Ukrayna’dan Kaçanların Sayısı 1 Milyon 500 Bini Geçti

Birleşmiş Milletler (BM), Ukrayna’daki savaşın 10’uncu günü itibarıyla 1 milyon 500 binden fazla insanın ülkeyi terk ettiğini açıkladı. BM, durumu “Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’ndan beri en hızlı büyüyen sığınmacı krizi” olarak niteledi.

Rusya işgalinin başlamasından bu yana yalnızca Polonya’ya sığınan Ukraynalıların sayısının bir milyona yaklaştığı belirtildi. Polonya sınır güvenliği, sınırı geçen Ukraynalıların sayısını 922 bin 400 olarak açıkladı. Yalnızca Cumartesi günü 129 bin kişinin sınırı geçtiği, Pazar gününün erken saatlerinde de ülkeye giriş yapanların sayısının 39 bin 800’ü bulduğu açıklandı.

Polonya Dışişleri Bakanlığı’nın verilerine göre, ülkeye sığınanların çoğunluğunu Ukrayna vatandaşları oluştursa da iltica edenler arasında Özbekistan, Belarus, Hindistan, Cezayir, Nijerya, Fas, ABD ve diğer ülkelerin vatandaşları da bulunuyor.

Yunanistan da vatandaşlarının Ukrayna’dan tahliyesine devam ediyor. Yunan Göç Bakanlığı savaşın başından beri 906’ı çocuk, 3 bin 155 kişinin Yunanistan’a kaçtığını açıkladı. Alman İçişleri Bakanlığı da pazar günü itibarıyla Almanya’ya sığınan Ukraynalıların sayısının 37 bin 800’e yaklaştığını açıkladı.

Erdoğan, Putin ile telefonda görüştü

Öte yandan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile telefonda görüştü. Cumhurbaşkanlığı’nın sosyal medya hesabından yapılan açıklamaya göre görüşmede Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ele alındı, Türkiye-Rusya ilişkileri değerlendirildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmede “ateşkesin sağlanması, insani koridorların açılması ve bir barış anlaşmasının imzalanması için acilen adım atılmasının önemini” vurguladı. Ukrayna tarafıyla ve diğer ülkelerle sürekli temas halinde olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, kapsamlı müzakerelerin yapılması ve netice alınması için çabalarını sürdüreceğini dile getirdi.

Paylaşın

NATO, Ukrayna’da Neden Uçuşa Yasak Bölge İlan Etmiyor?

Rusya’nın Ukrayna’daki Zaporijya Nükleer Santrali’ne saldırıları NATO’ya yönelik Ukrayna’yı uçuşa yasak bölge ilan etme çağrılarını yeniden gündeme getirdi. Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, cuma günü Ukrayna semalarının acilen kapatılması gerektiğini söyleyerek Batı Avrupa halklarından, liderlerine baskı yapma talebinde bulundu.

Radyasyonun Rusya sınırının nerede olduğunu bilmediğini söyleyen Ukrayna Devlet Başkanı, olası bir nükleer tehlikenin tüm kıtanın güvenliğini riske atacağını belirtti. Zelenskiy’nin Ukrayna’yı uçuşa yasak bölge ilan etmeye yönelik çağrıları NATO tarafında karşılık bulmadı. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Ukrayna’da uçuşa yasak bölge oluşturulmayacağını ve asker gönderilmeyeceğini yineledi.

Askeri strateji uzmanları Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Avrupalı müttefiklerinin Rusya ile NATO’yu karşı karşıya getirerek savaşın boyutunu değiştirecek bu hamleye hiçbir şekilde sıcak bakmayacağını söylüyor.

Uçuşa yasak bölge nedir?

Ukrayna’yı uçuşa yasak bölge ilan etmek, tüm yetkisiz hava araçlarının Ukrayna üzerinde uçmasını engellemek anlamına geliyor. NATO tarafı daha önce 1991’de Körfez Savaşı’nda Irak’ta, 1993-95 Bosna Savaşı’nda ve 2011 Libya iç savaşında uçuşa yasak bölgeler belirlemişti.

NATO neden Ukrayna’da bu adımı atmıyor?

NATO yetkilileri ve uzmanlara göre, İttifak, nükleer silahlı süper güç Rusya ile doğrudan bir askeri çatışmaya girerek savaşın Avrupa’da daha geniş alanlara yayılması riskini almak istemiyor.

Ukrayna’yı uçuşa yasak bölge ilan etmek NATO pilotlarını Ukrayna’daki Rus uçaklarını düşürmeye zorlayabilir. Bunun dışında NATO böyle bir durumda görevi desteklemek için yakıt ikmali tankerleri ve elektronik gözetleme uçakları kullanmak zorunda kalabilir. NATO’nun bu nispeten yavaş, yüksekten uçan uçakları korumak için Rusya ve Belarus’daki karadan havaya füze bataryalarını ihmal etmesi gerekebilir.

NATO Genel Sekreteri Stoltenberg de nitekim cuma günü yaptığı açıklamada, “Uçuşa yasaklamak ancak NATO savaş uçaklarını Ukrayna hava sahasına göndermek ve Rus uçaklarını vurarak bu kararı uygulamakla olur. Yaşanan durumun umutsuzluğunu anlıyoruz ancak bunu yaparsak Avrupa’da tam teşekküllü bir savaşla sonuçlanabilecek bir durumu beraberinde getireceğine inanıyoruz.” ifadelerini kullandı.

Ukraynalı yetkililer ve halk ne istiyor?

Ukraynalılar ülkeyi uçuşa yasaklı bölge ilan etmenin sivilleri ve nükleer santralleri Rusya’nın hava saldırılarından kurtaracağına inanıyor.

İngiltere’deki savunma ve güvenlik araştırmaları enstitüsünden araştırma görevlisi Justin Bronk, Ukraynalıların NATO’dan tıpkı 2011’de Libya’daki iç savaş sırasında hükümet mevzilerine yaptığı saldırılar gibi daha geniş çaplı bir müdahale beklediğini söylüyor. Bronk’a göre Ukraynalılar Batılı güçlerin Ukrayna şehirlerini bombalayan roketleri tamamen süpürüp attığını görmek istiyor.

Ukrayna hava sahasında ne yaşanıyor?

Rusya’nın Ukrayna hava sahasını hızlı bir şekilde kontrol altına alacağına yönelik tahminler henüz gerçekleşmedi. Uzmanlara göre, Rusya’nın büyük kara saldırısında sabit kanatlı savaş uçaklarının çoğunu neden yerde bıraktığı merak konusu. Bazıları bu durumu Rus pilotlarının hızlı hareket ve koordinasyon gerektiren geniş çaplı kara operasyonları için yeterince iyi eğitimli olmamasıyla açıklıyor.

Notre Dame Üniversitesi’nde ders veren emekli ABD Hava Kuvvetleri tümgenerali Robert Latif, Rusya tarafının kısıtlı bir alanda hareket ettiği için havadan müdahale konusunda endişeli olduğunu düşünüyor. Latif, “Ukrayna havada dolaşmak için her türlü alanın olduğu Orta Doğu gibi değil. Sınırları çok kolay aşabilirler.” şeklinde konuşuyor.

Paylaşın

Verilerle Rusya / Ukrayna Savaşının Bilançosu

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 24 Şubat’ta Ukrayna’ya yönelik işgal kararını açıkladığı savaş 10. gününde devam ediyor. Putin, işgali, “Ukrayna’nın doğusundaki Donbas’a özel askeri operasyon” olarak tanımladı.

Savaşın başından bu yana yüzlerce kişi yaşamını yitirirken 1 milyona yakın Ukraynalı da ülkeden kaçarak komşu ülkelere sığındı. Öte yandan Ukrayna ve Rusya heyetleri, sivil tahliyelerin yapılacağı bölgelerde geçici ateşkesin sağlanması konusunda anlaştı.

İşte savaşın 10’uncu gününde tarafların açıkladığı verilerle son durum:

Ukrayna: Savaşta 10 binden fazla Rus askeri öldü

Ukrayna Genelkurmay Başkanlığından yapılan açıklamaya göre 10 binden fazla Rus askeri hayatını kaybetti. 39 uçak, 40 helikopter, 269 tank, 945 zırhlı araç, 105 topçu sistemi, 409 araç, 60 yakıt tankı ve 3 insansız hava aracı etkisiz hale getirildi.

Rusya: Ukrayna’da 2037 askeri altyapı tesisinin imha edildi

Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov Rus ordusunun, Ukrayna’nın Mariupol kenti etrafındaki kuşatma çemberini daraltmaya devam ettiğini, Pribrajenka, Komsomolskoye, Zagornoye, Dorojniyanka, Reşetilovskoye, Konstantinovka, Şevçenko, Çubarevka, Proletarska ve Lyubimovka yerleşim yerlerini ele geçirdiklerini söyledi.

Ukrayna’ya ait askeri altyapı tesislerine yönelik saldırılara devam ettiklerini aktaran Konaşenkov, “Toplam 2037 askeri altyapı tesisi imha edildi. Bunların arasında Ukrayna ordusuna ait 71 komuta ve iletişim merkezi, 98 hava savunma füze sistemi S-300, Buk M-1, Osa ve 61 radar istasyonu bulunuyor.” dedi.

Ukrayna: Rus işgalinde şu ana kadar 2 bin sivil can kaybı

Ukrayna acil servisi, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin 2000’den fazla Ukraynalı sivili öldürdüğünü ve ulaşım tesisleri, hastaneler, kreşler ve evler de dahil olmak üzere yüzlerce yapının tahrip edildiğini bildirdi.

Birleşmiş Milletler Mülteci Ajansı Direktörü Flippo Grandi, savaşın başından bu yana Ukrayna’dan ayrılanların sayısının 1 milyonu aştığını aktardı. Ayrıca Grandi, Ukrayna içerisinde sayısız kişinin yerlerinden edildiğini dile getirdi.

BM: Ukrayna’da ölü ve yaralı sayısı 1000’i geçti

Birleşmiş Milletler ise Ukrayna’da 24 Şubat’tan bu yana ölen ve yaralanan sivillerin sayısının 1000’i geçtiğini açıkladı. BM Genel Sekreter Sözcüsü Stephane Dujarric, Ukrayna’da Rus işgalinde şimdiye kadar 331 sivilin hayatını kaybettiğini söyledi. 24 Şubat-3 Mart’ta ölen ve yaralan sivillerin sayısının 1006’ya yükseldiğini belirten Dujarric, 1,2 milyondan fazla kişinin ise ülkeden ayrıldığını ifade etti.

Rusya ve Ukrayna arasında siviller için güvenli koridor sağlanması yönündeki anlaşmayı memnuniyetle karşıladıklarını vurgulayan Dujarric, Ukrayna’nın birçok şehrinde günlerdir devam eden bombardıman nedeniyle alt yapının ciddi zarar gördüğünü ifade etti.

Zelenskiy’den NATO’ya eleştiri

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, NATO’nun Ukrayna’yı uçuşa yasak bölge ilan etmeyi reddederken şehirlerin bombalanmasına yeşil ışık yaktığını bildirdi. Düzenlenen NATO zirvesini, “zayıf ve kafaları karıştıran bir zirve” olarak niteleyen Zelenskiy, şöyle devam etti:

“NATO ülkelerinin, güya Ukrayna üzerindeki gökyüzünü uçuşa kapatmakla Rusya’nın NATO’ya karşı doğrudan saldırganlığını kışkırtacağı yönünde bir masal oluşturduklarına inanıyoruz. Bu, kendi kendine hipnoz. Bugünden itibaren ölenlerin hepsi sizin yüzünüzden ölüyor.”

Rusya’nın nükleer konuşlanması Pentagon’un takibinde

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü John Kirby, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in nükleer güçlerin de dahil olduğu stratejik kuvvetleri teyakkuza geçirme talimatından bu yana Rusya’nın nükleer kuvvetlerinin konuşlanmasında değişiklik görmediklerini belirtti. Kirby, “Elbette ki bunu her gün yaptığımız gibi yakından takip ediyoruz. Şunu da yine ifade etmeliyim ki Bakan (Lloyd) Austin stratejik caydırıcılığımıza güveniyor ve kendi ülkemizi savunmamız konusunda rahat.” dedi.

Fransa nükleer tesislerin güvenliği için BMGK’yi acil toplantıya çağırdı

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle Ukrayna’daki nükleer tesislerin güvenliğinden derin endişe duyduğunu ifade ederek ülkesinin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni acil toplantıya çağırdığını belirtti.

Elysee Sarayından yapılan yazılı açıklamada, Macron’un Rus kuvvetlerinin nükleer tesislerine yönelik saldırının her türlüsünü şiddetle kınadığı kaydedildi.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

‘Ukrayna Krizi’nin Maliyeti Raflara Yansımaya Başladı

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi tüm dünya ekonomilerinde kendini hissettiriyor. Enerji fiyatları hızla yukarı tırmanırken değerli madenlerde ve gıda fiyatlarında da önemli yükselişler söz konusu. İki ülke ile toplamda 40 milyar doları aşan ticaret hacmine sahip olan Türkiye de bu krizden en fazla etkilenen ülkeler arasında.

İlk olarak enerji ve turizm gibi sektörler akla gelse de iki ülke Türkiye’nin gıda ithalatı ve ihracatı için de önemli konumda. Zira Türkiye, iki ülkeden önemli miktarda hububat ve yağ ithal ediyor. Ayrıca Türkiye’nin yaş sebze ve meyve ihracatında da Rusya çok önemli bir pazar.

Rus işgalinin devam ettiği her gün Türkiye’nin gıda tarafındaki endişeleri artıyor. Özellikle ham yağ, yağlı tohum ve buğday gibi ürünlerde Türkiye, Rusya ve Ukrayna’dan önemli ölçüde ithalat yapıyor.

Geçtiğimiz hafta gıda sektörü temsilcileri yaptıkları açıklamalarda buğday gibi ürünlerde Türkiye’nin kendi üretimini karşılayabilecek kapasiteye sahip olduğunu ancak krizin uzaması halinde gıda fiyatlarında bir artış yaşanacağını kaydetmişti.

Ancak gelinen noktada özellikle yağ ithalatında yeni sıkıntılar ortaya çıktı. Rusya ve Ukrayna’dan Türkiye’ye yağ getiren gemilerin limanlardan çıkışına Rusya tarafından izin verilmemesi bu konuda arz sorunu ortaya çıkardı. Geçtiğimiz ay 110-120 lira arasında satışa sunulan 5 litrelik sıvı yağ fiyatları market raflarında 160-170 lira bandını aştı.

Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile savaşın ayçiçeği tedarikinde oluşturacağı sorunların önüne geçmek amacıyla 30 Haziran gününe kadar soya, palm yağı, ayçiçeği tohumu, aspir veya pamuk tohumu yağları, hep, kolza, hardal yağı gibi ürünlerde gümrük vergisi sıfırlandı.

Belirsizlik ortamı oluştu

DW Türkçe’den Emre Eser’in haberine göre; Piyasada oluşan belirsizlik ortamının girdi fiyatlarındaki artışla birleşmesi ile ani fiyat artışlarının yaşandığını söyleyen Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği Başkanı Tahir Büyükhelvacıgil, “Rusya tarafından gemilerimizin çıkışına izin verilmemesi de bir şok etkisi yarattı. Biz aslında arz tarafında bir sorun yaşayacağımızı düşünmüyorduk. Bu konuda iç pazarın ihtiyacı olan miktarda ürün, hasat döneminin de yaklaşması ile kısa sürede temin edilecektir ama tedarik tarafında beklenmeyen gelişmeler fiyatlara yansıyabiliyor. Bu krizin uzun sürmesi fiyatlar üzerinde baskıyı artıracak ama bir orta yol bulunursa fiyatlar da normal seviyesine geri döner. Bizim gemilerimizin Türkiye’ye yağ getirmesi de bu panik havasını dağıtacaktır” ifadelerini kullandı.

Büyükhelvacıgil, uluslararası piyasalarda yağın ton fiyatının 1400 dolar seviyesindeyken önce 1900 dolara, ardından 2 bin dolara tırmandığı bilgisini verdi.

Bu noktada fiyatların hızla tırmanması Türkiye’nin de ithalatını etkileyecek. Zira Türkiye tükettiği ayçiçeğinin yaklaşık yüzde 35’ini ithal ediyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın verilerine göre dünyadaki toplam ayçiçeği ithalatının 3’te birini de Türkiye gerçekleştiriyor. Bu ithalatın yarısı tek başına Rusya’dan yapılıyor. En büyük ayçiçeği üreticisi ise yüzde 30,4 ile Ukrayna, onu yüzde 26,4 ile Rusya ve yüzde 18,2 ile AB ülkeleri takip ediyor.

Tedirgin olanlar mal vermeyebilir

Şu an itibari ile piyasada bir panik havasının görülmediğini anlatan İstanbul Ticaret Odası (İTO) Hububat Bakliyat Meclisi Üyesi Tevfik Dinçer ise asıl problemin belirsizlik olduğunu vurguluyor.

Piyasadaki tüm aktörlerin şimdiye kadar istedikleri tüm ürünleri rahatça tedarik edebildiğini belirten Dinçer’in altını çizdiği konu bu belirsizliğin fiyatlama üzerindeki etkisi oluyor. Dinçer’e göre bu krizin ne kadar devam edeceğini kimse öngöremiyor, tedarikçiler bir süre sonra fiyatların daha da artacağı ve arzda sorunlar yaşanacağı düşüncesi ile piyasaya ürün vermekten kaçınıyor. Bu da yavaş yavaş market raflarında tüketicinin karşısına zam olarak çıkıyor.

Gıda sektörü çok hızlı etkileniyor

İstanbul Perakendeciler Derneği (PEDDER İstanbul) Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Güzeldere de raflardaki etikette yazacak olan fiyatın ne olacağı konusunda kimsenin bir şey bilmediğini söylüyor.

“Gerçekten büyük bir belirsizlik içerisindeyiz. Bazı ürünler hakkında yüksek fiyatları duymaya başladık. Ancak şu an ciddi bir artıştan söz edemeyiz. Böyle diyoruz ama pazartesi ne olacağını da bilmiyoruz. Gıda sektörü bu belirsizliklerden en hızlı etkilenen sektör” diyen Güzeldere, fiyatların ne olacağına savaşın gidişatı karar vereceğini söylüyor.

Özellikle bitkisel yağlarda ve hububat tarafında krizden kaynaklı fiyat artışlarının yaşanabileceğine dikkat çeken Güzeldere, aynı zamanda Türkiye’nin Rusya’ya ihraç edemediği yaş sebze ve meyvenin iç piyasaya sürülmesi ile bu ürünlerde de ciddi bir ucuzlama yaşandığını kaydediyor.

Fiyatlara çözüm üretime destekten geçiyor

Burada daha çok direkt olarak yaşanan bir arz sorunundan bahsedildiğini ifade eden Büyükhelvacıgil, savaşın enerji ve diğer girdi maliyetleri üzerindeki olumsuz etkisinin de fiyatlarda önemli ölçüde etkili olduğunu dile getiriyor. Diğer yağ gruplarındaki ithalat vergisinin sıfırlanmasının kısa vadede önemli bir çözüm olduğunu vurgulayan Büyükhelvacıgil, şöyle devam ediyor:

“Savaşın uzaması gıda tarafında hem arz hem fiyat sorunu yaratacaktır. Maalesef tüm dünya gibi Türkiye de bundan etkilenecektir. Umarız savaş kısa sürede biter. Ama bizim önceliğimiz kendi iç üretimimizi arttırmak olmalı. Bu konuda üreticiye verilen desteklerin arttırılması, teşvik mekanizmalarının daha verimli olması bizim gıda tarafında bu süreci daha az hasarla atlatmamıza neden olur.”

Ekilen ürünler değişir mi?

Önümüzdeki süreçte yaşanan sıkıntılara bağlı olarak üreticilerin de ekim alanlarındaki tercihlerini değiştireceğini söyleyen İTO Hububat Bakliyat Meclisi Üyesi Tevfik Dinçer’e göre geçtiğimiz yıllarda pirinç üretimine ayrılan alanların yarısı önümüzdeki dönemde ayçiçeği ekim alanı olarak kullanılabilir. Üreticilerin bu tercihlerinde piyasada oluşan ihtiyaç temek etken olacak.

Sektör temsilcilerinin ortak görüşü yağ ve hububat tarafında Türkiye’nin büyük bir kriz yaşamayacağı yönünde. Ancak burada açılan ortak bir parantez var. O da ne olursa olsun savaş devam ettiği sürece Türkiye’nin de dünyadaki fiyat artışlarından çok fazla etkileneceği. En çok vurgulanan konu ise akaryakıt fiyatlarının neredeyse her gün artış eğiliminde olması. Nakliye giderlerinin katlanması da fiyatlara hızla yansıyor.

Vadeler düştü, nakit isteniyor

Ticaret borsalarında 3 gün önce 4 lira 90 kuruştan satılan buğdayın fiyatının bugün 5 lira 50 kuruşa çıkmasını örnek gösteren Tevfik Dinçer, “Bu fiyat artışları, arz tarafındaki belirsizlik yeni sorunlar oluşturdu. Evet henüz biz ürün temin etmekte zorlanmıyoruz ama güçlenen bir belirsizlik var. Önceden 45 gün vadeli çalıştığımız ticari partnerler artık 10 gün vadeli çalışmak istiyor. Bazı firmalar sadece nakit çalışmaya döndü. Bunun en büyük sebebi savaşın getirdiği endişeler. İnsanlar ödeme alamamaktan korkuyor” diyor.

Paylaşın

Buğday Fiyatlarındaki Artış Durdurulamıyor!

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Rusya‘nın Ukrayna’yı işgali ile başlayan savaş nedeniyle dünya genelinde açlığın artmasından endişe duyuyor. Teşkilatın Almanya, Avusturya ve Lichtenstein Genel Müdürü Martin Frick, Rusya ve Ukrayna’nın dünyanın önde gelen buğday ihcaratçıları olduğunu ve bu nedenle Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile buğday fiyatlarının kürsel çapta hızlı biçimde arttığını dile getirdi.

Rusya ile Ukrayna, küresel çaptaki buğday ihracatının yüzde 30’unu elinde bulunduruyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla buğday fiyatları geçtiğimiz günlerde hızla tırmanışa geçerek rekor kırmıştı. Bugün de yüzde 10 artışla Avrupa’da buğdayın tonu 418,74 Euro’ya yükseldi.

Alman bankası Commerzbank’ın analistlerinden Carsten Fritsch, Rusya ve Ukrayna’nın dünya piyasalarından koptuğunu, bu durumun özellikle Kuzey Afrika ülkeleriyle Ortadoğu’da büyük endişe yarattığını dile getirdi. Özellikle Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkeleri Rusya ve Ukrayna’dan buğday alıyor ve genellikle de sübvansiyonla ekmek üretilmesini sağlıyor. Nitekim bu ülkelerin çoğunda pek çok diğer az gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ekmek temel gıda maddesi olma özelliğine sahip. Söz konusu ülkelerde buğday aşırı sıcak ve kurak iklim nedeniyle yetişmiyor.

Küresel rezervler en az seviyede

Buğday fiyatlarının artmasına neden olan bir diğer konu da dünya çapında rezervlerin yeterince dolu olmaması. Uluslararası Hububat Konseyi’nin (IGC) verilerine göre dünyanın önde gelen ihracatçılarından Avrupa Birliği (AB), Rusya, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Kanada, Ukrayna, Avusturalya, Kazakistan ve Arjatın’de, 2021/2022 hasat dönemi için rezervler, 57 milyon ton ile son dokuz yılın en düşük seviyesine indi. Bu miktarın dünya ihtiyacının 27 günlük kısmına denk geldiğini belirten IGC, söz konusu ülkeler arasından Rusya ve Ukrayna çıkarıldığında mevcut buğday rezervinin dünyanın ihtiyacını ancak üç hafta karşılayabileceğini kaydetti.

Dünya rezervlerinin neredeyse yarısı Çin’in elinde

Uluslararası Hububat Konseyi’nin verilerine göre 131 milyon ton ile Çin dünyadaki buğday rezervlerinin yaklaşık yarısını elinde tutuyor, ancak Çin’deki buğday miktarına dair verilerin doğruluğunu bağımsız kaynaklardan teyit etmek mümkün değil, zira Pekin hükümeti buğdayı stratejik ürün saydığı için kesin verileri açıklamıyor.

Buğdayın stratejik ürün sayılması politikası çerçevesinde Çin yönetimi 2005-2006’dan itibaren buğday satın alımı için asgari taban fiyatı uygulamasını yürürlüğe koydu. Çin bu uygulama ile çiftçilerini buğday üretimine teşvik etmeyi hedefliyor. Ülke geçen yıl da 1 milyon ton oranında sadece Kuzey Kore’ye buğday ihraç etti.

Uluslararası Hububat Konseyi (IGC) ekonomistlerinden Alexander Karavaytsev, son iki yıl zarfında gıda tedariğinde güvence konusunun öne çıktığını, bunun sonucu olarak da Pekin’in yedi yıl aradan sonra 2021’de taban fiyatını artırdığını belirtti. Böylece hububat üretimi çiftçiler için cazip kılmaya çabalanıyor.

Karavaytsev, sadece Çin‘de değil başka ülkelerde de kötü hasat ve pandemi nedeniyle son iki senede gıda temininde güvence konusunun ana gündem maddesi haline geldiğini belirtiyor. Buğday fiyatları Avrupa’da son iki sene zarfında neredeyse ikiye katlanarak tonu önce 390,75 euro olmuştu. Bugün de yüzde 10 artışla 418,74 Euro’ya yükseldiği bildirildi.

Türkiye’de de endişe: Bazı un ve yağ ürünleri ihraç kısıtlaması listesine alındı

Buğday ihtiyacının yüzde 70’ini Rusya, yüzde 15’ini de Ukrayna’dan karşılayan Türkiye’de de son günlerde buğday sıkıntısı yaşanabileceğine dair endişe hakim. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla Türkiye’nin kendi ihtiyacını karşılayıp karşılayamayacağı sorusu gündemde.

27 Ocak’ta bazı Tarım Ürünlerinin İhracatına İlişkin Tebliğ Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Tebliğ, Tarım ve Orman Bakanlığı’na, belirlenen kimi ürünlerin ihracatında, gerektiğinde dönemsel düzenlemeler yapma yetkisi veriyor. Akabinde 20 tarım ürününün ihracatına ilişkin yetki alan Bakanlık, Rusya-Ukrayna savaşının etkisiyle girilen bu hafta başında önce zeytinyağı, fasulye ve kırmızı mercimek ihracatına kısıtlama getirmişti. Bugün de yine Resmi Gazete’de yayınlanan bir tebliğ ile bu listeye, Ukrayna’ya Rusya’nın saldırmasıyla oluşabilecek arz sıkıntısı sebebiyle bazı un ve yağ çeşitlerinin de eklendiği duyuruldu. Böylece ihracatına kısıtlama getirilen ürün sayısı 37’ye çıktı.

Bunlar arasında büyükbaş ve küçükbaş hayvan eti, pirinç, buğday, mısır unu, aşurelik buğday, soya, zeytinyağı, zeytin, ayçiçeği tohumu yağı, pamuk yağı, patates, sivri biber, patlıcan, elma, limon gibi yaygın kullanılan gıda ürünleri de bulunuyor.

Tahılın hayvan yemi ve enerji üretiminde kullanılması nedeniyle başka alanları da olumsuz etkileyeceği bildiriliyor. Almanya’daki tavuk ve kanatlı havyan ticareti ile uğraşan çiftçiler, buğday ve mısırın yakıt üretiminde kulanılmasına son verilmesi için hükümete çağrıda bulundular. Çok sayıda örgüte üye çiftçilerin, Federal Tarım Bakanı Cem Özdemir ile Aşağı Saksonya Eyalet Tarım Bakanı Barbara Otte-Kinast’a’e bir mektup yazarak, küresel çapta yaşanan hububat sıkıntısına dikkat çektikleri ve yakıt üretiminde kullanılmaya devam edilmesi halinde hayvanların yem ihtiyacının karşılanmasında sıkıntıya girileceğini ve besiciliği tehlikeye atacağını ilettikleri bildiriliyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

BM: Ukrayna’da Ölen Sivillerin Sayısı 331’e Yükseldi

Birleşmiş Milletler (BM), Rusya’nın Ukrayna’ya işgalinin başladığı 24 Şubat’tan bu yana Ukrayna’da 331 sivilin öldüğünü, 675’inin de yaralandığını açıkladı. BM’den dün yapılan açıklamada ise ölen sivillerin sayısı 249 olarak belirtilmişti.

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi’nden yapılan açıklamada, ölenlerden 19’unun çocuk olduğu belirtilerek gerçek ölü sayısının muhtemelen çok daha yüksek olduğu vurgulandı.  Kurbanların büyük bölümünün ağır topçu ateşi ve roket ve füze saldırıları sonucu hayatını kaybettiği ifade edildi.

Öte yandan Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) yaptığı açıklamada, Ukrayna’daki mülteci krizine ilişkin çeşitli kaynaklardan edinilen verileri paylaştı. Açıklamada, 24 Şubat-3 Mart arasında yarıdan fazlası Polonya’ya olmak üzere 1 milyon 209 bin 976 mültecinin Ukrayna’dan komşu ülkelere geçtiği belirtildi.

Polonya’ya 649 bin 903, Macaristan’a 144 bin 738, Moldova’ya 103 bin 254, Slovakya’ya 90 bin 329, Romanya’ya 57 bin 192, Rusya’ya 53 bin 300, Belarus’a 384 ve diğer Avrupa ülkelerine ise 110 bin 876 mültecinin geçiş yaptığı aktarılan açıklamada, bu rakamlara ilave olarak Donetsk ve Luhansk bölgelerinden 18-23 Şubat’ta 96 bin kişinin de Rusya’ya geçtiği kaydedildi.

BMMYK, Ukrayna’da durumun daha da tırmanması halinde 4 milyon kadar sivilin ülkeden kaçabileceği uyarısında bulundu.

Avrupa Birliği Konseyi ise, Ukrayna’daki çatışmalardan kaçan insanlara AB ülkelerinde acilen koruma sağlayacak Geçici Koruma Yönergesi’ni uygulamaya soktu. Uluslararası Af Örgütü Avrupa Enstitüleri Ofisi Direktörü Eve Geddie konuya ilişkin bir açıklama yayımladı:

“Çatışmalardan kaçan herkese koruma sağlanmalıdır ve düzen kurmalarına yardımcı olunmalıdır. Ukraynalılara hızla koruma sağlanacak olmasından memnuniyet duyuyoruz. Ancak Konsey bu desteği esasen çatışmalardan kaçan Ukraynalılarla sınırlı tutarak Avrupa’nın dayanışmasının sınırlarını da ortaya koydu.”

“Bugünkü karar, AB’ye sığınan Ukraynalıların hızla ikamet izni alabileceği, çalışabileceği, uygun konaklamaya, sosyal yardımlara, tıbbi desteğe ve eğitime erişebileceği anlamına geliyor. Bu imkanları Ukrayna’dan kaçan diğer kişileri de kapsayacak şekilde genişletip genişletmeyeceklerine karar vermek üye ülkelerin elinde. Onları bu savaştan kaçan herkese eşit muamele uygulamaya çağırıyoruz.”

“Konseyin bugünkü kararı, Avrupa’nın uzun zamandır savaştan kaçanları korumak ve insanların ulaşmasına yardımcı olmak için gerekli araçlara sahip olduğunu ve bilindik ‘Kale Avrupası’ yaklaşımının siyasi güdümlü bir tercih olduğunu hatırlatmaktadır. Yönergenin ilk kez ve özellikle yerinden edilen Ukrayna uyruklular için uygulanacak olması AB’nin yaklaşımının çifte standartlarla dolu olduğunu gösteriyor.”

Paylaşın

Ukrayna’dan 1 Milyon 209 Bin 976 Kişi Kaçtı

Ukrayna’da savaş tüm şiddetiyle devam ederken Birleşmiş Milletler (BM), Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle yaklaşık 1 milyon 209 bin 976 mültecinin Ukrayna’dan komşu ülkelere geçtiğini açıkladı.

Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) yaptığı açıklamada, Ukrayna’daki mülteci krizine ilişkin çeşitli kaynaklardan edinilen verileri paylaştı. Açıklamada, 24 Şubat-3 Mart arasında yarıdan fazlası Polonya’ya olmak üzere 1 milyon 209 bin 976 mültecinin Ukrayna’dan komşu ülkelere geçtiği belirtildi.

Polonya’ya 649 bin 903, Macaristan’a 144 bin 738, Moldova’ya 103 bin 254, Slovakya’ya 90 bin 329, Romanya’ya 57 bin 192, Rusya’ya 53 bin 300, Belarus’a 384 ve diğer Avrupa ülkelerine ise 110 bin 876 mültecinin geçiş yaptığı aktarılan açıklamada, bu rakamlara ilave olarak Donetsk ve Luhansk bölgelerinden 18-23 Şubat’ta 96 bin kişinin de Rusya’ya geçtiği kaydedildi.

BMMYK, Ukrayna’da durumun daha da tırmanması halinde 4 milyon kadar sivilin ülkeden kaçabileceği uyarısında bulundu.

Öte yandan Avrupa Birliği Konseyi Ukrayna’daki çatışmalardan kaçan insanlara AB ülkelerinde acilen koruma sağlayacak Geçici Koruma Yönergesi’ni uygulamaya soktu. Uluslararası Af Örgütü Avrupa Enstitüleri Ofisi Direktörü Eve Geddie konuya ilişkin bir açıklama yayımladı:

“Çatışmalardan kaçan herkese koruma sağlanmalıdır ve düzen kurmalarına yardımcı olunmalıdır. Ukraynalılara hızla koruma sağlanacak olmasından memnuniyet duyuyoruz. Ancak Konsey bu desteği esasen çatışmalardan kaçan Ukraynalılarla sınırlı tutarak Avrupa’nın dayanışmasının sınırlarını da ortaya koydu.”

“Bugünkü karar, AB’ye sığınan Ukraynalıların hızla ikamet izni alabileceği, çalışabileceği, uygun konaklamaya, sosyal yardımlara, tıbbi desteğe ve eğitime erişebileceği anlamına geliyor. Bu imkanları Ukrayna’dan kaçan diğer kişileri de kapsayacak şekilde genişletip genişletmeyeceklerine karar vermek üye ülkelerin elinde. Onları bu savaştan kaçan herkese eşit muamele uygulamaya çağırıyoruz.”

“Konseyin bugünkü kararı, Avrupa’nın uzun zamandır savaştan kaçanları korumak ve insanların ulaşmasına yardımcı olmak için gerekli araçlara sahip olduğunu ve bilindik ‘Kale Avrupası’ yaklaşımının siyasi güdümlü bir tercih olduğunu hatırlatmaktadır. Yönergenin ilk kez ve özellikle yerinden edilen Ukrayna uyruklular için uygulanacak olması AB’nin yaklaşımının çifte standartlarla dolu olduğunu gösteriyor.”

Arka Plan

Geçici Koruma Yönergesi 2001’de, Yugoslavya’daki çatışmaların hemen ardından oluşturuldu. Avrupa o tarihte İkinci Dünya Savaşı’ndan beri ilk kez insanların Avrupa’daki bir savaş sonucu kitlesel boyutta yerinden edilmesiyle karşı karşıya kalmıştı. Ancak yönerge hiçbir zaman uygulanmadı.

Uluslararası Af Örgütü defalarca yönergenin uygulanması için çağrı yaptı ve en son Avrupa’nın Afganistan ve Ukrayna’daki krizlere verdiği yanıt bağlamında bu çağrıyı yineledi.

Paylaşın

Rusya’nın Ukrayna’yı İşgalinde Kim Suçlu?

Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırıları şiddetlenerek sürerken Rusya’nın yarattığı tehlike konusunda uluslararası kamuoyuna uyarı sinyalleri verdiklerini belirten Orta ve Doğu Avrupa ülkelerindeki siyasetçiler Ukrayna’nın işgali için bazı Batılı ülkeleri suçluyor.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenskiy Rusya’nın aylardır sınırına yığınak yapmasına rağmen Batı’nın ülkesine destek vermemesini eleştirdi. Zelenskiy saldırının ilk gününde yaptığı açıklamada “Bu sabah ülkemizi tek başımıza savunuyoruz. Dün olduğu gibi bugün de dünyanın en güçlü ülkeleri uzaktan seyrediyor. Dünün yaptırımları Rusya’yı ikna etti mi? Gökyüzünde duyuyoruz ve yeryüzünde görüyoruz ki yetmemiş” sözleriyle eleştiri oklarını Batı’ya yöneltti.

“Bencillik” ve “kibir” eleştirisi

Zelenskiy bir sonraki gün de Avrupa’daki birçok hükümetin Rusya’nın yığınağına yanıt olarak “bencillik”, “kibir” ve “yatıştırma” ifadelerini kullandıklarını belirterek bu tavrı kınamıştı.

Orta ve Doğu Avrupa’daki birçok siyasetçi de Zelenskiy’nin Batı’ya yönelik “bencillik” eleştirilerine destek verdi. Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki Berlin’de Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile görüşmesi öncesinde “Maalesef bugün Almanya da dahil bazı Batılı ülkelerde gördüğümüz inatçı egoizme bugün yer yok” ifadelerini kullandı.

“Münih’in kokusunu alıyorum”

Estonya Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Marko Mihkelson da “Umarm yanılıyorumdur ama burada “Münih’in kokusunu alıyorum” dedi.

Fransa ve İngiltere, Nazi Almanyası ile yaşanacak bir çatışmanın önüne geçmek için 1938’de Münih Anlaşması ile Çekoslovakya’nın Südet bölgesini Almanya’ya bırakmıştı. Analistler ve siyasetçiler Rusya’nın Ukrayna’ya asker ve silah yığınağı yaptığı dönemde Münih Anlaşması’na sıklıkla atıfta bulunmuş, diplomatik görüşmelerde Rusya’nın “iştahını kesmek” için Ukrayna’nın “feda” edilmesine dair endişeler dile getirilmişti.

Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin çoğu Avrupa Birliği ve NATO üyeliğine rağmen Rusya’nın “soluğunu ensesinde hissetmeye” devam ediyor.

AB toplantılarında “gözardı” edildiklerini söyleyen ve NATO’nun güçlendirilmesi çağrılarında “yalnız bırakılan” Litvanya, Letonya, Estonya, Polonya, Romanya ve Hırvatistan’ın aralarında bulunduğu 10 ülke, NATO üyeliğinin hedeflediği şekilde gayrısafi yurtiçi hasılalarının yüzde 2’sini savunmaya ayırıyor.

“‘Ben demiştim’ demek sorunu çözmez”

Prag merkezli düşünce kuruluşu Uluslararası İlişkiler Kurumu uzmanlarından Kevin Curran, yaşananların “birçok Orta ve Doğu Avrupalı lider ve vatandaşlarının “kulak ardı” edilen uyarılarının haklı çıkması üzerine “biz size söylemiştik” demek durumunda bıraktığını dile getiriyor.

Çekya’daki Palacky Üniversitesi’nden Richard Q. Turcsanyi de birçok uzmanın Rusya’nın saldırısına şaşırdığına belirterek Batı Avrupalı ülkelerin Rusya’ya karşı daha işbirlikçi yaklaşımının bu olaydan sonra değişeceği yorumunu yapıyor.

Almanya’nın derhal Kuzey Akım 2 doğal gaz boru hattı projesini askıya aldığına ve Batılı ülkelerin birçok Rus bankasını hızla SWIFT sisteminden çıkardığına dikkat çeken uzman şu aşamada “Kim haklı kim haksız şeklinde vicdan muhasebesi ve suçlamaların yapılması doğal ancak bunun çok da faydalı bir düşünce biçimi olmadığı” görüşünde.

Çekya’daki Güvenlik Politikaları için Avrupalı Değerler adlı düşünce kuruluşunun Krelim Gözlem Programı’ndan uzman Veronika Víchova ise Turcsanyi ile aynı fikirde.

“Batı’nın kararsızlığı ve Rusya’yı önceki saldırganlıkları karşısında cezalandırmaktaki gönülsüzlüğü Vladimir Putin’in Ukrayna’ya saldırmasının makul olduğunu düşünmesine sebep oldu” diyen Vichova, şu anda birbirini suçlamanın sorunu çözmeyeceğine vurgu yapıyor ve “Rusya’nın diplomasi ile ilgilenmediğini ve yalnızca katı ve hedefli yaptırımların fark yaratabilme olasılığının bulunduğunun farkına varmak Batılı demokrasilere kalmış” diyor.

Rusya’ya diğer ülkelerle aynı düzlemden bakmayanlar: Macaristan, Çekya ve Slokavya. Öte yanda uzmanlar Rusya söz konusu olduğunda bütün Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin aynı düzlemden bakmadığına işaret ediyor.

Batılı ülkeler Rusya ve Çin’le ticari ilişkilerini geliştirmekle suçlanırken Macaristan’ın AB blokunu bölerek Moskova ve Pekin’le ilişkiler kurduğu ve Avrupa’nın dayanışmasını “baltaladığına” dikkat çekiliyor. Macaristan’ın otokrat Başbakanı Viktor Orban’ın Putin’in yakın müttefiki olduğu biliniyor. Ancak Rusya’ya yakınlaşan tek Doğu Avrupa ülkesi Macaristan değil.

Çekya Cumhurbaşkanı Milos Zeman da göreve ilk geldiği 2013 seçimlerinden sonra Rusya yanlısı konum almakla tanınıyor. Zeman, Rusya’nın 2014’te Kırım’ı ilhakını “geri dönülemez” olarak tanımlamış ve Avrupalı hükümetlerden Moskova’ya yönelik yaptırımların kaldırılması çağrısında bulunmuştu.

Zeman ülkesinin istihbarat kurumları geçen yıl Vrbetice’de meydana gelen patlamada Rus unsurların olduğu inancını sorgulayarak ülkesinin Rusya’nın dahil olduğuna dair “histeri” ve “spekülasyonlardan” uzak durması gerektiğini belirtmişti.

Rus yanlısı bir siyasi çizgi izleyen bir başka politikacı eski Slovakya Başbakanı Robert Fico da 2014’te Kırım’ın ilhakı üzerine uygulanan yaptırımlara karşı çıkmıştı.

Slovakya’da yalnızca siyasetçiler değil, halkın bir kısmı da kendini Rusya’ya daha yakın görüyor. Focus’un geçen ay yaptığı bir kamuoyu yoklamasında Ukrayna’daki gerilimden dolayı Slovakların yüzde 44’ü Amerika Birleşik Devletleri ve NATO’yu sorumlu tutarken, yüzde 34’ü Rusya’nın sorumlu olduğuna inanıyor. Sonuçlar yaş gruplarına göre büyük değişim gösteriyor. 25-34 yaş aralığındaki Slovaklar Rusya’yı suçlamaya eğilimliyken, 65 ve üzeri tersini düşünüyor.

“Ukrayna’nın işgali Rus yanlısı duruşu değiştirebilir”

Uzmanlar Ukrayna’nın işgali sonrasında bu ülkelerdeki Rusya yanlısı siyasetçilerin duruşunu sürdürmesinin zorlaşacağını düşünüyor.

İşgalin başladığı 24 Şubat günü Çekya Cumhurbaşkanı Zeman, Rusya’nın adımlarını “kışkırtılmamış saldırganlık” olarak tanımlarken “barışa karşı bir suç” olarak tanımlamıştı. Moskova’nın yanlış yaptığını kabul eden Zeman, “Birkaç gün önce Rusya’nın bu kadar çılgın olmadığını ve Ukrayna’ya saldırmayacağını söylemiştim. Yanıldığımı kabul ediyorum” demiş, Çekya hükümetinden bu konuda “laf değil icraat” beklediğini dile getirmişti.

Macaristan Başbakanı Orban da Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarına ilişkin sosyal medya paylaşımında “AB ve NATO olarak birlikte Rusya’nın askeri hareketini kınıyoruz” diyerek tavır değişikliğini ortaya koymuştu. Dışişleri Bakanı Peter Szijijarto ise Macaristan’ın duruşunu netleştirerek Ukrayna’nın yanında olduklarının altını çizdi.

Bulgaristan ve Romanya da dahil hemen hemen bütün Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini açıkça kınadı. Rusya’nın Balkanlar’daki en büyük müttefiki Sırbistan ise Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün Rusya tarafından ihlalini ” çok yanlış” olarak tanımladı, ancak Moskova’ya yönelik yaptırımlara destek vermedi.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

Ukrayna’da Savaşı Bitirecek Beş Farklı Senaryo

Savaş ortamındaki belirsizlikte geleceğe dair tahminlerde bulunmak zor olabilir. Cepheden gelen haberler, diplomatik açıklamalar, yerlerinden edilen ve yas tutan insanların acıları çok yoğun duygulara yol açabilir. Bir anlığına bunları bir kenara koyup Ukrayna’daki çatışmanın nasıl sonlanabileceğini düşünelim.

Siyasetçilerin ve askeri planlamacıların incelemekte olduğu senaryolar neler? Bu kişilerin çoğu geleceği tahmin etmenin zor olduğunu söylese de bazı öngörüleri var. Senaryoların büyük bir kısmı iç karartıcı olsa da BBC Diplomasi Muhabiri James Landale bunları inceledi.

Kısa savaş

Bu senaryoda Rusya askeri operasyonlarını artırır. Ukrayna genelinde topçu ve roket saldırıları, sivil kayıpları önemsemeksizin artar. Şimdiye kadar büyük bir faaliyetini görmediğimiz Rus Hava Kuvvetleri yıkıcı hava saldırıları yapar. Büyük siber saldırılar, kritik altyapı tesislerini hedef alır. Enerji nakil hatları ve iletişim altyapısı kesilir. Binlerce sivil ölür. Kiev cesurca direnişe rağmen günler içinde düşer. Hükümet devrilir ve Moskova’nın yerleştireceği bir kukla hükümet başa gelir. Devlet Başkanı Zelenskiy öldürülür veya kaçmak zorunda kalır. Putin zafer ilan eder ve güçlerinin bir kısmını geri çekip Ukrayna’yı kontrol altında tutmaya yetecek kadar askeri geride bırakır. Binlerce sığınmacı Batı’ya kaçar. Ukrayna, Belarus gibi Rusya’nın bir uydu devletine dönüşür.

Bu senaryo kesinlikle imkansız değil ama birkaç faktörün değişmesine bağlı: Rus ordusunun daha iyi performans göstermesi ve Ukrayna ordusunun direncinin kırılması. Putin Kiev’de bir rejim değişikliği ve Ukrayna’nın Batı’yla entegrasyonunun sonlanması gibi hedeflerini hayata geçirebilir.

Fakat Rus yanlısı bir hükümet gayrimeşru olarak görülecek ve isyanlarla karşılaşabilecektir. Bu nedenle bu, istikrarsızlık ve isyanlarla sonuçlanma ihtimali yüksek bir senaryo.

Uzun savaş

Bundan daha olası olan senaryo çatışmaların uzun bir savaşa dönüşmesi. Rus kuvvetleri düşük moral, kötü lojistik ve beceriksiz liderlik nedeniyle ilerlemekte zorlanabilir. Rusya’nın Kiev gibi kentleri sokak sokak savaşarak alması daha uzun sürebilir. Uzun kuşatmalar yaşanır. Böylesi bir savaş, Rusya’nın 1990’lardaki uzun ve kanlı bir savaşla, büyük oranda yıkılmış durumdaki Çeçenistan’ın başkenti Grozni’yi ele geçirmesine benzeyebilir.

Rus birlikleri Ukrayna kentlerinde biraz varlık gösterebilse bile tam bir kontrol sağlamakta zorlanabilirler. Belki de Rusya, bu kadar büyük bir ülkeyi kontrol altında tutmaya yetecek kadar asker sağlayamaz. Ukrayna’nın silahlı birlikleri, yerel halk tarafından da desteklenen bir isyan gücüne dönüşebilir. Batı silah ve mühimmat göndermeye devam eder. Yıllar sonra Moskova’da yönetimin değişmesiyle birlikte Rus güçleri, elleri kanlı ve boyunları bükük bir şekilde Ukrayna’yı terk edebilir. Tıpkı 1989’da Afganistan’ı terk ettikleri gibi.

Avrupa savaşı

Bu çatışmanın Ukrayna sınırları dışına taşması da mümkün olabilir mi? Putin eski Rus imparatorluğuna ait parçaları ele geçirmek için Moldova ve Gürcistan gibi NATO üyesi olmayan eski Sovyet ülkelerine asker gönderebilir. Belki de yanlış hesaplar gerilimin artmasına yol açar. Putin, Batı’nın Ukrayna’ya silah yardımını saldırganlık olarak yorumlayıp intikam almak isteyebilir. NATO üyesi olan Baltık ülkelerine asker göndermekle tehdit edebilir.

Bu çatışmanın Ukrayna sınırları dışına taşması da mümkün olabilir mi? Putin eski Rus imparatorluğuna ait parçaları ele geçirmek için Moldova ve Gürcistan gibi NATO üyesi olmayan eski Sovyet ülkelerine asker gönderebilir. Belki de yanlış hesaplar gerilimin artmasına yol açar. Putin, Batı’nın Ukrayna’ya silah yardımını saldırganlık olarak yorumlayıp intikam almak isteyebilir. NATO üyesi olan Baltık ülkelerine asker göndermekle tehdit edebilir.

Bu durum NATO ile büyük bir savaş riskine yol açar. NATO sözleşmesinin 5. maddesi, bir NATO üyesine yönelik saldırının tüm üyelere yönelik bir saldırı olarak değerlendirileceğini belirtiyor. Fakat Putin iktidarda kalmasının tek yolu olarak bunu görürse bu riski alabilir. Örneğin Ukrayna’da yenilmekte olduğunu görürse, gerilimi daha da artırmak isteyebilir. Rus liderliğinin uluslararası normları göz ardı edebildiğini biliyoruz. Aynı mantık, nükleer silahların kullanımında da kendini gösterebilir. Putin bu hafta nükleer güçlerini yüksek alarm seviyesine getirdi. Çoğu analist bu silahların kullanılmayacağını düşünüyor. Fakat yine de bu durum Rus doktrininin, nükleer silahların kullanımına izin verdiği gerçeğini hatırlatıyor.

Diplomatik çözüm

Bütün bu yaşananlara rağmen diplomatik bir çözüm mümkün olabilir mi?

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, “Şimdi silahlar konuşsa da diyalog yolu her zaman açık olmalıdır” dedi. Diyalog kesinlikle devam ediyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Rusya Devlet Başkanı Putin ile telefonda konuştu. Diplomatlar Moskova’yı yoklamaya devam ediyor. Rus ve Ukraynalı yetkililer Belarus sınırında görüşüyor. Çok bir ilerleme sağlayamasalar da, Putin’in görüşmelere devam etmesi bir ateşkes ihtimalini reddetmediğini gösteriyor.

Burada esas soru, Batılı diplomatların Rusya’ya kabul edilebilir bir teklif sunup sunamayacağı. Diplomatlar Rus liderliğinin, yaptırımların kalkması için neler beklediklerini bilmesinin önemli olduğunu söylüyor.

Bir de bu senaryoyu düşünün:

Rusya için savaş kötü gider. Yaptırımlar Moskova’yı çok rahatsız eder. Asker cenazeleri arttıkça ülke içinde muhalefet de artar. Putin boyundan büyük bir işe kalkışıp kalkışmadığını sorgulamaya başlar. Savaşa devam etmenin, iktidarda kalma hedefine küçük düşürücü bir şekilde savaşı sonlandırmaktan daha fazla zarar vereceğini fark eder. Çin devreye girer ve Moskova’ya uzlaşı için baskı yapar, gerilim azaltılmazsa Rus gazı ve petrolü almayacağını söyler.

Bunun üzerine Putin bir çıkış yolu arar. Ukraynalı yetkililer de ülkelerindeki yıkım ve hayat kaybı nedeniyle savaşa devam etmektense bir siyasi uzlaşıyı tercih eder. Örneğin Ukrayna, Donbas’ın bir kısmı ve Kırım’daki Rus egemenliğini tanır. Putin de buna karşılık Ukrayna’nın Batı ile entegre olmasına itiraz etmeyi bırakır. Bütün bunlar olası gözükmeyebilir. Fakat kanlı bir çatışmanın sonunu getirebilecek kadar mümkün görülen bir senaryo da bu.

Putin’in devrilmesi

Peki ya Vladimir Putin? İşgale başladığında “Her türlü sonuca hazırız” demişti.

Peki bu sonuç, iktidarı kaybetmesi olursa? Düşünmesi zor gelebilir. Fakat dünya son günlerde değişti ve bu artık imkansız görülmüyor. Kings College’dan Savaş Çalışmaları Profesörü Sir Lawrence Freedman bu hafta “Artık Moskova’da bir iktidar değişikliği, Kiev’deki bir iktidar değişikliği kadar olası” diye yazdı.

Neden böyle yazmış olabilir? Belki de Putin’in savaşı ülkesinde bir felakete yol açar. Binlerce Rus askeri ölür. Ekonomik yaptırımlar büyük etki gösterir. Putin halk desteğini kaybeder. Belki de bir halk devrimi tehlikesi baş gösterir. Kolluk kuvvetlerini kullanarak bu muhalefeti bastırmaya çalışır. Fakat işler planladığı gibi gitmez ve Rus ordusu ile ekonomik ve siyasal elitinin önemli bir kısmı ona karşı çıkmaya başlar. Batı Putin’in yerine daha ılımlı bir liderin gelmesi durumunda bazı yaptırımların kaldırılabileceği ve diplomatik ilişkilerin normale dönebileceğini açıklar. Kanlı bir saray darbesiyle Putin devrilir. Bu senaryo da şu an çok olası gözükmeyebilir. Fakat Putin’in iktidarda kalmasından fayda gören kişiler, artık Putin’in çıkarlarına hizmet etmediğini düşünürse bu gerçekleşebilir.

Sonuç

Bunlar birbirini dışlayan senaryolar değil. Bunların çeşitli öğeleri bir araya gelerek farklı sonuçlara da yol açabilir. Fakat bu çatışma nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın dünya artık eski dünya değil. Eski statükoya bir dönüş olmayacak. Rusya’nın diğer ülkelerle ilişkisi daha farklı olacak. Avrupa’nın güvenlik politikaları değişmiş olacak. Liberal, uluslararası kurallara bağlı düzenin inşa edilme nedeni de tekrar hatırlanacak.

Paylaşın

Rusya’nın Ukrayna’yı İşgali; NATO Yeniden Hayat Mı Buldu?

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 2019 yılında NATO’nun “beyin ölümünün” gerçekleştiğini açıklaması o dönem büyük tartışmalara neden olmuştu. Fakat Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi İttifak içerisinde tekrar birlik sağlanmasına yol açtı ve ‘NATO yeniden hayat mı buldu?’ soruları yükseldi.

NATO tarihinde bir ilk olarak Genel Sekreter Jens Stoltenberg Ukrayna’daki savaşa cevap olarak Avrupa sınırlarını güçlendirmek için 40 bin kişilik acil durum gücünü sevkedilmesi kararını verdi. 2004 yılından beri NATO askerleri sadece doğal afetler sonrası müdahaleler ve Afganistan’dan tahliyenin koordinasyonu için kullanılmıştı.

Romanya’daki NATO üssüne 500 Fransız askerin gönderilmesi bekleniyor. Polonya ve Baltık ülkelerine de 1000 asker sevk edildi. Ayrıca Ukrayna ve Rusya’ya komşu ülkelerdeki hava savunma hattını güçlendirmek için savaş uçakları da bölgeye gönderildi.

Ukrayna konusunda NATO’nun kararlı duruşu ittifaka hiç katılmamış olan İsveç ve Finlandiya’yı da cesaretlendirdi ve katılma isteğini yeniden değerlendirmeye başladı.

‘NATO asıl amacına dönüyor’

Macron’un ve Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın açıklamaları ile bölünmüş ve Afganistan’daki kaos nedeniyle ağır eleştirilere maruz kalmış olan NATO hiç olmadığı kadar zayıf bir durumda görünüyordu.

France 24’e konuşan Nante Üniversitesi’nden Jenny Rafik, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in hareketlerinin NATO’nun kendini yeniden bulmasını ve bağlarını kuvvetlendirmesini sağladığını vurguladı. Rafik “Rus işgali ile NATO, üyeler arasında ihtilafa neden olan asıl amacına dönmüş oldu,” ifadelerini kullandı.

İhtilafların sonu

Bu son gelişme NATO’nun doğu ve batı üyeleri arasında uzun süredir süren görüş ayrılıklarının rafa kalkmasına yol açtı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Macaristan ve Polonya gibi eski Sovyet bloku ülkeleri kendilerini Rus tehdidine karşı korumak için ittifaka katılmıştı. Fransa, İspanya ve ABD ise odağın Akdeniz, Çin ve terörle mücadeleye kaymasını istiyordu fakat Ukrayna krizi doğulu üyeleri haklı çıkardı.

Ayrıca başta ABD tarafından dillendirilen Avrupalı ülkelerin savunma harcamalarını arttırmaması yönündeki eleştiriler de son buldu. Hedefteki ülke Almanya 100 milyar euroluk savunma bütçesinin yanı sıra milli gelirinin yüzde ikisinden fazlasını savunma harcamalarına ayırma kararı aldı.

Bazı ülkelerin sadakati ile ilgili şüpheler de son buldu. ABD Başkanı Joe Biden NATO topraklarının her karışını Rusya’ya karşı koruyacağı sözünü verdi. Chatham House araştırmacısı Samantha de Bendern yıllardır Avrupa ülkelerinin ABD’nin NATO içerisindeki yükümlülüklerini yerine getirmeyeceğinden endişe duyduğunu belirtti. Özellikle küçük ülkeler Rusya’nın saldırması halinde ABD’nin cevap vereceğinden şüphe duyuyordu. De Bendern, “Her ne kadar Avrupalılar ancak ABD’nin bir silahlı çatışmada kendilerini savunması halinde tam emin olacak olsalar da, Joe Biden’ın takındığı tavır bu korkuları biraz olsun yatıştırdı,” ifadelerini kullandı.

Hatta bazıları tam aksini düşünse bile Türkiye de NATO saflarında yer aldı. De Bendern Putin’le yakın ilişkileri olmasına rağmen Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ukrayna silah sevkiyatı yapması ve boğazları kapatmasının bu konudaki endişeleri de ortadan kaldırdığını belirtti.

Nükleer tehdit

Fakat şu anda oluşmuş olan birliğin Rusya’ya karşı uzun süreli bir konsensüse dönüp dönmeyeceği henüz bilinmiyor. Ukrayna NATO üyesi olmasa da Kiev’in batı ittifakına yakınlaşması Rusya’nın işgalinin gerekçesini oluşturdu.

Bu nedenle Finlandiya ve İsveç’in de bu yolu denemesine düşük bir ihtimal olarak bakılıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Finlandiya tarafsız bir pozisyon belirlerken İsveç de çatışma bölgelerine silah göndermekten kaçınmıştı.

Fakat her iki ülke de bu geleneklerini bozarak Ukrayna’ya destek olacaklarını açıkladı. Fakat Raflik’e göre Finlandiya’nın nötralize edilmesi Soğuk Savaş’ın en temel konularından biri ve NATO’nun Finlandiya’yı ittifaka alarak Rusya’yı provoke etme riskini almayacak.

Tüm bu dengeler Putin’in nükleer silahları da alarm durumuna geçirmesi ile daha da tehlikeli hale gelmiş oldu. Gerginliği azaltmak için ABD, Ukrayna’ya asker göndermeyeceği sözünü tekrarladı.

Bu bir anlamda Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’in talep ettiği uçuşa yasak bölge ilan edilmesinin hayata geçirilmeyeceğini gösterdi. Sıcak gelişmeler Avrupa’da NATO’ya ve savunma harcamaların artırılmasına olan desteği artırsa da kriz sakinleştiğinde bu durumun kalıcı olup olmayacağı belirsizliğini koruyor.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın