Yıldızların Kaderini Kara Delikler Belirliyor Olabilir

Çoğu galaksinin merkezinde yer aldığına inanılan süper kütleli kara delikler, galaksilerindeki yıldızların (bazıları doğarken, bazıları hiç var olmuyor) kaderine de hakim olabilir.

Bu, Dünya’dan yaklaşık 156 milyon ışık yılı uzaklıktaki IC 5063 galaksisinin merkezindeki süper kütleli kara deliği inceleyen Avrupalı gökbilimci ekibinin Nature Astronomy adlı bilimsel dergide yayımladığı yeni makalenin bulgusu. Süper kütleli karadelikler, etraflarında dönen gaz ve toz diskleriyle besleniyor. Madde karadeliğe düşmeden hemen önce sıkıştırılıp bastırıldığında açığa çıkan enerji, güçlü enerji jetleri üretiyor.

Birçok karadelik jeti, madde ve enerjiyi galaksilerinin düzlemine dik biçimde dışarı atarken, IC 5063’ün merkezindeki karadelikten kaynaklanan jetler, molekül gaz bulutlarını dönüşümlü biçimde sıkıştırıp dağıtarak galaksinin düzlemine göre fırlatılıyor gibi görünüyor. Sıkıştırılmış bulutlar daha fazla yıldız oluştururken, dağılmış bulutlar daha az yıldıza yol açıyor.

Yunanistan’daki Atina Üniversitesi’nde görev alan gökbilimci ve çalışmanın yazarı Kalliopi Dasyra, yaptığı açıklamada, “Sonuçlarımız süper kütleli karadeliklerin galaksilerin merkezinde yer alsalar bile, yıldız oluşumunu galaksi çapında etkileyebileceğini gösteriyor” dedi.

Bulutların kararlılığındaki basınç değişikliğinin etkisini incelemek bu projenin başarısının anahtarıydı.

Araştırmacılar, söz konusu süper kütleli karadeliğin IC 5063 galaksisi üzerindeki etkisini incelemek için Şili’deki 60’tan fazla radyo teleskop çanağından oluşan Atacama Büyük Milimetre Dizisi’nden ve yine Şili’de yer alan optik teleskop Çok Büyük Teleskop’tan yararlandı.

Karbonmonoksit ve iyonize azot ile kükürt gibi farklı kimyasal türlerin dağılımını ölçen araştırmacılar, jetlerin galaksi genelinde uygulanan basıncı nasıl değiştirdiğini haritalandırmayı başardı.

Ancak araştırmacılar, süper kütleli karadelik jetlerinin galaksilerdeki yıldız oluşumunu nasıl etkileyebileceğini daha iyi anlamak için, özellikle yeni faaliyete geçen James Webb Uzay Teleskobuyla (JWST) daha fazla çalışma yapılması gerekeceğini belirtiyor.

Dr. Dasyra, “JWST verilerini almaktan gerçekten heyecan duyuyoruz” dedi. Çünkü bunlar jet-bulut etkileşimini mükemmel çözünürlükte incelememizi sağlayacak.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Çin, İlk Laboratuvar Modülü Wentian’ı Uzaya Gönderdi

Çin, Dünya yörüngesinde kurduğu uzay istasyonunun parçasını oluşturacak ilk laboratuvar modülü Wentian’ı uzaya gönderdi. 17,9 metre uzunluğunda ve 23 ton ağırlığındaki modül, Çin’in bugüne dek uzaya yolladığı en büyük araç oldu.

İnsanlı Uzay Programı Ajansından (CMSA) yapılan açıklamaya göre, “Wentian” modülü, “Long March-5B Y3” taşıyıcı roketiyle, Haynan Adası’ndaki Wenchang Uzay Aracı Fırlatma Merkezi’nden fırlatıldı.

Fırlatıştan 8 dakika sonra, uzay istasyonunun bulunduğu, yerden 400 kilometre irtifadaki Alçak Yer Yörüngesi’ne ulaşan modülün, istasyona kenetleneceği bildirildi.

Adı, Çince’de “gökleri aramak” anlamına gelen “Wentian” modülünün, istasyonun ana parçası “Tianhe” (göksel uyum) çekirdek modülüne eklenmesi planlanıyor.

