Lidya Hazinesi olarak da anılan Karun Hazineleri 1996’dan beri Uşak Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir. Karun Hazineleri, Kroisos veya Krezüs (Karun) dönemine ait yaklaşık 450 parçadan oluşmaktadır.
Uşak İli’nin 25 km batısında, Uşak-İzmir Devlet Karayolu üzerinde yer alan Güre köyü’nün kuzeyindeki Hermos (Gediz) Nehri’nin suladığı dar ovanın yakınlarında Lidya ve Greko-Pers (IVI.Ö. 6. yy.) tümülüsleri bulunmaktadır.
1965 yılında bu alandaki soygunlar, Toptepe Tümülüsü’nün kaçak kazısıyla başlamıştır. Kaçak kazıları gerçekleştirenlerin ifadesine göre;mezar odasına girildiğinde, yerdeki bir gümüş testi ile çok sayıda mermer alabastron tavandan düşen bir hatıl nedeniyle tahrip olmasına karşın, hazinenin büyük bölümü ölünün yatırıldığı kline üzerinde bir tutam saç ve toz haline gelmiş kemiklerle birlikte bulunmuştur.
Bu odada bulunan;
- İnsan kulplu gümüş oinochoe,
- Sfenksi! ve altın başlı tutamaktı kepçe,
- Tamamı altın, sallanınca ses veren makara,
- Altından yapılmış içleri boş, iğneli altın küpe,
- Aynı tip ancak daha küçük boyutta iğneli küpe
- Sallamalı, altından yapılmış kanatlı at şeklinde broş,
- Meşe palamutu sallamalı altın ve renkli taştan yapılma kolye,
- Akik ve taştan yapılmış geometrik şekilli kolye,
- Mavi renkli camdan yapılmış uçları, aplike arslanbaşı şeklinde bir çift bilezik,
- Uçları taş boncuklu püskül şeklinde altın gerdanlık, kaçakçılar tarafından alınmıştır.
Toptepe Tümülüs buluntuları aracılar yardımıyla, eski eser kaçakçılığıyla örgütlü bir biçimde uğraşan alıcılara satılmıştır. 1966 yılında Gure’de ikinci bir soygun yaşanmıştır. Güre Köyü’nün yakınında yer alan, yörede ikizce olarak adlandırılan İkiztepe Tümülüsü’nün batı yamacında düzgün bir mermer blok, bir köylü tarafından bulunur. Bu ipucunu değerlendiren ve bir yıl önceki soygunu bilen kaçakçılar İkiztepe’de kaçak kazıya başlarlar.
Bir türlü mezar odasına ulaşamayan kaçak kazı ekibi yeni katılanlarla, sonunda yeri bulunan mezar odasının tavanını barutla patlatarak içeri girmiştir. Ancak bir süre sonra paylaşımda haksızlığa uğradığını düşünen bîr kişi durumu jandarmaya ihbar etmiştir. Güvenlik makamlarınca sürdürülen operasyonlarda bazı eserler ele geçirilmişse de, jandarmaya ateş açarak kaçmayı başaran kaçakçı, elindeki eserlerin tümünü, Toptepe Tümülüs buluntularını satın alan aynı kişiye ulaştırmayı başarmıştır.
Operasyonlarda yakalanan kişiler çeşitli cezalara çarptırılırlar. Ama olaylar yatıştıktan sonra İkiztepe’de Gürelilerce yapılan kaçak kazı sonucunda ikinci mezar odasına da ulaşılır. Ancak, mezar hiçbir buluntuyu içermemektedir. Kaçakçılar eserlerin, kline içinde olabileceğini düşünerek hırsa kapılmış ve klineyi parçalamışlardır. Bu klinenin bir parçası bir köy evinin duvarında yapı elemanı olarak görülebilir.
Uşak ve çevresindeki tümülüslerin soyulmasından sonra eserler, İzmir’de oturan tüccar Ali Bayırlar ile istanbul Kapahçarşı ‘da bulunan antikacılar Alaaddin Günler, Mehmet Müzeci, Rasim Gördü tarafından uluslararası eser ticareti ile uğraşan John Klejman’a satılmıştır. Lidya eserleri Transturk Nakliye Şirketi sahibi Nizamettin Telliağaoğlu’nca pazarlanmak üzere Münih, Basel ve Zürih üzerinden Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderilmiştir.
1870 yılında Metropolitan Museum of Art’a çoğu gümüş olan bir grup eser geldiğine ilişkin haberleri basında yer almıştır. Boston Müzesi’nden Emily Vermeule, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne 5 Şubat 1970 tarihinde bir mektup göndererek bu eserlerle ilgili bilgilen vermiştin. O tarihte Eski Esenler ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı olan Burhan Tezcan, Metropolitan Müzesi Müdürü’nden bir meslekdaş olarak basında yer alan haberlere konu olan eserler hakkında bilgi ye fotoğraf istemişse de, herhangi bin yanıt alamamıştır. Türk Hükümeti’nin müze aleyhine açtığı davada bu mektup “zaman aşımı” gerekçesine dayanak olarak aleyhte delil gösterilmiş ancak sonuç alınamamıştır.
Bu sırada, çeşitli ülkelerin müzecilikle ilgili yetkililerinin davet edildiği bir program çerçevesinde ABD’ni ziyaret eden Burhan Tezcan, Metropolitan Müzesi yetkilisi Dieîrich uon Bothmer’le, tüm engellemelere karşı görüşme olanağını sağlamış, ama yine de bir sonuç elde edememiştir. 1984 yılında Metropolitan Müzesi’nce yeni bir sergi hazırlığı dolayısıyla “A Greek and Roman Treasuny” adlı bir katalog yayınlanmıştır. Yayın Sayın Özgen Acar tarafından T.C. Kültür Bakanlığı’na iletilmiştir.
Bu katalogda, Uşak ve çevresindeki tümülüslerde kaçak kazılar sonucu bulunan ve yurtdışına kaçırılan Lidya Eserleri’nin bir kısmının yer aldığı görülmüştür. Kaçakçılık olayları sırasında ele geçirilen buluntularla, katalogdaki eserlerin benzerliğini ve bu eserlerin ülkemize ait olduğunu belirten bir mektup, 10 Haziran 1386 tarihinde MET Müdürü’ne gönderilmiştir.
24 Haziran 1986 tarihinde Charles Koczka (ABD Gümrük İdaresi’ne bağlı olarak New York’da çalışan ve görevi eski eser kaçakçılığı ile mücadele olan özel gümrük ajanı) Türk Hükümeti’nin 1973 yılında yaptığı başvuru ile ilgili olarak Başkonsolosluğunuzla temas kurmuştur. Lidya Eserleri’nin Türkiye’den çalınarak yasa dışı yollarla ABD’ne ithal edildiği inancını taşıdığını ve iadeleri için bize yardımcı olmayı kararlaştırdığını ifade ederek, eserlerin ABD’ne girişine dair bazı belgeleri Kültür Bakanlığımıza sağlamıştır.
Metropolitan Müzesi’nce Lidya Eserleri’nin alındığı dönemde müzenin yönetiminde görev yapmış ve “Connoisseur” adlı sanat dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yürüten Thomas Hoving’le birlikte çalışan Melik Kaylan, 21 Şubat 1967 tarihli J.J.Klejman tarafından Dr.Von Bothmer adına düzenlenmiş iki adet faturayı, 28 Mart 1967 tarihli “Doğu Yunan Hazinesi’ne tahsis edilen fonlar”a ilişkin Von Bothmer imzalı memorandumu ye Müze Satınalma Komitesi’nin 7 Kasım 1968 tarihli toplantı tutanağını özel olarak temin etmiş ve T.C. Kültür Bakanlığı’na ulaştırmıştır.
10 Haziran 1986 tarihinde MET’e gönderilen mektubun olumsuz yanıtlanması ve Charles Koczka ile Melik Kaylan tarafından sağlanan belgelerin varlığı eserlerin geri alınabilmesini ancak bir dava aracılığı ile mümkün olabileceğini göstermiştir. Bu nedenle, Koczka ve Kaylan’ın bugünkü başarıya katkıları büyüktür.
Mayıs 1987 tarihinde Türk Hükümeti’ni temsil eden Botein, Hays and Sklar isimli hukuk firmasında görevli avukatlarımız Harry l. Rand ve Lavvrence M. Kaye aracılığıyla Metropolitan Museum of Art aleyhine llew York Federal Mahkemesi’nde dava açılmıştır. Dava dilekçesinde, Lidya Eserleri’nin ülkemize ait olduğu, kaçak kazılarla bulunarak kaçırıldığı ve ABD’ne ilk kez 1966-1967 yıllarında girdiğini kanıtlayıcı bilgi ve belgeler yer almıştır.
1966 ve 1967 yıllarında ABD’ne ithal edilen eserlere ait 6 adet gümrük giriş formu ve ekinde yer alan bazı Türk firmalarına ait faturalar kaçakçılığın yapıldığı yıllarda yakalanan sanıkların ifadelerinde yer alan kişilerin adlarını doğrulamıştır. Gümrük giriş formlarından, bu eserlerin Münih, Basel ve Zürih üzerinden ABD’ne geldiği ve J.J. Klejman adlı antikacı tarafından satın alındığı anlaşılmıştır. J.J. Klejman’ın adı 1984 yılında yayınlanan katalogda da anılmaktadır.
Metropolitan Müzesi’nin 7 Kasım 1968 tarihli tutanağında ise satın alınmasına karar verilen eserler arasında “Greek and Roman Art” başlığı altında 96 parça eserden Doğu Yunan kökenli olarak söz edilmekte ve İ.Ö. 6. yüzyılın ikinci yarısına ait bu eserlerin 1966 ve 1967 yıllarında alınan “Doğu Yunan Hazinesi” gibi Orta Anadolu’nun aynı bölgesinden geldiğinin ifade edildiği belirtilmiştir. Bu eserler Metropolitan’ın 1984 katalogunda 28 Mart 1967 tarihli Müze Memorandumunda belirtilen eserlerin envanter numaralarıyla aynen yer almıştır.
Metropolitan Müzesi’nin kaçak eserleri edinişine ilişkin bu uerilef, Uşak ve çevresindeki kazılardan dolayı yakalanan sanıkların mahkeme tutanaklarıyla desteklenmiştir. Bu form ve faturaların tek başlarına hukuken esaslı bir kanıt değeri taşımaya yeterli olmadıkları, nefti sadece bir karine oluşturabilecekleri düşünül düğünden, MET’e gelmiş eserlerin sayıları ve nitelikleri itibarıyla ülkemizden kaçak çıkarılmış eserlerle aynı olduklarının kanıtlanması önem taşımaktaydı.
Bu bağlantıları açıklayabilecek veriler kaçak kazılar sırasında yakalanan sanıkların ifadeleri ve mahkeme tutanaklarındaydı. Ayrıca, bu eserlerin devlet mülkü olduğunu belirten ye bunların yurtdışına ihracını yasaklayan ilgili yasalarımız ve hükümleri, açılan davada eserlerin mülkiyetini ve yasadışı ithal edildiğini kanıtlayıcı bir diğer nokta olmuştur.
Temmuz 1990’da hukuksal savaşımızda ülkemiz açısından büyük önem taşıyan ara karar New York Federal Matıkemesi’nce açıklanmıştır. Bu karar, MET’in “Bu eserlerin yeri konusunda, Türkiye’nin yeterli gayreti göstermediği ve bu nedenle davanın zaman aşımına uğramış olduğu” iddiasını reddetme yönünde olmuştur. Karar uyarınca MET depoları Bakanlığımızca seçilen bilim heyetine açılmış ve dava konusu Lidya Eserleri teşhis edilmiştir.
Müze depolarında gerçekleştirilen çalışmalar 1960’lı yıllarda kaçakçıların buldukları eserlerin tanımını İçeren itadelerle o yıllarda Burhan Tezcan tarafından yapılan kurtarma kazıları ile kaçakçılardan müsadere edilen eserlerin aynılığı bir kez daha hukuksal çerçevede kanıtlara dayanılmasını sağlamıştır.
MET depolarında belirlenen duvar resimlerinin, kline parçalarının ve iki mermer sfenksin, mezar odaları belirlenen Uşak, Güre, Aktepe ve Manisa, Kırkağaç, Harta tümülüslerinden parçalanıp sökülerek kaçırıldığı, ülkemizde kalan parçalarla sağladıkları uyum nedeniye çok açık bir biçimde kanıtlanmıştır.
Tüm bu gelişmelerden sonra, davanın ilerleyen safhalarında Metropolitan Müzesi avukatları, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nü arayarak konunun dava dışında karşılıklı görüşmelerle çözümü önerilerini iletmişlerdir. Yaklaşık bir yıl önce başlayan bu görüşmelerde teklifler değerlendilirilmiş, Lidya Eserleri’nin MET’de kalması karşılığında mali destek verilmesi, az sayıda eseri Türkiye’ye vererek, eserler üzerinde ortak mülkiyet kurulması gibi çözümleri içeren öneriler reddedilmiştir.
Ekim 1993 de, 60’lı yıllarda kaçak kazılarla edinilen 363 eserin ülkemize iadesi sağlanmıştır. Böyle bir anlaşmanın temeli bilimsel etiğe dayandırılmış ve Metropolitan Museum of Art’ın kaçak eserlerin ait oldukları topraklara geri verilmesi ilkesini mutlaka hukuksal bir davaya dayanmaksızın işletmesi Türkiye’nin eski eser kaçakçılığı ile uluslararası platformda verdiği mücadelenin zaferi olmuştur.