Türkiye’den Almanya’ya İltica Başvuru Sayısı Yeni Bir Rekora Ulaştı

2022 yılının ilk 11 ayında Türkiye’den Almanya’ya iltica başvurusu yapanların sayısı 20 bin 802 ile yeni bir rekora ulaştı. Bu sayıyla Türkiye, menşe ülkeler sıralamasında Irak, Gürcistan, İran, Somali, Eritre, Moldova gibi ülkeleri geride bırakarak, Suriye ve Afganistan’ın ardından üçüncü sıraya yükseldi.

Türkiye’den Almanya’ya gelerek sığınma başvurusu yapanların sayısındaki artış devam ediyor. Federal Göç ve Mülteciler Dairesi’nin (BAMF) verilerine göre, bu yılın Ocak-Kasım döneminde Almanya’ya iltica başvurusu yapan Türk vatandaşlarının sayısı 20 bin 802 ile yeni bir rekora ulaştı. Bu sayıyla Türkiye, menşe ülkeler sıralamasında Irak, Gürcistan, İran, Somali, Eritre, Moldova gibi ülkeleri geride bırakarak, Suriye ve Afganistan’ın ardından üçüncü sıraya yükseldi.

Aşağı Saksonya Mülteciler Konseyi adlı sivil toplum kuruluşunun yönetim kurulunda da yer alan avukat Dündar Kelloğlu, kendilerine başvuranlardan gördükleri kadarıyla gelenlerin çoğunu gençlerin oluşturduğunu söylüyor. Kelloğlu, mülakatlarda en sık duydukları gerekçelerin başında da artan siyasi baskı ve kötüleşen ekonomik durumun geldiğini, insanların Türkiye’de hiçbir gelecek umudu görmediğini söylediğini belirtiyor. “1997 yılından beri bu alanda çalışıyoruz, çok davaya baktık, çok sığınmacıyla görüştük ama Türkiye’deki ortam hiçbir zaman bu kadar karamsar olmamıştı” yorumunda bulunuyor.

İlticalarda yüzde 216 artış

Almanya’ya Ocak-Kasım 2022 döneminde yapılan 20 bin 802 iltica başvurusundan 19 bin 754’ü ilk kez yapılanlardan oluşuyor. Bu sayı geçen yıl 6 bin 254’tü. Böylece geçen yıl yapılan iltica başvurusu sayısıyla karşılaştırıldığı yüzde 216 artış kaydedildiği bildiriliyor.

Almanya Federal Göç ve Mülteciler Dairesi’nin (BAMF) DW Türkçe’ye verdiği bilgiye göre, Kasım 2022’deki artışın da bir önceki senenin aynı dönemine, yani Kasım 2021’e göre yüzde 514 olduğu bildirildi. Kasım 2022’de Almanya’da sığınma talebinde bulunan Türk vatandaşı sayısı 4 bin 691 olurken bu rakam Kasım 2021’de sadece 764 olarak açıklanmıştı.

Uzmanlara göreyse gerçek sayı açıklanan resmi rakamlardan çok daha yüksek. Yabancılar hukuku uzmanı Dündar Kelloğlu, kaçak yollardan gelen Türkiye vatandaşlarının çoğunun hemen geri gönderileceği veya ilk giriş yaptığı Avrupa ülkesine yollanacağı endişesiyle iltica başvurusu yapmadığını, beklediğini, bu nedenle açıklanan resmi rakamların gerçek rakamın en az üç katı, hatta daha fazla olduğunu tahmin ettiklerini belirtiyor.

Kürt ilticacı sayısı rekor derecede artarken kabul oranı düşüyor

BAMF’ın Türkiye’den gelenlere dair bu yılın Ocak-Ekim tarihlerine yönelik etnik köken konusunda detaylı veriler tuttuğu da görülüyor. Buna göre Ocak-Ekim 2022’de Türkiye’den gelerek iltica başvurusu yapanların sayısı toplamda 15 bin 957 oldu. Bunlardan 2 bin 865’i Türk olduğunu beyan ederken 12 bin 699’u da Kürt olduğunu belirtti.

2021 yılının tamamında Türk vatandaşlarının iltica başvurularının toplamı 7 bin 873 olmuştu. Bunların 3 bin 19’u Türk, 4 bin 522’si Kürt olduğunu beyan etmişti.

Türk vatandaşlarının Almanya’daki iltica başvurularının kabul oranlarına bakıldığında da Türkler ile Kürtler arasındaki uçurumun büyüdüğü dikkat çekiyor. Almanya’da bu yıl karara bağlanan iltica başvurularında Türklerin kabul oranı yüzde 73,8 olurken, Kürt olduğunu söyleyenlerin başvurularına verilen onay yüzde 8,9’a düştü. Türk olduğunu beyan edenlerin Ocak-Ekim 2022’de aldığı ret sayısı sadece 451 olurken Kürt olduğunu söylenlerin aldığı ret cevabının 3 bin 847’e ulaştığı bildirildi.

Türk olduğunu belirten Türkiye vatandaşlarının 2021’de aldığı kabul oranı da yüzde 77 olurken, Kürt olduğunu beyan edenlerin aldığı onay yüzde 10,7’de kalmıştı.

Avukat Dündar Kelloğlu, iltica başvurusu sırasında kendisini Türk diye niteleyen mültecilerin ezici çoğunluğunun Gülen Cemaati üyesi olduğu iddia edilen kişilerden oluştuğunu, Türkiye’de terör örgütü üyeliğinden yargılandığını belirtiyor. Kelloğlu, “Bu insanların büyük kesimi eğitimli, bürokrasiden geliyor, devletin işleyişini iyi biliyor ve Almanya’da da hakkını aramada, gerekçelerini sunmada, kendini ifade etmede iyi ve bundan dolayı sığınma başvurularının kabul edilme oranı yüksek” değerlendirmesinde bulunuyor.

Kürt olduğunu beyan eden ilticacılarınsa genelde eğitim seviyesinin veya kendisini ifade etme yeteneğinin daha zayıf olduğunu, buna ilaveten Türkiye’de kendilerine yönelik takibatı kanıtlamakta da zorlandıklarını belirtiyor. Kelloğlu, “Ancak Almanya kanıt istiyor, resmi belge istiyor. Fakat Türkiye’de bakıyoruz pek çok davada araştırma, soruşturma aşamasında mağdur belgeye ulaşamıyor” diye belirtiyor. Pek çok dosyaya gizlilik kararı konduğunu veya gizli tanık ifadelerine dayandığını da hatırlatan Kelloğlu, “Sonra HDP için çalışmış diyelim, resmiyette yasal bir parti ama soruşturmalarda HDP eşittir PKK olarak görülüyor ve bunu da Almanya’da kanıtlamakta zorlanıyor. Dolayısıyla da Kürtlerin iltica gerekçesini ispatı zor, o nedenle büyük çoğunluğu reddediliyor” diye açıklıyor.

Almanya Göç ve Mülteciler Dairesi, yaptığı açıklamada Türk vatandaşlarının etnik kökenine dair verinin kendi beyanları ile toplandığını, iltica sebeplerine dair bilgilerinse ayrıca istatistiki olarak tasnif edilmediğini kaydetti.

Darbe girişiminden sonra kaydedilen en yüksek artış

Türkiye, 2006-2015 yıllarında bin 400 ila 2 bin arasında seyreden iltica sayıları ile Almanya’da istatistiklerde öne çıkmamış, en çok sığınmacı gelen ülkeler kategorisinde de yer almamıştı. Ancak 2015 senesinde bin 767 Türk vatandaşı Almanya’dan iltica talep ederken bu sayı darbe girişiminin olduğu 2016 yılında katlanarak 5 bin 742’ye, yine hızlı bir artışla 2017’de önce 8 bin 483’e, 2018 yılında 10 bin 356’ya, 2019’da da 10 bin 833’e ulaşmıştı.

Koronavirüsün damgasını vurduğu 2020 yılında ise başvurularda rekor düşüş kaydedilmiş, Almanya’ya sadece 6 bin 562 Türk vatandaşının iltica başvurusunda bulunduğu açıklanmıştı. Bu sayı pandeminin etkisinin yavaş yavaş azalmaya başladığı 2021 yılında 7 bin 873 oldu. Bu yılın (2022) ilk 11 ayında ise 20 bin 802 olarak kayda geçti.

Almanya’da son aylarda sınır korumadan sorumlu Federal Polis Teşkilatı’nın yaptığı basın açıklamalarında da önceki yıllara oranla Türkiye bağlantısı çok daha sıklıkla öne çıkıyor. Polisin basın bültenlerinde ya sığınmacıların ya da kaçakçıların Türk vatandaşı olduğu ibaresi sıklıkla yer alıyor. DW Türkçe’nin söz konusu basın açıklamalarından yola çıkarak Federal Polis Teşkilatı’na yaptığı başvuruya verilen cevapta bu eğilimin sayılarla da tespit edildiği haber verildi.

Sınırların korunmasından sorumlu Federal Polis’in verdiği bilgide Ocak-Eylül 2022 tarihlerinde Almanya hudutlarında 5 bin 362 Türk vatandaşının geçerli bir belge olmadan giriş yapmaya kalkışırken tespit edildiği bildirildi. Geçen yılın tamamında bu sayının 2 bin 531, pandeminin damgasını vurduğu 2020’de bin 629 olduğu ifade edildi. Geçen yılın aynı dönemiyle karşılaştırıldığında Almanya’ya düzensiz yolla giriş yaptığı tespit edilen Türk vatandaşı sayısının yüzde 254 oranında arttığı ortaya çıktı. 2020’nin aynı dönemiyle karşılaştırıldığında ise söz konusu artış yüzde 368’e tekabül ediyor.

Macaristan Almanya’ya gidenlere tavsiyelerde bulunuyor

Sınır polisinin basın açıklamalarında göze çarpan bir diğer gelişme de Sırbistan üzerinden Avusturya’ya oradan Almanya’ya gelindiğine dair ibareler. Mülteciler alanında çalışan Dündar Kelloğlu, iltica başvurularında belirtilmese de son aylarda Türkiye’den pek çok kişinin başta Sırbistan olmak üzere Balkan ülkelerine vizesiz seyahat anlaşması sayesinde geldiğini, oradan da Macaristan üzerinden Avusturya’ya, Avusturya’dan da Almanya’ya geçtiğini gözlediklerini aktarıyor.

Almanya’ya ulaşmayı başaranların Kelloğlu ve mülteci örgütleri çalışanlarına bildirdiğine göre, Avrupa Birliği (AB) üyesi Macaristan, Sırbistan’dan girişte önceki yıllarda olduğu gibi engellemiyor. Kelloğlu, “Son gelen mültecilerin bize aktardıklarına göre, Macaristan, Sırbistan’dan girenlerin parmak izini almıyor, kaydını yapmıyor, hatta Avusturya’ya nasıl gidebilecekleri konusunda onlara tavsiyelerde bulunuyor. Ve gelen insanlar da eskiden olduğu gibi şebekeler üzerinden gelmiyor, ellerinde bilgiler var, hangi güzergahtan, hangi kapıdan, nasıl giriş yapacağına dair bilgiyle geliyorlar” diye bildiriyor.

Gelenlerin genelde Telegram üzerinden örgütlendiklerini anlattıklarını belirten Kelloğlu, bu yolla gelen Türk sığınmacıların en erken Avusturya’da parmak izinin alındığını, kaydının yapıldığını, sonrasında Almanya’ya geçtiğini belirtiyor. “Macaristan’ın neden engellemediğini herkes tahmin edebiliyor. AB yardımları dondurunca Macar hükümeti de AB’ye girişlerde kontrolü bırakmışa benziyor” diye yorumluyor. Kelloğlu, Hırvatistan üzerinden gelişlerde ise sığınmacıların kötü maumele gördüğünü, hatta polisin şiddet uyguladığı yönünde kendilerine bilgiler ulaştığını aktarıyor.

Paylaşın

Türkiye, İsveç’ten İadesini İstediği Kişi Sayısını 42’ye Çıkardı

Türkiye’nin NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) üyeliğini onaylamak için İsveç’ten iadesini talep ettiği kişi sayısını 33’ten 42’ye çıkardığı öne sürüldü. İsveç Radyosu’nun haberine göre listedeki kişilerin büyük çoğunluğu Türkiye’de terörist olarak kabul edilen örgütlere üye olmakla suçlanıyor.

Radyo, listedeki 16 kişinin PKK, 12 kişinin Gülen grubu ve yedisinin de sol gruplarla iltisaklı olduğu, son yedi kişinin ise kaçakçılık gibi farklı suçlarla itham edildiğini bildirdi.

“Türkiye İsveç’ten daha fazlasını istiyor”

Öte yandan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İsveç’in, Türkiye’nin terörizmle bağlantılı olduğuna inandığı kişileri Türkiye’ye iade etme ya da mal varlıklarını dondurma konusunda henüz adım atmadığını kaydetti. Çavuşoğlu, bu açıklamayı Ankara’ya resmi ziyarette bulunan İsveç Dışişleri Bakanı Tobias Billstrom’la düzenlediği ortak basın toplantısında yaptı.

Billstrom ise, Türkiye, İsveç ve Finlandiya arasında Haziran ayında imzalanan üçlü mutabakatın tüm öğelerini yerine getirmek için somut adımlar attıklarını söyledi. İsveç Dışişleri Bakanı, “Her paragraf üzerinde adımlar atma girişimi başlattık ve bunları uygulayacağız. Terör zanlıları konusunda Türkiye’yle hukuki işbirliğimizi arttırdık” dedi.

Türkiye’nin İsveç’in şimdiye kadar attığı adımları memnuniyetle karşıladığını kaydeden Çavuşoğlu, “Mevkidaşımın özellikle terör örgütü PYD/YPG ile aralarına mesafe koyan açıklamaları da önemliydi. Keza PKK iltisaklı bir şahsı ülkemize sınır dışı ettiler. Bunlar doğru yönde atılan adımlardır. Ancak özellikle terör iltisaklı suçluların iadesi ve terör varlıklarının dondurulması gibi bazı konularda somut bir gelişme yok. Bizim listemizde olmayan bir kişinin iade edilmesini memnuniyetle karşıladığımızı zatensöylemiştik” şeklinde konuştu.

Bu haftanın başında İsveç Anayasa Mahkemesi, Türkiye’nin, Today’s Zaman gazetesinin genel yayın yönetmeni eski gazeteci Bülent Keneş’in FETÖ bağlantılarından dolayı iade edilmesi talebini geri çevirdi.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Keneş’in Türkiye’ye iadesinin reddedilmesi konusunda, “Bu çok olumsuz bir gelişme. Terör iltisaklı şahısların sınır dışı edilmeleri konusunda üçlü ahitnameye uygun olarak ilave adımların atılması bizim en doğal beklentimiz, İsveç ve Finlandiya’nın da ahitnameden doğan yükümlülükleridir. Üçlü ahitname hükümlerine karşı FETÖ mensupları için İsveç bir cazibe merkezi olmaya devam ediyor, faaliyetlerini devam ettiriyor. Hatta ‘Oraya gidersek iade de edilmeyiz dolayısıyla rahatça yaşarız, işlediğimiz suçlardan dolayı da hesap vermeyiz’ anlayışıyla İsveç’i cazip bir ülke olarak görmeye devam ediyorlar” ifadelerini kullandı.

İsveç yargısının bağımsız olduğunu kaydeden Dışişleri Bakanı Billstrom, İsveç’te 1 Ocak 2023 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek olan sıkı terörle mücadele yasalarına atfen, “Münferit vakalara bakmamalıyız, tüm resme bakmalıyız” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin terörizmle suçladığı kişilerin iadesi, Ankara’nın İsveç’in NATO üyeliğini onaylamasının temel koşullarından biri. Ankara, İskandinav ülkelerinin üyeliklerine onay vermek için bu ülkelerden terörle suçlanan ya da 2016’daki darbe girişimine katılan kişileri iade etmesini ve Ankara’ya yönelik silah ambargolarını kaldırmasını talep etmişti.

28 Haziran’da Madrid’deki NATO zirvesi başlamadan önce Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinisto, dönemin İsveç Başbakanı Magdalena Andersson ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg görüşmelerde bulunmuştu.

Stockholm ve Helsinki’nin NATO’ya katılmasına izin veren üçlü muhtıraimzalanmış, Erdoğan “İsveç, terörist faaliyetlere karışan 70’ten fazla kişiyi iade etme sözü verdi” açıklamasında bulunmuştu.

Paylaşın

Asgari Ücret Açıklandı: Türkiye Avrupa’da Kaçıncı Sırada?

Türkiye’de 2023 yılında geçerli olacak net asgari ücret 8 bin 506 lira oldu. Asgari ücretin açıklanmasıyla Avrupa sıralaması da değişti. Ancak sadece Türkiye verisi güncellendi. Eurostat diğer ülkelerin 2023 verilerini önümüzdeki haftalarda açıklayacak. Bu durumda sıralama tekrar değişecek.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 21 Aralık 2022 kuru itibariyle 2023 yılında brüt asgari ücret 505 Euro oldu. Euro bazında asgari ücret 2022’nin ikinci yarısına göre yüzde 35 yükselmiş oldu. Gelen zam ile birlikte 26 Avrupa ülkesi içinde Türkiye 24 sıradan 21. Sıraya yükseldi.

Türkiye’nin gerisinde Arnavutluk (267 Euro), Bulgaristan (363 Euro), Sırbistan (402 Euro), Letonya (500 Euro) ve Macaristan (504 Euro) yer alıyor. Macaristan ve Letonya’da asgari ücrete çok düşük zam gelmesi durumunda Türkiye’nin iki sıra geriye düşmesi bekleniyor.

Türkiye’de 2023 yılında geçerli olacak net asgari ücret 8 bin 506 lira oldu. Brüt asgari ücret ise 10 bin 8 TL. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aaçıklamasına göre net asgari ücretteki artış oranı ocak ayına göre yüzde 100, temmuz ayına göre yüzde 55 olurken, yıllık ortalama artış oranı ise yüzde 74 olarak gerçekleşti. 2023 yılında brüt asgari ücret döviz bazında ise 505 euro oldu.

Asgari ücretteki artış sonrası Türkiye, listedeki sıralamada yükseldi ancak Avrupa ülkelerinde 2023 yılında asgari ücretin açıklanması sonrası Türkiye’nin yine en alt sıralara gerileyeceği öngörülüyor.

AB İstatistik Ofisi Eurostat verilerine göre 2022 yılı ikinci yarısında Türkiye’de brüt asgari ücret 374 Euro oldu. Türkiye 26 ülke arasında sondan üçüncü sıradaydı. Asgari ücretin Türkiye’den daha düşük olduğu ülkeler Bulgaristan ve Arnavutluk ülkeleriydi.

Avrupa’da asgari ücrette Türkiye kaçıncı sırada?

2023 yılında geçerli asgari ücretin açıklanmasıyla Avrupa sıralaması da değişti. Ancak sadece Türkiye verisi güncellendi. Eurostat diğer ülkelerin 2023 verilerini önümüzdeki haftalarda açıklayacak. Bu durumda sıralama tekrar değişecek.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 21 Aralık 2022 kuru itibariyle 2023 yılında brüt asgari ücret 505 Euro oldu. Euro bazında asgari ücret 2022’nin ikinci yarısına göre yüzde 35 yükselmiş oldu. Gelen zam ile birlikte 26 Avrupa ülkesi içinde Türkiye 24 sıradan 21. Sıraya yükseldi.

Türkiye’nin gerisinde Arnavutluk (267 Euro), Bulgaristan (363 Euro), Sırbistan (402 Euro), Letonya (500 Euro) ve Macaristan (504 Euro) yer alıyor. Macaristan ve Letonya’da asgari ücrete çok düşük zam gelmesi durumunda Türkiye’nin iki sıra geriye düşmesi bekleniyor.

Avrupa’da en yüksek asgari ücret hangi ülkede?

Eurostat verilerine göre Avrupa’da brüt asgari ücretin en yüksek olduğu ülke 2 bin 313 Euro ile Lüksemburg. Bu ülkeyi Belçika (1842 Euro), İrlanda (1775 Euro), Hollanda (1756 Euro) ve Almanya (1744 Euro) takip ediyor.

Euro bazında 1999’da bu ana en yüksek 3. seviye. 1999’dan bu yana Euro bazında brüt asgari ücret daha önce sadece iki kez 500 Euro bandını aşmıştı. 2016 yılında görülen 519 ve 514 Euro’dan sonra 2023 ilk yarısı en yüksek üçüncü seviye olarak kayıtlara geçti. Euro bazında net asgari ücret ise 2023 yılının ilk yarısında 429 Euro oldu.

Eurostat Türkiye’nin satın alma gücü verisini kaldırdı

Nominal asgari ücretin yanında satın alma gücüne göre asgari ücret de önemli bir veri. Ancak Eurostat’ın 2022 ikinci yarısında açıkladığı asgari ücretin satın alma gücü verilerinde Türkiye listede yer almadı. Türkiye’ye ait en güncel veri 2020 ikinci yarısına ait. Sebep ise Türk lirasının euro karşısında değer kaybetmesiyle satın alma gücünün düşmesi.

Türkiye brüt asgari ücret sıralamasında üstlerde yer almamasına rağmen asgari ücretin satın alma gücü listesinde daha üstte yer alıyordu.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Bireysel Kredi Kartı Borcu Bir Yılda Yüzde 99 Arttı

İktidar ekonomide pembe tablolar çizmeye çalışsa da, açıklanan veriler, iktidarı yalanlıyor. Bireysel kredi kartı borcu, geçen yıla göre TL bazında yüzde 99 arttı. Taksitli kredi kartı borçlarındaki artış oranı, geçen yıla göre yüzde 128 yükseldi. Taksitsiz kredi kartı borçlarındaki artış ise yüzde 79 oldu.

Haber Merkezi / Kredi kartı borçlarındaki artışın Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) artışının yaklaşık iki katı kadar olmasının tüketicinin alım gücünün düştüğünü ve bu nedenle kredi kartına yönelmesi şeklinde yorumlandı.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), kasım ayı itibariyle yıllık enflasyonu yüzde 84,39 olarak açıkladı. Artan enflasyonun alım gücüne olan etkisini incelemek için kredi kartı borçlarını araştıran karşılaştırma sitesi encazip.com’a göre; vatandaşların bireysel kredi kartı borcu, geçen yıla göre TL bazında yüzde 99 arttı. Araştırmada ortaya çıkan rakamlar şöyle:

“Bireysel kredi kartı borcu, geçen yıla göre TL bazında yüzde 99 arttı. Taksitli kredi kartı borçlarındaki artış oranı, geçen yıla göre yüzde 128 yükseldi. Taksitsiz kredi kartı borçlarındaki artış ise yüzde 79 oldu.

Takibe giren kredi kartı borçlarında da geçen yıla göre TL bazında yüzde 30’luk bir artış oldu.

Yüksek enflasyon ve makroekonomik koşullar, tüketicileri daha çok kredi kartı kullanmaya itti. Gayrisafi Yurtiçi Hasılanın (GSYH) bir önceki yılın aynı çeyreğine bakıldığında yüzde 3,9 arttığı üçüncü çeyrek verilerine kıyasla enflasyondan arındırılmış verilere göre toplam bireysel kredi kartı borçları analiz edildiğinde reel artış, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 8 oldu.

Enflasyondan arındırılmış veriler kıyaslandığında, taksitli kredi kartı borçları yüzde 23 arttı. Normal kredi kartı borçlarında ise enflasyon ayarlı verilere göre yüzde 3’lük bir düşüş olduğu gözlemlenirken dolar bazında toplam taksitli kredi kartı borçlarında yüzde 50’lik bir artış yaşandı. Taksitsiz kredi kartı borçlarında ise artış yüzde 17 ile sınırlı kaldı.

Kredi kartlarının sektörel dağılımına bakıldığında, bu yılın en güncel Bankalararası Kart Merkezi (BKM) verilerine göre, toplam kredi kartı harcamalarının yüzde 18’i market ve alışveriş merkezlerinde, yüzde 9’u benzin ve akaryakıt sektöründe, yüzde 7’si elektrik-elektronik ve bilgisayar sektöründe, yine yüzde 7’si giyim ve aksesuar sektörlerinde kullanıldı. Kredi kartı kullanımının sektörel dağılımının geçtiğimiz yılın aynı dönemi ile paralel olduğu gözlemlendi.

Kredi kartı işlem adedinde yüzde 26 arttı

2022 yılının güncel verilerine göre toplam kredi kartı işlem adedi, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 26’lık bir artışla aylık 613 milyon adet oldu. Toplam kredi kartı sayılarına bakıldığında, 2021 yılının aynı ayında dolaşımda 81 milyon kredi kartı, 144 milyon banka kartı bulunurken 2022 yılının en güncel verilerine göre dolaşımdaki toplam kredi kartı sayısı 94 milyona, toplam banka kartı sayısı ise 162 milyona yükseldi.”

Kredi kartı borçlarındaki artışın GSYH artışının yaklaşık iki katı kadar olmasının tüketicinin alım gücünün düştüğünü ve bu nedenle kredi kartına yönelmesi şeklinde yorumlanabileceğini belirten encazip.com finans uzmanları, ortaya çıkan rakamlar için şu değerlendirmeyi yaptı:

“Geçtiğimiz yılın son verileri ile 2022 yılının güncel verileri karşılaştırıldığında, TL bazında 197 milyar TL olan kredi kartı borçları bu yıl 392 milyar TL seviyesine gelmiş. Bu, iki katlık bir artış anlamına gelse de yüksek enflasyonlu bir dönemde enflasyondan arındırılmış verilere veya farklı para birimlerindeki değişimlere bakmak daha doğru yorum yapmamızı sağlar.

Geçtiğimiz yıl 197 milyar TL olan toplam tüketici kartı borçlarının yıllık gerçekleşen enflasyon oranı dikkate alınarak değerlendirildiğinde, 362 milyar TL olduğunu görüyoruz. Bu da reelde kredi kartı borçlarında yüzde 8’lik bir artış anlamına geliyor.”

Paylaşın

Türkiye’de, Çalışanların Neredeyse Yarısı Asgari Ücretli

2012’de brüt asgari ücret brüt ortalama ücretin yüzde 44’ü iken 2016’da yüzde 53’e ve 2020’de yüzde 73’e yükseldi. Avrupa ülkeleri arasında en düşük asgari ücretlerden birine sahip olan Türkiye’de, çalışan kesimin neredeyse yarısı da asgari ücretli.

DİSK Başkanı Çerkezoğlu, asgari ücretin ortalama ücret haline gelmesinin nedeninin sendikalaşmanın önündeki engeller olduğunu vurgulayarak, “Türkiye’de toplu sözleşmeli olan çalışan oranı yüzde 7.5, özel sektörde ise yüzde 5.5’lerde” dedi.

Türkiye’de yaklaşık 8 milyon asgari ücretli bulunuyor ancak yıllar içinde ortalama ücretler de gerileyerek asgari ücrete komşu oldu. TÜİK İşgücü Maliyeti İstatistikleri asgari ücret ile ortalama ücret makasının iyice kapandığını ortaya koyuyor. 2012’de brüt asgari ücret brüt ortalama ücretin yüzde 44’ü iken 2016’da yüzde 53’e ve 2020’de yüzde 73’e yükseldi. Avrupa ülkeleri arasında en düşük asgari ücretlerden birine sahip olan Türkiye’de, çalışan kesimin neredeyse yarısı da asgari ücretli.

Eurofound’un 2022 raporuna göre Avrupa Birliği ülkelerinde çalışanların sadece yüzde 4’ü asgari ücrete yakın ücretler alıyor. Türkiye’de ise asgari ücret ve yüzde 10 fazlası ücretle çalışanların oranı ise DİSK-AR’ın araştırmasına göre yüzde 48.7’ye ulaşmış durumda.

Sözcü’den Deniz Bilici Göçmen’in haberine göre; DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, asgari ücretin dünyanın hiçbir yerinde gündem olmadığına dikkat çekerek asgari ücret civarı ücretlere çalışanların oranının bu yıl yüzde 50’yi çoktan geçtiğine işaret etti.

Çerkezoğlu, asgari ücretin ortalama ücret haline gelmesinin nedeninin sendikalaşmanın önündeki engeller olduğunu vurgulayarak, “Türkiye’de toplu sözleşmeli olan çalışan oranı yüzde 7.5, özel sektörde ise yüzde 5.5’lerde” dedi. Milyonların asgari ücrete mahkum edilmemesi için sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması gerektiğinin altını çizen Çerkezoğlu, “Bunu sağlayamazsak yılın ikinci ayında açlık sınırına gerileyen ücretlere mahkum olmaya devam ederiz” diye konuştu.

‘Bağlayıcı düzenleme şart’

Arzu Çerkezoğlu, bankaların promosyon uygulamasına ilişkin “Kamuda promosyon uygulaması var ancak miktar artırılmalı. Özel sektörde ise promosyon ödemesiyle ilgili bağlayıcı düzenleme yok. Toplu sözleşmeli işyerlerinde promosyon hakkı güvence altına alınıyor ancak özel sektör sendikasız olduğu için işverenler promosyonu ya kendileri alıyor ya da ucuz kredi kullanma yolu olarak kullanıyorlar” dedi. Çerkezoğlu, “Özel sektörün neredeyse yüzde 95’inin toplu sözleşmesiz olduğunu düşünürsek bağlayıcı bir düzenleme yapılması şart” diye konuştu.

Paylaşın

İsveç, Türkiye’nin ‘Bülent Keneş’ Talebini Reddetti

İsveç Yüksek Mahkemesi, Türkiye’nin, Bülent Keneş ile ilgili iade talebini reddetti. Kararının ardından İsveç basınına konuşan Today’s Zaman gazetesinin eski genel yayın yönetmeni Bülent Keneş, “Elbette çok mutluyum. Ama bu karar zaten bekleniyordu.” ifadelerini kullandı.

Fransız haber ajansı AFP’ye göre İsveç Yüksek Mahkemesi, Keneş’in iadesini, “çeşitli handikaplar” nedeniyle durdurma kararı aldı; bu noktada “Keneş’e yönelik suçlamaların siyasi olmasını” ve “Keneş’in İsveç’te mülteci statüsüne sahip olmasını” kararına gerekçe gösterdi.

İsveç’te yayımlanan Aftonbladet gazetesinde yer alan habere göre ise mahkeme, Keneş’in, siyasi görüşlerinden dolayı Türkiye’de “zulüm görme riski” olduğuna hükmetti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 9 Kasım’da İsveç Başbakanı Ulf Kristersson ile düzenlediği ortak basın toplantısında, Bülent Keneş’in “FETÖ terör örgütünden” olduğunu söylemişti.

Erdoğan, “terörist” olarak nitelendirdiği Keneş’in iadesinin “kendileri için büyük önem arz ettiğini” belirtmişti.

Ankara, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini onaylamak için iki ülkeden, “terör örgütü üyesi” olarak nitelendirdiği kişilerin Türkiye’ye iadesini istiyor.

İsveç ve Finlandiya, Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’yı işgale başlamasının ardından NATO’ya katılmak için resmi başvuruda bulunmuştu. NATO üyeliğine aday bir ülkenin ittifaka katılabilmesi için Türkiye dahil mevcut 30 üye ülkenin tümünün onayı gerekiyor.

Bülent Keneş kimdir?

Gazeteci Bülent Keneş, Today’s Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olduğu dönemde Twitter’daki mesajlarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesi ile10 Ekim 2015’te tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne gönderildi.

Bülent Keneş, avukatlarının yaptığı itiraz üzerine 4 gün sonra tahliye edildi. Keneş, 4 Aralık 2015’te Today’s Zaman Genel Yayın Yönetmenliği görevinden istifa etti.

15 Temmuz 2016’daki darbe girişimine ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında Keneş hakkında 18 Ekim 2016’da ”Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs” suçundan yakalama kararı çıkarıldı. Keneş bir süredir İsveç’te yaşıyordu.

Paylaşın

Rusya, Erdoğan’ın ‘Üçlü Diplomatik Mekanizma’ Önerisinden Memnun

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Biz şu an itibarıyla Suriye-Türkiye-Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz. Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim” açıklaması Rusya’da memnuniyetle karşıladı.

Erdoğan, Esad’la görüşme ihtimali ile ilgili bir soruya, “Siyasette ebedi olarak dargınlık, kırgınlık, küslük olmaz. Vakti, zamanı geldiği anda oturur, değerlendirir, ona göre de bir yenilemeyi yapabilirsiniz” yanıtını vermişti.

Rusya, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye, Rusya ve Suriye arasında üçlü bir diplomatik mekanizma kurulması önerisini memnuniyetle karşıladı.

Rus haber ajanı RIA Novosti, bir Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı’na dayandırdığı haberinde, sürecin sonunda üç ülkenin liderlerinin bir araya gelmesini de öngören mekanizmayla ilgili olarak, Suriye’nin tutumunun ise henüz bilinmediğini bildirdi.

RIA Novosti, Rusya ve Suriye yetkililerinin konuyla ilgili olarak temas halinde olduğunu kaydetti.

Türkmenistan gezisi sonrası dün uçakta gazetecilerin soruların yanıtlayan “Biz şu an itibarıyla Suriye-Türkiye-Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz. Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim” demişti.

Önerisini Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e ilettiğini ve “Putin’in de teklifine olumlu baktığını” belirten Erdoğan, “Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız” ifadelerini kullanmıştı.

Erdoğan, Endonezya’daki G-20 Zirvesi sonrası Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la görüşme ihtimali ile ilgili bir soruya, “Siyasette ebedi olarak dargınlık, kırgınlık, küslük olmaz. Vakti, zamanı geldiği anda oturur, değerlendirir, ona göre de bir yenilemeyi yapabilirsiniz” yanıtını vermişti.

Reuters haber ajansına konuşan Suriye kaynakları ise Esad’ın Erdoğan’la görüşmek istemediğini söylemişti.

Bir kaynak “Neden Erdoğan’a bir zafer hediye edilsin ki? Seçimden önce yakınlaşma olmaz” demiş, Suriye’nin dışişleri bakanları düzeyinde görüşülmesi teklifini de reddettiğini belirtmişti.

Reuters’ın konuştuğu bir Suriyeli diplomat “Somut bir adım olmadıkça böylesi bir görüşmeyi anlamsız buluyoruz. Talep edilen somut adım ise Türk askerlerinin ülkeden çekilmesi” demişti.

13 Kasım’da İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde düzenlenen ve 6 kişinin öldüğü saldırıdan PKK/PYD/YPG’yi sorumlu tutan Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde yeni bir kara harekatı düzenlemek için Rusya ve ABD’yle temaslarını sürdürüyor.

PKK ve YPG saldırılarıyla ilişkileri olmadığını açıklamış, saldırıyı üstlenen olmamıştı. Ankara, Suriye’nin kuzeyinde geniş bir alanı yöneten Demokratik Birlik Partisi’ni (PYD), “PKK’nın uzantısı” olarak görüyor ve “terör örgütü” olarak nitelendiriyor.

Kürt Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ise Türkiye’yi, İstiklal Caddesi’ndeki saldırıyı “uzun zamandır planladığı sınır ötesi harekât için bahane olarak kullanmakla” suçluyor.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

ABD’den Türkiye’ye ‘Rusya Yaptırımları’ Uyarısı

Yaptırımlar konusunda Türkiye’den beklentiler ve Ankara ile Moskova arasındaki ilişkiler hakkında da değerlendirmelerde bulunan ABD’nin Yaptırım Koordinatörü O’Brian, hem Türk Hükümeti, hem de Türk özel sektörüne, yaptırımlara uyulmasını beklentisini “çok açık bir şekilde aktardıklarını” açıkladı, Türk özel sektörünün bu konuda çok net olduğunu ve büyük ölçüde de yaptırımlara uyduklarını gözlemlediklerini kaydetti.

Türkiye’yi “önemli bir partner” olarak nitelendiren ve “her zaman olduğu gibi bu konuda da çok açık ve samimi görüş alışverişinde bulunduklarını” anlatan O’Brian, ABD’nin yaptırımlar konusunda politikasının net olduğunu, Türk tarafına da “çıkarlarımız gerektirdiği takdirde yaptırım uygularız” mesajını verdiklerini vurguladı.

Önümüzdeki aylarda Türkiye’den bazı beklentileri olduğunu aktaran James O’Brian, “Yaptırımlara uyulduğunu görmek için hem Türk makamları hem özel sektörü ile çok yakın angajmanımızı sürdüreceğiz. Eğer yaptırımlara uyulmadığı tespit edilirse aksiyon alınacak” dedi.

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Yaptırım Koordinatörü Büyükelçi James O’Brien, Türkiye’nin Rusya’ya yaptırım kararlarına uymasını beklediklerini, bunların delinmesine destek verilmesi durumunda, yaptırım adımları ya da ihlali durduracak başka adımları atabileceklerini söyledi.

O’Brian, uluslararası basın kuruluşlarından gazetecilere, Rusya’ya yaptırımlarla ilgili son gelişmeler hakkında bilgi verdi, ardından soruları cevapladı.

DW Türkçe’den Değer Akal’ın aktardığına göre, ABD’nin Ukrayna’da sivil altyapıyı hedef alan Rusya’ya yönelik bugün çok kapsamlı yeni yaptırımlar açıkladığını anlatan büyükelçi, uygulanan yaptırımlardan sonuç aldıklarını vurguladı.

Rusya’nın askeri malzeme, mühimmat yapımı ve tedariğinde zora girdiğini, savaş alanında gücünü yitirmekte olduğunu söyleyen O’Brian, mali yaptırımlar nedeniyle de finansal sorunlar yaşamaya başladığını, ayrıca 900 bin Rus vatandaşının savaş nedeniyle ülkelerinden kaçtığını söyledi.

ABD’nin Yaptırım Koordinatörü O’Brian, yaptırımlar konusunda Türkiye’den beklentiler ve Ankara ile Moskova arasındaki ilişkiler hakkında da değerlendirmelerde bulundu.

Ankara’ya hem övgü hem uyarı

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla başlayan savaşta Türkiye’nin çok farklı konularda, çok önemli roller üstlendiğine vurgu yapan O’Brian, Türkiye’nin silahlı insansız hava araçları ile Ukrayna’ya sağladığı desteği övdü, “Bunlar muharebe meydanında büyük önem taşıdı” dedi.

ABD’nin yaptırım koordinatörü, Türkiye’nin aynı zamanda Birleşmiş Milletler’in Karadeniz Tahıl İnisyatifi’nin de bir nevi sponsorluğunu ve arabuluculuğunu üstlendiğine dikkat çekerek, “Dolayısıyla Türkiye’nin bu ihtilafta hem insani hem de askeri bakımdan üstlendiği rol büyük önem taşımıştır” ifadelerini kullandı.

Bununla birlikte O’Brian, hem Türk Hükümeti, hem de Türk özel sektörüne, yaptırımlara uyulmasını beklentisini “çok açık bir şekilde aktardıklarını” açıkladı, Türk özel sektörünün bu konuda çok net olduğunu ve büyük ölçüde de yaptırımlara uyduklarını gözlemlediklerini kaydetti.

“Uyulmazsa aksiyon alırız”

Türkiye’yi “önemli bir partner” olarak nitelendiren ve “her zaman olduğu gibi bu konuda da çok açık ve samimi görüş alışverişinde bulunduklarını” anlatan O’Brian, ABD’nin yaptırımlar konusunda politikasının net olduğunu, Türk tarafına da “çıkarlarımız gerektirdiği takdirde yaptırım uygularız” mesajını verdiklerini vurguladı.

Önümüzdeki aylarda Türkiye’den bazı beklentileri olduğunu aktaran James O’Brian, “Yaptırımlara uyulduğunu görmek için hem Türk makamları hem özel sektörü ile çok yakın angajmanımızı sürdüreceğiz. Eğer yaptırımlara uyulmadığı tespit edilirse aksiyon alınacak” dedi.

O’Brian bu aksiyonun ne olabileceğine de açıklık getirdi. Yaptırımların delinmesine yol açan materyallerin temini nedeniyle ikincil yaptırım kararlarının alınabileceğini söyleyen ABD’li koordinatör, ayrıca “ihlali durduracak başka adımların atılmasının da seçenekler arasında bulunduğunu” dile getirdi.

ABD petrol tavan fiyatına da uyum bekliyor

ABD’li büyükelçi, G7’nin Rus petrolüne tavan fiyat uygulaması konusunda Türkiye’den beklentilerini de anlattı.

O’Brian, “Beklentimiz Rus petrolünün en büyük alıcıları olan Çin, Hindistan ve Türkiye’nin kendileri için çok iyi bir fiyat pazarlığı yapmaları, böylelikle fiyatların tavan fiyatının altında olmasını sağlamaları. Böylelikle resmi olarak tavan fiyat koalisyonunda yer almasalar da, yaptırımlara uymuş olacaklar” diye konuştu.

ABD, Erdoğan ve Putin’in projesi için ne diyor?

O’Brian, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, ikili ekonomik ilişkilerini geliştirme, Türkiye’yi doğalgaz üssü haline dönüştürme planlarını da değerlendirdi.

ABD’li yetkili, Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı savaşı için kaynak arayışını yakından takip edeceklerini, yaptırımlarını bu girişimlere uyarlayacaklarına işaret etti.

O’Brian, “Bu Türkiye ile istişarelerin süreceği ve Türkiye’nin Rusya ile angajmanını sürdürme planlarında değişikliğe gitmek durumunda kalabileceği anlamına geliyor” diye konuştu.

AB de bu hafta Ankara’ya çağrı yaptı

Bu arada Avrupa Birliği (AB) de bu hafta Genel İşler Konseyi’nde kabul edilen kararda Türkiye’ye Rusya’ya uygulanan yaptırımlara uyma çağrısı yaptı.

Kararda, Türkiye’nin Ukrayna tahılının ihracatını kolaylaştırmada oynadığı yapıcı rolün Konsey tarafından “takdir edildiği” vurgulanırken, “Ancak Konsey, AB’nin Rusya’ya yönelik yaptırımlarına Türkiye’nin uyum sağlamamasını derin üzüntüyle karşılamaktadır” ifadelerine yer verildi.

Konsey kararında, Türkiye’nin AB’nin dış politika pozisyonlarına uyum sağlamasının, yaptırımlara katılmasının ilişkilerdeki “en yüksek öncelikli konu” olduğunun altı çizildi.

AB üyeleri, Ukrayna’ya karşı savaş açması nedeniyle Rusya’ya uygulanan yaptırımların ve kısıtlayıcı tedbirlerin delinmemesi gerektiğinin altını çizerken, şu çağrıyı yaptılar:

“Bu bağlamda Konsey, Türkiye’nin, özellikle çift kullanımlı ürünler de dâhil olmak üzere, mallar konusunda söz konusu olan Gümrük Birliği içindeki serbest dolaşımı da dikkate alarak, söz konusu kısıtlayıcı tedbirlere tam olarak riayet etmesini beklemektedir.”

Ankara: Yaptırımların ihlaline müsaade edilmeyecek

Türkiye Dışişleri Bakanlığı ise AB’nin bu kararları hakkında yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye’nin yaptırımlara taraf olmamakla birlikte yaptırımların ihlaline müsaade edilmeyeceği yönündeki kararlı tutumunun dikkate alınmamasının “kasıtlı bir yaklaşım” olarak görüldüğü belirtildi.

Açıklamada, “Ülkemizin Rusya’yla ticari ve ekonomik ilişkileri, yaptırımları etkisiz kılacak bir mahiyete sahip olmadığı gibi Rusya’yla diyaloğumuzun sürdürülmesinin, Tahıl Anlaşması ve esir değişimi örneklerinde görüldüğü üzere savaşın olumsuz etkilerinin asgari düzeyde tutulması bakımından da önem arz ettiği açıktır” ifadelerine yer verildi.

Erdoğan’dan Borrell’e sert tepki

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in Avrupa Parlamentosu’na gönderdiği bir yazı geçen hafta Alman medyasında yayımlanmıştı.

Haberlerde Borrell’in, Rusya’ya uygulanan yaptırımların Türkiye üzerinden delinebileceği endişesini dile getirdiği belirtilmişti.

Türkiye’nin AB’nin Rusya’ya karşı yaptırımlarına katılmaması, aksine Rusya ile ekonomik ilişkilerini geliştirme adımları atmasından rahatsızlık duyulduğu aktarılmıştı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkmenistan ziyareti dönüşünde gazetecilere yaptığı açıklamada Borrell’e sert çıktı.

“Borrell’i muhatap olarak almıyorum. O, olsa olsa Mevlüt Bey’in muhatabı olabilir” diyen Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:

“Yaptığı açıklama hiç şık değil. Yani bir defa bizim Rusya’yla ilişkilerimizi Borrell tayin, tanzim edemez. O bu konularda böyle bir karar verecek ne kalitededir ne kapasitededir. Çok çirkin bir açıklama. Sen nasıl olur da kalkarsın bizim Rusya’yla ilişkilerimizi yaptırımlar içerisinde değerlendirirsin.”

Paylaşın

Suriye Operasyonu: Erdoğan: Suriye-Türkiye-Rusya Olarak Adım Atalım

Türkmenistan dönüşü uçakta Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Suriye operasyonuyla ilgili Rusya’ya yönelik “Birlikte karar ve uygulama noktasında destek istedik” sözleri hatırlatıldı ve “Ortak bir operasyon veya ortak bir çalışma mekanizması mı söz konusu olacak?” diye soruldu.

“Burada her ikisi de hatta şu anda belki gündemde olmayan ama daha sonra gelişmelerle gündeme gelebilecek birçok başlık söz konusu” diye değerlendirmede bulunan Erdoğan konuyu Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşmeye getirdi. Erdoğan şöyle konuştu:

“Biz şu an itibarıyla Suriye-Türkiye-Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz. Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı. Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkmenistan dönüşü uçakta gazetecilere yaptığı açıklamada, Suriye’nin kuzeyindeki YPG güçlerine yönelik olası kara operasyonuna değindi. Türkiye’nin sınırından 30 kilometre derinliğe kadar güvenli koridor oluşturma kararı olduğunu söyleyen Erdoğan, bu kararın Astana ve Soçi zirvelerinde de konuşulduğunu hatırlattı.

Türkiye’nin gerekli askeri adımı atmaya hazır olduğunu ifade eden Erdoğan şunları söyledi:

“Suriye’de bir de koalisyon güçleri olayı var. Bu koalisyon güçlerinin içinde kim var? Başta Amerika var. Yanında Fransa’sı, Almanya’sı, İngiltere’si var. Bütün bunların olduğu bir coğrafyada biz ülkemizin güvenliği için tedbirlerimizi alıyoruz. Ama hepsinden de öte Suriye’de bir defa terör örgütünün besleyicileri var. Şimdi bu terör örgütü en büyük destekleri nereden alıyor? Koalisyon güçlerinden alıyor. Nereden alıyor? Petrol kuyularından alıyor. Bu petrol kuyuları şu anda koalisyon güçlerinin de aynı zamanda güvencesinde. Nereye satıyorlar? Rejime satıyorlar. Ama özellikle başta Amerika olmak üzere diyoruz ki eğer sizler hala binlerce tır silah, mühimmat, araç, gereç bunları bu terör örgütlerine vermeye devam edecek olursanız biz de her zaman söylediğimiz gibi kendi göbeğimizi kendimiz keseriz.”

Esad’la görüşme

Erdoğan’a Suriye operasyonuyla ilgili Rusya’ya yönelik “Birlikte karar ve uygulama noktasında destek istedik” sözleri hatırlatıldı ve “Ortak bir operasyon veya ortak bir çalışma mekanizması mı söz konusu olacak?” diye soruldu.

“Burada her ikisi de hatta şu anda belki gündemde olmayan ama daha sonra gelişmelerle gündeme gelebilecek birçok başlık söz konusu” diye değerlendirmede bulunan Erdoğan konuyu Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşmeye getirdi. Erdoğan şöyle konuştu:

“Biz şu an itibarıyla Suriye-Türkiye-Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz. Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı. Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız.”

Erdoğan, Suriye lideriyle görüşme konusunu Aralık ayı başında da gündeme getirmiş, ancak Reuters’ın Suriyeli yetkililere dayandırdığı haberine göre Esad,Erdoğan’la görüşmeyi kabul etmemişti.

Erdoğan’a ABD’nin eski Suriye Özel Temsilisi James Jeffrey’in, “Washington Esad’la görüşmeye olumlu bakmıyor” yönündeki açıklaması da soruldu. Erdoğan, “Ben kiminle, ne zaman, nasıl görüşeceğimi birilerinden izin alarak yapmam.Ben Mısır Cumhurbaşkanıyla Katar’da bir görüşme yaptım. Kimseden izin almadım. Suriye konusunda atacağımız adımlarda belirleyici husus da ulusal çıkarlarımız olacaktır. Suriye’de güvenli bölgeden tutun, terör örgütüne karşı alacağımız tedbirler içerisinde bu da bizim atacağımız adımlardan bir tanesidir” yanıtını verdi.

Almanya’da darbe planı operasyonları

Erdoğan Almanya’da geçen hafta düzenlenen darbe planı operasyonlarına da değindi. Erdoğan şunları söyledi:

“Alman makamlarının darbe hazırlığındaki kişilere karşı aldıkları önlemleri doğru buluyoruz. Sürecin hukuk devleti ilkeleri ışığında tüm boyutlarıyla aydınlatılması önemlidir. Darbe planlarına karşı Almanya’da oluşan hissiyatı en iyi anlayacak olan benim halkım, benim ülkemdir. Ancak maalesef, dostumuz ve müttefikimiz Almanya’dan aynı duygudaşlığı ve anlayışı gördüğümüzü söylemem mümkün değildir. Biz on yıllardır Almanya’nın Türkiye’yle empati yapması gerektiğini hep savunduk. Ama son dönemlerde nedense gariplikler olmaya başladı. Şu anda terör örgütünün Avrupa’daki en önemli sığınak yeri Almanya’dır. Şu anda PKK/YPG/PYD bunlar nerede? Orada. FETÖ nerede? Orada. Bunları istiyoruz, bunları vermek gibi bir dertleri de yok.”

Çocuğa istismar davası

Uçaktaki medya temsilcilerinden biri Türkiye’nin gündemindeki çocuk istismarı meselesinde CHP’nin tutumunun muhafazar kesimi rencide eder nitelikte olduğu iddia ederek Erdoğan’a bu konudaki değerlendirmesini sordu. Cumhurbaşkanı şu yanıtı verdi:

“Her şeyden önce bir yavrumuzun 6 yaşındayken yaşadığı iddia edilen olayda bu yavruyu korumak veya bu yavrunun hukukunu savunmak anlamında CHP’nin ciddi manada bir adım attığını mı düşünüyorsunuz? Bu CHP’ye şunu söylemek lazım; sen 10, 11, 12, 13, 14 yaşında kızları dağa kaçırılan Diyarbakır Annelerini bugüne kadar hiç savundun mu? O gözü yaşlı anneleri bugüne kadar hiç gidip ziyaret ettin mi? Bu dağdaki, bu Kandil’deki teröristlerin, bu yavruları silahlandırdığını, onlara taciz tecavüz ettiklerini bildiğin halde, bu yönde attığın bir adım var mı?”

Paylaşın

Borsa İstanbul’da Yatırımcı Sayısı 3 Milyonu Aştı; ‘Balon’ Tehlikesi Var Mı?

Piyasa faizlerinin enflasyonun çok altında kalması nedeni ile hem vatandaşların hem de şirketlerin borsaya koştuğunu dile getiren Ekonomist Mahfi Eğilmez, kendi internet sitesinde yayınladığı “Paradan Kaçış” başlıklı makalesinde, “balon” tehlikesine şu sözlerle dikkat çekti:

“Bu zorlama ekonomi politikası şimdilik tüketim ağırlıklı büyümeye ve istihdama destek oluyor gibi görünse de başta gayrimenkul ve borsa olmak üzere çeşitli alanlarda balonlar oluşmasına yol açıyor. Böyle bir ortamda ‘borsa rekorlara doymuyor, demek ki ekonomi iyi gidiyor’ demek gerçekçi değil. Günü gelip de faiz enflasyon düzeyine çıkarılmak zorunda kalınınca o rekorlara doymayan borsadaki hisse değerleri ve gayrimenkul fiyatları bu kez çöküşlere doymaz hale gelecek.”

Son iki ayda Borsa İstanbul’a 650 bin yeni yatırımcı katılırken son bir yılda ise yatırımcı sayısı 1 milyon kişi artarak toplamda 3 milyonu aştı. Borsaya olan bu yoğun ilginin temelinde, vatandaşların ve şirketlerin Türkiye’deki yüksek enflasyona karşı birikimlerini korumak istemeleri yatıyor. BİST-100 Endeksi her gün yeni bir rekora koşarken, uzmanlara göre normal olmayan değer artışları, borsada “balon” tehlikesi yaratabilir.

Merkezi Kayıt Kuruluşu (MKK) verilerine göre, Ekim ve Kasım aylarında 650 bin yeni yatırımcı borsaya geldi. Son bir yılda ise yatırımcı sayısı 1 milyon kişi arttı. Böylelikle toplam yatırımcı sayısı 3 milyon 327 bine yükseldi. Borsaya olan bu yoğun ilgi, BIST 100 endeksini her gün yeni bir zirveye taşıyor.

Son bir yılda yüzde 150’ye varan kazanç sağlayan Borsa İstanbul, son aylarda dünyada en çok yükseliş gösteren borsalardan biri oldu.

Peki borsadaki yükseliş sürecek mi?

“Borsa İstanbul’da talep oldukça yükseliş sürecek”

Kurumsal yatırımcılara likidite ve risk yönetimi konusunda danışmanlık hizmeti veren STRFS (Stratejistanbul Financial Solutions) Baş Stratejisti Dr. Atahan Çelebi, yaptığı değerlendirmede “Ortalama olarak borsadaki kişi 35’li yaşlarında, 20-25 bin TL birikimle borsada işlem yapan kişi. Yani bir tür ek gelir arayışında olan bir insan grubundan bahsediyoruz. Bu insanların piyasaya girişi devam ettikçe, piyasadaki fiyatlar güçlü kalmayı sürdürecek” diyor.

Borsadaki büyük yatırımcıların, yani 1 milyon TL’nin üzerinde bakiyesi olanların payının hâlâ yüzde 3-4 aralığında seyrettiğine dikkat çeken Çelebi, “Piyasadaki katılımcıların yaklaşık yüzde 30’unun 1000 TL ve altında bakiyesi olduğunu gözlüyoruz. En ortadaki medyan yatırımcının yaklaşık 25 bin TL civarında bir bakiyesi var Borsa İstanbul’da. Dolayısıyla piyasadaki katılımcıların kurumsal olduğunu söylemek oldukça zor” analizini yapıyor.

“Zorlama politikalar balonlara yol açıyor”

Kimi uzmanlara göre borsadaki bu hızlı yükseliş, hisse senetlerinde bir “balon” tehlikesi yaratabilir.

Piyasa faizlerinin enflasyonun çok altında kalması nedeni ile hem vatandaşların hem de şirketlerin borsaya koştuğunu dile getiren Ekonomist Mahfi Eğilmez, kendi internet sitesinde yayınladığı “Paradan Kaçış” başlıklı makalesinde, “balon” tehlikesine şu sözlerle dikkat çekti:

“Bu zorlama ekonomi politikası şimdilik tüketim ağırlıklı büyümeye ve istihdama destek oluyor gibi görünse de başta gayrimenkul ve borsa olmak üzere çeşitli alanlarda balonlar oluşmasına yol açıyor. Böyle bir ortamda ‘borsa rekorlara doymuyor, demek ki ekonomi iyi gidiyor’ demek gerçekçi değil. Günü gelip de faiz enflasyon düzeyine çıkarılmak zorunda kalınınca o rekorlara doymayan borsadaki hisse değerleri ve gayrimenkul fiyatları bu kez çöküşlere doymaz hale gelecek.”

“Riskleri öngörme yeteneğimizi kaybettik”

Piyasa uzmanlarına göre, Borsa İstanbul’daki fiyat hareketlerinin normalin dışında bir seyir izlemesi, yakın gelecek açısından belirsizlik yaratıyor.

DW Türkçe’den Aram Ekin Duran’a konuşan Forseti Danışmanlık Kurucu Ortağı Tuncay Yıldıran, Türkiye ekonomisindeki mevcut sorunlar düşünüldüğünde, borsada işlem gören şirketlerin bu kadar değerlenmesinin normal olmadığını dile getiriyor.

Yıldıran, “Yani evet borsaya ilgi inanılmaz. Ancak borsadaki değer artışı şirketlerin performansından değil, bu ilgiden kaynaklanıyor” diyor.

Borsadaki yükselişin risk algısını bozduğuna işaret eden Yıldıran, “Bilinen ekonomik parametreler ile anlamlandırılamayan bir değer artışı sonucunda, yaşanabilecek muhtemel riskleri öngörme yeteneğimizi kaybettik” diyor.

Şu anda borsadaki işlemlerin büyük kısmının kredi ile gerçekleştirildiğine işaret eden Yıldıran, “Şu anda sistemde 54 milyar TL’lik bir kredi hacmi var. Kredi mekanizması yükselen piyasada çok ciddi kar sağlar. Ancak düşen piyasada normal düşüşü ikiye üçe katlayabilecek bir risk içerir” uyarısında bulunuyor.

“Balon demek için henüz erken”

Ancak borsadaki yükselişi “balon” olarak değerlendirmek için henüz erken olduğu görüşünde olanlar da var. STRFS Baş Stratejisti Dr. Atahan Çelebi’ye göre enflasyonla ya da kurla kıyaslandığında borsadaki fiyatlar hala 5-6 yıl öncesinin altında seyrediyor.

Bu nedenle borsada halihazırda bir balon olduğunu söylemenin doğru olmayacağını kaydeden Çelebi, “Fakat bu piyasada da her piyasada olduğu gibi düzeltmeler olacaktır. Bazen hisse bazında sert hareketler, manipülatif hareketler oluyor. Fakat bunu genele yaymak için biraz erken” şeklinde konuşuyor.

Yerli geliyor, yabancı gidiyor

Borsa İstanbul’a yerli yatırımcılardan yoğun bir ilgi varken yabancı yatırımcılar ise borsadan çıkış eğilimini sürdürüyor. STRFS Baş Stratejisti Dr. Atahan Çelebi, “2018 yılından bu yana yabancıların borsamızdaki payı yüzde 65’lerden günümüzde yüzde 30’un altına kadar düzenli olarak geri çekildi” diyor.

Bunun altında yatan sebeplerin başında kur riskinin geldiğini ifade eden Çelebi, şöyle konuşuyor:

“Kredi notunun düşük olması dolayısıyla, özellikle kurumsal yatırım şirketlerin Türk borsasına girmesi teknik olarak çok mümkün gözükmüyor. Öncelikle bu sürecin tersine dönmesi lazım. Fakat henüz bu konuda bir emare yok. Kredi notu iyileşmeden, Türkiye’ye gelecek yabancı sermayenin portföy yatırımı anlamında çok büyümesini beklemiyoruz. Bunun dışında diğer faktörlere baktığımızda, kur riski, ekonomi yönetimindeki belirsizlikler ve bir de tabi ki artık Türkiye’deki seçim atmosferinin yarattığı belirsizlik… Bunlar yabancı sermaye açısından negatif faktörler.”

“Yabancı bu koşullarda yatırım yapmaz”

Uluslararası finansal yatırımcılar için kar etmenin bir borsaya girişteki tek neden olmadığına işaret eden Forseti Danışmanlık Kurucu Ortağı Tuncay Yıldıran da şu görüşleri dile getiriyor:

“Özellikle kurumsal yatırımcılar açısından baktığınızda, bunların yatırım yapabilme kriterleri var. Biz ‘kredi derecelendirme kurumlarının notları bizim için yok hükmündedir’ diyoruz ama işin gerçeği yok hükmünde değil. Eğer sizin ülke olarak kredi derecelendirmeniz çöp noktasındaysa, uluslararası kurumsal yatırımcılar, uymakla yükümlü oldukları kriterler nedeniyle size istese dahi, yatıracağı paranın beş katı kar elde edeceğini görse dahi yatırım yapamaz.”

Paylaşın