Wentian’ın, çekirdek modülün yedeği olarak da kullanılabilecek bir deney platformu olması hedefleniyor.

Çin, ABD’nin uzay araştırmaları alanında iş birliğini yasaklaması ve Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS) programına katılımını engellemesi nedeniyle kendi uzay istasyonunu kurmak için çalışmalar yürütüyor.

Bir çekirdek modül, iki laboratuvar modülü ve bir uzay teleskobundan oluşması planlanan Tiangong (gök sarayı) istasyonu tamamlandığında, Rusya’nın artık faal olmayan Mir Uzay İstasyonu ile yaklaşık aynı boyutlarda olacak.

İstasyonun ana parçası olan “Tianhe” (göksel uyum) adı verilen çekirdek modül, 29 Nisan 2021’de uzaya fırlatılmıştı.

Ana iskeletin tamamlanması için çekirdek modüle iki laboratuvar modülünün eklenmesi öngörülüyor. “Mengtian” (gökleri düşlemek) adı verilen ikinci laboratuvar modülünün de ekimde uzaya gönderilmesi planlanıyor.

Ana iskelet kurulduktan sonra “Shuntian” (gökleri dolaşmak) adı verilen uzay teleskobu, ayrı bir modül olarak istasyona eklenecek. 2022 sonunda tamamlanması hedeflenen istasyonda üç kişilik taykonot ekibi görev yapıyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Daha Önce Keşfedilenlerin Hiçbirine Benzemeyen Bir ‘Kara Delik’ Bulundu

Bilim insanları daha önce bulunanlara benzemeyen, uykudaki bir kara deliği buldu. Araştırmacılar Samanyolumuzun komşu galaksisi Büyük Macellan Bulutu’nda yıldız kütleli bir kara delik olduğunu gösteren beklenmedik veriler için başka bir açıklama olmadığını söylüyor.

Kara deliği meydana getiren yıldızın güçlü bir patlama yaşamaksızın kayıplara karışmış gibi göründüğünü de ifade ediyorlar.

Bunun gibi başka kara delikler de daha önce bulunmuştu. Ancak araştırmacılar bunun bu özellikleri (uykuda, yıldız kütleli bir kara delik) taşıyıp da kesin tespit edilen bir nesne olduğunu söylüyor.

Keşfin dikkat çekici olmasının sebeplerinden biri de, diğer kara delik keşiflerinde aslında yanılma olduğunu gösteren önceki çalışmalarının bir sonucu olarak, arkasındaki ekibe “kara delik polisi” ve “kara delik yok edicileri” lakaplarının verilmesi.

Amsterdam Üniversitesi’nden Tomer Shenar yönettiği araştırmayla ilgili yaptığı açıklamada, “İlk kez ekibimiz bir kara delik keşfini reddetmek yerine bildirmek için bir araya geldi” dedi.

Araştırmacılar kara deliği “samanlıktaki iğne” diye tanımladı. Gökbilimciler uyuyan kara deliklerin evrende nispeten yaygın olduğuna inanıyor ancak bunların çok azını biliyoruz ve doğrulanmış örnekleri nadir.

Bu tür kara deliklerin fark edilmesinin zor olmasının sebeplerinden biri, uykuda olmalarının çevreleriyle çok fazla etkileşime girmedikleri anlamına gelmesi. Araştırmacılar onları aramak için yıllarını harcadı ama sonuçta hep zorlandılar.

Ayrıca bu tür kara deliklere işaret eden birçok olgu için çok fazla açıklama var yani bunları doğrulamak zor olabilir.

Yeni örneği bulmak için araştırmacılar, Büyük Macellan Bulutu’nun bir parçası olan Tarantula Bulutsusu’ndaki neredeyse bin devasa yıldızı inceledi. Yanlarında kara delikleri barındırabilecek örnekler aradılar.

Nihayet VFTS 243’ü keşfettiler. Araştırmacılar bu tür bulguların şüpheyle karşılanabileceğini göz önünde bulundurarak kontrol ettiklerini ve gerçekten böyle bir kara delik olduğunu ve bulgularından emin olduklarını söyleseler de konuyla ilgili daha fazla araştırma yapılmasını da teşvik ediyorlar.

Makalenin ortak yazarlarından biri olan, “kara delik yok edicisi” lakabına sahip Kareem El-Badry, “Tabii ki sahadaki diğer kişilerin analizimizi dikkatle incelemesini ve alternatif modeller geliştirmeye çalışmasını bekliyorum” dedi.

Bulguları açıklayan, “Büyük Macellan Bulutu (LMC) içindeki devasa bir ikili sistemde gözardı edilebilir bir tekmeyle doğan, X-ışını sessizliğine sahip kara delik” isimli bir makale dün Nature Astronomy adlı bilimsel dergide yayımlandı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Evrenle İlgili Asırlık Bir Gizem Çözülmek Üzere

Bilim insanları evrenimizdeki kozmik ışınlarla ilgili 100 yıllık bir gizemi çözmeye bir adım daha yaklaştı. Astrofizikçiler neredeyse ışık hızında hareket eden ve Dünya’yı bombardımana tutan yüklü parçacıkların nereden geldiğini anlamaya çalışıyordu.

Bu parçacıkların izini sürmek inanılmaz derecede zor. Galaksinin manyetik alanları, uzaydaki yolculukları sırasında yükleri nedeniyle parçacıkları saptırabiliyor ve nereden geldiklerinin bilinmesini neredeyse imkansız hale getiriyor.

Ancak nötrino adı verilen başka tür bir parçacık bu sırrı çözebilir. Nötrinolar kozmik ışınlar tarafından üretilen nötr parçacıklar. Çok az kütleye sahip oldukları ve maddeyle etkileşime girmedikleri için kökenlerinin belirlenmesine yardımcı olabilirler.

2017’de bu nötrinolardan biri bulunmuştu. Bilim insanları, Güney Kutbu’nun derinliklerindeki IceCube Nötrino Gözlemevi’ni kullanarak, parçacığın izini TXS 0506 +056 adlı blazara, yani süper kütleli bir kara delikten beslenen bir galaktik çekirdeğe kadar sürdü.

Clemson Üniversitesi’nden Doç. Dr. Marco Ajello, bilim insanlarının blazar olduğuna inandıkları nesnelerin bir kataloğunun yanı sıra IceCube tarafından elde edilen verileri kullanarak, bu nötrinoları yayan blazarların bir alt kümesini bulduklarını düşünüyor. Bunun bir tesadüf olma ihtimalinin milyonda birden az olduğunu söylüyorlar.

Ajello, “O zamanlar (2017’de) bir ipucumuz vardı ve artık kanıtımız var” dedi.

Bavyera’daki Julius-Maximilians-Universität Würzburg’dan Sara Buson, “Sonuçlar ilk kez, PeVatron blazarlarının alt örneklerinin galaksi dışı nötrino kaynakları ve dolayısıyla kozmik ışın hızlandırıcıları olduğuna dair tartışmasız gözlemsel kanıtlar sunuyor” diye ekledi.

Araştırmacılar bu nötrinoları keşfetmenin astrofizikte önemli bir dönüm noktası olduğunu ve blazarları incelemenin bilim insanlarının onların neden iyi hızlandırıcılar olduğunu bulmalarını sağlayabileceğini söylüyor. Kozmik ışınlar, nötrinolar ve kütleçekimsel dalgalar gibi diğer kozmik “habercileri” anlamak, astrofizikçilere evreni incelemek için sadece ışığı kullanmaktan daha geniş bir temel sağlayacak.

Ajello, “Aynı anda hissetmek, duymak ve görmek gibi. Çok daha iyi anlayağız” dedi.

Aynı şey astrofizik için de geçerli çünkü farklı habercilerin çoklu tespitlerinden elde ettiğiniz içgörü, yalnızca ışıktan elde edebileceğinizden çok daha ayrıntılı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Uzak Bir Galaksiden ‘Kalp Atışı’ Sinyalleri Geldiği Tespit Edildi

Bilim insanları uzak bir galaksiden alışılmadık ve tekrarlayan bir sinyal geldiğini tespit etti. Saptanan radyo enerjisi patlaması, kalp atışına benzetilen bir düzende yanıp sönüyor.

Bilim insanları bunun hızlı bir radyo patlaması veya uzayın derinliklerinden gelen ve araştırmacıların hâlâ anlamadığı, gizemli ve güçlü enerji patlamaları olduğunu söylüyor.

Fakat bu patlamalarda tuhaf bir şey var: Normalde milisaniyeler süren FRB’lere (hızlı radyo patlaması) kıyasla 3 saniyeye kadar devam eden bu patlamalar, diğerlerine göre çok yavaş.

Sinyal, evrende nadiren bulunan bir tür “periyodik” örüntüde yanıp sönüyor. Enerji patlamaları her 0,2 saniyede bir tekrarlanıyor.

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Kavli Astrofizik ve Uzay Araştırmaları Enstitüsü’ndeki doktora sonrası araştırmacısı Daniele Michilli şunları söyledi:

“Evrende kesin surette periyodik sinyaller yayan çok fazla şey yok.

Kendi galaksimizde bildiğimiz örnekler, bir deniz fenerine benzer şekilde dönerek ışınlı salımlar üreten radyo pulsarları ve magnetarlardır.

Ve bu yeni sinyalin normalden çok güçlü bir magnetar veya pulsar olabileceğini düşünüyoruz.”

FRB 20191221A olarak adlandırılan sinyal şimdiye kadar tespit edilen en uzun ömürlü, en net periyodik örüntüye sahip FRB.

Kaynağı Dünya’dan birkaç milyar ışık yılı uzaktaki bir galakside yatıyor.

Fakat sinyallerin kesin kaynağının ne olabileceği gizemini korusa da gökbilimciler sinyalin bir radyo pulsarından veya bir magnetardan yayılabileceğinden şüpheleniyor.

Bunların her ikisi de son derece yoğun, hızla dönen, dev yıldızların çökmüş çekirdekleri olan nötron yıldızlarıdır.

Ekip, bu kaynaktan daha sonra astrofizik saati olarak kullanılabilecek daha fazla periyodik sinyal tespit etmeyi umuyor.

Örneğin, patlamaların sıklığı ve kaynak Dünya’dan uzaklaştıkça nasıl değiştikleri, evrenin genişleme hızını ölçmek için kullanılabilir.

Aralık 2019’da Kanada Hidrojen Yoğunluğu Haritalama Deneyi (Chime), gelen verileri tarayan Michilli’nin dikkatini hemen çeken muhtemel bir FRB sinyali yakalamıştı.

Michilli şöyle konuştu:

“Alışılmadık bir şeydi.

Yaklaşık 3 saniye süren sinyaller sadece çok uzun değildi, aynı zamanda bir saniye içinde eşit aralıklarla (tak, tak, tak) kalp atışı gibi yayılan, olağanüstü derecede düzenli periyodik zirveler vardı.

Bu, sinyalin kendisinin periyodik olduğu ilk örnek.”

Nature dergisinde raporlanan keşif, MIT araştırmacıları da dahil Chime/FRB Collaboration üyeleri tarafından yazılan “Sub-second periodicity in a fast radio burst” (Hızlı radyo patlamasında saniye altı periyodiklik) başlıklı bir makalede yayımlandı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

James Webb, Evrenin En Derin Ve Net Fotoğrafını Çekti

James Webb Uzay Teleskobu’nun ilk tamamen renkli fotoğrafı yayımlandı. Dünyaya milyarlarca ışık yılı uzaklıkta olan galaksileri de içeren fotoğraf, evrenin bugüne kadar çekilmiş en derin, en detaylı fotoğrafı.

Teleskobun çektiği tamamı renkli fotoğraflar bugün ilerleyen saatlerde NASA tarafından yayımlanacak ama ilk fotoğraf, Beyaz Saray’da Başkan Joe Biden’a verilen bir bilgilendirme sırasında Biden’a gösterildi. Ardından da internet ortamında paylaşıldı.

Biden, görüntünün paylaşılması sonrası “Bu fotoğraflar tüm dünyaya Amerika’nın büyük işler başarabileceğini hatırlatacak. Amerikan halkına ve özellikle çocuklarımıza da, kapasitemizin üzerinde hiçbir şey olmadığını hatırlatacak” ifadelerini kullandı:

“Daha önce hiç kimsenin görmediği imkanları görebiliyoruz; daha önce hiç kimsenin gitmediği yerlere gidebiliyoruz.”

10 milyar dolarlık James Webb Uzay Teleskobu (JWST), 25 Aralık 2021’de uzaya fırlatılmış; ünlü Hubble Uzay Teleskobu’nun yerini alacağı söylenmişti.

Uzayda çeşitli incelemeler yapması planlanan teleskobun iki önemli hedefi de var: Biri 13,5 milyar yıl önce Evren’in bilinen ilk yıldızlarının fotoğrafını çekmek; diğeri de dünyaya çok uzak mesafedeki gezegenlerin yaşanabilir olup olmadığına bakmak.

Biden’la ve ardından kamuoyuyla paylaşılan fotoğraf; James Webb’in ilk hedefini gerçekleştirebildiğini gösterdi.

Fotoğrafta görülen aslında Southern Hemisphere bölgesinde birden çok galaksinin toplandığı, Volans takımyıldızını gösteren bir alan. Buraya verilen isim SMACS 0723.

Galaksi topluluğu aslında Dünya’ya çok da uzak değil; sadece 4,6 milyar ışık yılı uzakta. Ancak bu birçok galaksinin bir araya geldiği yerde, aslında çok çok daha uzakta olan cisimlerin ışıkları da büyütülmüş şekilde görülebiliyor.

Bu da zoom lensinin uzay teleskoplarındaki astronomik karşılığı olan ‘yerçekimi etkisi’yle mümkün olabiliyor.

6,5 metrelik altın aynalı ve süper-hassas kızılötesi araçlarıyla Webb, Büyük Patlama’dan (Big Bang) yaklaşık 600 milyon yıl sonrasına kadar var olan galaksilerin bozulmuş şekillerini de fotoğraflamayı başardı. (Evren’in 13,8 milyar yaşında olduğu biliniyor)

Daha da önemlisi; bilim insanları Webb’in elde ettiği verilerin kalitesine bakarak aslında teleskobun, bu fotoğrafta görülen cisimlerden çok daha ilerisini de görebildiğini söylüyor.

Yani bu fotoğrafın bugüne kadar çekilmiş en derin Evren fotoğrafı olduğunu söylemek mümkün.

NASA’dan Bill Nelson, “Işık, saniyede 186.000 mil hızla ilerliyor. Ve şu küçük benekler halinde gördüğünüz ışıklardan biri 13 milyar yıldır seyahat ediyor” açıklaması yaptı:

“Aslında çok daha geriye gidiyoruz çünkü bu daha sadece ilk fotoğraf. 13,5 milyar yıl kadar geriye gidebiliyor. Evren’in 13,8 milyar yaşında olduğunu bildiğimize göre; bu fotoğraflar sizi neredeyse her şeyin başlangıcına götürüyor.”

Hubble, haftalarca uzayda kalarak buna benzer bir sonuç elde etmeye çalışmıştı. Webb ise bu derinlikteki cisimlerin görüntülerine ulaşmak için sadece 12 buçuk saatlik bir gözlem yaptı.

Salı günü ilerleyen saatlerde NASA ve uluslararası ortakları olan Kanada ve Avrupa Uzay Ajansları, Webb’den gelen diğer renkli görselleri de paylaşacak.

Böylece Güneş Sistemi dışındaki gezegenlerle ilgili de daha detaylı bilgi edinilebilecek.

Webb, Dünya’dan yaklaşık 1.000 ışık yılı uzaktaki dev bir gezegen olan WASP-96 b’yi de analiz etti. Paylaşılacak bilgiler, bu gezegenin atmosferi hakkında bize bir fikir verecek.

WASP-96 b, kendisine ışık sağlayan hayat kaynağı olan yıldızın yörüngesinde çok çok yakın şekilde dönüyor. Bir gün Webb’in tıpkı Dünya gibi hayat kaynağı olan gezegene daha uzak olan ve insan için yaşam kaynağı olabilecek gazlara sahip atmosferi olan bir gezegeni tespit edeceği umuluyor.

NASA’daki bilim insanları, Webb’in hedeflerini kesinlikle gerçekleştirebileceğine inanıyor.

Henüz kamuoyuyla paylaşılmamış görüntülerle ilgili yorum yapan Dr. Amber Straughn, “İlk fotoğrafları gördüm, muhteşemler” dedi:

“Sadece görüntü olarak bile muhteşemler. Bilimin detaylarının arkasında saklı ipuçlarıyla yapabileceklerimizi görmek ise beni çok heyecanlandırıyor.”

Webb projesinin programında çalışan bilim insanlarından Dr. Eric Smith de, halkın yeni telekobun önemini şimdiden anladığını düşünüyor:

“Webb’in tasarımı ve görünümü, bence halkın bu göreve bu kadar hayran kalmasının arkasında yatan asıl nedenler. Gelecekten bir uzay gemisine benziyor”

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Bilinen En Hızlı Yıldız Keşfedildi

Araştırmacılar bilinen evrendeki en hızlı yıldızı keşfetti. S4716 adı verilen yıldız, Samanyolu galaksimizin merkezindeki Sagittarius A kara deliğinin etrafında, 100 Astronomik Birim (AU, Dünya ile Güneş arasındaki mesafe) uzaklıkta dönüyor.

Yıldız, 100’den fazla yıldızdan oluşan ve özellikle hızlı hareket etmesiyle bilinen bir S kümesinde.

S4716’yı yaklaşık 20 yıl boyunca gözlemleyen bilim insanları, yıldızın 23,5 milyon kilometre çapa sahip süper kütleli kara deliğin etrafında saniyede 8 bin kilometre hızla ilerlediği ve yörüngedeki turunu sadece 4 yılda tamamladığı sonucuna vardı.

Yeni çalışmanın baş yazarı Dr. Florian Peissker, “Bir yıldızın, süper kütleli bir kara deliğin çevresinde, bu kadar yakın ve hızlı bir sabit yörüngede olması tamamen beklenmedik bir şeydi. Bu geleneksel teleskoplarla gözlemlenebilecek sınırı teşkil ediyor” dedi.

S4716’nın yakın mesafeli yörüngesi bilim insanlarının kafasını karıştırmayı sürdürüyor. Çek Cumhuriyeti’nin Brno kentindeki Masaryk Üniversitesi’nden çalışmaya dahil olan astrofizikçi Michael Zajaček, “Yıldızlar kara delik yakınlarında bu kadar kolay oluşamaz. S4716 içe doğru hareket etmek zorunda kalmış, örneğin S kümesindeki diğer yıldızlara ve nesnelere yaklaşmış ve bu da yörüngesinin önemli ölçüde küçülmesine neden olmuş” dedi.

Yıldızı gözlemlemek için toplam 5 teleskopa ihtiyaç duyulmuş. 5 teleskoptan 4’ü daha da doğru ve ayrıntılı gözlemlere imkan tanımak için büyük bir teleskop oluşturacak şekilde birleştirilmiş.

Araştırma, The Astrophysical Journal adlı bilimsel dergide yayımlandı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

ABD, Uzayda Fabrika Kurmak İçin Harekete Geçti

ABD yönetimi, pahalı teknolojik ekipmanların uzayda inşa edilmesi için ulusal strateji belirledi. Teknoloji sitesi Quartz’a konuşan yetkililer, yapay zeka desteğiyle geliştirilen otonom üretim mekanizmalarının uzay fabrikalarının önünü açacağını ifade etti.

Buna göre ilk adım, eskiyen uyduları yenileriyle değiştirmek yerine uzayda onarmak olacak.

Örneğin NASA, uzay araçlarına yakıt ikmali yapacağı ilk görevini planlıyor.

Özel firmalarsa bu tip görevlerde daha önde. Havacılık ve uzay firması Northrop Grumman, uyduların ömrünü uzattığı iki görevi çoktan başarıyla tamamladı. Firma yakında aynı hizmeti daha büyük ölçekte vermek için yeni bir uzay robotu kullanmayı planlıyor.

Beyaz Saray ise bu tür teknolojileri geliştirmek için kısa süre önce ulusal bir strateji yayımladı. Planlar, uzay politikası danışmanı ve robotik montaj uzmanı Ezinne Uzo-Okoro tarafından yönetiliyor.

Uzay yürüyüşleri tehlikeli

Halihazırda Uluslararası Uzay İstasyonu’nun (UUİ) bakım ve onarım görevlerini, uzay yürüyüşüne çıkan astronotlar üstleniyor. Ancak bu görevler epey tehlikeli olabiliyor.

Örneğin istasyonda görev alan bir astronotun mart ayında uzay yürüyüşü için taktığı kaskına su dolunca görev yarıda kesilmişti.

NASA’nın yardımcı yöneticisi Pamela Melroy, “Uzay araçlarına servis hizmeti sağlamayı rutin hale getirmek için astronotlara bel bağlayamayız” diye konuştu:

Uzay yürüyüşleri çok tehlikeli, özellikle de radyasyonun daha büyük bir tehdit olduğu uzaklıkta.

Yetkililere göre bu işi astronotlar yerine gelişmiş robotlar üstlenmeli.

“Parçalar yörüngede birleştirilmeli”

Melroy ayrıca, bunun gelişmiş uzay araçlarının daha az maliyet ve riskle göreve başlayabilmesini sağlayacağını ifade etti.

“Buradaki en önemli şey, bir roketin içine sığabilecek olandan çok daha büyük cihazlar inşa etme yeteneği” diyen bilim insanı, yenilikçi James Webb Uzay Teleskobu’nu örnek verdi.

Teleskobun devasa aynası, fırlatılacağı rokete sığması için origami gibi katlanmış ve uzayda kendi kendine açılacak şekilde tasarlanmıştı.

Bu durum hem riskleri hem de maliyeti artırmıştı. Melroy’a göre robotlar bu araçları yörüngede monte edebilseydi daha ucuz ve daha güçlü teleskoplar yapılabilirdi.

Yetkililer bu ilk adımların ardından uzayda fabrikalar kurma aşamasına geçilebileceğine inanuyor. Bu tür üretim tesislerinin uzun vadede daha verimli olacağı düşüülüyor.

Ancak öncelikle uydu üreticileri, yörüngeye yakıt limanları gibi tesisler yerleştirmeye başlamadan önce, bunun ekstra masrafa değeceğine ikna olmalı.

Melroy bu durumu “tavuk ve yumurta sorunu” diye niteliyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

En Hızlı Büyüyen Kara Delik Bulundu

Avustralyalı astronomların liderliğini yaptığı bilim insanlarından oluşan bir ekip, son dokuz milyar yılın en hızlı büyüyen kara deliğini keşfettiklerini açıkladı. Kara deliğin her saniyede Dünya büyüklüğünde bir alanı yuttuğu belirtildi.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) kara deliği uzayda belirli nicelikteki maddenin kendi içine doğru çöktüğü bir bölge olarak tanımlıyor. Bu bölgede yerçekimi o kadar güçlü ki ışık da dahil hiçbir şeyin kaçması mümkün değil.

Tespit edilen son kara deliğin etrafındaki ışık halesinin Samanyolu Galaksisi’nin ışığından 7000 kat daha parlak olduğu açıklandı. Bu sayede kaliteli ekipmana sahip amatör astronomlar tarafından da görülmesinin mümkün olduğu ifade edildi.

Avustralya Ulusal Üniversitesi öncülüğünde yapılan çalışmada, New South Wales ve Güney Afrika’nın Cape Town kentindeki teleskopların kullanıldığı açıklandı.

Samanyolu’na çok yakın

Çalışmayı yürüten ekibin başındaki Dr. Christopher Onken, “İnsanlar yaklaşık 60 yıldır bu tür keşifler yapmaya çalışıyor, ama bu kara delik büyük ihtimalle Samanyolu’na çok yakın olduğu için fark edilememiş olabilir. Zira Samanyolu’nda o kadar çok yıldız var ki tespit ettiğiniz tüm maddelerin takibini yapabilmek kolay olmuyor” diye konuştu.

Son keşfedilen kara deliğin, Samanyolu’nun merkezindeki Sagittarius A* adı verilen kara deliğe kıyasla 500 kat daha büyük olduğu belirtildi. Dünyadan 26 bin ışık yılı mesafedeki Sagittarius A* Güneş’in neredeyse 4 milyon katı kütleye sahip.

Kara delikler bazı büyük yıldızların patlaması ve ölmesiyle ortaya çıkabiliyor. Bazı kara delikler ise gerçekten devasa boyutlara, Güneş’in milyarlarca kat ağırlığına ulaşabiliyor.

Galaksilerin merkezinde bulunan bu dev canavarların nasıl oluştuğu bilinmiyor. Ancak galaksilerin geleceği ve dönüşümü üzerinde büyük etkileri olacağı kesin. Astronomlar da bu son kara deliğin keşfi sayesinde galaksilerin nasıl oluştuğu konusunda yeni ipuçlarına ulaşabilmeyi umuyor.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Uzayın Derinliklerinden Gelen Radyo Sinyalinin Kaynağı Belirlendi

Gökbilimciler, son yılların en dikkat çekici kozmik olaylarından, tekrarlayan bir radyo sinyalinin kaynağını tespit etti. İlk olarak 2019’da saptanan ve FRB 190520 adı verilen radyo sinyalinin 3 milyar ışıkyılı uzaklıktaki bir cüce galaksiden geldiği anlaşıldı.

“Hızlı radyo patlamaları” (Fast Radio Bursts / FRB) diye adlandırılan bu sinyaller, uzayda milisaniye uzunluğunda gözlemlenebilen radyo dalgaları. Bazı tekil radyo sinyalleri sadece bir kez tekrarlarken, tekrarlayan FRB’lerin kısa ve enerji yüklü radyo dalgalarını birden fazla kez yaydığı biliniyor.

Ancak tespit edilen yüzlerce FRB’nin sadece yaklaşık yüzde 5’inin tekrarlandığı biliniyor. FRB 190520 ise keşfedildiğinden bu yana aktif kalan tek sinyal.

Gökbilimciler bu tür sinyalleri daha önce de geldiği yere kadar takip edebildi. Ama bunları neyin ürettiği gizemini koruyor. Bu nedenle söz konusu parlak radyo emisyonlarına dair daha fazla bilgi edinmek, bilim insanlarının bunları neyin ürettiğini anlamasını sağlayabilir.

FRB 190520’nin geldiği yeri öğrenmeye çalışan araştırmacılar, Hawaii’deki Subaru Teleskobu ve Çok Büyük Teleskop’tan yararlandı.

Subaru’nun görünür ışıkta yaptığı gözlemler, tekrarlayan sinyalin uzak bir cüce galaksinin eteklerinden geldiğini gösterdi. Gözlemlerden elde edilen bilgiler, dün hakemli bilimsel dergi Nature’da yayımlandı.

Türünün ikinci örneği

Çok Büyük Teleskop’la yapılan gözlemler, gizemli kozmik nesnenin ürettiği sinyalin giderek daha zayıf radyo dalgalarına dönüştüğünü ortaya koydu. Bu da daha önce tespit edilen bir başka FRB’nin özelliklerine çok benziyordu: 2016’da keşfedilen FRB 121102.

FRB 121102’nun da 3 milyar ışık yılı ötedeki küçük bir cüce galaksiden geldiği anlaşılmıştı. Keşif o dönemde astronomide önemli bir atılım olarak görülmüştü. Zira bu sayede bilim insanları bu gizemli nesnelerin uzaklığı ve çevresine dair ilk kez bilgi edinebilmişti.

Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nde görev alan gökbilimci Casey Law, “FRB’ler gençken yaygın mı? Ya da patlamalara neden olan nesne, komşu bir yıldızı şiddetle yiyip bitiren devasa bir kara delik mi?” diye sordu: Teorisyenlerin şimdi üzerinde çalışması gereken çok daha fazla ayrıntı var ve açıklamanın kapsamı giderek daralıyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın