Kısa Vadeli Dış Borçta Rekor Kırıldı: 185,9 Milyar Dolar

Ağustos ayı sonu itibarıyla, orijinal vadesine bakılmaksızın vadesine 1 yıl veya daha az kalmış dış borç stoku 185,9 milyar dolar oldu. Böylelikle kısa vadeli dış borç stokunda rekor kırıldı.

Haber Merkezi / Türkiye’de kısa vadeli dış borç stoku Ağustos sonu itibarıyla, 2021 yıl sonuna göre yüzde 13,6 oranında artışla 138,1 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Bu dönemde, bankalar kaynaklı kısa vadeli dış borç stoku yüzde 8,2 oranında artarak 55,6 milyar dolar olurken, diğer sektörlerin kısa vadeli dış borç stoku yüzde 15,4 artışla 50,9 milyar dolara çıktı.

Bütçe, Eylül’de 2022’nin en yüksek açığını verdi

Ayrıca, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın verilerine göre, merkezi yönetim bütçesi eylül ayında 78.6 milyar TL açık verdi. Böylelikle 2022 yılının en yüksek aylık açığı kaydedildi.

Eylülde bütçe harcamaları 285.6 milyar TL olurken, genel bütçe giderleri de 206.9 milyar TL’de kaldı. Eylülde faiz dışı denge 45.5 milyar TL açık verdi.

Ağustos ayında bütçede 3.6 milyar TL’lik fazla kaydedilmişti. 2022 yılı Ocak-Eylül döneminde merkezi yönetim bütçe giderleri 2.02 trilyon TL, bütçe gelirleri 1.97 trilyon TL ve bütçe açığı 45.5 milyar TL olarak gerçekleşti.

Son 12 ayın tablosuna bakıldığında ise bütçe açığının 176.6 milyar TL’ye çıktığı görüldü.

Merkezi yönetim bütçesi 2021 yılı Eylül ayında 23 milyar 586 milyon TL açık vermiş iken 2022 yılı Eylül ayında 78 milyar 627 milyon TL açık vermişti. aynı yıl eylül ayında 9 milyar 478 milyon TL faiz dışı açık verilmiş iken 2022 yılı Eylül ayında 45 milyar 511 milyon TL faiz dışı açık verilmişti.

KKM’nin 7 aylık maliyeti 84,9 milyar TL’ye ulaştı

Ayrıca, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan Merkezi Yönetim Bütçe verilerine göre, eylül ayında dövizden dönüşümler hariç kur korumalı mevduatın bütçeye yükü 9 milyar 292,8 milyon TL olarak belirlendi.

Böylelikle Mart ayından bu yana toplam maliyet 84 milyar 899,4 milyon TL’ye yükseldi. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından 7 Ekim tarihli en son verilerde kur korumalı TL mevduat ve katılma hesabı 1 trilyon 422,6 milyar TL olarak açıklandı.

Paylaşın

92 Göçmen Çıplak Halde Bulunmuştu; BM’den Kınama

Türkiye-Yunanistan sınırında 92 göçmenin çıplak bir şekilde bulunmasını kınayan Birleşmiş Milletler, göçmenlerin durumunun son derece rahatsız edici olduğunu vurguladı ve konu hakkında bir soruşturma başlatılması gerektiğini açıkladı.

Göçmenlerin kıyafetlerinin neden olmadığı henüz anlaşılamazken, Türkiye ile Yunanistan’dan karşılıklı suçlamalar yapıldı.

Yunanistan, göçmenlerin Türkiye sınırından kıyafetleri alınmış şekilde geldiğini ve bir kısmının yaralı olduğunu paylaşırken, İletişim Başkanı Fahrettin Altun ise Yunanistan’dan gelen açıklamalar için “Yunan yalan haber makinası yine devrede” dedi.

Yunanistan’ın kişisel eşyalarını gasp edip sınır dışı ettiği mültecilerin fotoğraflarını yayınladığını ve bunun saygısızlık olduğunu söyleyen Altun, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Yunan yalan haber makinası yine devrede… Türkiye’yi kendileriyle karıştıran Yunanistan’ın Göç ve Sığınmadan Sorumlu Bakanı, paylaştığı yalan yanlış içeriklerle ülkemizi zan altında bırakmaya çalışmış.

Yunanistan, bu beyhude ve ciddiyetten uzak çabalarıyla, kişisel eşyalarını gasp edip sınır dışı ettiği mültecilerin fotoğraflarını yayınlayarak, bu mazlumların haysiyetine bile saygısı olmadığını bir kez daha tüm dünyaya göstermiştir.

Yunan makamları önce Frontex ile suç ortaklığı yaparak, Ege’de boğulmasına neden olduğu bebeklerin, Meriç’te soyup kemerle dövdüğü, donarak ölmesine neden olduğu insanların hesabını vermelidir.

Yunanistan’ı mültecilere karşı takındığı insanlık dışı tavırdan bir an önce vazgeçmeye, Türkiye’ye yönelik temelsiz, asılsız suçlamalara son vermeye ve devlet ciddiyetine davet ediyoruz.”

Geçen hafta sızdırılan bir Avrupa Birliği raporunda Frontex’in üst düzey yöneticilerinin, Yunanistan’dan Türkiye’ye yasa dışı göçmen itişlerini örtbas ettiği yer almış, bunun ardından bir açıklama yapan Frontex ise bu tip uygulamaların geçmişte kaldığını söylemişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da geçen ay “Yunanistan’ın Ege’yi bir mezarlığa çevirmesine karşı” Avrupa Birliği’nin harekete geçmesi gerektiğini belirtmişti.

Avrupa Birliği’nin sınır gücü Frontex, 92 kişinin çoğunun Suriye ve Afganistan’dan gelen erkekler olduğunu açıkladı.

Yunanistan Yurttaş Koruma Bakanı Takis Theodorikakos, göçmenlerin Türk askeri araçlarıyla sınıra götürüldüğünü ve Türkiye’nin “yasadışı göçü araçsallaştırdığını” söyledi.

Paylaşın

Otomobil Sahibi Olmak Artık Lüks

Yeni yayınlanan bir araştırmaya göre, Türkiye, Meksika, Brezilya ve Portekiz’de katılımcıların yaklaşık üçte ikisi gelecekte bir araba sahibi olamamaktan korkuyor. Öte yanda araştırmaya katılan katılımcıların yarıdan fazlası evdeki ikinci araçlarını ya elden çıkarmış ya da elden çıkarmayı planlıyor.

Araba sahibi olmak ve kullanmak her geçen gün daha pahalı hale gelse de bir çok kişi için hala vazgeçilemez durumda.

Euronews Türkçe‘nin aktardığına göre, Cetelem Observatory tarafından yayınlanan yıllık barometre raporu için yapılan ankete göre özellikle Türkiye, Meksika, Brezilya ve Portekiz’de katılımcıların yaklaşık üçte ikisi gelecekte bir araba sahibi olamamaktan korkuyor.

Katılımcıların yaklaşık yüzde 60’ı, özellikle Türkiye ve Güney Afrika’da, artan masraflar nedeniyle seyahat etmeyi bıraktıklarını belirtti.

Anketin yapıldığı 18 ülkede her 10 sürücüden 7’si otomobillerini kullanabilmek için mali olarak fedakarlıkta bulunduğunu anlattı; fakat yüzde 72’si de araçsız yapamayacaklarını vurguladı. Öte yanda katılımcıların yarıdan fazlası evdeki ikinci araçlarını ya elden çıkarmış ya da elden çıkarmayı planlıyor.

Katılımcıların büyük bir çoğunluğu otomobil sahibi olmamayı hareket özgürlüğünü kaybedecekleri için olumsuz bir şey olarak değerlendirirken yüzde 20’si ise bunun çevre açısından iyi bir şey olacağını dile getirdi.

Genel olarak 35 yaşın altındakiler araç kullanmayı tamamen bırakmaya daha sıcak bakarken yaşlılarda bu seçenek daha zor. Katılımcıları otomobilleri için yakıt, sigorta ve bakım gibi masraflar nedeniyle ortalama 2 bin 753 euro yıllık bütçe ayırırken en büyük masraf kaleminin akaryakıt olduğunu belirtti.

Harris Interactive tarafından 23 Haziran ve 8 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilen ankete 18 ile 65 yaş arasında 16 bin 600 kişi katıldı. Katılımcıların 3 bini Fransa’dan olurken diğer ülkelerden 800’e kişi katıldı.

Paylaşın

Asgari Ücretli İçin Konut Satın Almak Hayal Oldu!

İktidar ekonomide pembe tablolar çizmeye devam ederken, açıklanan raporlar yaşanan ekonomik krizin derinliğini tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Asgari ücret bir çalışanın ucuz konut piyasasında mütevazı, 90 metrekarelik bir konutu satın alması için 9 yıl para biriktirmesi gerekiyor.

Asgari ücretin barınma maliyetini karşılama oranı yıllar içerisinde, özellikle de son iki yılda ciddi düşüş yaşadı. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM), asgari ücretin konut fiyatlarını ve kiralarını ne ölçüde karşıladığını araştırdı.

‘Asgari Ücret Konut Fiyatlarını ve Kiraları Ne Ölçüde Karşılıyor?’ başlıklı araştırmada asgari ücret ile ucuz konut piyasasında mütevazı, 90 metrekarelik bir konutu satın almanın ya da kiralamanın ne ölçüde güçleştiği ölçüldü.

Seçilen temsili konutun satın alınması için gereken aylık asgari ücret tutarının Haziran 2020’de 61 ay olduğu hesaplandı. Ancak son iki yılda bu tutar hızla artarak Ağustos 2022’de 108 aya yükseldi. Konutun aylık kirasının ise Eylül 2017’de asgari ücretin yüzde 82’isine karşılık geldiği Ağustos 2022’de ise yüzde 92’ye yükseldiği hesaplandı.

Araştırmada hanelerin gelir düzeylerinin çoğunlukla uygun barınma şartlarına erişimi kısıtladığı belirtildi. Bu kısıtlamanın özellikle mal ve hizmet fiyatlarının arttığı bir ortamda düşük gelirli hanelerde daha belirgin hale geldiğine dikkat çekildi.

Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, Dr. Öğretim Üyesi Gökhan Şahin Güneş ve Araştırma Görevlisi Mehmet Cem Şahin’in hazırladığı raporda düşük gelirlilerin nispeten küçük ve ucuz konutları tercih ettiği varsayıldı.

Çarpıcı araştırmanın detayları şu şekilde:

2017 Eylül ayından 2020 Mayıs ayına kadar konut fiyatının artış hızı oldukça düşük kaldı ve ortalama konut fiyatı 127 bin TL’den başlayarak yaklaşık 143 bin TL’ye yükseldi.

Haziran 2020’den itibaren kamu bankalarının başlattıkları düşük faiz oranlı konut kredi kampanyası ile konut fiyatlarındaki artış hızlandı. Bu hızlanma 2021 Aralık ayına kadar devam etti ve ortalama ucuz konut fiyatı yaklaşık 289 bin TL’ye yükseldi. Daha sonra dolar kurunun ve enflasyonun yükselmesiyle konut talebindeki fiyatlardaki artışın hızla yükselmesine sebep oldu.

2021 Aralık-2022 Ağustos arasındaki dönemde konut fiyatlarının artış oranı yaklaşık yüzde 106 oldu. 2022 Ağustos verilerine göre 90 metrekarelik ucuz bir konutun ortalama fiyatı 594 bin TL’ye çıktı. 2017 Eylül döneminde bir asgari ücretlinin konut sahibi olabilmesi için yaklaşık 90 aylık kazancı biriktirmesi gerekirken 2020 Mayıs’a kadar önemli ölçüde azalarak yaklaşık 61 aya indi.

2022 yılı ocak ayı için asgari ücrette artış yapılması ilk başta etkili olsa da 2022 Haziran ayında konut alım süresi 121 ay ile en yüksek seviyesine ulaştı. 2022 Temmuz ayında asgari ücrete yapılan zamla ağustosta konut satın alım süresi 108 aya geriledi. Raporda ortalama ücrete çalışanların mütevazı bir konuta sahip olabilmelerinin iki yıl öncesine kıyasla neredeyse iki kat daha güçleştiği tespit edildi.

Bir asgari ücret kadar kira

Araştırmada kira harcamasının asgari ücrete oranının zaman içerisinde değişimi de izlendi. Kiralık konut fiyatı 2017 Eylül-2020 Aralık arasında düşük bir oranda artış gösterdi. 2017 Eylül’de 1152 TL olan 90 metrekarelik bir konutun ortalama kirası 2020 Aralık’ta 1387 TL’ye çıktı. Ağustos 2022’de ise ortalama kira bedeli 5 bin 36 TL’ye kadar çıktı. 2017 Eylül’de bu konutun kirası asgari ücretin yüzde 82’ine karşılık gelirken bu oran 2021 Ocak ayına kadar kademeli olarak azaldı ve yüzde 50’ye geriledi.

Ancak, takip eden dönemde kiralar hızla artmaya başladı ve kira payını da peşinden sürükledi. 2022 yılına girerken yapılan büyük oranlı asgari ücret artışı kira payını düşürse de bu yılın nisan ayında kira payı yüzde 100’ü aştı. Kira bedelinin asgari ücrete oranı Nisan’da yüzde 103’e, Mayıs’ta yüzde 119’a, Haziran’da ise yüzde 120’ye ulaştı. Temmuz ayında yapılan asgari ücret artışına rağmen kira payı yüksek seyretmeye devam ediyor. Ağustos ayında kira bedelinin asgari ücrete oranı yaklaşık yüzde 92 seviyesinde bulunuyor.

Raporda Ocak 2021’de ucuz konut piyasasında 90 metrekarelik bir konutu asgari ücretin yarısı ile kiralamak olanaklıyken günümüzde aynı konutu kiralayabilmek için neredeyse ücretinin tamamını kiraya ayırmak zorunda kalındığına dikkat çekildi. Sonuç bölümünde ise “Son iki yılda asgari ücreti tüketici enflasyonuna ‘ezdirmemek’ için yapılan zamların konut piyasasında gerçekleşen olağan üstü fiyat artışları karşısında çok yetersiz kaldıkları ve ev sahibi olmayan düşük gelirli haneleri barınma konusunda ciddi bir sorunla karşı karşıya bıraktığı aşikârdır” ifadelerine yer verildi.

(Kaynak: Birün)

Paylaşın

AB’nin 2022 Türkiye Raporu: Demokratik Gerileme Devam Ediyor

Avrupa Birliği (AB), Batı Balkan ülkeleri ve Türkiye için 2022 Genişleme Paketi’ni ve ülke raporlarını açıkladı. Türkiye için hazırlanan 140 sayfalık rapor, özellikle demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi temel konularda gerilemenin sürdüğünü ve üyelik için gerekli olan AB müktesebatına uyum konusunda bir ilerleme olmadığını kayda geçirdi.

AB’ye göre, Türkiye’nin demokratik kurumlarının işleyişinde ciddi noksanlıklar var.

Demokratik gerilemenin devam ettiğini, başkanlık sistemindeki yapısal eksikliklerin giderilmediğini kaydeden rapor, “Meclis, hükümetin hesap verebilirliğini sağlayacak gerekli araçlardan yoksun olmaya devam etmektedir. Anayasal mimari; yasama, yürütme ve yargı arasında sağlam ve etkili bir kuvvetler ayrılığı temin etmeden yetkileri Cumhurbaşkanlığında merkezileştirmeye devam etmiştir,” tespitinde bulundu.

AB raporunda yargının, terörle ilgili suç iddialarına dayanarak muhalefet partili milletvekillerini “sistematik bir şekilde” hedef almaya devam ettiği bildirildi.

Rapor, 2019 yerel seçimlerinden sonra 48 belediye başkanının görevden alındığını anımsatarak, “İktidardaki koalisyon hükümetinin muhalefet partilerinden belediye başkanları üzerindeki baskısı, yerel demokrasiyi daha da zayıflatmıştır. Muhalefet partilerinin belediye başkanları, idari ve adli soruşturmalarla karşı karşıya kalmıştır. Güneydoğu’da yerel demokrasi ciddi şekilde engellenmeye devam etmiştir. Güneydoğu’da zorla görevden alınan belediye başkanlarının yerine hükümet tarafından atanmış kayyumlar getirilmesine devam edilmiştir,” ifadesini kullandı.

Güneydoğu’da kaygı verici durum

Rapor, Güneydoğu’da durumun “çok kaygı verici” olmaya devam ettiğini kaydetti.

Hükümetin Ekim 2021’de Suriye ve Irak’a sınır ötesi operasyon yetkisini iki seneliğine uzattığını ve bu süreçte operasyonların devam ettiğini kaydeden rapor, AB’nin terör listesinde yer alan PKK’nın eylemleri nedeniyle sınır bölgelerindeki durumun istikrarsızlığını sürdürdüğünü belirtti.

AB, Türkiye’nin terörle mücadelesini meşru bulduğunu ancak bunun hukukun üstünlüğü, insan hakları ve temel haklar çerçevesinde yapılmasını gerektiğini kaydetti.

AB raporuna göre, sivil topluma ilişkin konularda da gerileme sürdü. Sivil toplum artan bir baskıyla karşı karşıya ve ifade, toplanma gibi haklarını sınırlamak durumunda kaldı.

Yargıda da gerileme devam etti

AB’ye göre, ciddi gerilemenin sürdüğü bir başka alan yargı. Raporda, “2016’dan bu yana gözlemlenen ciddi gerileme rapor döneminde devam etmiştir. Özellikle, sistemsel olarak yargı bağımsızlığı eksikliği ve hâkim ve savcılar üzerindeki usule aykırı baskıya ilişkin olmak üzere endişeler devam etmiştir. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmasının reddedilmesiyle bağlantılı olarak, yargının uluslararası standartlara ve Avrupa standartlarına bağlılığına ilişkin endişeler artmıştır,” değerlendirmesi yapıldı.

İnsan hakları ve temel haklar alanlarındaki kötüleşmenin devam ettiğini, olağanüstü hâl sırasında getirilen tedbirlerin birçoğunun hala yürürlükte olduğunu anımsatan AB raporu, Türkiye’nin mevzuat ve uygulamalarını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ile uyumlu hâle getirmesi gerektiği uyarısında bulundu.

Raporda, “Türkiye’nin özellikle Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala davalarında AİHM kararlarını uygulamayı reddetmekte ısrar etmesi, yargının uluslararası standartlara ve Avrupa standartlarına bağlılığı ve Türkiye’nin hukukun üstünlüğünü ve temel haklara saygı gösterilmesini güçlendirme taahhüdü hakkında ciddi endişeye sebep olmaktadır. Avrupa Konseyi tarafından Kavala davası kararının uygulanmaması nedeniyle Şubat 2022’de Türkiye aleyhine başlatılan ihlal prosedürü, Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyesi olarak taahhüt ettiği insan hakları ve temel özgürlükler standartlarından uzaklaştığının bir başka göstergesi olmuştur,” dendi.

İfade özgürlüğü de sıkıntılı alan

AB’ye göre ifade özgürlüğündeki ciddi gerileme bu dönemde de gözlendi: “Devlet kurumları tarafından uygulanan kısıtlayıcı tedbirler ve adli ve idari yollarla artan baskı, ifade özgürlüğünün kullanılmasını baltalamaya devam etmiştir. Gazeteciler, insan hakları savunucuları, avukatlar, yazarlar, muhalif politikacılar, öğrenciler, sanatçılar ve sosyal medya kullanıcılarına karşı açılan ceza davaları ve mahkumiyetler devam etmiştir.”

Toplanma ve örgütlenme özgürlüğü konusunda daha fazla gerilemenin yaşandığını kaydeden rapor, barışçıl gösterilerin yasaklandığını ve güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanımının gözlendiğini belirtti. Raporda, en dezavantajlı grupların ve azınlık mensuplarının haklarının daha iyi korunması gerektiği vurgulanırken, “Azınlıklara (özellikle lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel, interseks ve queer (LGBTIQ) bireylere yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, ayrımcılık ve nefret söylemi hâlâ ciddi bir endişe konusudur,” tespitine yer verildi.

Türkiye’nin mülteci politikasına övgü

Raporda, ilerlemenin görüldüğü nadir alanlardan biri göç ve iltica politikası oldu. 2016’da yapılan Türkiye-AB anlaşmasının yürürlükte olduğunu, bu tarihten bu yana düzensiz mülteci geçişinde çok büyük azalmalar olduğunu kaydeden rapor, “Türkiye, dünyadaki en büyük mülteci nüfuslarından birine ev sahipliği yapmak ve onların ihtiyaçlarını karşılamak için önemli çabalar sarf etmeye devam etmiştir,” dendi.

Dış politikada Türkiye’nin AB politikalarına uyumunun sadece yüzde 7 olduğunu, Türkiye’nin tek taraflı bir dış politika izlediğini kaydeden rapor, Rusya’nın Ukrayna saldırmasıyla başlayan savaş sürecinde Türk hükümetinin uyguladığı politikayı olumlayan ifadeler içerdi.

Rapor, “Türkiye Ukrayna ve Rusya arasında müzakereleri kolaylaştırmayı ve gerilimin azaltılması ve ateşkesin sağlanması üzerinde çalışmayı amaçlamıştır. Ayrıca Ukrayna tahılının ihracatını kolaylaştırmak için diplomatik bir girişimde bulunmuştur. Ukrayna ve Rusya’nın 22 Temmuz’da İstanbul’da BM ve Türkiye’nin kolaylaştırıcılığında vardığı anlaşma, anlaşmanın uygulanmasında da kolaylaştırma sağlayan Türkiye’nin yapıcı rolü olmadan mümkün olamazdı,” dedi. Ancak rapor, Türkiye’nin Rusya’ya uygulanan yaptırımları uygulamaktan kaçındığını ve bu ülkeyle ekonomik ve ticari ilişkilerini geliştirmek için bir anlaşma imzaladığını not etti.

Doğu Akdeniz’de gerilim

Türkiye-AB arasında özellikle 2020’de yaşanan Doğu Akdeniz gerilimi, son dönemde yaşanan gelişmelerle birlikte raporda yer aldı. Türkiye’nin sondaj faaliyetlerine başlamamasına karşın gerilimin Nisan 2022’de yeniden ortaya çıktığını belirten rapor, tam üyeler Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Ankara ile yaşadığı sorunlara geniş yer verdi. “Türkiye’nin, BM Şartı’na uygun olarak, tartışmasız bir şekilde iyi komşuluk ilişkilerine, uluslararası anlaşmalara ve sorunların barışçıl şekilde çözümüne, gerektiği takdirde Uluslararası Adalet Divanına başvurmak suretiyle, bağlı kalması gerekmektedir,” ifadelerine yer verilen raporda, daha önceki AB zirvelerinde alınan kararlar da anımsatıldı.

Mali riskler arttı, piyasa ekonomisinin işleyişi endişe verici

Raporun ekonomi ile ilgili bölümünde, Türkiye’nin üyelik için ekonomik kriteleri karşılama konusunda ileri düzeyde olduğu ancak rapor döneminde ilerleme kaydedilmediği belirtildi. Raporda, “Para politikasının yürütülmesi, kurumsal ve düzenleyici ortam gibi önemli unsurlarda gerileme olduğundan, Türkiye’nin piyasa ekonomisinin düzgün işleyişine ilişkin ciddi endişeler devam etmektedir,” dendi.

Türk ekonomisinin COVID-19 krizinden güçlü bir şekilde toparlanarak 2021’de yüzde 11,4; Ukrayna savaşı etkilerine rağmen 2022’nin ilk yarısında da yüzde 7’den fazla büyüdüğünü kaydeden AB raporu, “Ülkenin aşırı gevşek para politikası ve politika güvenilirliğindeki eksiklik lirayı zayıflatmış; resmi enflasyonu yirmi yılın en yüksek seviyesi olan %80’in üzerine çıkarmıştır. İthal malların fiyatlarının yükselmesi, artan belirsizlik ve düşük uluslararası rezerv seviyeleri söz konusu olduğunda büyük bir kırılganlık olmayı sürdüren dış dengesizlikleri genişletmiştir,” tespitinde bulundu.

Rapor, “Bütçenin icrası planlanandan daha iyi bir performans göstermiş; ancak, devlet borcu artmış ve maliye politikası, artan enflasyonu frenlemeye ve yerel para birimini desteklemeye yönelik başarısız girişimlerin yükü altında giderek artan bir baskı altına girmiştir,” dedi.

Merkez Bankası siyasi baskı altında

Rapor, izlenen politikalar nedeniyle ekonomiyle ilgili başlıklarda kriterlerin karşılanmasında ilerleme sağlanamadığı şu ifadelerle tespit etti: “Ekonomi ile ilgili fasıllarda, ekonomi ve para politikasında devam eden gerileme, fiyat istikrarının sağlanması ve enflasyon beklentilerinin sabitlenmesinde etkisiz politikalarla kendisini göstermiştir.  Merkez bankası halen ciddi siyasi baskı altındadır ve işlevsel bağımsızlığının yeniden tesis edilmesi gerekmektedir.”

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Gıda Fiyatları Dünyada Yüzde 4; Türkiye’de Yüzde 92 Arttı

Gıda fiyatları dünya genelinde yıllık yüzde 4. Avrupa Birliği’nde yüzde 14 olurken, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ortalaması ise yüzde 15 gerçekleşti. Gıda fiyatları Türkiye’de son 1 yılda yüzde 92 artış gösterdi.

Euronews Türkçe‘nin aktardığına göre, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) açıkladığı Küresel Gıda Fiyat Endeksi ise 6 aydan bu yana düşüyor.

Türkiye’de resmi yıllık enflasyon Eylül 2022’de yüzde 83’ü aşarken ulaştırmadan sonra en çok fiyat artışı gıdada oldu. Gıda fiyatları son 1 yılda yüzde 92 artış gösterdi. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) açıkladığı Küresel Gıda Fiyat Endeksi ise 6 aydan bu yana düşüyor.

Küresel gıda fiyatlarında yıllık artış oranı yüzde 4. Ağustos ayı itibariyle Avrupa Birliği’nde yıllık gıda enflasyonu yüzde 14 olurken Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ortalaması ise yüzde 15 gerçekleşti.

Peki, gıda enflasyonunun en yüksek olduğu ülkeler hangisi? Dünyada ve Avrupa’da gıda enflasyonu ne durumda?

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı yıllık tüketici enflasyonu Eylül ayında yüzde 83,45 oldu. Gıda fiyatları aynı dönemde yüzde 92,4 yükseldi. FAO’nun Küresel Gıda Fiyat Endeksi ise aynı dönemde yıllık yüzde 3,8 artış gösterdi.

Dünyada 6 aydır düşüyor, Türkiye’de 2 seneden beri yükseliyor

Küresel gıda fiyatları 6 aydan bu yana aralıksız düşüyor. Türkiye’de ise Eylül 2020’den bu yana 2 seneden beri aralıksız yükseliyor. FAO ve TÜİK’in açıkladığı gıda fiyat endeksleri arasındaki fark Türkiye’nin “yeni ekonomik modele” geçtiği Kasım 2022’den itibaren giderek büyüyen bir makasa dönüştü. TÜİK verileri yeni ekonomik modelden sonra Türkiye’de gıda fiyatlarının nasıl hızla artmaya başladığını ortaya koyuyor.

Endeks yöntemi fiyat değişimi net bir şekilde ortaya koyuyor. TÜİK ve FAO’nun açıkladığı gıda fiyat endekslerini Ocak 2018’de 100’e eşitliyoruz. Bu şu anlama geliyor: Dünyada ve Türkiye’de gıda fiyatları Ocak 2018’de birbirine eşit. Türkiye ve küresel fiyat farkı çoğu zaman yakın seyrediyor.

Ocak 2019 dünya gıda fiyatları 99’a düşerken Türkiye’de 132’ye çıkıyor. Ocak 2020’de ise küresel gıda fiyatları 109 birime çıkarken Türkiye’de 144 birimi görüyor. Ocak 2021’de FAO Küresel Gıda Fiyat Endeksi 119 birim olurken TÜİK’in Gıda Fiyat Endeksi 170’e kadar yükseliyor.

Ocak 2022’ye gelindiğinde ise dünya ile Türkiye arasındaki makas iyice belirginleşiyor. Ocak 2018’de fiyatlar birbirine eşitken Ocak 2022’de dünyada 140 birime; Türkiye’de ise 266 birime yükseliyor. Eylül 2022 itibariyle küresel fiyatlar 140’ta kalırken Türkiye’de 374’e kadar çıkıyor.

Yeni ekonomik model sonrası fark başlıyor

FAO Gıda Fiyat Endeksi ile TÜİK Gıda Fiyat Endeksini Eylül 2021’de 100’e eşitlediğimiz ise fiyat değişimi daha net ortaya çıkıyor. Bu şu demek: Temmuz 2021’de dünya ve Türkiye’de gıda fiyatları eşit ve 100 birim. Ekim ve Kasım aylarında fiyatlar birbirine yakın seyrediyor.

Ancak bu defa Aralık 2021’den sonra fark açılmaya başlıyor. Bir sene önce dünyada ve Türkiye’de gıda fiyatları 100 iken Eylül 2022’de dünyada 103,8 birime; Türkiye’de ise 192,4 birime çıkıyor.

OECD ülkelerinde en fazla artış açık ara Türkiye’de

Öte yandan OECD ülkelerinde gıda fiyatlarının en çok arttığı ülke açık ara Türkiye. Ağustos ayı itibariyle gıda ve alkolsüz içecek fiyat endeksi Türkiye’de yüzde 90,3 artış gösterdi. Aynı dönemde fiyatlar OECD ortalamasında yüzde 15; AB’de ise yüzde 14 yükseldi.

Türkiye’ye en yakın artış yüzde 33 ile Macaristan’da yaşandı. Gıda ve alkolsüz içecek fiyatlarının en az yükseldiği ülkeler ise yüzde 3 ile İsviçre ve yüzde 4 ile İsrail oldu.

Ağustos 2022 itibariyle yıllık gıda enflasyonu Almanya’da yüzde 16, İsveç’te yüzde 14, ABD’de yüzde 14, İngiltere, Avusturya ve Hollanda’da yüzde 13; Fransa’da ise yüzde 8 gerçekleşti.

Türkiye’de 2019-2021 arasında yıllık gıda enflasyonu yüzde 15-20 civarında seyretti. Ancak 2022 yılından itibaren yüzde 80-90 civarında gerçekleşiyor.

Paylaşın

AGİT’ten ‘Dezenformasyon Yasası’ Uyarısı: Tekrar Gözden Geçirin

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Türkiye’nin AGİT’in medya özgürlüğü taahhütlerine tam olarak uyum sağlaması için, ilk 14 maddesi TBMM’de kabul edilen, yeni dezenformasyon yasa tasarısını tekrar gözden geçirmesi için uyarıda bulundu.

AGİT Medya Özgürlüğü Temsilcisi Teresa Ribeiro’dan, iktidarın ‘dezenformasyon yasası’ olarak adlandırdığı, kamuoyunda ise ‘sansür yasası’ olarak bilinen 40 maddelik kanun teklifiyle ilgili açıklama geldi.

Bianet’in aktardığına göre, Ribeiro’dan ilk 14 maddesi kabul edilen ve bugün TBMM’de görüşülmeye devam edilecek olan tasarıyla ilgili endişelerini dile getirdi ve tasarının tekrar gözden geçirilmesini istedi.

Yasanın çevrimiçi alanda dezenformasyonu üç yıla kadar hapisle cezalandıracağını hatırlatan Rebeiro şöyle konuştu:

“Günümüzün hızla büyüyen dijital ortamında dezenformasyonun toplumlarımız için ciddi zorluklar oluşturduğunun farkındayım. Ancak yasanın belirsiz tanımları ve geniş kapsamı, ifade özgürlüğü ve medya çoğulculuğuna karşı keyfi ve siyasi olarak motive edilmiş eylemlere yol açabilir. ”

AGİT taahhütlerini hatırlattı

Ribeiro ayrıca, ifade özgürlüğünü potansiyel olarak sınırlayan herhangi bir mevzuatın, uluslararası standartlar ve AGİT taahhütlerine aykırı olduğunu ekledi.

İfade özgürlüğüne saygı gösterilmesi isteyen Ribeiro, temel hakların gereksiz yere engellememesi gerektiğini söyledi.  Ribeiro şöyle devam etti:

“Dezenformasyona karşı koymanın en etkili yolu, bilgiye zamanında erişimi sağlamak, medya çoğulluğunu, medya ve bilgi okuryazarlığını daha geniş kesimler arasında teşvik etmenin yanı sıra bağımsız ve şeffaf teyittir.

“Milletvekillerini, bağımsız gazetecilik ve ifade özgürlüğünün ilgili uluslararası hukuk ilkeleri ve Türkiye’nin yerine getirmeyi taahhüt ettiği AGİT taahhütleri doğrultusunda güvence altına almak için tasarının hükümlerini dikkatle değerlendirmeye ve gözden geçirmeye çağırıyorum.”

Paylaşın

Türkiye, Servet Dağılımında Dünyanın En Eşitsiz Ülkelerinden

Türkiye, dünya genelinde en zengin yüzde 1’lik kesimin toplam servetin yüzde 41’ine sahip olduğu ve servet dağılımının en adaletsiz olduğu 3 ülkeden biri. OECD ülkelerine baktığımızda ise Türkiye en son sırada. 

Oxfam ve Development Finance International (DFI) tarafından hazırlanan 2022 Eşitsizliği Azaltma Taahhütleri Endeksine (EAT Endeksi) göre, 2020’den bu yana devam eden pandemi boyunca hem zengin hem de yoksul ülkelerde ekonomik eşitsizliklerde patlama yaşandı.

Hükümetlerin büyük çoğunluğu bu süreçte sağlık, eğitim ve sosyal koruma harcamalarının payını azalttı; üstelik aynı dönemde elde edilen olağan dışı kârların ve katlanan servetlerin üzerindeki vergi oranlarını da artırmadılar.

2022 Eşitsizliği Azaltma Taahhütleri Endeksi (EAT Endeksi),pandeminin ilk 2 yılını kapsıyor ve 161 ülkenin hükümetlerinin eşitsizliği azaltmaya yönelik politikalarını ve uygulamalarını detaylı bir şekilde inceliyor.

Endeks, geçtiğimiz yüzyılın en kötü sağlık krizini yaşamamıza rağmen, endeksteki düşük ve düşük-orta gelirli ülkelerin yarısında sağlık harcamalarının bütçedeki payının düştüğünü gösteriyor. Dünya genelinde ülkelerin yaklaşık yarısı sosyal korumaya ayrılan payı azaltırken, yüzde 70’i eğitime ayrılan payı azalttı.

Bu sürede yoksulluk seviyesi rekor düzeyde yükseldi ve işçiler on yıllardır görülmemiş hızda artan fiyatlarla başa çıkmaya çalıştı. Buna rağmen endeksteki ülkelerin üçte ikisi asgari ücretleri pandemi süresince kaydedilen ekonomik büyüme oranında dahi artırmadılar.

Hükümetlerin maliyesi üzerindeki yüksek baskıya rağmen, 161 ülkenin 143’ü en zengin vatandaşlarının ödediği vergi oranlarını aynı seviyede tuttu, 11 ülke ise bu oranı düşürdü.

Fransa ve Nijerya örnekleri

Fransa kurumlar vergisi oranını düşürdüğü ve 2019’da servet vergisini kaldırdığı için endeksteki sıralamada 10 basamak düştü. Ürdün sağlık harcamalarının bütçedeki payını pandemiye rağmen beşte bir oranında azalttı.

Nijerya asgari ücret tutarını pandeminin başından bu yana değiştirmedi. ABD ise federal asgari ücret düzeyini 2009’dan bu yana artırmadı.

Oxfam’ın Direktörü Gabriela Butcher “Bizim endeksimiz gösteriyor ki hükümetlerin çoğunluğu Covid-19 nedeniyle körüklenen eşitsizliklerle mücadele için gerekli adımları atmadılar. Üstelik insanların en çok ihtiyaç duyduğu anda kamu hizmetlerini ellerinden aldılar; milyarderlerin ve büyük şirketlerin olağanüstü kârlar elde etmelerine rağmen sorumluluk üstlenmelerine göz yumdular.” dedi.

Türkiye örneği

En zengin yüzde 1’lik kesimin toplam servetin yüzde 41’ine sahip olduğu ve servet dağılımının en adaletsiz olduğu 3 ülkeden biri olan Türkiye ile ilgili ise endekste hem olumlu hem de olumsuz bulgular var:

  • Türkiye endeksin genel sıralamasında 161 ülke içerisinde 74. sırada. OECD ülkelerine baktığımızda ise Türkiye en son sırada.
  • Türkiye son 2 yılda kurumlar vergisi ve gelir vergisi oranlarını artırdığı halde bu vergilerin tahsil oranları çok düşük (sırayla yüzde 17 ve yüzde 16). Bu nedenle de vergilerin eşitsizliği azaltma üzerindeki etkisi hala çok zayıf ve bu kategoride Türkiye 161 ülke arasında 114. sırada.
  • Türkiye’de pandemi süresince sağlık ve sosyal koruma alanında önemli adımlar atıldı. Ancak birçok ülkede benzer bir durum yaşandığı için Türkiye’nin endeksteki sıralaması önceki yıllara göre değişmedi. Sosyal harcamalar kategorisinde Türkiye hala OECD ülkeleri arasında en alt sıralarda.
  • Türkiye sendikal haklar açısından sıralamada en sondaki 10 ülke arasında. Diğer ülkeler Bangladeş, Beyaz Rusya, Brezilya, Mısır, Honduras, Myanmar, Filipinler ve Zimbabve.
  • Kadın işçilerin hakları açısından ise babalık izninin birkaç günle sınırlı olması ve doğum izni sırasında kadının ücretinin 2/3’ünü alabilmesi sıralamadaki yerini düşüren ana maddeler.
  • Endeksin baktığı bir diğer kriter asgari ücretin kişi başı gayrisafi yurt içi hasılaya oranı. Türkiye’de bu konuda da ciddi bir gerileme görülüyor: asgari ücretin kişi başı gayrisafi yurt içi gelire oranı son 2 yılda yüzde 60’tan yüzde 50’ye düştü.

Diğer yandan bazı düşük ve orta gelirli ülkelerde eşitsizliği azaltmaya yönelik önemli adımlar da atılıyor:

  • Filistin sosyal harcamaların bütçedeki payını yüzde 37’den yüzde 47’ye yükseltti.
  • Barbados işçi kadınların haklarını iyileştirmek için bir dizi yasayı hayata geçirdi. Maldivler ise ilk defa bir ulusal asgari ücret seviyesi belirledi.

Bu süreçte küresel ekonomik düzen de gelişmekte olan ülkelerin aleyhine işledi. IMF’nin borçları ve bütçe açıklarını kapatmak için yeni kemer sıkma politikalarında ısrarcı olması nedeniyle yoksul ülkelerdeki ekonomik eşitsizlikler ve yoksulluk daha da katlandı.

DFI’nin Direktörü Matthew Martin, “Eşitsizlik bir siyasal tercih meselesi. Hükümetler artık zenginlere öncelik vermeyi bırakıp sıradan insanları düşünmeli” dedi.

Oxfam ve DFI’nin çalışmasına göre, IMF verileri tüm ülkelerin dörtte üçünün önümüzdeki beş yılda giderleri daha da kısacağını, azaltılacak tutarın 7,8 trilyon dolar olduğunu kanıtlıyor. 2021’de düşük gelirli ülkeler bütçelerinin yüzde 27,5’ini borç ödemeye ayırdı. Bu oran eğitime harcadıklarının iki katı, sağlık harcamalarının 4 katı ve sosyal koruma harcamalarının 12 katı.

Martin, “Gelişmekte olan ülkeler sağlık için harcadıkları her bir dolar karşılığında, zengin kredi kuruluşlarına 4 dolar tutarında borç ödüyor. Bu ülkelerdeki eşitsizliği azaltmanın tek yolu borçların önemli bir kısmının silinmesi ve zenginlerin ödedikleri vergilerin oranının artırılması” dedi.

Ülkelerin hemen hemen hiçbirinde Covid-19 krizi sırasında zenginlerin ödediği ve pandemi sırasında edinilen kârlar üzerinden ödenen vergi oranlarında bir artış görülmedi. Halbuki 1918’deki epidemide, 1930’daki depresyonda ve İkinci Dünya Savaşında birçok zengin ülke servet sahiplerinden aldıkları vergileri artırarak eğitim, sağlık ve sosyal koruma sistemlerini tekrar ayağa kaldırmışlardı.”

Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı (KEDV) hakkında

Aralık 2019’dan itibaren Oxfam Konfederasyonu’nun dünyadaki 21 üyesinden biri olan Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı (KEDV), 1986’dan bu yana, yoksulluğa karşı dar gelirli kadınların yerel kalkınmadaki liderliklerini güçlendirmek amacıyla çeşitli programlar yürütüyor. Kadınların kooperatifleşmeleri, pazara erişmeleri ve tedarik zincirinde yer almaları, birlikler ve iletişim ağları kurmaları için teknik ve finansal destek sağlıyor.

Sektör analizleri yapıyor, yeni iş fikirleri ve iş modelleri üretiyor. Bakım hizmetlerine erişimlerini artırmak için, çocuk bakımı ve yaşlı bakımı alanında Mahalle Yuvaları gibi toplum temelli alternatif hizmet modelleri geliştiriyor ve uyguluyor.

Kadınların toplumsal liderlik üstlenerek, mahallelerini krizler ve afetlere karşı daha dirençli hale getirecek, mahallede dayanışma ve sosyal uyumu güçlendirecek eylem planları hazırlamaları ve yerel yönetimlerle iş birliği içinde uygulamaları için destek veriyor. KEDV bu çalışmalarıyla her yıl Türkiye’nin her yanından on binlerce kadın ve çocuğa ulaşıyor.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Rapor: Türkiye’de Ana Akım Medyanın Tümü Hükümetin Kontrolünde

Medya ve Gazetecilik Araştırma Merkezi’nin (Media and Journalism Research Center) hazırladığı “Devlet Medyasının Durumu” raporuna göre, Türkiye’de ana akım medya gruplarının tümü iktidar kontrolünde.

Raporda Demirören, Albayrak, Turkuvaz, Türk, Hayat Görsel, Ciner, İhlas ve Doğuş medya gruplarını “ele geçirilmiş özel medya” olarak tanımlanıyor.

157 ülkeyi kapsayan “Devlet Medyasının Durumu” raporuna göre dünyada halk yararına kamu yayıncılığı yapması beklenen devlet medyasının yüzde 84’ü hükümetler tarafından kontrol ediliyor.

Rapora göre Türkiye’de ana akım medya gruplarının tümü iktidar kontrolüne geçmiş durumda. Raporda Demirören, Albayrak, Turkuvaz, Türk, Hayat Görsel, Ciner, İhlas ve Doğuş medya gruplarını “ele geçirilmiş özel medya” olarak tanımlanıyor.

Medya ve Gazetecilik Araştırma Merkezi’nin (Media and Journalism Research Center) hazırladığı “Devlet Medyasının Durumu” başlıklı rapor yayımlandı. Marius Dragomir ve Astrid Söderström tarafından hazırlanan rapor 157 ülkede devlet medyasının bağımsızlığını tartışıyor. Raporda özel medyanın durumuna dair değerlendirmeler de yapılıyor.

Raporda 157 ülkeden medya grupları “Devlet Kontrolündeki Medya”, “Ele Geçirilmiş Özel Medya”, “Devletin Finanse Ettiği ve Yönettiği Özgür Medya” ve “Devletin Finanse Ettiği Özgür Medya” gibi çeşitli kategorilere ayrılıyor. Türkiye’den TRT ve Anadolu Ajansı (AA) “devlet kontrolünde medya” sınıfında yer alıyor.

Marius Dragomir ve Astrid Söderström’ün hazırladığı rapora göre Avrupa’da bazı ülkelerde kamu yayıncıları editoryal bağımsızlarını kaybetme riski ile karşı karşıya.

Avrupa’da medya özgürlüğünün giderek kötüleştiği ülkeler arasında Polonya, Sırbistan, Slovenya, Macaristan ve Türkiye yer alıyor.

Raporda Türkiye, Orta ve Doğru Avrupa’daki birçok ülkede devlet medyasının çoğunlukla “hükümetlerin sözcülüğünü” yaptıkları belirtiliyor.

Avrupa’da hükümet kontrolündeki veya ‘hükümetin ele geçirdiği’ medyanın yüzde 86’sı bu bölgede yer alıyor. Bu ülkelerde sadece kamu yayıncılığı değil özel medyanın çok büyük bir bölümü de hükümet kontrolü altında.

Rapora göre endişe veren trend özel medyanın kontrol altına alınması. Devlet yetkilileri ve siyasi partiler çok sayıda özel medyanın editoryal gündemi üzerinde kontrolünü arttırıyor.

Avrupa’da ‘ele geçirilmiş’ 21 özel medyanın tamamı Macaristan, Polonya, Sırbistan ve Türkiye’de bulunuyor. Bu ülkelerde kamu yayıncılığının de yine hükümetin kontrolü altında olduğu belirtiliyor.

Araştırma merkezinin kurucusu ve raporun yazarı Marius Dragomir, milyarder iş insanı George Soros’un kurduğu Açık Toplum Vakfı için yaklaşık 10 yıl çalıştı.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Vatandaşların Bankalara Borcu 5 Ayda 225 Milyar Lira Arttı

Yurttaşların bankalara olan borcunun 16-23 Eylül haftasında 16,5 milyar lira arttığı, bu borcun son 5 ayda ise 225 milyar TL arttığı belirtildi. Bireysel kredi borcunu ödeyemeyenlerin sayısının 659 bini, kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısının ise 538 bini geçtiği, 4 milyon 144 bin 303 kişinin borcunu ödeyemediği için yasal takipte olduğu ifade edildi.

Öte yandan bankacılık sektörü bu yılın ilk 8 ayında net kârını geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 420,5 artırarak 252,2 milyar TL’ye çıkardı. Kamu bankalarının kârı da önceki yıla göre yüzde 509,7, diğer bankaların kârı ise yüzde 394,1 artarak rekor kırdı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen, iktidarın ekonomi politikalarını eleştirdi ve yurttaşların artan borç yüküne ilişkin verileri paylaştı. “Kredi kartı ve tüketici kredisi borçları nedeniyle bu yıl ocak-ağustos döneminde bankalara ödenen faiz 112,2 milyar TL oldu” diyen Başevirgen, “Ödenen faiz tutarı ise geçen yılın aynı dönemine göre 38 milyar TL arttı” bilgisini paylaştı.

Borçlara ilişkin detayları paylaşan Başevirgen, “Bireylerin bankalara ve finansman şirketlerine olan borcu, takiptekiler de dahil bir trilyon 337 milyar TL’ye yükseldi. Bunun 993 milyar TL’si bireysel kredilerinden, 345 milyar TL’si de kredi kartı borçlarından kaynaklanıyor. Son hafta tüketici kredilerinde 7,7 milyar TL, kredi kartı borçlarında ise 8,8 milyar TL artış yaşandı” dedi.

Sözcü’den Cem Yıldırım’ın haberine göre 36 milyon 362 bin kişinin kredi borcu olduğunu ifade eden Başevirgen, “Türkiye’de 25 milyon hane olduğu düşünüldüğünde her 100 haneden 70’i krediyle yaşıyor. Borç artık döndürülemez hale geldi” dedi.

‘Bankaların karı rekor kırdı’

Artan enflasyon ve hayat pahalılığı nedeniyle emeğiyle yaşayanlar bankalara yönelirken, CHP’li Başevirgen de bankaların altın çağını yaşadığını söyledi. Başevirgen, “Bankacılık sektörü bu yılın ilk 8 ayında net kârını geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 420,5 artırarak 252,2 milyar TL’ye çıkardı. Kamu bankalarının kârı da önceki yıla göre yüzde 509,7, diğer bankaların kârı ise yüzde 394,1 artarak rekor kırdı” diye konuştu.

Yurttaşların bankalara olan borcunun 16-23 Eylül haftasında 16,5 milyar lira arttığını kaydeden Bekir Başevirgen, bu borcun son 5 ayda ise 225 milyar TL arttığını belirtti. Bireysel kredi borcunu ödeyemeyenlerin sayısının 659 bini, kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin sayısının ise 538 bini geçtiğini söyleyen Başevirgen, 4 milyon 144 bin 303 kişinin borcunu ödeyemediği için yasal takipte olduğunu ifade etti.

Paylaşın