AFP, Türkiye’deki Doktor Göçünü Mercek Altına Aldı

Dünya’nın en eski haber ajansı AFP (Agence France-Presse), son dönemde sıkça gündeme gelen Türkiye’deki doktor göçünü mercek altına aldı. Haberde, yaşam maliyetlerinin artmasıyla pek çok kişinin ülkeden ayrılmayı planladığı yazıldı.

Habere göre doktorlar uzun çalışma saatleri, sağlıkta şiddet, sözlü taciz ve üstlerinin zorbalığı sebebiyle koşullarının kötüleştiğini düşünüyor.

Devlet hastanelerinde uzman doktorların yaklaşık 18 bin TL (1000 dolar) kazandığını belirten haber ajansı, bunun asgari ücretin üç katından fazla olduğunu ancak yine de Avrupa’daki doktorların çok gerisinde kaldığını vurguladı.

Ankara, bu sorunu çözmek için temmuzda yüzde 42 zam yapmış, ayrıca hem doktorların ekonomik durumunu iyileştirmek hem de sağlıkta şiddeti önlemek için ağustosta “Beyaz Reform”u hayata geçirmişti.

Bu düzenlemeler, ülkeden ayrılan doktorların sayısını ve doktorların devlet hastanelerinden özel hastanelere geçişini azaltmayı amaçlıyor.

Ancak Türkiye’den ayrılmak isteyen sağlıkçıların sayısı artıyor. Örneğin yurtdışına gitmek için gereken İyi Hal Belgesi’ne 2012’de sadece 59 doktor başvurmuştu. Bu yılın ilk 9 ayında 1938 doktor belgeyi istedi.

İstanbul Tabip Odası Başkanı Nergis Erdoğan, tıp fakültelerindeki birinci sınıf öğrencilerinin bir kısmının Almanca kursuna gitmeyi hedeflediğini ifade etti.

Türkiye’de doktorların 3-5 dakikada bir yeni hasta baktığını belirten Erdoğan, şöyle konuştu: Kariyerimde bazen günde 80 ila 100 hasta baktım. Günde 25 hasta bile çok fazla.

“Geleceğe dair bütün umudumuzu yitirdik”

AFP’ye konuşan ve soyadının açıklanmasını istemeyen anestezi uzmanı Mesut, hastalara yardım etmek ve ülkesine faydalı olmak için doktor olduğunu ancak artık yurtdışına taşınmayı planladığını belirtti. Doktor Mesut, İstanbul’da çalıştığı özel hastanedeki işinden ayrılıp gelecek yıl hemşire eşi ve iki çocuğuyla Almanya’ya yerleşeceğini söyledi.

“Geleceğe dair bütün umudumuzu yitirdik” diyen 38 yaşındaki doktor, şu ifadeleri kullandı: Meslektaşlarımla ve yakın arkadaşlarımla konuştuğumda, hepsi çaresiz. Herkes alternatif seçenekleri düşünüyor.

Mesut, yaklaşık 37 bin TL (2 bin dolar) kazandığını ancak Türkiye’de hayatın çok pahalı olduğunu ve maaşının ailesine yetmediğini kaydetti:

Çok çalışıyoruz ama aldığımız paranın hiçbir değeri yok. Hastalar şiddet uyguluyor, dayak atıyor ve saldırıyor. Bütün motivasyonumuzu kaybettik.

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, yurtdışına gitmek isteyen doktorlarla ilgili martta “Giderlerse gitsinler” demişti.

Erdoğan geçen aysa yurtdışına gitme isteyenlerle ilgili “Sırf daha iyi arabaya binmek, sırf daha yeni telefon alabilmek, sırf daha çok konsere gidebilmek gibi süfli heveslerle ellerin yani başka ülkelerin, başka toplumların kapısına varanlara acıyarak bakıyorum” diye konuşmuştu.

Doktor Mesut, Erdoğan’ın bu yaklaşımının “bardağı taşıran son damla” olduğunu söyledi: Bu meslekte zaten çok fedakarlık yapıyoruz. Bir süredir düşünüyordum ama Cumhurbaşkanımızın ‘Giderlerse gitsinler’ sözü yurtdışına gitme kararımda büyük rol oynadı.

“Hepimiz yurtdışına gitmeyi hayal ediyoruz”

Birinci sınıf öğrencisi Mehmet Cihan Dulluç ise yurtdışında iş bulabilmek için İngilizce okumayı seçtiğini belirtti: Hepimiz yurtdışına gitmeyi hayal ediyoruz. Mezun olmadan önce bile fırsatım olursa Avrupa’ya gitmek isterim.

Paylaşın

Bir Yılda, İç Borçların Faiz Yükü 1,6 Trilyon TL Arttı

Türkiye’de enflasyonun ve döviz kurunun artmasının yanı sıra ABD ve AB ülkelerindeki faiz artışları Türkiye’nin borç stokunu ve faiz yükünü büyütüyor. Anaparası 1,7 trilyon lira olan iç borçların ekim itibarıyla hesaplanan faiz yükü 2,3 trilyon liraya çıktı. İç borçların faiz yükü bir yılda 1,6 trilyon arttı.

Hazine’nin borç stoku yüksek bir döviz ve faiz riski taşıyor. Çünkü borç stokunun yüzde 65,7’si döviz ve altın cinsinden alınmış borçlardan oluşuyor.

Değişken faizli ve döviz cinsinden borçların toplamının stok içerisindeki payı ise yüzde 83,4’ü buluyor. İç borç stokunun bile yüzde 27,5’i döviz cinsinden, yüzde 47,3’ü değişken ve TÜFE’ye endeksli borçlardan meydana geliyor.

AK Parti iktidarının ekonomi politikalarının olumsuz sonuçları, Hazine’nin borç ve faiz yüküne de yansıdı. Hazine’nin borç stoku, geçen yıl eylül ayından bu yana bir trilyon 493 milyar TL artarak bu yıl eylül sonunda 3 trilyon 675 milyar TL’ye kadar yükseldi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Grubu’nun ekonomi notunda, borç stokunun vadesine kadar ödenecek faiz yükü ise 3 trilyon 119 milyar TL’yi bulduğuna dikkat çekildi.

BirGün’de yer alan habere göre anaparası bir trilyon 738 milyar lira olan iç borçların ekim ayı itibarıyla hesaplanan faiz yükü 2 trilyon 327 milyar TL ile anapara tutarının oldukça üzerinde bulunuyor.

İç borç stokunun faiz yükü geçen yıl ekimde 757 milyar TL olarak hesaplanmıştı. Son bir yılda faiz yükü, yüzde 107’lik orana karşılık gelecek şekilde bir trilyon 570 milyar TL arttı.

Bütçe açığı

Son bir yıldaki bütçe açığı ise Kasım 2021-Eylül 2022 aylarını kapsayan dönem 175,9 milyar TL olarak gerçekleşti. Aynı dönemde Hazine’nin bütçe açığının finansmanı için yaptığı net iç ve dış borçlanma ise 200,3 milyar TL’de kaldı.

Borç stokunun 1,5 trilyon lira arttığı ancak bu ölçüde bir bütçe açığı ve dolayısıyla net borçlanma yapılmadığı halde borç stokunun ve stokun faiz yükünün artmasında iktidarın, yanlış ekonomik politikalarının yanı sıra yanlış borçlanma politikaları belirleyici oldu.

Faiz oranlarını yapay olarak düşük tutmak için döviz, altın ve enflasyona endeksli borçlanmalara ağırlık veren iktidar; döviz kurları, altın fiyatları ve enflasyonun yükselmesiyle halka çok büyük bir borç faturası çıkarmış oldu. Son bir yılda sadece kur farkı nedeniyle Hazine’nin borç yükündeki artışın 1,3 trilyon TL’yi bulduğu tahmin ediliyor.

Borç stokunun yüzde 65’i döviz ve altın cinsinden

Hazine’nin borç stoku yüksek bir döviz ve faiz riski taşıyor. Çünkü borç stokunun yüzde 65,7’si döviz ve altın cinsinden alınmış borçlardan oluşuyor.

Değişken faizli ve döviz cinsinden borçların toplamının stok içerisindeki payı ise yüzde 83,4’ü buluyor. İç borç stokunun bile yüzde 27,5’i döviz cinsinden, yüzde 47,3’ü değişken ve TÜFE’ye endeksli borçlardan meydana geliyor.

Dış borç stokunun da yüzde 14’ü değişken faizli. Dolayısıyla Türkiye’de enflasyonun ve döviz kurunun artmasının yanı sıra ABD ve AB ülkelerindeki faiz artışları da Türkiye’nin borç stokunu ve faiz yükünü büyütüyor.

Paylaşın

Türkiye Yaşlanıyor: Yaşlı Nüfus Oranı Dünya Ortalamasını Geçti

Türkiye’de yaşlı nüfusun son beş yılda yüzde 24 arttığını ifade eden CHP İzmir Milletvekili Özcan Purçu, 2021 yılı itibari ile Türkiye yaşlı nüfus oranının dünya ortalamasını geçtiğini söyledi.

CHP’li Purçu, “Ağır hayat koşulları ve yaşlılara uygun olmayan şehirlerden dolayı yaşlılar evlerinden çıkamıyorlar. Bu yüzden hem aktif bir hayattan uzak kalıyorlar hem de psikolojik sorunlar yaşıyorlar” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir Milletvekili Özcan Purçu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) verdiği araştırma önerisi ile Türkiye’de 65 yaş sınırının kritik sınır olarak kabul edildiğini belirterek, 65 yaşından sonra kişilerde psikolojik ve fiziksel gerilemelerin meydana geldiğini söyledi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) istatistiklerine bakıldığında Türkiye’de yaşlı nüfusun son beş yılda yüzde 24 arttığını ifade eden Purçu, 2021 yılı itibari ile Türkiye yaşlı nüfus oranının dünya ortalamasını geçtiğini söyledi.

Purçu konuya ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:

  • TÜİK rakamlarında açıklandığı üzere; Türkiye’de 65 yaş üstü nüfus, 2016’dan 2021’e 1,5 milyon kişi artarak 8 milyonu aşmıştır.
  • 65 yaş üstü nüfusun yaklaşık yüzde 65’ini 65-74 yaş grubu, yüzde 27’sini 75-84 yaş grubu ve yüzde 8’ini 85 ve daha üzeri yaş grubu oluşturmaktadır.
  • Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, ‘2030’da Türkiye’de yaşlı nüfus oranının yüzde 12,9’a çıkacağı öngörülüyor’ diyerek Türkiye’de yaşlanma gerçeğini kabul etmiştir.

2022 Eylül itibari ile açlık sınırının 7 bin 500 TL, yoksulluk sınırının ise 23 bin 600 TL olduğunu ifade eden Özcan Purçu, buna karşılık yaşlı nüfusunun büyük bir kesiminin 3 bin 500 TL gibi asgari ücretin altında bir maaş aldığını, temmuz ayında yapılan 1684 TL zammın ise yüzde 130’luk enflasyon karşısında eridiğini söyledi.

Purçu, bu koşullarda yaşlılara neredeyse “Ne halin varsa gör” dendiğini belirtti.

Yaşlıların barınma sorunu

Barınma sorunu yaşayan yaşlılara da değinen Purçu, şöyle dedi:

“Barınma sorunları ya da hayat sorunları nedeni ile huzurevine yerleşmek isteyen yaşlılar ise ne kamuya ne özele yerleşebiliyor.

“Kamu huzurevlerinin yetersiz kapasitesi ve çok uzun bekletme sürelerinden dolayı yaşlılar yerleşemiyorlar. Halihazırda 452 huzurevinde kalan 14 bin 535 yaşlı var. Buralara yerleşmek isteyenlerin aylarca, hatta yıllarca sıra bekledikleri bilinmektedir.

“Özel huzurevleri ise Bakanlık kararı ile taban ve tavan fiyat uygulamasına sahipler. Taban fiyat 1390 TL, tavan fiyat ise 12 bin TL olarak belirlenmiş durumda. Dar gelirli yaşlılar bu fiyatlandırmasında ötesinde her ay depozito ödemekteler ve ayrıldıklarında da depozitolarını alamıyorlar. Gerek özel gerek kamu huzurevlerinde ise yaşlıların zaman zaman kötü muameleye maruz kaldıkları bilinmektedir. ”

Yaşlıların hayatı eve sığmıyor

Son olarak “Ağır hayat koşulları ve yaşlılara uygun olmayan şehirlerden dolayı yaşlılar evlerinden çıkamıyorlar. Bu yüzden hem aktif bir hayattan uzak kalıyorlar hem de psikolojik sorunlar yaşıyorlar,” diyen Purçu, yaşlıların mağduriyetlerine karşı TBMM’de bir komisyonun kurulmasını teklif etti.

Paylaşın

Ipsos Araştırma: Ailelerin Yüzde 81’i Okul Masraflarını Karşılamakta Zorlanıyor

İktidar ekonomide pembe tablolar çizmeye çalışsa da açıklanan raporlar, iktidarın ekonomide çizmeye çalıştığı pembe tabloları yalanlıyor. Ipsos Araştırma’nın açıkladığı rapora göre, ailelerin yüzde 81’i okul harcamalarının yanı sıra diğer masrafları karşılayabilmek için bazı harcama kalemlerini de kısmaya çalışıyor.

Rapora göre, çocuğu okula giden ailelerin yüzde 70’i okul masraflarının bütçelerini çok zorlayacak şekilde arttığını, yüzde 24’ü de biraz zorlayacak şekilde arttığını söylüyor.

Yine rapora göre, toplamda hemen hemen tüm ebeveynlerin bu seneki okul masrafları karşısında oldukça zorlandığı görülüyor. Okul masrafları karşısında zorlamayan ebeveynleri oranı ise sadece yüzde 6.

Okul masraflarını kısmak için ebeveynlerin yüzde 37’si kırtasiye giderlerini kısmaya çalışmış ya da geçen seneden kalan kırtasiye malzemelerini kullanmış, yüzde 36’sı bir önceki senenin okul kıyafetlerini kullanmış.

Ipsos Araştırma Şirketi, okula giden çocuğu olan ailelerle, okul masraflarına ilişkin araştırma yaptı.

Dünya gazetesinin haberine göre; 15 Eylül-15 Ekim arası yürütülen dört haftalık çalışmada, okula giden çocuğu olan 568 ebeveynle görüşüldü.

Araştırmanın sonuçları şöyle:

Ailelerin yüzde 81’i okul harcamalarının yanı sıra diğer masrafları karşılayabilmek için bazı harcama kalemlerini de kısmaya çalışıyor.

Bu kişilerin özellikle sosyal hayata yönelik kalemlerde tasarrufa gittiği görülüyor.

Dışarıda yemek yemek, dışarıdan yemek ısmarlamak ya da sinema tiyatro gibi dışarıda eğlence aktiviteleri daha az yapılmaya başlandı. Bu gider kalemlerinin dışında ek olarak giyim harcamaları da kısılmaya çalışılan diğer bir harcama kalemi.

Çocuğu okula giden ailelerin yüzde 70’i okul masraflarının bütçelerini çok zorlayacak şekilde arttığını, yüzde 24’ü de biraz zorlayacak şekilde arttığını söylüyor.

Toplamda hemen hemen tüm ebeveynlerin bu seneki okul masrafları karşısında oldukça zorlandığı görülüyor. Okul masrafları karşısında zorlamayan ebeveynleri oranı ise sadece yüzde 6.

Okul masrafları karşısında zorlanan ebeveynlerin yüzde 67’si okul ile ilgili harcamaları da kısmış.

Okul masraflarını kısmak için ebeveynlerin yüzde 37’si kırtasiye giderlerini kısmaya çalışmış ya da geçen seneden kalan kırtasiye malzemelerini kullanmış, yüzde 36’sı bir önceki senenin okul kıyafetlerini kullanmış.

Okulda yapılan yemek harcamalarını kısmak için de her 4 ebeveynden biri evden sandviç ya da yemek yapıp çocuklarının yanına verdiğini belirtiyor.

Paylaşın

İfade Özgürlüğü Derneği: Kamu Yararı Olan İçerikler Sansürleniyor

Merkezi Washington’da Freedom House’un “özgür olmayan ülkeler” arasında gösterdiği Türkiye’deki son duruma ilişkin değerlendirme yapan İfade Özgürlüğü Derneği (İFÖD), açıklamasında “Yayınlanmasında kamu yararı bulunan binlerce haber ve içerik erişime engellenerek ve yayından çıkarılarak sansürlenmekte ve dolayısıyla yok edilmektedir” ifadelerini kullandı.

İFÖD, şeffaf olmadığı için analizi zaman alan 2021 yılı verilerine ilişkin İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yaman Akdeniz ve uzman araştırmacı Ozan Güven’in hazırladığı raporunu bugün paylaştı.

VOA Türkçe’den Yıldız Yazıcıoğlu’nun aktardığına göre, İFÖD, raporuyla 2021 sonu itibarıyla Türkiye’den 574 bin 798 internet sitesine 789 farklı kurum (mahkemeler ve yetkili kurumlar) tarafından alınan 504 bin 700 farklı kararla erişim engeli uygulandığını açıkladı.

Dernek, “Üst Düzey Kamu Şahsiyetlerinin İncinen İtibar, Onur ve Haysiyet Yılı” başlığıyla 2021 yılı raporunda, “kişilik hakları ihlali” gerekçesiyle kamu yararı olan haberlere erişim engellemesi yapıldığına dikkat çekti. Raporda, “devletin karmaşık internet sansür mekanizması daha önce olmadığı kadar canlı ve aktif şekilde işlemeye ve gelişmeye devam ediyor” denildi.

Raporda, “2021 yılına ise damgayı itibar, onur ve haysiyeti incinen üst düzey kamu şahsiyetler vurdu” ifadesiyle Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, aile fertleri yanı sıra hakkında pek çok iddia haber konusu olan üst düzey eski veya şimdiki yönetici isimlerce erişim engeli talep edildiği açıklandı.

Raporda, “kişilik hakları ihlali” gerekçesiyle “sulh ceza hakimlikleri karar verirken ifade ve basın özgürlüğü, AYM ve AİHM içtihatları hiçe sayılmıştır” tespiti yapıldı.

Organize suç örgütü hükümlüsü Sedat Peker’in açıklamalarıyla gündeme taşıdığı yolsuzluk ve usulsüzlük iddiaları sonrasında Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı Siber Suçlarla Mücadele Başkanlığı’nın erişim engellemesi talebiyle yargıya başvurduğu da belirtildi.

“Türkiye’den toplam 107 bin 706 alan adı erişime engellenmiştir”

İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yaman Akdeniz ve uzman araştırmacı Ozan Güven tarafından hazırlanan rapora göre, 509 farklı hakimlik tarafından verilen 5 bin 986 farklı kararla erişimi engellenmiş 28 bin 474 haber (URL adresi) ve kaldırılan, çıkartılan veya silinen 22 bin 941 haber (URL adresi) olduğu tespit edildi.

Bunun yanı sıra, 251 farklı sulh ceza hakimliği tarafından verilen toplam 839 farklı karar ile erişime engellenen 5 bin 436 haber adresi (URL) tespiti yapıldı.

Bu erişim engellemesi kararlarına ek olarak 4 bin 445 haberi ise içerik sağlayıcısı olan haber siteleri yayından kaldırdı. Raporda, “EngelliWeb projesi kapsamında 2021 yılı içinde tespit edildiği kadarıyla Türkiye’den toplam 107 bin 706 alan adı erişime engellenmiştir” bilgisi aktarıldı.

Ayrıca, “Bu erişim engellemelerinden yüzde 91’nin ise Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) Başkanı tarafından 5651 sayılı Kanun’un 8. maddesi kapsamında tarafından 5651 sayılı Kanun’un 8. maddesi kapsamında erişime engellenmiştir” denildi.

İçerik kaldırma oranı 2021’de yüzde 82’ye ulaştı

İFÖD’un raporunda, “5651 sayılı Kanun’da Temmuz 2020’de yapılan değişiklikler sonrasında ise içeriklerin yayından kaldırma yüzdelerinde artış tespit edilmiş, 2019 içerik kaldırma ortalaması yüzde 76 civarında iken 2020 ortalaması yüzde 81’e çıkmıştır. 2021’de ise bu oran yüzde 82 olarak hesaplanmıştır” vurgusu yapıldı.

İFÖD’un işaret ettiği üzere; AKP ile MHP’nin ortaklaşa imza attığı yasal düzenlemeyle 2020 yılında Temmuz ayı sonunda zaten internet ortamına yönelik var olan denetim mekanizmaları arttırılmıştı. Resmi Gazete’de 30 Temmuz’da yayımlanan düzenlemeyle “kişilik hakları ihlali” ile “unutulma hakkı” gerekçeleriyle erişim engeli kararları alınması adeta kolaylaştırılmıştı. Uluslararası nitelikteki Facebook, Twitter, Youtube gibi sosyal medya platformu kuruluşları açısından daha önce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı temsilci belirleme zorunluluğu zaten hayata geçirilmişti.

İFÖD’un bugünkü raporuyla ortaya koyduğu üzere Temmuz 2020’deki düzenleme sonucunda internetteki erişim engellemesi kararlarındaki artış eğilimi gözlemleniyor.

İFÖD’un işaret ettiği yeni kısıtlamalar neler?

İFÖD’un raporunda, “Güçlendirilmiş sansür ve kontrol mekanizmasının yakıcı ve yıkıcı etkisi devam ediyor” ifadesi yanı sıra Türkiye’de internet ortamında ve sosyal medyada yeni kısıtlamalar tartışması yaşandığı da vurgulandı.

İFÖD’un işaret ettiği medya ve sosyal medya alanında yeni kontrol mekanizmaları ise, dezenformasyon mücadele gerekçesiyle 18 Ekim’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konulan yeni yasal düzenlemede yer alıyor.

Facebook, Twitter, Youtube gibi sosyal medya platformu kuruluşları açısından hali hazırda Türk hükümetine bildirme zorunluluğu olan temsilciler için Türkiye’de yaşama zorunluluğu ve ofis açma zorunluluğu getirildi.

Bunun internet ortamındaki platformlar üzerindeki baskı mekanizması yaratacağı ve böylece iktidarca söz konusu sosyal medya platformlarına yönelik erişim engellemesi taleplerinde daha fazla artış olabileceği kaydedildi.

Yeni yasaya göre, ilgili sosyal medya platformu temsilcisi düzenli aralıklarla içerikler, platformdaki etiketler ve algoritmasıyla ilgili raporları Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na (BTK) sunacak.

Temsilci, istenmesi halinde internet içerikleriyle ilgili kişisel bilgileri dolayısıyla kullanıcılara ait kimlik bilgilerini mahkemelere vermek zorunda olacak.

Aksi takdirde o sosyal medya platformuna erişim hızı, bant genişliği daraltılarak yavaşlatılacak. BTK Başkanı, sosyal medya platformuna herhangi bir yargı kararı olmaksızın altı aya kadar reklam yasağı uygulayabilecek.

Yasada “şebekeler üstü hizmet sağlayıcılar” şeklindeki tanımlanan kişiler arasında anlık mesajlaşma veya görüşme olanağı sağlayan Whatsapp gibi uygulamalar da artık BTK’ya detaylı kişisel bilgileri vermek zorunda olacak. Şebekeler üstü hizmet sağlayıcılar, Türkiye’deki aktif bireysel ve kurumsal kullanıcı sayısı, sesli arama sayısı ve süresi, görüntülü görüşme sayısı ve süresi, anlık mesaj sayısı gibi bilgileri, BTK’ya bildirecek.

BTK’ya gerekli bilgileri vermeksizin hizmet sunanlara ise, 1 milyon liradan 30 milyon liraya kadar idari para cezası verilebilecek. Bu cezayı süresinde ödemeyen ve BTK’nın uyarılarına rağmen altı ay içinde kişilere ilişkin bilgi paylaşımı yapmayanlar hakkında internet erişimi kısıtlanacak. Yüzde 95’e kadar internet trafiği bant daraltılması uygulanacak ve böylece bu şebekelere erişim imkansız hale getirilecek.

Paylaşın

Ganalı Güzellik Kraliçesi Sam’a Türkiye’den Vize Engeli

Türkiye’de düzenlenen uluslararası bir güzellik yarışmasına katılmak isteyen Ganalı güzellik kraliçesi ve model Winifred Esi Sam, Türk makamlarının vize engeli nedeniyle katılamadığını söyledi.

Sam, açıklamasında, “Ülkelerin ve liderlerin böyle durumlarda ses çıkarma zamanı geldi. Bizim gibi ülkemizi temsil edecek kişilere daha fazla destek olunması gerekiyor. Özellikle hükümetten yardım bekliyoruz.” dedi.

Gana’nın en güzel kızı seçilen ve dünyaca ünlü markalara modellik yapan Winifred Esi Sam, Türkiye’de düzenlenen uluslararası bir güzellik yarışmasına Türk makamlarının kendisine vize vermemesi nedeniyle katılamadığını duyurdu.

Sosyal medya hesabından açıklama yapan Sam, Miss Auora International yarışmasına Türkiye’den vize alamadığı için katılamadığını duyurdu. Sam, 10 Eylül’de Türkiye’de olması gerektiğini ancak kendisine vizenin 20 Eylül’de verildiğini söyledi.

‘Tek mağdur ben değilim’

Sam, “Çalışanlarım aracılığıyla Türk büyükelçiliğini birçok kez arattım. Türk makamları bize çok yoğun olduklarını ve özel olarak vizemle ilgilenemeyeceklerini söyledi. Bu yüzden ülkemi Antalya’da temsil edemedim. Ve inanıyorum ki böyle bir sorunla karşılaşan tek kişi ben değilim.” dedi.

Sam, Antalya’daki yarışmayı kazanma ihtimalinin çok yüksek olduğunu belirtirken, “Ülkelerin ve liderlerin böyle durumlarda ses çıkarma zamanı geldi. Bizim gibi ülkemizi temsil edecek kişilere daha fazla destek olunması gerekiyor. Özellikle hükümetten yardım bekliyoruz.” dedi.

Paylaşın

ABD Maliye Bakanlığı’ndan Türkiye’ye ‘Yaptırım’ Ziyareti

Ukrayna işgaline karşılık olarak Rusya’ya uygulanan yaptırımlar ve ihracat kısıtlamalarını görüşmek üzere Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Hazine Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkilinin Türkiye’yi ziyaret ettiği açıklandı.

Açıklamada görüşmelerin, Rusya’nın yaptırımları ihlal etmeye çalışmasının yarattığı risklerin ele alınmasında ABD ile Türkiye arasındaki “yakın işbirliğinin önemini gösterdiği” ifadesi yer aldı.

ABD Maliye Bakanlığı, Ukrayna’yı işgal etmesinin ardından Rusya’ya uygulanan yaptırımları ve ihracat kontrollarını görüşmek üzere Terör Finansmanı ve Mali Suçlardan Sorumlu Müsteşar Elizabeth Rosenberg’in bu hafta Türkiye’ye gittiğini ve Washington’un Ankara ve Moskova arasında artan ekonomik ilişkileri yakından izlediğini açıkladı.

ABD Hazine Bakanlığı tarafından açıklamada, terör örgütlerinin finansmanı ve finansal suçlardan sorumlu yetkili Elizabeth Rosenberg’in hafta başından çarşamba gününe kadar Ankara ve İstanbul’u ziyaret ettiği, buralarda maliye ve dışişleri bakanlıklarından yetkililer de dahil olmak üzere mevkidaşlarıyla ve finans ile ticaret alanında faaliyet gösteren özel sektör temsilcileri ile bir araya geldiği belirtildi.

Açıklamada görüşmelerin, Rusya’nın yaptırımları ihlal etmeye çalışmasının yarattığı risklerin ele alınmasında ABD ile Türkiye arasındaki “yakın işbirliğinin önemini gösterdiği” ifadesi yer aldı.

Maliye ve Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, Türk yetkililer, finans uzmanları ve hükümet yetkilileriyle görüşmelerde bulunuyor.

Washington ve müttefikleri, Ukrayna’yı işgalinden bu yana Moskova’yı hedef alan, ülkenin en büyük kredi kurumlarını ve Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’i hedef alan çok sayıda yaptırım uyguladı.

ABD Maliye Bakan Yardımcısı da Haziran’da Türkiye’deydi

ABD Maliye Bakan Yardımcısı Wally Adeyemo da, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve Moskova’ya uygulanan yaptırımların uygulanmasını görüşmek üzere Haziran ayında Türkiye’ye gitmişti.

NATO üyesi Ankara, Rusya’ya yönelik Batı yaptırımlarına karşı çıkıyor ve Karadeniz’deki komşuları Moskova ve Kiev ile yakın ilişkilere sahip. Türkiye ayrıca Rusya’nın işgalini kınadı ve Ukrayna’ya silahlı insansız hava araçları gönderdi.

Türkiye aynı zamanda Rusya ile ticaret ve turizmi de hızlandırdı. Bazı Türk firmaları, yaptırımlar nedeniyle geri çekilen Batılı ortaklardan Rus varlıkları satın aldı veya satın almaya çalıştı, bazılarıysa ülkede büyük varlıkları elinde tutuyor. Ancak Ankara, yaptırımların Türkiye’de aşılmayacağına da söz verdi.

ABD Maliye Bakanlığı, Ağustos ayında hem ülkenin en büyük iş grubu TÜSİAD’ı hem de Türk Maliye Bakanlığı’nı Rus kuruluşlarının Batı yaptırımlarını aşmak için Türkiye’yi kullanmaya çalıştığı konusunda uyardı.

Türkiye, Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmanın zaten gergin olan ekonomisine zarar vereceğini söyledi ve arabuluculuk çabalarına odaklandığını savundu.

Paylaşın

Türkiye, Bu Yılda ‘Özgür Olmayan Ülkeler’ Arasında

Merkezi ABD’nin New York şehrinde bulunan düşünce kuruluşu Freedom House’un internet üzerine yayınladığı raporunda, Türkiye bu sene de “özgür olmayan ülkeler” arasında yer alıyor. Raporda, Türkiye’de online içeriklere yönelik engellerde son yıllarda bir artış olduğu vurgulanıyor.

Raporda ayrıca, son yıllardaki yasal düzenlemelerle iktidarın dijital ortamda baskısını arttırdığı belirtilirken, 2019’daki düzenleme sonrası gelen dijital platformların RTÜK’ten lisans alma zorunluluğu ile birlikte bazı engellemelerin yaşandığına dikkat çekiliyor.

Freedom House bugün, dünya genelinde internet özgürlüğünü değerlendirdiği “İnternette Özgürlük 2022” raporunu yayınladı. “İnternette Otoriter Revizyonla Mücadele” başlıklı raporda, iktidarların muhaliflerini sansürlemek ve internet kullanıcılarını izlemek için dijital bariyerler kurmasıyla birlikte küresel çapta internet özgürlüğünün son 12 yıldır düşüş gösterdiği belirtildi.

VOA Türkçe’nin aktardığına göre, rapor, Haziran 2021 ve Mayıs 2022 tarihleri arasında 70 ülkedeki internet özgürlüğünü inceliyor.

Dünyadaki internet kullanıcılarının yüzde 89’unu kapsayan rapor, standart bir yöntem kullanarak ülkelerin internet özgürlüklerini erişim engelleri, içerik sınırlamaları ve kullanıcı hakları gibi 21 ayrı göstergeye dayanarak 100 puanlık bir ölçekte değerlendiriyor.

Bu göstergelere göre Türkiye, 32 puan alarak bir önceki yıla göre iki puanlık bir düşüş gösterdi.

Rapor ayrıca, dünyadaki internet kullanıcılarının dörtte üçünden fazlasının, resmi yetkililerin vatandaşları dijital platformlarda ifade özgürlüğü haklarını kullandıkları için cezalandırdığı ülkelerde yaşadığını kaydetti.

Rapor, Rusya, Myanmar, Sudan ve Libya’da internet kullanıcılarının özgürlüklerinin keskin bir şekilde düşüşe uğradığını belgelerken, 26 ülkede internet özgürlüklerinin olumlu bir şekilde geliştiğini belirtiyor.

Çin’in son 8 yıldır dünyanın en kötü internet özgürlüğüne sahip olduğunu kaydeden rapor, Türkiye’de internet özgürlüğüne dair yaşananları yedi başlıkta özetledi:

  • Raporun gelişmeleri incelediği süre boyunca bazı şehirlerde altyapı hasarları ve çalıntı kablolar nedeniyle internet hasarları yaşandı.
  • Voice of America ve Deutsche Welle’nin Türkçe servislerinin websiteleri RTÜK’ten lisans almadıkları için engellendi.
  • Bağımsız haber kuruluşlarını büyük ölçüde etkileyen Sosyal Medya Yasası 2020’de yürürlüğe girdi. Haber kuruluşları ve sosyal medya platformları içerik kaldırma kararlarıyla hedef alındı.
  • Hükümet yanlısı medya kuruluşları büyümeye devam ederken, bağımsız haber kuruluşlarının websiteleri engellendi. Bu engellemeler Türkiye’de internet kullanıcılarının kullanımına sunulan çevrimiçi içeriğin çeşitliliğinde azalmaya yol açtı.
  • Meclis’e yeni bir “dezenformasyon” yasa tasarısı getirildi. Tasarı, kasıtlı olarak yanlış bilgi yayınlayan internet kullanıcılarına hapis cezası içeriyor. Ayrıca tasarı, dijital ortamda anonimlik açısından olumsuz etkilere sahip. Raporun inceleme süresi Mayıs ayında sona erdiğinden, geçen hafta bu tasarının Meclis’ten geçerek yasalaştığı raporda yer almıyor.
  • Rapor Türkiye’de bir sosyal medya kullanıcısının paylaşımı nedeniyle ömür boyu hapis cezasına çarptırıldığını kaydederken, Kürt meselelerini haberleştiren bir gazetecinin ömür boyu hapis cezasına çarptırılırken, Facebook paylaşımının da gerekçeler arasında yer aldığını söylüyor. Rapor, CHP İstanbul Genel Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun Twitter hesabından yaptığı paylaşım nedeniyle 4 yıl 11 ay hapis cezasına çarptırıldığını gelişmeler arasında listeliyor.
  • Rapora güre, dijital mecralardan haber yapan gazeteciler, haberlerinin cezası olarak fiziksel saldırılar da dahil olmak üzere artan tacizle karşı karşıya kaldılar.

Raporda dünya genelinde hükümetlerin dijital ortamda baskılarını arttırabilmek için internet özgürlüğünü sınırladıkları belirtiliyor.

Rapora göre, dünya genelinde rekor sayıda hükümetler, şiddet içermeyen siyasi, sosyal ve dini içerikli websitelerini engelleyerek, internet kullanıcılarının özgür ifade ve bilgiye erişim haklarının önüne geçti.

Rapor, yeni yasalarla, teknik altyapıyı merkezileştirerek sosyal medya platformlarına ve kullanıcı verilerinin güvenliğine tehdit oluşturabilecek düzenlemeler uygulayarak hükümetlerin, serbest bilgi akışı önünde engel yarattıklarını ifade ediyor.

Öte yandan raporun incelediği 70 ülke arasından 26 ülkede internet özgürlüğü alanında olumlu gelişmeler yaşanırken, Gambiya ve Zimbabve bu gelişmelerin en büyük oranda yaşandığı ülkeler.

Rapor, birçok ülkede sivil toplum kuruluşlarının internet özgürlüğüne dair mevzuatı iyileştirmek, basın özgürlüğünü güçlendirmek ve teknoloji şirketlerinin hesap verilebilirliğini sağlamak için yoğun çaba gösterdiğini kayda geçti.

Rapor ayrıca otoriter devletlerin dijital dünyada baskılarını arttıran modellerini dünya çapında yaymak için yarıştıklarını söylerken, demokratik hükümetlerin ise özgür ve açık bir internet vizyonu belirleyerek online platformlarda insan haklarının önemini vurguladıklarını belirtti. Ancak rapor, bu ülkelerde de sorunlu internet özgürlüğü uygulamalarının bulunduğunu not düştü.

Raporun Türkiye ayağında teknik olarak internete erişim kategorisinde ülkede internet kalitesinin ve hızının güvenilir olduğu belirtilirken, bazı dönemlerde altyapı hasarından dolayı internet erişiminde zorluklar yaşandığı ifade ediliyor. Ayrıca raporda, pandemi döneminde birçok insanın evden çalışmasıyla altyapının artan talepleri karşılayamadığı belirtiliyor.

Raporda, yüksek maliyetlere sebep olan geniş bant hizmetlerinde pazar yoğunlaşması nedeniyle Türkiye’de internet fiyatlarının yüksek kalmaya devam ettiği kaydediliyor.

Rapor, Türkiye’de internetin fiyat uygunluğu açısından yüksek ücretlendirme nedeniyle Avrupa’da en düşük sırada olduğunu söylerken, internet erişiminde cinsiyet farkı yaşandığını kayda geçiyor. Buna göre, Türkiye’de erkekler, kadınlara kıyasla yüzde 22 daha fazla internete erişirken, cep telefonuna erişimde cinsiyetler arasında görünür bir fark yok.

Rapor ayrıca internete erişimde ülkedeki artan enflasyon oranına ve elektrik fiyatlarına not düşüyor. Artan fiyatların Türkiye’de insanları, hayati ihtiyaçlar ve internet erişimi gibi ikincil hizmetler arasında seçim yapmaya zorladığı vurgulanıyor.

İçerik sınırlamaları

Raporda, Türkiye’de online içeriklere yönelik engellerde son yıllarda bir artış olduğu vurgulanıyor.

Rapora göre, haber siteleri ve vatandaş gazetecilik mecralarının websiteleri Türkiye’nin askeri operasyonları, Kürtler ve iktidar karşıtlığı hakkında içerik yayınladıklarında engellerle karşılaşabiliyor.

Ayrıca raporda, son yıllardaki yasal düzenlemelerle iktidarın dijital ortamda baskısını arttırdığı belirtilirken, 2019’daki düzenleme sonrası gelen dijital platformların RTÜK’ten lisans alma zorunluluğu ile birlikte bazı engellemelerin yaşandığına dikkat çekiliyor.

Freedom House İnternet Özgürlükleri Raporu Türkiye Raportörü Gürkan Özturan bu yılki rapor için, “Haklar ve hürriyetler alanında tümden bir gerilemenin deneyimlendiği Türkiye’de, üst üste yıllardır daralan bir internet özgürlükleri alanının bu yıl da yeniden daha fazla baskılandığını görüyoruz. Bilgiye erişim hakkı, basın özgürlüğü, ifade hürriyetinin internet ortamında şimdiye kadar olmadığı kadar artan bir baskı ile tehdit altında olduğunu ortaya koyuyor İnternet Özgürlükleri 2022 Raporu” ifadelerini kullandı.

Özturan, “Elbette, bu durum yalnız Türkiye’ye özgü değil; 28 ülkede bir gerilemeden bahsetmek mümkün, ve maalesef Türkiye, Rusya, Myanmar, Sudan ve Libya ile özgürlükler alanındaki daralmadan nasibini alıyor. Toplumun refahını doğrudan ilgilendiren haklar ve özgürlükler alanında yapılacak düzenlemelerde, yurttaşlara karşı devlet aygıtını koruyan düzenlemelerdense, önümüzdeki yıllarda yurttaşları güvence altına alacak bir İnternet Özgürlükleri Kanunu üzerine bir çalışma yapılacağını ümit ediyorum” diye ekledi.

Paylaşın

AİHM, Türkiye’yi 168 Yargı Üyesinin Açtığı Davada Mahkum Etti

15 Temmuz darbe girişiminin ardından görevden alınan ve tutuklanan 168 yargı mensubunun yaptığı başvuruyu karara bağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Ankara’nın insan hakları ihlalinde bulunduğuna hükmetti.

Türkiye, AİHM’in verdiği karar gereği başvuru sahiplerine 5’er bin euro tazminat ödeyecek.

AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) özgürlük ve güvenlik hakkıyla ilgili 5. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edildiği görüşüne vardı.

Gözaltılar hukuksuz

Gerekçeli kararda, başvuru sahiplerinin “duruşma öncesi gözaltına alınmalarının hukuksuz olduğuna” hükmedildi.

AİHM kararında başvuru sahiplerinin duruşma öncesi makul bir şüphe olmadan tutuklanmalarının insan hakları ihlali teşkil ettiği görüşüne varıldı.

Başvuru sahipleri darbe girişiminin ardından “Fetullahçı Terör Örgütü / Paralel Devlet Yapılanması” üyeliği suçlamasıyla tutuklanmıştı.

AİHM’den yapılan açıklamada, başvuru sahiplerinin önemli bir kısmının Türkiye’deki temyiz mahkemesine ve Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları başvurularla ilgili hukuki sürecin sürdüğü aktarıldı.

AİHM’in bugünkü hükmüyle birlikte darbe girişimi sonrası tutuklanan yargı üyelerinin yaptığı başvurularla ilgili verilen ihlal kararlarının sayısı 825’i geçti.

AİHM nedir?

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), uluslararası bir teşkilat olan Avrupa Konseyi’ne bağlı olarak 1959 yılında kurulmuş uluslararası bir mahkemedir.

Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve ek protokolleriyle güvence altına alınmış olan temel hakların çiğnenmesi durumunda bireylerin, toplulukların, tüzel kişilerin ve diğer devletlerin, belirli usul ve kurallar dahilinde başvurabileceği bir yargı merciidir.

46 Avrupa Konseyi üyesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargı yetkisini tanımaktadır. Mahkeme, Fransa’nın Strazburg şehrinde bulunmaktadır.

Avrupa Birliği’nin günümüzde Avrupa Konseyi’ne ait bayrağı kullanıyor olması çeşitli kafa karışıklıklarına yol açıyorsa da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Avrupa Birliği’nin değil, hemen hemen tüm Avrupa devletlerinin üyesi olduğu ayrı bir uluslararası teşkilat olan Avrupa Konseyi’nin organıdır.

Ancak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihadı, Avrupa Birliği için de olmazsa olmaz asgarî standartları oluşturmaktadır.

Paylaşın

ABD Büyükelçisi’nden Dikkat Çeken Türkiye Ve Yunanistan Açıklaması

ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeffry Flake, “NATO müttefiklerimiz Türkiye ve Yunanistan ile güvenlik alanında işbirliğimiz, ortaklardan biri lehine taraf tutmaya ya da denge bozmaya yönelik bir tutuma dayanmamaktadır” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Şu anda ortak çabalarımız, Rusya’nın Ukrayna’daki acımasız ve nedensiz savaşını sonlandırmaya odaklanmaktadır.”

Flake, açıklamasının devamında, “Yunanistan ile savunma alanındaki işbirliğimiz, Ukrayna’yı ve Orta ve Doğu Avrupa’daki NATO müttefiklerimizi destekleyerek NATO’nun doğu kanadını güçlendirmektedir. NATO müttefiklerimiz Türkiye ve Yunanistan ile paylaştığımız başlıca hedef, bölgenin tamamında barışın, güvenliğin ve istikrarın sağlanmasıdır.” ifadelerini kullandı.

Türkiye ve Yunanistan arasında gerilim sürerken Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Ankara Büyükelçisi Jeffry Flake’den dikkat çeken açıklamalar geldi. Flake’in açıklaması şu şekilde:

“Son dönemde bana ABD’nin Ege’de güvenliğe ilişkin pozisyonunda bir değişiklik olup olmadığı sorusu yöneltiliyor. Bu soruya cevabım “Hayır”. NATO müttefiklerimiz Türkiye ve Yunanistan ile güvenlik alanında işbirliğimiz, ortaklardan biri lehine taraf tutmaya ya da denge bozmaya yönelik bir tutuma dayanmamaktadır. Şu anda ortak çabalarımız, Rusya’nın Ukrayna’daki acımasız ve nedensiz savaşını sonlandırmaya odaklanmaktadır.

“Türkiye, özellikle gıda güvenliğini ileri bir noktaya taşıyarak ve Ukrayna ile Rusya arasında diyaloğu gerçekleştirerek değerli bir destek sağlamayı sürdürmektedir. Yunanistan ile savunma alanındaki işbirliğimiz, Ukrayna’yı ve Orta ve Doğu Avrupa’daki NATO müttefiklerimizi destekleyerek NATO’nun doğu kanadını güçlendirmektedir. NATO müttefiklerimiz Türkiye ve Yunanistan ile paylaştığımız başlıca hedef, bölgenin tamamında barışın, güvenliğin ve istikrarın sağlanmasıdır.”

 

Paylaşın