Avrupa Birliği, Türkiye’nin Rusya İle Yakın İlişkilerinden Rahatsız

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell Türkiye’den Rusya’ya yönelik politikasını değiştirmesini ve Ukrayna’ya saldırıları nedeniyle Batılı ülkelerin Rusya’ya yönelik aldığı yaptırımları hayata geçirmesini talep etti.

Avrupa Birliği, Türkiye’nin Ukrayna Savaşı’na rağmen Rusya ile yakın ilişkilere sahip olmasından rahatsız olduğunu açıkladı.

Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell Türkiye’den Rusya’ya yönelik politikasını değiştirmesini ve Ukrayna’ya saldırıları nedeniyle Batılı ülkelerin Rusya’ya yönelik aldığı yaptırımları hayata geçirmesini talep etti.

Josep Borrell’in Avrupa Parlamanentosu’na (AP) konuyla ilgili gönderdiği yazı, Funke Medya Grubu’na bağlı gazetelerin Pazar günkü baskılarında yer aldı. Borrell yazıda, “Türkiye’nin AB’nin Rusya’ya yönelik kısıtlayıcı önlemlerine katılmama politikası giderek artan endişe kaynağı” ifadesini kullandı.

Borrell, AB ve Türkiye’nin Gümrük Birliği içinde olduğuna dikkat çekerek bunun malların hem sivil hem de askeri amaçlı olmak üzere çift kullanımlı serbest dolaşımını güvence altına aldığına işaret etti. AB ürünlerin serbest dolaşımı nedeniyle AB yaptırımlarının delinebileceği endişesini taşıyor.

“Türkiye AB’ye aday”

Türkiye’nin Rusya’ya geçici çözümler sunmaması gerektiği konusunda uyarıda bulunan Borrell, AB üyeliğine adaylığının altını çizdi ve “Türkiye de dahil bütün aday ülkelerden, kararlaştırılan önlemlere uymaları bekleniyor” dedi.

“Ukrayna Savaşı’nın ortasında Türkiye ve Rusya’nın ikili ekonomik ilişkileri derinleştirmesi aynı şekilde endişe kaynağı” diyen Borrell, AB’nin kaygı ve beklentilerini Türk muhataplarına birçok kez ilettiğini ve bunu her düzlemde dile getireceğini kaydetti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Ağustos ayında daha sıkı ekonomik işbirliği kararı almıştı. Ancak Türkiye Rusya’nın çıkarlarını savunduğu yönünde dile getirilen iddiaları reddediyor.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 17 Kasım’da yaptığı açıklamada, tahıl koridoru anlaşmasının uzatılması sürecinde Rus ve Ukraynalı muhatapların yanı sıra BM, ABD ve Avrupalı muhataplarla temaslar yürütüldüğünü söylemiş, atılan adımlardan Rusya’nın da tatmin olduğunu belirterek şöyle konuşmuştu:

“Ama engellerin tamamen kalkmadığını söylemek lazım. Bunu söylediğimiz zaman bazıları ‘Rusya’yı mı savunuyorsunuz?’ diyor. Hayır, Rusya’yı savunmuyoruz. Her şeyden önce bu bir anlaşma. İkincisi de Ukrayna tahılının sorunsuz şekilde özellikle ihtiyaç sahibi ülkelere gidebilmesi için Rusya’nın taleplerinin de anlaşmada olduğu gibi karşılanması gerektiğini söylüyoruz.”

Paylaşın

“İktidarın Kafasındaki Seçim Tarihi Net: 14 Mayıs” İddiası

Türkiye hızlı bir şekilde seçime giderken, gazeteci Fatih Altaylı, “İktidarın kafasındaki seçim tarihi net. Seçimi mutlaka ve mutlaka 14 Mayıs günü yapmak istiyorlar. Bunun simgesel önemini vurguluyorlar sürekli olarak” dedi.

Habertürk yazarı Fatih Altaylı, AK Parti kulislerinden edindiği bilgileri aktardığı bugünkü yazısında, seçim tarihinin iktidar partisi için ‘net’ olduğunu söyledi. Altaylı, görüştüğü kişilerin Demokrat Parti’nin iktidara geldiği günü seçim günü yapmak istediklerini kaydetti.

Altılı Masa’nın cumhurbaşkanı adayına dair, “Bir an önce karşılarında kimin olacağını görmek istiyorlar” diyen Altaylı’nın yazısının ilgili kısmı şu şekilde:

“İktidar kulislerinde gezindim biraz.

Epey bir şey öğrendim.

Mesela iktidarın kafasındaki seçim tarihi net.

Seçimi mutlaka ve mutlaka 14 Mayıs günü yapmak istiyorlar.

Bunun simgesel önemini vurguluyorlar sürekli olarak.

“O gün Demokrat Parti 27 yıllık tek parti iktidarını sona erdirdi. O gün önemli bir gün.”

Bunu söyleyen AK Partiliye ‘Ya o gün uzun süreli iktidarlara yaramayan bir gün ise. Ya o gün muhalefet de 21 yıllık bir iktidara son vereceğiz derse’ deyince ‘Ne alakası var’ diyor ama biraz bozuluyorlar.

Ama bana göre 21 yıldır Türkiye’de de hemen hemen bir tek parti iktidarı var gibi.

Bu tarih AK Parti’nin kafasında netleşmiş.

‘Ya muhalefet kabul etmezse. Ya zamanında derse. Ya daha erken isterse’ diye soruyorum.

‘Demezler’ diyen kesin bir tavır görüyorum.

Muhalefetin hala bir aday açıklamamış olmasından ise rahatsızlar.

Bir an önce karşılarında kimin olacağını görmek istiyorlar.”

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

NATO Üyeliği: İsveç Ve Finlandiya, Türkiye’den Yeşil Işık Bekliyor

İsveç ve Finlandiya, NATO’ya katılmak için Türkiye’nin onayını bekliyor… Finlandiya Dışişleri Bakanı Pekka Haavisto, bu yılın başlarında her iki ülke tarafından Türkiye’ye verilen taahhütlerin “büyük ölçüde yerine getirildiğini” söyledi. İsveç Dışişleri Bakanı Tobias Billström de konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede üçlü muhtıra kapsamında Türkiye’nin dile getirdiği endişeleri ele aldıklarını belirtti.

Haber Merkezi / Haavisto, İsveç ve Finlandiya’nın şubat ayına kadar NATO’ya katılacağını umduğunu kaydetti. Billström ise, yakında Ankara’yı ziyaret edeceğini ve Türkiye’nin PKK’nın bu ülkedeki varlığına ilişkin kaygılarını ve muhtıranın gereklerinin yerine getirilmesini görüşeceklerini söyledi.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile İsveç ve Finlandiyalı mevkidaşları Washington’da ortak basın toplantısı düzenledi.  Blinken, ABD’nin İsveç ve Finlandiya’yı yakında NATO müttefiki olarak göreceğine emin olduğunu söylerken Türkiye’nin, iki ülkenin ittifaka katılmasıyla ilgili kaygılarının da farkında olduklarını belirtti. Blinken, bu iki ülkenin zaten NATO ittifakıyla entegre biçimde faaliyet gösterdiklerini ifade etti.

“Bu, ABD ve Türkiye arasındaki ikili bir mesele değil” diyen Blinken “Ve ikili bir meseleye de dönüşmeyecek” diyerek Finlandiya ve İsveç’in, Türkiye’nin kaygılarını gidermek ve somut adımlar atmak için yapıcı bir süreç başlattıklarına dikkat çekti.

