“Türkiye’de Bankalar Çok Yüksek Döviz Riski Altında” Uyarısı

ABD merkezli uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, 39 gelişmekte olan ülkeyi kapsayan raporunda, Ukrayna ve Türkiye gibi ülkelerde bankaların sermaye üzerindeki kontroller, zayıf uluslararası rezervler ve yüksek seviyedeki döviz borçlarından kaynaklı “çok yüksek” kur riski ile karşı karşıya olduklarını açıkladı.

Moody’s aporunda, Ukrayna ve Türkiye’nin yanı sıra dolar cinsi yüksek mevduatlar nedeniyle risk altındaki ülkeler olarak Belarus, El Salvador, Kırgızistan, Nijerya ve Tacikistan’ı gösterdi.

Moody’s yatırımcı hizmetlerinin bugün yayınladığı raporunda, döviz mevduatlarının toplam mevduatların yüzde 10 ya da üzerinde olduğu gelişmekte olan ekonomilerdeki 39 bankacılık sistemini ele aldı. Belarus, El Salvador, Nijerya, Kırgızistan ve Tacikistan da yüksek seviyede dolar mevduatı nedeniyle risk altında olan ülkeler listesinde yer alıyor.

Raporu hazırlayan ekibin başındaki Moody’s Başkan Yardımcısı ve kredilerden sorumlu üst düzey yetkilisi Eugene Tarzimanov, “Yüksek dolarizasyon, bir ülkenin para biriminin değerinin hızla düştüğü zamanlarda birçok sorun yaratıyor. Bankalar, yatırım riskine karşı korunmamış borçlulara verilen döviz cinsinden kredilerin daha fazla temerrüde düşmesiyle kırılgan hale gelebilir. Bu durum, bankaların karlılığına zarar verir. Bankaların likiditesi ve sermayesi de baskı altına girer” dedi.

ABD Merkez Bankası’nın (FED) yüksek enflasyonla mücadele etmek için faiz oranlarını arttırması, gelişmekte olan ülkelerin para birimlerinin dolar karşısında değer kaybetmesine yol açtı.

Amerikan finans şirketi Morgan Stanley Capital International’ın (MSCI) gelişmekte olan ülkelerin para birimlerini takip eden endeksi de 2015 yılından bu yana en sert düşüşe işaret ediyor. Gana, Arjantin ve Mısır para birimler de MSCI’a göre bu yıl en çok değer kaybeden para birimleri arasında. El Salvador ise ödeme aracı olarak Amerikan dolarını kullanıyor.

Moody’s raporu Ermenistan, Gürcistan, Kenya ve Uganda’daki makroekonomik zayıflıkların da bankaları etkileyebileceğini kaydediyor. Raporda, “Toplamda 20 bankacılık sistemi, yüksek ya da çok yüksek döviz riski taşıyor” ifadesi yer alıyor.

Moody’s, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden bu yana hükümetlerin cari açıklarını finanse etmeleri ve para birimlerini ABD dolarına karşı korumaları nedeniyle, gelişmekte olan piyasa ekonomilerinin çoğunda uluslararası rezervlerin düştüğünü belirtiyor. Raporda, döviz riskinin en az olduğu gelişmekte olan ülkelerinse Şili, Fildişi Sahili ve Endonezya olduğu kaydediyor.

Paylaşın

11 Aylık Dış Ticaret Açığı 100 Milyar Dolar

Kasım ayı geçici ticaret verilerine göre Kasım ayında ihracat yüzde 1,9 artışla 21,9 milyar dolar oldu. İthalat ise 30,7 milyar dolar olarak kaydedildi. Böylelikle Kasım’da dış ticaret açığı yüzde 61 artışla 8,8 milyar dolar oldu.

11 aylık verilere göre ihracat yüzde 14 artışla 231 milyar dolara yükseldi. Aynı dönemde dış ticaret açığı 99,8 milyar dolar oldu.

Türkiye’nin enerjinin etkisiyle artan ithalat faturası dış ticaret açığının da hız kesmeden artmasına neden oluyor.

Ticaret Bakanı Mehmet Muş tarafından açıklanan Kasım ayı geçici ticaret verilerine göre Kasım ayında ihracat yüzde 1,9 artışla 21,9 milyar dolar oldu. İthalat ise 30,7 milyar dolar olarak kaydedildi. Böylelikle Kasım’da dış ticaret açığı yüzde 61 artışla 8,8 milyar dolar oldu.

11 aylık verilere göre ihracat yüzde 14 artışla 231 milyar dolara yükseldi. Aynı dönemde dış ticaret açığı 99,8 milyar dolar oldu.

Bakan Muş’un verilere ilişkin değerlendirmesinde paritenin dış ticaret rakamları üzerindeki olumsuz etkilerinin devam ettiğini ve parite etkisiyle dış ticaret açığının Ocak – Kasım döneminde yaklaşık 3 milyar dolar daha fazla gerçekleştiğini söyledi.

İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 71,3 oldu. Enerji verileri hariç tutulduğunda ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 89,8 olarak gerçekleşti.

Kasım ayında en fazla ihracat yapılan ülkeler, 1 milyar 847 milyon dolarla Almanya (yüzde 5,3 artış), 1 milyar 433 milyon dolarla ABD (yüzde 4,6 artış) ve 1 milyar 302 milyon dolarla Irak (yüzde 7,1 artış) oldu. İhracatta en çok paya sahip ilk 10 ülkenin toplam ihracat içindeki payı yüzde 48,3 olarak gerçekleşti.

Bu dönemde en fazla ihracat yapılan ülke grupları, 8 milyar 455 milyon dolarla Avrupa Birliği, 4 milyar 188 milyon dolarla Yakın ve Orta Doğu ülkeleri ile 3 milyar 608 milyon dolarla diğer Avrupa ülkeleri oldu.

Geniş Ekonomik Gruplar (BEC) sınıflamasına göre en çok ihracat yüzde 1,5 düşüş ve 10 milyar 848 milyon dolarla “ham madde (ara malları)” grubunda yapılırken, bunu yüzde 0,7 artış ve 7 milyar 963 milyon dolarla “tüketim malları” ve yüzde 21 artış ve 2 milyar 822 milyon dolarla “yatırım (sermaye) malları” grupları takip etti.

