Erdoğan Putin’den ‘Gaz İndirimi’ Bekliyor

Semerkant’ta Çarşamba günü başlayacak olan Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesi, Türkiye’nin Ukrayna savaşının ardından takip etmeye çalıştığı denge politikası için olduğu kadar, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yapacağı ikili görüşmenin gündemi açısından da önem taşıyor.

Çin, Rusya, Kırgızistan, Tacikistan ve Kazakistan tarafından üye ülkeler arasında güvenin arttırılması ve bölgesel işbirliği amacıyla “Şangay Beşlisi” adıyla 1996 yılında kurulan örgüt daha sonra genişleyerek 2001 yılında bölgesel bir örgüte dönüşmüştü. Türkiye, 2012 Pekin zirvesinde örgüte “diyalog ortağı” olarak kabul edilirken bu konum “gözlemci ülke” statüsünün altında, “misafir katılımcı” statüsünün ise üzerinde yer alıyor.

Ukrayna savaşının başlamasıyla denge politikası takip ettiğini belirten Türkiye’nin bu yılki ŞİÖ zirvesine katılımı hem Batı ile ilişkileri hem de Putin ile Erdoğan arasında gerçekleşecek ikili görüşmenin sonuçları açısından yakından takip ediliyor.

Eski diplomat, dış politika analisti Gülru Gezer, Türkiye’nin ŞİÖ’yle ilişkilerine konjonktürel değil daha geniş bir perspektiften ve uzun vadeli bakmanın faydalı olacağını belirterek “Türkiye coğrafi konumu nedeniyle Avrupa’nın, Balkanların, Ortadoğu’nun, Kafkasların ve Orta Asya’nın bir parçası. Türkiye’nin kuruluşundan bu yana yönelimi Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşmek. Bölgesel başka örgütlerde yer almak ise bu yönelimine bir alternatif değil” diyor.

Gezer, Şangay örgütünün ne NATO gibi bir ortak savunma paktı ne de AB gibi devletler üstü bir ekonomik ve siyasi birlik olduğuna da dikkat çekerek Asya’nın yükselen güç olduğunu hatırlatıyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

“21. yüzyılın değişen paradigmalarına Türkiye’nin kendisini adapte etmesi gerek. Son dönemde ŞİÖ’ye ilgi de artmakta. Suudi Arabistan, Katar, Mısır, Ermenistan, Azerbaycan da diyalog ortakları arasında. Türkiye’nin bu oluşumda yer alması stratejik olarak önemli.”

Erdoğan’a Putin üzerinden davet gelmesi

Erdoğan, Semerkant zirvesine katılımını Ağustos başında Putin ile Soçi’deki görüşmesinin ardından açıklamış ve “Sayın Putin de rica etti; nasip olursa biz de inşallah oradaki toplantıya katılacağız” demişti.

Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serhat Güvenç’e göre de ŞİÖ Türkiye için eskiden beri önemli bir oluşum ancak bu kez Putin’in inisiyatifiyle Semerkant’a davet gelmesi zirveyi daha ilginç kılıyor. ŞİÖ’nün başat gücünün Çin olduğunu hatırlatan Güvenç, Türkiye’nin bir ara gözlemci üye olmak istediğini ancak Pekin’in hem Uygur meselesi hem de Batı ile olası komplikasyonlar nedeniyle buna sıcak bakmadığını belirtiyor.

Ukrayna savaşıyla birlikte dünyada yeni bir “saflaşma” ortaya çıktığına da işaret eden Güvenç, “Kimileri yeni soğuk savaş, kimileri ikinci soğuk savaş diyor. Saflar netleşirken belki bu sefer Türkiye’yi batı karşısında kendi saflarına çekmek için bir çaba olabilir” öngörüsünde bulunuyor.

Erdoğan’ın son dönemde aslında kategorik bir doğu ya da batı tercihi bulunmadığını ifade eden Güvenç “İçeride iktidarını sürdürmesine hangi taraf daha fazla katkı sağlayacaksa o tarafla yakınlaşmayı tercih ediyor. Denge politikası deniliyor ama bu dış politikadaki bir denge arayışından çok içerideki iktidar konumuna ilişkin bir denge arayışı” diye konuşuyor.

Putin’le görüşmenin gündeminde neler var?

Erdoğan’ın zirve marjında Putin’le yapacağı ikili görüşmenin gündemi ise yoğun. Ele alınacak konular arasında tahıl koridorunun geleceği, Suriye’ye yapılmak istenen operasyon ve yaklaşan kış öncesi Türkiye için doğalgazda bir indirimin olup olmayacağı bulunuyor.

Güvenç’e göre Erdoğan ile Putin’in gündemlerindeki konular şu an için aslında birbirini tamamlayıcı nitelikte. Erdoğan’a seçim öncesinde ekonomik olarak en azından geçici bir rahatlama için dışarıdan kaynak gerektiğini, Putin’in de yaptırımlar nedeniyle başının dertte olduğunu belirten Güvenç, Ukrayna savaşında sahadaki son gelişmelere dayanarak şöyle konuşuyor:

“Ancak şu ihtiyat payını da koymak lazım. Ukrayna’nın başlattığı taarruz savaşın kaderinin değişebileceğini ortaya koyuyor. Yani Rusya’nın elinde hala birtakım stratejik kozlar, imkanlar var ama rüzgâr terse dönüyormuş gibi. Dolayısıyla Ukrayna macerasından çok zayıflamış, hatta yenik olarak çıkma ihtimali olan bir Rusya’yla saflaşmak orta ve uzun vadede hem Türkiye’nin hem de Erdoğan’ın çok aleyhine olabilir.”

Tahıl koridoru anlaşmasının İstanbul’da 22 Temmuz’da imzalanmasının üzerinden yaklaşık 1,5 aylık bir süre geçerken 120 günlük sürenin ardından devam edip etmeyeceği dünya pazarları için önem taşıyor.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov son yaptığı açıklamada Moskova’nın anlaşmayla ilgili rahatsızlığını dile getirmişti. Lavrov “Batılı meslektaşlarımız, BM Genel Sekreterliği üzerinden bize vaat edilen hususları yerine getirmiyor, yani tahıl ve gübrelerin küresel pazarlara sorunsuzca erişimini engelleyen lojistik yaptırımlarının kaldırılmasına dair karar almıyor” demişti.

Erdoğan ise Rusya’nın tezlerine hak verdiğini söyleyerek “Gelen tahıllar maalesef zengin ülkelere gidiyor, fakir ülkelere değil. Yaptırımları yapan ülkelere tahıl sevkiyatının olması sayın Putin’i de rahatsız etmekte. Biz de Rusya’dan da tahıl sevkiyatı başlasın istiyoruz. Burada gecikme var” demiş ve Semerkant’ta Putin’le bu konuyu ele alacaklarını belirtmişti.

Gezer, Türkiye’nin bugüne kadar izlediği denge politikasının tahıl anlaşmasının imzalanmasına imkan tanıdığına işaret ederek bu nedenle anlaşmanın devam edebilmesi için Ankara’nın önümüzdeki dönemde de Ukrayna ve Rusya arasındaki denge politikasını yürütmesi ve tarafgir gözükmemesi gerektiğini vurguluyor. Gezer, Erdoğan’ın Putin ile görüşmesinin ABD Başkanı Joe Biden’la BM Genel Kurulu için hedeflenen görüşme öncesine denk gelmesi açısından da önemli olduğunu belirtiyor.

Gazda indirim olur mu?

Erdoğan ile Putin’in Semerkant’ta gaz indirimi konusunu de ele alması bekleniyor.

Balkan gezisi sonrası uçakta yaptığı açıklamada Erdoğan, Rusya’nın Avrupa’nın aksine Türkiye’ye enerjide bir yaptırım uygulamadığını ve fiyat konusunda Putin’le daha önce bir görüşmesi olduğunu anımsatarak “O konudaki yaklaşımını da bize müspet olarak gerçekleştirirse o zaman zaten ‘nurun ala nur’ olur” demişti.

Enerji Uzmanı, BOTAŞ Eski Genel Müdürü Gökhan Yardım, DW Türkçe’den Gülsen Solaker’e Türkiye’nin gaz ithali ile ilgili son durumunu ve indirimin neden istendiğini şöyle anlatıyor:

“Geçen sene 8 milyar metreküp civarında Rusya’nın, batıdan aldığımız daha sonra Türk Akımı’na devredilen kontratı bitti. Biz bu kontratın uzatılmasını 5 milyar 750 milyon metreküp için yaptık, yani 8 milyarın hepsini uzatmadık. Uzatırken TTF (Hollanda sanal doğal gaz piyasası) oranlarını da yüzde 70 oranında dahil ettik.”

Yardım, 30 Aralık’ta Ukrayna savaşının öncesinde yapılan bu uzatmanın ardından Nisan ayından itibaren Mavi Akım’ın içine de TTF fiyatlarının girdiğinin ifade edildiğini ve bu durumda Türkiye’nin yıl içerisindeki ithal ettiği doğal gaz miktarları içinde TTF oranlarının yüzde 50’ye ulaştığına işaret ederek “Böyle olunca Türkiye’nin doğal gaz ithal faturası çok büyüdü. Dolar kurunun da artmasıyla yılın ilk altı ayında benim hesaplarıma göre 157 milyar liralık bir zarar oluştu doğal gaz alımından” diyor.

Yardım, bu hesaplamanın yıl sonuna kadarki dönem için yapılması durumunda zararın 450 milyar TL’yi geçerek 500-600 milyarı bulabileceğini söylüyor.

Rusya’nın kontratları kısa vadeli uzatmak yerine uzun vadeli uzatmayı her zaman için tercih edeceğini belirten Yardım, komünizm döneminden gelme planlama geleneğiyle uzun vadeli gaz satmak isteyebileceklerini kaydediyor.

“Bu sonuçta şimdi siyasi bir karar olacak. Putin indirim verir mi, vermez mi? Kredi açar mı açmaz mı?” sorusunu yönelten ve aslında bu tür teknik konulara siyasetin genel çerçeve dışında karışmaması gerektiğini söyleyen Yardım, milli paraların kullanılmasının da karşılıklı olması gerektiğine işaret ediyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Putin: Batı’nın Yaptırımları Dünya Ekonomisi İçin En Büyük Tehdit

Rusya Devlet Başkanı Başkanı Vladimir Putin, Batı’nın Moskova’ya uyguladığı yaptırımların dünya ekonomisi için en büyük tehdit olduğunu söyledi. Putin, Rusya’ya karşı uygulanan yaptırımların Moskova’yı tecrit etmek için beyhude ve saldırgan bir çaba olduğunu, ekonomik savaş ilanı anlamına geldiğini belirtti.

Rusya’nın Vladivostok kentinde düzenlenen Doğu Ekonomik Forumu’nda konuşan Putin günümüzde Asya’nın yükselişe Batı’nın ise düşüşe geçtiğini savundu.

Putin Batı ülkelerini kendi davranış modellerini başka milletlere dayatmak istemekle ve diğer ülkelerin egemenliklerini ihlal etmekle de suçladı.

Doğu Ekonomik Forumu’ndaki konuşmasının ardından yapılan panel tartışmasına katılan Putin, Ukrayna savaşının başlamasından bu yana Rusya’nın ne kazanıp ne kaybettiği yönündeki bir soruya da “Hiçbir şey kaybetmedik ve hiçbir şey kaybetmeyeceğiz” yanıtını verdi.

Putin sözlerini, “En büyük kazancımız ise egemenliğimizi perçinlemiş olmak,” diyerek sürdürdü.

Rusya lideri Moskova’nın Avrupa’ya gaz akışını durdurarak enerjiyi bir “silah” gibi kullandığı yönündeki eleştirilere de yanıt verdi.

Putin “Rusya’nın enerjiyi silah gibi kullandığını söylüyor. Bu nasıl bir saçmalık. Ne silahı kullanıyormuşuz? İthalatçıların talepleri doğrultusunda istedikleri miktarda arz ediyoruz” dedi.

Putin, ülkesinin 24 Şubat’ta başlattığı ve “özel bir askeri harekat” diye nitelendirdiği Ukrayna’nın işgalini Rusya’nın SSCB’nin yıkıldığı 1991 yılından bu yana devam eden “aşağılanmasını” tersine döndürecek tarihi bir dönüm noktası olarak resmetmeye çalışıyor.

Rusya’nın Ukrayna işgali nedeniyle Batı dünyasıyla arasının açılması, Kremlin’in yüzünü daha çok Asya ülkelerine, özellikle de dünyanın ikinci büyük ekonomisi konumundaki Çin’e çevirmesine yol açtı.

ABD ve müttefikleri Ukrayna’nın işgali nedeniyle Kremlin’e modern tarihinin en ağır yaptırımlarını uygulamaya başladı.

Doğu Ekonomik Forumu’nda yaptığı konuşmada Putin, “Batılı ülkeler tarihin akışını değiştirmek amacıyla yüz yıllar içinde inşa edilmiş olan küresel ekonomik sistemin temellerini baltalıyorlar” dedi ve dolar, euro ve sterline güvenin azaldığını ifade etti.

Doğu Ekonomik Forumu’na katılanlar arasında Çin Komünist Partisi’nin üçüncü ismi Li Zhanshu da bulunuyor.

Putin’in önümüzdeki hafta Özbekistan’da Çin Cumhurbaşkanı Şi Cinping ile bir araya gelmesi bekleniyor. Putin, Çin’in Gazprom’dan satın alacağı gaz için ödemesini Rus rublesi ve Çin yuanı üzerinden yapacağını açıklamıştı.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Üçlü Zirve İddiası: Erdoğan, Esad Ve Putin Görüşebilir

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın, Özbekistan’da üçlü görüşme gerçekleştirebileceği ileri sürüldü.

Türkiye ile Suriye arasında normalleşme söylentileri gündemde yerini korurken, İran basınından üçlü zirve iddiası geldi.

İran’ın yarı resmi haber ajansı Tasnim, Özbekistan’ın başkenti Semerkand’da gerçekleştirilecek Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Devlet Başkanları Zirvesi’nde AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın üçlü görüşme gerçekleştirebileceğini ileri sürdü.

Cumhuriyet’in aktardığına göre Putin, Erdoğan ve Esad’ı, ŞİÖ Devlet Başkanları Zirvesi’ne davet etti. Tasnim’de yayımlanan haberde, Putin, Erdoğan ve Esad arasında bir görüşmenin de gerçekleştirilebileceğini iddia edildi.

Ankara dış politikada söylem değiştirdi

İktidarın değişim sinyalleri verdiği Suriye politikasına ilişkin konuşan AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı 15 Ağustos’ta yaptığı açıklamada, “Liderler bazında bir görüşme olabilir mi?” sorusuna “Ben hiç olmaz diyecek durumda değilim. Bir yerden başlar, bunun düzeyi yükselebilir, inşallah” yanıtını vermişti.

Ukrayna dönüşü (19 Ağustos) uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan ise dış politikadaki ‘normalleşme’ adımlarına ilişkin, “Siyasette dargınlık olmaz. Her an barış içinde olacaksın. Her an görüşebilme imkânı yakalayacaksın” demişti.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile ilgili, “Bizim Esed’i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok ki” diyen Erdoğan, Mısır’la ilişkinler hakkında da “Mısır’la da arkadaşlarla alt düzeyde yani bakanlar seviyesinde bu işi sürdürelim ve ardından da temenni ederiz ki üst düzeyde de bu adımı en güzel şekilde atalım” ifadelerini kullanmıştı.

Paylaşın

Rusya, Zaporijya Nükleer Santrali’nin Denetlenmesine İzin Verdi

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Birleşmiş Milletler (BM) yetkililerine Zaporijya nükleer santralini ziyaret etme ve denetleme izni verileceğini açıkladı. Kremlin açıklamayı, Putin ile Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasındaki telefon görüşmesinin ardından yaptı.

Bu haber, tesisin yakınında çatışmaların devam ettiği ve Rus bombardımanı sonucu dört sivilin yaralandığı iddialarının ardından geldi.

Öte yandan, ABD Cuma günü Ukrayna’ya daha fazla silah ve mühimmat gönderme sözü verdi.

Fransız ve Rus liderler arasındaki telefon görüşmesinin ardından yapılan açıklamada Kremlin, Putin’in BM denetçilerine Zaporijya nükleer santraline erişmek için “gerekli yardımı” sağlamayı kabul ettiğini kaydetti.

Tesis, Mart ayının başından beri Rus işgali altında bulunuyor, ancak tesisi Ukraynalı teknisyenler Rus yönetimi altında işletiyor.

Kremlin’in açıklamasında, “her iki liderin de” sahadaki durumun değerlendirilmesi için Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) uzmanlarının tesise gönderilmesinin önemini vurguladığı belirtildi.

BM’ye bağlı IAEA direktörü, Putin’in açıklamasını memnuniyetle karşıladı ve santrali bizzat ziyaret etmeyi istediğini söyledi.

Rafael Grossi, “Bu son derece değişken ve kırılgan durumda, dünyanın en büyük nükleer santrallerinden birinin güvenliğini daha fazla tehlikeye atabilecek yeni bir adım atılmaması hayati önem taşımaktadır” dedi.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, günlük konuşmasında teftiş olasılığını memnuniyetle karşıladı, ancak detayların üzerinde hâlâ çalışıldığını söyledi.

Zelenskiy, “Rusya’nın radyasyonla şantajı devam ederse çeşitli Avrupa ülkelerinin tarihine bu yaz, tüm zamanların en trajik yazlarından biri olarak geçebilir” dedi.

Kiev, Rusya’nın tesisi bir askeri üsse dönüştürdüğünü ve tesise askeri teçhizat, silah ve tesisi Dinyeper Nehri kıyısındaki kasabalara saldırmak için kalkan olarak kullanan yaklaşık 500 asker yerleştirdiğini savunuyor.

Son haftalarda, Kiev ve Moskova saldırılardan birbirlerini sorumlu tutarken, tesisin etrafındaki alan ağır topçu ateşi altında kaldı.

Ukraynalı yetkililer, Rusya’nın santrali çevreleyen alana yönelik bombardımanının Cuma günü de devam ettiğini iddia etti ve Moskova güçlerini tesisle arasından nehir geçen Marhanets kentinde dört sivili yaralamakla suçladı.

Bölge valisi Valentin Rezniçenko Telegram’daki açıklamasında, bölgede beş evin de hasar gördüğünü iddia etti.

Rusya: Ukrayna tesiste küçük bir kazaya yol açmak istiyor

Denetçilere erişim izni verme konusunda bir miktar isteklilik göstermelerine rağmen, Rus yetkililer siteyi askerden arındırma yönündeki uluslararası talepleri açıkça reddetti.

Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın basın bürosu müdür yardımcısı Ivan Neçayev Cuma günü yaptığı açıklamada, böyle bir adımın tesisi “daha da savunmasız” bırakacağını savundu.

Bu arada Rusya, Ukrayna’nın Zaporijya nükleer santraline yönelik “provokasyonlarını” detaylandıran bir mektubu BM Güvenlik Konseyi’ne sundu.

Moskova Ukraynalıların, Rusya’yı “nükleer terörizm” ile suçlayabilmek için, radyasyon sızıntısını da içeren “küçük bir kaza” olacağına inandıkları bir duruma yol açmak istediklerini iddia etti.

Mektup, Rus birliklerinin bölgede silah depoladığı iddiasını yalanladı, Ukraynalıların tesisi bombaladığı iddiasını yineledi.

ABD’den Ukrayna’ya ek yardım

Öte yandan Washington, Ukrayna için yeni bir 775 milyon dolarlık savunma ekipmanı paketi açıkladı.

Finansman, Himars roketatar sistemi, topçu mühimmatı, insansız hava araçları ve tanksavar füzeleri için harcanacak.

Reuters’ın haberine göre üst düzey bir ABD savunma yetkilisi, pakette ilk kez mayına dayanıklı araçların da bulunacağını aktardı.

Ukrayna Rus işgaline karşı savaşında büyük ölçüde Batılı müttefiklerinden silah tedarikine ihtiyaç duyuyor.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Putin: ABD, Ukrayna Savaşını Uzatmak Ve Dünyayı İstikrarsız Kılmak İstiyor

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Amerika Birleşik Devletleri’ni (ABD) Ukrayna krizini sürüncemede bırakmakla ve ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin Tayvan’a yaptığı son ziyaretle dünyayı “istikrarsızlaştırmaya” çalışmakla suçladı.

Euronews Türkçe’de yer alan habere göre, Moskova’daki Uluslararası Güvenlik Konferansında konuşan Rus lider, “Ukrayna’daki durum ABD’nin bu çatışmayı uzatmaya çalıştığını gösteriyor. Ve aynı şeyi Asya, Afrika ve Latin Amerika’da çatışma olasılığını besleyerek yapıyor” dedi.

“Dikkatle hazırlanmış bir provokasyon”

Pelosi’nin Tayvan ziyareti hakkında da sert konuşan Putin, “ABD’nin Tayvan macerası sadece sorumsuz bir politikacının gezisi değil, bölgedeki ve dünyadaki durumu istikrarsızlaştırmaya ve kaotik hale getirmeye yönelik bilinçli ve kasıtlı bir stratejinin parçasıdır” ifadelerini kullandı.

Ziyaretin diğer ülkelerin egemenliğine ve uluslararası yükümlülüklerine ABD’nin saygı duymadığının “küstahça bir göstergesi” olduğunu ileri süren Putin, durumu “dikkatle hazırlanmış bir provokasyon” olarak tanımladı.

24 Şubat’tan beri Ukrayna’yı işgal eden Rusya, Washington’un Kiev’e yapmayı sürdürdüğü askeri yardımları kınıyor. İki ülke arasındaki en gergin dönemlerden geçildiği sırada Ukrayna’nın güneyindeki Zaporizhia nükleer santralini hedef alan saldırılar nükleer felaket yaşanması yönündeki endişeleri de artırdı.

Şoygu: Amaç caydırıcılık

Yerleşkeye düzenlenen saldırılar hakkında Kiev ve Moskova birbirlerini suçlarken Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu nükleer silahın caydırıcı özelliğine vurgu yaptı.

Uluslararası Güvenlik Konferansında “Rusya’nın nükleer silahlarının temel amacı nükleer bir saldırıyı caydırmaktır” diyen Bakan Şoygu, “Askeri açıdan bakıldığında, Moskova’nın Ukrayna’yı askerden arındırması ve silahsızlandırması hedefine ulaşması için nükleer silah kullanması gerekli değildir” açıklamasında bulundu.

Ukrayna krizi nedeniyle Batı’nın bir dizi ağır yaptırımına maruz kalan Rusya, başta Çin olmak üzere Afrika ve Asya ülkeleriyle ilişkilerini güçlendirme çabası içinde.

Moskova, Pelosi’nin Ağustos ayı başında Tayvan’a yaptığı ziyareti Çin’in öfkesine neden olan bir “provokasyon” olarak nitelemiş ve Pekin’in “egemenliğini korumak için gerekli tedbirleri” alma hakkı olduğunu söylemişti.

Paylaşın

Putin, Kim Jong-un’a Mektup Gönderdi; İlişkilerin Geliştirilmesini İstedi

Kuzey Kore devlet medyası KCNA, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Moskova ile Pyongyang arasında daha güçlü ilişki kurulması çağrısında bulunduğunu duyurdu. İki ülke liderleri, Kim’in 2019’daki Rusya ziyaretinde iş birliği anlaşması imzalamıştı.

Putin’in Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’a gönderdiği mektupta Rusya ve Kuzey Kore’nin “ikili yapıcı ilişkileri geliştirmesi gerektiğini” yazdığı aktarıldı.

Rusya lideri mektubunda, ikili ilişkilerin geliştirilmesinin Kore ve Kuzeydoğu Asya’da güvenlik ve istikrarı artırmaya yardımcı olacağını ifade etti.

Kuzey Kore medyası, Kim Jong-un’un da Rusya ve Kuzey Kore arasındaki iş birliğinin büyümeye devam edeceği yanıtını verdiğini belirtti.

Uzmanlar iki ülkenin, Rusya’nın Ukrayna işgalinin başladığı Şubat ayından bu yana giderek yakınlaştığına dikkat çekiyor.

Reuters haber ajansı, mektubun 15 Ağustos’ta kutlanan “Kore Kurtuluş Günü” için gönderildiğini aktardı.

Kore’nin, 2. Dünya Savaşı’nda yenilen Japonya’dan bağımsızlığını  kazandığı gün “Kurtuluş Günü” olarak kutlanıyor.

‘2. Dünya Savaşı’nda kurulan dostluk artarak sürüyor’

Reuters, Kim’in Putin’e yanıt olarak gönderdiği mektupta, Rusya-Kuzey Kore ilişkilerinin 2. Dünya Savaşı sonunda Japonya’nın yenilgiye uğratılmasıyla kurulduğunu belirttiğini ve “Bu stratejik ve taktiksel iş birliği, iki ülke arasındaki destek ve dayanışma o günden bu yana, düşman askeri kuvvetlerin tehdit ve tahriklerini engelleyecek yeni bir seviyeye çıktı” yazdığını aktardı.

Mektupta “düşman kuvvetler” için ülke ismi verilmemiş olsa da Kuzey Kore’de bu terim genellikle ABD ve müttefiklerini işaret etmek için kullanılıyor.

İki ülke liderleri, Kim’in 2019’daki Rusya ziyaretinde iş birliği anlaşması imzalamıştı.

Ayrıca Kuzey Kore Temmuz ayında, Ukrayna’daki iki Rusya yanlısı ayrılıkçı bölgede tek taraflı olarak ilan edilen “halk cumhuriyetlerini” de tanıdığını ilan etmişti. Reuters’ın aktardığına göre Kuzey Koreli yetkililer, Donetsk ve Luhansk’a, yeniden inşa ve diğer alanlarda yardımcı olmak üzere insan gücü gönderebileceklerinin de işaretini vermişti.

Paylaşın

New York Times’tan Çarpıcı Erdoğan-Putin Analizi

Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) önde gelen gazetelerinden New York Times, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasındaki ilişkiyi mercek altına alan kapsamlı bir analiz hazırladı.

Steven Erlanger imzalı haberde, “Erdoğan riskli bir seçime hazırlanırken ve Suriye’ye yeni bir operasyon gündemdeyken Türkiye, Rusya’dan nakit, gaz ve iş istiyor ve Moskova da Batı’nın yaptırımlarından kaçmak için müttefik istiyor” denildi.

‘Erdoğan’ın elde edeceği çıkar…’

Sözcü’nün aktardığı makalede, “Erdoğan gelecek yıl yapılacak seçimler öncesinde ekonomik krizle, yüzde 80’lere ulaşan enflasyon ve merkez bankasında döviz sıkıntısıyla birlikte siyasi zorluk yaşıyor. Putin’in de kendi dertleri var, Ukrayna’daki savaş, sert yaptırımlar gibi” yorumu yapıldı. Her iki ismin de karşılaştıkları zorluklar nedeniyle birbirlerine yakınlaştığı belirtilirken, “Son üç haftada iki kez görüştüler, sonuncusunda Soçi’de görüştüler” hatırlatması yapıldı.

Analizde Erdoğan ile Putin arasındaki yakınlığın NATO müttefikleri arasında rahatsızlık yarattığı belirtildi. Erlanger, “Erdoğan için bu ilişkiden elde edeceği çıkar Merkez Bankası’na nakit akışı, ucuz enerji, küresel anlamda önem, büyük ihracat pazarı, Rusya ile turizmin gelişmesi ve en önemlisi de Rusya’nın Suriye’deki Kürt ayrılıkçılara karşı mücadeleye destek vermesi” yorumunu yaptı.

‘Erdoğan ve Putin, frenemy oldu’

Her iki ismin de İngilizce “hem dost hem düşman” anlamına gelen “frenemy” olduğunu yazan gazete, Erdoğan’ın İran’ın başkenti Tahran’da Putin’i beklettiğini ve iki ülkenin farklı cephelerde karşı karşıya olduğunu aktardı. Gazete, Washington yönetiminin iki ülke arasındaki yakınlaşmayı dikkatlice izlediğini aktarırken ABD’nin eski NATO büyükelçisi Ivo Daalder açıklamalarda bulundu.

Daalder, “Erdoğan bütün seçeneklerini açık tutuyor. Bu, ülkelerin sadece kendi çıkarlarını düşündüğü zamanlarda oluşur ve müttefiklik ruhuna uygun düşmez” ifadesini kullandı. New York Times’taki haberde, “Erdoğan gelecek yıl yapılması planlanan seçimlerden önce anketlerde kötü sonuçlar aldı. En büyük kırılganlığı, yıkılmış bir ekonomi, halkın bezmiş olması ve milyonlarca mülteci” yorumuna yer verildi.

Paylaşın

FT: Erdoğan Riskli Bir Oyun Oynuyor, Jeopolitik Pokerinde Dikkatli Olmalı

İngiliz Financial Times (FT) gazetesi bugün başyazısını Türkiye-Rusya ilişkilerine ayırdı. Gazete Erdoğan’ın kazanmak istediği seçimler öncesi Rus sermayesini Türkiye’ye çekmek istediğini ancak Ankara’nın Moskova’yla yakın işbirliğinin, ABD’nin misillemesini tetikleyebileceği yorumunda bulundu.

Financial Times’ın başyazısı, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için bir fırsat yarattığı, Erdoğan’ın önemli bir devlet adamı olarak taraflar arasında arabuluculuk yapabilmesine imkan sağladığı tespitiyle başlıyor. Gazete, Ukrayna ve Rusya arasında varılan tahıl koridoru anlaşmasındaki rolü nedeniyle Erdoğan’ın övgüyü hak ettiğini belirtiyor.

Başyazı şöyle devam ediyor:

“Ancak Erdoğan, Moskova’yla önemli ekonomik bağları korumaya dikkat ediyor. Cuma günü Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le yaptığı 4 saat süren ve samimi görünen görüşme, Batı başkentlerini kaygılandırıyor. Zira Erdoğan, Moskova’yla bağlarını derinleştiriyor. Üstelik NATO müttefikleri tam aksine yaparken ve Kremlin, Batı’nın yaptırımlarını bypass etmenin yollarını ararken.

Financial Times, Türkiye’nin, ABD ve AB’nin, Ukrayna’yı işgali sonrası Rusya’ya uyguladığı yaptırımlara katılmadığını, Rusya’dan petrol ve gaz almaya devam ettiğini, hava sahasını da ticari Rus uçaklarına açık tuttuğunu hatırlatıyor.

“Erdoğan ve Putin’in Soçi’de tam olarak hangi konularda anlaşmaya vardıkları belli değil” diyen gazete, görüşmesi sonrası yapılan iki açıklamayı hatırlatıyor.

Rusya Başbakan Yardımcısı Aleksandr Novak, Türkiye ile Rusya arasındaki doğal gaz ticareti ödemelerinde kısmen rubleye geçilmesi konusunda anlaşma sağlandığını açıklamıştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da doğal gaz ödemelerinde ruble üzerinde mutabık kalındığını doğrulamış; Rus turistlerin Türkiye’de ödeme yapmasını kolaylaştıran kart sistemi Mir hakkında, “Şu anda bizim beş bankamız bunun üzerinden çalışmalarını sürdürüyor” demişti.

Financial Times’a göre Visa ve Mastercard’ın Rusya’daki operasyonlarını askıya aldığı bir dönemde Batılı ülkeler, Mir bağlantısının, yaptırımların etkisiz kılınması için kullanılmasından endişeli.

“Gerçi henüz bununla ilgili bir kanıt yok” diyen gazete, Erdoğan’ın Ukrayna istihbaratının sızdırdığı Rusya’nın bankacılık ve enerji alanlarında daha derin işbirliği yapılmasına yönelik önerilerini ise kabul ettiğini yazıyor. Bunun, Moskova’ya, Batı’nın yaptırımlarını aşmaya yardımcı olabileceğini ekleyerek…

‘Erdoğan elindeki kartlara gereğinden fazla güveniyor olabilir’

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’de önümüzdeki yıl yapılacak seçimleri kazanmak istediğini, Türkiye’nin borç ve kur krizinin büyümesinin ise onun ekonomiyi kötü yönetmesinden kaynaklandığını belirten Financial Times’ın başyazısı şu satırlarla noktalanıyor:

“NATO üyesi olmasına karşın, Türkiye’nin yasal olarak, ABD ve AB’nin Rusya’ya uyguladığı yaptırımlara katılma zorunluluğu yok. Yine de Moskova’yla ekonomik ilişkilerin derinleştirilmesi, muhtemelen Batı’yla sürtüşmeye neden olacak. Özellikle de, Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri konusunda ayak direrken…

Üst düzey bir yetkili, Erdoğan’ın Cuma günü sinyalini verdiği şeyleri yapması halinde, Batılı ülkelerin şirketlere ve bankalara Türkiye’den çekilme çağrısı yapabileceklerini söyledi. Ancak Türkiye gerek jeopolitik olarak gerekse de Batılı işletmeler için çok önemli bir ülke.

Avrupa, Ankara’nın, Suriye ve diğer ülkelerden gelen, ağırladığı 3,7 milyon mülteciyi kıtaya sürebileceğinin farkında. Bu ihtimal Avrupa’yı endişelendiriyor.

ABD daha önce Türkiye’ye yönelik cezalandırıcı önlemler almıştı. Örneğin Rus hava savunma sistemini satın aldığında…Ancak Türkiye’ye yönelik yeni Amerikan yaptırımları risk teşkil ediyor.

Böylesi bir yola başvurulması halinde, yaptırımlar öyle bir şekilde ayarlanmalı ki, Erdoğan gelişmeleri ülkesinde kamuoyunda istismar etmemeli. Ancak yine de bu yaptırımlar Türkiye’ye, Moskova’yla işbirliğinin faydalarını etkisiz kılacak zararlar verebilir.

Erdoğan, jeopolitik pokerinde dikkatli olmalı zira elindeki kartlara gereğinden fazla güveniyor olabilir.”

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Vladimir Putin, AK Parti’yi Zafere Taşır Mı?

Karar gazetesi yazarı İbrahim Kahveci, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir yandan Ukrayna tahıl koridoru için aracı olurken diğer yandan Vladimir Putin’le Soçi’de mutabakat arayışlarını değerlendirdi.

Rusya ile ticari ilişkilerin gelişmesi, Kaşıkçı dosyasının Suudi Arabistan’a verilmesi, Akkuyu nükleer santralinde tüm kontrolün Ruslara geçmesi gibi gelişmelerin Türkiye’ye kaynak aktarımı ile bağlantısına değinen Kahveci, Erdoğan’ın seçim kazanmak için attığı bu adımlar karşısında “insan hayret ediyor” diye yazdı.

İbrahim Kahveci’nin Putin AK Parti’ye zafere taşır mı? başlıklı yazısı şöyle:

“Şimdi sormamız gereken soru şu: Acaba oyun kurucu bir rolde miyiz yoksa parasızlıktan oyun mu oynuyoruz?

Soçi zirvesi sonrası tartışmalar daha da artıyor. Ukrayna’ya saldıran işgalci Putin ile anlaşıp yaptırımlar mı deliniyor?

Yoksa bir tarafta Ukrayna ile diğer tarafta Rusya ile çıkarlarımızı korumak için mi çalışılıyor?

Mesela iki ülke ile Türkiye masasında yapılan ‘Tahıl Koridoru’ anlaşması küresel gıda tedarikinde önemli bir adımdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bir bakıma küresel gıda krizine önemli bir katkı sunmuş oldu.

Lakin ‘Tahıl Koridoru’ anlaşması doğrudan Türkiye için bir gıda ucuzluğu anlamına gelmiyor. Gelen gemiler Boğazlardan geçip gidiyor…

***

Tahıl Koridoru anlaşması ile oluşan küresel sempati Soçi Zirvesinde varılan mutabakatları da hoş gördürür mü?

Çin ve İran’ın bile temkinli yaklaştığı Rusya ile ticarette bu kadar geniş açılımlarımız bizim için ne ifade ediyor?

Uğur Gürses T24’deki yazısında Merkez Bankası rezervlerinin 26 Temmuz-05 Ağustos arasında 98 milyar 984 milyon dolardan 110 milyar 340 milyon dolara yükselişine dikkat çekiyor. Ortada 11 milyar 356 milyon dolarlık bir rezerv artışı gerçeği var.

Bu paranın nereden gelmiş olabileceği konusunda da tek adres olarak Rusya’ya işaret ediyor.

***

Mersin Akkuyu Nükleer Santralinde ilginç gelişmeler yaşanıyor. Türkiye’nin yüzde 49 hissedarlığı yıllar geçmesine rağmen gerçekleşmiyor. Hatta Rusya tarafı inşaat aşamasındaki Türk şirketinin de işine son verdi.

Basında yer alan haberlere göre Rusya Akkuyu bahanesi ile Türkiye’ye 15 milyar dolar gibi bir kaynak aktaracakmış.

Şimdi durduk yere bu paranın gelmesi ne ifade ediyor?

***

Daha düne kadar şer güç dediğimiz birçok ülke ile sıcak ilişkiler kurmaya başladık. Bu konuda en somut örnek BAE ve S. Arabistan gösterilebilir.

15 Temmuz’un finansörü dediğimiz BAE ve Cemal Kaşıkçı’yı ülkemizde katleden S. Arabistan… Bu can bu bedende olduğu sürece dediğimiz S Arabistan ile karşılıklı ziyaretler gerçekleştirdik.

Hatta yetmedi Kaşıkçı davasını da bir bakıma egemenlik hakkımızdan feragat ederek S Arabistan’a devretmiş olduk.

Gelen haberlere göre SWAP da gelecekmiş.

Sanırım Rusya’dan gelen dövizler gibi…

***

15 Temmuz 2016 hain FETÖ darbe girişimi ardından ilk hamlelerimizden olan “Varlık Barışı” işinde yeni düzenlemeler dün aklımıza geldi.

İnsan hayret ediyor tabii…

Hayret edecek o kadar çok şey var ki aslında… Mesela 2018-2020 döneminde Çin’den 40 milyar dolar gelecek beklentisi ile Uygur Türklerine karşı tavrımız da hayret verici… Ya da bu can bu bedende dedikten sonra S. Arabistan ile Kaşıkçı dosyasına da hayret edebiliriz.

***

Şimdi sormamız gereken soru şu: Acaba oyun kurucu bir rolde miyiz yoksa parasızlıktan oyun mu oynuyoruz?

Rusya ilişkileri de bu çerçevede mi gelişiyor?

***

Döviz durumumuz belli. Ne olduğu belli olmayan bir para politikası düşüncesi ile ülkede ne kadar döviz varsa satıldı. Aslında kasada döviz falan yok. Olanlar tefeci parası gibi düşüneceğimiz swaplar. Bir de milletin bankalardaki dövizinin yüzde 25’i olan karşılık parası.

Sadece swaplar düşülse eksi bakiyedeyiz ama öyle az bir eksi de değil bu.

Dolar son bir yılda 8 liradan 18 liraya geldi. KKM’ye rağmen döviz durmuyor.

KKM ise ayrı bir bela… Sadece bu yıl bu gidişle KKM’ye en az 200 milyar lira ödemede bulunacağız.

Merkez Bankası tarafını da işin içine aldığımızda bu tutar 300 milyar lirayı da geçebilir.

Kısaca acil ama çok acil dövize ihtiyacımız var. Bu ihtiyacımız da öyle az bir döviz değil. En azından seçimleri çıkartmak için 40-50 milyar dolar kaynak bulmamız gerekiyor.

Acaba İşgalci Putin ile giriştiğimiz bu hamleler önümüzdeki seçimde AK Parti’yi kurtarmaya yetecek mi?

Gerçekten çok enteresan bir süreç yaşıyoruz. İzleyip göreceğiz…”

Paylaşın

Türkiye İle Rusya’nın Yakınlaşmasının Olası Sonuçları Ne Olur?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Soçi buluşmasında iki ülkenin siyasi, ekonomik ve ticari alanlardaki işbirliklerinin masaya yatırılması ve ruble üzerinde varılan mutabakat iki ülkenin daha da yakınlaştığına dair yorumlara neden oldu.

Yakın zamanda Financial Times gazetesinde yer alan haberde Batılı başkentlerin iki ülke yakınlaşmasından endişe duymaya başladığını ve Rusya’nın yaptırımlardan kaçınmasına yardımcı olması halinde Türkiye’nin cezalandırıcı önlemlerle karşı karşıya kalabileceği belirtildi.

Putin’le rubleyle ödemede mutabık kaldıklarını belirten Erdoğan, Moskova’nın Batı yaptırımları sonrası kullanımını artırdığı Rus ödeme sistemi ‘Mir’ ile ilgili “Şu anda bizim beş bankamız bunun üzerinden çalışmalarını sürdürüyor” demişti.

ABD ve Avrupa ise ‘diz çöktürmeye’ çalıştığı Rusya’ya yönelik yaptırımların bir başka ülke tarafından delinmesini istemiyor.

Kadir Has Üniversitesi İdari Bilimler Dekanı Prof. Dr. Erinç Yeldan, Ankara ve Moskova arasındaki bu yakınlaşmanın politik iktisat uzantıları olacağı görüşünde.

Ve bir endişeye dikkat çekiyor; “İstanbul’da finans sermayesi adı altında bir kayıp para aklama cennetinin adımlarının atıldığını düşünüyorum” diyor:

”Politik iktisat uzantıların, kayıt içi yani formal ilişkiler dahilinde değil, kayıtdışı ve bölgedeki her türlü kaçakçılık, kaynağı belirsiz servetler ve de bunların yer değiştirmesinin İstanbul’dan kontrol edilmesine yönelik bir adım olacağını düşünüyorum. Ve bundan da endişeliyim. Yani İstanbul’da finans sermayesi adı altında bir kayıp para aklama cennetinin adımlarının atıldığını düşünüyorum. Bu sadece Ukrayna sonrası konjonktüre bağlı değil, uzun yıllardan beri AKP’nin ekonomi yönetimi altında bölgede bir hap olma özelliği taşıyor. Bunun birçok ipucunu gördük; Kolombiya ile olan ticari ilişkiler, bölgedeki göçmen ticaretinde Türkiye’nin rol oynamaya sürüklenmesi…”

Halihazırda Türkiye’nin Rusya ile ticaret hacminin yaklaşık 50 milyar Dolar olduğunu ve bunun son derece formal bir ilişki olduğunu dile getiren Prof. Dr. Erinç Yeldan, Batı’nın bu yakınlaşmadan dolayı doğan kaygısının yersiz olduğunu savunuyor.

“Rusya ile ticaret hacmimiz 50 milyar dolar, karşılıklı anlaşma veya ticari değerlendirmelere gerek duymayacak kadar son derece açık ve net. Onlardan enerji ithal ediyoruz, onlara da gıda ve tüketim malı ihraç ediyoruz. Şimdi bu ticaret biçiminin derinleşmesinde Batı’yı kaygılandıracak herhangi bir neden göremiyorum. Son derece formal bir ticaret ilişkisi. Sonuçta Batılı ülkeler de Rusya’dan doğalgaz ithal edebilmenin yollarını arıyor.”

Fakat son dönemde Erdoğan ve Putin arasında yapılan anlaşmaların kapalı kapılar arkasında olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Erinç Yeldan; ”Rusya bize hangi bedeller karşılığında enerji, doğalgaz ihraç ediyor olacak?, Türkiye ne taahhüt ediyor,?” sorularını soruyor:

“Bu ticaretin hangi mallarla alakalı olmasından ziyade, biçimi beni kaygılandırıyor. Çünkü kapalı kapılar ardında resmi dökümanlara hiç geçmeyen ve siyasi olarak her iki liderin de şiddetle kendi ülkelerinde desteğe ihtiyacı olduğu bir dönemde oluyor. O nedenle Türkiye ne taahhüt ediyor, bu bilinmiyor. Yani Erdoğan’ın buradan elde edeceği siyasi başarının bedeli ne olacak? Bu yakınlaşmada Rusya bize hangi bedeller karşılığında enerji, doğalgaz ihraç ediyor olacak? Burada bir dizi içinde Suriye sorununun da olduğu kapalı kapılar ardında enformal, kayıtdışı gelişmelerin yaşanmakta olduğunu ve yaşanabileceğini düşünüyorum. Rusya-Çin-Türkiye yakınlaşmasında en büyük kaygı budur. Türkiye’nin ihraç edebileceği şeyler ötesinde, bölgede askeri üsler, kayıt altına girmeyecek ikili ilişkiler, kaçakçılık gibi kayıtdışının merkezi olmaya sürüklenmesinin endişelerini yaşıyorum.”

AB ülkeleri yaptırım uygular mı?

Kadir Has Üniversitesi İdari Bilimler Dekanı Prof. Dr. Erinç Yeldan, AB ülkeleri arasında bu yakınlaşmaya karşı yaptırım uygulayabilecek ülkelerin olabileceğini fakat Avrupa’nın bir bütün olarak etkili bir yaptırım süreci içine girmeyeceğini düşünüyor.

Prof. Dr. Yeldan, şimdiye kadar Avrupa ülkeleri ciddi yaptırımlarla Rusya’yı köşeye sıkıştırmış gibi görünse de bu iktisadi yaptırımlarla bir ülkenin hizaya getirilemeyeceği ve de cezalandırılamayacağı görüşünde.

Aksi durumda da her ülkenin kendi başının çaresine bakabileceğini söylüyor.

Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlter Turan ise, Türkiye-Rusya arasındaki ekonomik işbirliğine dair bazı AB ülkelerinin yaptırımları olabileceğini fakat bu kısıtlamaların kararı veren ülkelere de zarar getireceğini ifade ediyor.

“AB üyesi ülkelerin bazı yaptırımları olabilir. Ama bu bir ihtimal. Şunu hatırlamak lazım; Rusya’ya karşı uygulanan ambargo ve kısıtlamalar aslında bu ülkelere de zarar vermektedir. Ve bazı ülkelerde bu yaklaşımın değiştirilmesi için kuvvetli çabalar ortaya çıkmaktadır. Yakında yapılacak seçimlerde en azından İtalya’da sonuç vermesi söz konusu olabilecektir. Dolayısıyla Türkiye birleşik bir AB tavrı konusunda tereddüte sahip olduğu için AB’nin tepkilerine göre davranışını belirleyemese de Almanya’nın etkisi önemlidir. O da henüz karışık duygularla hareket eden bir ülke. Eski başbakanı Ruslarla barış yapmanın önemini hatırlatan faaliyetleriyle mevcut hükümeti sıkıştırmaktadır. Şuanda Türkiye’ye hangi ülkeler ne ölçüde yaptırım uygulayabilir sorusu için erken. AB ülkeleri de mevcutta izlenen politikaların devamı konusunda tereddütler sergilemektedir.”

Türkiye yönünü Rusya’ya mı çevirdi?

Uzun vadede iki ülke arasındaki bu yakınlaşmanın artı ve eksilerini söylemenin güç olduğunu belirten Prof. Dr. Erinç Yeldan, tarihe bakıldığında Türkiye’nin Rusya ile ilişkilerinin konjonktürel olduğunu dile getiriyor.

Bunun üzerine Avrupa ile olan ticaret hacmi ve NATO içindeki birlikleri de eklenince Türkiye’nin yönünün kalıcı olarak Rusya’ya dönmesinin zor olduğunun notunu düşüyor.

Bu yakınlaşmanın iki ülkenin dönemsel ihtiyaçlarıyla doğrudan ilintili olduğunu belirten Yeldan, şöyle detaylandırıyor:

“Bu kısa dönemde Erdoğan’ın çok şiddetli döviz ihtiyacı olduğunu ve bu dövizin de en azından ucuz, sürdürülebilir enerji yoluyla sağlanmasının kasım, aralık, ocak aylarında Batı’da olası bi enerji krizi yaşanırken Türkiye’nin güvence altında olmasının önemli bir seçim yatırımı olduğunu düşünüyorum. Ruble ile karşılıklı ticaret yapalım, doları kullanmayalım bakışının kısa dönemde iç siyaset malzemesidir, ekonomik olarak karşılığı yok. Türkiye ruble elde etmek için dövizini kullanacak, yine döviz piyasalarında işlem yapacak keza Rusya da öyle.”

Prof. Dr. Hüseyin Bağcı: ”Türkiye, Rusya’nın esas borusu olacak”

ODTÜ Öğretim Üyesi/Dış Politika Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Bağcı ise Türkiye ve Rusya yakınlaşmasını önemli buluyor ve hatta bu durumun Türkiye için bulunmaz bir fırsat olduğu kanısında.

İki ülke arasındaki işbirliklerine dair, ”Türkiye, Rusya’nın esas borusu olacak” diyor:

“Türkiye ve Rusya arasındaki ticaret hacmi artmaya başladı ve öyle görünüyor ki daha da artacak. Çünkü başta yüz büyük firmanın ana merkezlerini İstanbul’a taşıması oldukça önemli bu büyük bir operasyon. Türkiye, Rusya’nın esas borusu olacak. Ve Türkiye için de bulunmaz bir fırsat.”

Diyalog kanallarının her zaman açık tutulması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Hüseyin Bağcı, Türkiye’nin güvenlik tüketen değil, güvenlik üreten bir ülke olduğuna vurgu yapıyor.

“AB ülkeleri içinden de herhangi bir yaptırım olmaz. Biz, Rusya ve Ukrayna arasında arabulucuyuz ve ticari ilişkilerimiz var. Türkiye’ye yaptırım için bir gerekçe bulunmalı aksi durumda iki ülkenin yakınlaşması bir gerekçe olamaz. Türkiye kiminle ilişki içinde olduğunu onlara mı soracak? O zaman AB’ye alırlar, sorun olmaz. Türkiye güvenlik tüketen değil, güvenlik üreten bir ülke. Birilerinin Rusya ile konuşması lazım ve Türkiye bunu yapıyor. NATO içerisinde Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç konusundaki duruşunu da biliyoruz. Yani iki ülke arasındaki ilişkilerin endişe vermesinin siyasi gerekçesi yok ve yanlış. Duyulan endişe askeri mi ekonomik mi? İki ülke yakınlaşması gayet yerinde, diyalog kanalları her zaman açık tutulmalı.”

Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlter Turan da, Türkiye’nin bir yandan müttefikleriyle hareket etme gayreti gösterirken diğer yandan da Rusya ile olan ilişkilerini bozmamak istemesinin anlaşılabilir bir siyasi tercih olduğu görüşünde.

Bununla birlikte Türkiye’nin Rusya ile olan ilişkilerini Suriye’de yürüyen ilişkiler üzerinden değerlendirmenin önemli olduğunu söylüyor:

“Çok boyutlu düşünmek lazım. Türkiye son yıllarda AB ve ABD ile problemli ilişkiler yaşamaktadır. Buna bir de Rusya ile problemli bir ilişkinin eklenmesini istememektedir. Rusya ile yaşadığı problemli bir ilişkinin Batı ile ilişkilerini düzelteceğine dair bir emare de yok. Türkiye’nin üzerinde hassasiyetle durduğu bir Möntro Sözleşmesi var. Türkiye, Möntro Sözleşmesi’nin bilhassa Karadeniz’deki ülkeleri rahatsız edecek şekilde yorumlanmasını arzulamıyor. Buna karşılık ABD’nin başını çektiği müttefiklerimiz Rusya’yı Karadeniz’de kuşatmak için Türkiye’nin boğazları daha kendi isteklerine göre yönetmesini beklemektedirler. Bu Türkiye’ye açacağı tehlikeler açısından önemlidir. Türkiye’nin Rusya ile olan ilişkileri Suriye’de de yürüyen ilişkilerdir. Dolayısıyla Türkiye, Rusya ile ilişkisini düzenlerken, özellikle Suriye’deki durumu kendi aleyhine çevirmeyi arzulamamaktadır.”

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın