Birleşmiş Milletler Raporu: Türkiye, Yüksek Su Stresi Yaşayan Ülkeler Arasında

Birleşmiş Milletler (BM) Su Kalkınma Raporu’na göre, Türkiye’yi yüksek su stresi yaşayan ülkeler arasında. Su stresi, bir ülkede kişi başına düşen yıllık su miktarı bin 700 metreküpün altına indiği takdirde yaşanıyor.

UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay, “Su baskısı arttıkça, yerel ya da bölgesel çatışma riskleri de artar. UNESCO’nun mesajı açık: Barışı korumak istiyorsak, sadece su kaynaklarını muhafaza etmek için değil, bu alandaki bölgesel ve küresel iş birliğini artırmak için de süratle harekete geçmeliyiz” dedi.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO), 2024 BM Su Kalkınma Raporu’nu yayımladı. DW Türkçe’nin aktardığına göre; UNESCO’nun BM Su adına Dünya Su Günü vesilesiyle yayımladığı raporda “Asya ve Pasifik” bölgesinde yer verilen Türkiye, yüksek su stresi yaşayan ülkeler arasında sayıldı.

Raporda, “Söz konusu bölgede şu an yüksek su stresi yaşayan ülkeler Türkiye, Ermenistan, Özbekistan, Afganistan ve Nepal’i içeriyor” denildi. Aynı bölgedeki İran, Hindistan, Pakistan ve Türkmenistan’ın ise çok yüksek su stresi yaşayan ülkeler arasında bulunduğu belirtildi. Su stresi, bir ülkede kişi başına düşen yıllık su miktarı bin 700 metreküpün altına indiği takdirde yaşanıyor.

Su nedeniyle yaşanan gerilimlerin dünya genelinde çatışmaları artırdığı ifade edilen BM raporunda, barışın korunması için devletlere uluslararası iş birliği ve sınır ötesi anlaşmalar yapmaları yönünde çağrıda bulunuldu.

UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay, “Su baskısı arttıkça, yerel ya da bölgesel çatışma riskleri de artar. UNESCO’nun mesajı açık: Barışı korumak istiyorsak, sadece su kaynaklarını muhafaza etmek için değil, bu alandaki bölgesel ve küresel iş birliğini artırmak için de süratle harekete geçmeliyiz” açıklamasında bulundu.

BM raporunda, dünya genelinde 2,2 milyar insanın güvenilir içme suyuna erişimi olmadığı, 3,5 milyar insanınsa güvenilir şekilde yönetilen sanitasyona erişiminin bulunmadığı ifade edildi.

Dünya genelinde her iki kişiden birinin, yılın birçok ayında su kıtlığı çektiğini belirten UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay, “Ve dünyanın bazı kısımlarında bu su kıtlığı, istisnadan ziyade bir kaide hâline gelmiş durumda” diye ekledi.

“Böyle bir durumun sonuçlarını biliyoruz: Su kıtlıkları sadece jeopolitik gerilimlerin alevlerini körüklemekle kalmaz, temel haklara da bir bütün olarak tehdit oluşturur. Kadın ve kızların (toplumsal) pozisyonunu önemli ölçüde zayıflatmak gibi” uyarısında bulunan Azoulay, suya erişim ve su kaynaklarının korunmasının, toplumların hayati önemdeki “imtihanları” arasında yer aldığını ifade etti.

Azoulay, “Bu nedenle 2024 Dünya Su Günü’nün teması; eyleme geçmek, suyu sürdürülebilir şekilde yönetmek, gezegenemizle yeniden bağ kurmak ve nihayetinde barış inşa etmek için bir çağrı niteliğinde” dedi. BM tarafından 1993 yılında ilan edilen 22 Mart Dünya Su Günü bu yıl “Refah ve Huzur için Su” temasına odaklanıyor.

Paylaşın

DEM Parti’den UNESCO’ya “Anadilinde Eğitim Talep Ediyoruz!” Mektubu

DEM Partisi tarafından UNESCO’ya 7 dilde gönderilen mektupta, “Anadilde eğitim hakkı en temel insan haklarından biri olup Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş ve resmi olarak uygulanması tüm BM üyesi devletlere gerekli kılınmıştır. Ancak Türkiye’de Kürt, Arap, Ermeni, Süryani, Çerkes ve Laz halkları için bu hak gasp edilmiştir” ifadelerine yer verdi.

Haber Merkezi / Mektubun devamında, “Bu topraklarda Türkçe dışındaki bütün diller sistematik bir şekilde asimile edilmekte ve yasaklanmaktadır. Asimilasyon politikalarından dolayı Türkiye’de birçok dil yok olma tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmıştır. UNESCO’nun Tehlike Altındaki Dünya Dilleri Atlası’na göre Türkiye’de şimdiye kadar 18 dil yok olmuştur veya yok olma tehlikesi altındadır. Bu dillerden birisi de Kürtçe’nin Kırmancki lehçesidir” denildi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, 21 Şubat Dünya Anadili Günü nedeniyle UNESCO’ya (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) Kurmanci, Zazaca, Arapça, Ermenice, Süryanice, İngilizce ve Türkçe olmak üzere 7 dilde mektup gönderdi.

Mektupta şu ifadeler yer aldı: Anadilde eğitim hakkı en temel insan haklarından biri olup Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiş ve resmi olarak uygulanması tüm BM üyesi devletlere gerekli kılınmıştır. Ancak Türkiye’de Kürt, Arap, Ermeni, Süryani, Çerkes ve Laz halkları için bu hak gasp edilmiştir.

“Türkiye’de diller yok olma tehlikesi altındadır”

Bu topraklarda Türkçe dışındaki bütün diller sistematik bir şekilde asimile edilmekte ve yasaklanmaktadır. Asimilasyon politikalarından dolayı Türkiye’de birçok dil yok olma tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmıştır. UNESCO’nun Tehlike Altındaki Dünya Dilleri Atlası’na göre Türkiye’de şimdiye kadar 18 dil yok olmuştur veya yok olma tehlikesi altındadır. Bu dillerden birisi de Kürtçe’nin Kırmancki lehçesidir.

Dillerin asimilasyonu ve kültürel kırım politikaları insanlık değerlerine karşı işlenmiş suçlar kapsamındadır. Ancak Türkiye dilleri koruyan uluslararası kararlara uymamakta ve bugüne kadar bu hakları ihlal etmeye devam etmektedir.

Bizler Hakların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) olarak 21 Şubat Dünya Anadili Günü vesilesiyle bir kez daha kurumunuza ve tüm uluslararası kurumlara sorumluluklarını yerine getirme çağrısı yapıyoruz. Türkiye’ye bir heyet göndermeniz ve Türkiye hakkında anadili hak gasplarına dair soruşturma başlatmanızı talep ediyoruz. Türkiye’de başta Kürtçe (Kurmancî-Kirmanckî) olmak üzere Arapça, Ermenice, Süryanice, Çerkesce, Lazca, Romanca, Boşnakça ve tüm diğer dillerin statülerinin tanınması gerekmektedir.

Türkiye’nin temel haklara dair uluslararası kararlara uyması ve uluslararası sözleşmelerin gereklerini yerine getirmesini talep ediyoruz. Bu anlamda Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi’nin 17. , 29. ve 30. Maddelerine koyduğu çekinceleri kaldırması ve sözleşmenin gereklerini yerine getirmesi için Kurumunuzun gerekli adımları atmasını talep ediyoruz.”

Paylaşın

“Akıllı Telefonlar Okullarda Yasaklansın” Çağrısı

Akıllı cep telefonlarının aşırı kullanımının öğrenmeyi etkilediğini belirten UNESCO, akıllı telefonların aşırı kullanılmasıyla ilgili endişelerini dile getirdi. UNESCO, akıllı telefonların dünya genelindeki okullarda yasaklanması çağrısında bulundu.

Ülkeleri okullarda teknolojinin nasıl kullanıldığını dikkatle değerlendirmeye çağıran UNESCO, dijital teknolojileri öncelik almak yerine bir araç olarak hizmet ettiği vurguladı.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), akıllı telefonların aşırı kullanımına ilişkin endişeleri dile getirerek, dünya genelinde okullarda yasaklanması çağrısında bulundu.

Ülkeleri okullarda teknolojinin nasıl kullanıldığını dikkatle değerlendirmeye çağıran UNESCO’ya göre, cep telefonlarının aşırı kullanımı öğrenmeyi etkiliyor.

Rapor, dijital teknolojinin öncelikli olmaktan ziyade bir araç olarak kullanıldığı “insan merkezli bir vizyona” duyulan ihtiyacı vurguluyor.

Verilerin kötüye kullanımı

UN News’e konuşan UNESCO’dan Manos Antoninis, eğitim teknolojisinde veri sızıntısı tehlikesi konusunda uyarıda bulunarak, “Büyük miktarda verinin uygun düzenlemeler yapılmadan kullanıldığını biliyoruz, dolayısıyla bu veriler eğitim dışı amaçlarla, ticari amaçlarla kullanılıyor” dedi.

Raporda dijital öğrenmenin yarattığı eşitsizliklerin de altını çizildi. COVID-19 salgını sırasında, sadece çevrimiçi eğitime geçiş nedeniyle dünya çapında yarım milyar öğrenci dışarıda kaldı.

UNESCO, ülkeleri, teknolojinin eğitimde tasarlanma ve kullanılma biçimine ilişkin kendi standartlarını belirlemeye çağırdı.

UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay, “Dijital devrim ölçülemez bir potansiyele sahiptir, ancak toplumda nasıl düzenlenmesi gerektiği konusunda uyarılar yapıldığı gibi, eğitimde kullanılma şekline de benzer bir dikkat gösterilmelidir” uyarısında bulundu.

Azoulay, “Teknolojinin kullanımı, öğrencilerin ve öğretmenlerin aleyhine değil, daha iyi öğrenme deneyimleri ve refahı için olmalıdır” diye konuştu.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

İki Milyar İnsan İçme Suyuna Erişmede Zorlanıyor

Dünya genelinde yaklaşık iki milyar insanın güvenli bir biçimde içme suyuna erişimi yok. 3,6 milyar insan ise hijyen standartlarına uygun bir kanalizasyon sisteminden mahrum yaşıyor.

Dünya üzerinde yaklaşık üç milyar insan her yıl en az bir ay su kıtlığı sıkıntısı yaşıyor.

Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanan Dünya Su Raporu’nda, yeryüzündeki su kıtlığının daha farklı bölgeleri de içine alarak artacağı ve halihazırda yeterli su kaynakları bulunan Orta Afrika, Doğu Asya ve Güney Amerika’nın bazı bölgelerini de kapsayacağı öngörüsünde bulunuldu.

Raporda, Orta Doğu ve Sahel Bölgesi gibi içme suyu sıkıntısının günümüzde hissedildiği bölgelerde bu durumun daha da ağırlaşacağı vurgulandı.

BM verilerine göre yaklaşık iki milyar insanın güvenli bir biçimde içme suyuna erişimi yok. 3,6 milyar insan ise hijyen standartlarına uygun bir kanalizasyon sisteminden mahrum yaşıyor.

BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından hazırlanan Su Raporu, dünya üzerinde yaklaşık üç milyar insanın her yıl en az bir ay su kıtlığı sıkıntısı yaşadığını da ortaya koyuyor.

Dünya genelinde su tüketiminin son 40 senede her yıl yüzde bir oranında arttığını ve muhtemelen 2050’ye kadar da bu hızda artmaya devam edeceğini aktaran rapora göre bunun sebebi dünya nüfusundaki artış, sosyoekonomik gelişim ve değişen tüketim alışkanlıkları. Buna ek olarak içme sularının kirletilmesi sonucu su kalitesinin düşmesi de yaşanan sorunu büyütüyor.

Rapor, yoksul ülkelerde ana problemin kanalizasyon sistemlerindeki yetersizlik, sanayi ülkerinde ise yer altı sularının endüstriyel tarım nedeniyle kirlenmesi olduğunun altını çiziyor.

Dünya Su Raporu’nda diğer yandan, yaşanan bu sıkıntılara karşı, su yönetimi ile alakalı, yerelden uluslararası kurum ve kuruluşlara kadar, sınırları aşan bir biçimde, farklı aktörlerin ortak ve iş birliği içinde olmasının önemine vurgu yapıldı. Buna örnek olarak da tarımda ortak işletilen sulama sistemleri ya da kentler için su sağlayan havzaların iş birliği içnde korunması vurgulandı.

UNESCO Almanya örgütünün yönetim kurulu üyelerinden Ula Burchhardt, yayınlanan raporu, “Korkunç bir ara bilanço” olarak nitelendirerek, “Ajanda 2030’daki su hedeflerini tutturabilmek için dört kat daha fazla çaba göstermemiz gerekiyor” dedi.

Hazırlanan raporun, 22-25 Mart tarihlerinde, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) New York kentinde yapılacak olan BM Dünya Su Konferansı’ndaki tartışmalar ve görüşmeler için bir temel olması amaçlanıyor.

1977 yılından bu yana BM tarafından organize edilen ilk su konferansı olan organizasyonda, Ajanda 2030’un sürdürülebilir hedeflerinden, temel insan hakkı olarak nitelendirilen suya ve sıhhi tesislere ulaşımın uygulamaya geçirilmesi hedefleniyor.

22 Mart, BM tarafından 1993 yılından bu yana Dünya Su Günü olarak değerlendiriliyor. Bu bağlamda her yıl, 22 Mart’ta dünya kamuoyunun dikkati, temiz suya erişimi olmayan insanlara çekilmeye çalışılıyor.

Paylaşın

UNESCO Açıkladı: Depremler Kültürel Mirasta Da Ağır Tahribata Yol Açtı

Suriye’nin kuzey bölümü ile Türkiye’nin güney bölümünde yer alan 10 ilde büyük yıkıma neden ol Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerin kültürel mirasta da ağır tahribata yol açtığı açıklandı.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), Türkiye ve Suriye’de etkili olan Kahramanmaraş merkezli büyük depremlerinkültürel mirasta yarattığı ağır hasarlara dikkat çekti.

Örgüt, Alman basın ajansı dpa’ya yaptığı açıklamada, Roma ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinden önemli yapıları barındıran Diyarbakır’da birçok yapının yıkıldığını belirtti.

Salı günü UNESCO’dan yapılan açıklamada; Göbekli Tepe, Nemrut Dağı ve Arslantepe gibi Dünya Miras Listesi’nde bulunan kültürel varlıkların depremden etkilenmiş olabileceği, ancak henüz kendilerine bu yönde bir raporun ulaşmadığı belirtilmişti.

Halep antik kentte ağır tahribat

Örgüt, Halep’teki antik kentte ağır hasarın olduğu yönündeki bulguların kendilerine ulaştığını açıkladı. Dünyanın en eski yerleşim merkezlerinden biri olarak kabul edilen Suriye’nin Halep şehrindeki 13. yüzyıldan kalma kalenin ve tarihi çarşının zarar gördüğünü belirten UNESCO, durumdan dolayı oldukça endişeli olduklarını ifade etti.

UNESCO’nun daha önceki açıklamasında da eski şehir surlarının batı kulesinin çöktüğü ve çarşılardaki bazı binaların tahrip olduğu ifade edilmişti.

Depremin yarattığı tahribata ilişkin net tablonun ancak günler, hatta haftalar sonra ortaya çıkacağı belirtildi. Hem Türkiye’de hem de Suriye’de ağır kayıplara neden olan depremlerde bilanço giderek ağırlaşıyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Birleşmiş Milletler’den Taliban’a Eğitim Hakkı Çağrısı

Ağustos 2021’de Afganistan’da yönetimi yeniden ele geçiren Taliban, kadınların ve kız çocukların ne yapıp ne yapamayacağına odaklanmış vaziyette. Taliban, kadınların ve kız çocukların okullara ve üniversitelere gitmesinin kalıcı olarak yasaklanmadığını, kendileri için elverişli bir ortam oluşturulana kadar eğitimlerinin “ertelendiğini” iddia ediyor.

Taliban, kadınların ve kız çocukların eğitim hakkını yasakladığı için halihazırda uluslararası alanda sert eleştirilerin hedefinde.

Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), “24 Ocak Dünya Uluslararası Eğitim Gününü” Afganistan’de temel eğitim haklarından zorla mahrum bırakılan, öğrenim hakları ellerinden alınan Afgan kadın ve kızlara adadığını açıkladı.

UNESCO Direktörü Audrey Azoulay, dünyadaki hiçbir ülkenin kadın ve kız çocuklarının eğitim almasını engellememesi gerektiğini belirterek, “Eğitim, saygı duyulması gereken evrensel bir insan hakkıdır. Uluslararası toplum, Afgan kız ve kadınların haklarının gecikmeden geri verilmesini sağlama sorumluluğuna sahiptir” dedi.

BM Genel Sekreteri Antonio Guteres, “24 Ocak Dünya Uluslararası Eğitim Gününü” nedeniyle sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, eğitime erişimi engelleyen tüm ayrımcı yasa ve uygulamalara artık son vermenin zamanının geldiğini vurguladı. Guterres, Taliban’ı, Afganistan’daki kız çocukları ve kadınların orta ve yüksek eğitime erişimine yönelik yasağı kaldırma çağrısında bulundu.

UNESCO’nun son verilerine göre, dünyada 244 milyon kız ve erkek çocuk eğitimden mahrum. UNESCO, “24 Ocak Dünya Uluslararası Eğitim Günü” nedeniyle yaptığı açıklamada, sadece Ukrayna’da 5 milyon çocuk ve gencin eğitiminin aksadığını açıkladı.

UNICEF, yaptığı açıklamada dünyada okul dışı kalanların eğitimlerine devam etmeleri için hükümetlerden, gerekirse online eğitim olasılıklarını da kullanarak çocukların eğitimden yoksun kalmamaları için daha fazla çaba göstermelerini istedi.

Afganistan ve Taliban

Taliban Afganistan’da yönetimi elinde bulunduran Diyubendi İslamcı hareket ve askeri organizasyondur. Kendilerine Afganistan İslam Emirliği demekte olup ülke içinde bir savaş (veya cihat) sürdürmüştür.

İslam şeriatını yayma amacıyla Molla Muhammed Ömer tarafından 1994 yılında kurulan Taliban’ın 2016’dan beri lideri Mevlevi Hibetullah Ahundzade’dir.

Taliban, 1996’dan 2001’e kadar, Afganistan’ın kabaca dörtte üçüne hükmetmiş ve kendilerine göre yorumladıkları şeriatı uygulamıştır. 1994 yılında Afgan İç Savaşı’nın önde gelen gruplarından biri olarak ortaya çıkmıştı ve büyük ölçüde Afganistan’ın doğu ve güneyindeki Peştun bölgelerindeki geleneksel İslami okullarda (medreselerde) eğitim görmüş ve Sovyet-Afgan Savaşı’nda savaşmış öğrencilerden (talebe) oluşmaktaydı.

Muhammed Ömer’in önderliğindeki hareket, Mücahid liderlerinden aldığı güçle Afganistan’ın çoğu bölgesine yayıldı. 1996’da totaliter Afganistan İslam Emirliği kuruldu ve Afganistan’ın başkenti Kandahar’a transfer edildi. 11 Eylül saldırılarının ardından Aralık 2001’de Amerikan liderliğindeki Afganistan işgaliyle devrilene kadar ülkenin çoğunu kontrol etti.

En etkin dönemlerinde, Taliban hükûmeti diplomatik olarak yalnızca Pakistan, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından tanındı. Grup daha sonra Afganistan Savaşı’nda Amerikan destekli Hamid Karzai yönetimine ve NATO liderliğindeki Uluslararası Güvenlik Destek Gücü’ne karşı bir direniş hareketi olarak yeniden bir araya geldi.

Taliban, birçok Afgan’a uygulanan sert muameleyle sonuçlanan şeriat yorumu nedeniyle uluslararası alanda kınandı. 1996’dan 2001’e kadar olan iktidarları sırasında, Taliban ve müttefikleri Afgan sivillere karşı katliamlar gerçekleştirdi, açlıktan ölmek üzere olan 160.000 sivile Birleşmiş Milletler’in gıda tedarikini engelledi ve yakıp yıkma taktiği uyarınca geniş ve verimli toprakları yakarak on binlerce evi yok etti.

Taliban, Afganistan’ı kontrol ederken, insanları veya diğer canlıları tasvir eden resimler ve filmler ile def haricinde bir enstrümanın kullanıldığı müziği yasakladı, kadınların okula gitmesini engelledi, kadınların sağlık hizmetleri dışındaki işlerde çalışmasını yasakladı (erkek doktorların kadınları görmesi de yasaklandığı için) ve kadınların dışarıda bir erkek akraba ile dolaşmalarını ve burka giymelerini zorunlu kıldı.

Belirli kuralları çiğneyen kadınlar alenen kırbaçlandı veya idam edildi. Dini ve etnik azınlıklar, Taliban yönetimi altında ağır bir şekilde ayrımcılığa uğradı. Birleşmiş Milletler’e göre, 2010’da Afgan sivil ölümlerinin %76’sından, 2011 ve 2012’de ise %80’inden Taliban ve müttefikleri sorumluydu. Kültürel soykırıma da girişen Taliban, Bamyan’ın 1500 yıllık Buda heykelleri de dahil olmak üzere çok sayıda anıtı yok etmiştir.

Taliban’ın ideolojisi; Diyubendi köktendinciliği ve militan İslamcılığın, Peştunvali olarak bilinen Peştun sosyal ve kültürel normlarıyla birleştirilmesine dayanan “yeni” bir şeriat hukuku biçimi olarak tanımlanmıştır.

Uluslararası topluluklar ve Afgan hükûmeti; sıklıkla Pakistan’ın Servislerarası İstihbarat’ını ve ordusunu; kuruluşunda, iktidarda oldukları süre boyunca ve direniş süreci boyunca Taliban’a destek sağlamakla suçlamıştır. Pakistan ise 11 Eylül saldırılarından sonra gruba yönelik tüm desteğini kestiğini belirtmiştir. 2001 yılında, El Kaide lideri Usame bin Ladin komutasındaki 2.500 Arap’ın Taliban için savaştığı bildirilmiştir.

2020’nin Şubat ayında Trump yönetimi, 1 Mayıs 2021 itibarıyla tüm Amerikan güçlerinin Afganistan’dan çekileceğine dair Taliban ile anlaşma imzaladı. Karşılığında Taliban, El Kaide gibi terörist gruplarıyla bağlantısını kesecek, şiddeti azaltacak ve Amerika destekli Afgan hükûmetiyle müzakere edecekti. Her iki taraf da bu anlaşmanın şartlarını tam olarak yerine getirmese de, çekilme başladı.

15 Ağustos 2021’de Kabil’in düşmesiyle Taliban, Afganistan yönetimine tekrar sahip oldu.

Paylaşın

2022 Yılında 86 Gazeteci Öldürüldü

2022 yılında dünyada 86 gazetecinin öldürüldüğünü açıkladı. Öldürülen gazetecilerin yaklaşık yarısı iş başında değilken hedef alındı. Bu gazetecilerden bazıları seyahat ederken saldırıya uğrarken ya da haber takibinde değilken kamusal alanda hedef alınırken, öldürülen gazetecilerden bazıları evlerindeyken saldırıya uğradı.

Dünyada ülke çapında en ölümcül ülkeler ise 19 gazetecinin öldürüldüğü Meksika, 10 gazetecinin öldürüldüğü Ukrayna ve dokuz gazetecinin öldürüldüğü Haiti’ydi. Asya ve Pasifik ülkelerinde 16 gazeteci öldürülürken Doğu Avrupa’da 11 gazeteci öldürüldü.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) 2022 yılında dünyada 86 gazetecinin öldürüldüğünü açıkladı. Bu, yaklaşık her dört günde bir gazetecinin öldürülmüş olduğu anlamına geliyor.

UN News haber sitesinin aktardığına göre, dünyada öldürülen gazetecilerin sayısında son üç senede düşüş yaşanmıştı. Fakat 2021 yılı ile karşılaştırıldığında öldürülen gazetecilerin sayısı yaklaşık yüzde 50 arttı.

Buna göre, dünya çapında 2021 yılında 55 gazeteci öldürülmüştü. 2022 yılında ise tüm dünyada 86 gazeteci öldürüldü.

UNESCO, konuyla ilgili açıklamasında, raporun ortaya koyduğu bulguların “gazetecilerin çalışmaları sırasında karşı karşıya kalmaya devam ettiği büyük risk ve kırılganlıkları gözler önüne serdiğini” belirtti.

UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay, raporun bulgularını “endişe verici” olarak nitelendirdi: “Yetkililerin bu suçları durdurmak için çabalarını arttırması ve bu suçların faillerinin cezalandırıldığından emin olması gerekiyor çünkü bu şiddet ikliminde kayıtsızlık önemli bir faktör.”

Cezasızlık devam ediyor

UNESCO’nun raporuna göre, 2022 yılında öldürülen gazetecilerin yaklaşık yarısı iş başında değilken hedef alındı.

Bu gazetecilerden bazıları seyahat ederken saldırıya uğrarken ya da haber takibinde değilken kamusal alanda hedef alınırken, öldürülen gazetecilerden bazıları evlerindeyken saldırıya uğradı.

UNESCO raporu, “Bu, gazeteciler için boş zamanlarında bile güvenli bir ortamın olmadığını gösteriyor” değerlendirmesinde bulundu.

Rapora göre, son beş yıl içinde bu konu hakkında bir ilerleme kaydedilmiş olsa da dünyadaki gazeteci cinayetlerinde cezasızlık oranı yüzde 86 ile “şok edici düzeyde yüksek” seyretmeye devam ediyor.

23 gazeteci çatışmada öldürüldü

Dünyadaki gazeteciler, cinayetlerin yanı sıra 2022 yılında farklı şiddet şekilleriyle de karşı karşıya kaldı. Buna göre, gazeteciler aynı zamanda zorla/ gözaltında kaybetme, kaçırma, keyfi tutukluluk, yasal taciz ve başta kadınlar olmak üzere dijital şiddet ile karşı karşıya kaldı.

Gazeteciler için en ölümcül ülkenin Meksika olduğunu ortaya koyan UNESCO raporundan öne çıkan diğer noktalar şöyle:

“2022 yılında Latin Amerika ve Karayip ülkeleri gazeteciler için en ölümcül ülkelerdi. 44 gazeteci bu bölgelerde öldürüldü.

Dünyada ülke çapında en ölümcül ülkeler ise 19 gazetecinin öldürüldüğü Meksika, 10 gazetecinin öldürüldüğü Ukrayna ve dokuz gazetecinin öldürüldüğü Haiti’ydi. Asya ve Pasifik ülkelerinde 16 gazeteci öldürülürken Doğu Avrupa’da 11 gazeteci öldürüldü.

Çatışmada öldürülen gazetecilerin sayısı 2021 yılında 20’ydi. Bu sayı, 2022 yılında 23’e yükseldi.”

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Dünya Genelinde 244 Milyon Çocuk Okula Gitme İmkanından Mahrum

Birleşmiş Milletler Bilim, Kültür ve Eğitim Teşkilatı (UNESCO), dünyanın bir çok bölgesinde yeni eğitim yılı başlarken, 6-18 yaş arası 244 milyon çocuk ve gencin hala okula gitme imkanından yoksun olduğu uyarısında bulundu.

UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay, konu ile ilgili yaptığı açıklamada, dünya genelinde bütün çocuk ve gençlerin eğitim hakkının garanti altına alınması için genel seferberlik çağrısında bulundu.

Okula gitme imkanı olmayan 98 milyon çocuk ile Sahra Altı Afrika ülkeleri, yeryüzünde bu konuda en kötü bilançoya sahip bölge olarak gösteriliyor.

UNESCO rakamları, Sahra Altı Afrika’nın, okula gidenlerin sayısındaki artışın, okul yaşına gelmiş çocuk sayısındaki artıştan daha düşük bir bölge olduğunu ortaya koyuyor.

Orta ve Güney Asya ülkelerinde ise okula gidemeyen çocuk sayısının 85 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor.

UNESCO’nun son rakamları, okula gidemeyen kız ve erkek çocukları arasındaki farkın ise dünya genelinde düştüğünü ortaya koydu.

Buna göre, dünya genelinde ilk okul çağındaki erkek çocukları, kız çocuklarına oranla 2,5 puanlık bir farkla daha fazla eğitim imkanına sahip. Bu oran, ortaokul seviyesinde 3,5 puanlık bir farka çıkıyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

2021 Yılında 55 Gazeteci Öldürüldü

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), 2021 yılında dünyada 55 gazetecinin öldürüldüğünü, görev başındaki gazetecilere karşı cinayet dahil işlenen suçların cezasız kaldığını ve cezasızlığın endişe verici bir düzeyde arttığını açıkladı.

Amerika’nın Sesi’nde yer alan habere göre; UNESCO, yaşamını yitiren gazeteci sayısının son on yıla göre en düşük seviyede olmasına rağmen görevli gazetecilere baskı ve sansürün arttığını, muhabirlerin görevlerini büyük tehlike altında yapabildiklerini kaydetti.

UNESCO, 2021 yılında, daha önceki yıllarda olduğu gibi, gazetecilerin protestolarda haber takibi yaparken de dahil olmak üzere yüksek oranlarda hapis cezası, fiziksel saldırı, yıldırma ve tacizle karşı karşıya kaldığını kaydetti.

“2006 yılından günümüze öldürülen gazetecilerin sadece yüzde 10’unun faili bulundu”

UNESCO, 2021’deki kurbanların üçte ikisinin silahlı çatışmanın yaşanmadığı ülkelerde öldüğünü, 2013 yılındaki verilere göreyse gazeteci ölümlerinin üçte ikisinin silahlı çatışmaların yaşandığı ülkelerde gerçekleştiğini belirterek, “Elimizdeki veriler, gazeteci cinayetleri konusunda 2013 yılındaki durumun 2021’de tamamen tersine döndüğünü gösteriyor” dedi.

UNESCO, 2021 yılında dünyada işlenen gazeteci cinayetlerinin çoğunun sadece iki bölgede meydana geldiğini, 23 gazetecinin Asya – Pasifik bölgesinde, 14 gazetecinin de Latin Amerika ve Karayipler’de öldürüldüğünü açıkladı. Son BM verilerine göre 2006 yılından günümüze işlenen gazeteci cinayetlerinin sadece yüzde 10’unun failleri bulundu.

UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay, 2021 yılında görevleri sadece gerçekleri gün ışığına çıkarmak olan gazetecilerin bedel ödediğini söyledi. Direktör Azoulay, günümüzde dünyanın bağımsız ve doğru bilgilere her zamankinden çok daha fazla ihtiyacı olduğunu belirterek, “Gazetecilerin gerçekleri ortaya çıkarma yolunda korkmadan çalışmalarını sağlamak için şimdiye kadar yaptıklarımızdan çok daha fazlasını yapmak zorundayız” dedi.

“Kadın gazeteciler tehlikede”

UNESCO kadın gazeteciler için hazırladıkları bir ankete katılan gazetecilerin yaklaşık dörtte üçünün meslekleriyle ilgili olarak çevrimiçi şiddete ve tehdide maruz kaldığını belirtti. UNESCO, kadın gazetecilere sanal yolla yapılan tacizin şok edici düzeyde arttığını, tehdit ve tehlike altında görev yapan kadın gazetecilerin büyük bir risk altında görev yaptıklarını kaydetti.

Paylaşın

UNESCO Duyurdu: Beş Yılda 400 Gazeteci Cinayete Kurban Gitti

Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) açıkladığı rapora göre, 2016’dan 2020 yılları arasında dünya genelinde yaklaşık 400 gazeteci cinayete kurban gitti. Açıklanan raporda, dünya genelinde basın özgürlüğünün tehlikede olduğuna dikkat çekilirken, internet ve sosyal medya platformlarının artan rolüne de vurgu yapıldı.

DW Türkçe’de yer alan habere göre; UNESCO dünya genelinde ifade özgürlüğü ve medyanın durumuna ilişkin yeni raporunu Paris’te kamuoyuyla paylaştı. “İfade Özgürlüğü ve Medya Gelişiminde Dünya Trendleri” başlığını taşıyan raporda dünya genelinde basın özgürlüğünün tehlikede olduğu kaydedildi.

UNESCO raporuna göre dünya nüfusunun yüzde 85’i son 5 yılda yaşadığı ülkede basın özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar olduğunu deneyimledi. Basın mensuplarına yönelik öldürme, kaçırma, zorla kaybetme, keyfi tutuklama, işkence gibi tehditler arttı. Raporda2016’dan 2020 yılı sonuna kadar yaklaşık 400 gazetecinin cinayete kurban gittiği kaydedildi.

Çoğu Asya ve Güney Amerika ülkelerinde işlenen bu cinayetlerden sadece yüzde 13’ü aydınlatılabildi. Rapora göre sadece 2020 yılında tutuklanan gazetecilerin sayısı 274 olarak kaydedildi. Bu sayının da son 30 yıldır hiç bu kadar yüksek olmadığı kaydedildi.

UNESCO raporunda internet ve sosyal medya platformlarının artan rolüne de dikkat çekildi. Geçmişe göre daha fazla insanın enformasyona erişime sahip olduğu, ancak dezenformasyon ve nefret söylemlerinin yayılmasındaki artışın ve medyaya olan güvenin azalmasının endişe verici olduğu kaydedildi.

Medya ekonomik olarak da zorda

Medyanın ekonomik durumunun da raporda dijital şirketlerin rekabeti nedeniyle zorlaştığı kaydedildi. Geçen beş yılda dünya genelinde günlük gazetelerin reklam gelirlerinin yarıya düştüğü ifade edildi.

UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay raporun önsözünde, “Beş dijital platformun tüm reklam gelirlerinin yarısından fazlasını aldığı bir zamanda medyanın hayatta kalmak için yeni ekonomi modelleri bulması gerekiyor” dedi. Azoulay, Covid-19 pandemisiyle beraber oluşan ekonomik resesyonların da medyayı etkilediğini söyledi.

UNESCO 2011 yılından bu yana dünya genelinde basın özgürlüğü ve gazetecilerin güvenliğini izliyor. 2014 ve 2018 yılından sonra bu rapor UNESCO’nun yayınladığı üçüncü rapor oldu. Bugün özeti yayınlanan raporun tam metni daha sonra kamuoyuyla paylaşılacak.

Paylaşın