Sektörler özelinde bakıldığında, kasım ayı ihracatında imalat sanayisinin payı yüzde 94,2, tarım, ormancılık ve balıkçılığın payı yüzde 3,7, madencilik ve taş ocakçılığı sektörünün payı yüzde 1,6 oldu.

Geçen ay en fazla ithalat yapılan ülkeler, 4 milyar 652 milyon dolarla Rusya (yüzde 57 artış), 3 milyar 112 milyon dolarla Çin (yüzde 2,4 artışla) ve 2 milyar 251 milyon dolarla İsviçre (yüzde 1137,3 artış) oldu. İthalatta en çok paya sahip ilk 10 ülkenin toplam ithalat içindeki payı yüzde 57,1 olarak hesaplandı.

Geçen ay en fazla ithalat yapılan ülke grupları, 8 milyar 147 milyon dolarla Avrupa Birliği, 8 milyar 85 milyon dolarla diğer Avrupa ülkeleri ve 7 milyar 63 milyon dolarla Asya ülkeleri oldu.

Sektörlere göre değerlendirildiğinde, Kasım ayı ithalatında imalat sanayisinin payı yüzde 75,9, madencilik ve taş ocakçılığının payı yüzde 17,6 ve tarım, ormancılık ve balıkçılık sektörünün payı ise yüzde 4 olarak hesaplandı.

Kasım’da BEC sınıflamasına göre en çok ithalat “ham madde (ara malları)” grubunda yapıldı. Bu gruptaki ithalat yüzde 11 artışla 23 milyar 714 milyon doları buldu. Söz konusu grubu 3 milyar 715 milyon dolarla “yatırım (sermaye) malları” ve 3 milyar 191 milyon dolarla “tüketim malları” grubu takip etti.

Paylaşın

Rusya: Erdoğan-Esad Görüşmesinin Gerçekleşmesi İçin Çalışıyoruz

Rusya’nın Suriye Özel Temsilcisi Aleksander Lavrentyev, Rusya’nın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad arasında “bir görüşme ayarlanması ihtimalini her zaman desteklediğini” söyledi.

Suudi Arabistan merkezli El Arabiya TV’ye verdiği demeçte Lavrentyev, “Böylesi bir görüşmenin pozitif ve genel olarak yararlı olacağına inanıyoruz ve bunun gerçekleşmesi için çalışıyoruz” dedi.

Kanalın internet sitesinde yayımlanan açıklamaya göre, Lavrentyev, sorunun “zamanlamadan öte [iki ülkenin] birbirine yaklaşma isteğiyle ilgili olduğunu” söyledi.

Elçi, yakınlaşmaya hazır olduğuna dair Erdoğan’dan “sinyaller” aldığını, ancak iki ülke arasındaki sınır, Suriye içindeki Türk güçlerinin varlığı ve Türkiye’nin muhalif güçlere desteği konusundaki anlaşmazlıkların yakınlaşmaya engel teşkil ettiğini kaydetti.

Lavrentyev, “İki ülke istihbarat servisleri arasında görüşmelerin sürdüğü biliniyor… bu, bölgedeki duruma ilişkin bazı sorunların çözülmesine yardımcı olur” diye konuştu.

Elçi, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, iki ülke arasındaki “irtibat seviyesini yüksek düzeye taşıma vaktinin gelmediği” sözlerini de hatırlattı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Endonezya’daki G-20 Zirvesi sonrası yaptığı açıklamada, Esad’la görüşme ihtimali ve Türkiye’nin Suriye ve Mısır’la ilişkileri hakkındaki bir soruya, “Siyasette ebedi olarak dargınlık, kırgınlık, küslük olmaz. Vakti, zamanı geldiği anda oturur, değerlendirir, ona göre de bir yenilemeyi yapabilirsiniz” yanıtını vermişti.

Erdoğan önceki hafta da AKP’nin grup toplantısının çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtlarken, “Esad ile görüşme olabilir, siyasette küslük, dargınlık olmaz, eninde sonunda adımlarımızı atarız” demişti.

Paylaşın

Fransa’dan Türkiye’ye: Operasyonlar Bölgedeki İstikrarı Tehdit Ediyor

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Rusya ve Almanya’dan sonra Fransa’da da Türkiye’nin olası Suriye operasyonuna itiraz geldi. Fransa Silahlı Kuvvetler Bakanlığı, operasyonların, gerilimi tırmandırdığı, bölgenin istikrarını ve IŞİD’e karşı uluslararası koalistonun yıllardır kaydettiği ilerlemeyi tehdit ettiğini ifade etti.

Fransa Silahlı Kuvvetler Bakanlığı, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Silahlı Kuvvetler Bakanı Sébastien Lecornu’nun 29 Kasım’daki telefon görüşmesine ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.

Açıklamaya göre, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) kuzey Suriye’ye yönelik olası bir kara harekatının konuşulduğu günlerde gerçekleşen telefon görüşmesi sırasında, iki bakan “Suriye ve Irak’taki güvenlik durumuna ilişkin değerlendirmelerini paylaştı.”

“Sébastien Lecornu, Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki operasyonları konusunda derin endişelerini dile getirdi” ifadelerine yer verilen açıklamada, operasyonların bölgedeki “gerilimi tırmandırdığı, bölgenin istikrarını ve IŞİD’e karşı uluslararası koalistonun yıllardır kaydettiği ilerlemeyi tehdit ettiği” ifade edildi:

Lecornu, özellikle Fırat’ın doğusuna yönelik bir müdahalenin kuzeydoğu Suriye’de faaliyet gösteren koalisyon personelinin güvenliğini ve IŞİD’lilerin kaçmasını teşvik ederek Fransalı yurttaşların güvenliğini tehlikeye atma riski olduğu konusunda uyarıda bulundu.

Fransa Silahlı Kuvvetler Bakanı Sébastien Lecornu ayrıca “ülkesinin terörle mücadele misyonuna olan bağlılığını hatırlattı.”

Milli Savunma Bakanlığı ne demişti?

Milli Savunma Bakanlığı, Akar-Lecornu görüşmesinin gerçekleştiği 29 Kasım günü görüşmeyi yazılı bir açıklamayla duyurmuştu. Bakanlık, açıklamada şu bilgiyi paylaşmıştı:

“Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar, Fransa Savunma Bakanı Sebastien Lecornu ile telefonda görüştü. Görüşmede ikili ve bölgesel savunma ve güvenlik konularında görüş alışverişinde bulunuldu.”

ABD: Suriye’de yeni bir harekata şiddetle karşıyız

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) da Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve ABD Savunma Bakanı Lloyd J. Austin’in dün yaptığı telefon görüşmesinin ardından aynı gün yazılı bir açıklama yapmıştı.

Türkiye’nin kuzey Suriye’ye olası bir kara harekatının konuşulduğu günlerde gerçekleştirilen telefon görüşmesine ilişkin açıklamada, Austin’in görüşme sırasında Akar’a “ABD Savunma Bakanlığı’nın Suriye’de yeni bir askeri harekata şiddetle karşı çıktığını ilettiği” açıklanmıştı:

“Savunma Bakanı Lloyd J. Austin III, Türkiye Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile bugün telefonda görüştü; Austin, görüşmede, 13 Kasım’da İstanbul’da yaşanan saldırıda ve Türkiye’nin güneyinde sonrasında gerçekleştirilen saldırılarda yaşanan can kayıpları ile ilgili taziyelerini iletti ve ABD-Türkiye stratejik ilişkisinin önemini bir kez daha teyit etti.

Austin, bazıları IŞİD’i bertaraf etmek için Suriye’de yerel ortaklarla çalışan ABD personelinin güvenliğini doğrudan tehdit eden son hava saldırıları dahil, kuzey Suriye ve Türkiye’de tırmanan eylemlerle ilgili endişelerini dile getirdi.

Bakan Austin, gerilimi azaltma çağrısı yaptı ve Bakanlık’ın Türkiye’nin Suriye’de yeni bir askeri operasyonuna şiddetle karşı olduğunu aktardı.”

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Suriye ve Irak topraklarında askeri operasyonlarla ilgili olarak NATO müttefiği Türkiye’yi uyarmıştı.

Romanya’nın Bükreş kentinde, NATO dışişleri bakanları toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Baerbock, terörizme karşı güç birliğinin, transatlantik ittifakın yeni güvenlik stratejisinde çok önemli bir yer tuttuğunu ve bunun İstanbul İstiklal Caddesi’nde yaşanan terör saldırısı için de geçerli olduğunu dile getirmişti.

Tüm NATO üyelerinin, söz konusu olayın ardından Türkiye ile dayanışma içinde olduğunu ifade eden Baerbock, diğer yandan, “terörden korunmanın başlıca amacının sivilleri korumak olduğunu” ve bu yapılırken, “yeni şiddet olaylarının yeşereceği bir ortam oluşturulmaması gerektiğini” belirtmişti.

Uluslararası hukukun her koşulda gözetilmesi gerektiğinin altını çizen Dışişleri Bakanı, Bükreş’te yaptığı görüşmelerde Türkiye’deki durumla ilgili olarak, “Terörden korunma faaliyetlerinde de uluslararası hukuk geçerlidir, bu sebepten dolayı ısrarla, şiddet sarmalını tırmandırabilecek, Irak ve Suriye’de olası bir kara operasyonundan vazgeçilmesi çağrısında bulundum” demişti.

Çavuşoğlu: Teröristler kurban gibi gösterilemez

Baerbock’un açıklamalarını değerlendiren Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise, Türkiye’nin müttefiklerinden destek beklediğini ve “teröristlerin kurban gibi gösterilemeyeceğini” dile getirmişti.

Türk Silahlı Kuvvetleri Suriye ve Irak’taki hedefleri bir süredir havadan vuruyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk ordusunun yakında bir kara operasyonuna da başlayabileceği sinyalini vermişti.

Ankara söz konusu operasyonlara gerekçe olarak, 13 Kasım’da İstanbul İstiklal Caddesi’nde düzenlenen, altı kişinin hayatını kaybettiği bombalı saldırıyı gösteriyor. Türkiye söz konusu saldırıdan PKK’yı sorumlu tutarken, gerek Suriye Demokratik Güçleri (SDG) gerekse PKK bu saldırı ile ilgilerinin olmadığını açıklamıştı.

Kremlin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksander Lavrentiev geçen hafta yaptığı açıklamada Suriye’nin kuzeyine yönelik hava saldırıları düzenleyen ve kara harekatı başlatma ihtimalini gündeme getiren Türkiye’den “itidalli” olmasını istemiş ve “aşırı güç kullanımından” kaçınmasını umduğunu bildirmişti.

Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov da, Türkiye’ye Suriye’deki durumu istikrarsızlaştıracak girişimlerden kaçınmaya çağırdıklarını vurgulamıştı.

ABD Savunma Bakanlığı sözcüsü ise dün akşam yaptığı açıklamada Ankara’ya Suriye’de düzenleyeceği kara harekatından vazgeçme çağrısında bulunmuştu.

Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna da, Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki PKK mevzilerine yönelik hava saldırılarının ardından yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin terörizm karşısındaki güvenlik endişelerini anlıyoruz. Ancak bu tür araçlarla ve böylesine bir yöntemle değil.” sözleriyle operasyonlara tepki göstermişti.

Paylaşın

Suriye Operasyonu: ABD’den Türkiye’ye Bölgede Gerilimi Düşürme Çağrısı

Türkiye’nin kuzey Suriye’ye olası bir kara harekatının konuşulduğu bu günlerde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Savunma Bakanı Lloyd Austin, Türkiye’nin Suriye’de bir kara operasyonu gerçekleştirmesine “güçlü” şekilde karşı çıktığını belirtti.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’la Austin arasında gerçekleşen telefon görüşmesinin içeriğine ilişkin bir açıklama yayımlayan Pentagon, ABD’li bakanın Türk mevkidaşına bölgede gerilimin düşürülmesi için çağrıda bulunduğunu duyurdu.

“Düzenlenen son hava saldırıları dâhil, kuzey Suriye ve Türkiye’de gerginliği artıran eylemlerden duyduğu endişeyi ifade ettiği” açıklanan Austin, bu eylemlerden bazılarının, IŞİD’i yenmek için Suriye’deki yerel ortaklarla çalışan ABD personelinin güvenliğini doğrudan tehdit ettiğini söyledi.

Açıklamada, “Bakan Austin gerginliğin azaltılması çağrısında bulundu ve Bakanlığın Suriye’de yeni bir Türk askeri operasyonuna olan güçlü muhalefetini paylaştı” denildi.

İstiklal Caddesi’nde 13 Kasım’da düzenlenen bombalı saldırıda hayatını kaybedenler için taziyelerini de ileten Austin, ABD-Türkiye arasındaki stratejik ilişkinin önemini yineledi.

Akar’dan 51’inci madde vurgusu

Görüşmenin ardından Milli Savunma Bakanlığından yapılan açıklamadaysa, Akar’ın bu görüşmede, Türkiye’nin sınırlarının ve halkının güvenliğini sağlamak üzere Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 51’inci maddesinden doğan meşru müdafaa hakları kapsamında terörle mücadele operasyonları gerçekleştirdiğini söylediği belirtildi.

Türkiye ve ABD’nin iki önemli müttefik olduğunu belirten Akar’ın terörle mücadelede iş birliği ve dayanışmanın bölgesel ve küresel barış ve güvenliğe katkı sağlayacağını, bu kapsamda IŞİD ve diğer tüm terör örgütlerine karşı iş birliğine hazır olunduğunu vurguladığı, “operasyonlarda tek hedefin teröristler olduğunu, koalisyon güçlerine veya sivillere zarar verilmesinin asla söz konusu olmadığını” kaydettiği açıklandı.

Pentagon’dan üst üste ikinci uyarı

Pentagon sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder da Salı günü yaptığı açıklamada, Türkiye’nin planladığı kara operasyonuyla ilgili uyarıda bulunmuştu.

Ankara’nın güvenlik kaygılarını kabul etmekle birlikte “olası kara operasyonuna dair endişelerininin sürdüğünü” belirterek itidal çağrısında bulunan Ryder, “Çatışmaların devam etmesi, özellikle de bir kara harekâtı, dünyanın IŞİD’e karşı güçlükle elde ettiği kazanımları ciddi şekilde tehlikeye atıp bölgeyi de istikrarsızlaştıracaktır” demişti.

Taksim’deki patlamadan YPG’yi sorumlu tutan Ankara, bu saldırıdan bir hafta sonra Suriye’deki YPG hedeflerini havadan vurmaya başlamıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 23 Kasım’da yaptığı açıklamada, “en uygun olan vakitte” karadan da Suriye’nin kuzeyinin vurulacağını belirtmişti.

Paylaşın

2021’de Konser, Sinema Ve Tiyatro Harcamaları Yüzde 29 Azaldı

TÜİK’e göre izleyicilerin sinema, tiyatro, konser harcamaları 2020’de 518 bin 192 TL’den 2021’de 367 bin 850 TL’ye düştü ve toplam hanehalkı kültür harcamalarının yüzde 2’sinden yüzde 1’ine geriledi. Düşüşün yaşandığı diğer kalemler arasında kütüphane, kitap ve yazılı basın ve gösteri sanatları var.

Haber Merkezi / TÜİK’e göre hanehalklarının kültür harcamaları 2021 yılında bir önceki yıla göre yüzde 41 arttı. Hanehalklarının gerçekleştirdiği kültür harcamalarında; televizyon ve ekipmanı masrafları yüzde 20,5, kablolu/özel TV yayın hizmetlerine ödenen ücretler yüzde 15,7 ve veri işlem ekipmanları yüzde 15,5 ile en yüksek paya sahip oldu.

Müzeler, hayvanat bahçeleri gibi yerlere giriş için yapılan harcamalar iki katına çıktı ve bunların genel içindeki payı yüzde 0,2’den 0,3’e yükseldi. Müzik enstrümanları için yapılan harcamarın payı da yüzde 4’ten yüzde 3,3’e geriledi.

TÜİK’e göre toplam kültür harcamaları 2021 yılında bir önceki yıla göre yüzde 31,8 artarak 79 milyar 530 milyon 334 bin TL oldu. 2021 yılında toplam kültür harcamaları içinde genel devlet harcamalarının payı yüzde 52,4 oldu.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2021 yılı için kültür ekonomisi ve kültürel istihdam istatistiklerini yayımladı. Buna göre, kültür harcamaları 2021 yılında 2020 yılına göre yüzde 31.8 artarak 79 milyar 530 milyon 334 bin TL oldu. Kültür harcamalarının, gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2021 yılında yüzde 1.1 olarak gerçekleşti.

2021 yılında toplam kültür harcamaları içinde genel devlet harcamalarının payı yüzde 52.4 oldu. Genel devlet kültür harcamaları önceki yıla göre yüzde 25.1 artarak 41 milyar 698 milyon 592 bin TL olurken harcamaların yüzde 72.2’si merkezi devlet bütçesinden gerçekleşti. Genel devlet kültür harcamalarında en yüksek pay yüzde 17.8 ile mimarlık alanında oldu.

Hanehalklarının 2021 yılında gerçekleştirdiği kültür harcamalarında; televizyon ve ekipmanı masrafları yüzde 20.5, kablolu/özel TV yayın hizmetlerine ödenen ücretler yüzde 15.7 ve veri işlem ekipmanları yüzde 15.5 paya sahip oldu.

Kültürel sektörlerdeki girişimlerin cirosu yüzde 61.4 arttı

Kültürel sektörlerde faaliyet gösteren girişimlerin cirosu önceki yıla göre yüzde 61.4 artarak 145 milyar 186 milyon 559 bin TL olurken, faktör maliyetiyle katma değeri yüzde 64.1 artarak 27 milyar 846 milyon 992 bin TL oldu. Katma değerin yüzde 20.9’u kayıtlı medyanın basılması ve çoğaltılması, yüzde 13.3’ü sinema filmi, video ve televizyon programları yapımcılığı, ses kaydı ve müzik yayımlama faaliyetleri ve yüzde 12.3’ü mücevher ve benzeri eşyaların imalatı alanında faaliyet gösteren girişimler tarafından üretildi.

Kültürel mal ihracatı bir önceki yıla göre yüzde 110.6 artarak 87 milyar 36 milyon 925 bin TL olurken kültürel mal ithalatı bir önceki yıla göre yüzde 29.8 artarak 37 milyar 817 milyon 263 bin TL oldu. Kültürel mal ihracatının toplam mal ihracatı içindeki payı 2021 yılında yüzde 4.3 olurken kültürel mal ithalatının toplam mal ithalatı içindeki payı yüzde 1.6 oldu.

Kültürel istihdam yüzde 8.4 arttı

Kültürel istihdam 2021 yılında bir önceki yıla göre yüzde 8.4 artarak 642 bin kişi oldu. Kültürel istihdamda olanların yüzde 63.1’i 30-54 yaş grubunda, yüzde 28.8’i 15-29 yaş grubunda, yüzde 7.9’u ise 55 ve daha yukarı yaş grubunda yer aldı.

Kültürel istihdamda olanların yüzde 40.2’sini yükseköğretim mezunları, yüzde 36,4’ünü lise altı eğitimliler, yüzde 23.4’ünü ise lise ve dengi meslek okulu mezunu olanlar oluşturdu.

Kültürel istihdamda olanların, yüzde 60.4’ü ücretli, maaşlı veya yevmiyeli çalışırken, yüzde 39.6’sı işveren, kendi hesabına veya ücretsiz aile işçisi olarak çalıştı. Kültürel istihdamda olanların yüzde 74.1’i tam zamanlı çalışırken, yüzde 25.9’u yarı zamanlı çalıştı. Kültürel istihdamda yer alan kişilerin haftalık ortalama normal çalışma süresi 38.7 saat oldu.

El sanatları çalışanlarının payı yüzde 40 oldu

Kültürel istihdamın yüzde 89.3’ünü kültürel meslek alanlarında, yüzde 10.6’sını ise kültürel olmayan meslek alanlarında çalışanlar oluşturdu. Kültürel istihdamda olanların yüzde 40,0’ını el sanatları çalışanları, yüzde 19.9’unu mimar, planlamacı ve tasarımcılar, yüzde 8.4’ünü sanat ve kültür ile ilgili yardımcı profesyonel meslek mensupları, yüzde 7.9’unu ise sanatçılar ve sahne sanatçıları oluşturdu.

Kültürel istihdamın yüzde 27.9’unu kültürel faaliyet alanlarında, yüzde 72.0’ını ise kültürel olmayan faaliyet alanlarında çalışanlar oluşturdu. Kültürel faaliyet alanlarına göre; mimarlık ve uzmanlaşmış tasarım faaliyetlerinde çalışanların toplam kültürel istihdam içindeki payı yüzde 10.7 sanatlar, gösteri sanatları ve eğlence faaliyetlerinde çalışanların payı yüzde 4.2, programcılık, yayıncılık ve haber ajanslarının faaliyetlerinde çalışanların payı ise yüzde 4.0 oldu.

Paylaşın

ABD Ve Rusya’dan Sonra Almanya’dan Da Türkiye’ye Operasyon Uyarısı

Türkiye’nin Suriye’ye düzenlemeyi planladığı kara operasyonu için Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri’nin uyarılarının ardından bir uyarıda Almanya’dan geldi. Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, ‘Türkiye’yi Suriye’nin kuzeyini karadan işgal etmekten ve Irak’ın kuzeyine askeri saldırı düzenlemekten kaçınmaya’ çağırdı.

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Suriye ve Irak topraklarında askeri operasyonlarla ilgili olarak NATO müttefiği Türkiye’yi uyardı.

Romanya’nın Bükreş kentinde, NATO dışişleri bakanları toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Baerbock, terörizme karşı güç birliğinin, transatlantik ittifakın yeni güvenlik stratejisinde çok önemli bir yer tuttuğunu ve bunun İstanbul İstiklal Caddesi’nde yaşanan terör saldırısı için de geçerli olduğunu dile getirdi.

Tüm NATO üyelerinin, söz konusu olayın ardından Türkiye ile dayanışma içinde olduğunu ifade eden Baerbock, diğer yandan, “terörden korunmanın başlıca amacının sivilleri korumak olduğunu” ve bu yapılırken, “yeni şiddet olaylarının yeşereceği bir ortam oluşturulmaması gerektiğini” belirtti.

Uluslararası hukukun her koşulda gözetilmesi gerektiğinin altını çizen Dışişleri Bakanı, Bükreş’te yaptığı görüşmelerde Türkiye’deki durumla ilgili olarak, “Terörden korunma faaliyetlerinde de uluslararası hukuk geçerlidir, bu sebepten dolayı ısrarla, şiddet sarmalını tırmandırabilecek, Irak ve Suriye’de olası bir kara operasyonundan vazgeçilmesi çağrısında bulundum” dedi.

Çavuşoğlu: Teröristler kurban gibi gösterilemez

Baerbock’un açıklamalarını değerlendiren Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise, Türkiye’nin müttefiklerinden destek beklediğini ve “teröristlerin kurban gibi gösterilemeyeceğini” dile getirdi.

Türk Silahlı Kuvvetleri Suriye ve Irak’taki hedefleri bir süredir havadan vuruyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk ordusunun yakında bir kara operasyonuna da başlayabileceği sinyalini vermişti.

Ankara söz konusu operasyonlara gerekçe olarak, 13 Kasım’da İstanbul İstiklal Caddesi’nde düzenlenen, altı kişinin hayatını kaybettiği bombalı saldırıyı gösteriyor. Türkiye söz konusu saldırıdan PKK’yı sorumlu tutarken, gerek Suriye Demokratik Güçleri (SDG) gerekse PKK bu saldırı ile ilgilerinin olmadığını açıkladı.

Kremlin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksander Lavrentiev geçen hafta yaptığı açıklamada Suriye’nin kuzeyine yönelik hava saldırıları düzenleyen ve kara harekatı başlatma ihtimalini gündeme getiren Türkiye’den “itidalli” olmasını istemiş ve “aşırı güç kullanımından” kaçınmasını umduğunu bildirmişti.

Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov da, Türkiye’ye Suriye’deki durumu istikrarsızlaştıracak girişimlerden kaçınmaya çağırdıklarını vurgulamıştı.

ABD Savunma Bakanlığı sözcüsü ise dün akşam yaptığı açıklamada Ankara’ya Suriye’de düzenleyeceği kara harekatından vazgeçme çağrısında bulundu.

Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna da, Türkiye’nin Suriye ve Irak’taki PKK mevzilerine yönelik hava saldırılarının ardından yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin terörizm karşısındaki güvenlik endişelerini anlıyoruz. Ancak bu tür araçlarla ve böylesine bir yöntemle değil.” sözleriyle operasyonlara tepki göstermişti.

“Türk ordusu harekat için birkaç güne hazır”

Reuters haber ajansına konuşan Türk yetkililer, ordunun Suriye’nin kuzeyine kara harekatı yapmak hazırlıkları için yalnızca birkaç güne ihtiyaç duyduğunu belirtmişti. Türkiye uzun menzilli silahlar ve savaş uçaklarıyla bir süredir bölgeyi bombalıyor.

Suriye yönetimi, Türkiye’yi kuzey topraklarını işgal eden bir güç olarak tanımlıyor ve Türkiye’nin yeni saldırılarının “savaş suçu” olarak değerlendirilmesini istiyor.

Paylaşın

Rusya’dan Türkiye’nin Operasyon Planladığı Bölgeye Askeri Takviye

Rusya, Türkiye’nin kara harekatı düzenlemeyi planladığı Kürt güçler ve Suriye ordusunun kontrolündeki bölge askeri takviye yaptı. Rusya’nın ayrıca Suriye rejiminin elindeki Tel Rıfat’a yakın Menag askeri havaalanındaki varlığını sağlamlaştırdığı bildirildi.

Suriye’de Beşar Esad yönetimini destekleyen Rusya’nın Türkiye sınırına yaklaşık 15 kilometre mesafedeki Tel Rıfat bölgesine takviye gönderdiği belirtildi.

Bölge sakinleri ve Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin AFP haber ajansına verdiği bilgilere göre Rusya güçleri, Türkiye’nin kara harekatı düzenlemekle tehdit ettiği Kürt güçler ve Suriye ordusunun kontrolündeki bölgede varlığını arttırdı.

Tel Rıfat bölge sakinleri, Rusların takviyesinin kente ulaştığını bildirdi. Bölge sakinlerine göre Rus güçleri, bölgedeki Kürtler ve Türk yanlısı güçler tarafından kontrol edilen bölgeler arasına yeni barikatlar yerleştirdi. Kürt güçlerinin elindeki Tel Rıfat, bir yanda Suriye ordusu, diğer yanda ise Türkiye destekli muhalif güçlerle çevrili durumda.

Menag havaalanı ve Kobani

Suriye’de faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşu Suriye İnsan Hakları Gözlemevi ((SOHR) ise Rus güçlerinin Suriye rejiminin elindeki Tel Rıfat’a yakın Menag askeri havaalanındaki varlığını sağlamlaştırdığını ifade etti.

SOHR ayrıca Rusların Kobani yakınlarında da güçlerini takviye ettiğini kaydetti. AFP’ye konuşan SOHR güvenlik yetkilisi Rami Abdel Rahman, Rus güçlerinin helikopterlerle devriye gezdiğini belirterek “Bu takviyelerin amacı Türk askeri operasyonunu engellemek ya da geciktirmek olabilir” dedi.

Suriye’deki Kürt güçlerin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) salı günü Rusya’dan Türkiye üzerinde kara operasyonundan vazgeçirmek için baskı kurmasını istediğini belirtmişti.

Suriye’nin kuzeyine operasyon

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin zamanı geldiğinde “kendisini tehdit edenlere” karşı kara harekatı düzenleneceğine işaret ederek, güney sınırında 30 kilometrelik bir güvenli bölge oluşturmak amacıyla öncelikle Tel Rıfat ve ayrıca Münbiç ve Kobani’yi hedef alacaklarını ifade ediyor.

Ankara, 13 Kasım’da İstanbul’da meydana gelen ve altı kişinin ölümüne neden olan saldırılardan bölgedeki YPG’yi sorumlu tutarak Suriye’ye hava operasyonu düzenlemişti. Şimdi kara harekatına hazırlandığını belirten Ankara’ya karşı Rusya, ABD ve Almanya operasyondan vazgeçmesi çağrısında bulunuyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

İsveç’ten Flaş Açıklama: NATO Görüşmelerinde İlerleme Sağlandı

İsveç Dışişleri Bakanı Tobias Billström, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Finlandiya Dışişleri Bakanı Pekka Haavisto ile NATO Dışişleri Bakanlarıyla Bükreş’te yaptıkları toplantıyı ülkesinin devlet televizyonu SVT’ye değerlendirdi.

İsveç Dışişleri Bakanı Billström, “NATO görüşmelerinde ilerleme sağlandı. Bunu dün Bükreş’te görüştüğümüz diğer meslektaşlarım da onayladı. Çok yakında Türkiye’ye gideceğim ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile görüşeceğim. Orada birçok konuyu ele alma fırsatı bulacağız. Bu görüşmeyi de dört gözle bekliyorum” dedi.

Türkiye’nin, ne zaman İsveç’in NATO üyeliğini onaylayacağını bilmediğini söyleyen Billström, “Sabit bir zaman dilimini işaret etmek yanlış olur. Ancak dün Bükreş’teki görüşmede ortaya çıkan, ilerleme sağlandıkça Türkiye’nin parlamentosu İsveç’in NATO üyeliğini onaylayacak bir noktaya gelebilir” dedi.

Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelik başvurusu

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından 18 Mayıs’ta resmen NATO üyeliğine başvuran Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılım protokolleri 5 Temmuz 2022’de Brüksel’deki NATO Karargahında imzalandı.

30 üye ülkenin temsilcileri, İspanya’nın başkenti Madrid’de 29-30 Haziran’da yapılan NATO zirvesinde Türkiye’nin itirazlarını bir kenara bırakmasıyla iki ülkenin ittifaka davet edilmesi yönünde alınan karar doğrultusunda gerekli formaliteleri tamamlamak için karargahta bir araya geldi.

Bu bağlamda, 30 NATO üyesi ülkenin temsilcileri, İsveç ve Finlandiya’nın İttifaka katılım protokollerini imzaladı. Söz konusu katılım protokollerinin NATO üyesi ülkeler tarafından kendi ulusal yasaları ve prosedürleri uyarınca onaylanması gerekiyor.

Tüm üye ülkeler, kendi onay süreçlerini tamamladıktan sonra Washington Antlaşması’nı saklayan Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) yeni üyenin katılımını öngören protokolleri kabul ettiklerine dair bildirim yapıyor.

Bütün aşamalar tamamlanınca NATO Genel Sekreteri, bu durumda Jens Stoltenberg, yeni üyeleri İttifaka katılmaya çağırıyor. Son olarak yeni üyeler de kendi ulusal yasal sürecini tamamlayarak katılım belgesini ABD’ye teslim ediyor ve katılım süreci tamamlanıyor.

Paylaşın

Suriye Ve Mısır Türkiye İle Normalleşmek İstiyor Mu?

Konya’da katıldığı programda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Mısır ile bu iş yoluna girdiyse aynı şekilde Suriye ile de bu iş yoluna girebilir” diyerek ilişkileri ilerletmekteki niyetini beyan etti. Peki Mısır ve Suriye normalleşmek istiyor mu?

Türkiye’nin son bir yıldır dış politikada attığı “normalleşme” adımları genişleyerek sürüyor. Kasım 2021’de Birleşik Arap Emirlikleri ile başlayan süreçte İsrail ve Suudi Arabistan ile ilişkiler onarıldı. Ermenistan ile temaslar sürüyor. Ekim ayında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Başbakan Nikol Paşinyan ile aynı masada görüntü vermişti.

En sürpriz gelişme Erdoğan’ın, 2022 Dünya Kupası açılışı için gittiği Katar’da yaşandı. Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile tokalaşan Erdoğan, mevkidaşı ile 45 dakika görüştü. Şimdi ise Suriye ile diyalog zemini aranıyor.

Konya’da katıldığı programda Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Mısır ile bu iş yoluna girdiyse aynı şekilde Suriye ile de bu iş yoluna girebilir” diyerek ilişkileri ilerletmekteki niyetini beyan etti. Geçtiğimiz haftalarda da “vakti geldiğinde” Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşebileceğini, seçimlerden sonra ilişkilerde “sil baştan” yapılabileceğini söylemişti.

Peki Türkiye’nin politika değişikliğinin nedenleri neler? DW Türkçe’ye konuşan uzmanlara göre, normalleşme ihtiyacını daha güçlü hisseden taraf Türkiye.

Seçim yatırımı mı?

Londra merkezli düşünce kuruluşu Chatham House’dan akademisyen Galip Dalay’a göre Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki hedeflerine ulaşabilmek için Şam ile diyaloğa açık olduğunu göstererek Rusya’yı ikna etmek istiyor.

Erdoğan’ın dış politika kararları alırken iç siyaseti öncelediği görüşündeki Dr. Hamidreza Azizi ise “Türkiye’nin Suudi Arabistan ve BAE gibi zengin Körfez ülkeleriyle yakınlaştığını gördük. Burada öncelik aslında iç politika. Bu ülkelerden yatırım çekmek istiyor ki seçimleri kazanmak için bu kaynağa ihtiyaç var” dedi.

Mısır ve Suriye konusunda da kararların yine seçim odaklı verildiği yorumunu yapan Berlin merkezli Bilim ve Politika Vakfı (SWP) araştırmacısı Azizi şöyle konuştu:

“Mültecilerin varlığı Türkiye’de önemli bir iç politika tartışması haline geldi. Seçimlere doğru bu konu giderek ısınıyor ve farklı siyasi partiler farklı fikirlerle ortaya çıkıyor. Esad ile bir tür anlaşmaya varmak ve mültecileri geri göndermek politik gereklilik halini aldı. Bence mülteci kartını oynamak için seçimler öncesi Suriye’yle ilgili mesajlar veriyor.”

Sisi ve Esad ne bekliyor?

Uzmanlar normalleşme isteğini daha yüksek sesle dile getiren tarafın Türkiye olduğuna dikkat çekiyor. Peki Mısır ve Suriye’nin Ankara ile yakınlaşmaktaki çıkarları ne?

Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nden (CSIS) araştırmacı Natasha Hall, “Mısır, kendi doğal gazı için pazar arıyor, ayrıca rejim karşıtlarının susturulmasını istiyor” dedi. Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el Sisi muhaliflerinin İstanbul’daki televizyon stüdyoları bu yılın ilk aylarında kapatılmıştı.

Esad için ise öncelik savaş ve yaptırımların etkisiyle çöken ekonomisi canlandırmak ve siyasi geleceğini garanti altına almak için mümkün olduğunca çok tanınmaya sahip olmak.

Washington merkezli Brookings Enstitüsü’nden araştırmacı Reva Dhingra, “Devam eden savaş, yolsuzluk, korona salgını, yüksek enflasyon ve kur krizi yüzünden Suriye, ekonomik açıdan Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmek isteyecektir” dedi.

“Rejim, Türkiye’nin muhalifleri desteklemesini engellemek istiyor” diyen Dalay ise “Suriyeli muhalifler bir süredir Esad karşıtlığıyla değil, Ankara’nın önceliklerine göre hareket ediyor. Esad normalleşmeyle meşruiyet kazanmak istiyor. Nitekim rejimin hem bölgesel hem de uluslarası alanda normalleşme ve meşruiyet kazanma arayışı var. Ankara ile normalleşme bu arayışa hizmet eder” yorumunu yaptı.

Azizi de “Türkiye ile yakınlaşmak Esad rejimi için önemli bir güvenlik endişesinin ortadan kalkması demek. Esad için Türkiye, isyancıların en önemli destekçisi. Normalleşme halinde bu durumun değişmesini ve ülkenin kalanında kontrolü sağlayabilmeyi umuyor” dedi.

Zorluklar neler?

Mısır ve Suriye ile normalleşmenin BAE, Suudi Arabistan ya da İsrail’le olduğu kadar kolay ve hızlı olmayacağı konusunda hemen herkes hemfikir.

Beşar Esad’ın basın danışmanı Buthaina Shaaban, yerel medyaya verdiği demeçte, Ankara’dan gelen açıklamalara ihtiyatla yaklaştıklarını kaydetti. Shaaban, “Belki seçim sebebiyle ya da başka ülkeler veya partilere baskı yapmak için bu açıklamaları yapıyorlar. Kendi gündemleri var” dedi.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nin (ECFR) Ortadoğu ve Kuzey Afrika Program Direktörü Julien Barnes-Dacey, yaklaşık on yıldır devam eden düşmanlıkların ardından hem Kahire hem Şam’ın Ankara’nın değişen söylemine dikkatle yaklaştığını belirtti. Barnes-Dacey, “Taraflar daha sık diyaloğa girmeye başlasa bile bu hızlı bir ilerleme ve nihayetinde normalleşme yaşanacağı anlamına gelmiyor. Esad, muhtemelen Türk ordusunun geri çekilmesini ve Ankara’nın Suriye’nin egemenliğini kabul ettiğini görmek isteyecektir” diye konuştu.

“Suriye’nin kuzey toprakları Türkiye’nin kontrolünde. Bu, Esad’ın bir normalleşmeye şüpheyle yaklaşmasına neden oluyor” diyen Azizi de “Gerçek bir normalleşme için Türk güçlerinin kuzey topraklarından çekilmesini ve buralarda kontrolü rejime devretmesini bekliyorlar” dedi. Böyle bir şeyin yakın gelecekte yaşanmasını beklemediğini vurgulayan Azizi, “Belki üst düzey toplantılar olabilir hatta Erdoğan ve Esad bile görüşebilir ancak bu, işlerin gerçekten normalleşeceği anlamına gelmiyor” yorumunu yaptı.

Suriye’ye operasyonu etkiler mi?

Türkiye’nin Suriye’de rejim karşıtı silahlı muhaliflere desteği ve devam eden operasyonlarına dikkat çeken Dhingra ise “Yeni bir kara harekatı yapılacağı yönündeki son açıklamalar ve süren hava saldırıları yüzünden durum oldukça gergin. Kısa vadede normalleşme için diplomatik çabalar bu atmosferin gölgesi altında kalacaktır” ifadelerini kullandı.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre, İstiklal Caddesi’ndeki bombalı eylem sonrası başlayan Pençe-Kilit operasyonu sırasında şu ana kadar en az 23 rejim askeri öldü.

Dalay’a göre Türkiye, Suriye topraklarına yönelik operasyonları ile rejimle normalleşme söylemini çelişkili görmüyor. “Ankara, YPG’ye yönelik operasyonları ile Suriye’de resmen adı konmamış olsa da Kürtlerin merkezinde olduğu otonom yönetimin zayıflatılmasının rejimin de hoşuna gideceğini düşünüyor” dedi. Bu görüşe katılan Barnes-Dacey da nihayetinde Ankara ve Şam’ın Kürt ayrılıkçılarla mücadele gibi ortak bir zeminde buluşabileceğini kaydetti.

Libya faktörü

Mısır’la ilişkilerde ise öne çıkan kriz başlığı Libya. Ankara ve Kahire, Libya’da rakip güçleri destekliyor.

Galip Dalay, “Türkiye ile Mısır, Etiyopya ve Libya’da karşı kamptalar. BAE ile olduğu kadar hızlı olmayacaktır normalleşme. Şu anda asıl mesele Libya. Bizim için Suriye ne ise Mısır için de Libya o” dedi.

Chatham House’dan Tim Eaton’a göre, Türkiye’nin sahada “Kazanan ve kaybedeni belirleme kapasitesine sahip güçleri” mevcut. Ayrıca Trablus yönetimi üzerinde güçlü siyasi ve ekonomik etkisi var. “Türkiye son aylarda Trablus’un rakibi doğudaki yönetimle de yakınlaşma arayışına girdi” diyen Eaton’a göre Yunanistan’ın Libya’da Ankara ile rekabet için çok az seçeneği var.

2014’te ülkenin doğusu ve batısındaki savaşçı gruplar arasında bölünen Libya’yı yıllardır, Trablus ve Tobruk merkezli iki ayrı yönetim idare ediyor. Tobruk merkezli Fethi Başağa yönetimi ve Türkiye’nin desteklediği Trablus merkezli Abdulhamid Dibeybe hükümeti birbirlerini meşru olmamakla suçluyor.

Dış politikaya Yunanistan ayarı

Peş peşe gelen normalleşme açıklamaları, dış politikaya “Yunanistan ayarı” verildiği yorumlarına da neden oluyor. Özellikle Mısır’la bir yakınlaşma Yunanistan’ı güç durumda bırakabilir.

Dalay’a göre Ankara, Kahire’yle normalleşme için attığı adımlarla Mısır, İsrail ve BAE ile Yunanistan’ın arasına mesafe koymak istiyor. “Temelde Doğu Akdeniz’de yaşadığı çok aktörlü sorunu bir Yunanistan sorunu haline dönüştürmek istiyor. Önceden bu Türkiye’ye karşı Mısır, BAE, İsrail, Fransa ve Suudi Arabistan’ın olduğu bir krizdi. Şimdi en azından bu ülkeleri daha nötr kalmaya, Yunanistan’la ikili krizinde taraf olmamaya ikna etmek istiyor.”

Erdoğan Konya’daki konuşmasında, “Akdeniz’de bizim bu gücü başkalarına kaptırmamamız gerekir. Yunanistan’ın buralara ulaşması, bu olacak iş değil” ifadelerini kullanmıştı.

Halihazırda Kahire ve Atina arasında çok yakın bir işbirliği söz konusu.

“Türkiye’nin Libya’daki çıkarlarından vazgeçmesi olası değil” diyen Hall, Ankara’nın daha önce Mısır ve Yunanistan tarafından oluşturulan doğal gaz işbirliğinden dışlandığını hatırlatarak yeni durumda avantaj elde etmeye çalışabileceğini kaydetti. Azizi de “Türkiye ile stabil bir ilişki Mısır’ın da çıkarına. Eğer Libya konusunda ortak bir yol haritası belirlenebilirse bu Mısır’ın da çıkarına olacaktır” görüşünü dile getirdi.

Paylaşın