Blinken, “Söylediğim gibi, Finlandiya ve İsveç’in üye olması ve sürecin en kısa sürede ilerlemesi konusunda ABD’de, sadece Başkan değil, Kongre’den de büyük bir destek var. Bir NATO müttefiki olarak Türkiye’ye bu hususu belirttik ve hem İsveç’in hem de Finlandiya’nın üye olmaya hazır olduklarını açıkça ifade ettik” dedi.

ABD Dışişleri Bakanı “Türkiye’nin meşru güvenlik kaygılarını da kabul ediyoruz. İlk günden beri Türkiye topraklarında, diğer NATO müttefiklerinin topraklarında olduğundan daha fazla terör saldırısı olduğunu biliyoruz. Ancak hem Finlandiya hem de İsveç’in, temel güvenlik endişeleri konusunda Türkiye ile ikili işbirliğini önemli ölçüde güçlendirmek de dahil olmak üzere, atmış oldukları somut adımları da takdir ediyor ve takdirle karşılıyoruz” diye konuştu.

Bunun ilerlemekte olan bir süreç olduğuna dikkat çeken Blinken, süreç yakında müttefikimiz olacak her iki ülkenin de Türkiye ile yürüttüğü çok önemli çalışmalar sayesinde ilerliyor. Bu sürecin devam edeceğine ve yakın zamanda başarılı bir şekilde sonuçlanacağına dair her türlü beklentiye sahibim” dedi.

“Türkiye’ye verilen taahhütleri büyük ölçüde yerine getirdik”

Finlandiya Dışişleri Bakanı Pekka Haavisto, bu yılın başlarında her iki ülke tarafından Türkiye’ye verilen taahhütlerin “büyük ölçüde yerine getirildiğini” söyledi. Haavisto, İsveç ve Finlandiya’nın şubat ayına kadar NATO’ya katılacağını umduğunu kaydetti.

Türkiye’de seçimlerin olacağını hatırlatan Finlandiya Dışişleri Bakanı Haavisto, “Tabii ki umudumuz bu kararın Türkiye’den bir an önce gelmesi. Hala eksik olan şey net bir tarih ve Türk parlamentosunun bu konuyu ele almak için net bir planı” diye konuştu.

“Endişeleri anlıyoruz”

İsveç Dışişleri Bakanı Tobias Billström de konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede üçlü muhtıra kapsamında Türkiye’nin dile getirdiği endişeleri ele aldıklarını belirtti.

Billström, “Ama şu da anlaşılmalıdır, bu muhtıranın şartlarının yerine getirilmesi İsveç’te anayasa, mevzuat ve hukuk kurallarının temel ilkeleri çerçevesinde gerçekleşmelidir. Bu da Türk hükümetinin çok iyi bildiği bir şeydir. Bu sınırlar içinde her şey yerine getirilecektir” değerlendirmesinde bulundu.

İsveçli Bakan, yakında Ankara’yı ziyaret edeceğini ve Türkiye’nin PKK’nın bu ülkedeki varlığına ilişkin kaygılarını ve muhtıranın gereklerinin yerine getirilmesini görüşeceklerini söyledi.

Finlandiya ve İsveç, bu yıl Rusya’nın Ukrayna savaşının ardından NATO’ya üye olma talebinde bulunmuştu. Ancak NATO üyesi Türkiye, bir dizi koşul karşılanmadan iki ülkenin üyeliğine onay vermeyeceğini açıklamıştı. Bunlar arasında PKK bağlantılı Kürt gruplara karşı daha sert önlem alınması ve Türkiye’ye silah ambargosunun kaldırılması da var.

NATO üyelik konusundaki kararları oy birliğiyle alıyor. Bu da 30 üye ülkenin tamamının onayının alınması gerektiği anlamına geliyor. Bu iki ülkenin üyeliğine bir tek Türkiye karşı çıkıyor. Ancak henüz Macaristan da iki ülkenin NATO üyeliğini onaylamadı.

Paylaşın

Almanya’dan Türkiye’ye ‘İnsan Hakları’ Eleştirisi

Almanya’nın 15’inci İnsan Hakları Politikaları Raporu’nda Türkiye’de basın özgürlüğü ve düşünce özgürlüğünün anayasal güvence altında olduğu, ancak terörle mücadele ve ceza kanunlarının yorumlanma şeklinin bu özgürlükleri güçlü bir şekilde kısıtladığı kaydedildi.

Raporda, siyasi davalardaki soruşturma ve yargılama süreçlerinin yargı bağımsızlığının sınırlarını gözler önüne serdiği, sivil toplumun geniş kesimlerinde caydırıcı etki yarattığı kaydedildi. Raporda aşamalı olarak Ekim 2019’dan itibaren yürürlüğe konulan yargı reformu ile Mart 2021’de sunulan İnsan Hakları Eylem Planının şimdiye kadar temel sorunların giderilmesine katkı sağlamadığı da kaydedildi.

2020 yılı Ekim ayı ile bu yıl Ekim ayına kadarki dönemi kapsayan ve Alman hükümetinin önümüzdeki dönemde izleyeceği politikaların çerçevesini çizen 15’inci İnsan Hakları Politikaları Raporu kabinede kabul edildi. Raporda Türkiye’ye ayrılan bölümde özgürlükler ve yargı bağımsızlığı konusunda eleştiriler öne çıktı. Metinde Türkiye’de basın özgürlüğü ve düşünce özgürlüğünün anayasal güvence altında olduğu, ancak terörle mücadele ve ceza kanunlarının yorumlanma şeklinin bu özgürlükleri güçlü bir şekilde kısıtladığı kaydedildi.

Siyasi davalar ve basın özgürlüğü

Raporda, siyasi davalardaki soruşturma ve yargılama süreçlerinin yargı bağımsızlığının sınırlarını gözler önüne serdiği, sivil toplumun geniş kesimlerinde caydırıcı etki yarattığı kaydedildi. Soruşturma makamlarının eleştirel seslere ve dijital ortamdaki “kışkırtıcı” olduğu belirtilen içeriklere karşı sert müdahale için hukuki araçlara sahip olduğu belirtilen raporda, Türkiye’nin Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün 2022 yılı Basın Özgürlüğü Endeksinde 180 ülke arasında 149’uncu sırada yer aldığına işaret edildi.

Raporda aşamalı olarak Ekim 2019’dan itibaren yürürlüğe konulan yargı reformu ile Mart 2021’de sunulan İnsan Hakları Eylem Planının şimdiye kadar temel sorunların giderilmesine katkı sağlamadığı da kaydedildi.

Osman Kavala eleştirisi

Alman hükümetinin raporunda Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını uygulamadaki eksikliklerinin yıllardır eleştirilere neden olduğu belirtilerek, AİHM’in Osman Kavala’nın serbest bırakılmasıyla ilgili kararını uygulamayan Türkiye’ye karşı Avrupa Konseyi’nde Aralık 2021’de ihlal süreci başlatıldığı hatırlatıldı.

Kadın hakları ve LGBTİ

Raporda Türkiye’nin 1 Temmuz 2021’de İstanbul Sözleşmesinden “eşcinselliği normalleştirdiği” gerekçesiyle çekildiği belirtilerek sözleşmenin feshinin kadınların hukuki korunma seviyesinde henüz bir değişikliğe yol açmadığı, ancak kadın örgütlerinin yasaların yeterince uygulanmaması ve cezasızlık nedeniyle ev içi şiddeti teşvik eden bir toplumsal ortam yaratıldığı şikayetinde bulundukları kaydedildi.

Raporda Türkiye’de cinsel yönelim ve cinsel kimliğin açık ve özgür bir şekilde yaşanması konusunda hukukî yasaklamalar bulunmadığı, ancak ayrımcılığa karşı hukuki bir koruma da bulunmadığı kaydedildi. Belgede eşcinsellik karşıtı söylemin medya ve siyasette çok yaygın olduğuna, gösterilerin yasaklandığına da dikkat çekildi.

Sığınmacılar konusunda övgü

Raporda Türkiye’nin dört milyondan fazla sığınmacı ve göçmeni kabul ederek takdire şayan bir başarı gösterdiği, ancak koruma statüsüne erişimin artırılmasına devam edilmesi gerektiği kaydedildi.

Raporda Alman hükümetinin dünya çapında insan hakları alanındaki önceliklerine de yer verildi. Önümüzdeki iki yıllık dönem için belirlenen öncelikli alanlar; cinsiyet eşitliği, çeşitlilik, cinsel yönelim ve cinsel kimlik nedeniyle uğranılan ayrımcılık, ırkçılık, antisemitizm, Müslümanlara karşı düşmanlık, Antiziganizm (Çingene karşıtlığı) ile gruplara yönelik diğer insan hakları düşmanlığı formları olarak sıralandı. Hükümetin hedefleri arasında din özgürlüğü ve çocukların daha iyi korunması için çalışmalar yürütülmesi de yer aldı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

ABD’den Net Suriye Açıklaması: Askeri Operasyonlar Görmek İstemiyoruz

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Direktörü John Kirby, gazetecilere yaptığı açıklamada “Suriye’nin kuzeybatısında sivilleri olduğundan daha fazla risk altına sokacak, Suriye’deki birliklerimizi ve personelimizi ya da IŞİD’le mücadele misyonumuzu tehlikeye atacak askeri operasyonlar görmek istemiyoruz” dedi.

John Kirby, açıklamasının devamında, ABD’nin Türkiye’nin özellikle terörizme karşı kendini savunma hakkı olduğunu kabul ettiğini de kaydetti.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Direktörü John Kirby, basın mensuplarına yaptığı açıklamada, Türkiye’nin kuzey Suriye’ye kara harekatı düzenleme ihtimali hakkında da konuştu.

John Kirby, “Kuzeybatı Suriye’de sivilleri halihazırda olduklarından daha fazla riske atacak, Suriye’deki askerlerimizi, personelimizi veya IŞİD’e karşı operasyonlarımızı tehlikeye atacak askeri operasyonlar görmek istemiyoruz” açıklamasında bulundu.

Kirby, Taksim’de 13 Kasım’da yaşanan patlamanın ardından Türkiye’nin kuzey Suriye ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) topraklarına yönelik hava saldırılarına ilişkin 28 Kasım’da da bir açıklama yapmış ve “ABD’lilerin hayatını riske atacak bir eylem istemiyoruz” demişti:

Türkiye terör saldırılarına maruz kaldı. Ancak özellikle Suriye içinde daha çok ölüme, daha çok masumun ölmesine yol açacak ya da bizim IŞİD ile mücadele çabalarımıza zarar verecek bir eylem görmek istemiyoruz.

Bizim Suriye’de IŞİD ile mücadele eden askerlerimiz var. Suriye’de Türkiye ya da başka bir ülke tarafından ABD’lilerin hayatını riske atacak bir eylemi görmek istemiyoruz. ABD askerleri burada sahada ve SDG’ye [Suriye Demokratik Güçleri] destek veriyor.”

“Baskılar hava saldırılarını azalttı”

Öte yandan, Türkiye’nin kuzey Suriye’ye olası bir kara harekatı konuşulmaya devam ederken, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Komutanı Mazlum Abdi de Şarku’l Avsat’ın konuyla ilgili sorularını yanıtladı.

Abdi, “Rusya’nın şu an Türkiye ile aralarında tarafsız bir konumda olduğunu” söyleyen Abdi, ABD ile ortak devriyelerinin de sürdüğünü belirtti. “ABD’nin Ankara üzerindeki baskısının bir ölçüde etkili olduğunu ve Ankara üzerindeki uluslararası baskının da zamanla arttığını düşünüyorum” diyen Abdi, Rusya’ya da atıfla, oluşan büyük baskının “hava saldırılarının azalmasına neden olduğu” görüşünü dile getirdi.

Abdi, Taksim’de yaşanan patlamanın faili olarak gözaltına alınan Ahlam Albashır ile ilgili de önceki iddialarını sürdürdü: “Saldırıyı gerçekleştiren kızın saldırıdan kısa bir süre önce ağabeyi, amcası ve diğer bazı aile üyelerinin yaşadığı Afrin’e defalarca kez gittiğini tespit ettik.”

“Hedef alınacak olanlar rejim güçleri”

Abdi, Türkiye’nin SDG güçlerinin çekilmesini istediği Kobanî, Tel Rıfat ve Menbiç’teki durumla ilgili de şu açıklamalarda bulundu: Şu an Kobanî ve Menbiç’e bir saldırı olsa bu bizden ziyade rejimin sorunu olacaktır. Rejim güçleri sınırda konuşlu ve hedef alınacak olanlar onlar.

Türkiye, en nihayetinde ister Kobanî, ister Menbiç, ister Tel Rıfat, ister diğer bölgeler olsun, Suriye topraklarının bir bölümünü ele geçirmeye çalışıyor. Şam’ın bu konuda zayıf bir tutumu olduğunu düşünüyoruz. Suriye rejimi, Türkiye’nin müdahalesine karşı birlikte durmak yerine bundan yararlanmaya çalışıyor. Menbiç, Deyrizor, Rakka ve diğer bölgeler gibi gelecekte üzerinde konuşabileceğimiz bölgelere baskı yapmak için bu durumdan yararlanmak istiyor.”

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price da Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine olası kara harekatı ile ilgili taraflara gerilimi azaltmaları çağrısını yineledi. Price, ‘’IŞİD’i yenmek için çalışan ABD personelinin güvenliğini doğrudan tehdit eden son hava saldırıları dahil, Suriye’nin kuzeyinde artan eylemlerden endişe duymayı sürdürüyoruz’’ dedi.

Basın brifinginde bir gazetecinin, ‘’Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Suriye’yi işgal etmeye ve müttefikiniz olan Kürtler’e saldırmaya karar vermesi nedeniyle kendisine yeni bir mesajınız var mı?’’ sorusuna yanıt veren Price, bu konudaki mesajlarının aynı tutarlılıkta olduğuna dikkat çekti.

‘’Bu konudaki mesajlarımız başından beri aynı. Suriye’deki halkın hayatını daha da istikrarsızlaştıracak ve daha da önemlisi küresel koalisyonun IŞİD’e karşı zorlukla elde ettiği ilerlemeyi riske atacak potansiyel bir kara harekatı dahil, askeri harekata şiddetle karşı olduğumuzu hem kamuoyu önünde hem de özel olarak açıkça ifade etmeyi sürdürdük. Tüm tarafların derhal gerilimi azaltması gerektiğine inanıyoruz. Bu, son günlerde sürekli olarak verdiğimiz bir mesajdır’’ diyen Price, Suriye’de ve Türkiye-Suriye sınırı boyunca gerilimin tırmanmasının tehlikeli olacağını; son saldırılarda görüldüğü gibi sivillerin ve hatta potansiyel olarak ABD personelinin güvenliğine tehdit oluşturacağını kaydetti.

Price, ‘’Türkiye’ye ve Suriyeli yerel ortaklarımıza, IŞİD’le mücadele hedeflerimiz ve sınırın her iki tarafındaki siviller üzerindeki potansiyel etkilere ilişkin ciddi endişelerimizi sürekli olarak ilettik. Son günlerde de bunu çok net bir şekilde paylaşıyoruz’’ diye konuştu.

Ned Price, Türkiye’nin Suriye Demokratik Güçleri’ne Menbiç dahil üç kasabadan çekilmesi için verdiği söylenen son tarihten haberdar olup olmadıkları sorusuna ise, ‘’Bu konuda bilgim yok; sizi Türkler’e yönlendirmem gerekiyor’’ yanıtını verdi.

Ankara’dan son haftalarda kara harekatı ile ilgili peş peşe açıklamalar gelmişti. Milli Güvenlik Kurulu’nun 1 Aralık’taki toplantısı sonrası yapılan yazılı açıklamada, Suriye’nin kuzeyiyle ilgili “PKK/KCK-PYD/YPG, FETÖ ve DEAŞ terör örgütleri başta olmak üzere milli birlik ve beraberliğimiz ile bekamıza yönelik her türlü tehdit ve tehlikeye karşı yurt içinde ve yurt dışında azim, kararlılık ve başarıyla icra edilen operasyonlar hakkında kurula bilgi sunulmuş ve ilave tedbirler müzakere edilmiştir” denilmişti.

Açıklamada, ‘’Yüce milletimizin ve eşsiz ülkemizin savunmasını ve güvenliğini sağlamak maksadıyla BM Şartı’nın 51. maddesi kapsamında güney sınırlarımız boyunca icra edilen operasyonların tek hedefinin terör örgütleri olduğu, bölgemizde; sınırlarımızı, şehirlerimizi, vatandaşlarımızı ve güvenlik güçlerimizi hedef alan hiçbir terör örgütünün varlığına ve etkinliğine müsaade edilmeyeceği, bunun için gereken her adımın kararlılıkla atılacağı hususu vurgulanmıştır’’ ifadeleri yer almıştı.

Merkezi Katar’da bulunan uluslararası haber kuruluşu El Cezire, Türk kaynaklara dayanarak, Rusya’nın, YPG’yi hedef alacak bir Türk kara harekatını önlemek için, Ankara’nın taleplerini karşılamaya çalıştığını bildirmişti.

El Cezire’ye göre Ankara, daha önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından hedef olarak gösterilen Menbiç, Kobani (Ayn el Arab) ve Tel Rıfat bölgelerinden çekilmesini talep etti. Kaynaklar, Türkiye’nin taleplerine yanıt verilmesi için belirsiz bir süre verdiğini, aksi takdirde operasyona başlayacağını da kaydetti.

Paylaşın

Türkiye, Gıda Enflasyonunda Açık Ara Lider

İktidar ekonomide pembe tablolar çizmeye çalışsa da açıklanan her veri her rapor ekonomide yaşanan krizin boyutunu gözler önüne seriyor. Gıda enflasyonun yıllık bazda yüzde 99’a ulaştığı Türkiye, OECD ülkeleri arasında açık ara lider oldu. 

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD), ekim ayı itibariyle ülkelere göre gıda enflasyonu oranlarını paylaştı. İleri Haber’in aktardığına göre, gıda enflasyonun yıllık bazda yüzde 99’a ulaştığı Türkiye, açık ara lider oldu.

Türkiye’ye en yakın ülke ise gıda enflasyonun yıllık bazda yüzde 42,9 seviyesinde olduğu Macaristan. Avrupa Birliği ülkelerindeki gıda enflasyonu ortalaması yüzde 17,3 olarak gerçekleşirken, G7 ülkelerinde yüzde 12,7 değerini aldı.

OECD ülkeleri arasında, yüzde 99 ile Türkiye ve yüzde 42,9 ile Macaristan’ın ardından gıda enflasyonun en yüksek olduğu ülkeler, fiyatların geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 33.7 artan Litvanya ve yüzde 29.5 artan Letonya oldu.

OECD ülkeleri arasında en düşük gıda enflasyonu ise yüzde 4 ile İsrail, yüzde 4,2 İsviçre ve yüzde 6,4 ile Japonya’da görüldü.

Büyük ülkeler arasında; Almanya’nın gıda enflasyonu yüzde 19,2, Birleşik Krallık’ın yüzde 16,4, Fransa’nın yüzde 12,9, ABD’nin ise yüzde 12,4 olarak gerçekleşti.

OECD, gıda enflasyonun yüzde 16,1’e çıkarak Mayıs 1974’ten sonra en yüksek seviyeyi gördüğü notunu paylaştı. Verilere göre, gıda enflasyonu OECD’nin 38 üye ülkesinin 33’ünde yükseldi.

Paylaşın

Türkiye Seçimlere Giderken, Demografik Yapı Kimden Yana?

Türkiye hızla seçimlere giderken partiler kemikleşmiş tabanlarının yanı sıra halen yüksek bir oranda olarak gösterilen kararsız seçmenlerin de oylarını almak için çabalıyor. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) verilerine göre 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçiminde kayıtlı seçmen sayısı toplam 56 milyon 322 bin 632 idi.

2023 seçiminde ise tahminlere göre 5-6 milyon kadar yeni seçmen oy kullanabilecek. Yani Türkiye için bu çok önemli seçimde her 10 seçmenden yaklaşık birinin yeni seçmen olacağı düşünülüyor.

Gençlerin seçimdeki önemini gösteren bu rakam nasıl hesaplanıyor? Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre her yıl 1 milyon 250 bin – 1 milyon 300 bin kadar genç 17 yaşından 18’ine giriyor ve seçmen oluyor. O esnada her yıl yaklaşık 400 bin kadar seçmen de hayatını kaybediyor. Bu kaba hesapla her yıl ortalama 900 bin yeni seçmen sisteme giriyor. Bu hesaptan hareket edilerek 2018 yılından bu yana Haziran ayına kadar yaklaşık 5-6 milyon yeni seçmenin olduğu öngörülüyor.

Peki demografik bu değişimler, yani genç seçmenin payının bu kadar yüksek olması siyasi partileri nasıl etkiliyor? Bu sorunun yanıtı ise uzmanlara göre gençlerin siyaset kurumundan ve siyasetçilerden ne istediği, kendileri için nasıl bir gelecek hayal ettiği soruları ile yakından alakalı.

AREA Araştırma’nın Kasım ayı içindeki anketine göre kararsız seçmenin oranı yüzde 17,3 civarında. “Bugün milletvekili seçimi olsa hangi partiye oy verirsiniz?” sorusuna “Kararsızım” ya da “Hiçbiri” yanıtını veren yüzde 17,3’lük seçmenin demografik analizi yapıldığında ise yüzde 10,2’lik gibi büyük bir bölümünün 18-34 yaş aralığı olduğu görülüyor.

AREA Araştırma Başkanı Murat Karan, kararsız seçmen kitlesine eğitim açısından bakıldığında ortaöğretim ve üst eğitim düzeyinde kararsızlık oranının daha yüksek olduğunu belirterek ancak buna rağmen kendisinin bu seçimde yüzde 90 gibi bir katılım beklediğini, çünkü rekabetin çok yüksek olduğunu ifade ediyor.

Peki kararsız genç seçmen için sandık şu an için neden çekici değil?

Karan’a göre bunun farklı gerekçeleri var. Eleştirel bakış açısının genç yaşlarda daha yüksek olduğunu ve hangi ideoloji ya da kimliğe ait olursa olsun o ideolojik kimliği temsil ettiğini iddia eden siyasi partiyi ya da genel başkanını eleştirdiği için kararsız kaldıklarını belirten Karan, şu anda her iki ittifakın da kendi genç seçmenlerini motive etme ve sandığa götürme konusunda zorluk yaşadığını aktarıyor.

Kritik seçmen: 18-34 yaş arası

Seçimlere yönelik farklı ittifaklar ya da partilere yönelik analizler yapılırken, aynı zamanda yaş aralıklarına göre oy tercihleri de merak ediliyor.

Karan’a göre seçimdeki kritik seçmen kümelerinden biri “çok politik olmayan ve şu an için kararsız, kentli, genç ve eğitimli seçmenler”, yani seçmenin yüzde 40’ı civarındaki 18-34 yaş aralığındaki kesim olacak.

Bu kesimle ilişki kurabilen ve onları sandığa götüren partinin ipi göğüsleyebileceğini söyleyen Karan, “Bu seçimde gençlere ulaşan siyasi parti başarılı olacak” diyor.

Gençler siyaset kurumundan ne bekliyor?

Peki bu seçimde ilk kez oy kullanacak olan ve hayatları boyunca başka bir partinin iktidarını görmeyen, belki de halen oy verip vermeyeceği ya da kime oy vereceği konusunda kararsız kalan gençler siyaset kurumundan ne bekliyor?

Sosyoloji Mezunları Derneği’nin (SOMDER) Eylül-Ekim aylarında yaptığı araştırmaya göre “Mevcut siyasi partiler Türkiye’nin sorunlarını çözebilir mi?” diye sorulduğunda katılımcıların yüzde 81,6’sı “Hayır”, yüzde 17,8’i ise “Evet” cevabını veriyor.

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’e değerlendirmesinde 18-35 yaş aralığında büyük oranda “genç yoksulluk” gözlemlediklerini belirten SOMDER Başkanı Özgür Aktükün, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Araştırmayı yaparken metot olarak önce gençlere sorunlarını anlattırdık. Sonra da bu sorunların kaynağı nedir diye sorduğumuzda çok net bir şekilde tüm sektörlerde ve tüm yaş gruplarında ‘siyaset’ yanıtını aldık. Kimse sorumlu ailem ya da şu kesim demedi.”

Gençlerde siyasi kurumlara ve siyasetçilere yönelik yüksek oranda bir güvensizlik bulunduğunu da belirten Aktükün, araştırmanın kendileri için çarpıcı bir başka sonucunu da aktarıyor:

“Sorumluların, yani ülkenin içine geldiği durumun ve yaşam şartlarının zorlaştırılmasının sorumlularından hesap sorulması beklentisi çok yüksek çıktı. Biz böyle bir algının gençler arasında bu kadar güçlü olabileceğine dair bir öngörüde bulunamamıştık. Bu beklentinin bu kadar yüksek olması ve bunu çok net bir şekilde ifade ediyor olmaları bizi şaşırtan bulgulardan bir tanesiydi.”

Siyasetçilerin günümüzde sorun olarak ortaya koyduğu şeylerin gençler açısından bir karşılığının genelde bulunmadığına da işaret eden Aktükün, “Mesela bir türban meselesi ya da bir aidiyet meselesi. Bu tür konularda son derece netler. Bu tür konuların bu yüzyılda bir ülkenin gündeminde ana sorun gibi konuşulmasına dair aşırı tepkileri var” diyor.

Aktükün, “Çünkü onlar gerçek sorunlara sahipler” diyerek bu gerçek sorunlarla ilgili hamaset yapılmasından hoşlanmadıklarını ve somut çözümler istediklerini belirtiyor.

Karan’a göre ise gençlerin siyasetten aradığı şey Avrupa’da ya da Amerika’daki yaşıtlarının hayatının kendisine de sağlanması. Karan bunun illa ekonomik açıdan ele alınmaması gerektiğine dikkat çekiyor:

“Gençler kendi yaşıtlarının hayatlarına sosyal medyadan bu teknoloji çağında rahat ulaşabiliyor ve oradaki gencin standartlarını istiyor. Bu standartlar içerisinde sadece ekonomik şartların daha iyi olması değil, aynı zamanda adalet, özgür yaşam, yaşam kalitesinin yüksekliği de var.”

Partilerin belki de en ıskaladıkları noktanın gençlere sadece gelecekleriyle eğitimleriyle ya de ekonomiyle ilgili vaatlerde bulunmasını gösteren Karan, “Halbuki o gençler sadece para istemiyor. Mesela en basiti yazın hükümetin yaptığı konser iptalleri gençlerin algıda seçiciliğine sebep oluyor. Yani orta ve üst yaş grubu konser iptallerinde bu kadar algıda seçici olmuyor ama gençler bunu algılıyor ve buna göre de tavır geliştiriyor” diyor.

Gençler apolitik mi?

Gençler zaman zaman apolitik olmakla ya da ülke sorunlarına kayıtsız kalmakla eleştirilebiliyorlar. Ancak araştırmalar gençlerin aslında apolitik olmadığını da gösteriyor.

Aktükün, araştırma sırasında siyaset kurumundan umutsuz olduğunu söyleyen gençlere siyaseti takip edip etmediklerine ilişkin sorular da sorarak ne kadar ilgili olduklarını ölçtüklerini belirterek bunun sonucunu şöyle aktarıyor:

“Kimin ne söylediğini görüyorlar, örnekler veriyorlar. Yani aslında siyaseti takip ediyorlar. Bu gençlerin durumu aslında sanki apolitik bir tavır gibi görünse de tam tersi son derece net bir politik tavırdır. Diyor ki ‘seni görüyorum, dinliyorum, anlıyorum ama kabul etmiyorum. Bu söylediklerin benim sorunuma çare olacak reçeteler içermiyor. Bu reçeteleri içermediği için de seninle arama mesafe koyuyorum.'”

Murat Karan da kararsız ya da tepkili olan gençlerin aslında “apolitik” olmadığını söyleyerek “Bu gençler teknolojiyi daha iyi kullandıkları için, sadece yurt içi değil yurt dışı haber kaynaklarını da takip ediyor. Aslında siyasi partiler onların hızına yetişememiş durumda” diyor.

Paylaşın

ABD’den Dikkat Çeken Suriye Çağrısı: Gerilimi Azaltın

Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine olası kara harekatı ile ilgili açıklamada bulunan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, taraflara gerilimi azaltma çağrısında bulundu.

Günlük basın brifinginde konuşan Ned Price, ‘’Türkiye’ye ve Suriyeli yerel ortaklarımıza, IŞİD’le mücadele hedeflerimiz ve sınırın her iki tarafındaki siviller üzerindeki potansiyel etkilere ilişkin ciddi endişelerimizi sürekli olarak ilettik. Son günlerde de bunu çok net bir şekilde paylaşıyoruz’’ dedi.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, günlük basın toplantısında Türkiye’nin kuzey Suriye’ye olası kara harekatı ve Rusya hava üslerinde son dönemde yaşanan patlamalara ilişkin soruları da yanıtladı.

Bir gazeteci, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a atıfla, “Türkiye Cumhurbaşkanının Suriye’yi işgal etmeye ve müttefikiniz olan Kürtlere saldırmaya karar verdiğini düşünerek, kendisine bir mesajınız var mı” diye sordu.

Price, “bu konu hakkındaki mesajlarının, konuya ilişkin endişe duymaya başladıklarından bu yana tutarlı olduğunu” söyledi:

“Hem kamuoyu önünde hem özel olarak şunu net bir şekilde ifade etmeye devam ettik: Suriye’deki toplulukların hayatını daha da istikrarasızlaştıracak, daha da önemlisi küresel koalisyonun IŞİD’e karşı zorluklara kaydettiği ilerlemeyi riske atacak bir harekat da dahil, askeri eylemlere şiddetle karşıyız.

Tüm tarafların gerilimi azaltması gerektiğine inanıyoruz. Bu, son günlerde tutarlı bir biçimde verdiğimiz bir mesaj.

Suriye’de ve Türkiye-Suriye sınırında gerilimin artması tehlikeli olur. Son saldırılarda da gördüğümüz gibi, bu, sivillerin güvenliğine hem de potansiyel olarak ABD personeline bile tehdit oluşturabilir.

“Endişelerimizi çok açık bir şekilde iletiyoruz”

Son hava saldırıları da dahil Suriye’de artan gerilimden endişe duymaya devam ediyoruz; bu hava saldırılarının bazıları IŞİD’i bertaraf etmek için çalışan ABD personelinin güvenliğini doğrudan tehdit ediyor.

IŞİD’e karşı küresel koalisyonun hedefleri ve sınırın her iki tarafındaki siviller üzerindeki muhtemel etkisi konusundaki ciddi endişelerimize dair Türkiye ve yerel Suriyeli ortaklarımızla sürekli iletişime geçtik. Dolayısıyla, bunu son günlerde çok açık bir şekilde iletiyoruz.”

Türkiye, SDG’ye mühlet verdi mi?

Price’ın bu yanıtının ardından bir gazeteci, Dışişleri Bakanlığı sözcüsüne Türkiye’nin Menbiç, Tel Rıfat ve Kobanî’den çekilmeleri için Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) mühlet verdiği iddialarını sordu.

Ned Price, bu soruya cevaben, “Bu konuya şu anda aşina değilim. Sizi Türklere yönlendirmek durumundayım” dedi.

Ankara’dan son haftalarda kara harekatı ile ilgili peş peşe açıklamalar gelmişti. Milli Güvenlik Kurulu’nun 1 Aralık’taki toplantısı sonrası yapılan yazılı açıklamada, Suriye’nin kuzeyiyle ilgili “PKK/KCK-PYD/YPG, FETÖ ve DEAŞ terör örgütleri başta olmak üzere milli birlik ve beraberliğimiz ile bekamıza yönelik her türlü tehdit ve tehlikeye karşı yurt içinde ve yurt dışında azim, kararlılık ve başarıyla icra edilen operasyonlar hakkında kurula bilgi sunulmuş ve ilave tedbirler müzakere edilmiştir” denilmişti.

Açıklamada, ‘’Yüce milletimizin ve eşsiz ülkemizin savunmasını ve güvenliğini sağlamak maksadıyla BM Şartı’nın 51. maddesi kapsamında güney sınırlarımız boyunca icra edilen operasyonların tek hedefinin terör örgütleri olduğu, bölgemizde; sınırlarımızı, şehirlerimizi, vatandaşlarımızı ve güvenlik güçlerimizi hedef alan hiçbir terör örgütünün varlığına ve etkinliğine müsaade edilmeyeceği, bunun için gereken her adımın kararlılıkla atılacağı hususu vurgulanmıştır’’ ifadeleri yer almıştı.

Merkezi Katar’da bulunan uluslararası haber kuruluşu El Cezire, Türk kaynaklara dayanarak, Rusya’nın, YPG’yi hedef alacak bir Türk kara harekatını önlemek için, Ankara’nın taleplerini karşılamaya çalıştığını bildirmişti.

El Cezire’ye göre Ankara, daha önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından hedef olarak gösterilen Menbiç, Kobani (Ayn el Arab) ve Tel Rıfat bölgelerinden çekilmesini talep etti. Kaynaklar, Türkiye’nin taleplerine yanıt verilmesi için belirsiz bir süre verdiğini, aksi takdirde operasyona başlayacağını da kaydetti.

“Ukrayna’ya verdiğimiz silahlar savunma amaçlı”

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, Ukrayna’nın Rusya hava üslerini vurduğu iddialarına ilişkin olarak da “Ukrayna’ya sınırlarının ötesinde saldırılar düzenlesin diye destek vermiyoruz. Ukrayna’nın sınırları dışında saldırılar düzenlemesini de teşvik etmiyoruz” dedi.

Price, Ukrayna ordusunun Rusya’nın batısındaki bir hava üssüne saldırı düzenlemesine ilişkin bir soruya, ABD’nin ve dünyanın Ukrayna’ya sadece kendi topraklarını ve egemenliğini koruması ve kendisini Rusya’ya karşı savunması için silah desteği verdiğini belirtti:

Ukrayna’ya Rusya topraklarında kullanması için silah vermedik. Bunların savunma amaçlı tedarikler olduğunu açıkça beyan ettik. Başkan da daha önce açık bir şekilde ifade etti. Ukrayna’ya sınırlarının ötesinde saldırılar düzenlesin diye destek vermiyoruz. Ukrayna’nın sınırları dışında saldırılar düzenlemesini de teşvik etmiyoruz.”

Paylaşın

Batı’nın Rusya Yaptırımları, Türkiye’yi Enerji Üssü Haline Getirir Mi?

Türkiye de Batı ülkelerinin yaptırım kararlarının ardından Rusya’nın ticari ilişkilerini geliştirdiği ülkelerin başında geliyor. Bazı uzmanlar, ambargoların Türkiye’yi enerjide transit ve üs ülke olarak da ön plana çıkarabileceğini düşünüyor.

Tera Yatırım Başekonomisti Enver Erkan, AB ambargosu ve tavan fiyat uygulamasıyla birlikte Rus petrollerinin talep sorunu yaşamasının kaçınılmaz olabileceğini söylüyor.

Rusya’nın enerjisini dost pazarlara nakledebilmenin yollarını aradığını ifade eden Erkan, “Türkiye’nin bir enerji üssü yapılması da Putin’in planlamasının bir parçası. Doğrudan Avrupa ile çalışamayan Rusya, Türkiye’yi bir ikmal merkezi olarak öne çıkarabilir, bu da Türkiye’yi enerjide transit ve üs ülke olmak yolunda çok ön plana çıkarabilir. Birçok Avrupa ülkesi de Türkiye üzerinden enerjiyi alabilir” diyor.

Avrupa Birliği’nin (AB) Rusya’dan deniz yoluyla ham petrol ithalatına uyguladığı ambargo Pazartesi günü yürürlüğe girdi. Ambargo kapsamında Avrupalı alıcıların Rus petrolünü satın alması ve taşıması yasaklandı. Şubat 2023’te petrol ürünleri ithalatının durdurulması bekleniyor. Sanayileşmiş ülkelerin oluşturduğu G7 ülkeleri (ABD, İngiltere, İtalya, Fransa, Japonya ve Kanada) de Rusya’nın önemli gelir kaynağı olan petrol ihracat gelirlerini sınırlamak amacıyla Rusya’nın deniz yoluyla ihraç ettiği petrole tavan fiyat getirecek bir mekanizma geliştirdi. AB, G7 ülkeleri ve Avustralya’nın hafta sonu kabul ettiği tavan fiyat uygulaması ambargo ile birlikte devreye girdi.

Rusya tarafı ise sadece piyasa koşullarında petrol satışı yapılacağını, tavan fiyat uygulayan ülkelere petrol tedarik etmeyeceğini açıkladı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu tür kısıtlamaların piyasa araçlarına müdahale etmek olduğunu ve Rusya’nın piyasa koşullarında çalışmaya hazır olan ülkelerle yoluna devam edebileceğini de söyledi.

Türkiye de Batı ülkelerinin yaptırım kararlarının ardından Rusya’nın ticari ilişkilerini geliştirdiği ülkelerin başında geliyor. Bazı uzmanlar, ambargoların Türkiye’yi enerjide transit ve üs ülke olarak da ön plana çıkarabileceğini düşünüyor. Peki bu ne kadar mümkün?

Savaştan bu yana Türkiye-Rusya ticareti arttı

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Rusya’nın Türkiye’nin toplam ihracat ve ithalatındaki payı, işgalin ardından önceki dönemlere göre arttı. Rusya’nın Türkiye’nin toplam ihracatı içindeki payı Ocak-Ekim 2021 döneminde yüzde 2,5 iken Ocak-Ekim 2022’de yüzde 3,3’e çıktı. Toplam ithalatta ise Rusya’nın kapladığı alan 2021 ve 2022’nin 10 aylık dönemleri arasında yüzde 10,5’ten yüzde 16,5’e yükseldi.

İkili ticaret artarken ABD Hazine Bakanlığı ise 22 Ağustos’ta Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’ne (TÜSİAD) Türk şirketlerinin yaptırım uygulanan Ruslarla çalışmamalarına yönelik bir uyarı mektubu göndermişti. ABD Hazine Bakan Yardımcısı Wally Adeyemo’nun kaleme aldığı mektupta, “Yaptırım uygulanan Rus kurum ve kuruluşlarla ilişkilerin, Türkiye’nin finansal kurumlarını ve işletmelerini yaptırım riskine maruz bırakabileceğini lütfen unutmayın” uyarısı yer almıştı.

DW Türkçe’den Pelin Ünker’e konuşan ihracatçılar, ABD’nin mektuplu uyarısından dolayı ihracat yaparken halen çekinceleri olduğunu söylüyor. İhracatçılar, ancak bu mektuptan sonra ABD’den somut bir talep kendilerine iletilmediğini de aktarıyor. ABD, geçen Şubat ayında Rusya’nın Ukrayna’yı işgali başlatmasının ardından Rus şirketler ve kişilere yaptırımlar açıklamıştı.

“Türkiye enerji üssü olabilir”

Türkiye, AB ve ABD’nin yaptırım baskısına direniyor. İkili ticari ilişkilerin gelişmesinin yanı sıra yürürlüğe giren petrol ambargosu, Türkiye için riskli bir fırsat da sunuyor. Tera Yatırım Başekonomisti Enver Erkan, AB ambargosu ve tavan fiyat uygulamasıyla birlikte Rus petrollerinin talep sorunu yaşamasının kaçınılmaz olabileceğini söylüyor. Rusya’nın enerjisini dost pazarlara nakledebilmenin yollarını aradığını ifade eden Erkan, “Türkiye’nin bir enerji üssü yapılması da Putin’in planlamasının bir parçası. Doğrudan Avrupa ile çalışamayan Rusya, Türkiye’yi bir ikmal merkezi olarak öne çıkarabilir, bu da Türkiye’yi enerjide transit ve üs ülke olmak yolunda çok ön plana çıkarabilir. Birçok Avrupa ülkesi de Türkiye üzerinden enerjiyi alabilir” diyor.

Putin de geçen Ekim ayında Türkiye’nin Rusya’dan Avrupa ülkelerine ulaşmakta olan doğal gazın toplandığı ve dağıtıldığı bir enerji üssü olabileceğini söylemişti.

Rusya ve Türkiye, Mavi Akım ve Türk Akımı doğal gaz boru hatları ile doğrudan bağlantılı. Mavi Akım doğalgaz boru hattı, Rus doğal gazının üçüncü ülkeleri atlayarak Karadeniz üzerinden Türkiye’ye doğrudan tedarikini amaçlıyor.

Geçen yıl sonuna kadar Mavi Akım yoluyla 15,98 milyar metreküp gaz teslim edildiğini dile getiren Erkan, “Bu, 2003 yılında karayolunun işletmeye alınmasından bu yana elde edilen maksimum yıllık rakamdır. 2020’de Putin ve Recep Tayip Erdoğan, her biri 15,75 milyar metreküp kapasiteli iki koldan oluşan Türk Akımı doğal gaz boru hattını resmen açtılar. Bu kolların birincisi Rus gazının Türk tüketicilere tedariğine; ikincisi ise Güney ve Güneydoğu Avrupa ülkelerinin tedarikine yönelik” diye konuşuyor.

“Aşırı bağımlılık ulusal güvenliği tehdit eder”

Enerji politikaları uzmanı Necdet Pamir ise Türkiye’nin bir taraftan NATO üyesi olduğunu, NATO ile birlikte hareket etmesi gereken durumlar olduğunu belirterek diğer yandan enerjide Rusya’ya aşırı bağımlı olduğunu dile getiriyor. Pamir, Türkiye’nin son veriler itibariyle ham petrol ve ürünlerinde yaklaşık yüzde 45 ile geçen yıllara göre giderek artan oranda Rusya Federasyonu’na bağımlı olduğunu söylüyor. Doğal gazda Rusya’ya bağımlılığın yüzde 45 olduğunu dile getiren Pamir, taş kömüründe ise yüzde 39 ile Rusya’nın Kolombiya’dan sonra Türkiye’nin bu alanda en bağımlı olduğu ülke olduğunu ifade ediyor.

“Herhangi bir ülkeye aşırı bağımlılık her zaman için ekonomik anlamda da dış politika anlamında da senin ayağına bağdır, ulusal güvenliğini de tehdit eder” diyen Pamir, “Ama maalesef belli nedenlerle hem bundan önceki iktidar hem şu anki iktidar açısından bu durum var. Çünkü Rusya’yla çok şeffaf olmayan ilişki kurmak kolay, yani denetimsiz. Batılı ülkelerden yapılan ticaretin belli kuralları vardır, öyle ya da böyle. Ama Rusya’yla bazı işlerin kotarılması daha kolaydır” ifadelerini kullanıyor.

Türkiye’nin sadece Rus petrolüne karşı tavan fiyat uygulamasına değil AB ve ABD tarafından uzun süredir sürdürülen ambargolara bakarak Çin ve Hindistan gibi avantajlı fiyatlarla taş kömürü ve petrol ve petrol ürünü aldığına işaret eden Pamir, “Mevcut hükümet kendisi açısından akıllıca bunun keyfini çıkarıyor. Brent petrolü 25, 30 dolar daha düşük fiyattan alıyor. Niye vazgeçsin ki? Aynı şey taş kömürü ve doğal gaz için de geçerli. Normalde hiç kimse suçlayamaz, biz Avrupa Birliği üyesi de değiliz. Bir mecburiyetimiz de yok ama kolunu senin bükerler mi birtakım nedenlerle? Bu bir vaka” diyor.

Diğer yandan ucuza alma işinin halka yansıtılmadığını vurgulayan Pamir, hükümetin bu politikayı devam ettirdiğine dikkat çekiyor.

“Aba altından sopa gösteriyorlar”

“Peki AB ve ABD Türkiye’nin kolunu bu durumda dikebilir mi, büker mi? Tabii ki bükmek istiyor, aba altından sopa gösteriyor. Bunun en sert boyutu S-400’ler” diyen Pamir, diğer yandan Türkiye’nin Ukrayna ve Rusya ile belli bir konumu olduğunu, bir noktaya kadar iletişimi sürdürebilen, zaman zaman Batı’nın talepleri doğrultusunda da bir şeyler üretebilen bir rolü oynadığını ifade ediyor. Pamir, “Dolayısıyla asıl aktör, kol bükecek olan Amerika Birleşik Devletleri. Ama onlara da baktığın zaman kafalarını kaldırıp da Türkiye ile uğraşacak halleri yok. Bir taraftan Türkiye’de de bir seçime gidiş atmosferi var. Büyük olasılıkla bir muhasebe yapıyorlar” diye konuşuyor.

Necdet Pamir, Putin’in Türkiye’nin enerji üssü olabileceğine dair açıklamasını ise tamamen siyasi buluyor. Pamir, “Biz transit ülkeyiz, Azerbaycan gazını alıyorsun, export hakkın yok. Çok küçük bir hacim Yunanistan’a veriyorsun anlamı bile yok. Dolayısıyla yani hub olabilmen için yeterli depo kapasiten olmalı. Bir de aldığın gazın satabileceği anlaşmalar olmalı” diye konuşuyor.

İthalat ve ihracattaki artış

TÜİK ile Ticaret Bakanlığı iş birliğiyle genel ticaret sistemi kapsamında üretilen geçici dış ticaret verilerine göre Ekim ayında Rusya, Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı dördüncü ülke oldu. Rusya’ya 1 milyar 146 milyon dolarlık ihracat yapıldı. Ocak-Ekim aylarını kapsayan 10 aylık dönemde Türkiye’nin Rusya’ya ihracatı 2021-22 yılları arasında yüzde 48,9 artarak 6,88 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu tutar 2021’in 10 aylık döneminde 4,62 milyar dolar idi. Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine göre ise geçen yılın Ocak-Kasım döneminde Rusya’ya 4,7 milyar dolar ihracat yapılırken, bu rakam bu yılın 11 ayında yüzde 41 artışla 6,7 milyar dolara çıktı.

Yılın 11 ayında Rusya’ya en fazla ihracat yapan ilk beş sektör; 1 milyar 256 milyon dolar ile kimyevi maddeler ve mamulleri, 920,7 milyon dolar ile yaş meyve ve sebze, 658,9 milyon dolar ile makine ve aksamları, 608, 8 milyon dolar ile otomotiv ve 396,9 milyon dolar ile tekstil ve hammaddeleri şeklinde sıralandı. Aynı dönemde Rusya’ya 304,6 milyon dolarlık su ürünleri, 286 milyon dolarlık hazır giyim ve tekstil, 267,8 milyon dolarlık iklimlendirme sanayi, 206,3 milyon dolarlık hububat ve bakliyat, 145,3 milyon dolar çelik ihracatı gerçekleştirildi.

Savaştan sonra Türkiye’nin de içinde bulunduğu bazı önemli Avrupa ülkelerinin Rusya’dan yaptığı ithalat artmaya başladı. Tera Yatırım Başekonomisti Enver Erkan’a göre Rusya’dan yapılan ithalatta ise durum daha farklı ve keskin. Bunun en temel nedeni de enerji fiyatlarındaki keskin artış.

Türkiye’nin ithalat rakamlarına bakıldığında ilk sırayı Rusya’nın aldığı görülüyor. Ekim ayında Rusya Federasyonu’ndan yapılan ithalat 4 milyar 989 milyon dolar olurken Ocak-Ekim döneminde ithalat 49 milyar 626 milyon dolara ulaştı. Türkiye, 2021’in Ocak-Ekim döneminde Rusya’dan 22,61 milyar dolar ithalat yapmıştı. Bu da savaş öncesi döneme göre yüzde 119,5 artan yani ikiye katlanan bir ithalata işaret ediyor.

Paylaşın

Türkiye Ve Dünyada En Çok Görülen Rüyalar Ortaya Çıktı

Dünya genelinde en çok kullanılan internet arama motoru olan Google, en çok görülen rüyaları ortaya çıkardı. Rüya, uykunun genel ve karakteristik özelliklerinden biri olup, uykunun hızlı göz hareketi adlı evreleriyle yakından ilişkili bulunan, görsel ve işitsel algı ve duygulardır.

Uyku düzeni ve sağlığı üzerine çalışmalar yürüten ve içerikler yayımlayan Birleşik Krallık (BK) merkezli Brilliant British’ten bir ekip, Google’da yapılan aramaların verilerini topladı ve hangi ülkede en çok hangi rüyanın araştırıldığını tespit etti.

Bulgular, dünya genelinde en çok araştırılan rüyaların yılanlarla ilgili olduğunu gösterdi. Türkiye’nin de rüyada yılan görmeyi araştıran ilk ülkelerden biri olduğu anlaşıldı.

Buna göre “rüyada yılan görmek” ifadesi, Brezilya’da ayda 352 bin, Türkiye’de ise ayda 214 bin kez internette aratılıyor.

Türkiye ve Brezilya’nın yanı sıra rüyaların en çok yılanlarla ilişkilendirdiği ülkeler arasında Afganistan, Kazakistan, İran, İsrail, Rusya, Ukrayna, Finlandiya, Portekiz ve Umman yer aldı.

Bu rüyaların zehirli sürüngenlerin hem yaygın görüldüğü hem de pek rastlanmadığı bölgelerde görülmesi dikkat çekti. Dünya genelinde yılanlardan sonra en çok görülen rüyalar ise dişlerin dökülmesiyle ilgiliydi.

Bulgulara göre, BK de dahil olmak üzere Batı Avrupa’nın önemli bir kısmında, Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuzey Amerika’da en çok “rüyada dişlerin dökülmesi” gibi ifadeler araştırılıyor.

Örneğin, ABD’de bu konuyla ilgili ayda 81 bin kez arama yapıldığı belirtiliyor. ABD’lilerin sıklıkla araştırdığı diğer rüyalar arasında ise tatile çıkmak veya örümcek gibi potansiyel açıdan tehlikeli hayvanlarla karşılaşmak da var.

Bunun yanı sıra Suudi Arabistan, Irak ve Bahreyn’de evlilik; Kuveyt, Lübnan ve Danimarka’da ise hamilelik en çok görülen rüyalar oldu.

Evrimsel arka planı olabilir

İlk bakışta birbirinden epey farklı sosyo-ekonomik koşullara sahip ülkelerde benzer rüyaların görülmesi dikkatleri çekiyor.

Ancak bilim insanları bu rüyaların büyük kısmının evrimsel arka plana dayandığını düşünüyor. Örneğin rüyada dişlerin döküldüğünün görülmesi, “arketipsel” bir olgu olabilir.

Hakemli bilimsel dergi Psychological Reports’ta yayımlanan bir araştırmada “Rüyada diş kaybı, dişlerin ilk insanların yaşamlarında önemli bir rol oynadığı tarih öncesi dönemin bir kalıntısını ve arketipini temsil ediyor” diye yazılmıştı: Ancak bugün çaresizlik hissi veya kontrol kaybı gibi psikolojik durumların da bu arketipsel rüyayı tetiklemesi mümkün görünüyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın