Vladimir Putin: Ukrayna’ya Girmesek, Soykırım Olacaktı

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya’nın Ukrayna istilasını savundu ve operasyon olmasa Ukrayna’nın doğusundaki Donbas bölgesindeki isyancıların bir ‘soykırım’a kurban gitmiş olacakları senaryosunu dillendirdi. Putin, “Bu gerçekten bir soykırımdı. Özel operasyonun amacı bunu durdurmaktı” dedi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Ukrayna istilasının başlamasından üç. hafta sonra ilk kez halkın önüne çıktı.

Dünya ülkelerinin büyük çoğunluğunca tanınmayan Rusya’nın Kırım’ı ilhakının sekizinci yıldönümü için düzenlenen ve “teknik sıkıntılar”ın ve halkın katılmaya zorlandığı şayialarının gölgelediği  devlet mitinginde konuşan Putin, Ukrayna istilasını “özel askeri operasyon” olarak niteledi ve Rusya’nın bu sayede “Uzun zamandır olmadığı kadar birlik haline geldiğini” söyledi.

“Soykırımı önlemek”

Devlet ajansı RIA Novosti’nin haberine göre haberine göre, Moskova’nın Luzhniki Stadyumu’nda gerçekleştirilen mitinge stadyumun içinde ve dışında 95-100 bin dolayında bir kalabalık katıldı. Stadyumdaki dev ekranlardan Kırım’daki askeri operasyondan görüntüler aktarılırken, Rus ordu marşları çalındı ve stadyum üç renkli Rus bayraklarıyla dolup taştı.

“Rusya için” ve “Nazizmin olmadığı bir dünya için” sloganlarıyla bezenmiş sahneden aralarında Russia Today (RT) Genel yayın yönetmeni Margarita Simonyan ve Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Maria Zakharova’nın da bulunduğu çok sayıda konuk söz aldı.

Moscow Times’ın haberine göre konuk konuşmacıların hepsinin göğüslerine, Ukrayna istilasının ardından Rusya Silahlı Kuvvetlerine verilen desteği simgeleyen Z biçiminde  turuncu-siyah Aziz Georgiy kurdeleleri iliştirilmişti.

Putin yaptığı ateşli konuşmada Rusya’nın Ukrayna istilasını savundu ve operasyon olmasa Ukrayna’nın doğusundaki Donbas bölgesindeki isyancıların bir “soykırım”a kurban gitmiş olacakları senaryosunu dillendirdi.

Putin, “Bu gerçekten bir soykırımdı. Özel operasyonun amacı bunu durdurmaktı” dedi. Putin bu konuşmayı yaptığı sırada sosyal medyada üzerindeki parkanın fiyatının 15 bin dolar olduğuna ilişkin görüntülü haberler dolaşıyordu.

Bu arada, etkinliği canlı yayınlayan Russia 24 kanalı, Putin konuşurken apansız aynı sahnede çalan bir askeri bandonun görüntülerine geçerek yayını kesti. Rusya için sıra dışı kabul edilen bu kesintiyle ilgili olarak Kremlin daha sonra olayın “sunucudaki teknik sorunlar nedeniyle” gerçekleştiğini bildirdi.

Taşıma izleyiciler

Etkinlik öncesinde verilen haberlerde görüş verenlerin çoğu katılmaya zorlandıklarından ve devlet memurlarının yıldönümü kutlamalarında kalabalık oluşturmak için kullanıldıklarından yakındılar. Stadyumun dışındaki katılımcılardan bir kadın, Sota haber ajansına, “Bizi bir otobüse bindirip buraya getirdiler” dedi.

Bu arada Avtozak Live haber kanalının paylaştığı bir fotoğrafta, etkinliğe katılanlara gelmeleri için 500 ruble teklif edildiği öne sürüldü. Sosyal medyada dolaşan videolarda da etkinlik başladıktan yaklaşık 20 dakika sonra insanların stadyumdan ayrılmaya başladığı gösteriliyordu.

Putin konuşmasında Yuhanna İncili’i 15:13’ten “Kişinin dostları için canından vazgeçmesinden daha yüksek sevgi yoktur” sözlerini tekrarladı ve halen Rusya’nın nükleer bombardıman filosunun koruyucu azizi kabul edilen 18. yüzyılın Çarlık  Amirali  Fyodor Uşakov’u anarak hitabını sonlandırdı.

Putin konuşması sırasında “Özel askeri operasyonun [komutanın] doğum gününe denk gelmesi”ndeki hikmete de işaret etmekten geri durmadı. “Bu ne tesadüftür” dedi.

Paylaşın

Vladimir Putin Ne İstiyor?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Rusya işgalinin başlangıcında hızla kazanılacağını varsaydığı bir savaş için belirlediği hedefler, bugün biraz daha hafifletilmiş gibi görünüyor.

Ancak net olan şu ki, Putin bunu Rus tarihinde çok önemli bir an olarak görüyor. Rus liderin ilk amacı, Ukrayna’yı ele geçirmek, hükümetini devirmek ve Batılı savunma ittifakı NATO’ya katılma arzusunu tamamen sona erdirmekti.

Rus halkına amacının “Ukrayna’yı askerden ve Nazilerden arındırmak ve Ukrayna hükümetinin sekiz yıl boyunca zorbalık ve soykırımına maruz kalan insanları korumak” olduğunu söyledi.

Putin, “Ukrayna topraklarını işgal etmeyi planlamıyoruz. Kimseye zorla hiçbir şey dayatma niyetinde değiliz” diye ısrar etti.

Bombardıman devam ediyor – ancak barış görüşmelerinden gelen son haberler, Rusya’nın artık hükümeti devirmek istemediğini ve bunun yerine tarafsız bir Ukrayna’yı hedeflediğini gösteriyor.

