Dünya Sağlık Örgütü’nden ‘Antibiyotik Direnci’ Uyarısı

İlaçların belirli bir dozda oluşturduğu etkinin aynı dozda tekrarlayan kullanımlarından sonra azalması veya aynı etkiyi oluşturmak için daha yüksek dozda kullanılmalarının gerekliliği, ilaç etkisine karşı direnç gelişimi antibiyotik direnci, olarak tanımlanmaktadır.

Antibiyotiklerin yanlış ya da fazla kullanımının sonuçları Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından açıklanan raporla gözler önüne serildi. Koronavirüs salgınının ilk yılı olan 2020’de 87 ülkeden toplanan veriler, kan dolaşımı enfeksiyonlarına neden olan bakterilerde ilaç direncine karşı artış olduğunu ortaya koydu.

Antibiyotiklerin aşırı ve/veya yanlış kullanımı mikropların birçok tedaviye karşı dirençli hale gelmesine neden olurken, bu duruma alternatif tedavi yöntemlerinin azlığı ise endişeye neden oluyor.

DSÖ uzmanı Catharina van Weezenbeek, “Antibiyotik direnci, hem halk sağlığı hem de dünya ekonomisi için küresel bir tehdittir” ifadelerini kullandı. Raporda hastanelerde hayati tehlike yaratan kan dolaşımı hastalıklarına neden olan bakterilerde yüzde 50’nin üzerinde oranlarda direnç tespit edildiği ve bu tür hastalıkların da “son çare” olarak antibiyotikle tedavi edildiği belirtildi.

Antibiyotik direnci en fazla ölüme neden oluyor

Bu yıl yayımlanan başka bir araştırma 2019 yılında antibiyotik direnci nedeniyle 1,2 milyon kişinin bakteriyel enfeksiyonlar nedeniyle yaşamını yitirdiğini ortaya koydu. Avrupa’da her yıl 35 bin kişinin antibiyotik direnci nedeniyle yaşamını yitirdiği belirtilirken, Almanya’da bu rakamın yılda 2 bin 500 civarında olduğu belirtiliyor. Buna göre antibiyotik direnci dünya genelinde HIV/AIDS ve sıtmadan daha fazla ölüme sebep oluyor.

Antibiyotiklerin dizginlenemeyen kullanımının sınırlandırılması için ortak bir çaba olsa da antibiyotikler konusunda yeni araştırmaların hızı hala çok düşük.

Bir antibiyotiği onaylatmak için harcanan çaba, maliyet ve zaman; sınırlı yatırım getirisi ve ilaca karşı direnç oluşmaması için mümkün olduğunca az kullanılmak üzere tasarlanması nedeniyle ilaç üreticileri için cazip değil.

Sonuç olarak antibiyotik üretiminin aslan payı birkaç küçük biyofarmakoloji laboratuvarında yapılıyor. 1980’li yıllarda 20 olan antibiyotik üreten büyük ilaç şirketi sayısı bugün çok azaldı.

DSÖ raporunun yazarları bu dönemde antibiyotik direncindeki artışın arkasındaki nedenleri tespit etmek ve pandemi sırasında antibiyotiklerin aşırı kullanımıyla ne ölçüde bağlantılı olduğunu ortaya çıkarmak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulduğunu söyledi.

Antibiyotik direnci tanımı ve algısı

İlaçların belirli bir dozda oluşturduğu etkinin aynı dozda tekrarlayan kullanımlarından sonra azalması veya aynı etkiyi oluşturmak için daha yüksek dozda kullanılmalarının gerekliliği, ilaç etkisine karşı direnç gelişimi olarak tanımlanmaktadır. Aynı durum, etki mekanizması vücutta hastalık oluşturan patojenleri öldürmek veya baskılamak olan ilaçlar (antibiyotikler, antineoplastikler) için geçerli olduğunda, ilaca dirençli patojenlerden bahsedilir.

Bakterilerde antibiyotiklere karşı direnç gelişiminden sorumlu olan genler spontan ya da indüklenen mutasyonlarla veya direnç genlerinin başka bakterilerden transfer edilmesiyle kazanılmaktadır. Antibiyotiklere maruziyet durumunda bu direnç genleri, bu genleri taşıyan bakterilerin hayatta kalma şansları daha fazla olduğu için, doğal olarak seçilmekte ve bu genleri taşıyan bakterilerin ekosistemde kapladığı yer artmaktadır.

Antibiyotiklere karşı direnç gelişimi, antibiyotiklerin keşif sürecinin ilk zamanlarından itibaren bilinmektedir. Zira penisilini keşfeden Alexander Fleming, 1945 yılında Nobel ödülünü alırken yaptığı konuşmasında, laboratuvar ortamında mikroorganizmaların kendilerini öldürmeye yetmeyen dozlarda penisiline belirli bir süre maruz kalmaları durumunda penisilin direnci kazanacaklarını ve aynı durumun vücutta da geçerli olduğunu söylemiştir.

Doğada antibiyotik direnç genlerinin varlığının kökeninin incelenmesine yönelik çalışmalar bu genlerin ve dolayısıyla bakterilerde gözlenen antibiyotik direncinin insanların tedavi amaçlı olarak antibiyotikleri kullanmaya başlamalarından çok daha önce de var olan doğal bir fenomen olduğunu göstermektedir. Doğada antibiyotik varlığının antibiyotiklerin keşfinden çok daha önce de mevcut olduğu düşünüldüğünde bunun beklenilen bir durum olduğu kabul edilebilir.

Günümüzde antibiyotik direnç mekanizmaları bakterilerin evrimsel sürecinin bir parçası olarak kabul edilmektedir. Buna göre, antibiyotik direncinin hep var olduğu gibi her zaman da var olacağı ve etkisine direnç olmayan bir antibiyotiğin olmadığı ve olmayacağı öngörülmekte ve antibiyotik direnciyle mücadele planının bu varsayım üzerinden gerçekleştirilmesi gerektiği kabul edilmektedir.

Ayrıca, klinik açıdan önem taşıyan direnç mekanizmaları ve dirençli bakteri türlerinin zaman içinde değişiklik gösterebileceği düşünülmektedir. Bu nedenler, belirli aralıklarla yeni antibiyotiklerin üretilmesinin; bu antibiyotiklerin belirli direnç mekanizmalarına spesifik olmalarının ve kullanımlarının bu durumlarla sınırlı olmasının gerektiğini düşündürmektedir.

Son yıllarda yapılan çalışmalar belirli bir bakterideki çoklu ilaç direncinin yanısıra, tüm bakterilerdeki direnç faktörlerinin toplamından oluşan ve “rezistom” adı verilen direnç havuzu kavramına yer vermektedir. Bu havuzdaki bakteriler sadece patojen bakterileri değil patojen olmayan bakterileri de kapsamaktadır.

Bu yaklaşım değişikliğinin altında yatan sebep, bakterilerin direnç genlerini horizontal olarak farklı bakteri türlerine aktarabilmeleridir. Rezistomun daha iyi anlaşılmasının, sadece içinde bulunulan zamanda klinik açıdan önem taşıyan direnç mekanizmalarına yönelik değil, gelecekte önem kazanabilecek yeni direnç mekanizmaları hakkında da fikir sağlayarak yeni ilaçların keşif sürecinde önemli faydalar sağlayabileceği umut edilmektedir.

Paylaşın

DSÖ: Kovid 19 Vaka Sayıları 5 Haftadır Yükselişte

Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ/WHO) yayımladığı haftalık rapora göre, geçen hafta dünya genelinde 5,7 milyon Kovid 19 vakası tespit edilirken vaka sayısı önceki haftaya göre yüzde 6 arttı.

Rapora göre, Mart 2022’den itibaren azalan vaka sayısı, Haziran ayının ikinci yarısından itibaren yeniden artış eğilimine girdi. Artışın Omicron varyantının bulaşıcılığı yüksek BA.4 ve BA.5 alt varyantlarının dünyada giderek hakim hale gelmesinden kaynaklandığı tahmin ediliyor.

Worldometer’a göre, pandeminin başından beri dünya genelinde 568 milyondan fazla vaka saptandı, virüs nedeniyle 6 milyon 389 binden fazla insan hayatını kaybetti.

Ancak DSÖ, vaka artışına karşın virüse bağlı ölümlerde belirgin artış görülmediğini kaydetti. Geçen hafta dünya genelinde 9 bin 800 ölüm kaydedilirken, rakam önceki haftaya göre değişiklik göstermedi.

Ölüm sayıları Ortadoğu’da yüzde 78 arttı

Bölgesel olarak, en yüksek vaka artışları, yüzde 28 ile Batı Pasifik ve yüzde 25 ile Ortadoğu’da görüldü.

Vaka sayısı Afrika’da yüzde 33, Kuzey ve Güney Amerika’da yüzde 1 azalırken Güneydoğu Asya’da yüzde 5, Avrupa’da yüzde 4 arttı.

Haftalık ölüm sayıları ise Ortadoğu’da yüzde 78, Güneydoğu Asya’da yüzde 23 artarken Afrika’da yüzde 17, Batı Pasifik’te yüzde 10, Kuzey, Güney ve Orta Amerika’da yüzde 1 azaldı, Avrupa’da sabit kaldı.

Aşılara ve bağışıklığa dirençli

Dünyada giderek yaygınlaşan BA.4 ve BA.5 alt varyantlarının, daha bulaşıcı olması ve hızlı yayılmasının yanı sıra aşıların ve hastalığı geçirmenin sağladığı bağışıklığa direnç gösterdiği biliniyor.

ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC), 13 Temmuz’da yaptığı açıklamada, BA.4 ve BA.5 alt varyantlarının ülkedeki vakaların yüzde 80’ininden fazlasını oluşturduğunu bildirmişti.

Sonbaharda “yeni dalga” bekleniyor

Vaka artışındaki eğilimin sürmesi halinde, güz aylarında dünya çapında yeni bir salgın dalgasının ortaya çıkabileceği öngörülüyor.

DSÖ Genel Sekreteri Tedros Adhanom Ghebreyesus, geçen hafta yaptığı açıklamada, Kovid 19 salgınının “küresel acil durum” olarak nitelendirilmeye devam edileceğini söylemişti.

Ghebreyesus, Omicron varyantının alt varyantları BA.4 ile BA.5’in dünya genelinde vaka sayılarında artışı tetiklemeyi sürdürdüğüne dikkati çekerek, “Virüs kontrollerindeki azalma, varyantların nasıl bulaştığı, hastalığa yol açma ihtimali ve virüse karşı mücadelenin etkililiğinin derecesinin anlaşılmasına engel oluyor” uyarısında bulunmuştu.

Paylaşın

DSÖ’den ‘Maymun Çiçeği’ Uyarısı

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ/WHO), son haftalarda Avrupa başta olmak üzere birçok ülkede yayılma gösteren maymun çiçeği virüsünün şimdiye kadar 30 ülkede 550’den fazla kişiye bulaştığını bildirdi.

İstanbul Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz da “Dünyada şu ana kadar yaklaşık 30 ülkeden (İran, İsrail dahil) 696 maymun çiçeği, 33 ülkeden (Bulgaristan, Yunanistan, G. Kıbrıs dahil) 706 etkeni bilinmeyen ağır çocuk hepatiti olgusu bildirildi. Merkezi konumdaki ülkemizden bildirim olmaması tuhaf” açıklamasını yaptı.

“Tespit edilememiş bir yayılma”

Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, örgütün Cenevre’deki merkezinde basın toplantısı düzenledi.

Ghebreyesus, maymun çiçeğinin endemik olmadığı 30 ülkeden DSÖ’ye gönderilen 550’den fazla vakayı doğruladıklarını belirterek “İncelemeler sürüyor fakat virüsün kısa zamanda birçok ülkede aynı anda ve ani şekilde görülmesi, tespit edilememiş bir yayılmaya işaret ediyor” dedi.

Ayrıca, maymun virüsü taşıyan kişiyle herhangi bir fiziksel temasın, virüsün bulaşması için yeterli olduğunu ekledi.

Daha fazla maymun çiçeği vakasının beklendiğini söyleyen Ghebreyesus, DSÖ üyesi ülkelere, şu adımları atma çağrısında bulundu:

  • Virüse dair incelemeleri ilerletme ve daha geniş gruplardaki vakaları araştırma
  • Maymun çiçeği bulaşma riski yüksek gruplara doğru bilgi sağlama
  • Risk grupları arasında virüsün yayılımını önleme
  • Virüse karşı sahada görev yapan sağlık çalışanlarını koruma

Vaka sayısının artacağı tahmin ediliyor

Ghebreyesus, “Durum gelişiyor ve ileride daha fazla vaka tespit edilmesini bekliyoruz. Genel olarak semptomlar kendi kendine iyileşse de bazı durumlarda ölümcül olabiliyor” dedi.

Önceliklerinin, yüksek riskli gruplara bilgi sağlamak ve yayılımını engellemek olduğunu belirtti.

Ayrıca, sağlık çalışanlarını korumanın önemine dikkat çekti.

Ghebreyesus, “Son olarak bu hastalıkla ilgili bilgilerimizi geliştirmeliyiz” diye konuştu.

COVID-19 salgınının bitmediğini de söyleyen Ghebreyesus, virüsün nerede yayıldığına dair DSÖ’ye net bilgi verme ve sağlık çalışanları başta olmak üzere risk grubundaki kişileri aşılama tavsiyesinde bulundu.

Maymun çiçeği hastalığı nedir?

Maymun çiçeği, 1980’li yıllarda tamamen ortadan kalkan çiçek hastalığının bir çeşit akraba virüsü.

ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezi’ne (CDC) göre, hastalık 1958’de maymun kolonilerinde keşfedildi. İnsana bulaşan ilk vaka 1970 yılında Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde (DRC) rapor edildi.

O tarihten bu yana Benin, Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Gabon, Fildişi Sahili, Liberya, Nijerya, Kongo Cumhuriyeti, Sierra Leone ve Güney Sudan’ın da içinde bulunduğu 11 Afrika ülkesinde bu virüs görüldü.

Belirtileri ne?

Ateş, döküntü, şiddetli baş ağrısı, sırt ağrısı, kas ağrıları, halsizlik ve şişmiş lenf düğümleri, maymun çiçeği ile ilişkili en yaygın belirtiler.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, maymun çiçeği olan hastalarda ateşin başlamasından sonraki 1 ila 3 gün içinde deri döküntüleri görülüyor. Döküntüler daha çok yüzde yoğunlaşırken, yüze ilave olarak, avuç içi ve ayak tabanları, ağız mukozasını, cinsel organları da etkiliyor.

Maymun çiçeğinin kuluçka süresi genellikle 6 ila 13 gün olarak bilinse de DSÖ’ye göre bu süre 5 ila 21 gün arasında değişebiliyor.

Tedavisi var mı?

DSÖ’ye göre, şu anda maymun çiçeği için önerilen özel bir tedavi yok.

Çiçek hastalığına karşı aşılamanın hastalığı önlemede yaklaşık yüzde 85 oranında etkili olduğu ileri sürüldü.

2003 yılında ABD’de yaşanan yayılmada, 47 kişi hayatını kaybetmişti.

Maymun çiçeği virüsü taşıyan kişilerin çoğu hastalığı hafif atlatsa bile DSÖ’ye göre, bu virüsten ölüm oranı yüzde 11 civarında. Çocuklar ve gençlerde ölüm oranı daha fazla olabiliyor.

Nasıl bulaşıyor?

Dünya Sağlık Örgütü yetkilisi Dr. İbrahim Soce Fall, virüsün endemik olduğu ülkelerde dahi henüz nasıl bulaştığının tam olarak anlaşılamadığını, bulaşma dinamikleri açısından hâlen birçok bilinmez olduğunu açıkladı.

DSÖ bulaşma şekilleri olarak şunları saydı: “Maymun çiçeği döküntüsü olan biri tarafından kullanılan giysilere, çarşaflara veya havlulara dokunmak. Döküntülere ya da kabuklarına dokunmak. Enfekte bir kişinin öksürmesine veya hapşırmasına maruz kalmak.”

Paylaşın

DSÖ: Maymun Çiçeğinin Pandemiye Dönüşme Olasılığı Düşük

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Afrika kıtası dışında ortaya çıkan maymun çiçeği virüsü vakalarının pandemiye dönüşeceğini düşünmediklerini, virüsle enfekte olan ancak belirti göstermeyen kişilerin hastalığı bulaştırıp bulaştırmadığının net olmadığını bildirdi.

Yakın temasla bulaşan, grip benzeri belirtilere ve deri üzerinde iltihaplı kabarıklıklara neden olan maymun çiçeği virüsü, çoğu Avrupa ülkelerinde olmak üzere 300’den fazla doğrulanmış ve şüpheli vakaya yol açtı.

DSÖ, maymun virüsü salgınının “uluslararası kaygı yaratan olası halk sağlığı acil durumu” olarak değerlendirilmesi gerektiğini bildirdi. Kovid 19 ve Ebola için de kullanılan bu statü, hastalığın kontrol altına alınması için araştırma ve fonların hızlandırılmasını sağlamayı amaçlıyor.

DSÖ Sağlık Acil Durum Programı’nın maymun çiçeği teknik sorumlusu Rosemund Lewis, salgının olası bir pandemiye dönüşme riski olup olmadığı konusunda, “Bilmiyoruz ama sanmıyoruz. Şu anda küresel bir pandemi kaygımız yok” yanıtını verdi.

Maymun çiçeği virüsünün bulaşmasından sonra deri üzerindeki kabarıklıkların belirmesi ve yaraların kabuk bağlayarak dökülmesine kadar olan süreç, bulaşıcı dönem olarak kabul ediliyor. Ancak DSÖ yetkilisi Lewis, enfekte olsa da belirti göstermeyen kişilerin virüsü yayıp yaymadığının bilinmediğini kaydetti.

Lewis, “Belirti göstermeyen kişilerin maymun virüsünü bulaştırıp bulaştırmadığını henüz bilmiyoruz. Geçmişteki göstergeler bunun önemli bir özellik olmadığına işaret ediyor, ancak bunun belirlenmesi gerekiyor” dedi.

Mevcut salgına yol açan virüs türünün enfekte olan kişiler arasında az sayıda ölüme neden olduğu sanılıyor. Şimdiye kadar ise mevcut enfeksiyon vakaları içinde can kaybı kayda geçmedi. Vakaların çoğu, virüsün endemik olarak görüldüğü Orta ve Batı Afrika ülkeleri yerine Avrupa’da, Afrika’ya seyahatle bağlantılı olmadan ortaya çıktı.

Uzmanlar bu nedenle son dönemde ortaya çıkan olağandışı vakaların sebebini araştırıyor. Halk sağlığı yetkilileri, toplum için bulaşma olduğundan şüpheleniyor. Bazı ülkeler, doğrulanmış vakalarla yakın temas içinde olan kişilere aşı seçeneği sunmaya başladı.

Paylaşın

Maymun Çiçeği Virüsü Yayılıyor: 11 Ülkede 80 Vaka

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa Bölgesel Direktörü Hans Kluge, maymun çiçeği (monkey pox) virüsü ile ilgili dün (20 Mayıs) bir açıklama yaparak 11 ülkede yaklaşık 80 vakanın doğrulandığını duyurdu.

Buna göre, 50 vaka da doğrulanmayı bekliyor. Vaka görülen ülkeler şu şekilde: Belçika, Fransa, Almanya, İtalya, Portekiz, İspanya, İsveç, İngiltere, Kanada, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İsrail. Kluge’nin açıklamasının ardından Avustralya’da da vaka görüldüğü açıklandı.

Maymun çiçeğinin yeni tip koronavirüsten (Kovid 19) farklı şekilde yayıldığını ifade eden DSÖ, insanları hastalık ile ilgili olarak “ulusal sağlık yetkilileri gibi güvenilir kaynaklardan bilgi edinmeye” çağırdı.

Hans Kluge’ye göre, maymun çiçeği virüsü vakaları üç sebep dolayısıyla “tipik olmayan” vaka kategorisinde değerlendiriliyor.

“Vakaların salgının bulunduğu ülkelere seyahat ile bağlantılı olmadığını” ifade eden Kluge, vakalar Avrupa ve ötesine yayıldığından virüsün bir süredir yayıldığı ihtimali üzerinde durduklarını söyledi.

Vakaları “atipik” kılan üçüncü bir nokta ise “vakaların çoğunun hafif semptomlar gösteriyor olması.”

Maymun çiçeğinin çoğu zaman “kendi kendini sınırlandıran” bir hastalık olduğunu ve “enfekte olanların çoğunun tedavi olmadan birkaç hafta içinde iyileşeceğini” kaydeden DSÖ Avrupa Direktörü, hastalığın özellikle küçük çocuklarda, hamilelerde ve bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerde daha ciddi seyredebileceği uyarısında bulundu.
Son 24 saat içinde maymun çiçeği vakasına rastlanan ülkeler şöyle…

İsrail

İsrail Sağlık Bakanlığı dün bir yazılı açıklama yaparak ülkede ilk maymun çiçeği virüsünün saplandığını duyurdu.

Adı açıklanmayan otuz yaşlarında bir erkekte virüs belirtilerinin ortaya çıkması üzerine hasta Tel Aviv’deki Ichilov Hastanesine nakledildi.

Açıklamada hastanın, “ülke dışında maymun çiçeği bulaşmış başka bir kişiyle temasta bulunduğu, sağlık durumunun iyi olduğu belirtildi.

Belçika

Belçika Sağlık Bakanı Frank Vandenbroucke, ülkedeki maymun çiçeği vakalarına ilişkin açıklamasında vaka sayısının üçe çıktığını duyurdu.

Antwerp Tropik Sağlık Enstitüsü dün ülkede ilk vakayı duyurmuş, kısa süre içinde ilk hastayla temaslı ikinci vakanın da teyit edileceğini bildirmişti.

Buna göre, Belçika’da maymun çiçeği virüsünün Antwerp kentinde düzenlenen Darklands isimli “fetiş festivalinden” yayıldığı belirlendi.

Kanada

Maymun çiçeği vakaları Avrupa dışında da yayılıyor.

Kanada Halk Sağlığı Ajansından dün akşam saatlerinde yapılan açıklamada, ülkenin Quebec eyaletinde iki kişide maymun çiçeği virüsü saptandığı, 20 şüpheli vaka üzerinde de çalışıldığı bildirildi.

Ajans, özetle şu açıklamayı yaptı:

“Bunlar Kanada’da teyit edilen ilk iki vaka. Maymun çiçeği daha önce Kanada’da hiç görülmedi. Son uluslararası vakalarda da bireylerin maymun çiçeği virüsüne nasıl maruz kaldığı henüz belli değil.

Maymun çiçeğinin kişiden kişiye yayılması nadirdir. Bununla birlikte insanlar arasında vücut sıvıları, solunum damlacıkları, maymun çiçeği yaraları ile doğrudan temas, daha önce giyilen giysiler, yatak takımları veya ortak eşyaların paylaşılması gibi enfekte bir kişiyle yakın temas sonucu yayılabilir.

İnsanlar, yakın temas yoluyla bulaşan diğer birçok hastalıkta olduğu gibi, fiziksel mesafeyi koruyarak, maskeleme dahil sık el ve solunum hijyeni sağlayarak risklerini azaltabilirler.

Maymun çiçeğinin semptomları tipik olarak ateş, baş ağrısı, kas ağrıları, yorgunluk ve şişmiş lenf düğümleridir. Bu semptomların gelişmesinden birkaç gün sonra ortaya deri döküntüleri çıkabilir.”

Almanya ve Avustralya

Almanya’da ilk maymun çiçeği vakası ise ülkenin güneyindeki Bavyera eyaletinde tespit edildi. Alman Ordusunun Münih’teki Mikrobiyoloji Enstitüsünden yapılan açıklamada, 19 Mayıs’ta Almanya’da ilk kez bir kişide maymun çiçeği virüsünün kesin olarak tespit edildiği belirtildi.

Avrupa’da ve ABD’de yayılan maymun çiçeği virüsünün Avustralya’daki ilk vakası ise Victoria eyaletinde tespit edildi.

Eyaletin Sağlık Bakanlığının açıklamasında, 30 yaşındaki kişinin 16 Mayıs’ta Melbourne’e dönmeden önce hafif semptomlar geçirdiği ve tıbbi yardım istediği bildirildi. Hasta, testinin pozitif çıkması üzerine izole edildi.

Paylaşın

Dünya Sağlık Örgütü’nden Acil Maymun Çiçeği Toplantısı

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Batı ve Orta Afrika’da rastlanan maymun çiçeği virüsü enfeksiyonunun Avrupa’daki doğrulanmış ya da şüpheli vaka sayısının 100’ü aşması üzerine acil toplanma kararı aldı.

Maymun çiçeği vakaları Avrupa’da Belçika, Fransa, Almanya, İtalya, Portekiz, İspanya, İsveç ve İngiltere’yle Amerika, Kanada ve Avustralya’da görüldü.

İlk kez maymunlarda tespit edilen maymun çiçeği virüsü, yakın temasla bulaşıyor. Ancak Afrika kıtası dışına daha önce çok nadiren çıkan virüsün yayılması, kaygı yaratıyor.

Ancak uzmanlar, maymun çiçeği salgınının Kovid 19 benzeri bir pandemiye dönüşmesini beklemiyor çünkü maymun çiçeği virüsü, Kovid 19’a neden olan Koronavirüsü kadar kolay yayılmıyor.

Genellikle hafif atlatılan virütik bir hastalık olan maymun çiçeği, genellikle yüksek ateşe ve deri üzerinde kabarıklıklara yol açıyor.

Almanya’da silahlı kuvvetlerin sağlık hizmetlerinden yapılan açıklamada “İngiltere, İspanya ve Portekiz’de doğrulanan vakalarla birlikte maymun çiçeğinin Avrupa’da görülen en büyük ve yaygın salgını yaşanıyor” denildi. Ülkede ilk vaka Cuma günü tespit edildi.

WHO bünyesinde bulunan ve küresel sağlığa yönelik tehdit oluşturan enfeksiyon riskleri hakkında tavsiyelerde bulunan, Pandemi ve Epidemi Olasılığı İçeren Enfeksiyon Tehlikeleri Teknik Tavsiye Grubu, Cuma günü acil toplantı kararı aldı.

Bu grup, maymun çiçeğinin, WHO’nun en yüksek alarm seviyesi olarak kabul edilen ve şu anda Kovid 19 pandemisi için geçerli olan “uluslararası seviyede kaygı verici halk sağlığı acil durumu” statüsüyle tanımlanmasından sorumlu olan kurum değil.

Toplum içinde bulaşma

Alman Robert Koch Enstitüsü’nden Fabian Leendertz, maymun çiçeği salgınını epidemi olarak nitelendirdi.

Ancak Leendertz, “Bu epideminin uzun sürme olasılığı çok düşük. Vakalar, temaslı takibi sayesinde tecrit edildi. Gerektiği takdirde kullanılabilecek ilaçlar ve etkili aşılar var” dedi.

Ancak WHO’nun Avrupa şubesi başkanı, insanların yaklaşan yaz aylarında parti ve festival gibi etkinlikler için daha sık biraraya gelmesinin enfeksiyon vakalarının yayılmasını hızlandırmasından korkuyor.

Maymun çiçeği virüsünün aşısı yok. Ancak WHO’ya göre veriler, çiçek hastalığının kökünü kurutmak için kullanılan aşıların maymun çiçeğine karşı da yüzde 85 oranında etkili olduğunu gösteriyor.

İngiliz yetkililer, Perşembe günü yaptıkları açıklamada, bazı sağlık çalışanlarına ve maymun çiçeğine maruz kalmış olabilecek kişilere, çiçek aşısı olmaları önerisinde bulunduklarını bildirdi.

1970 yılından bu yana 11 Afrika ülkesinde maymun çiçeği vakaları tespit edildi. Nijerya’da 2017’den sonra büyük bir salgın oldu. Ülkede şimdiye kadarsa 46 şüpheli vaka tespit edildi. Bunların 15’i doğrulandı.

Avrupa’daki ilk vakaysa 7 Mayıs’ta, Nijerya’dan İngiltere’ye dönen bir yolcuda tespit edildi.

Oxford Üniversitesi’nden bir akademisyene göre, 7 Mayıs’tan bu yana Afrika kıtası dışında, 100’den fazla maymun çiçeği vakası tespit edildi.

Vakaların çoğu, Afrika kıtasına seyahatle ilişkili değil. Bu nedenle bu salgının nedeni netlik kazanmadı. Sağlık yetkilileri, toplum içinde bulaşma olasılığının bulunduğunu söylüyor.

Cinsel sağlık klinikleri

WHO, ilk vakaların üç sebep yüzünden sıradışı olduğunu kaydediyor. Bunlardan ilki, bir vaka dışında diğer tüm vakaların maymun çiçeğinin endemik olduğu bölgelere yapılan seyahatle bağlantılı olmaması; ikincisi, cinsel sağlık hizmeti veren kliniklerin vakaları tespit etmesi ve vakaların büyük çoğunluğunun hemcinsleriyle cinsel ilişkiye giren erkeklerde görülmesi; üçüncüsü, vakaların Avrupa’da ve ötesinde geniş bir coğrafi alana yayılmasının bulaşmanın bir süredir devam ettiğine işaret etmesi.

İngiltere Sağlık Güvenliği Dairesi, İngiltere’de 20 vakanın doğrulandığını bildirdi. Vakaların çoğu kendilerini eşcinsel ya da biseksüel olarak tanımlayan ya da hemcinsleriyle cinsel ilişkiye giren erkekler arasında tespit edildi.

Portekiz’de tespit edilen 14 vakanın hepsi, 20 ila 40 yaş arasında olan, kendilerini eşcinsel ya da biseksüel olarak tanımlayan ya da hemcinsleriyle cinsel ilişkiye giren ve cinsel sağlık kliniklerine başvuran erkekler.

İspanya’daki sağlık yetkilileriyse Cuma günü çoğu Madrid ve civarında, 23 yeni vakanın saptandığını açıkladı. Vakaların bir saunayla bağlantılı olduğu tespit edildi.

İtalya’nın Lazio bölgesinden sağlık yetkilisi Alessio D’Amato, hastalığın cinsel yolla bulaşan bir hastalık haline dönüştüğünü söylemek için çok erken olduğunu kaydetti. İtalya’da şimdiye kadar üç vaka ortaya çıktı.

Londra’daki Kings College’dan viroloji profesörü Stuart Neil, cinsel temasın, yakın temas olduğunu söylüyor.

Profesör Neil, “Maymun çiçeğinin cinsel yolla bulaştığı fikri biraz abartılı” diyor. Vakalar arasında bağlantı olup olmadığını anlamak için farklı vakalardan alınan virüslerin haritasının çıkarıldığını bildiren WHO’nun kısa süre içinde konuya ilişkin verileri güncellemesi bekleniyor.

Paylaşın

Dünya Sağlık Örgütü, Ukrayna’da Savaş Suçu Kanıtı Arıyor

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Rusya’nın Ukrayna’daki sağlık tesislerine saldırılarını belgelediğini ve olası bir savaş suçları soruşturması için kanıt topladığını açıkladı. Rusya, savaş suçlarıyla ilgili suçlamaları bugüne kadar reddetti. 

WHO Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus ve Acil Durum Programı Direktörü Mike Ryan, Kiev’e önceden duyurulmayan bir ziyaret gerçekleştirdi.

Mike Ryan Kiev’de düzenlenen basın toplantısında, sağlık tesislerine saldırmaktan kaçınmanın savaşan tarafların açık sorumluluğu olduğunu, ancak WHO’nun ülkedeki hastanelere ve kliniklere yapılan 200 saldırıyı belgelediğini söyledi.

Mike Ryan, “Sağlık tesislerine kasıtlı saldırılar, uluslararası insancıl hukukun ihlalidir ve bu nedenle, her durumda savaş suçlarını temsil eder” dedi.

Ryan, “Bu saldırılara tanık olmayı ve onları belgelemeyi sürdürüyoruz. Birlemiş Milletler sisteminin, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin ve diğer kurumların bu saldırıların ardındaki suç niyetini değerlendirmek için gerekli soruşturmaları yapacağına güveniyoruz” diye konuştu.

Ryan, 200 vakanın Ukrayna sağlık tesislerine yönelik saldırıların tamamı olmadığını, yalnızca WHO’nun doğrulayabildiği saldırılar olduğuna dikkat çekti. Kiev, Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’yı işgale başlamasından bu yana bu tür yaklaşık 400 saldırı olduğunu savunuyor.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski, 5 Mayıs’ta yaptığı açıklamada, Rus birliklerinin Ukrayna’da yaklaşık 400 sağlık kurumunu yıkıma uğrattığını veya zarar verdiğini söyledi.

Rusya, Ukrayna ve Batılı ulusların olası savaş suçlarıyla ilgili suçlamalarını bugüne kadar reddetti ve savaşta sivilleri hedef almadığını savundu.

WHO Başkanı Tedros da Kiev’deki basın toplantısında, “Tüm Ukrayna halkına mesajım şudur; DSÖ yanınızda. Rusya Federasyonu’na bu savaşı durdurması için çağrıda bulunmayı sürdürüyoruz” ifadelerini kullandı.

Reuters haber ajansının 5 Mayıs’ta ele geçirdiği bir belgeye göre, WHO üye ülkeleri, 10 Mayıs’ta Moskova’daki büyük bir bölge ofisinin olası kapatılmasını içeren Rusya karşıtı bir kararı değerlendirecek.

Üç diplomatik ve siyasi kaynak, karar taslağının Rusya’nın Birleşmiş Milletler’e bağlı WHO’nun yönetim kurulu üyeliğini askıya alma ve oy haklarının geçici olarak dondurulması gibi daha sert yaptırımları ise içermediğini söyledi.

Büyük ölçüde AB diplomatlarınca hazırlanan ve bu hafta WHO’nun Avrupa bölge ofisine sunulan taslak, Ukrayna’nın Türkiye, Fransa ve Almanya dahil en az 38 üye tarafından imzalanan talebinin peşinden geldi.

Paylaşın

Nedeni Belirsiz Hepatit Vakaları 228’e Yükseldi

Dünya Sağlık Örgütü (WHO-DSÖ), İngiltere’de ortaya çıkan ve daha sonra birçok ülkede tespit edilen nedeni belirsiz hepatit görülen çocuk sayısının dünyada en az 228’e yükseldiğini açıkladı.

DSÖ’nün Küresel HIV, Hepatit ve Cinsel Yolla Bulaşan Enfeksiyonlar Programı Araştırmacısı Dr. Philippa Easterbrook, örgütün Cenevre merkezindeki basın toplantısında gazetecilerin hepatit vakalarına dair sorularını cevapladı.

Şimdiye kadar 20 ülkeden en az 228 hepatit vakasının doğrulandığını aktaran Easterbrook, merkeze raporlanan 50 vakanın ise araştırıldığını bildirdi.

Easterbrook, nedeni belirsiz hepatit kaynaklı 1 can kaybı bulunduğunu yineleyerek, ülkelerden gelen hepatit kaynaklı can kaybı iddialarının incelendiğini vurguladı.

Endonezya Sağlık Bakanlığı ise 2 Mayıs’ta, nedeni belirsiz hepatit virüsü saptanan 3 çocuğun hastanede hayatını kaybettiğini açıklamıştı.

Şimdiye kadar virüsün görüldüğü 18 çocuğun karaciğer iflasına uğradığı ve karaciğer nakli yaptırdığı bilgisini paylaşan Easterbrook, “Virüsün kaynağına dair bulaşıcı veya bulaşıcı olmayan bütün sebepleri araştırıyoruz. Şimdiye kadar bu virüsün herhangi bir bölge, gıda veya zehirden kaynaklandığına dair bulgu elde edilmedi” dedi.

Easterbrook, vakaların hiçbirisinde yaygın hepatit virüsleri olan Hepatit A, B, C, D ile E’ye rastlanmadığını ve Kovid 19 aşılamasının virüsle alakası olduğuna dair tezlerin doğru olmadığını yineledi.

DSÖ, 16 Nisan’da yaptığı yazılı açıklamada, İngiltere’de 74 çocukta sebebi belirsiz hepatit virüsü tespit edildiğini duyurmuştu. Nisanın sonlarına doğru hepatit virüsü İspanya, Almanya, Polonya, Danimarka, Japonya, ABD, Kanada ve İsrail’de de görülmüştü.

Virüsün tespit edildiği çocuklarda son bir aydır sarılık, ishal, kusma ve karın ağrısı gibi belirtilerin görüldüğü, bazı vakaların ağır karaciğer iltihabı geçirmeleri nedeniyle karaciğer nakli yapılarak tedavi edildiği bildirilmişti.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

DSÖ’den ‘Omicron’un BA.2 Alt Varyantı’ Uyarısı: Daha Bulaşıcı

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ/WHO), Kovid 19’un Omicron’un giderek yayılan alt türlerinden BA.2 varyantına ilişkin yaptığı açıklamada, varyantın diğer alt varyantlara göre daha bulaşıcı olduğunu belirtti.

DSÖ’ye bağlı COVID-19 Virüsünün Evrimine dair Teknik Danışma Grubu’nun (TAG-VE) toplantısından sonra yapılan yazılı açıklamada, Omicron’un dünyada en çok yayılan BA.1 ve BA.2 alt varyantlarına dair son veriler değerlendirildi.

Yayılma hızından ötürü BA.2 alt varyantının “endişe verici varyant” olarak tanımlanmayı sürdürmesi gerektiği belirtildi.

Enflüanza Verilerinin Paylaşımı Küresel İnisiyatifi’ne (GISAID) gönderilen vaka örneklerinde Omicron’un en yaygın küresel COVID-19 varyantı olarak görüldüğü kaydedildi ve dünyadaki vaka düşüşlerine rağmen son haftalarda BA.2 alt varyantının BA.1’e kıyasla daha fazla enfeksiyon gösterdiği bilgisi paylaşıldı.

Açıklamada, “Araştırmalar, BA.2’nin büyüme avantajının BA.1’den daha yüksek olduğunu gösterdi. Bunun sebepleri araştırılıyor, fakat ilk veriler bu büyüme avantajının, BA.2’nin diğer alt varyantlara göre daha bulaşıcı olmasından geldiğine işaret ediyor” denildi.

Omicron’a karşı ilk iki doz aşının etkinliğinin hâlâ sürdüğü, güçlendirici dozun etki oranının netleşmesi için daha fazla veriye ihtiyaç duyulduğu vurgulandı.

Öte yandan DSÖ’nün yayımladığı Haftalık COVID-19 Güncellemesi raporunda, 14-20 Şubat’ta Kovid-19 vaka ve ölüm artış oranının bir önceki haftaya göre sırasıyla yüzde 21 ve yüzde 8 düşüş gösterdiği bildirildi.

Son bir haftada dünya genelinde 12 milyon yeni vaka görülürken virüs nedeniyle 67 bin kişinin yaşamını yitirdiği kaydedildi.

Paylaşın

Yeni Veriler Omicron’un Daha Az Şiddetli Geçtiğini Destekliyor

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Koronavirüsün Omicron varyantının üst solunum yollarını etkilediğini, daha önceki varyantlara oranla daha hafif belirtilere yol açtığını ve bazı yerlerde hızla artan vaka sayılarına karşın düşük ölüm oranları kaydedildiğini bildirdi.

Örgütün vaka direktörü Abdi Mahamud, Cenevre’de gazetecilere yaptığı açıklamada, “Omicron’un üst solunum yollarını enfekte ettiğine ilişkin giderek daha fazla sayıda araştırma görüyoruz. Diğer varyantlar akciğerleri etkileyerek ağır zatürreye yol açıyordu” dedi. Mahamud, “Bu müjdeli bir haber olabilir, ama kanıtlanması için daha fazla araştırmaya ihtiyacımız var” şeklinde konuştu.

İlk kez Kasım ayı sonunda tespit edilen ve birçok mutasyona uğradığı anlaşılan Omicron varyantı, WHO verilerine göre en az 128 ülkede görüldü. Omicron’un hızla yayılması, Kovid nedeniyle yaklaşık iki yıldır sekteye uğrayan hayatlarını ve ekonomiyi yeniden canlandırmak isteyenler ve ülkeler için birçok zorluğu beraberinde getiriyor.

Ancak vaka sayıları rekor seviyeye çıkarken hastaneye yatan hasta sayısı ve ölüm oranları, pandeminin önceki aşamalarına kıyasla daha düşük seyrediyor. WHO yetkilisi Mahamud, “Şu anda vaka ve ölüm sayıları arasında bağın koptuğuna tanık oluyoruz” dedi.

Abdi Mahamud’un Omicron’dan kaynaklanan ağır hastalık riskinin azaldığına ilişkin sözleri, yeni varyantın ilk tespit edildiği ülkelerden biri olan Güney Afrika’dan gelen araştırma sonuçlarıyla aynı doğrultuda. Ancak WHO yetkilisi Mahamud, Güney Afrika’nın genç bir nüfusu bulunduğuna dikkat çekerek bir istisna olduğu uyarısında bulundu.

Yetkili, Omicron’un yüksek bulaşıcılık oranının birkaç hafta içinde birçok yerde baskın varyant haline gelmesi anlamı taşıdığını, bu durumun, aşısız nüfus oranı yüksek ülkelerde sağlık sistemlerini tehdit edeceğini söyledi.

Esas zorluk aşılar değil aşılama

Mahamud, Omicron varyantının antikorlardan kaçmayı başarmasına rağmen, Kovid-19 aşılarının T hücrelerinden ikincil bağışıklık yanıtı elde ederek hala koruma sağladığını söyledi. “Tahminimiz, Omicron nedeniyle hastaneye yatış ve ölüm riskine karşı korumanın devam edeceği yönünde” diyen Mahamud, bu durumun, Omicron vakalarının çok düşük olduğu Çin’de kullanılan Sinopharm ve Sinovac aşıları için de geçerli olduğunu söyledi.

Mahamud, “Mesele aşı değil, aşılama ve savunmasız nüfuslara erişim” dedi. Omicron’a özel bir aşı gerekip gerekmediğine ilişkin bir soruya bunu belirlemek için henüz çok erken olduğu şeklinde yanıt veren Mahamud, Omicron için aşı üretme kararı almanın küresel eşgüdüm gerektirdiğini, bu kararın sadece aşı üreticilerine bırakılamayacağını kaydetti.

“Omicron için aşı geliştirirsiniz, sonra da daha bulaşıcı ya da bağışıklık sistemini daha kolay alt eden bir varyant çıkar” diyen Mahamud, WHO’dan teknik bir ekibin kısa süre önce aşı içeriği konusunda bir toplantı yaptığını bildirdi.

Mahamud, Omicron’un etkisini azaltmanın en iyi yolunun bazı ülkelerde üçüncü ve dördüncü doz takviye doz aşı yapmak değil, WHO’nun her ülke nüfusunun yüzde 70’inin Temmuz ayına kadar aşılanması hedefini tutturmak olduğunu kaydetti. Omicron varyantına bağlı olarak vaka sayılarının artması üzerine ABD dahil bazı ülkeler, herhangi bir belirti göstermeyenlerin işe ya da okula dönmesini sağlamak amacıyla izolasyon ve karantina süreçlerini kısaltma yoluna gitti.

Paylaşın