir. Rakı, brendi, viski, rom, cin, votka, konyak, likör distile içkilerdir. İçki şişeleri üzerinde alkol yüzdelerini gösteren rakamlar vardır.

Paylaşın

Aspirin Nedir, Faydaları Ve Zararları Nelerdir?

Aspirin (Asetilsalisilik Asit), genellikle hafif ağrı ve sızılar için kullanılan ağrı kesici ve ateş düşürücü bir ilaçtır. Ayrıca kan seyreltici etkisi vardır ve kalp krizine karşı koruma sağlaması amacıyla uzun dönem az dozaj kullanılır.

Aspirinin faydaları nelerdir?

JAMA Onkoloji dergisinde yayınlanan 136 bin kişi üzerinde gerçekleştirilen araştırmada, haftada iki kez düzenli aspirin kullananlarda kansere yakalanma riskinin yüzde 3 azaldığı görüldü.

Hollanda’da yapılan başka bir araştırmanın sonuçlarında ise tedavisi devam eden mide – bağırsak kanseri hastalarının ömrünü yaklaşık iki kat artırdığı belirlendi.

Londra’daki Francis Crick Enstitüsü’nden bilim insanları aspirinin kanser hücreleri üzerindeki etkisi araştırdı. Araştırmada,  aspirinin kanser hücrelerinin bağışıklık sisteminden saklanmasını önleyebileceğine işaret ediliyor.

PLoS One isimli bilimsel dergide yayımlanan bir makalede ise kanser tedavisinde asetil salisilik asitin (ASA) yararını bir kez daha ortaya koydu. Buna göre, düşük dozda ASA alınması hem kansere yakalanma riskini düşürüyor hem de kansere bağlı ölüm riskini ortalama % 20 oranında azaltıyor.

Aspirinin zararları nelerdir?

Her ne kadar az doz kullanıldığında faydalı olduğu söylense de aspirin kullanımında dikkatli olmakta fayda var. Aspirin dudak ve dilde alerjik etki gösterebilir.Aşırı doz kullanımda karaciğerde işlev bozukluğuna, kanamalara, ve ülsere yol açabilir. Kanı sulandırdığı için kanamalı hastalıklarda pıhtılaşmayı geciktirdiğinden sağlık riski oluşturabilir. Uzun süreli kullanımı böbrek hasarına yol açabilir, böbrek yetmezliği görülebilir.

Tüm bu etkilerinin yanı sıra diğer ilaçlarla olan olumsuz etkileşimlerine de dikkat etmek gerekiyor. Uzun süreli kullanımlarda muhakkak doktorunuza danışın.

Kimler Aspirin kullanmalıdır?

Koroner damar hastalığı bulunan ve aspirin kullanmasına mani bir durumu olmayan tüm hastalar için aspirin yararlıdır ve ömür boyu önerilmektedir. Günde 75-100 mg doz bu amaç için yeterlidir; daha yüksek dozlarda yarar artışı olmaksızın kanama riski artmaktadır. Bilinen kalp hastalığı olmayanlarda aspirin kullanma kararını hekimleri vermelidir. Toplam kardiyovasküler risk hesaplanarak orta veya yüksek (10 yıllık risk >%10) olanlara verilebilir.

Kimler Aspirin kullanmamalıdır?

Kalp damar hastalığı riski düşük olanların aspirin kullanmasının anlamı yoktur. Çünkü koroner kalp hastalığından sakınırken en az o kadar mide kanamasına maruz kalınabilir. Ayrıca, kalp damar hastalığı olmayan 50 yaş altı bireylerde ve klinik olarak kalp- damar hastalığı oluşmamış diyabetik hastalarda koruyucu olur beklentisi ile aspirin kullanılması önerilmez.

Gelecek 10 yılda koroner arter hastalığı gelişme riski %10-20 (orta derecede), herhangi bir kanserle karşılaşma riski %12 civarında olan, 60’ lı yaşlarda ki 1000 hastaya aspirin verildiğinde: 6 ölüm, 17 kalp krizi, 6 kanser önlenebilirken, inme oranları değişmez. Ancak, kafa içi kanama dahil ek 16 önemli kanama oluşabilir.

Paylaşın

Anne Sütü Nedir, Faydaları Nelerdir?

Anne Sütü, doğumdan sonraki ilk 4 ayda bebeğin hızla büyümesi için gerekli olan enerji ve besin ögelerini yeterince sağlayan bir besindir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından bebeklerin ilk 6 ay boyunca yalnızca anne sütü ile beslenmesi önerilmektedir.

Altı aydan sonra da ek gıdalarla desteklenerek, bebek en az 2 yaşa kadar devam etmelidir.

Anne Sütü’nün bebeğe yararları;

Bebeğin ruh ve vücut sağlığı için en uygun besindir.
Her zaman hazır, temiz, uygun ısıdadır, ekonomiktir.
Sindirimi en kolay besin maddesidir.
Her annenin sütü kendi bebeği için en uygun özelliktedir. Prematüre bebeği olan annenin sütü prematüre bebeğe,1 aylık bebeği olan annenin sütü 1 aylık bebeğe,3 aylık bebeği olan annenin sütü 3 aylık bebeğe göredir.

Organ ve sistemlerin gelişmesini düzenleyen büyüme faktörlerini içerdiğinden bebeğin büyümesini ve gelişmesini hızlandırır.
Anne sütü bebeğin ilk 6 ayda ihtiyacı olan protein, yağ vb. her türlü besin değerine sahiptir. Bu nedenle D vitamini ve flor dışında hiçbir ek besine, ek sıvıya, vitamine gereksinim duymaz.
Aşırı şişmanlama (obesite) riski daha azdır.
Annenin ilk gelen sütü (ağız sütü) bebek için çok önemlidir, bebeğin ilk aşısıdır.
İçerdiği akyuvarlar ve koruyucu maddeler sayesinde bebeğinizi enfeksiyonlara karşı korur.

Anne sütü, ishale yol açan mikroorganizmaların oluşmasını engeller
Anne sütü ile beslenen bebeklerde kansızlık daha az olur.
İleri yaşlarda gelişebilecek hastalıkların olasılığını da azaltır. Örneğin; alerjik hastalıklar, şeker hastalığı, astım, kanser, damar sertliği, diş çürükleri vb. İçerdiği A vitamini ile göz hastalıklarına karşı korur.
Anne sütü alan bebeklerde pişik, karın ağrısı ve kabızlık daha az görülür.

Ani bebek ölümü riskini ( beşik ölümü ) azaltır.
Bebeğiniz için doğal bir sakinleştiricidir.
Anne sütüyle beslenen bebekler daha az ağlarlar, daha iyi uyurlar.
Emzirmeyle anne ile bebek arasında var olan duygusal bağ gelişir
Bebeğinizin zekâ gelişiminin daha iyi olmasını sağlar.

Emzirmenin anneye yararları;

Erken emzirmeyle doğum sonu kanamalar çabuk kesilir, memelerde şişme iltihaplanma olmaz, anne loğusalık dönemini daha rahat / sorunsuz geçirir.
Rahmin daha kısa süre de normale dönmesini sağlar.
Emmeyle anneden salgılanan hormonlar sayesinde kısa süre de dinlenme ihtiyacını karşılar, huzurlu olur.
Emziren annelerde meme, rahim kanserine yakalanma riski daha düşüktür
Doğum sonrasında kemiklerin yeniden mineral kazanmasını sağladığı için, menopoz sonrası kalça kemiği kırığı riskini azaltır.

Anne Sütü almayan bebeklerde görülen sorunlar;

Sindirim sistemi, enfeksiyonlar için koruyucu maddeler içerdiğinden anne sütü almayan bebekler sık sık enfeksiyonlara yakalanır.
Orta kulak iltihabı riskini anne sütü alan bebeklere göre daha fazladır.
Bazı kronik hastalıkların oluşma riski anne sütü almayan bebeklerde daha fazladır.(Tip 1 Diyabet, Çölyak hastalığı, Obezite, Koroner Kalp Hastalıkları gibi)
Bebeğin ruhsal, bedensel ve zihinsel gelişimine yardımcı olan anne sütü alınmadığında, dikkat azlığı sendromu, ilgisizlik gibi sorunlar ile karşılaşılabilir.
Anne sütü almayan bebekler daha sık ağlarlar.

Anne Sütü almayan çocukların beslenmesi;

Anne sütü verilemeyen çocuklara mümkünse formül (hazır) mama, değilse hayvan sütleri verilebilir. Anne sütü almayan bebekler normalde aldıkları süt ya da mamalara devam edilmelidirler. Kusma ve ishalle kaybedilen sıvı ve mineraller, ağızdan alınan sıvılar, bağırsak florasını düzenleyen probiotikiçeren tozlar kullanılarak giderilebilir.

Beslenmenin yeterli olduğu, çocuğun ayına uygun gereken kiloyu almasıyla anlaşılır. Bu nedenle çocuğunuzu düzenli aralıklarla sağlık kontrollerine getiriniz. Sağlık ocaklarımızda büyüme takipleri persentil (büyüme) grafikleriyle yapılmaktadır.

Anne sütü oluşumunu arttırmak için ne yapılmalı?

Bebekler düzenli olarak emzirilmeli, emziren anneler kendi beslenmesine dikkat etmeli, dengeli beslenmeli, dinlenmeli ve stresten ve endişeden uzak kalmalıdır.

Yeterli miktarda su içmek önemlidir. Günlük içilen su miktarı 3 – 3.5 litre olmalıdır. Emzirme döneminde yeterli ve çeşitli beslenen annenin sütü besleyici, bebeğinin gelişimi için ideal olur.

Anne sütünün bebeğe ve anneye olan faydaları açısından doğar doğmaz anne sütüyle tanışan bebeklerin uygun olduğunda tamamlayıcı beslenme ile desteklenmesi( genellikle 6. Ayda ) ve 2 yaşına kadar anne sütüne devam edilmesi önemlidir. Unutmayınız ki; ilk 1000 günde yeterli ve dengeli beslenme sizin bebeğinize tüm hayatı için yapabileceğiniz en büyük iyiliktir.

Paylaşın

Antioksidan Nedir, Faydaları Nelerdir?

Hastalıklardan korunmak ve yaşlanmayla gelen olumsuz etkileri geciktirmek konusunda önemli bir rol oynayan Antioksidan (Antioxidant), oksidasyonu engelleyen, yavaşlatan madde anlamına gelir.

Oksidasyon ise, oksijeni bünyesine alma, yanma ve ya yükseltgeme olayıdır. Vücudumuz tarafından üretilen ve en çok bilinen Antioksidanlar; Tokoferol ve Trienoller, Karotenoidler, Askorbik Asit, Propil Galat, Bütillenmiş Hidroksianizol (BHA), Bütillenmiş Hidroksitoluen (BTH) dir.

Antioksidanlar vücudumuz tarafından sentezlenebilmesine rağmen, dışarıdan besinler yoluyla da alınabilmektedir.

Dışarıdan beslenme yolu ile alınan antioksidanların başlıcaları; A, C, E vitaminleri, selenyum, çinko ve flavonoidlerdir. Havuç, domates, ıspanak, şeftali, lahana, brokoli gibi sebze ve meyveler ile balık zengin A vitamini içerikleriyle iyi bir antioksidan kaynağıdır. Limon, mandalina ve portakal gibi turunçgiller ile çilek, kiraz, vişne ve yeşil yaprakları sebzeler ise C vitaminince zengin antioksidan kaynaklarıdır.

Kuru baklagiller, zeytinyağı ve özellikle ceviz, fındık ve badem gibi kuruyemişler ise E vitamini içeren antioksidan gıdalardır. Et ürünleri, yumurta ve ayçekirdeği tüketimi ile de selenyumlu antioksidan gıdalar alınabilir. Çinko içeren antioksidanlar için süt ve peynir ürünleri ile tahıllı ürünler tüketmek gerekmektedir. Bir diğer antioksidan deposu olan flavonoidler için ise patates, soğan, pırasa, elma, üzüm ve çay tüketimi oldukça önemlidir.

Antioksidan’ın faydaları nelerdir?

Antioksidanların en önemli faydası, insan sağlığını tehdit eden serbest radikallerin neden olabileceği tüm rahatsızlıklara karşı vücudumuzu korumasından geliyor. Özellikle kalp ve şeker hastalıkları, makula dejenerasyonu, kanser ve bulaşıcı özellikte hastalıkların önlenmesinde etkilidir. Antioksidanları bir tedavi aracı olmaktan ziyade bu tarz rahatsızlıklara yakalanmamak için bir önlem niteliğinde düşünmek gerekir.

Serbest radikaller, daha geç yaşlarda karşılaşılması beklenen hastalıkların kimi durumlarda daha erken yaşlarda ortaya çıkmasına sebep olabiliyor, bu anlamda serbest radikal oluşumunu engelleyen antioksidanların yaşlanma belirtilerini de geciktirdiği gözlemlenebilir.

Paylaşın

Adrenalin (Epinefrin) Nedir?

Bazı kaynaklarda ismi Epinefrin olarak da geçen Adrenalin, vücutta böbreküstü bezlerinden beyinde ise beyin sapı civarında bazı nöronlardan salgılanan bir tür hormondur.

Bu hormonun görevi, organizmayı acil harekete hazırlamaktır ve etkisini, nabzın atışı, kanın iç organlar ve deriden kaslara sevk edilmesi, karaciğerdeki glikojenin glikoza değişmesi ve böylelikle acil bir enerji kaynağı sağlanması şeklinde gösterir.

Vücutta doğal olarak üretilirken dışarıdan ilaç olarak da verilebilir.

Adrenalin hormonunun tıp alanında tedavi amaçlı uygulandığı alanlar:

Bazı sebeplerden dolayı durmuş olan kalbe, adrenalin tedavisi uygulanmaktadır. İlk önce göğüs duvarından uzun bir iğne yardımıyla kalp karıncığı denilen boşluğa girilir ve buraya adrenalin zerk edilir. Bu yöntem sayesinde duran bir kalp yeniden çalıştırılabilir.

Adrenalin hormonu ameliyatlar sırasında da kullanılır. Ameliyat sırasında, operasyon yapılan bölgede yer alan damarlara adrenalin damlatılır ve damarların büzülmesi sağlanır. Aynı zamanda bu işlem kan kaybının azalmasına da neden olmaktadır.

Bu hormon, bölgesel anestezik bazlı maddelere belli bir oranda katılır ve böylece uyuşma daha fazla devam eder.

Adrenalin hormonu tehlike, korku, öfke ve heyecan durumlarında beynin emirleri doğrultusunda salgılanarak vücudu alarma geçirir. Böylece bu durumlarda yaşamsal organlara kan taşıma işlemi daha rahat gerçekleşir ve ekstra güç sağlanmış olur.

Paylaşın

A Vitamini Nedir, Hangi Besinlerde Bulunur?

A Vitamini, yağda çözülebilen ve bağışıklık sistemini destekleyen güçlü bir antioksidandır. A Vitamini, doğada iki farklı şekilde bulunur. Gıda kaynağının bir hayvan mı yoksa bir bitki mi olduğuna bağlı olarak;

Hayvanlardan elde edilen gıdalarda bulunan A Vitamini, önceden oluşturulmuş vitamin A veya retinol olarak adlandırılır;

Meyve ve sebzelerde bulunan A Vitamini provitamin A karotenoid olarak adlandırılır. Karotenoidler insan hücrelerinde retinole dönüşürler ve A Vitamini aktivitesi gösterirler. Diğer provitamin A karotenoidler alfa-karoten ve beta-kriptoksinindir. Karotenoidlerden en fazla A Vitamini aktivitesi gösteren bileşik ise beta karotendir.

Vücuttaki A Vitamini’nin fazlası retinil esterler halinde karaciğerde depolanır.

A Vitamini neye iyi gelir?

Gözleri korur ve daha iyi görmeyi sağlar.
A vitamini, proteine dönüşmesi sebebiyle kemiklerin gelişmesinde önemli rol oynar.
Bağışıklık sistemini güçlendirerek enfeksiyon ve hastalıklara karşı vücudu korur. Hücre fonksiyonlarını düzeltir.
Üremeyi ve gelişmeyi arttırır.
Diş ve diş eti sağlığını olumlu yönde etkiler.
D vitamini daha etkin kılar.
Sağlıklı saç ve derinin oluşmasında yardımcıdır.
Cildin parlamasını ve daha yumuşak olmasını sağlar.
Mide, karaciğer ve üriner sistemin korunmasına destek verir.

A Vitamini eksikliği nedir, neden olur?

A vitamini açısından dengeli bir diyet ile beslenmeme kişide A vitamininin eksikliğine neden olabilir. Bu durumda kişide gece körlüğü başta olmak üzere pek çok sağlık sorunu görülebilir. Erken doğmuş bebekler, gelişmekte olan ülkelerde yaşayan bebek ve çocuklar, gelişmekte olan ülkelerdeki emziren anneler ve hamileler, kistik fibrozisli hastalar; risk altındadırlar.

A Vitamini fazla kullanılırsa ne olur?

Yüksek dozda ve sürekli A vitamini kullanımı her şeyin fazla kullanımında olduğu gibi zararlıdır.

A vitamini fazlalığı baş ağrısı gibi çeşitli ağrılara, dudak çatlaması saç dökülmesi gibi dermatolojik rahatsızlıklara, mide bulantısı, kusma ve iştahsızlık gibi semptomlara sebep olabilir. Aynı zamanda riskli doğumlara yol açtığı için hamile kadınlar mutlaka doktora danışarak tüketmelidir.

A vitaminleri akne ilaçlarıyla birlikte kullanılmamalıdır.

Günlük ne kadar A Vitamini tüketilmelidir?

0-6 Ay: 400 mcg
7-12 Ay: 500 mcg
1-3 Yaş: 300 mcg
4-8 Yaş: 400 mcg
9-13 Yaş: 600 mcg
14-18 Yaş: 900 mcg (Erkek), 700 mcg (Kadın)
19-50 Yaş: 900 mcg (Erkek), 700 mcg (Kadın)
Gebelik: 770 mcg
Emzirme: 1300 mcg

A Vitamini hangi besinlerde bulunur?

A Vitamini bulunan bitkisel besinler: Yeşil fasulye, Domates, Kuşkonmaz, Maydanoz, Kırmızı Biber, Tatlı Patates, Pırasa, Bezelye, Havuç, Brüksel Lahanası, Ispanak, Şalgam, Brokoli, Kabak, Pazı, Mercimek, Kavun, Papaya, Karpuz, Greyfurt, Kayısı,

A Vitamini bulunan hayvansal besinler: İnek Sütü, Keçi Sütü, Yumurta, Peynir, Yoğurt, Ciğer Ezmesi, Tavuk, Tuna Balığı, Sardalya, Karides, Somon

Paylaşın