Splanknik sinir bloğu nedir? Detaylar

Splanknik sinir bloğu, genellikle kanser veya kronik pankreatit nedeniyle üst karın ağrısını hafifletmeye yardımcı olan bir ilaç enjeksiyonudur. Genellikle prosedür yaklaşık 45 dakika sürer ve aynı gün eve gidebilirsiniz.

Splanknik sinirler omurganızın her iki yanında bulunur. Ağrı bilgisini karnınızdaki organlardan beyninize taşırlar. Bu sinirleri bloke etmek, karın ağrısını durdurmanıza yardımcı olabilir.

Splanknik sinir bloğu nasıl yapılır?

Öncelikle, sizi rahatlatmak için intravenöz bir ilaç verilecektir. Ardından, röntgen masasında karnınızın üzerine yatacaksınız.

Doktorunuz lokal anestezi ile sırtınızın bir bölgesini uyuşturacaktır. Daha sonra, bir röntgen eşliğinde, splanknik sinirinizin alanına ince bir iğne yerleştirecek ve anestezi enjekte edecektir. Genellikle prosedür yaklaşık 45 dakika sürer ve aynı gün eve gidebilirsiniz.

Riskleri nelerdir?

Splanknik sinir bloğundan kaynaklanan komplikasyon riski çok düşüktür. Bununla birlikte, enjeksiyon bölgesinde morarma veya ağrı olabilir. Enfeksiyon ve kanama dahil ciddi komplikasyonlar nadirdir.

Enjekte edilen ilacın yan etkileri şunları içerebilir:

  • Baş dönmesi
  • İshal

Bu etkiler birkaç saat içinde geçecektir.

İşlemden sonra ne olur?

Karnınız uyuşmuş veya “farklı” hissedebilir, ancak bu his anestezinin etkisi geçince azalacaktır.

Splanknik sinir bloğunuzdan sonraki 24 saat boyunca araba sürmeyin veya sert bir aktivite yapmayın. Ertesi gün normal aktivitelerinize dönebilirsiniz. Düzenli beslenmenize ve ilaçlarınıza hemen devam edebilirsiniz.

Splanknik bir sinir bloğu sizin için uygun mu?

Diğer tedavilere yanıt vermeyen, özellikle karın kanserleriyle bağlantılı olan kronik karın ağrınız varsa, splanknik bir sinir bloğu sizin için doğru olabilir.

Paylaşın

Sorbitol nedir? Faydaları, Zararları ve Daha Fazlası

Sorbitol, bir tür karbonhidrattır. Polioller adı verilen bir şeker alkolleri kategorisine girer. Bu suda çözünür bileşik, elma, kayısı, hurma, çilek, şeftali, erik ve incir gibi bazı meyvelerde doğal olarak bulunur. Aynı zamanda, paketlenmiş yiyecekler, içecekler ve ilaçlarda kullanılmak üzere ticari olarak mısır şurubundan üretilir.

Ticari olarak sorbitol, nemi korumak, tatlılık katmak ve ürünlere doku sağlamak ve ayrıca sindirim ve ağız sağlığını potansiyel olarak desteklemek için kullanılır.

Avantajları, Faydaları;

Sorbitol, çeşitli nedenlerle yaygın olarak kullanılan bir şeker alkolüdür.

Birincisi, şeker alkolleri genellikle yiyecek ve içeceklerde kalori içeriğini azaltmak için geleneksel şeker yerine kullanılır. Sorbitol, sofra şekerinin kalorisinin yaklaşık üçte ikisini içerir ve tatlılığın yaklaşık % 60’ını sağlar.

Ayrıca ince bağırsağınızda tam olarak sindirilmez. Oradan bileşikten geriye kalanlar, bunun yerine fermente edildiği veya bakteriler tarafından parçalandığı kalın bağırsağa geçerek daha az kalori emilmesine neden olur.

İkincisi, tatlandırıcı genellikle diyabetli kişilere pazarlanan yiyeceklere eklenir. Bunun nedeni, sofra şekeri gibi geleneksel tatlandırıcılarla yapılan yiyeceklere kıyasla yenildiğinde kan şekeri seviyeleri üzerinde çok az etkiye sahip olmasıdır.

Üçüncüsü, sofra şekerinden farklı olarak sorbitol gibi şeker alkolleri çürük oluşumuna katkıda bulunmaz. Bu, genellikle şekersiz sakızı ve sıvı ilaçları tatlandırmak için kullanılmalarının bir nedenidir.

Son olarak, kabızlık ile mücadelede müshil olarak tek başına kullanılır. Hiperozmotiktir, yani bağırsak hareketlerini teşvik etmek için çevredeki dokulardan kolon içine su çeker. Bu amaçla çoğu marketten ve eczaneden reçetesiz satın alınabilir.

Yan etkileri ve önlemleri;

Sorbitol veya diğer şeker alkollerini büyük miktarlarda tüketmek, özellikle düzenli olarak tüketmeye alışkın değilseniz, bazı insanlarda şişkinliğe ve ishale neden olabilir. Bu, bazıları için istenmeyen bir sonuç olabilir, ancak bağırsak aktivitesini artırmak için kullananlar için istenen etkidir.

Neyse ki, sorbitolün diğer yan etkileri nadir görünmektedir. En sık bildirilen şikayet ishaldir, buna karında kramp veya mide bulantısı eşlik edebilir.

Yine de, bazı müshiller alışkanlık oluşturabilir ve uzun süre kullanılmaması gerekirken, sorbitol daha az riskli, uyarıcı olmayan bir müshil olarak kabul edilir. Bununla birlikte, bağırsak aktivitesini teşvik etmek için bağırsaklarınıza sıvı çekerek çalıştığı göz önüne alındığında, yalnızca belirtildiği şekilde kullanılmalıdır.

Ne kadar ve nasıl alınmalı?

Müshil kullanım için sorbitol hem rektal lavman olarak hem de ağızdan alınacak sıvı solüsyon olarak bulunabilir. Bir bardak su ile ağızdan alabilir veya aromalı içeceklere karıştırarak, yemekle veya yemeksiz alabilirsiniz.

Önerilen dozajlar değişiklik gösterir. Bazı araştırmalar, günde 10 gram veya daha fazla tüketirseniz istenmeyen yan etkilerin daha olası olduğunu göstermektedir. Ek olarak, bir çalışma, 10 gramlık dozlarda emilim bozukluğunun daha olası olduğunu buldu – sağlıklı bireyler arasında bile.

Çok fazla sorbitol aldığınızı düşünüyorsanız ve önemli semptomlar yaşıyorsanız, derhal sağlık uzmanınızla iletişime geçin. Başlangıç ​​zamanları dahil olmak üzere, dozaj ve semptomlarınız hakkında bilgi vermeye hazır olun.

Nihayetinde, ambalaj üzerindeki tüketici talimatlarını takip etmek en iyisidir. Alternatif olarak, uygun dozlama ve kullanım hakkında sorularınız varsa sağlık uzmanınıza danışın.

Etkileşimleri;

Sorbitol, kandaki yüksek potasyum seviyelerini tedavi etmek için kullanılan kalsiyum veya sodyum polistiren sülfonat ile birlikte alınmamalıdır. Bunu yapmak, bağırsak dokusunun ölümüne yol açan bir etkileşime neden olabilir.

Kabızlığı hafifletmek için sorbitol alıyorsanız, sağlık uzmanınız size bunu özellikle söylemediyse, aynı zamanda diğer müshiller kullanmaktan kaçının.

Saklama ve kullanma koşulları;

Çoğu sorbitol, oda sıcaklığında veya yaklaşık 77 ° F (25 ° C) ‘de saklanabilir. Raf ömrünü kısaltabileceği için dondurulmamalı veya sıcak ortamlarda saklanmamalıdır. Bununla birlikte, sorbitol ürünlerinin pek çok çeşidi mevcuttur, bu nedenle bunların raf ömürleri değişiklik gösterebilir.

Doğru şekilde depolanırsa çoğu ürün tipik olarak 6–12 ay dayanır, ancak bu, şekle ve markaya bağlıdır. Bir ürünün son kullanma tarihi geçtiğinde, bir ilaç geri alma olayı veya başka bir güvenli imha yöntemi yoluyla uygun şekilde attığınızdan emin olun.

Hamilelik ve emzirme;

Hamileyken veya emzirirken sorbitol almanın etkilerine dair klinik araştırmalar sınırlı olsa da, şeker alkolleri ve poliollerin genellikle ölçülü kullanım için güvenli olduğu düşünülmektedir. Yine de, diğer ilaçlar ve takviyelerde olduğu gibi, hamileyseniz veya emziriyorsanız sorbitol kullanmadan önce sağlık uzmanınızla konuşmak her zaman iyi bir fikirdir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Radyoterapi nedir, nasıl uygulanır? Detaylar

Radyoterapi, kanser hücrelerini öldürmek için yoğun enerji ışınları kullanan bir kanser tedavisi türüdür. Radyoterapide çoğunlukla X ışınları kullanır, ancak protonlar veya diğer enerji türleri de kullanılabilir. Radyoterapi, hücrelerin nasıl büyüdüğünü ve bölündüğünü kontrol eden genetik materyali yok ederek hücrelere zarar verir.

Radyoterapi hem sağlıklı hem de kanserli hücreler zarar görürken, radyoterapinin amacı mümkün olduğunca az sayıda normal, sağlıklı hücreyi yok etmektir. Normal hücreler genellikle radyasyonun neden olduğu hasarın çoğunu onarabilir.

Radyoterapinin kullanım amaçları nelerdir?

  • Neoadjuvan Radyoterapi; Rektum ve akciğer kanserleri başta olmak üzere bazı tümör türlerini küçültmek için kullanılır. Ameliyat öncesi radyoterapi olarak da bilinen neoadjuvan radyoterapi ile kanser hücrelerinin oluşturduğu tümörün küçültülmesi hedeflenir. Böylece operasyon sırasında hastadan mümkün olduğunca az miktarda doku çıkarılır
  • Adjuvan Radyoterapi; Meme kanseri başta olmak üzere pek çok farklı kanser türünde uygulanabilen adjuvan radyoterapi, ameliyat sonrası ışın tedavisi olarak da tanımlanabilir. Ameliyatla tümör dokusunun temizlenmesinin ardından yapılan uygulama sayesinde vücutta kalmış olması muhtemel kanser hücrelerinin yok edilmesi hedeflenir. Böylece kanserin tekrar ortaya çıkması (nüks etmesi) engellenmeye çalışılır
  • Primer Radyoterapi; Larenks (ses telleri) tümörü gibi bazı kanser türlerinde tek başına uygulanan radyoterapi türüdür. Yalnızca radyoterapi uygulaması olarak da tanımlanabilen bu yöntem, seçilmiş vakalarda cerrahi girişim yerine uygulanarak benzer oranda başarı sağlar
  • Palyatif Radyoterapi; İleri evre kanser vakalarında oluşan kanserin diğer dokulara yayılması durumunda uygulanan palyatif radyoterapi yönteminde hastanın şikayetlerin azaltılması hedeflenir. Özellikle beyin ve kemik metastazı varlığında uygulanan bu yöntem sayesinde hastanın ağrı, kanama ve nefes darlığı gibi şikayetlerinin önlenmesi ya da giderilmesi hedeflenir. Ayrıca patolojik kırıklar, felç ve bilinç bozukluğu gibi ciddi sağlık sorunlarının da önüne geçilmesi amaçlanır

Radyoterapi nasıl uygulanır?

Radyoterapi “eksternal” (beden dışından) ve “internal” (beden içi) uygulamalar olmak üzere iki biçimde yapılır. Bazı hastalara ikisi birden peş peşe de uygulanabilir. Hastaların büyük çoğunluğuna radyasyon beden dışından verilir. Tedavi genellikle ışın tedavisi merkezlerinde ayakta uygulanır. Eksternal tedavide bir cihaz yardımıyla tümör içeren bölgeye yüksek enerjili ışınlar veya partiküller yöneltilir. Radyoterapide kullanılan cihazların en önde gelen tipi lineer akseleratörlerdir. Yüksek enerjili ışınlar, kobalt-60 gibi radyoaktif kaynak içeren cihazlar yardımıyla da uygulanabilir.

Eksternal ışınlama çalışmalarında farklı cihazlarda farklı yollar izlenir. Bazı cihazlar cilt yüzeyine yakın kanserlerin tedavisinde etkili olurken, diğerleri bedenin derin kısımlarındaki kanserlerin tedavi edilebilmesinde etkilidir. Hangi cihazın sizin için en uygun olduğuna hekiminiz karar verecektir.

İnternal radyoterapi uygulandığında radyoaktif madde veya kaynak, implant denilen ince tel ya da tüp gibi küçük taşıyıcılara yerleştirilir. Bu implantlar doğrudan tümörün içine ya da beden boşluklarına yerleştirilir. Bazı durumlarda cerrahi girişim ile tümör alındıktan sonra, geriye kalmış olabilecek tümör hücrelerini öldürmek için açılan yarığın çevresine implantlar yerleştirilebilir. İnternal radyoterapinin başka bir biçimi de radyoaktif kaynakları yerleştirmeden kullanılanlarıdır. Kaynak ya ağızdan ya da bedene enjeksiyon yoluyla alınır. Eğer bu biçimde tedavi edilecekseniz birkaç gün hastanede kalmanız gerekebilir.

Radyoterapi tedavi planı ve hazırlık süreci nasıldır?

  • Bilgisayarlı planlama tomografisi; Radyoterapi tedavisine başlamadan önce bilgisayarlı planlama tomografisi ile birlikte hazırlık seansı yapılır. Bunda amaç, tedaviyi kişileştirmek ve kanserin, türüne ve yaygınlığına göre seçilmesi gereken ışınlama tekniğini belirlemektir. Bu hazırlık seansı ve tedavinin kendisi hakkındaki ayrıntılar (özellikle seansların sıklığı ve süresi) ilk muayene esnasında hastaya radyasyon onkolojisi uzmanı tarafından bildirilir
  • Tümörlü ya da tümör yayılımı olan bölgelerin belirlenmesi; Radyoterapi seansı sırasında, hastanın cihazın içinde almak zorunda olduğu pozisyon belirlenir ve daha sonra da bu pozisyonda bilgisayarlı tomografi çekilir. Tedavi planını bilgisayarlı tomografi ile yapmak, tümörlü ya da tümörün yayılımı için en riskli bölgelerin belirlenmesinin yanı sıra korunması gereken normal dokuların da tespitini sağlamış olur. Tomografi sırasında, damar için enjeksiyon ve görüntülenecek bölgeye göre de bazen idrar sondası gerekli olabilir
  • Radyasyon dozu ayarlaması; Doktor tarafından tomografi kesitleri tarafından hedef hacim ve normal doku belirlemeleri yapıldıktan sonra yine doktorun ve radyasyon fizikçisinin birlikte çalışması ile, hastanın ne kadar radyasyon dozuna ihtiyacı olduğu ve bu dozun nasıl verileceği, kaç seans süreceğini belirlenir. Bu durum, genellikle bir kaç gün sürebilir
  • Radyasyon kaynağının belirlenmesi; Radyoterapide kullanılan radyasyon kaynakları çeşitlidir. Doktor X-ışını ya da elektron demeti kullanabilir. Kullanılacak radyasyon kaynağının seçimi tümörün tipine, vücuttaki yerleşimine ve özellikle de derinliğine göre belirlenir. Yüksek enerjili X-ışınları birçok kanser tipinde tedavi amacı ile kullanılır. Elektron demetleri ise bazı cilt hastalıklarını tedavi edebilir
  • Işın verilecek bölgenin işaretlenmesi; Radyasyon terapisti tarafından hastanın cildine işaretlemeler yapılarak bir radyoterapi seansından diğerine “hedef hacmin” aynı şartlarda ışınlanması sağlanmaktadır. Bu amaçla kolay çıkmayan mürekkepli kalemler kullanılır veya tatuaj yapılabilir. Yine de yıkanırken bu işaretlerin çıkmamasına özen göstermek gerekir. Çünkü hastanın tedavisi bitene kadar bu işaretlere ihtiyaç duyulacaktır. Silinme olursa terapiste haber vermek gerekir. Hasta, silinmiş işaretleri kendisi tamamlamamalıdır
  • Tedavi etkisinin takibi; Tedavi başladıktan sonra doktor hastanın tedaviye cevabını, genel durumunu ve tedavinin olası yan etkilerini takip eder. Bu kontrol de genellikle haftada bir yapılır ancak sıklığı hastanın ihtiyacına göre değişebilir. Planlanmış tedavilerin zamanında alınması çok önemlidir. Plandaki aksamalar, tedavinin beklenen etkinliğini azaltabilir

Tedavi süreci;

Hasta tedaviye başlamadan önce giysilerini çıkarır ve önlük giyer. Bu nedenle kolay değiştirebileceği giysiler ile tedaviye gelmesi önerilir.

Radyoterapi teknisyeni, tedavi alanını belirlemek için hastanın cildinde daha önce işaretlemiş olduğu çizgileri kullanır. Hastanın özel bir sandalyede oturması ya da tedavi masasına yatması gerekir. Her seansta tedavi odasında 15 ila 30 dakika kalınmakla birlikte, radyasyon dozunun verilmesi 1 ila 5 dakikalık bir sürede gerçekleşmektedir. Eksternal radyoterapi alma işlemi, bir röntgen filmi çekilme işlemindeki gibi ağrısızdır.

Hastanın işlem sırasında nefes tutmasına gerek yoktur ve yalnızca normal soluk alıp vermek yeterlidir. Radyoterapi seanslarında; tanımlanan dozun en hassas şekilde verilip ışınların vücutta doğru yere ulaşması, tedavi boyunca hasta pozisyonunun bozulmayıp her tedavide aynı pozisyonun oluşturulması ve hastanın konforunun en iyi şekilde sağlanması için ortamın hareketsiz hale getirilmesi önemlidir. İmmobolizasyon (sabitleme) denilen bu işlemde tedavi edilen bölgeye göre baş-boyun maskeleri, vakumlu yataklar, diz altı sabitleyicileri veya omuz çekicisi gibi aksesuarlar kullanılabilir.

Radyoterapi teknisyeni, ışın verilmeden önce odadan ayrılır. Cihazlar, yakındaki küçük bir alandan kontrol edilir. Hasta da bir monitör ya da pencere yoluyla izleyebilir. Bu sırada hasta konuştuğunda sesi hoparlörden duyulabilir ve teknisyenle iletişim kurulabilir. Radyoterapi cihazları büyük yapıları nedeniyle tedavi alanı etrafında değişik açılarda dönerken gürültülü bir ortam oluşabilir. Ancak hastaların, cihazların ilgili teknisyenlerce çalıştırıldığı ve çalışmalarının düzenli olarak kontrol edildiği unutulmamalıdır. Tedavi odası ya da cihazlarla ilgili olarak her türlü soru, teknisyen ya da doktora sorulabilir.

Radyasyonun herhangi bir şekilde görülmesi, sesinin duyulması ya da hissedilmesi mümkün değildir. Tedavi seansında hastanın kendini çok kötü veya rahatsız hissedeceği bir durum oluşursa, derhal teknisyen bilgilendirilmelidir. Gerekli durumlarda cihazların çalışması derhal durdurulabilmektedir.

Radyoterapinin olası yan etkileri;

Radyoterapi sırasında tedavi alanı içindeki sağlıklı hücreler de etkilenecektir. Bu şekilde ortaya çıkabilecek yan etkiler çoğu zaman hafif ve geçici olmakla beraber, bazı hastalarda ciddi olabilir. Bu yan etkileri azaltmak için radyoterapi hafta içi 5 gün uygulanır, hafta sonu 2 gün dinlenilir.  Ayrıca planlama tedavi alanı içinde kalan sağlıklı dokuları radyasyondan en fazla koruyacak şekilde yapılır. Yan etkiler genellikle ilerleyen günlerde, doz arttıkça başlar. Kimisi tedavi sonrası günler kimisi de haftalar içinde kaybolur. İlaçlarla veya tedaviye ara vererek bu yan etkileri hafifletmek mümkündür.

  • Ciltte görülen yan etkiler; Tedavi bölgesinde, daha çok 5–6 hafta süren tedavilerde ve tedavinin ileri dönemlerinde görülür. Koltuk altı, boyun, kasık gibi bölgelerde riski daha fazladır. Güneş yanığı gibi şikâyetlerle başlar ve sulu, açık yaralara kadar gidebilir. Bu gibi durumlarda tedavinize bir süre ara verilmesi veya ilaç kullanmanız gerekebilir. Ancak doktorunuz önermeden asla krem, pansuman türü uygulamalar yapmayınız. Bu reaksiyonların büyük bölümü tedavi bitiminden 2–4 hafta sonra kaybolur. Tedavi sonrası uzun dönemde tedavi alanında cildinizde noktasal tarzda kalıcı koyu lekeler olabilir, o bölge daha koyu renkli ve daha sert kalabilir ve o bölgede kıllar dökülebilir. Bu durum tedavi bitiminden 2-3 ay sonra normal haline döner
  • Baş ve boyun bölgesi radyoterapisindeki olası yan etkiler; Bu bölgede radyoterapi dişlerinizin çürüme eğilimini artırabilir. Tedavi süresince ve sonrasındaki bir yıl boyunca dişlerinize cerrahi tedavi uygulanamayacağından doktorunuz tedaviye başlamadan önce ayrıntılı bir diş kontrolü ister. Tedavi süresince ağız içinde yaralar olabilir. Bu nedenle tedavi boyunca düzenli antiseptik gargara ve başka ilaçlar kullanmanız gerekebilir. Tükürük bezleri etkilendiğinden ağız kuruluğu ve buna bağlı yutma güçlüğü, çiğneme zorluğu da görülebilir. Boğazınız çok tahriş olmuş, yeme-içmeniz sancılı bir hal almışsa, tedaviye bir süre ara vermek gerekebilir. Ayrıca ağızda mantar enfeksiyonu gelişebilir, tat alma duyunuz bozulabilir. Tüm bunlar iştah azalması ve dolayısıyla kilo kaybına yol açabilir. Bu tür yan etkiler tedavi tamamlandıktan sonra birkaç hafta kadar daha devam edebilir. Ses kısıklığı olabilir ancak tedavi bitiminden en geç birkaç hafta sonra eski haline  gelir
  • Göğüs bölgesine radyoterapi sırasında olabilecek yan etkiler; Radyoterapi esnasında ve sonrasında bir süre için nefesinizde daralma hissi olabilir ve katı yiyeceklerin alınması zorlaşabilir. Bazı özel ağrı kesici ve gargara türü ilaçlarla, yemek sırasında hissedilen bu ağrıyı hafifletmek mümkündür. Bu belirtiler tedaviden sonra giderek azalır ve genellikle 5–8 haftada tamamen geçer. Kuru öksürük, nefes darlığı gelişebilir. Ancak tedavi bitiminden birkaç ay sonra gelişecek öksürük, nefes darlığı yakınması radyoterapiye bağlı AC hasarını gösterebileceğinden önemlidir
  • Karın bölgesine radyoterapi sırasında olabilecek yan etkiler; Tedavi süresince, hatta ilk günlerden başlayarak bulantı bazen kusma olabilir. Buna bağlı yemek yeme problemi ile hızlı kilo kaybı başlar. Bu şikayetinizi önleyici ilaçlar verilecektir. Radyoterapi bitiminde yakınmalarınız da kalmayacaktır. Bunların dışında ishal, mide krampları ve şişkinlik yakınması görülebilir. İshal durumunda gereğinde tedaviye ara verilir ve ilaç başlanır. İshal, tedaviden sonra tamamen geçecektir. Buna ek olarak idrar kesesinin etkilenmesi sonucu sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma olabilir.  Bol su içmek tüm bu belirtileri hafifletir
  • Kan hücrelerinin etkilenmesine bağlı yan etkiler: Radyoterapi kan yapıcı sistemin ürettiği hücreleri etkileyebilir. Ayrıca kemoterapi ile birlikte ya da kemoterapiden hemen sonra başlayan radyoterapide kan ile ilgili yan etkiler daha sık görülmektedir. Bu  etkileri zamanında saptayabilmek için tedavideki her hastaya düzenli olarak kan sayımı yapılır

Öneriler;

Radyoterapiye başladığınız zamanki genel durumunuz, günlük hayatınıza devam etmek için uygunsa, radyoterapi sırasında da bir değişiklik olmayacaktır. Fakat uzun süreli tedavilerde, günlük yaşamınızı zorlaştıran bazı yan etkiler gelişebilmektedir. Tedaviniz süresince kendinizi yorgun, halsiz hissedebilirsiniz. Bu yorgunluk, tedavinizden kaynaklanan bir durumdur, kesinlikle hastalığınızın kötüye gittiğini göstermez ve tedaviden sonra genellikle kaybolur.

  • Beslenme; Tedavi süresince sağlıklı beslenmeye ve bol su içmeye mutlaka özen göstermelisiniz. Et, yoğurt, baklagiller, yumurta, süt, balık gibi yüksek proteinli besinler bu süreçte diyetinizde özellikle gereklidir. Yağlı, kızartma türü yiyeceklerden uzak durmanız faydalı olacaktır. Ağzınızda şiddetli ağrılar ve yaralar gelişebilir bu nedenle çok soğuk, çok sıcak, acı ve baharatlı yiyeceklerden uzak durmanız gereklidir. Gerektiğinde ağız içi sorunlarınız geçene kadar yüksek kalorili özel solüsyonlarla beslenmenize takviye yapılabilir. Karın bölgesine radyoterapi uygulanıyorsa gaz oluşumuna yol açan fasulye, nohut ve kimyonlu yiyecekleri sınırlı ölçüde tüketmeniz faydalı olacaktır. Bağırsakların etkilenmesi nedeniyle ishal gelişebileceğinden tedavi sürecinde yağsız peynir, beyaz ekmek, patates, pirinç, yağsız haşlama et gibi yiyecekler tüketilmelidir. Tedaviniz süresince kesinlikle alkol ve sigara kullanılmamalıdır
  • Egzersiz; Bedeni yormayan egzersizler, örneğin yürüyüşler fizik gücüne katkıda bulunur. Dolayısıyla radyoterapi süresince düzenli olarak spor yapılması faydalı olabilecektir
  • Dinlenme; Radyasyon tedavisi sırasında normal yaşantınızı mümkün olduğunca devam ettirmeli ancak dinlenmeye özen göstermelisiniz
  • Cilt Bakımı; Cilt reaksiyonları sıklıkla görülebilir. Tedavi bölgesi ılık su ile yıkanıp, banyo yapılabilir. Tedavi bölgesinde kaşıntı hissi olabilir ancak asla ovalamayınız, kaşımayınız, çünkü bu bölgedeki deri hassalaşır ve kolay tahriş olabilir. Parfümlü sabunlar, pudralar, deodorantlar, losyonlar, kremleri tedavi süresince kullanmanız sakıncalıdır. Baş ve boyun bölgesinden radyoterapi alıyor iseniz tedavi süresince köpük, krem ve jilet kullanarak tıraş olmayın. Eğer gerekliyse tedavi başlangıç döneminde tıraş makinesi kulanılabilir
  • Güneşten Korunma; Tedavi gören bölge yazın etkili güneşe, kışın soğuk rüzgâra maruz kalmamalıdır. Tedavi bitimini takiben en az 1 yıl süreyle, tedavi gören bölgenin kuvvetli güneş ışığından korunması gerekir
  • Giyim; Yünlü, naylon giysiler tahriş edici olabilir. Meme bölgesinden tedavi alan hanımların tedavi süresince sutyen kullanmamaları doğru olacaktır. Boyun bölgesine radyoterapi uygulanıyorsa, dar yakalı giysilerden kaçınmalıdır. Kuvvetli güneş ve soğuk rüzgârdan korumak amacıyla boyun için ipek veya pamuklu fular, uygun seçimlerdir

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Preimplantasyon genetik tanı (PGT) nedir? Detaylar

Preimplantasyon genetik tanı (PGT), embriyolardaki genetik kusurları tanımlamaya yardımcı olmak için implantasyondan önce kullanılan bir yöntemdir. Bu, belirli genetik hastalıkların veya bozuklukların çocuğa geçmesini önlemeye yarar. Ayrıca bu yöntemler, hem  embrionun tutunma şansı artmakta,  erken kayıp riski azalmakta  hemde  sağlıksız gebelik riski düşmektedir.

Çiftler için çocuk sahibi olmaktan çok daha önemlisi sağlıklı çocuk sahibi olabilmektir. Bu anlamda son yıllarda genetik hastalıkların tanı ve tedavisinde yaşanan gelişmeler son derece önem taşımaktadır.  Genetik hastalık taşıyıcısı olan çiftlerin sağlıklı bebek elde edebilmeleri için tüp bebek veya mikroenjeksiyon yöntemi ile elde edilen embriyolar genetik inceleme ile değerlendirilir ve sağlıklı olan embriyolar seçilerek ana rahmine transfer edilir.

Buradaki amaç; kromozom anomalilerinin geçişini önlemek, düşük riskini azaltmak ve genetik olarak sağlıklı embriyoları seçmektir. Son yıllarda genetik inceleme yapıldıktan sonra ana rahmine transfer edilen embriyolar ile gebelikler elde edilmektedir. Preimplantasyon genetik tanı ile bebeğin doğumdan itibaren veya ileride çıkabilecek hastalıklar nedeniyle kaybedilmesi önlenebilmekte ve genetik hastalık taşıyan ailelerin de sağlıklı çocuk sahibi olabilmeleri sağlanmaktadır.

Hangi durumlarda uygulanmaktadır?

Aşağıdaki hastalıklara ait gen bozukluğunu taşıyan anne ve baba adaylarında;

  • Talasemi (Akdeniz anemisi)
  • Orak hücreli anemi
  • Kistik fibrozis
  • Tay-Sachs hastalığı
  • Hemofili A ve B
  • Retinitis pigmentoza
  • Alport hastalığı
  • a1 antitripsin eksikliği
  • Frajil X sendromu
  • Fenilketonuri
  • Epidermolizis bülloza
  • Duchenne musküler distrofi
  • Myotonik distrofi
  • Fanconi anemisi
  • X’e bağlı hidrosefalus
  • Akondroplazi
  • Nörofibramotozis
  • Kan uyuşmazlığı (Rh D) hastalığı
  • Marfan sendromu
  • Hunthington hastalığı

Cinsiyet belirlenmesinde;

Embriyoların cinsiyetinin tayini ve istenilen cinsiyetteki embriyoların anne rahmine yerleştirilmesi yalnızca tıbbi gerekçeler var ise yapılmaktadır. X kromozomuna bağlı geçiş gösteren kalıtsal hastalıkların önlenmesi amacıyla bu yöntem uygulanmaktadır. Çünkü bazı hastalıklar yalnızca bir cinsiyette ortaya çıkma riski taşımaktadırlar.

Kardeşi ile doku uygunluğu gösteren bebek isteniyorsa;

Kök hücre nakli (göbek kordon kanı veya kemik iliği nakli) yapılması gereken, talasemi, orak hücreli anemi, hemoglobinopati, lösemi ve bağışıklık sistemi yetmezliği gibi problemli çocukları olan ailelerde, hasta kardeşi ile doku uygunluğu olan bir bebek yaşama getirmek için de preimplantasyon genetik tanı teknolojisi uygulanmaktadır.

Tüp bebek uygulamalarında başarıyı artırmak için;

Başlangıçta yalnızca genetik hastalığa sahip embriyoları anne rahmine yerleştirmeden önce tespit edip, sağlıklı olmayan bir gebeliğin oluşumunu önlemeyi ve böylece, ilerleyen bir gebeliğin sonlandırılmasını ortadan kaldırmayı hedefleyen preimplantasyon genetik tanı uygulamaları, zaman içerisinde tüm tüp bebek uygulamalarında başarıyı artırmak için kullanılan bir yöntem halini aldı. Bu nedenle;

  • Tekrarlayan tüp bebek denemelerinde gebelik elde edemeyen çiftlerde
  • Ciddi sperm bozukluklarına ve erkek infertilitesine sahip çiftlerde
  • İleri anne yaşına sahip çiftlerde preimplantasyon genetik tanı uygulaması yapılarak tüp bebek tedavisinin başarısı arttırılmaya çalışılmaktadır. Bu durumlarda preimplantasyon genetik tanı, embriyoların sayısal ve yapısal kromozom bozuklukları içerip içermediği belirleyerek sağlıklı embriyoların transferi ile gebelik şansını artırmaktadır

Tekrarlayan düşük yapan çiftlerde;

Tekrarlayan düşük yapan çiftlerde, eğer bu düşüklerin nedeni olarak herhangi bir problem tespit edilememiş ise preimplantasyon genetik tanı uygulaması ile ailenin sağlıklı bir bebeğinin olması sağlanabilir. Bilimsel veriler bu tür problemi olan çiftlerin tüm tetkikleri normal sonuç vermiş olsa bile, oluşturdukları embriyolarda beklenenden daha yüksek oranda sayısal kromozom bozukluğunun olduğunu göstermektedir. Bu nedenle tüp bebek tedavisi ile bir defada çok sayıda embriyo oluşumunu sağlayıp, preimplantasyon genetik tanı ile de aralarından en sağlıklısını seçip anneye vermek sonuç verici bir yaklaşım olacaktır.

Nasıl uygulanır?

PGT işlemi, anne adayından elde edilen yumurta ve baba adayından elde edilen spermin vücut dışında birleştirilmesi (ICSI) ile başlar. Oluşan embriyolardan gelişiminin 5.-6. gününde blastosist aşamasında iken embriyoya zarar vermeden birkaç hücre biyopsi yapılarak alınır ve alınan hücreler 24 kromozom taraması için genetik laboratuvara gönderilirken embriyolar dondurulur. Bu işlem tecrübeli bir embriyolog tarafından uygulandığında embriyonun zarar görme olasılığı çok düşüktür. Bu inceleme sonunda genetik yapısı sağlıklı tespit edilen embriyo veya embriyolar rahim içi hazırlığının ardından transfer edilerek özellikle daha yüksek oranlara ulaşan gebelik sonuçları elde edilmektedir.

Avantajları nelerdir?

  • Transfer edilecek olan en iyi sağlıklı embriyonun seçilmesi ile gebelikte başarı oranının artmasına katkı sağlanır
  • Düşük riskini azaltmak hedeflenir
  • Dondurulacak ya da elenecek olan embriyoya karar verilmesi sağlanır
  • Kromozomal olarak normal olan embriyoları olan ama gebe kalamamış hastaları cesaretlendirmek amaçlanır

Yöntemin yanılma payı nedir?

Bu yöntemin hatalı sonuç verme şansı yöntemi uygulayan merkezin deneyimine bağlı olarak değişmekle birlikte gen defektlerinde ve kromozomal sayı bozukluklarının tanısında % 97 güvenilirlikte sonuç vermektedir.

Yöntemin başarı şansı nedir?

Yöntemin başarı şansı yüksektir. Bir veya iki hücre alınan embriyolar gelişimlerini normal olarak sürdürebilmekte ve tüp bebek tedavilerinde elde edilen başarı oranlarına eş değerde gebelik oranları sağlanabilmektedir. Hatta yukarıda bahsedilen tekrarlayan tüp bebek denemelerinde gebelik elde edemeyen çiftlerde, ciddi sperm bozukluklarına ve erkek infertilitesine sahip çiftlerde, ileri anne yaşına sahip çiftlerde ve tekrarlayan düşük yapan çiftlerde normal tüp bebek başarı oranlarının üzerine çıkan gebelik oranlarının da elde edileceği konusunda görüşler ağırlık kazanmaya başlamıştır.

Yöntemi ile ilgi hazırlıklı olmanız gereken bazı noktalar;

  • Hazırlık ya da biyopsi aşamasında bazı teknik problemler yaşanabilir
  • Başarılı bir tüp bebek ve PGD işlemi yapılsa bile transfer sonrası gebelik oluşmayabilir
  • Sadece belirli sayıda kromozom kontrol edilebildiğinden tüm kromozomal ve genetik anormallikler PGD ile teşhis edilemez
  • Sonuç olarak biyopsisi yapılmış hücrede sadece belirli bir test yapılabilmektedir. Test için alınmış tek bir hücre ile de genetik sorunların tümünün taranması mümkün olmamaktadır

Nasıl ve ne zaman yapılmalıdır?

  • Döllenmenin (fertilizasyonun) ardından embriyo laboratuvar ortamında kültür sisteminde 8-10 hücreli evreye gelinceye kadar 3 gün takip edilir. Bu 3 günlük embriyolardan bir ya da iki hücre biyopsi ile alınır ve belirli kromozomal testler yapılır. PGS/PGD işlemi kromozomal anomalinin en sık görüldüğü kromozomlara (13, 16, 18, 21, 22, X ve Y) uygulanır
  • Biyopsi yapılmış olan embriyolar blastokist aşamasına gelinceye kadar 5 ya da 6. güne kadar takip edilir ve sadece anomali görülmeyen embriyolar anne adayının rahmine (uterusa) transfer edilir

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Parenteral beslenme nedir, nasıl uygulanır?

Parenteral beslenme (PN), iyi beslenme durumunu korumak için tüple beslenme formülü veya ağız yoluyla yeterince beslenemeyen hastalar için protein, karbonhidrat, yağ, mineraller ve elektrolitler, vitaminler ve diğer elementleri içeren intravenöz beslenme uygulamasıdır. 

Doğru beslenme hastanın iyileşmesinin önemli bir parçasıdır. Parenteral beslenme bazen Total Parenteral Nutrition (TPN) olarak adlandırılır. Genellikle aşağıdaki hastalıklara sahip kişilerde uygulanan bir beslenme şeklidir;

  • Crohn hastalığı
  • Kanser
  • Kısa bağırsak sendromu
  • İskemik bağırsak hastalığı

Bağırsaklarına düşük kan akışından kaynaklanan rahatsızlıklara sahip insanlara da yardımcı olabilir.

Parenteral beslenmenin yan etkileri nelerdir?

Parenteral beslenmenin en yaygın yan etkileri ağız yaraları, zayıf gece görüşü ve cilt değişiklikleridir. Bu koşullar ortadan kalkmazsa doktorunuzla konuşmalısınız.

Diğer daha az yaygın yan etkiler;

  • Kalp atışındaki değişiklikler
  • Bilinç bulanıklığı, konfüzyon
  • Konvülsiyonlar veya nöbetler
  • Nefes almada zorluk
  • Hızlı kilo alımı veya kilo kaybı
  • Yorgunluk
  • Ateş veya titreme
  • Artan idrara çıkma
  • Ürkek refleksler
  • Hafıza kaybı
  • Kas seğirmesi, halsizlik veya kramplar
  • Karın ağrısı
  • Ellerinizin, ayaklarınızın veya bacaklarınızın şişmesi
  • Susuzluk
  • Ellerinizde veya ayaklarınızda karıncalanm
  • Kusma

Bu belirtilerden herhangi birini yaşarsanız doktorunuzla konuşmalısınız…

Parenteral beslenmeye hazırlanma;

Vücudun ihtiyaçlarını karşılayacak tam beslenme için sağlık uzmanınızla konuşmanız gerekir. Sağlık uzmanınız bu ihtiyaçların karşılanması için uygun önerilerde bulunacak ve size ne yapmanız gerektiğini tarif edecektir.

Parenteral beslenme nasıl uygulanır?

Parenteral beslenme, ihtiyacınız olan besinleri içeren bir torbadan, bir iğne veya katetere takılı bir tüp aracılığıyla verilir.

TPN ile sağlık uzmanınız kateteri, kalbinize giden superior vena cava adı verilen büyük bir damara yerleştirir. Sağlık uzmanınız, intravenöz beslemeyi kolaylaştıran iğnesiz erişim portu gibi bir port da yerleştirebilir.

Geçici beslenme ihtiyaçları için doktorunuz PPN önerebilir. Bu tip intravenöz besleme, superior vena cava’nıza bağlanan bir merkezi hat yerine düzenli bir periferik intravenöz hat kullanır.

İntravenöz beslemeleri büyük olasılıkla evde kendiniz tamamlayacaksınız. Genellikle 10 ila 12 saat sürer ve bu prosedürü haftada beş ila yedi kez tekrar edeceksiniz.

Sağlık uzmanınız bu prosedür için ayrıntılı talimatlar sağlayacaktır. Genel olarak, besin torbalarınızda yüzen parçacıklar ve renk bozulması olup olmadığını kontrol etmeniz gerekir. Ardından tüpü torbaya yerleştirin ve tüpü, sağlık uzmanınız tarafından belirlenen şekilde intravenöz kateterinize veya portunuza takın.

Torbayı ve hortumu günün çoğunda veya tamamında yerinde bırakmanız gerekir. Daha sonra besin torbasını ve tüpü çıkarırsınız.

Parenteral beslenmenin riskleri nelerdir?

Parenteral beslenmenin en yaygın riski kateter enfeksiyonu geliştirmektir. Diğer riskler;

  • Kan pıhtıları
  • Karaciğer hastalığ
  • Kemik hastalığı

Bu riskleri en aza indirmek için temiz tüpler, iğnesiz erişim portları, kateterler ve diğer ekipmanların bakımı çok önemlidir.

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

EECP nedir, nasıl uygulanır? Faydaları

‘Doğal bypass’ veya ‘ameliyatsız bypass’ olarak da anılan EECP (Enhanced External Counterpulsation), koroner arter hastalığı ve kalp yetmezliği gibi ciddi hastalıkların tedavisinde kullanılan özel bir tedavi yöntemidir.

EECP Tedavisi, FDA tarafından Kalp Yetmezliği, Stabil Angina, Unstabil Anjina, Kardiyojenik Şok, Akut Myokard Enfaktüsü hastalıkların tedavisinde kullanılmak üzere onaylanmıştır.

Son yıllarda , EECP uygulamasının hipertansiyon , şeker hastalığı ve erektil disfonksiyon (iktidarsızlık ) konularında olumlu etkileri gözlenmiş ve bu konularda bilimsel çalışmalar yapılmaya başlanmıştır.

EECP nasıl uygulanır;

EECP tedavisine başlayan hasta, günde 1 saat, haftada 5 veya 6 gün, 35 gün süre ile ayaktan tedavi görür. Tedavi süresince hiçbir, ağrı ve sızı yoktur. Hiçbir yaşam riski taşımaz. Son derece güvenli bir tedavi yöntemidir. Tedavi sırasında enjeksiyon dahil hiçbir müdahale yapılmadığı için hasta hiçbir acı ve sıkıntı hissetmez. Bu süreyi gazete, kitap okuyup, müzik dinleyerek geçirebilirler.

EECP tedavisi tekrarlanabilir mi?

Yapılan bilimsel çalışma sonuçlarının gösterdiği gibi, son derece ağır hastalık profiline sahip olan hasta gruplarında dahi EECP’nin uzun dönem takibinde tekrar edilme oranının % 4 – % 9’arasındadır. Hiçbir risk taşımaması kalp yetmezliği olan ve kalp transplantasyonun adaylarının tedaviyi tekrarlayıp yaşam kalitesini koruyabilirler.

Hangi hastalara uygulanır?

  • Daha önce By-pass olmuş veya balon tel – kafes tedavisi yapılmış ancak tekrar damar tıkanıklığı gelişmiş olanlarda
  • Mevcut tedavi yöntemleri uygulandığı halde şikayetleri devam eden hastalarda
  • Damar yapısı uygun olmadığı için ameliyat olamayan hastalarda
  • Eşlik eden hastalıklardan dolayı ameliyat olması riskli kabul edilen hastalarda
  • Ameliyat veya Balon, Stent tedavisini kabul etmeyen hastalarda
  • Kalp yetmezliği

Kimlere yapılması sakıncalı?

  • Son üç ay içersinde By – Pass ameliyatı geçirmiş hastalar
  • Vücutta pıhtı bulunma olasılığı olan hastalar
  • Bacaklarda iyileşemeyen açık yarası olanlar
  • Ciddi Aort yetmezliği olanlar
  • Kontrol Altına alınamayan Yüksek Tansiyon ( 180 / 110 )
  • Hamile veya olma olasılığı olanlar.

Yararları;

  • Kalbe dönen Kan akışını arttırır
  • Kalbin gevşeme safhasında , Kalbe daha fazla oksijen gitmesini sağlar
  • Bacaklardan sıvazlanan kanın Kalbe doğru pompalanmasıyla sadece kalbe dolan kan miktarı değil aynı zamanda vücudun, Böbrek ve Beyin dahil olmak üzere, hayati organlarına, kalbe ek yük getirmeden kan akışını arttırır
  • Bacaklara bağlanan hava torbalarının aynı anda sönmesi ile , Kalbin iş yükü azalmakta ve kalbin performansı yükselmektedir
  • Kalbe kan akışının sağlanması, doku beslenmesini arttırır
  • Tıkalı veya hasarlı kan damarları etrafında yeni kan damarı ağının oluşmasını arttırır
  • Göğüs Ağrısı sıklığını ve ağrının şiddetini azaltır veya yok eder
  • Kas yorulmasına neden olan Laktik Asit oluşmasını azaltır
  • Oksijenli kanın kalbe akışının sağlanması neticesinde, Kalp Yetmezliği olanlarda kalp kaslarını güçlendirir
  • Kişinin fonksiyon kapasitesini arttırır
  • Kişinin yaşam kalitesini arttırır
  • Kalp Krizi Riskini azaltır
  • Göğüs ağrısı ilaçlarının kullanım ihtiyacını azaltır veya kaldırır
  • EECP tedavisinin olumlu etkileri tedavi süresince devam edeceği gibi, tedavi bittikten sonra da uzun yıllar devam eder
  • Hiçbir yan etkisi olmadan, genellikle tüm tedavi olanlar tarafından tolere edilir

EECP tedavisinden sonra ne gibi iyileşmeler gözlenmektedir?

  • Hastalar daha uzun mesafeler yürüyebilmekte, daha ağır paketler taşıyabilmekte ve Göğüs arısı olmadan daha aktif olabilmektedirler
  • Hastalarda Göğüs ağrısı atakları nadiren görülmektedir
  • Hastalar Anti-anjin ilaçlara daha az gereksinim duymaktadır
  • Hastalar yeniden işlerine dönebilmekte, bahçelerine, yemeğe çıkabilmekte, seyahat edebilmekte, tenis , bowling ve golf oynayabilmektedirler
  • Hastalar sosyal hayatlarına daha katılımcı olmaları konusunda kendilerine güven duymaktalar, gönüllü aktivitelere katılmakta ve göğüs ağrısı korkusu duymadan egzersiz yapabilmektedirler.

 

Yan etkileri var mı?

Bazı hastalarda, kafların basıncı nedeni ile kayda değer olmayan deri tahrişlerine rastlanmıştır. Bunun dışında herhangi bir yan etkiye rastlanmamıştır.

Paylaşın

Atkins Diyeti Nedir, Nasıl Yapılır? Faydaları, Zararları

Dünyanın birçok yerinde oldukça popüler olan Atkins Diyeti, protein ve yağı yüksek, karbonhidratı düşük ketojenik bir diyettir. Atkins diyeti aslında 1972 yılında en çok satan kitaplardan biri olan doktor Dr. Robert C. Atkins tarafından tanıtılmıştır.

Bu diyetin savunucuları, karbonhidratlı gıdalardan uzak durduğunuz sürece, istediğiniz kadar protein ve yağ tüketirken kilo verebileceğinizi iddia ediyor.

Son 12 yılda, 20’den fazla çalışma, kalori sayımına ihtiyaç duymadan düşük karbonhidratlı diyetlerin kilo kaybı için etkili olduğunu ve çeşitli sağlık faydalarına yol açabileceğini göstermiştir.

Diyet esas olarak sağlıksız ve yaygın olarak kullanılan yüksek doymuş yağ içeriği nedeniyle, ana akım sağlık yetkilileri tarafından kötülenmiştir. Bununla birlikte, yeni çalışmalar doymuş yağın zararsız olduğunu göstermektedir.

Atkins diyeti nasıl yapılır?

Atkins diyetine uygun beslenme şekli 4 aşamadan oluşmaktadır. Ancak bu süreçlerin uygulanması karışık olduğundan 4 aşamanın da uygulanması zorunlu değildir. Diyet süresince tüketilmemesi ve uzak durulması gereken bazı besinler vardır. Tüketilecek besinlerin çeşitlerine dikkat edilmesi gerekir. Bu besinlere dikkat edildiği taktirde aşamaların tek tek uygulanma şartı yoktur.

Bu beslenme düzenine göre günde 2 veya 3 öğün beslenilebilir ve aralarda az miktarda atıştırmalıklar yapılabilir. Atkins diyeti listesi uygularken mutlaka günde 8-10 bardak su içilmesi önerilir. Diyette karbonhidrat kaynakları sınırlı olduğu için dikkat edilmesi gereken en önemli nokta tüketilecek karbonhidratın miktarıdır. Her aşamaya geçildikçe gün içerisinde tüketilebilecek karbonhidrat miktarı da artış gösterir. Dördüncü aşama olan koruma evresinde günlük tolere edilebilecek karbonhidrat miktarı da artık belirlenmiş olur.

Atkins diyeti aşamaları nelerdir?

Daha öncede bahsedildiği gibi Atkins diyeti 4 aşamadan oluşmaktadır.

1. Aşama: İlk aşamanın 20 gün uygulanması ve günde 20 gramın altında karbonhidrat tüketilmesi gerektiği belirtilmektedir. Atkins diyetini uygulayan bireyler ilk aşamayı çoğunlukla 2 hafta uygulamayı tercih etmektedir. Bu süreçte yeşil yapraklı sebzelerin tüketilmesine izin verilir. Yüksek yağlı ve proteinden zengin besinlerin tüketilmesi önerilir. Ortalama olarak günlük enerjinin %25’inin proteinden, %70’inin yağdan, %5’inin ise karbonhidrattan alınması gerektiğine dikkat çekilir.

2. Aşama: Azar azar ve tek tek olmak kaydıyla diyete fındık, düşük karbonhidratlı sebze ve az miktarda meyve eklenmesi önerilir.

3. Aşama: Bu süreçte hedef ağırlığı yaklaşılmış olunur. Kilo kaybı yavaşlayana kadar diyete karbonhidrat kaynaklarının eklenebileceği belirtilir.

4.Aşama: Bu aşama koruma evresi gibi düşünülebilir. Bu süreçte vücudun kilo kaybetmeden tükebileceği miktar kadar karbonhidrata izin verilir.

Atkins diyetinde yenilebilecek besinler;

Atkins diyeti listesi sağlıklı yiyeceklerin etrafına şekillenmektedir.

Etler: Sığır eti, kuzu, tavuk, pastırma ve diğerleri.
Yağlı balık ve deniz ürünleri: Somon, alabalık, sardalya vb.
Yumurta: Bıldırcın, tavuk yumurtası
Düşük karbonhidratlı sebzeler: Lahana, ıspanak, brokoli, kuşkonmaz ve diğerleri.
Tam yağlı süt ürünleri: Tereyağı, peynir, krema, tam yağlı yoğurt.
Kuruyemiş ve tohumlar: Badem, fındık, ceviz, ayçiçeği çekirdeği vb.
Sağlıklı yağlar: Sızma zeytinyağı, hindistancevizi yağı, avokado ve fındık yağı.

Yemeklere sebze, kuruyemiş ve bazı sağlıklı yağların eşlik etmesi kilo verme hızını artırabilmektedir. Bu kadar basit bir yöntem ile hızlı kilo vermek mümkün olabilmektedir.

Atkins diyetinde tüketilebilen içecekler;

Atkins diyeti listesi kapsamında tüketilebilecek bazı içecekler şu şekilde belirlenmiştir;

Su: Her zaman olduğu gibi, su içmek bu diyette de çok önemlidir.
Kahve: Birçok çalışma, kahvenin antioksidanlardan olduğunu göstermiştir ve oldukça sağlıklı olduğu da kanıtlanmıştır.
Yeşil çay: Çok sağlıklı içecekler arasında yer almaktadır.

Yüksek karbonhidratlı içecekler bu diyetin gizli düşmanları arasındadır, Atkins Diyeti yapanlar için tüm programın verimli sonlanabilmesi bu içeceklerden ve karbonhidratlı yiyeceklerden kaçınmaya bağlıdır.

Diyette dikkat edilmesi gerekenler;

Süt ürünleri arasında yer alan krema günde maksimum 45 ml, peynir ise 115 gr tüketilmelidir.
Kilo kaybının gerçekleşmesi için kadınların günde ortalama 1500-1800 kalori, erkeklerin ise 1800-2000 kalori almaları gerektiği belirtilir.
Bu beslenme şeklinde tüketilecek protein miktarının sayılmasına gerek yoktur. Dikkat edilmesi gereken karbonhidrat gramının hesaplanmasıdır.

Paylaşın

Aspartam Nedir, Hangi Gıdalarda Bulunur?

Sofra şekerinden yaklaşık 200 kat daha tatlı olan Aspartam, binlerce farklı gıda ürününde ve ilaçlarda bulunan düşük kalorili yapay bir tatlandırıcıdır. Piyasadaki en popüler tatlandırıcılardan biridir.

Yaygın olarak hazır yiyecek ve içeceklerde, diyet olarak etiketlenmiş ürünlerde, ısı gerektirmeyen tariflerde kullanılır. Aspartamın bileşenleri aspartik asit ve fenilalanindir.

Aspartik asit; (yüzde 40) insan vücudunda doğal olarak bulunmayan, vücut tarafından üretilen bir aminoasittir. Vücut hormonları oluşturmak ve sinir sisteminin normal işlevini desteklemek için kullanılır. Bakliyat, kabuklu yemişler, et, yumurta ve somonda bulunur.

Fenilalanin; (yüzde 50) vücutta doğal olarak üretilmeyen, yiyeceklerden alınan önemli bir aminoasittir. Vücut proteinleri, beyin kimyasallarını ve hormonları yapmak için kullanır. Et, balık, yumurta, süt ürünleri ve fındıkta bulunur.

Aspartam güvenli midir?

Aspartamın gıdalardaki yaygın kullanımı, kısa zamanda herkesçe tanınmasına ve bununla birlikte bu bileşen hakkında çok çeşitli sorulara yol açmıştır. Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) aspartamın toz karışımlarda ve düşük kalorili sofra tatlandırıcılarında kullanımına 1981 ‘de onay vermiş ve bunu takiben 1983’te aspartamın karbonatlı içeceklerde kullanımı da onaylanmıştır, Aynı yıl, Avrupa Gıda Güvenliği Makamı da (EFSA) aspartam kullanımına onay vermiştir.

Aspartam zararlı mıdır?

Aspartam piyasaya sürülmeden önce her sentetik ürün gibi birçok testten geçmiş ve insan sağlığı üzerinde herhangi bir kötü etkisi olmadığı belirlenmiştir. Ancak aspartam gıdalarda kullanılmaya başlandıktan sonra aspartamın zararsız olmadığı yönünde itirazlar gelmiştir. Yapılan çalışmalarda aspartamın günlük doz sınırında fazla kullanılması durumunda insanlarda toksikolojik ve kanserojenik etki gösterebileceği görülmüştür.

Aspartam yan etkileri;

Uyuşma, Bulantı
Kas spazmları, Tat kaybı
Deri döküntüleri, Eklem ağrıları
Uykusuzluk, Çarpıntı
İşitme kaybı, Görme bozuklukları
Nefes zorluğu, Baş dönmesi
Vertigo, Kulak çınlaması

Aspartam içeren yiyecekler;

Alkolsüz İçecekler: Aspartam diyet kola gibi birçok diyet içecek ürününde bulunmaktadır. Çünkü şeker kamışı ve yüksek fruktozlu mısır şurubu gibi diğer tatlandırıcılara göre daha az kalori içerir. Tadı normal şekerle benzeştiğinden dolayı, şeker alımını azaltmak veya kilo vermek isteyen çoğu insan diyet meşrubatlardan yararlanmaktdır. Aspartam içeren diğer meşrubatlar; aromalı su ürünleri, tatlandırılmış ice tea, toz içecek karışımları, protein beslenme içecekleri, meyvesebze suları ve kahvelere koyulan aromalı şuruplardır.

Sakızlar ve Şekerlemeler: En popüler markalar özellikle paketlerinde ”şekersiz” yazanlar çoğu zaman aspartam içerir. Normal şekerlermelerin yanı sıra naneli sakızlar, sert ve yumuşak şekerler gibi ürünlerde yaygın olarak kullanılan ortak madde/tatlandırıcıdır. Aspartam alımını orta derecede tutmak için normal şekersiz sakızlar ve şekerlemeler seçtiğinizden emin olun.

Lezzet Artırıcılar: Akçaağaç şurubu, reçeller, jöle, meyve tozları, ketçap, barbekü sos ve şekersiz çikolata gibi aspartam içeren maddeler, beslenmenizde istenmedik kalori alımını önlemek için kullandıklarınızdır. Aspartam bu yiyeceklere kalori alımını riske atmadan lezzetli bir tat katar.

Tatlılar: Şekersiz kurabiye, şeker içermeyen kekler, mus, dondurma ve dondurma sosları gibi tatlılar çoğunlukla aspartam içerir. Bu yiyeceklere kalori alımını önlerken normal tatlarının korunması için aspartam eklenir.

Yoğurt: Şekersiz, yağsız ve içilebilir yoğurt katkılı içecekler aspartam içeren süt ürünleridir. Normalda yoğurt veya süt gibi yağsız veya az yağlı süt ürünleri sıklıkla aspartam gibi kalorisiz veya düşük kalorili yapay tatlandırıcılarla tatlandırılır.

Paylaşın