Putin tüm cephelerde savaşıyor

Öte yandan Putin’in Çarşamba gecesi Rus halkına hitap ettiği konuşma oldukça sıradışıydı. Kremlin’den konuşan Rusya Devlet Başkanı’nın her cephede savaştığını gördük.

Özel askeri operasyon adını verdiği Ukrayna işgalinin plana göre gittiğini söyledi. Konuşmasında Rusya’nın askeri harekatını meşru müdafaa çerçevesine oturtmaya çalıştığını duyduk.

Putin kendi ülkesinde de bir savaşın içinde olduğunu ve uluslararası yaptırım dalgasının burada büyük ekonomik zorluğa ve sosyal huzursuzluğa neden olabileceğini biliyor.

Putin artan enflasyondan ve artan işsizlikten bahsetti. Ekonomik zorluklar şiddetlenmeye başladığında Rus halkının onu suçlamaması için günah keçileri arıyor. Hainleri, dış güçlere hizmet eden köşe yazarlarını ve “Batı yanlısı pislikleri” kınadı.

Başka bir deyişle, “onlara karşı biz, kötülere karşı iyiler” mesajı verdi. Vladimir Putin, Ukrayna işgalinin istenmeyen sonuçlarının sorumluluğundan kaçmak için ülkesinde bir bölünme yaratmaya çalışıyor. Bu konuşmanın Rus toplumu üzerindeki etkisinin ne olacağını bekleyip görmemiz gerekiyor.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Avrupa Basını: NATO, Putin’le Doğrudan Karşı Karşıya Gelmemeli

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, son yıllarda eşi benzeri görülmemiş tehlike ve endişelere neden olurken, Avrupa basınında Rusya’nın Ukrayna’nın Polonya sınırına yaptığı saldırıyla Batı’ya verdiği gözdağı ve savaşın genişlemesi senaryoları ele alınıyor.

Hollanda gazetesi De Telegraaf, NATO’nun Ukrayna krizindeki tutumunu konu eden bir yoruma yer veriyor:

“En büyük ikinci nükleer güçle NATO’nun doğrudan karşı karşıya gelmesi geniş kapsamlı sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle sert yaptırımlar ve Ukrayna’ya silah gönderilmesi daha iyi bir seçenek. Ne var ki Batı, bunun Rusları durdurmaya yetmeyeceğini önceden de biliyordu. Şimdi, çaresiz mültecilerin ve yıkılmış şehirlerin görüntüleri işleri iyice kızıştırırken daha fazlasını yapma yönündeki baskı da büyüyor.

Sinik gerçeklik ise Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı NATO müdahalesi olmadan zorlaştırmanın ‘en az kötü olan’ senaryo gibi görünmesi. Ekonomik ve askeri açıdan yorulmuş bir Rusya, Başkan Putin ve ekibini Büyük Rus İmparatorluğu rüyasından uyandırmalı. Bu şekilde başka askeri maceraların da önünde geçilmiş olur. Siyasiler için bu, (kamuoyunu ikna açısından) zor bir argüman. Dışardan seyretmek dayanışma gibi görünmüyor. Ancak, bu çatışmaların büyümesini ve çok daha fazla kan dökülmesini engeller.”

İngiliz The Times, Ukrayna’nın Polonya sınırındaki Yavoriv’de askeri üsse balistik füzelerle yapılan saldırıyı şöyle yorumluyor:

“Şu ana kadar yapılan en Batıdaki Rus saldırısı Polonya ve Batıya da bir mesajdı. Batı’nın Ukrayna direnişine sinsi şekilde müdahale etmesi olarak yorumladıkları duruma misilleme olarak Ruslar, savaşı NATO sınırlarına ve ötesine genişletmekten çekinmeyecekler. Bu, gerilimi daha da tırmandırmaya yönelik bir adım ve Başkan Putin’in Ukrayna’ya müdahalesi halinde Batı’nın sonuçlarıyla yüzleşeceği tehdidini de güçlendiriyor. Ancak bu, Batı’nın hem kendini hem de yakında binlerce vatandaşını kaybedebilecek Ukrayna halkını savunma konusunda artan kararlılığını sarsmaya yetmedi.”

Belçika’da yayımlanan De Standaard, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline ilişkin şu satırlara yer veriyor:

“NATO hiçbir şekilde savaşa çekilmek istemiyor. Bu yüzden de Putin’in İttifak ülkelerine saldırabileceği bir durumun önüne geçmeli; zira böyle bir durumda NATO cevap vermek durumunda kalır. Dolayısıyla, ihtiyatlı hareket etmek elzem. (…) Ne var ki, Ukraynalılar yalnızca kendileri için savaşmıyor, aynı zamanda Putin’in bir sonraki hedefi olmaktan korkan ülkeler için de savaşıyor. Ne kadar uzun savaşırlar ve Rus ordusuna ne kadar fazla darbe vururlarsa, Putin’in eski bir Sovyetler Birliği ülkesinde yeni bir maceraya atılmayı ve bir NATO üyesine saldırmayı göze alamama şansı da o kadar yükselir.”

Zürih merkezli Tages-Anzeiger’da yer alan yorumda, Almanya’nın Rusya’ya enerji bağımlılığını azaltma çabaları ve Federal Hükümet’in enerji politikalarındaki olası dönüşüm senaryoları ele alınıyor:

“Habeck’in Ekonomi Bakanlığı’nda şimdilerde Rus gazına bağımlılık hızlı ve radikal biçimde nasıl azaltılır yönünde senaryolar geliştiriliyor. Katar ve ABD’den ithalat için yeni LPG terminalleri yapılmasından bellekte daha yüksek dolum seviyelerinin sabitlenmesine, yeni gazlı ısıtıcıların yasaklanmasından çatılarda güneş enerjisi zorunluluğuna ya da sanayide atık ısısı mecburiyetine kadar çeşitli tedbirler söz konusu. Bu tür önlemlerle Avrupa Birliği’nin çabaladığı bağımlılığı üçte iki oranında azaltmak mümkün olur mu, öngörebilmek olası değil.

Almanya’nın gaz ve petrol yaptırımlarını genişletip genişletmeyeceği sorusundan bağımsız olarak, Rusya’dan ithalatın kısıtlanacağı öngörüsü, hükümetin planladığı enerji dönüşümünü temel itibarıyla sorgulamaya açık hale getiriyor. Yeşiller partili Habeck, belki de gelecekte tüm yakıtlar arasında iklime en zararlı olan yerli linyit kömüründen daha fazla enerji elde etmeye mecbur kalacak. Almanya’nın 10 gün içinde devreye sokulabilecek kömür santrali rezervleri var. Ne var ki bu, trafik ışığı hükümetinin iklim politikaları için son derece acı bir sinyal olur.”

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Vladimir Putin’den Savaşmak İsteyen Gönüllülere İzin

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Güvenlik Konseyi toplantısında yaptığı konuşmada Ukrayna güçlerine karşı savaşmak isteyen gönüllüleri memnuniyetle karşıladıklarını ve savaş bölgelerine ulaşmalarına yardımcı olacaklarını söyledi.

Rusya Devlet Başkanı Putin ayrıca Ukrayna’ya Batı ülkelerinden gönderilen ve kendilerinin ele geçirdikleri roketatarları Rusya yanlısı ayrılıkçılara vereceklerini belirtti.

Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Amerikan yapımı Javelin ve Stinger gibi anti-tank sistemlerinin Luhansk ve Donetsk’teki ayrılıkçılara verilmesini teklif etmişti. Şoygu ayrıca, Ortadoğu’da Rusya yanlısı ayrılıkçı güçlerle birlikte savaşmaya istekli 16 bin gönüllü olduğu bilgisini verdi.

Volnovaha Rusya yanlısı ayrılıkçıların eline geçti

Rus RIA haber ajansı, Rusya yanlısı ayrılıkçıların Ukrayna’nın Volnovaha kentini ele geçirdiğini duyurdu. Ajans haberini Rusya Savunma Bakanlığı’nın açıklamasına dayandırdı. Volnovaha Rus güçlerinin ablukası altındaki liman kenti Mariupol’ün kuzeye açılan kapısı olmak bakımından stratejik önem taşıyor.

Rusya ayrıca Lutsk ve Ivano-Frankivsk kentlerindeki havaalanlarına da saldırılar düzenledi. Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov’a göre 24 Şubat tarihinde başlayan “askeri operasyonda” Rusya, şimdiye kadar Ukrayna’nın 3 bin 213 askeri tesisini tahrip etti.

Son iki günde 100 bin kişi kentlerden tahliye edildi

Ukrayna Devlet Başkanı Volodomir Zelenskiy, son iki gün içinde 100 bin insanın çatışmaların olduğu kentlerden tahliye edildiğini açıkladı. Zelenskiy’nin verdiği bilgilere göre, Perşembe günü tahliye edilenlerin sayısı 40 bini geçti. Bunların çoğunun başkent Kiev’in etrafındaki yerleşim yerleri ile kuzeydoğudaki Sumi ve doğudaki İzyum’dan tahliye edildiği belirtiliyor.

Zelenskiy gece yarısı yayınladığı görüntülü mesajda Rusya’nın Mariupol ve Volnavaha’da ise tahliye koridorları oluşturulmasını engellediğini ifade etti. Rus ordusunun Mariupol’de bir kaçış koridoruna saldırı düzenlediğini belirten Zelenskiy, “Rus birlikleri ateşi kesmedi. Yine de Mariupol’e gıda, su ve ilaç taşıyan bir araç konvoyu gönderilmesi kararını verdim. Ancak işgalciler bu koridorun geçeceği yerde bir tank saldırısı başlattı” dedi.

Azov Denizi kıyısında yer alan ve stratejik önemi yüksek olan Mariupol’de insanlar 10 gündür abluka altında bulunuyor. Mariupol Belediye Başkanı Vadim Boyçenko Rus savaş uçaklarının perşembe günü kentteki yerleşim yerlerini “30 dakikada bir” bombardımana tuttuğunu ve “sivilleri, yaşlıları, kadın ve çocukları öldürdüğünü” söyledi.

Yardım kuruluşları kentte durumun dramatik bir hal aldığını ve yaklaşık 300 bin sivilin kentte su ve elektrik olmadan hayatlarını sürdürmeye çalıştıklarını belirtiyor. Geçen haftalarda da Mariupol’de tahliye girişimleri başarısız olmuş, Ukrayna ve Rusya durumdan birbirlerini suçlamıştı.

Bu arada Ukrayna’nın pek çok bölgesinde çatışmalar dün gece de devam etti. Ukrayna ordusundan yapılan açıklamaya göre Rus güçleri Kiev’i abluka altına almak için saldırılarını başkentin batı ve kuzeybatısında yoğunlaştırdı. Ayrıca Çernihiv ve Harkiv ile güneydoğudaki Severodonetsk’te de çatışmalar yoğunlaştı.

Paylaşın

Vladimir Putin: Enerji İhracatını Aynen Sürdürüyoruz

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, enerji tedariki konusunda Rusya’nın tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini belirterek Ukrayna üzerinden yapılan sevkiyat dahil, tüm petrol ve doğal gaz ihracatını sürdürdüklerini kaydetti.

Televizyondan yayınlanan kabine toplantısında konuşan Putin, “Tüm taahhütlerimize riayet ediyoruz. Ukrayna doğal gaz sistemi bile, sözleşmelerde öngörüldüğü üzere yüzde 100 oranında dolu” diye konuştu.

Batılı hükümetleri Ukrayna’daki durum konusunda kendi halklarını kandırmakla suçlayan Putin, Batı’nın kendi hatalarının suçunu Rusya’ya yüklemeye çalıştığını belirtti.

“Yaptırımlar meşru değil”

Batılı ülkelerin Rusya’ya yönelik yaptırımlarının meşru olmadığını savunan Putin, yaptırımlardan kaynaklı sorunları sükunet içinde çözeceklerini söyledi. Yaptırımların etkisinin hissedildiğini belirten Rusya Devlet Başkanı, “Bu tür dönemlerde belirli grup mallara talebin hep arttığı açıktır. Ama tüm bu sorunları sakin bir şekilde çalışarak çözeceğimize şüphemiz yok” diye konuştu.

Yaptırımlardan kaynaklanan sorunların üstesinden gelip krizden daha güçlü ve daha bağımsız bir ülke olarak çıkacaklarını savunan Putin, “Rusya, kısa vadeli ekonomik kazançlar için egemenliğinden taviz vermeyi kabul edecek bir ülke değildir” dedi.

Toplantıda konuşan Maliye Bakanı Anton Siluanov ise son iki haftada Batılı ülkelerin Rusya’ya karşı ekonomik ve mali bir savaşa giriştiğini belirterek “Altın ve döviz rezervlerini dondurmak suretiyle Batı kendi yükümlülüklerine aykırı hareket etmiş, dış ticareti durdurmaya çalışmıştır” dedi.

Maliye Bakanı, Rusya’nın sermaye çıkışını engellemek için önlemler aldığını ve dış borçların ruble cinsinden ödeneceğini belirterek “Bu şartlar altında önceliğimiz mali sistemdeki durumu istikrara kavuşturmaktır” diye konuştu.

Paylaşın

Putin, Nükleer Silah Kullanmaya Karar Verirse Ne Olur?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in geçen hafta sonu orduya nükleer caydırıcı güçlerini özel savaş görevi durumuna geçirme talimatı vermesi, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin nükleer savaşa yol açabileceğine dair endişeleri artırdı.

Peki Rusya’da nükleer saldırı kararını Vladimir Putin tek başına mı veriyor? Karar sürecinde hangi aşamalar bulunuyor, hangi yetkililerin onayı gerekiyor?

Rus nükleer silahlarının fırlatılmasına kim karar veriyor?

“Rusya Federasyonu’nun Nükleer Caydırıcılığa İlişkin Devlet Politikasının Temel İlkeleri” adlı 2020 tarihli bir belgede, nükleer silah kullanma kararını Rusya Devlet Başkanı’nın aldığı belirtiliyor.

‘Şeget’ adlı küçük bir evrak çantası, devlet başkanının her zaman yanında tutuluyor. Bu çanta, başkanı Rusya’nın stratejik nükleer kuvvetlerinin komuta ve kontrol ağına bağlıyor. Fakat bu küçük çantada silahların fırlatılmasını sağlayacak bir düğme yok. Ama Şeget sayesinde alınan kararlar ya da emirler Genelkurmay’a iletiliyor.

Putin nükleer silah kullanma kararını verirse ne olur?

Rus Devlet Başkanı’nın bu yönde aldığı karar fırlatma kodlarına erişimi bulunan Genelkurmay Başkanlığı’na iletiliyor. Bu noktada nükleer başlıklı füzelerin fırlatılması için komutanların önünde iki seçenek bulunuyor.

İlk olarak yetkilendirme kodları, daha sonra fırlatma prosedürlerini yürütecek olan silah komutanlarına doğrudan gönderebiliyor. Bu seçeneğin gerçekleşememesi ihtimaline karşı bir de yedek plan düşünülmüş. ‘Perimetr’ adlı bu ‘B Planı’, Genelkurmay Başkanlığı’nın tüm acil komuta noktalarını atlamasına ve füzeleri doğrudan fırlatmasına olanak tanıyor.

Putin’in açıklaması nükleer saldırı ihtimalini artırdı mı?

Putin’in ülkenin nükleer güçlerinin yüksek alarma geçirilmesi gerektiği yönündeki açıklamasından bir gün sonra Rus Savunma Bakanlığı, nükleer füze kuvvetlerinin “gelişmiş” savaş duruma getirildiğini duyurdu.

“Gelişmiş” veya “özel muharebe görevi” ifadesinin Rusya’nın nükleer doktrininde yer almaması nedeniyle bu terimin tam olarak neyi kastettiği bilinmiyor.

Cenevre’deki Birleşmiş Milletler Silahsızlanma Araştırmaları Enstitüsü’nde araştırmacı olan Pavel Podvig, Twitter’da, emrin Rusya’nın nükleer komuta ve kontrol sistemini harekete geçirmiş ve esasen herhangi bir nihai fırlatma emri için iletişim kanallarını açmış olabileceğini söyledi.

Araştırmacının diğer bir teorisi de bunun Rusların nükleer tesislerine personel eklediği anlamına gelebileceği.

Rusya nükleer silah fırlatma sürecinde hangi kurallara uyuyor?

2020 doktrini, Rus nükleer silahlarının kullanımını haklı çıkarabilecek dört senaryo sunuyor:

  1. Rusya’ya veya müttefiklerine karşı nükleer silahların veya kitle imha silahlarının kullanılması
  2. Rusya’yı veya müttefiklerini hedef alan balistik füzelerin fırlatıldığını gösteren veriler
  3. Ülkenin nükleer kuvvetlerinin müdahalesini baltalayacak kritik hükümet veya askeri tesislere saldırı
  4. “Devletin varlığı tehlikedeyken” Rusya’ya karşı konvansiyonel silahların kullanılması

Rusya hangi nükleer özelliklere sahip?

Amerikan Bilim İnsanları Federasyonu, Rusya’nın diğer tüm ülkelerden daha fazla 5 bin 977 nükleer savaş başlığına sahip olduğunu tahmin ediyor. Bunlardan bin 588’i konuşlandırılmış ve kullanıma hazır halde tutuluyor.

Füzeler karadan, denizaltılardan ve uçaklardan ateşlenebiliyor. Vladimir Putin, Ukrayna’ya asker göndermeden kısa bir süre önce, 19 Şubat’ta Rusya’nın nükleer kuvvetlerinin koordineli bir testini yönetti.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

NATO Genel Sekreteri Stoltenberg: Putin, Avrupa’da Barışı Yok Etti

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Ukrayna’yı işgale başlayan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “Avrupa’da barışı yok ettiğini” söyledi.

Polonya’nın Lask Hava Üssü’nü ziyaretinde Ukrayna’daki savaşa ilişkin açıklamalarda bulunan Stoltenberg, İttifak’ın “toprağının her karışını” savunacağını da tekrarladı.

Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda ile birlikte üssü ziyaret eden Stoltenberg “Devlet Başkanı Putin Avrupa’da barışı yok etti. Müttefikler, Ukrayna’nın haksız ve acımazsızca işgalini kınıyor” şeklinde konuştu.

Stoltenberg sözlerini “Rusya’nın saldırısı kesinlikle kabul edilemez ve Belarus da buna destek veriyor. NATO müttefikleri Ukrayna’yı destekliyor” şeklinde sürdürdü.

NATO’nun “Rusya ile çatışma aramadığını” vurgulayan Stoltenberg, ancak gerektiğinde NATO’nun topraklarını savunmaya hazır olduklarının ve İttifak’ın doğu kanadını güçlendirdiklerinin altını çizdi. Stoltenberg, “NATO topraklarının her karışını koruyacağız ve savunacağız” dedi.

Rusya’nın savaşı sonlandırması ve birliklerini Ukrayna’dan çekmesi gerektiğini vurgulayan Stoltenberg, Rusya’ya iyi niyetle diplomatik çözüm için çaba göstermesi çağrısı yaptı.

NATO birlikleri Ukrayna’ya gönderilmeyecek

Stoltenberg, NATO birliklerinin Ukrayna’ya gönderilmesini ise bir kez daha reddetti. “NATO çatışmaların bir parçası olmayacak. Dolayısıyla NATO Ukrayna’ya birlik göndermeyecek veya uçaklarını Ukrayna hava sahasına sevk etmiyoruz” ifadelerini kullanan Stoltenberg, ancak NATO’nun Ukrayna’ya askeri ve mali yardımda bulunacağını söyledi.

Polonya Cmuhurbaşkanı Duda da “Uçaklarımızı göndermiyoruz, çünkü bu Ukrayna’da yaşanan çatışmaya askeri olarak müdahil olmak anlamına gelir. NATO’nun çatışmalara dahil olması anlamına gelir, ama NATO bu çatışmanın bir tarafı değil” ifadelerini kullandı. Ukrayna’ya insani yardım başta olmak üzere destek sağladıklarını belirten Duda, “Ama uçaklarımız şu aşamada Ukrayna’ya gitmiyor” ifadesine vurgu yaptı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Putin, Rusya’nın Nüfuz Alanlarını Nasıl İnşa Etti?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna’yı işgal ederek Rusya’nın nüfuzunu genişletme sürecini bir üst noktaya taşıdı. Gazeteci Fehim Taştekin, Putin’in hamlelerini “Çeçenistan, Gürcistan ve Ukrayna: Putin, Rusya’nın nüfuz alanlarını nasıl inşa etti?” başlıklı yazı ile BBC Türkçe için analiz etti Taştekin’in yazısı şöyle;

Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin’in dağılmış Sovyet coğrafyasındaki Rus gücü ve nüfuz alanlarının yeniden inşasında Ukrayna çok farklı bir noktaya işaret ediyor.

“Çar’ın dönüşü” yakıştırmasına konu olan bu süreç; Çeçenistan’daki savaştan Gürcistan’dan bağımsızlığını ilan etmiş Abhazya ve Güney Osetya’nın tanınmasına, Güney Kafkasya ve Orta Asya’da istikrar misyonlarından Ukrayna’daki son müdahaleye kadar farklı çerçevelerde ilerleyen bir yol izledi.

Tüm bunlar, Sovyetler döneminin milliyetler siyasetine kara çalıp, imparatorluk döneminin kodlarıyla konuşan Putin’in ilan edilmemiş “Çar” tablosunu peyderpey tamamlar nitelikteydi.

2000’lerin ortalarından bu yana, Rusya Federasyonu’nun temelini oluşturan özerk cumhuriyetler ve oblastların (Slavca eyalet ve bölge anlamına geliyor) özerk karakterlerini daraltan otoriter bir merkezileşme yaşanıyor.

Hakim unsur, Rus kültürü ve kimliği

Bu sürece paralel olarak, Rus kültürü ve kimliği hakim unsur olarak tahkim ediliyor.

Komünist sistemde gerileyen muhafazakâr değerler desteklenirken, Çarlık ve imparatorluk dönemlerinde sisteme meşruiyet katan Ortodoks Kilisesi’ne itibarı iade ediliyor.

Ekonomik alanda sadakatlerini sunanlar hariç, oligarkların kontrol altına alınması “muktedir lider” imgesinin inşasında diğer ayağı oluşturuyor.

Savunmadan hücum pozisyonuna geçilirken, Batı’nın propaganda hegemonyasını kırmak için “agresif” bir medya yaratılıyor.

Bütün bunlar sistemin önce toparlanmasına, sonra otoriter sistemin yeniden inşasına hizmet etti.

Çeçenistan’a tankların sürülmesi ve Putin’in yükselişi

Çeçenistan’da 1994-1996’da Rusya aleyhine biten savaş hem Sovyetlerin çöküşünün biriktirdiği öfkeyi hem de iç bütünlüğü koruma kaygısını yansıtıyordu. Batı açısından da Rusya’nın toparlanmasını geciktiren bir savaştı.

1996’da Hasavyurt Anlaşması’yla Çeçenler karşısında yenilgiyi kabul eden Rusya’nın 1999’da yeniden Çeçenistan’a tankları sürmesi ile Putin’in yükselişi arasında bir bağ var.

Çeçenistan’da bağımsızlık iradesi tamamen ezilip Çeçen müftü Ahmet Kadirov ve oğlu Ramazan Kadirov eliyle Kremlin’e bağlı bir rejim oturtulurken, otoritenin restorasyonunda iki kolaylaştırıcı faktöre başvuruldu:

İlk olarak, Çeçenistan’ın siyasi, idari, bürokratik, güvenlik ve askeri birimleri Çeçenlere bırakıldı. Yani operasyon dahilde bir Ruslaştırılma işlemi değildi. Asi cumhuriyeti “Çeçenizasyon” ile merkeze taşıyan bir strateji güdüldü.

İkinci unsur, direngen Çeçen karakterini pasifize edecek Sufi İslam geleneğinin desteklenmesiydi.

Putin düzenli olarak Ortodoks Kilisesi’ne giderken Kadirov’un da kafasındaki takkesiyle dua edip Çeçenleri etrafında toplayacağı Osmanlı tarzı bir cami inşa edilmişti. Yerle yeksan edilmiş Grozni’nin yeni simgesiydi.

Direnişi ezme görevini Ruslardan devralan Kadirov’un İslam ve Çeçen geleneği adına yadırganan ya da tepki çeken ne kadar eylemi varsa Kremlin’in sonsuz hoşgörüsüne sahipti.

‘Muktedir’ lider Putin

Çeçenistan zaferi, Putin’i “muktedir” bir lidere dönüştürdü. Artık “Slavik” altın çağını yaşayabilirdi. Çeçenistan’daki kanlı dönem Rusya için gücünü ispat ve toparlanma iddiasıydı. Ve sonra sıra civara geldi.

Putin, Kafkasya’daki isyanı tamamen dış kaynaklı aşırılıkçı Vahabizme indirgeyen söylemine, El Kaide’nin 11 Eylül 2001’deki saldırılardan sonra Amerikalılardan karşılık buldu.

Ancak Çeçenistan’da savaşın bitmesinden sonra Batı’nın Rus nüfuz alanlarına yönelik operasyonları Gürcistan’da kendini gösterdi.

2003’te Mihail Saakaşvili’yi iktidara taşıyan “Gül Devrimi”, Sovyet kadrolarından gelmiş kliğin kırılmasında ilk başarıydı.

İkinci halka ertesi yıl “Turuncu Devrim”le Ukrayna’da koptu. Ardından sıra 2005’te Kırgızistan’daki Lale Devrimi’ne (Sarı Devrim) geldi. Orta Asya değişim sancısına tutulmuştu.

Afganistan işgaliyle ABD’nin Orta Asya’da edindiği üslere karşın Rusya da nüfuz alanını kaybetmemeye çalışıyordu.

Bu dönemde ayrıca Putin, Balkanlarda Slav dünyasının aleyhine gelişmelere dikkat kesilmek durumundaydı.

2006-2008’de Kosova’nın bağımsızlığını ve Birleşmiş Milletler kararı olmadan tanınmasını “Olumsuz emsal olur” uyarılarıyla karşılamıştı.

Rusya yakın çevrede Rus etkisine karşı gelişmeleri birkaç yıl izlemekle yetindi. Rusya’nın sabır saati rövanşın alınacağı günlere ayarlıydı.

Rusya’nın argümanı: ‘Vatandaşlarımız saldırıya uğradı, yanıtsız bırakamazdık’

ABD’nin 2002’den itibaren Gürcistan’da Türkiye’nin de yakın işbirliği ile yürüttüğü “Eğit ve Donat” programıyla Gürcü ordusunu bir savaşa hazırladığı yıllar sonra anlaşılacaktı.

Hedef Abhazya ve Güney Osetya’yı geri almaktı.

Durumu yakından izleyen Rusya, Bağımsız Devletler Topluluğu kararı uyarınca ambargo uyguladığı Abhazya ile Güney Osetya’da daha belirgin bir korumacı politikaya yöneldi; Abhazlar ve Osetlere Rus pasaportu dağıtmaya başladı.

Gürcistan’ın 2008’de Güney Osetya’ya askeri harekât başlatıp operasyonun ilk anlarında başkent Tshinval’deki Rus Barış Gücü Karargâhı’nı vurunca Putin’e tarihi fırsat doğmuştu.

Tankları birkaç saat içinde Vladikavkaz’dan Tshinval’e indirmekle kalmayıp Tiflis yakınlarına kadar sürerek, Gürcistan yönetimine “Güney Osetya ve Abhazya’yı ebediyen unutabilirsin” demiş oldu.

Rusya’nın argümanı, “Vatandaşlarımız saldırıya uğradı, yanıtsız bırakamazdık” şeklindeydi.

Ardından iki “de facto” bağımsız cumhuriyeti tanıyan adımlar atıldı. Fakat Abhazya ve Güney Osetya ilhak edilmedi. Abhazya, Güney Osetya ve Moldova’nın ayrılıkçı bölgesi Trans-Dinyester yıllardır pek çok konuda üçlü fotoğraf veriyor.

Rusya askeri güç bulundurduğu ve pasaport dağıttığı Trans-Dinyester’i henüz tanımadı. Yıllardır “Rusya ile geleceğe doğru” sloganıyla yaşayan Trans-Dinyester 2006’da Rusya’ya katılma önerisini yüzde 97 oyla referandumdan geçirmiş, 2014’te Duma’dan bu konuda adım atılmasını istemişti.

2008’e gelindiğinde Putin için izleme dönemi bitmiş, arka bahçeyi toparlama vakti gelmişti. 2013’de Mihail Saakaşvili’nin koltuğu kaybedip ülkesinde istenmeyen adam durumuna düşmesiyle Gürcistan, Rusya ile daha sakin bir döneme girdi.

Ukrayna’da Yanukoviç dönemi ve kaybedenler

Ukrayna’da ise Rus yanlısı Viktor Yanukoviç, 2003’te koltuğu Batı yanlılarına kaptırmanın intikamını 2010’daki seçimde alma şansını buldu. Ama Putin’in Ukrayna’yı yeniden yoğuracak siyasi araçlara sahip olduğu söylenemezdi.

Yanukoviç Avrupa Birliği ile ortaklık anlaşması için şansını denemiş ancak kredi için Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) dayattığı reformlar konusunda epey zorlanmıştı.

Sonunda 2013’te yüzünü tekrar Rusya’ya döndüğünde, Meydan Gösterileri (EuroMaidan) tetiklenecekti.

2014’te Almanya, Polonya, Fransa ve Rusya’nın arabuluculuğunda Yanukoviç; erken seçim, 2014 anayasasına dönüş ve parlamenter sistemin güçlendirilmesini öngören bir anlaşmayı muhalif liderlerle birlikte imzalamıştı.

Ancak Rus istihbaratının yardımı ve keskin nişancılarla Meydan’ın dağıtılacağına dair gizli belgelerin sızdırılmasıyla olaylar tekrar çığırından çıkmış, imzalanan anlaşma çöpe atılmış ve milislerin tehdidi altındaki parlamento Yanukoviç’in fişini çekmişti.

Kaybeden sadece Yanukoviç değildi. Radikal sağ, aşırı milliyetçi ve neo-Nazi gruplarının zehirlediği siyasal iklimde etnik Ruslar da ayrılıkçı yola sürüklenecekti.

Paylaşın

Putin’in Nükleer Uyarısı Tam Da NATO’nun Korktuğu Şey

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ordusunun stratejik nükleer gücünü “alarm seviyesine” geçirdiğini açıkladı. Vladimir Putin’in bu açıklaması Batı’da da büyük dikkat çekti.

Kremlin’de üst düzey savunma yetkilileriyle bir araya gelen Putin, Batı’nın Rusya’ya karşı düşmanca adımlar attığını, “yasa dışı ekonomik yaptırımlar uyguladığını” söyledi.

Putin nükleer gücü alarm seviyesine getirme gerekçesi olarak NATO yetkililerinin “agresif açıklamalarını” gösterdi.

Bu adım Putin’in, Batı ülkelerinin Rusya’ya yönelik yaptırımlarına öfkesini ve aynı zamanda ülkesinin NATO tehdidi altında olduğuna dair paranoyasını gösteriyor.

Bu açıklama Batı’da da büyük dikkat çekti. Bu tür bir gerginlik tam da NATO askeri planlamacılarının korktuğu şeydi. NATO’nun Ukrayna’ya asker göndermeyeceğini açıklamasının nedeni de buydu.

Öte yandan Rusya’nın işgali planlandığı gibi ilerlemiyor. İşgalin dördüncü gününde hâlâ hiçbir büyük Ukrayna kenti Rus kontrolüne geçmedi ve Rusya ağır kayıplar veriyor gibi gözüküyor.

Bu durum Moskova’da sabırsızlık ve hayal kırıklığına yol açacak. Belarus sınırındaki görüşmelerden de hem Moskova hem Kiev’i tatmin edecek bir sonuç çıkması zor gözüküyor.

Putin Ukrayna’nın tamamen Rus etkisine girmesini istiyor. Zelenskiy ise ülkesinin bağımsızlığını savunuyor. Buradan bir uzlaşma çıkması zor.

Bugün Batı’ya verilen nükleer uyarıyı da buna ekleyince, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısının önümüzdeki günlerde yoğunlaşmasına ve sivillerin hayatına, şu ana kadar gösterildiğinden daha da az özen gösterilmesine tanık olabiliriz.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Pekin’den Moskova’ya Yeni Ayar: Kiev’le Görüşün

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping Ocak başında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le eşi görülmemiş bir dayanışma bildirisi imzalamasının ardından başlayan Ukrayna işgali karşısındaki pozisyonunu dengelemek için soğuk terler döküyor. Şi, Cuma günü Putin’i Ukrayna’yla müzakereye çağırdı. 

Çin devlet medyasının bildirdiğine göre, Şi, Putin’e telefon görüşmesinde, “Çin, Rusya ve Ukrayna’nın sorunları müzakereler yoluyla çözmesini destekliyor” dedi ve Birleşmiş Milletler merkezli uluslararası sistemi korumaya kararlı olduğunu bildirdi. Kremlin’den yapılan açıklamaya göre de Putin, Şi’ye “Kiev’den yeni alınan sinyallere” dayanarak Ukrayna ile görüşmeye hazır olduğunu söyledi.

Çin Dışişleri Bakanlığı haftalar boyunca, ABD’den ve Avrupalı ​​müttefiklerinden akan bir Rus işgaline olasılığına ilişkin uyarıları ciddiye almamış ve Washington’u Rus tehditlerini abartmakla suçlamıştı.

Şimdi Çin, Ukrayna’da patlak veren gelişmelerin, küresel bir lider ve gelişmekte olan ülkelerin savunucusu olarak sağlamaya çaba gösterdiği konumu ciddi şekilde baltalayabileceğini hesap ederek tutumunu yeniden dengelemeye çaba gösteriyor.

Wall Street Journal’in haberine göre, yaklaşmakta olan işgalin işaretleri hafta başında belirirken, Çin’de iyi bağlantıları olan bir dış politika uzmanı, bir grup kaygılı Çinli yatırımcı ve yorumcuyla yaptığı görüşmeleri “Olmayacak Bir Savaş” başlığıyla özetlemişti.

Şanghay’daki Fudan Üniversitesi’nde hükümete danışmanlık yapan uluslararası ilişkiler profesörü Şen Yi de Salı günü bir menkul kıymetler firmasınca düzenlenen telekonferansa bağlanan kişilere göre, “Rusya’nın tek taraflı olarak Ukrayna’ya savaş ilan etme şansını çok az görüyoruz” demişti.

Bunların üzerinden 48 saatten geçmeden Putin Ukrayna’ya kapsamlı bir saldırı başlattı.

WSJ’nin haberine göre Putin’in Pekin’i ziyaretinden önceki günlerde, Çin’in üst düzey liderlerine verilen politika tavsiyeleri, Çin-Rusya ortaklığının Çin’e ABD üzerinde nasıl bir baskı gücü oluşturabileceğine odaklanmış, ancak Pekin dışişleri bakanlığına yakın kaynaklara göre Rusya’nın Ukrayna’yı işgal olasılığını azımsamış hatta bütünüyle reddetmişti.

Pekin’in Putin’in eylemlerini öngörememesinin bir başka sonucu olarak Çin’in Kiev Büyükelçiliği, Rus birlikleri Perşembe günü harekete geçene kadar Çin yurttaşlarını Ukrayna’dan tahliye etme planlarını açıklamış değildi.

Son yıllarda Çin, Şi’nin Bir Kuşak ve Bir Yol girişiminin bir parçası olarak hem Rusya hem de Ukrayna’daki projelerin finansmanı da dahil,  diğer ülkeleri ekonomik yörüngesine çekmek üzere çok taraflı bir gündem izliyordu. Dünya Ticaret Örgütü ve BM de dahil olmak üzere uluslararası kuruluşlar aracılığıyla çalışma çabalarını hızlandırmıştı. Ayrıca hayırsever bir dünya gücü konumunu pekiştirmek amacıyla Afrika ve Güneydoğu Asya ülkelerine COVID-19 aşısı sevkediyordu.

Ancak, Ukrayna krizi sırasında Rusya’ya yönelmiş olması Çin’i bir anda dünya çapında eleştirilerin hedefi olan bir ülkenin kolaylaştırıcısı imajına büründürdü.

İşgalden bu yana Çin, giderek zorlaşan bir diplomatik ikilemde kaldı. Trump döneminde ABD’nin ticari yaptırımlarına ve  Kış olimpiyatlarının diplomatik boykotuna maruz kalan Çin’de birçok kişinin “Büyük Putin” olarak adlandırdığı Rus lider, Pekin Olimpiyatlarının açılışında Çin’in yüzünü kurtarmasına yardımcı oldu. Büyük Batılı güçler Oyunları boykot ederken,  Putin, Şi’nin tek gerçek VIP konuğuydu.

Buna karşılık Putin, Rusya’nın Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün herhangi bir genişlemesine karşı muhalefetine Çin’den destek istedi; bu, Moskova’nın Ukrayna konusunda ABD liderliğindeki koalisyonla arasındaki anlaşmalık açısından kilit önemde bir talepti.

Olimpiyatların açılış törenine katılmadan önce Şi ile görüşen, Pekin dış işlerine yakın kişilerin, Rus liderin ABD’ye yönelik şikayetlerini paylaştığını ancak, Putin’in Ukrayna planlarını hiç açmadığını söylüyorlar.

İki lider görüşmelerin ardından Çin-Rusya ilişkisini Soğuk Savaş’ın ilk yıllarından bu yana en yakın noktaya getiren olağanüstü bir ortak deklarasyon yayınladı. ABD liderliğindeki Batı’ya karşı birleşik bir cephe sunan açıklamada gerçi Ukrayna’dan söz edilmedi ama Putin gittikten sonra, Çin’in üst düzey liderler günlerce kapalı kapılar ardında toplanarak büyüyen Ukrayna krizine bir yanıt oluşturmaya çalıştı.

Son günlerde Pekin’in işgale açıkça karşı çıkmak ile Moskova’nın güvenlik kaygılarına manevi destek sağlamak arasında gidip gelirken, bir yandan da ABD ve müttefiklerini Rusya’dan gelen tehditleri abartmakla suçlamayı sürdürüyor.

Pekin şimdilik çok konuşarak ve pek hareket etmeyerek durumu kurtarmaya çalışırken Rusya’ya yardımcı olacak  bazı mütevazı adımlar attı. Perşembe günü, on yıllardır yürürlükte olan Rusya’dan buğday ithalatına getirilen kısıtlamaları kaldırdı.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın