Doğru Multivitamin Nasıl Seçilir?

Multivitaminler, genellikle antioksidanlar ve amino asitler gibi diğer besinlerle birlikte farklı vitamin ve minerallerin kombinasyonunu içeren beslenme takviyeleridir.

Haber Merkezi / Multivitaminler, beslenme alışkanlığında eksik olabilecek bir dizi besini sağlamak ve bağışıklık fonksiyonu, kemik sağlığı ve enerji metabolizması gibi çeşitli bedensel işlevleri desteklemek için tasarlanmıştır.

Multivitamin türleri:

Genel multivitaminler: Bunlar en yaygın multivitamin türüdür ve genel sağlığı desteklemek için geniş bir yelpazede besin sağlamak üzere tasarlanmıştır.

Cinsiyete özel multivitaminler: Bu multivitaminler, erkekler veya kadınlar için özel olarak formüle edilmiştir ve her cinsiyetin kendine özgü besin ihtiyaçlarını dikkate alır.

Yaşa özel multivitaminler: Yaşa özel multivitaminler, çocuklar, yetişkinler ve yaşlılar gibi farklı yaş gruplarının özel besin ihtiyaçlarını karşılamak üzere tasarlanmıştır.

Doğum öncesi multivitaminler: Bu multivitaminler özellikle hamile kadınlar için formüle edilmiştir ve fetal gelişim ve sağlıklı gebelik için gerekli olan folik asit, demir ve diğer besinleri yüksek seviyelerde içerir.

Spor multivitaminleri: Bu multivitaminler sporcular ve aktif bireyler için tasarlanmıştır ve enerji metabolizmasını ve kas iyileşmesini desteklemek için B vitaminleri ve antioksidanlar gibi daha yüksek düzeyde besin maddeleri içerebilir.

Doğru multivitaminleri seçmek:

İçindekiler: Geniş bir yelpazede temel vitamin ve minerallerin yanı sıra antioksidanlar ve amino asitler gibi diğer besinleri de içeren bir multivitamin arayın. Gereksiz katkı maddeleri veya dolgu maddeleri içeren multivitaminlerden kaçının.

Besin ihtiyaçları: Farklı kişilerin farklı besin ihtiyaçları vardır, bu nedenle özel ihtiyaçlarınızı karşılayan bir multivitamin takviyesi seçmek önemlidir. Örneğin, hamileyseniz, hamile olmayan birine göre daha yüksek folik asit ve demir seviyelerine ihtiyacınız olabilir. Veya erkekler için en iyi multivitamini arıyorsanız, gelişmiş enerji ve dayanıklılık için D vitamini, B12 ve Çinko içeren bir takviyeye ihtiyacınız olabilir.

Kalite ve saflık: Saflık ve etkinlik açısından üçüncü tarafça test edilmiş bir multivitamin takviyesi arayın. Bu, güvenli ve etkili olan yüksek kaliteli bir ürün aldığınızdan emin olmanıza yardımcı olabilir.

Dozaj: Her bir besin maddesinin önerilen günlük alım miktarını (RDA) sağlayan bir multivitamin seçtiğinizden emin olun. Herhangi bir besinden çok fazla almaktan kaçının, çünkü bu zararlı olabilir.

Form: Alması kolay ve yaşam tarzınıza uyan bir multivitamin formu seçin. Örneğin, hap yutmakta zorluk çekiyorsanız, sizin için en iyi multivitamin tabletleri çiğnenebilir olanlar olacaktır. Alternatif olarak, sıvı bir multivitamin formunu tercih edebilirsiniz.

İlaçlarla etkileşimler: Reçeteli ilaçlar kullanıyorsanız, multivitamin takviyesine başlamadan önce sağlık uzmanınızla görüşmeniz önemlidir. Bazı takviyeler ilaçlarla etkileşime girebilir ve bu da tehlikeli olabilir.

Multivitaminlere kimlerin ihtiyacı var?

Besin eksikliği olan kişiler: Besin eksikliğiniz varsa, bir multivitamin takviyesi günlük besin ihtiyaçlarınızı karşılamanıza yardımcı olabilir. Örneğin, düşük demir seviyeniz varsa, demir içeren bir multivitamin bu boşluğu doldurmanıza yardımcı olabilir.

Hamile ve emziren kadınlar: Hamile veya emziren kadınların besin gereksinimleri artmıştır ve daha yüksek seviyelerde folik asit, demir ve diğer temel besinleri içeren doğum öncesi veya doğum sonrası multivitamin takviyesi almaktan fayda görebilirler.

Yaşlı yetişkinler: Multivitamin takviyesi almak, yaşlı yetişkinlerin vücutlarının ihtiyaç duyduğu tüm temel vitamin ve mineralleri aldığından emin olmaya yardımcı olabilir.

Vejetaryenler ve veganlar: Vejetaryen veya veganlar, özellikle B12 vitamini olmak üzere besin eksikliği riski altında olabilir. Bu tür kişiler için en iyi multivitamin, vejetaryenlerin ve veganların bu temel besinden yeterli miktarda aldıklarından emin olmaya yardımcı olabilecek B12 vitamini içeren multivitamin olacaktır.

Belirli tıbbi rahatsızlıkları olan bireyler: Bazı tıbbi rahatsızlıklar besin emilimini engelleyebilir veya besin gereksinimlerini artırabilir. Örneğin, çölyak hastalığı veya Crohn hastalığı olan bireyler besinlerden besin emiliminde zorluk çekebilir ve doğru multivitaminleri almaktan fayda görebilir.

Multivitaminlerin faydaları:

İyileştirilmiş besin alımı: Birçok kişi ihtiyaç duyduğu tüm besinleri sadece beslenmelerinden almaz. Doğru multivitaminleri almak boşlukları doldurmanıza ve vücudunuzun düzgün çalışması için ihtiyaç duyduğu tüm temel vitamin ve mineralleri aldığınızdan emin olmanıza yardımcı olabilir.

Artan enerji: Multivitamin takviyelerinde yaygın olarak bulunan B vitaminleri, enerji üretimi için önemlidir. B vitaminleri içeren bir multivitamin takviyesi almak, enerji seviyelerini artırmaya ve yorgunluğu azaltmaya yardımcı olabilir.

Daha güçlü bağışıklık sistemi: C, D ve E vitaminleri ile çinko ve selenyum güçlü bir bağışıklık sistemi için önemlidir. Bu besinleri içeren bir multivitamin takviyesi almak bağışıklık fonksiyonunu desteklemeye ve hastalık ve enfeksiyon riskini azaltmaya yardımcı olabilir.

Cilt, saç ve tırnak sağlığı: Birçok multivitamin takviyesi, sağlıklı cilt, saç ve tırnaklar için önemli olan biotin içerir. Biotin içeren bir multivitamin takviyesi almak, cildinizin, saçınızın ve tırnaklarınızın sağlığını ve görünümünü iyileştirmeye yardımcı olabilir.

Kronik hastalık riskinin azalması: Bazı çalışmalar, multivitamin takviyesi almanın kalp hastalığı ve bazı kanser türleri gibi kronik hastalık riskini azaltmaya yardımcı olabileceğini bulmuştur. Ancak bu alanda daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.

Paylaşın

21 Günde 15 Kilo Verdiren OMAD Diyeti Nedir, Nasıl Uygulanır?

Günümüz toplumunun en önemli sorunlarından biri de “Obezite”. Bir çok kişi bu sorunla mücadele etmek için diyetten egzersize kadar her yolu deniyorlar ama sorun aynı kalıyor.

Haber Merkezi / Peki, sadece 21 günde en az 10 ila 15 kilo verebileceğinizi ve bunu da sağlıklı bir şekilde yapabileceğinizi söylersek.

OMAD diyeti, aralıklı orucun bir biçimidir. OMAD, ‘Günde Bir Öğün’ anlamına gelir, yani günde yalnızca bir kez yemek yemek. Tekrarlamakta fayda var, bu diyette günde yalnızca bir kez yemek yiyebilirsiniz.

Diyete başlayan kişi, tüm günü için gereken kaloriyi tek bir öğünde tüketir ve kalan 23 saat boyunca oruç tutar, yani hiçbir şey yemez, yiyemez.

OMAD diyeti nasıl uygulanır:

Günde sadece bir kez yiyin: İstediğinizi yemek için gün içinde sadece 1 saatiniz olacak. Bu yüzden öğün zamanınızı akıllıca seçin. Diyete başlayıp başarılı olanların çoğu, akşam saat 6 civarını tercih etmişlerdir.

23 saat oruç: Bu diyette her gün 23 saat oruç tutmanız gerekecek. Oruç sırasında vücudun susuz kalmaması için su içmeyi ihmal etmeyin. Sade suyun yanı sıra detoks suyu da içebilirsiniz.

Oruç tutarken bunları tüketin: Oruç tutarken kalorisiz olan siyah kahve, yeşil çay ve siyah çay gibi içecekleri de tüketebilirsiniz, ancak çok fazla tüketmekten kaçının.

Diyetinize tam tahıllar ekleyin: Oldukça hızlı kilo vermek için diyetinize tam tahıllar eklemeyi ihmal etmeyin. Ayrıca diyetinize baharatlı sebzeler yerine havuç, domates, brokoli, patates, fasulye, bezelye ve mantar gibi yapraklı sebzeleri ekleyin.

Not: OMAD orucu sırasında baş ağrısı veya mide bulantısı gibi belirtiler hissederseniz orucu bırakın ve derhal doktorunuza danışın.

Paylaşın

Biyotin Saç Uzamasını Destekler Mi?

H vitamini, B – 7 veya koenzim R olarak da bilinen Biyotin, B – kompleks vitamin grubunun bir parçasıdır. Biyotin, vücudunuzun yiyecekleri enerjiye dönüştürmesine, yağları ve proteinleri metabolize etmesine yardımcı olur.

Haber Merkezi / Et, karaciğer, yumurta, balık, kuruyemiş, tatlı patates, ıspanak ve brokoli gibi yiyecekler iyi birer biyotin kaynağıdır. Ayrıca hem tek başına hem de B – kompleks takviyelerinde takviye olarak da mevcuttur.

Biyotinin faydaları üzerine yapılan araştırmalar karışık olsa da, bazı araştırmalar, biyotinin saç sağlığı üzerindeki olumlu etkilerini destekleyen kanıtlar ortaya koymuştur.

Biyotin saç uzamasını nasıl etkiler?

Gıdalarda kolayca bulunabilen ve bağırsaklarda doğal olarak üretilen Biyotin, vücudun sağlıklı saçlara ve tırnaklara sahip olmasını sağlayan keratin üretmesine yardımcı olabilir.

Biyotinin saç dökülmesini önlemedeki rolü, saç büyümesini teşvik edeceği anlamına da gelmez. Bazı araştırmalar, biotinin saç dökülmesini azaltmaya yardımcı olabileceğine dair kanıtlar ortaya koymuştur.

Biyotin eksikliği ve belirtileri

Biyotin eksikliği nadir görülen bir durum olsa da, özellikle dengeli beslenen sağlık sorunları olmayan kişilerde dahi, biyotin eksikliğini geliştirebilecek bazı nedenler vardır. Örneğin, düzenli alkol kullanımı.

Düşük biyotin seviyesi hamilelik ve emzirme dönemlerinde de yaygındır. Hamile ve emzirme dönemindeki kadınların üçte biri, biyotin takviyesi alsalar bile bir tür biyotin eksikliği yaşayabilirler.

Bebekler, biotinidaz eksikliği olarak da bilinen nadir bir rahatsızlıkla dünyaya gelebilirler. Bu durum, vücudun biyotin salgılamasını engeller ve bebekler yeterli miktarda vitamin alsalar bile biyotin eksikliği sorunu ile karşı karşıya kalabilirler.

Düşük biyotin, bazı antiepileptik ilaçlar kullanan kişilerde de ortaya çıkabilir. Ayrıca, yaşlılarda ve sigara içenlerde (özellikle kadınlarda) biyotin eksikliği görülme olasılığı daha yüksektir.

Biyotin eksikliğinin ilk belirtileri:

Saçların incelmesi ve dökülmesi,
Gözlerinizin, burnunuzun ve ağzınızın çevresinde pullu, kırmızı döküntü,
Konjonktivit (pembe göz),
Kırılgan tırnaklar,
Asidik idrar,
Cilt enfeksiyonları,
Depresyon, uyuşukluk, halüsinasyonlar ve paresteziler (uzuvlarda karıncalanma hissi) gibi nörolojik sorunlar.

Paylaşın

Sindirim Sistemi İçin En İyi Beş “Probiyotik”

Yiyecekler veya takviyeler yoluyla alınabilen probiyotikler, bağırsak mikrobiyomunuzun çeşitliliğini artırmaya yardımcı olabilir, sindirim ve bağışıklık sisteminizi, zihin sağlığınızı destekleyebilir.

Haber Merkezi / Probiyotikler, kefir, yoğurt ve lahana turşusu gibi fermente gıdalarda bulunur…

Kefir: Kefir, birçok probiyotik içeren fermente edilmiş bir süt içeceğidir. Ekşi bir tada sahip olan kefir, bir tür içilebilir yoğurt olarak da tanımlanabilir. Ayrıca iyi bir protein ve kalsiyum kaynağı olan kefir, genellikle D vitamini ile güçlendirilir.

İşlenme şekli nedeniyle kefirin laktoz oranı genellikle düşüktür, bu nedenle laktoz intoleransı olan çoğu kişi kefiri tolere edebilir.

Lahana turşusu: Lahana, probiyotik görevi gören laktik asit bakterilerinde fermente edilir. Bir araştırma, lahana turşusunun fermentasyon süreci ve paketleme boyunca faydalı bakterilerinin çoğunu koruduğunu ve bu sayede harika bir probiyotik yiyecek olduğunu ortaya koymuştur.

Yoğurt: Probiyotiklerin en yaygın kaynaklarından biri de yoğurttur. Yoğurtta Kefir’e benzer fermente bir süt ürünüdür. Yoğurt ayrıca, kalsiyum ve D vitamini içerir.

Kombucha: Kombucha, çay, şeker ve mayadan yapılan karbonatlı, fermente bir içecektir. Hamileler ve bağışıklık sistemi zayıf olanlar, kombucha tüketmeden önce bir sağlık uzmanıyla görüşmelidir.

Kimchi: Kore’nin en popüler yiyeceklerinden biri olan kimchi, sebzelerin fermente edilmesi ile yapılan bir tür çeşnidir. Lahana, turp, salatalık ve soğan gibi sebzeleri içeren kimchi, özellikle bir probiyotik türü olan laktik asit açısından zengindir.

Yapılan araştırmalar, kimchinin zararlı bağırsak bakterileri azaltmaya yardımcı olduğunu ve kan şekeri, kan basıncı ve kolesterol seviyesini desteklediğini ortaya koymuştur.

Kimchi sadece iyi bir probiyotik kaynağı olmakla kalmaz, aynı zamanda bağırsak sağlığı için bir diğer önemli besin olan lif açısından da zengindir.

Paylaşın

Proteaz Takviyeleri: Olası Riskleri Ve Yan Etkileri

Proteazlar, proteolitik enzimler olarak da bilinirler ve protein sindirimi, hücresel fonksiyon ve kanın pıhtılaşması gibi vücuttaki birçok önemli süreç için gerekli olan büyük bir enzim grubudur.

Haber Merkezi / Vücut doğal olarak proteaz üretir. Bunları yiyecek ve besin takviyeleri yoluyla da alabilirsiniz. Ancak bazı proteaz takviyeleri sindirim yan etkilerine neden olabilir.

Mide ve pankreas, protein sindirimi için gerekli olan proteazları üretir. Bu proteazlar, proteinleri bağırsakların emmesi için peptitler adı verilen daha kısa zincirlere ayırır. Vücutta bulunan başlıca proteazlardan bazıları şunlardır:

Pepsin: Pepsin, protein sindiriminde rol oynayan ana proteazdır. Bağırsak astarındaki, şef hücreler adı verilen hücreler tarafından salgılanır.

Tripsin: Pankreas, ince bağırsakta aktive olan tripsinin inaktif bir öncüsü olan tripsinojeni serbest bırakır. Pepsin gibi, tripsin de proteini peptitlere ayırır, böylece sindirim sisteminde emilebilirler.

Kimotripsin: Pankreas, kimotripsinin öncüsü olan kimotripsinojeni salgılar ve bu da ince bağırsakta kimotripsine dönüşür. Pepsin ve tripsinle birlikte kimotripsin, protein sindirimi için gereklidir.

Pepsin, tripsin ve kimotripsinin yanı sıra vücut, sindirim, bağışıklık fonksiyonu, protein geri dönüşümü ve hücresel fonksiyon gibi temel süreçlerde kullanılmak üzere birçok başka proteaz üretir.

Ne kadar proteaza ihtiyacınız var?

Çoğu insan, ihtiyaç duyduğu tüm proteazları doğal olarak üretir. Ancak kistik fibroz ve pankreas yetmezliği gibi sağlık sorunları olan kişiler de dahil olmak üzere bazı kişiler, proteaz takviyeleri almak zorunda kalabilir.

Proteazlar hem bitkisel hem de hayvansal gıdalarda bulunur. İnsanlarda olduğu gibi, proteazlar bitkilerde ve hayvanlarda da temel işlevleri yerine getirir. Örneğin, proteazlar hayvanların proteinleri parçalaması ve sindirmesi için gereklidir.

Ananas ve papaya gibi bazı bitki bazlı besinler, iltihap giderici özelliklere sahip bir proteaz olan bromelain açısından zengindir.

İşte birkaç proteaz kaynağı: Ananas, papaya, yoğurt ve kefir, zencefil, lahana turşusu, miso, kivi.

Takviyeler

Bazı proteaz türleri takviye formunda mevcuttur. Örneğin, bromelain, pepsin, pankreatin ve tripsin gibi bir veya daha fazla proteaz içeren sindirim enzimi takviyeleri, genellikle irritabl bağırsak sendromu (IBS) gibi sindirim bozuklukları olan kişilere önerilir .

Takviyelerin olası riskler ve yan etkileri

Sindirim enzimleri gibi proteaz takviyeleri yan etkilere neden olabilir. Örneğin, pepsin gibi proteazlar içeren yüksek dozlu sindirim enzimi takviyeleri almak midenizde yanma hissi, ishal , mide bulantısı ve kusma gibi yan etkilere neden olabilir.

Proteaz takviyeleri ayrıca belirli ilaçlarla etkileşime girebilir. Örneğin, genellikle iltihabı azaltmak için alınan bromelain, Coumadin (varfarin) gibi kan inceltici ilaçlarla etkileşime girebilir ve kanama riskini artırabilir.

Bromelain veya sindirim enzimi ürünleri gibi proteazlar içeren bir takviye almayı düşünüyorsanız, özellikle bir veya daha fazla ilaç kullanıyorsanız veya bir sağlık sorununuz varsa, bunu öncelikle sağlık uzmanınızla görüşmeniz en iyisidir.

Paylaşın

Hiperkalsemiden Kemik Kaybına: Aşırı D Vitamininin 5 Yan Etkisi

Genellikle ‘güneş ışığı vitamini’ olarak adlandırılan D vitamini, kemik sağlığı ve bağışıklık sistemini destekleme de dahil olmak üzere birçok vücut fonksiyonu için gereklidir.

Haber Merkezi / Ancak çoğu şey gibi iyi bir şeyin de fazlası zararlı olabilir. D vitamini eksikliği büyük bir endişe kaynağı olsa da, önerilen miktarların aşılması çeşitli rahatsız edici ciddi yan etkilere yol açabilir.

İşte aşırı D vitamininin 5 potansiyel yan etkisi:

Hiperkalsemi: Aşırı D vitamini alımıyla ilişkili en önemli risklerden biri, kandaki yüksek kalsiyum seviyesi ile karakterize bir durum olan hiperkalsemidir. D vitamini vücudun kalsiyumu emmesine yardımcı olur. Bununla birlikte, çok fazla D Vitamini aşırı kalsiyum emilimine yol açarak mide bulantısı, kusma, halsizlik, sık idrara çıkma gibi semptomlara ve ciddi vakalarda böbrek taşlarına ve hatta böbrek hasarına neden olabilir.

Böbrek sorunları: Aşırı D vitamini takviyelerinin tüketimi böbreklere baskı yapabilir. Böbrekler vücuttaki kalsiyum seviyesinin düzenlenmesinde çok önemli bir rol oynar. D vitamini toksisitesine bağlı aşırı kalsiyum, özellikle kişinin zaten altta yatan böbrek sorunları varsa, potansiyel olarak böbrek hasarına veya işlev bozukluğuna yol açabilir.

Sindirim sorunları: Yüksek dozda D vitamini takviyesi almak mide bulantısı, kusma, ishal ve karın ağrısı gibi sindirim sorunlarına neden olabilir. Bu semptomların şiddeti bireyin toleransına ve tüketilen D vitamini miktarına bağlı olarak değişiklik gösterebilir. D Vitamini takviyesi aldıktan sonra kalıcı mide-bağırsak rahatsızlığı yaşıyorsanız bir sağlık uzmanına danışmanız önemlidir.

Kemik kaybı: Paradoksal olarak aşırı D vitamini seviyesi kemik kaybına yol açabilir. D vitamini kemik sağlığı ve kalsiyum emilimi için çok önemli olsa da, çok fazlası vücuttaki kalsiyum metabolizmasının hassas dengesini bozabilir ve zamanla kemikleri zayıflatabilir. Bu etkinin hiperkalsemi ve uzun süreli D vitamini toksisitesi ile birlikte ortaya çıkma olasılığı daha yüksektir.

Karışıklık ve yönelim bozukluğu: Çok fazla D vitamini kalsiyum seviyesini bozduğunda beyniniz etkilenebilir. Bu kafa karışıklığına yol açarak net düşünmeyi zorlaştırabilir. Oryantasyon bozukluğu ortaya çıkar ve kendinizi kaybolmuş ve yersiz hissetmenize neden olabilir. Ciddi durumlarda, gerçeklik algınızı bozan halüsinasyonlar bile meydana gelebilir.

Paylaşın

Cilt Beyazlatma Güvenli Mi?

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yakın zamanda hazırlanan bir rapor, 2024 yılına kadar cilt beyazlatma endüstrisinin 31,2 milyar dolar değerinde olacağını öngörüyor.

Haber Merkezi / Cilt beyazlatma veya ağartma basit bir ifadeyle, melanosit adı verilen hücreler tarafından üretilen bir pigment olan derideki melanin konsantrasyonunun veya üretiminin azaltılmasıdır.

Cilt beyazlatmaya yardımcı olabilecek birkaç aktif bileşen vardır:

C vitamini

C vitamini, melanin üretimini azaltır ve hiperpigmentasyonu giderir.

Niasinamid

2020 yılında yapılan bir araştırma, niasinamidin antioksidanlarla birlikte kullanıldığında hiperpigmentasyonu azaltabileceğini ortaya koydu.

Retinol

Retinol, cildin dönüşüm sürecini hızlandırmaya yardımcı olabilir. Retinoidler cildi güneşe karşı daha hassas hale getirebilir, bu nedenle güneş kremi kullanmak gereklidir.

Hidrokinon

Çeşitli cilt ağartma ürünlerinde bulunan bilinen bir depigmentasyon maddesidir. Genellikle günde bir ila iki kez uygulandıktan sonra 3-6 ay içinde sonuçları ortaya çıkar. DSÖ, bu maddeyi, cilt tahrişi, kızarıklık, yanma, kuruluk, ciltte hasar ve renk değişikliği gibi yan etkilere yol açabilecek “tehlikeli bir kimyasal” olarak değerlendirmektedir.

Cilt beyazlatma güvenli mi?

Dermatolog onaylı yöntemler kullanılırsa ve zararlı maddelerden kaçınılırsa, hiperpigmentasyon alanlarını tedavi etmek güvenli olabilir. Bununla birlikte, bazı durumlarda cilt ağartma ürünlerinin kullanımı yasaklanmıştır:

Civa zehirlenmesi

Bazı cilt beyazlatıcı kremler cıva toksisitesi ile bağlantılı olabilir. Cıva zehirlenmesi, uyuşukluk, yüksek tansiyon, yorgunluk, ışığa duyarlılık, böbrek yetmezliği, titreme, hafıza kaybı ve sinirlilik gibi nörolojik semptomları içerir.

Dermatit

Bir madde ile doğrudan temas veya alerjik reaksiyon sonucu oluşan kaşıntılı bir döküntüdür. Dermatit ciltte kızarıklık, kabarcıklar, ülserler, kurdeşen, kuru, pullu cilt ve şişlik şeklinde görünebilir.

Eksojen okronoz

Mavi-siyah pigmentasyona yol açan bir deri hastalığıdır. Genellikle, hidrokinon içeren cilt beyazlatıcı kremlerin uzun süreli kullanımının bir komplikasyonu olarak ortaya çıkar, geniş alanlarda veya tüm vücutta kullanan kişilerde gelişme olasılığı daha yüksektir.

Nefrotik sendrom

Civa içeren cilt beyazlatıcı kremler, vücudun idrarla çok fazla protein atmasına neden olan bir böbrek bozukluğu olan nefrotik sendromla bağlantılı olabilir.

Steroid akne

Kortikosteroid içeren kremler, çoğunlukla göğüs, sırt ve kolları etkileyen steroid akneye neden olabilir. Beyaz başlıklar, siyah noktalar, küçük kırmızı yumrular, akne izleri ve ağrılı yumrular olarak görünebilir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir.

Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Yumurta Diyeti: Nasıl Yapılır, İşe Yarıyor Mu? Yan Etkileri

Kilo verme! İnternette en çok aranan terimler arasında. Hareketsiz yaşam, abur cubur ve düzensiz uyku ile ortaya çıkan obezite sorunu. Obeziteyi tersine çevirmek, daha zarif bir vücuda kavuşmak oldukça zor, hatta bazen imkansız olabilir.

Haber Merkezi / Bununla birlikte, beslenmenizde ve alışkanlıklarınızda biraz değişiklik ve disiplin sizi tekrar sağlıklı hale getirebilir.

7 Günlük Yumurta Diyeti de böyle bir plan. Adından da anlaşılacağı gibi, kilo vermenize yardımcı olmak için yumurtaları çeşitli şekillerde beslenmeye dahil etmekle ilgili.

7 Günlük Yumurta Diyeti Nasıl Planlanır?

Fikir edinmenize yardımcı olacak örnek bir haftalık yumurta diyeti menü planı:

1. Gün:

Kahvaltı: Yumurta ve domates ile hazırlanmış sandviç.

Öğle yemeği: Herhangi bir taze meyve, su içeriği ne kadar fazlaysa o kadar iyi.

Akşam yemeği: 2 yumurta, salata ve greyfurt. Greyfurt bu diyet için gerekli olan antioksidanları sağlar.

2. Gün:

Kahvaltı: 1 haşlanmış yumurta ile greyfurt suyu.

Öğle Yemeği: Kızarmış tavuk (herhangi bir miktarda) ve domates.

Akşam Yemeği: Izgara biftek ve salata.

3. Gün:

Kahvaltı: 1 haşlanmış yumurta ile greyfurt suyu.

Öğle yemeği: 2 haşlanmış yumurta ve salata.

Akşam yemeği: Izgara biftek ve az yağlı salata.

Günü:

Kahvaltı: Yumurta ve domates ile hazırlanmış sandviç.

Öğle yemeği: Bir porsiyon taze meyve.

Akşam Yemeği: Salata ile ızgara biftek.

5. Gün:

Kahvaltı: İki haşlanmış yumurta ile bir dilim tost ekmeği.

Öğle yemeği: İki haşlanmış yumurta ve domates.

Akşam Yemeği: Balık ve salata.

6. Gün:

Kahvaltı: 1 adet haşlanmış yumurta ve bir bardak greyfurt suyu.

Öğle yemeği: Bir porsiyon taze meyve.

Akşam Yemeği: Kızarmış tavuk, haşlanmış havuç ve fasulye.

7. Gün:

Kahvaltı: 2 yumurtalı kurutulmuş domatesli omlet.

Öğle yemeği: Ispanak üzerine 2 haşlanmış yumurta.

Akşam Yemeği: Izgara tavuk ve salata.

Yumurta Diyetinin Faydaları

Yumurta, doğrudan obezite ile bağlantılı olan PKOS semptomlarını tersine çevirmek için çok yararlı olan D vitamini sağlamaya yardımcı olur.

Yumurta, metabolizma hızınızı hızlandırmak ve uygun sindirimi sağlamak için gerekli olan temel bir element olan Biotin içerir.

Yumurta ayrıca tüm yaş grupları için çok önemli bir besin haline getiren E Vitamini içerir.

Düzenli olarak yumurta yemenin kalp hastalıkları riskini azalttığı söylenir.

Protein açısından zengin olan yumurta, kasları güçlendirmeye ve egzersizle vücudu şekillendirmeye yardımcı olur.

Yumurta Diyetinin Yan Etkileri

Bu diyet planının herhangi bir yan etkisi yoktur. Olası yan etiklerinden bazıları şunlardır:

Mide bulantısı
Mide bozukluğu
Şişkinlik
Ağız kokusu
Azalan karbonhidratlar nedeniyle enerji eksikliği

Paylaşın

Yeşil Çay Şeker Hastalarına İyi Gelir mi?

Şeker hastalığı (Diyabet), pankreas insülin üretemediğinde veya vücut üretilen insülini kullanamadığında ortaya çıkan kronik bir durumdur. İnsülin hormonu, besinlerde bulunan ve bir şeker olan glikozun vücut hücrelerine girmesi için anahtar görevi görür. Glikoz, hücrelerde enerjiye çevrilir.

Haber Merkezi / Tip 2 diyabetliler genellikle insülin direnci yaşarlar; bu, hücrelerin insüline daha az yanıt verdiği ve sağlıklı kan şekeri düzeyini korumayı zorlaştıran bir durumdur.

Araştırmalar, yeşil çayın, kan şekeri seviyesini düşürmeye, insülin duyarlılığını artırmaya ve tip 2 diyabet riskini azaltmaya yardımcı olabileceğini göstermiştir.

Yeşil çay ayrıca kilo vermeye ve kardiyovasküler sağlığı iyileştirmeye yardımcı olabilir. Araştırmalar , bazı kanser türlerinin riskini bile azaltabileceğini gösteriyor. Şeker hastalığı olanlar veya genel sağlıklarını iyileştirmek isteyenler yeşil çayın faydalarını göz ardı edemezler.

Yeşil çay şeker hastalarına iyi gelir mi?

Kandaki şeker miktarının yönetimi, şeker hastaları için en önemli önceliktir. Şeker hastalığını etkili bir şekilde yönetmek için ne yediğiniz ve içtiğiniz çok önemli.

Tüketilen yiyeceklerin çoğu ya kalorisiz olmalı ya da minimum kaloriye sahip olmalıdır. Yeşil çay, bu gereksinimi karşılamak isteyenler için ideal bir içecektir. Araştırmalar, yeşil çayın şekersiz ve az kalorili polifenoller, flavonoidler ve antioksidanlar içerdiğini söylüyor.

Yeşil çay, antioksidan ve antiinflamatuar özellikleri nedeniyle de faydalıdır. Bu özellikler, hücrelerin şeker hastalığı gelişimine yol açabilecek hasar ve iltihaplanmadan korunmasına yardımcı olur.

Araştırmalar ayrıca yeşil çayın glikoz metabolizmasını olumlu yönde etkileyen kateşinler içerdiğini gösteriyor. Araştırmalar, ayrıca, düzenli yeşil çay tüketiminin tip 2 diyabet geliştirme riskinin daha düşük olması ile ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır.

Yeşil çay için en iyi zaman

Yeşil çay, şeker hastaları için oldukça faydalı bir içecektir. Bu, çaydaki bir kateşin olan epigallocatechin gallate (EGCG) varlığından kaynaklanır. Araştırmalar , EGCG’nin insülin duyarlılığını artırabildiğini ve kan şekeri düzeyini azaltabildiğini göstermiştir.

Yeşil çay, kan şekerini düzenlemeye ve enerjiyi artırmaya yardımcı olabileceğinden, şeker hastalarının sabahları veya öğün aralarında yeşil çay içmeleri faydalarınadır.

Bununla birlikte, yeşil çayın bir miktar kafein içerdiğini ve bazı kişilerde kan şekerinin yükselmesine neden olabileceği unutulmamalı.

Ayrıca yemeklerle birlikte yeşil çay tüketmek besinlerden alınan demir emilimini azaltabilir. Bu nedenle, kan şekeri düzeyini izlemek ve sağlık uzmanına danışarak beslenme ve ilaçları ayarlamak çok önemlidir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Devrim Niteliğinde Kanser Tedavisi: İmmünoterapi

İmmünoterapi, kanser tedavisinde büyük potansiyele sahip devrim niteliğinde bir kanser tedavi yöntemidir. Kanser hücreleri vücudun bağışıklık sisteminden saklanabilirler. İmmünoterapi, bağışıklık sistemini, kanserli hücreleri bulup yok etmesi için daha iyi çalışır hale getirir.

Haber Merkezi / Farklı tür kanserlerin sürecinde çeşitli immünoterapi türleri kullanılabilir. Mevcut immünoterapi seçenekleri şunlardır:

Bağışıklık kontrol noktası inhibitörleri: Bağışıklık kontrol noktası inhibitörleri bağışıklık kontrol noktalarını bloke eden ilaçlara verilen isimdir. Bağışıklık kontrol noktaları, bağışıklık sisteminin normal bir parçasıdır ve bağışıklık tepkilerinin gereğinden daha çok güçlü olmasını ve vücuda zarar vermesini engeller. Bağışıklık kontrol noktası inhibitörleri bunları bloke ederek bağışıklık hücrelerinin kansere daha güçlü yanıt vermesini sağlar.

Monoklonal antikorlar: Bağışıklık sistemi üzerinde bulunan ve belirli hedeflere bağlanabilen proteinlerdir. Bu antikorlar kanser hücrelerini işaretler ve bağışıklık sistemi tarafından daha kolay bulunmasını sağlar. Bu nedenle hedefe yönelik tedavi olarak bilinir. Monoklonal antikorlar sağlıklı hücreler değil kanser hücrelerinin özel bölümlerini tanırlar. Kanser hücrelerinin yüzeyindeki büyüme bölgelerini bloke ederek kanserin büyümesine engel olurlar. Bazı monoklonal antikorlar radyasyonla kaplanarak vücuda verilir. Böylece hedefe yönelik radyoterapi yapılabilir. Bazı monoklonal antikorlara kanser ilaçları yüklenir böylece doğrudan kanser dokusuna ulaşmaları sağlanır.

T-hücre transfer tedavisi: Aynı zamanda modülatör hücre tedavisi, modülatör immünoterapi veya immün hücre tedavisi olarak da adlandırılan T-hücre transfer tedavisi ise T-Hücrelerinin kanserle doğal savaşma yeteneğini artıran bir tedavi türüdür. Bu tedavi sürecinde bireyin tümöründe bulunan bağışıklık hücreleri alınır. Bireyde bulunan kanser türüne karşı en aktif olanlar, bu kanserli hücrelere karşı daha etkin bir şekilde saldırabilmesi için seçilir veya değiştirilir. Sonra bu bağışıklık sistemi hücreleri çok sayıda çoğaltılır ve bir iğne ile tekrar vücuda geri verilir.

Kanseri tedavi eden aşılar: Bizi enfeksiyonlardan koruyan bakteri ve virüslere karşı geliştirlmiş aşılardan hepimizin az ya da çok bilgisi vardır. Kanser aşıları tamamen farklı özelliktedir. Zayıflatılmış bakteri veya virüs taşımazlar. Bunlar kanserden koruyan aşılardan da farklıdır. Kanserden koruyan aşılara örnek HPV aşısı ve hepatit B aşısıdır. Kanser aşıları tümör yüzeyinde bulunan antijenleri içerir. Vücuda verildiklerinde bağışıklık sisteminin  kanseri tanımasını ve aktif hale gelmesini sağlarlar. Kanser aşıları kendi tümör hücrelerinizden kişiye özel üretilebilir. Şu anda prostat kanseri için uygulanmakta olan bir aşı kanseri tamamen ortadan kaldırmasa da hastaların ömrünü uzatmaktadır.

Bağışıklık sistemi modülatörleri: Bağışıklık sistemi modülatörleri vücudun kansere karşı bağışıklık tepkisini arttırır. Bağışıklık sistemi modülatörlerinin bir bölümü bazıları bağışıklık sisteminin sadece belirli kısımlarını etkilerken diğerleri bağışıklık sistemini daha genel bir şekilde etkileyebilir.

Onkolitik virüsler: Vücuda verildiğinde normal hücrelere dokunmayan ancak kanser hücrelerini parçalayan virüslerdir.

Hangi kanserlerde kullanılabiliyor?

İmmünoterapi, birçok kanser tipinde kullanılıyor. Günümüzde malign melonom; yani ben kanserlerinde etkilidir. Malign melonomda, kemoterapinin hemen hemen hiç etkisi yoktur. Buna karşın immünoterapi çok daha etkilidir. Küçük hücre dışı akciğer kanserinde birinci seçenek kemoterapidir. Ancak sonrasında hastalık ilerlerse ikinci seçenek olarak immünoterapi ilaçları kullanılır. Bir diğer kullanım alanı böbrek kanseridir. Hedefe yönelik ilaçlar başarısız olduğu zaman ikinci seçim immünoterapi olur. Lenf kanserlerinde de (Hodgkin hastalığı) kullanılır. Bağırsak, mesane, mide ve meme kanserinde de kullanılmasına yönelik çalışmalar ise devam ediyor.

Ne tür yan etkiler yapabilir?

İmmünoterapi bağışıklık sistemi ile ilgili yan etkiler yapabilir. Bunlar; deride birtakım belirtiler, ishal gibi durumlardır. Akciğerde iltihap (mikropsuz zatürre), hormon sistemi üzerinde etkileri olabilir. Örneğin; tiroit bezi üstüne etki ederek yavaş ya da hızlı çalışmasına neden olabilir. Böbrek üstü bezi yetersizliği yapabilir. Hipofiz bezinin yetersizliği görülebilir. Halsizlik, iştahsızlık yapabilir.

Yan etkilerin çok iyi bilinmesi, hastaların sıkı takip edilmesi gerekir. Bu yüzden immünoterapi uygulayan medikal onkologların, yan etkiler oluştuğunda ilacın ne zaman kesileceğini, ne zaman devam edileceğini iyi bilmesi ve bu konuda önlemler alması gerekir. Takibi yapan göğüs hastalıkları, endokrinoloji, gastroenteroloji gibi diğer dallardaki hekimlerin de herhangi bir yan etki görüldüğünde nasıl müdahale edilmesi gerektiğini bilmesi gerekir. Örneğin; yan etkiler görüldüğünde kortizon kullanılması gerekebilir. Bu yüzden hekimin kortizonu ne zaman kullanacağını bilmesi gerekir.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın