Uluslararası Af Örgütü’den Türkiye’ye Osman Kavala Çağrısı: Adaletsizliğe Son Verin

Osman Kavala’nın tutukluluğunun yedinci yıldönümü nedeniyle açıklama yapan Af Örgütü Genel Sekreteri Agnes Callamard, “Osman Kavala, AİHM kararına rağmen yedi yıldır haksız yere cezaevinde tutuluyor” dedi ve ekledi:

“Uluslararası Af Örgütü, Türkiye’yi, bu adaletsizliğe son vermeye ve düşünce mahkumları olan Osman Kavala ile diğer dört Gezi tutuklusunu serbest bırakmaya çağırmaktan vazgeçmeyecek.”

Yargıtay’ın Osman Kavala’ya yönelik ömür boyu hapis cezası ile Çiğdem Mater, Can Atalay, Mine Özerden ve Tayfun Kahraman hakkındaki 18’er yıl hapis cezalarını onayan kararının üzerinden bir yıldan uzun bir süre, Kavala’nın tutuklanmasının üzerinden ise tam yedi yıl geçti.

Uluslararası Af Örgütü, Osman Kavala’nın tutukluluğunun yedinci yıldönümü nedeniyle açıklama yaptı.

Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, “Osman Kavala, serbest bırakılmasına hükmeden bağlayıcı AİHM kararına rağmen yedi yıldır haksız yere cezaevinde tutuluyor. Uluslararası Af Örgütü, Türkiye’yi, bu adaletsizliğe son vermeye ve düşünce mahkumları olan Osman Kavala ile diğer dört Gezi tutuklusunu serbest bırakmaya çağırmaktan vazgeçmeyecek” dedi.

Uluslararası Af Örgütü, Osman Kavala, Can Atalay, Çiğdem Mater, Mine Özerden ve Tayfun Kahraman’ın serbest bırakılması için imza toplamayı sürdürüyor.

Paylaşın

Uluslararası Af Örgütü: 18 Ülkede “İnsanlığa Karşı Suç” İşlendi

Uluslararası Af Örgütü, sadece son 10 yılda en az 18 ülkede “insanlığa karşı suç” işlendiğini açıkladı. Açıklamada, Etiyopya, İran, İsrail ve işgal altındaki Filistin, Suriye, Ukrayna gibi ülkelerdeki durumun, uluslararası adalet sistemini güçlendirmek konusundaki acil ihtiyacı hatırlattığı vurgulandı.

Uluslararası Af Örgütü açıklamada, BM Üye Devletlerinin, uluslararası adalet çerçevesini güçlendirmek ve faillerin soruşturma ve yargılamadan kaçınmalarına yönelik güvenli alanları büyük oranda azaltmak amacıyla İnsanlığa Karşı İşlenen Suçların Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme’nin resmi müzakerelerini hızla başlatacak bir kararı desteklemeleri gerektiğini belirtti.

Uluslararası Af Örgütü, 22 Kasım’a kadar sürecek BM Genel Kurulu’nun toplantıları başlarken, kurula “İnsanlığa Karşı İşlenen Suçların Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme”nin resmi müzakerelerini hızla başlatacak bir kararı desteklemeleri çağrısında bulundu.

Bu suçlara özgü bağımsız bir sözleşme bulunmadığı vurgulanan açıklamada, Uluslararası Af Örgütü’nün, sadece son 10 yılda en az 18 ülkede bu suçlara ilişkin kanıtları tespit ettiği belirtildi.

Açıklamada, Etiyopya, İran, İsrail ve işgal altındaki Filistin, Suriye, Ukrayna gibi ülkelerdeki durumun, uluslararası adalet sistemini güçlendirmek konusundaki acil ihtiyacı hatırlattığı vurgulandı. Ayrıca sözleşmenin, toplumsal cinsiyet adaletine ilişkin uluslararası standartlarda da son derece ihtiyaç duyulan gelişmeleri sağlayabileceğine dikkat çekildi.

Uluslararası Af Örgütü bugün yaptığı yazılı açıklamada, BM Üye Devletlerinin, uluslararası adalet çerçevesini güçlendirmek ve faillerin soruşturma ve yargılamadan kaçınmalarına yönelik güvenli alanları büyük oranda azaltmak amacıyla İnsanlığa Karşı İşlenen Suçların Önlenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme’nin resmi müzakerelerini hızla başlatacak bir kararı desteklemeleri gerektiğini belirtti.

Uluslararası Af Örgütü’nün çağrısı, BM Genel Kurulu 6. Komitesi’nin, gündemindeki “insanlığa karşı işlenen suçlar” başlığını tartışmak üzere toplandığı gün yapıldı. 6. Komite toplantısının 22 Kasım’a kadar sürmesi bekleniyor.

Bianet’in aktardığına göre; Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard konu hakkındaki açıklamasında, şunları söyledi: “Gelecek altı hafta, uluslararası toplumun insanlığa karşı işlenen suçlara ilişkin bir sözleşmeyi müzakere etmek ve çıkarmak konusunda nihayet ilerleme kaydetmesi için benzersiz bir fırsattır. Böyle bir sözleşme, en korkunç suçların bazılarının mağdurları ve bu suçlardan hayatta kalanlar için adaletin, hakikatin ve onarımın sağlanması adına günümüz dünyasında son derece ihtiyaç duyulan yeni yollar açacaktır.

Yeni sözleşme, toplumsal cinsiyet adaletine ilişkin uluslararası standartlarda da son derece ihtiyaç duyulan gelişmeleri sağlayabilir. Toplumsal cinsiyete dayalı apartheid, zorla evlendirme ve kürtaja zorlama gibi, uluslararası toplumun şimdiye kadar çok sınırlı ölçüde ilgilendiği toplumsal cinsiyete dayalı suçların tanınması da buna dahildir. Dünyamızın birçok bölgesinde kadınlara, kız çocuklara ve LGBTİ+’lara karşı yürütülen asırlık savaşa son vermeye uygun bir uluslararası yasanın zamanı çoktan geldi.”

Soykırım ve savaş suçları gibi, uluslararası hukuk kapsamındaki diğer suçların aksine, insanlığa karşı işlenen suçlar için halihazırda bu suçlara özgü, bağımsız bir sözleşme bulunmuyor. Af Örgütü, “Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) Roma Statüsü uluslararası hukuk uyarınca insanlığa karşı işlenen suçları yasaklasa da devletler tarafından uygulanacak bir İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlara İlişkin Sözleşme, UCM çerçevesi de dahil genel uluslararası adalet çerçevesini tahkim edecek ve güçlendirecektir” dedi.

Paylaşın

Uluslararası Af Örgütü: Binlerce Ezidi Hala Kayıp

Uluslararası Af Örgütü, IŞİD’in Ezidi toplumuna yönelik saldırısının 10. yıl dönümü öncesi yaptığı açıklamada, saldırılardan kurtulan binlerce Ezidinin hala kayıp olduğunu vurguladı.

Haber Merkezi / Uluslararası Af Örgütü’nün kıdemli danışmanı Lauren Aarons, “Ezidi toplumu İslam Devleti’nin elinden akıl almaz zararlar gördü” dedi.

Uluslararası Af Örgütü’ne göre, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) Ağustos 2014 yılında Irak’ta 3 binden fazla Ezidi erkek, kadın ve çocuğu öldürdü, çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan en az 6 bin 800 kişiyi kaçırdı.

IŞİD, Mart 2019’da ABD öncülüğündeki koalisyon tarafından desteklenen Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından bölgesel olarak yenilgiye uğratıldı. SDG, yüzlerce Ezidi’yi kurtarmayı başardı, ancak birçok Ezidi hala kayıp.

Duhok’taki Kaçırılan Ezidiler Ofisi’nin verilerine göre, yaklaşık 2 bin 600 Ezidi’nin kayıp olduğu tahmin ediliyor.

Uluslararası Af Örgütü, ABD ve İngiltere hükümetlerini, kayıp Ezidilerin tespit edilmesine yönelik, mağdurların haklarını ve özgürlüklerini gözeten tüm girişimlere destek sağlamaya çağırdı.

Af Örgütü ayrıca, Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), BM Kadın Birimi ve Suriye Kayıplar Bağımsız Enstitüsü gibi BM kuruluşlarına da kayıp Ezidiler adına çabalarını önemli ölçüde artırmaları çağrısında da bulundu.

3 Ağustos 2014’te, IŞİD lideri Ebu Bekir el-Bağdadi’nin sözde “hilafet” ilan etmesinden birkaç ay sonra, IŞİD militanları Suriye sınırına yakın Irak’ın Ninova Eyaletindeki Ezidi topluluğuna saldırdı. Saatler içinde Ezidiler toplu halde yerlerinden edildi ve çoğunluğu yakındaki Sincar Dağı’na (Şengal) sığındı.

IŞİD, üç gün sonra, Sincar bölgesinin çoğunu kontrol altına aldı. Sadece dağın kendisi daha güvenli alan durumdaydı. Sincar Dağı’nın zirvelerinde, binlerce Ezidi kavurucu yaz güneşinde yiyecek, su olmadan mahsur kaldı. Ancak, geride kalanlar için daha karanlık bir hikaye anlatılmak üzereydi.

Sincar Dağı’nın doğusunda ve güneyindeki köylerde bir katliam yaşanıyordu. Yaşlılar, hem erkekler hem de kadınlar, IŞİD militanları tarafından anında öldürüldü. Ezidi kızlar “seks kölesi” olarak satılmak üzere kaçırılırken, erkekler ise IŞİD’a katılmaya zorlandı.

Paylaşın

2023 Yılında En Az Bin 153 Kişi İdam Edildi

2023 yılında 16 ülkede kafa kesme, ateşli silahla vurma ya da zehir kullanma gibi farklı şekillerde en az bin 153 idam cezasının infaz edildiği bildirildi. Bu, 2015 yılından bu yana görülen en yüksek rakam.

Çin, Kuzey Kore ve Vietnam’da gerçekleşen, ama kaydedilmeyen idamlar buna dahil değil. 2022 yılında idam cezası uygulayan Belarus, Japonya, Myanmar ve Güney Sudan’da 2023 yılında infaz gerçekleşmedi.

Uluslararası Af Örgütü, dünyadaki idam cezalarına ilişkin yıllık raporunu açıkladı. Örgütün 2023 yılı verilerine göre dünya genelinde idam cezasını uygulayan ülkelerin sayısı azalsa da infaz edilen idam cezalarının sayısında artış kaydedildi.

Raporda 2023 yılında 16 ülkede kafa kesme, ateşli silahla vurma ya da zehir kullanma gibi farklı şekillerde en az bin 153 idam cezasının infaz edildiği belirtildi. Af Örgütü’ne göre bu, 2015 yılından bu yana görülen en yüksek rakam.

Uluslararası Af Örgütü, 2022 yılında dünyada 883 idam cezasının infaz edildiğini tespit etmişti. 2023 yılında ise idam cezalarında ortalama yüzde 30 artış kaydedildi.

Raporda kayıtlara geçen infazların yaklaşık üçte birinin, yani 853’ünün İran’da gerçekleştiği aktarıldı. Bu, İran için bir önceki yıla göre yüzde 48 artış anlamına geliyor.

İran’da verilen idam cezalarının önemli bir kısmının siyasi ve uyuşturucu suçlarıyla ilgili olduğu belirtildi. İran’daki etnik azınlık Belucilerin de idamlardan en çok etkilenen grup olduğu ifade edildi. Raporda İran nüfusunun yüzde 5’ini oluşturmalarına rağmen idam edilenlerin yüzde 20’sinin Beluci olduğu aktarıldı.

Raporda ilk sırada bulunan İran’ın ardından ikinci sırada 172 idamın gerçekleştiği Suudi Arabistan, üçüncü sırada 38 idam cezasının infaz edildiği Somali ve dördüncü sırada 24 infazın tespit edildiği ABD yer aldı. ABD ve Somali de bir önceki yıla göre daha fazla idam cezası uyguladı.

Uluslararası Af Örgütü’ne göre Sahra Altı Afrika ülkelerinde 2022 yılında 298 idam cezası verilmişti. Raporda 2023’te ise bu rakamın 494’e çıkarak yüzde 66 oranında dikkat çekici bir artış gösterdiği vurgulandı.

Suudi Arabistan’da da idam edilenlerin altısının kadın olduğu not edildi. Rapora göre Suudi Arabistan geçen yıl ölüm cezasına çarptırılan kişileri kafa keserek infaz eden tek ülke oldu. Ülkede insan kaçırma ve tecavüz gibi eylemlere idam cezası verilirken hükümeti eleştiren kişiler de sert cezalarla karşı karşıya kaldı.

Suudi Arabistan’da Temmuz 2023’te emekli öğretmen Muhammed el Hamdi, hükümeti eleştiren sosyal medya paylaşımları nedeniyle idam cezasına çarptırılmıştı.

Uzmanlar Çin’de de yüksek sayıda idam cezasının verildiğini ve infaz edildiğini tahmin ediyor. Ancak Çin’deki idamlar resmi olarak açıklanmadığı için Af Örgütü’nün raporundaki rakamlara dahil edilmedi.

Rapora Çin’in yanı sıra Kuzey Kore ve Vietnam’da gerçekleşen, ama kaydedilmeyen idamlar da dahil değil. Uluslararası Af Örgütü; Çin, Kuzey Kore ve Vietnam’da binlerce gizli infazın gerçekleştirildiğini tahmin ediyor.

Çin medyasında uyuşturucu kaçakçılığı ve rüşvet gibi suçların ölümle cezalandırılabileceği halka düzenli olarak hatırlatılıyor. Kuzey Kore, Korece konuşmayan kişilerin ölüm cezasına çarptırılmasının önünü açan yeni bir yasa çıkarttı.

144 ülke idamı kaldırdı

DW Türkçe’nin haberine göre; Uluslararası Af Örgütü’nün Almanya’daki Genel Sekreteri Julia Duchrow da raporla ilgili değerlendirmesinde giderek daha fazla ülkenin idam cezası uygulamaktan uzaklaştığını söyledi.

2022’de idam cezası uygulayan Belarus, Japonya, Myanmar ve Güney Sudan’da 2023’te infaz gerçekleşmedi. Dünyada bugüne kadar 144 ülke ölüm cezasını yasayla veya uygulamada kaldırdı.

Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard da yaptığı açıklamada idam cezası uygulayan ülkelerin giderek yalnızlaştığını belirterek “Bu iğrenç cezaya karşı kampanyamız işe yarıyor. İdam cezasına son verene kadar devam edeceğiz” dedi.

Paylaşın

Dünya, İnsan Haklarında 1948 Öncesine Mi Dönüyor?

Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, dünyanın 1948’in evrensel insan hakları vaadinden geriye doğru savrulduğuna işaret ederek “otoriter” uygulamalar ve fikirlerin birçok devlete ve topluma nüfuz ettiğini belirtti. 

“Metaforik zaman makinemiz bizi 1985’ten de geriye fırlattı ve kapıları 1948’de sımsıkı kapatılmış bir cehenneme düştük” ifadelerini kullanan Callamard, “Dünyadaki milyonlarca kişi için Gazze bugün, İkinci Dünya Savaşı sonrası sistemin mimarlarının çoğunun ahlaki başarısızlığını; evrenselliğe, müşterek insanlığımıza ve ‘bir daha asla’ taahhütlerimizi koruma başarısızlıklarını simgeliyor” diye ekledi.

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) “Dünyada İnsan Haklarının Durumu”na ilişkin 2023/24 raporunu bugün yayınladı. Af Örgütü’nün, “Dünyada İnsan Haklarının Durumu” başlıklı yıllık raporu, insan haklarının 155 ülkedeki gelişimini analiz ediyor.

Geride kalan yıl için, dünya çapında silahlı çatışmalarda sivillerin artan savunmasızlığı, toplumsal cinsiyet eşitliğindeki gerilemeler, insan hakları aktivistlerine yönelik saldırılar ve yapay zeka kullanımından kaynaklanan riskler konu edilirken, Türkiye’deki insan hakları sorunları da özel bir bölümde ele alınıyor.

Türkiye’ye beş sayfa ayıran örgüt; insan hakları savunucuları, gazeteciler, muhalif siyasetçiler ve diğerleri hakkında temelsiz soruşturmaların, yargılamaların ve mahkumiyet kararlarının devam etmesini eleştiriyor.

DW Türkçe’den Pelin Ünker’in aktardığına göre; İfade özgürlüğü başlığı altında, 6 Şubat depremlerinin hemen ardından yetkililerin Twitter ve TikTok’a erişimi kısıtladığı belirtilerek hükümetin deprem müdahalesini eleştirdikleri gerekçesiyle gazeteciler dahil en az 257 kişinin gözaltına alındığına dikkat çekildi.

“Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” ya da “kamu görevlisini hedef gösterme” suçlarından gazetecilerin gözaltına alınıp tutuklandığına işaret edilen raporda, pop şarkıcısı Gülşen’in de “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşılama” suçundan 10 ay hapis cezası aldığı ve “konutu terk etmeme” şartıyla tahliye edildiği hatırlatıldı. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eş Başkanı da dahil 15 gazetecinin “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla yargılandığı davanın da devam ettiğine dikkat çekilen raporda gazetecilerin 13 ay tutuklu yargılandığı ifade edildi.

Raporda “Kanun Hükmü” adlı belgeselin festival seçkisinden çıkarılması üzerine başlayan tartışmaların ardından 60. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin iptal edilmesi de ifade özgürlüğü başlığı altına ele alındı.

Raporda barışçıl toplanma özgürlüğünün de hukuka aykırı olarak kısıtlandığına dikkat çekildi. Bu başlık altında Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın, yaklaşık 5 buçuk yıllık yasağın ardından 11 Kasım’da ilk kez müdahale olmadan Galatasaray Meydanı’nda toplanıp açıklama yapabildiğine dikkat çekilerek ancak Nisan ve Kasım ayları arasında Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın protestolarını dağıtmak ve katılımcıları gözaltına almak için kolluk görevlilerinin hukuka aykırı güç kullanmaya devam ettiği ifade edildi.

Raporda Onur Yürüyüşleri’ne yönelik “hukuka aykırı kısıtlamaların sürdüğü” ifade edildi. Genel yasaklara rağmen ülke genelinde en az altı il ve dört ilçede çok sayıda Onur Yürüyüşü gerçekleştirildiği, Onur Yürüyüşleri döneminde izleyiciler, çocuklar, avukatlar, gazeteciler, üniversite öğrencileri, insan hakları savunucuları ve yabancı uyruklular dahil en az 224 kişinin keyfi olarak gözaltına alındığı belirtildi.

Muğla’daki Akbelen Ormanı’nda bir kömür madeni sahasını genişletmek için binlerce ağacın kesilmesini protesto eden ekoloji aktivistlerine karşı da hukuka aykırı güç kullanıldığı ve en az 50 aktivistin gözaltına alındığı hatırlatıldı.

Örgütlenme özgürlüğünün ihlaline ilişkin ise “Türkiye’nin hükümetler arası Mali Eylem Görev Gücü’nün (FATF) kara para aklama ve terörün finansmanıyla mücadeleye ilişkin tavsiyelerini sivil toplum örgütlerinin taciz edilmesini kolaylaştırmanın kılıfı olarak kullanmaya devam ederken bir yandan da FATF’nin ‘gri liste’sinde olmaya devam etti” değerlendirmesi yapılan raporda, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kapatılmasına ilişkin açılan dava hatırlatıldı.

Ayrıca Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kapatılması ve partinin eski ve mevcut 451 üyesine beş yıl süreyle siyasi yasak getirilmesi istemiyle dava açıldığına, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi’nin 11 üyesinin ise “TTB’nin kuruluş amaçlarına aykırı faaliyette bulundukları” gerekçesiyle görevden alındığına dikkat çekildi.

Raporun insan hakları savunucularına baskıların değerlendirildiği bölümünde ise Türkiye’nin Osman Kavala’yı serbest bırakmayı reddetmesi nedeniyle ihlal prosedürüyle karşı karşıya olmasına rağmen Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davalarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamamaya devam ettiği hatırlatıldı.

Şebnem Korur Fincancı’nın 2022’de Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde kimyasal silah kullanımı iddiaları hakkında bağımsız bir soruşturma yapılması çağrısında bulunduğu için Ocak ayında “terör örgütü propagandası yapma” suçundan 32 ay hapis cezasına mahkum edildiği ve 76 gün tutuklu kaldığı belirtilen raporda, ayrıca Eylül ayında Yargıtay’ın Osman Kavala’ya verilen müebbet hapis ve Çiğdem Mater, Can Atalay, Mine Özerden ve Tayfun Kahraman hakkındaki 18’er yıl hapis cezalarını onadığı vurgulandı.

Can Atalay’ın Mayıs ayındaki parlamento seçimlerinde Hatay Milletvekili seçilmesi ve Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) iki kez, Atalay’ın devam eden tutukluluğunun haklarının ihlali olduğuna hükmetmesine rağmen Yargıtay’ın AYM’nin bağlayıcı kararlarını uygulamayı reddettiği belirtildi.

Mülteci karşıtı politika ve siyasi söylemlerin yarattığı atmosfer de Af Örgütü raporunun Türkiye bölümünde yer aldı. Rapora göre mültecilere ve göçmenlere yönelik ayrımcı ve yaftalayıcı söylemler Mayıs ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimler öncesinde arttı.

“Mayıs’taki Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi döneme, önde gelen adayların ırkçı ve mülteci karşıtı söylemlerinin damga vurduğu” ifade edilen raporda, 6 Şubat depremlerinden sonra da hem siviller hem de kamu görevlilerinin ırkçı saldırılarla Suriyeli mültecileri fiziksel şiddete ve/veya nefret söylemiyle sözlü tacize maruz bıraktığı, Suriyeli mültecilerin, depremden kurtulan Türkiye vatandaşlarına yer açmak için konteyner kamplardan çıkarıldığı belirtildi.

Öte yandan raporda Mayıs seçimleri öncesinde LGBTİ+’ların da artan ayrımcı ve yaftalayıcı söylemlerle karşı karşıya kaldığına dikkat çekildi. Raporda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mayıs ayında katıldığı bir televizyon programında sarf ettiği “LGBT denilen olay aile kurumuna sokulmuş bir zehirdir. Bu zehri hele hele halkının yüzde 99’u Müslüman olan bir ülke olarak kabullenmemiz mümkün değil” ifadeleri de yer aldı.

Raporda ayrıca Şubat depremlerinin ve çadır kentlerdeki koşullar engelli kişileri orantısız bir şekilde etkilediği, depremlerin ardından birçok LGBTİ+’nın da güvenlik endişeleri nedeniyle barınma, tıbbi bakım ve diğer yardımlara erişimden kaçındığı, diğer yandan kamu görevlilerine yönelik cezasızlık politikalarının devam ettiği vurgulandı.

Yüksek gıda enflasyonu nedeniyle yoksullaşmanın arttığı ve ekonomik, sosyal ve kültürel hakların ihlal edildiğine işaret edilen raporda, Türkiye’nin kömüre bağımlı enerji politikalarının devam etmesi nedeniyle sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı özelinde de sorunlara dikkat çekildi.

Dünya 1948 öncesine mi dönüyor?

Raporun önsözünü kaleme alan Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, dünyanın 1948’in evrensel insan hakları vaadinden geriye doğru savrulduğuna işaret ederek “otoriter” uygulamalar ve fikirlerin birçok devlete ve topluma nüfuz ettiğini belirtti.

“Metaforik zaman makinemiz bizi 1985’ten de geriye fırlattı ve kapıları 1948’de sımsıkı kapatılmış bir cehenneme düştük” ifadelerini kullanan Callamard, “Dünyadaki milyonlarca kişi için Gazze bugün, İkinci Dünya Savaşı sonrası sistemin mimarlarının çoğunun ahlaki başarısızlığını; evrenselliğe, müşterek insanlığımıza ve ‘bir daha asla’ taahhütlerimizi koruma başarısızlıklarını simgeliyor” diye ekledi.

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının geniş yer bulduğu raporda, çatışmalara müdahalede ırksal ayrımcılığın ortaya çıktığı belirtilerek “Ayrımcı çifte standartlar yalnızca ABD ve pek çok Avrupa devletinin İsrail ve İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda yaşanan çatışmalar hakkındaki söylem ve politikalarında değil, sonuçları bakımından da belirginleşiyor. Birçok hükümet, Filistinlilerle dayanışma protestolarına hukuksuz kısıtlamalar getirdi. Avusturya, Fransa, Almanya, Macaristan, Polonya ve İsviçre hükümetleri 2023’te kamu düzeni veya ulusal güvenliğe yönelik muğlak riskleri öne sürerek ve bazı durumlarda ırkçı kalıp yargılara başvurarak bu protestoları önden yasakladı” denildi.

Öte yandan Callamard, kuzeyden güneye, doğudan batıya otoriter politikaların, ifade ve örgütlenme özgürlüklerini silip süpürdüğünü, toplumsal cinsiyet eşitliğine darbe vurarak cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarını aşındırdığına dikkat çekerek, Afganistan’da kadın veya kız çocuk olmanın fiilen suç haline getirildiğini, ABD’de 15 eyaletin kürtajı tamamen veya son derece istisnai durumlar dışında yasakladığını hatırlattı.

Raporda, 2023’ün bir “eşitsizlik yılı” olduğu vurgulanarak, Birleşik Krallık’tan Macaristan’a, Hindistan’a kadar birbirinden farklı birçok ülkede, ekonomik ve sosyal hakları savunanların en fazla hedef alınan aktivistler arasında olduğu, iklim aktivistlerinin “terörist” olarak yaftalandığı, Ortadoğu’da hükümetlerin ekonomi yönetimini eleştirenlerin, Asya-Pasifik’te sendikalar, Batı Afrika’da yolsuzlukla mücadele edenlerin susturulduğu ve keyfi olarak tutuklandığı belirtildi.

Raporda ayrıca üretken yapay zeka teknolojilerinin teknoloji kaynaklı suistimalleri artırdığına, hakların yaygın olarak aşındırılmasına kapı açtığına da dikkat çekildi: “Devletler, son derece müdahaleci casus yazılımları ve yüz tanıma teknolojilerini acilen yasaklamalıdır. Yapay zeka teknolojilerinin yol açtığı riskleri ve zararları ortadan kaldırmak için güçlü yasalar ve yönetmelikler çıkarmalıdırlar. Büyük teknoloji şirketlerini, özellikle bu şirketlerin gözetim temelli iş modelinin zararlarına son vermek yoluyla dizginlemelidirler.”

Paylaşın

Uluslararası Af Örgütü: İran’da Başörtüsü Baskısı Arttı

İran’da başörtüsü zorunluluğuna ilişkin son zamanlarda sıkılaştırılan denetimleri eleştiren Uluslararası Af Örgütü, “Günümüzde sıkı denetimler, örtünmeyen kadınların otomobillerinde ve yaya bölgelerinde kimlik tespiti yapılan kitlesel gözetimlerle güçlendiriliyor” dedi.

Saçlarını tamamen kapatmadığı gerekçesiyle “ahlak polisi” tarafından gözaltına alınan 22 yaşındaki Jina Mahsa Amini’nin gözaltı sonrasında 16 Eylül 2022’de yaşamını yitirmesi İran’da başörtüsü zorunluluğuna yönelik geniş çaplı protestolara yol açmıştı.

Eylemlerin kanlı şekilde bastırılmasının ardından İran’da birçok kadın başörtüsü zorunluluğunu pasif protestolarla ihlal ediyor.

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International), İran’da başörtüsü zorunluluğuna ilişkin son zamanlarda sıkılaştırılan denetimleri eleştirdi.

Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, Çarşamba günü yayınlanan raporda “Günümüzde sıkı denetimler, örtünmeyen kadınların otomobillerinde ve yaya bölgelerinde kimlik tespiti yapılan kitlesel gözetimlerle güçlendiriliyor” dedi.

Amnesty’den yapılan açıklamaya göre, Nisan ayının ortasından itibaren İran’da trafiğe çıkan bir milyondan fazla kadın, polis tarafından başörtüsüz olarak kameralarla tespit edildi ve SMS ile uyarıldı. Kimlikleri araç plakaları üzerinden belirlenen kadınların başörtüsü kurallarını birden fazla ihlal etmeleri durumunda araçlarına el konulabilecek.

Ülkedeki rejim yanlıları, siyasi ve dini liderliğin muhaliflere yönelik daha sert bir tutum izlemesi için aylardır çağrı yapıyor. Bu bağlamda faaliyetleri bir süre önce askıya alınan, kadınların kılık ve kıyafetlerini denetleyen “ahlak polisi” devriyelerine 16 Temmuz’da yeniden başladı.

Amnesty, bu adımı “İran makamlarının egemenlik ve güçlerini yeniden tesis etme çabası” olarak nitelendirdi.

Amnesty raporunda ayrıca yakında İran Parlamentosu’nda oylanması planlanan tartışmalı başörtüsü cezası reformu da sert bir şekilde eleştirildi. Örgüt, planlanan cezaların kadınların sosyal ve ekonomik hakları dahil olmak üzere, insan haklarını ciddi şekilde etkileyeceğini belirtti.

Saçlarını tamamen kapatmadığı gerekçesiyle “ahlak polisi” tarafından gözaltına alınan 22 yaşındaki Jina Mahsa Amini’nin gözaltı sonrasında 16 Eylül 2022’de yaşamını yitirmesi İran’da başörtüsü zorunluluğuna yönelik geniş çaplı protestolara yol açmıştı.

Ülke genelindeki eylemlere katılan 500’den fazla gösterici polisin müdahalesi sonucu hayatını kaybetti, 20 bine yakın insan tutuklandı. Tutuklulardan yedisi ise idam edildi. 100’den fazla kişi de idam istemiyle yargılanıyor. Eylemlerin kanlı şekilde bastırılmasının ardından İran’da birçok kadın başörtüsü zorunluluğunu pasif protestolarla ihlal ediyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Uluslararası Af Örgütü’nden UCM’ye Filistin Çağrısı: Savaş Suçları İşlenmiş Olabilir

Uluslararası Af Örgütü, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (ICC) Filistin için soruşturma başlatma çağrısı yaptı. Af Örgütü, geçen ay İsrail ile Filistinli silahlı gruplar arasındaki çatışmalarda “savaş suçları” işlenmiş olabileceğini duyurdu.

ICC Filistin’de 2014’te başlayan çatışmalar ve sonrasında yaşananlar yaşanan olaylar nedeniyle 2021’de bir soruşturma açmıştı.

Uluslararası Af Örgütü’nün raporuna göre, İsrail ordusunun orantısız güçle yaptığı hava saldırıları, Filistinli sivillerin ölümüne yol açtı.

Aynı raporda İslami Cihat Örgütü militanlarının hedef gözetmeksizin fırlattığı roketlerin İsrailli ve Filistinli sivillerin ölümüne yol açtığı sonucu açıklandı.

İsrail ordusundan yapılan açıklamada, uluslararası yasalardan doğan yükümlülüklere uygun hareket edildiği savunuldu. Açıklamada, sivillerin zarar görmesini önlemek için çaba harcandığı da kaydedildi.

9 Mayıs’ta başlayan ve beş gün süren çatışmalarda, 34 Filistinli ile bir İsrailli öldürüldü. Sınıra yakın bölgelerde yaşanan çatışmalar, Mısır’ın ateşkese arabulucu olması ile sonlandı.

Çatışmalar, İsrail hava kuvvetlerinin üst düzey bir İslami Cihat Örgütü yöneticisini hedef alan saldırısı ile başladı. Söz konusu saldırıda, bu kişinin yanında akrabaları ve komşuları ile birlikte 10 sivil hayatını kaybetti.

Af Örgütü raporuna göre, hassas güdümlü roketlerle, aileler uykudayken yapılan bu saldırının emrini verenlerin, ciddi sivil kayıplar olabileceği ihtimalini göze aldığı ve hatta “büyük ihtimalle bunu gözardı” ettiği sonucuna vardı.

İsrail ordusu, söz konusu çatışmalarda 400’den fazla askeri hedefin hava saldırılarında vurulduğunu ve üç İslami Cihat yöneticisinin öldürüldüğünü açıkladı.

Ordu sözcüleri, sivil kayıpları önlemek için bazı durumlarda saldırıları erteleme yoluna gittiklerini savundu.

9 saldırı incelendi

Af Örgütü’nün incelediği dokuz saldırı arasında, üç İslami Cihat yöneticisinin evlerine yönelik saldırılar da bulunuyor. Örgüt, Gazze’deki hanelerde büyük yıkıma yol açan benzer nitelikte saldırılar tespit edildiğini duyurdu.

Nabhan ailesinin 42 üyesinin yaşadığı bir binaya 13 Mayıs’ta yapılan saldırıda incelendi.

Cibaliye mülteci kampındaki dört katlı binanın silah deposu olarak kullanıldığına yönelik bir delil bulunamadığı, çevresinden de roket atışı yapıldığı bulgusu olmadığı raporlandı.

Af Örgütü Orta Doğu Direktörü Heba Morayef, saldırı sonrası çocuklarını enkazdan çıkarmaya çalışan ebeveynlerin tanıklıklarını dinlediklerini, genç çocukların oyuncak ayılarına sarılmış bir şekilde yatarken ölümcül şekilde yaralandıklarını aktardı.

Heba Morayef, “Tüm bunlardan daha korkutucu olan, eğer bu saldırıları yapanlar sorumlu tutulmazlarsa, bu dehşetin devam edecek olması” dedi.

İsrail ordusu İslami Cihat’ın sivillerin bulunduğu binalarda örgütlendiğini, sivilleri canlı kalkan olarak kullandığını savunuyor. Ordu sözcüsü, söz konusu binaların, sivillerin tamamen tahliye edilmesi sonrası vurulduğunu açıkladı.

İslami Cihat da suçlanıyor

İslami Cihat bu saldırılar sonrası İsrail’e çoğu gelişi güzel şekilde 1.400’den fazla roket attı. İsrail ordusu, bunlardan 430’unun kalabalık yerleşim bölgelerine ulaşmak üzereyken, füze savunma sistemi tarafından etkisiz hale getirildiğini açıkladı.

Rehovot kentinde bir apartmana isabet eden roket bir İsrailli kadının ölümüne yol açtı. Af Örgütü, kısa düşen roketlerin Gazze’de, ikisi çocuk üç Filistinli sivilin ölümüne yol açtığını raporladı.

İslami Cihat söz konusu iddiayı yalandı ve İsrail hava saldırısı sonucu ölümlerin yaşandığını öne sürdü. Ancak görgü tanıkları, örgüt üyelerinin olaydan hemen sonra roket parçası izlerini ortadan kaldırdığını söylüyor.

İslami Cihat Örgütü Sözcüsü Tarık Salmi, rapordaki suçlamalara yanıt vermedi. Salmi, BBC’ye yaptığı açıklamada ise Filistin halkına karşı işlenen suçlara karşı kendilerini savunmak için üzerlerine düşeni yaptıklarını savundu.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Taliban’ın Politikaları İnsanlığa Karşı Suç

Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, “Taliban iktidarı ele geçirdiğinden bu yana Afganistan’ın kadınlarına ve kız çocuklarına aşırı sert kısıtlamalar uyguluyor” dedi ve ekledi:

“Kadınlar kamusal alandan dışlandı, eğitime erişimleri engellendi, çalışmaları ve serbest dolaşımları yasaklandı, bu politikalara karşı çıktıkları ve baskıya direndikleri için hapsedildiler, kaybedildiler ve işkenceye maruz bırakıldılar. Hiç kuşku yok ki bu kadınlara karşı açılmış bir savaştır. Bunlar, uluslararası suçlardır: Organize, yaygın ve sistematikler.”

Uluslararası Hukukçular Komisyonu Genel Sekreteri Santiago A. Canto da, “Taliban’ın toplumsal cinsiyete dayalı zulüm planı öylesine kapsamlı, ciddi ve sistematik ki bu plan dahilindeki uygulamalar ve politikalar kümülatif olarak ülke genelinde kadınları ve kız çocukları boyun eğdirmeyi ve ötekileştirmeyi amaçlayan bir baskı sistemi kuruyor. Raporumuz, bunun, insanlığa karşı işlenen toplumsal cinsiyete dayalı zulüm suçunun beş kriterinin beşini de karşıladığını gösteriyor” ifadelerini kullandı.

Uluslararası Af Örgütü ve Uluslararası Hukukçular Komisyonu, “Taliban’ın kadınlara karşı savaşı: Afganistan’da insanlığa karşı işlenen bir suç olarak toplumsal cinsiyete dayalı zulüm” başlıklı raporunu yayınladı.

Raporda, Taliban’ın kadınlara ve kız çocuklara yönelik şiddetli kısıtlamaları ve hukuksuz baskılarının, uluslararası hukuk uyarınca insanlığa karşı işlenen toplumsal cinsiyete dayalı zulüm suçunu da içeren suçlar yönünden soruşturulması gerektiği belirtildi.

Uluslararası hukuk incelemesi

Rapor, Taliban’ın kadınlar ve kız çocukların hakları üzerindeki aşırı sert kısıtlamalarının, hapsetme, zorla kaybetme, işkence ve diğer türde kötü muamele uygulamalarının; Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Roma Statüsü Madde 7(1)(h) uyarınca insanlığa karşı işlenen toplumsal cinsiyete dayalı zulüm suçu teşkil edeceğine ilişkin hukuki inceleme içeriyor.

Af Örgütü ve Uluslararası Hukukçular Komisyonu, UCM savcılarının Afganistan’daki duruma dair devam eden soruşturmalarına, insanlığa karşı işlenen toplumsal cinsiyete dayalı zulüm suçunu da dahil etmesi gerektiği kanaatinde.

Hak örgütleri ayrıca, diğer devletleri, uluslararası hukuk suçlarında sorumluluk taşıdığından şüphe edilen Taliban üyelerini adalete teslim etmek için evrensel yargı yetkilerini veya diğer hukuki araçları kullanmaya çağırdı.

Kadınlar ve kız çocuklarına baskı sistemi

Uluslararası Hukukçular Komisyonu Genel Sekreteri Santiago A. Canton konu hakkındaki açıklamasında, “Taliban’ın toplumsal cinsiyete dayalı zulüm planı öylesine kapsamlı, ciddi ve sistematik ki bu plan dahilindeki uygulamalar ve politikalar kümülatif olarak ülke genelinde kadınları ve kız çocukları boyun eğdirmeyi ve ötekileştirmeyi amaçlayan bir baskı sistemi kuruyor. Raporumuz, bunun, insanlığa karşı işlenen toplumsal cinsiyete dayalı zulüm suçunun beş kriterinin beşini de karşıladığını gösteriyor” dedi.

“Kadınlar kamusal alandan dışlandı”

Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard da şu değerlendirmeyi yaptı:

“Taliban iktidarı ele geçirdiğinden bu yana Afganistan’ın kadınlarına ve kız çocuklarına aşırı sert kısıtlamalar uyguluyor. Kadınlar kamusal alandan dışlandı, eğitime erişimleri engellendi, çalışmaları ve serbest dolaşımları yasaklandı, bu politikalara karşı çıktıkları ve baskıya direndikleri için hapsedildiler, kaybedildiler ve işkenceye maruz bırakıldılar. Hiç kuşku yok ki bu kadınlara karşı açılmış bir savaştır. Bunlar, uluslararası suçlardır: Organize, yaygın ve sistematikler.”

“Adalet, hesap verebilirlik ve tazminat”

Rapor, Ağustos 2021 ile Ocak 2023 arası dönemi kapsıyor ve tespitlerini, Uluslararası Af Örgütü’nün 2022 tarihli Ağır Çekimde Ölüm başlıklı raporu ile sivil toplum örgütleri ve BM makamlarının da aralarında bulunduğu kaynaklarca toplanan kanıtlara dayandırıyor.

Afganistan’daki zulümden kaçan kadınların ve kız çocukların, aslında uluslararası korumaya ihtiyaç duyan mülteciler olduğu, raporda hukuki bir değerlendirme ile sunuluyor.

Raporun, “BM uzmanları ve kadın hakları gruplarının, insanlığa karşı işlenen toplumsal cinsiyete dayalı zulüm suçuna ilişkin adalet, hesap verebilirlik ve tazminat sağlanması için gerekli olan kararlı müdahalelerin zeminini kurma amacıyla yürüttüğü çalışmaları tamamlayıcı nitelikte olduğu” belirtildi.

Ayrımcı kısıtlamalar

Raporda, kadınlar ve kız çocuklarının maruz kaldıkları şöyle anlatıldı:

Taliban’ın Ağustos 2021’de iktidarı ele geçirmesinden bu yana kadınlar siyasi görevlerden ve kamu sektöründeki çoğu işten dışlanıyor.

Kadınlar ve kız çocuklar bir dizi uygulama ve duyuruyla ilkokul sonrası eğitimden dışlanarak üniversite öğrenimlerine devam etmeleri engellendi ve önlerindeki mesleki fırsatlar daha da daraltıldı.

Taliban’ın toplumsal cinsiyete dayalı şiddetten kurtulanlara yönelik kurumsal mekanizmaları ortadan kaldırması, Afgan kadınların ve kız çocukların haklarını cinsiyete dayalı olarak daha da zayıflattı.

Kadınlara 24 Aralık 2022’de sivil toplum örgütlerinde, 4 Nisan 2023’te de BM bünyesinde çalışma yasağı getiren kararnameler, toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılığın diğer kanıtları.

Kadınlara uzun mesafe yolculuklarda erkek refakatçiyle (‘mahrem’) seyahat etme zorunluluğu getirilmesi, gerekmedikçe evde kalmaları gerektiği yönündeki kararname ve Taliban’ın katı giyim kuralları, kadınların dolaşım özgürlüğünü ve kamusal alanda ne giyeceklerini seçme özgürlüğünü ihlal ediyor.

Taliban’ın kadınlara ve kız çocuklara getirdiği ayrımcı kısıtlamalar, Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi; Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi; Kadınlara Yönelik Her Türde Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme ve Çocuk Hakları Sözleşmesi dahil olmak üzere Afganistan’ın taraf olduğu birçok uluslararası sözleşmede yer verilen insan hakları korumalarını ihlal ediyor.

Afgan kadınlar ve kız çocuklar Taliban üyeleri tarafından, fiili yetkililerin mahrem kısıtlamalarını ihlal ettikleri gerekçesiyle ve barışçıl protestolara katıldıkları için sözde “ahlak suçları” isnat edilerek keyfi olarak gözaltına alındı ve alıkonuldu.

Taliban’ın suistimale dayalı, kısıtlayıcı politikalarını protesto eden kadınlar itaat etmeleri için aşırı güç kullanımı, hukuksuz gözaltı, işkence ve diğer türde kötü muameleyle karşı karşıya kaldı ve bu durum ifade, örgütlenme, barışçıl toplanma ve kamusal katılım haklarının ihlaliyle sonuçlandı.

Taliban, barışçıl protestolara katılan kadınları ve kız çocukları keyfi gözaltı, alıkoyma ve zorla kaybetme yoluyla devamlı hedef aldı. Kadınlar alıkonuldukları sürede işkence ve diğer türde kötü muameleye maruz bırakıldı ve “itirafları” veya bir daha protestolara katılmamaya söz verdiklerini beyan eden belgeleri imzalamaya zorlandı.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

İran’da Her Altı Saatte Bir Kişi İdam Ediliyor

Ülkede her altı saatte bir kişinin idam edildiğini açıklayan İran İnsan Haklarını Koruma Komisyonu, yalnızca son 10 gün içinde 42 kişinin idam edildiğini bildirdi.

Haber Merkezi / İran’da uyuşturucu kaçakçılığı da dahil bir çok suç idamla cezalandırılırken, İran İnsan Hakları Komisyonu endişelerini dile getiriyor.

Öte yandan Uluslararası Af Örgütü 2022 yılında dünya çapında 20 ülkede 883 kişi hakkında verilen idam kararlarının infaz edildiğini açıkladı. Örgüt tarafından yayınlanan raporda söz konusu sayının, idamlarda son beş yılda rekor düzeyde artışa işaret ettiği belirtildi.

Salı günü Berlin’de küresel ölçekte idam cezası uygulamalarıyla ilgili açıklanan rapora göre, 2017 yılından bu yana infaz edilen idam cezaları 2022 yılında yeni bir zirveye ulaştı.

En çok infazın gerçekleştirildiği ülkeler Birleşik Arap Emirlikleri ve İran olarak kayıtlara geçti. İdamların yüzde 90’ı bu iki ülkede gerçekleştirildi. Çin, Kuzey Kore ve Vietnam’da idam cezalarına ilişkin verilerin devlet sırrı olarak değerlendirilmesinden dolayı bu ülkelerde uygulanan infazlar raporda yer almadı.

Rapora göre İran’da 2021 yılında gerçekleştirilen infaz sayısı 314 iken 2022 yılında bu sayı 574’e ulaştı. Birleşmiş Milletler’in rakamlarına göre ise İran’da bu yıl en az 209 kişi idam edildi. Rapora göre Birleşik Arap Emirlikleri’nde bu sayı 2021 yılında 65 iken 2022 yılında196’ya ulaşarak üç katına yükseldi.

Bu rakam rekor bir artışla Uluslararası Af Örgütü tarafından son 30 yıl içinde kaydedilen en yüksek idam rakamı olarak kayda geçti. Yine Birleşik Arap Emirlikleri’nde geçtiğimiz yıl sadece bir gün içinde 84 insan infaz edilirken aynı günde 24 kişinin idam edildiği bir diğer ülke ise Mısır oldu.

ABD’de ise 2021’de 11 olan infaz sayısı 2022’de 18’e yükseldi.

Avrupa Birliği ülkelerine çağrı

Uluslararası Af Örgütü Almanya Genel Sekreter Yardımcısı Julia Duchrow Alman kamu televizyonu ZDF’e verdiği demeçte AB ülkelerinin idam cezalarına karşı daha net bir tutum sergilemesi için çağrıda bulundu.

İran’da “benzeri görülmemiş bir infaz dalgası” yaşandığını ifade eden Duchrow, geçen yıl genç Kürt kadını Mahsa Amini’nin öldürülmesinden sonra başlayan kitlesel protestolar şiddetle bastırılırken, en az dört göstericinin idam edildiğini söyledi. Duchrow, “Protestolarla bağlantılı olarak düzinelerce insan daha ölüm cezasına çarptırılma riski altında” dedi.

İran’da hakkında idam kararı verilen İran ve Alman vatandaşı Cemşit Şarmehd’ın cezasının her an infaz edilebileceğini belirten Duschrow, “Çok az zamanımız var. Bu yüzden Alman hükümetinin çok net bir tavır sergilemesine ihtiyacımız var” dedi. İş insanı Şarmehd Dubai’de 2020 yılında İran gizli servisi tarafından kaçırıldı ve hakkında terör suçu işlediği gerekçesiyle yargılandığı İran’da idam cezasına çarptırıldı.

Uluslararası Af Örgütü, idam cezasına çarptırılanların ağırlık olarak uyuşturucu suçlarından mahkum olduklarını bildirdi.

Paylaşın

Uluslararası Af Örgütü, İsrail’in Filistinlilere ‘Apartheid’ Uyguladığını Bildirdi

Türkçede ayrılık anlamına gelen Apartheid, düşüncesine göre beyaz ırkın diğer ırklardan daha üstün olduğu savunusudur. Uluslararası Af Örgütü, İsrail polisinin yüz tanıma sistemleriyle Filistinlilere karşı “otomatikleştirilmiş apartheid” uyguladığını bildirdi.

Birleşik Krallık merkezli Uluslararası Af Örgütü, yayımladığı raporda, İsrail polisinin Filistinlileri takip etmek için Red Wolf (Kızıl Kurt) adı verilen bir yüz tanıma sistemi kullandığı belirtildi.

Raporda, işgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te deneme aşamasında olan sistemin, “Filistinlilerin yüzlerini taramak ve onları onayları olmadan halihazırdaki geniş gözetim veri tabanına eklemek” amacıyla kullanıldığı ifade edildi.

Kapalı devre televizyon sistemi (CCTV) ağına bağlı yazılımın, “hareketlerini takip etmek için Filistinlilerin biyometrik verilerini yasadışı şekilde topladığı” da bildirildi.

Örgütün genel sekreteri Agnes Callamard, sistemin günden güne genişleyen gözetim ağının bir parçası olduğuna dikkat çekerek, “İsrailli yetkililerin, Filistinlilere karşı mekansal ayrıştırmayı iyice artırmayı ve apartheid’i otomatikleştirmeyi hedeflediğini” söyledi.

Raporda, Kızıl Kurt yazılımının İsrail ordusunun halihazırda kullandığı Wolf Pack (Kurt Sürüsü) ve Blue Wolf (Mavi Kurt) sistemleriyle bağlı çalıştığı da ifade edildi.

Kurt Sürüsü, işgal altındaki bölgelerde yaşayan Filistinlilerin ailelerine ve sicil kayıtlarına dair bilgilerin tutulduğu geniş bir veritabanı. Mavi Kurt ise İsrailli güvenlik güçlerinin söz konusu veritabanındaki bilgilere akıllı telefonlar ve tabletler üzerinden hızlıca ulaşabilmesini sağlayan bir yazılım.

Örgütün görüştüğü ve kimliği paylaşılmayan İsrailli bir komutan, bazı askeri birimlerin, Kızıl Kurt sisteminin tamamen otomatik şekilde yüzleri tanıyabilmesini sağlamak için algoritmayı güçlendirmekle görevlendirildiğini savundu.

Kimliği açıklanmayan bir Filistinli gazeteciyse örgüte şunları söyledi: Protestocular anında gözaltına alınmasalar bile yüzlerinin kameralarla tespit edileceğini ve sonradan yakalanacaklarını artık biliyorlar.

Raporda, Doğu Kudüs’te yer alan Şeyh Cerrah Mahallesi’ndeki Filistinli ailelerin zorla evlerinden çıkarılmasıyla 2021’de patlak veren protestoların ardından, bölgedeki CCTV kamera sayısının artırıldığına da dikkat çekildi.

Bu kameraların, 2017’den beri Doğu Kudüs’te kullanılan ve yüz tanıma becerilerini artırmak için yerleştirildiği öne sürülen Mabat 2000 sistemine bağlı olduğu belirtildi.

Çalışmada, CCTV kameraların Çin merkezli Hikvision şirketiyle Hollanda merkezli TKH Security firması tarafından tedarik edildiği de savunuldu. TKH, İsrail güvenlik güçlerine satış yapmadığını savunurken Hikvision, örgütün yorum talebini reddetti. Bu kameralarda Kızıl Kurt sisteminin kullanılıp kullanılmadıysa tespit edilemedi.

ABD’nin önde gelen gazetelerinden New York Times’ın yorum talebine yanıt veren İsrail Savunma Kuvvetleri, kamera sistemlerinin “gerekli güvenlik ve istihbarat operasyonları için kullanıldığını, Filistinlilerin de bu faaliyetlerden en az zararı görmesi için önemli çaba sarf edildiğini” savundu.

Öte yandan yüz tanıma sistemi iddialarına dairse “Operasyonlara ve istihbarat çalışmalarına ait sistemlerin detaylarından söz edemeyiz” dendi.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın