2023 Ekonomide ‘Belirsizlik Yılı’ Olacak; Uzmanlar: Yoksulluk Artacak

Prof. Dr. Öner Günçavdı, 2023 yılının ekonomide 2022’den devralınan sorunların etkisi altında geçeceğine işaret ediyor. Hükümetin mevcut ekonomi politikalarının seçim odaklı şekillendiğini vurgulayan Prof. Günçavdı, “Cumhuriyet’in 100. yılına da enflasyonu konuşarak gireceğiz. Seçim nedeniyle yapılan asgari ücret artışlarının etkisi mart ayından sonra azalmaya başlayacak. Vatandaşın satın alma gücü açısından 2023 parlak bir yıl olmayacak” diyor. 

Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu’na göre, Türkiye ekonomisindeki yavaşlamanın temel nedeni ihracat siparişlerindeki gerileme. Küresel ekonomide de resesyon ihtimalinin arttığına işaret eden Prof. Aslanoğlu, “Seçime doğru giderken, asgari ücret artışı ve kredi destekleri gibi Türkiye’de büyümeyi iç talebi destekleyecek adımlarla sağlamayı amaçlayan politikalar uygulanıyor. İlk 5-6 ayda büyüme yüzde 4’ün üzerine çıkarılabilir fakat bu talebi canlandırma adımları enflasyon için olumsuz bir tabloya neden olacak” değerlendirmesinde bulunuyor.

Geride bırakmaya hazırlandığımız 2022 yılı, sene başındaki umutların aksine küresel ve bölgesel çapta siyasi ve ekonomik krizlerin yaşandığı bir yıl oldu.

Dünya genelinde 2020-2021’e damga vuran pandemi sürecinden çıkış büyük oranda gerçekleşse de henüz yılın başında, 24 Şubat’ta patlak veren Rusya-Ukrayna savaşı yalnızca bölgesel değil; küresel etkiler yarattı. Rusya ve Ukrayna’nın dünyanın en büyük buğday ve mısır üreticilerinden olmaları, ayrıca Rusya’nın Türkiye de dahil olmak üzere Avrupa ülkelerinin bir numaralı doğal gaz tedarikçisi olması, enerji ve gıdada bir krize yol açtı. Pandemi sonrası baş gösteren yüksek enflasyon süreci böylelikle tetiklenirken ABD ve Avrupa Birliği (AB) ekonomilerinde yeni bir durgunluk sürecinin de işaret fişeği atılmış oldu.

Türkiye’nin en fazla ihracat gerçekleştirdiği pazarlarda yaşanacak daralma veya zayıf büyüme performansı, Türkiye ekonomisine de doğrudan yansıyacak. 2022’de yüksek enflasyon sorunu ile sert bir yüzleşme yaşayan Türkiye’de enflasyon, 2023’te bir miktar geri çekilse de dünya ortalamalarına göre yüksek seyrini koruyacak. Seçim yılı olan 2023, siyasi belirsizliklere ve dolar kurunda yeni ataklara da gebe olacak. Seçim sonrasında yeni bir faiz artışı dalgası beklenirken, KKM (Kur Korumalı Mevduat) ve EYT (Emeklilikte Yaşa Takılanlar) düzenlemesi gibi uygulamaların bütçe üzerine bindirdiği yük giderek artacak.

DW Türkçe’den Aram Ekin Duran‘a konuşan uzmanlara göre, 2023 yılı Türkiye ekonomisi açısından belirsizliğin ve dar gelirliler için yoksulluğun artacağı bir yıl olacak.

“2023 parlak bir yıl olmayacak”

İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Öner Günçavdı, 2023 yılının ekonomide 2022’den devralınan sorunların etkisi altında geçeceğine işaret ediyor. Hükümetin mevcut ekonomi politikalarının seçim odaklı şekillendiğini vurgulayan Prof. Günçavdı, “Cumhuriyet’in 100. yılına da enflasyonu konuşarak gireceğiz. Seçim nedeniyle yapılan asgari ücret artışlarının etkisi mart ayından sonra azalmaya başlayacak. Vatandaşın satın alma gücü açısından 2023 parlak bir yıl olmayacak” diyor.

Türkiye ekonomisi pandemiden çıkış yolu olarak nitelenebilecek 2021 yılında başarılı bir performans sergileyerek yüzde 11 büyümüştü.

Türkiye bu yüksek büyüme oranı ile G20 ülkeleri arasında ilk, OECD ülkeleri arasında üçüncü sırada yer aldı. İlk iki çeyrekte sırasıyla yüzde 7,5 ve yüzde 7,7 büyüme başarısını gösteren Türkiye ekonomisi, 2022 yılının üçüncü çeyreğinde ise iç tüketim ve ihracat hızının yavaşlaması ile yüzde 3,9 oranında büyüme kaydetti.

CEBR: Türkiye’ye 22. sıraya gerileyecek

Son çeyrekte büyüme performansındaki yavaşlamanın devam etmesi ve 2022’nin tamamında GSYH’nin yüzde 5 civarında gerçekleşmesi bekleniyor. 2023 yılında ise küresel beklentiler ile paralel olarak Türkiye’nin büyüme performansında da düşüşün devam etmesi yüksek olasılık olarak öne çıkıyor. Bu noktada OECD, IMF ve Avrupa Komisyonu gibi kurumların Türkiye için 2023 büyüme beklentisi yüzde 3 ila 4 seviyeleri arasında gerçekleşiyor.

İngiltere merkezli danışmanlık şirketi Centre for Economics and Business Research (CEBR) tarafından hazırlanan rapora göre 2023’te bir dizi ekonominin daralması ve yüksek borçlanma maliyetleriyle tekrar 100 trilyon doların altına inecek. Raporun Türkiye ekonomisine ayrılan kısmında GSYH büyüklüğü bakımından 2022’de ilk 20’de yer alan ekonominin 2023’te 22. sıraya gerilemesi, ancak raporun kapsadığı 2027 yılı itibariyle tekrar dünyanın en büyük 17. ekonomisi olması ve 2037’de de bu sıralamasını koruyacağı öngörülüyor.

“Enflasyon sorunu devam edecek”

Piri Reis Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu’na göre, Türkiye ekonomisindeki yavaşlamanın temel nedeni ihracat siparişlerindeki gerileme.

Küresel ekonomide de resesyon ihtimalinin arttığına işaret eden Prof. Aslanoğlu, “Seçime doğru giderken, asgari ücret artışı ve kredi destekleri gibi Türkiye’de büyümeyi iç talebi destekleyecek adımlarla sağlamayı amaçlayan politikalar uygulanıyor. İlk 5-6 ayda büyüme yüzde 4’ün üzerine çıkarılabilir fakat bu talebi canlandırma adımları enflasyon için olumsuz bir tabloya neden olacak” değerlendirmesinde bulunuyor.

“Seçim sonrasında yoksulluk artacak”

Baz etkisinin devreye girmesi ile beraber 2022 sonunda TÜFE’nin yüzde 60-70 seviyelerine çekilebileceği öngörülüyor. TCMB’nin 2023 projeksiyonuna göre ise yeni yılda enflasyondaki kademeli düşüş sürecek ve 2023 sonunda yüzde 20 seviyeleri görülecek.

Ancak uluslararası kurumlar enflasyon konusunda TCMB kadar iyimser değil. IMF ve OECD’nin Türkiye’nin 2023 enflasyonuna ilişkin beklentileri yüzde 35-50 bandında seyrediyor.

Enflasyondaki artış eğiliminin Türkiye’de yoksulluğu kalıcı hale getirdiğini ifade eden Prof. Dr. Öner Günçavdı, “2023 kritik bir yıl olarak yoksulluğun artarak devam edeceği bir dönem olacak. Özellikle dar gelirliler aleyhine işleyen seçim ekonomisi, 2023 seçimlerinden sonra asıl sonuçlarını gösterecek ve ne yazık ki vatandaşların daha da fakirleşmesi gündeme gelecek” diye konuşuyor.

İhracattaki yavaşlama 2023’te de sürecek

2022’nin Ocak-Ekim döneminde genel ticaret sistemine göre ihracat bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 15,4 artarak 209 milyar 394 milyon dolar oldu. Özellikle son aylarda ana ihracat pazarlarındaki talep daralması ve artan enerji-hammadde maliyetleri ihracat performansını olumsuz etkilemeye başladı.

Yılın tamamı için 250 milyar dolarlık ihracat hedefine ulaşılması muhtemel olsa da 2023’te küresel gelişmelerin etkisi ile ihracatta ciddi bir sıçrama yaşanması beklenmiyor. Yeni yılda içeride yüksek enflasyon ve siyasi belirsizlikler, dışarıda ise bölgesel çatışmalar, artan enerji fiyatları ve hammadde tedariğindeki sorunlar ihracat artışı önündeki başlıca engeller olarak öne çıkıyor.

Mevcut küresel şartlar düşünüldüğünde Türkiye’nin 2022’deki ihracat performansını 2023’te göstermesinin mümkün olmadığını belirten Prof. Dr. Öner Günçavdı, “Hem dış talebin yavaşlaması hem de hükümetin döviz kurunu seçim öncesinde düşük tutmaya çalışmadı ile düşen rekabet gücü ihracatı frenleyecek” diyor.

Cari açık önemli bir risk unsuru

2023 yılında Türkiye ekonomisindeki en kritik başlıklardan biri de cari açık olacak. Son açıklanan TCMB verilerine göre cari denge son olarak ekimde 359 milyon dolar açık verdi.

Cari dengede aylık olarak yılın en düşük seviyesi görülürken Ekim açığıyla birlikte cari denge 12 ay üst üste aylık açık vermiş oldu. Yıllık cari açık ise 43,5 milyar dolarla 2018’den bu yana en yüksek seviyesine çıktı. Ocak-Ekim döneminde ise cari açık 38,2 milyar dolar oldu.

“Seçim sonrası politikalar belirleyici olacak”

2022 sonu için cari işlemler açığının yaklaşık 50 milyar dolar olması bekleniyor. Cari İşlemler Hesabı’nın GSYH’ye oranına bakıldığında ise 2021’deki yüzde 1,9’luk gerçekleşmenin 2022 sonu itibariyle yüzde 4,8’e çıkması öngörülüyor. OVP’deki 2023 hedefi yüzde 2,5 olarak kayıtlara geçerken IMF’nin öngörüsü ise 2023 için yüzde 3,9 olarak açıklandı.

Seçim sonrasına denk düşen 2023’ün ikinci yarısında ekonomideki gidişatın şu an için belirsiz olduğunu ifade eden Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu, “Hem kurlardaki hem de enflasyondaki yukarı gidiş dinamiği, yaz aylarından itibaren devreye girmeye başlayabilir. Bu noktada seçim sonrasında nasıl bir para politikası ve nasıl bir ekonomi politikası uygulanacağı belirleyici olacak” diye konuşuyor.

Paylaşın

Eylül Ayında Türkiye’nin Brüt Dış Borcu 442 Milyar Dolar Oldu

Eylül ayında Türkiye’nin brüt dış borç stoku 442,9 milyar dolar oldu. Net dış borç stoku 220,6 milyar dolar olarak gerçekleşirken, Hazine garantili dış borç stoku ise 15,2 milyar dolar oldu.

Haber Merkezi / Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre Türkiye’nin brüt dış borç stoku eylül ayı itibarıyla 442,9 milyar dolar oldu. Açıklama göre net dış borç stoku  220,6 milyar dolar olarak gerçekleşirken, Hazine garantili dış borç stoku ise 15,2 milyar dolar oldu.

Bakanlık tarafından yapılan açıklamada şunlar kaydedildi:

“‘Türkiye Brüt Dış Borç Stoku’, 30 Eylül 2022 tarihi itibarıyla 442,9 milyar ABD Doları olarak gerçekleşmiş olup stokun milli gelire oranı ise yüzde 52,6 olmuştur. Aynı tarihte, ‘Türkiye Net Dış Borç Stoku’ ise 220,6 milyar ABD Doları olarak gerçekleşmiş olup stokun milli gelire oranı yüzde 26,2 olmuştur.

‘AB Tanımlı Genel Yönetim Borç Stoku’, 30 Eylül 2022 tarihi itibarıyla 4.351 milyar TL olarak gerçekleşmiş olup stokun milli gelire oranı yüzde 34,8 olmuştur. Aynı tarihte, ‘Kamu Net Borç Stoku’ ise 2.297 milyar TL olarak gerçekleşmiş olup stokun milli gelire oranı yüzde 18,3 olmuştur.

Hazine garantili dış borç stoku 30 Eylül 2022 tarihi itibarıyla 15,2 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir.”

Paylaşın

Türkiye – Suriye Görüşmesi: Sınır Güvenliği Konuşuldu

Türkiye, Suriye ve Rusya Savunma Bakanlarıyla istihbarat şefleri arasında Moskova’da gerçekleşen görüşmelere ilişkin bilgiler kamuoylarına yansımaya başladı. Görüşmeler genel anlamda pozitif olarak değerlendirildi.

Reuters haber ajansına konuşan bir Türk yetkiliye göre Suriye ve Türkiye savunma bakanları arasında Moskova’da yapılan görüşmelerde sınır güvenliği ve Türkiye’nin Kürt milislere karşı nasıl ortak hareket edebileceği ele alındı.

Dün yapılan görüşme Suriye savaşının 10 yıldan uzun süre önce başlamasından bu yana en üst düzey temas oldu. Türkiye, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat’a karşı savaşan muhalifleri desteklemiş ve ülkenin kuzeyine asker göndermişti.

Esat’ın önde gelen müttefiki Rusya’nın teşvikiyle yapılan temas girişimi savaşın gidişatını değiştirebilir. Ancak engeller arasında Türkiye’nin desteklediği savaşçıların ve Esat rejiminden kaçmak için Türkiye’ye sığınan milyonlarca sivilin durumu yer alıyor.

Türk yetkili görüşmeyi “pozitif” olarak değerlendirdi.

İsminin açıklanmasını istemeyen Türk yetkili, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve terörle mücadele için Türk tarafının “YPG ve IŞİD gibi terör örgütlerine” karşı nasıl ortak hareket edebileceğinin değerlendirildiğini kaydetti.

Yetkili, “Türkiye’nin önceliğinin sınır güvenliği olduğunun altı çizildi” dedi.

Suriye’nin kuzeyindeki Kürt özerk yönetimi yetkililerinden Badran Jia Kurd, toplantıdan Suriyeliler’in çıkarlarına aykırı yeni bir dizi anlaşma ve planın çıkmasını beklediğini söyledi.

Reuters’a konuşan Kürt yetkili bu durumun Kürtler’in Suriye’nin kuzeyinde ve doğusunda edindiği kazanımları ellerinden almasından kaygı duyulmasına neden olduğunu kaydetti.

Türkiye, Suriye’de Kürt YPG milislerine karşı üç harekat yürüttü. Kürtler ülkenin kuzeyinde savaşın başladığı 2011’den bu yana büyük ölçüde özerklik sağlamıştı.

Türkiye, YPG’yi PKK’nın uzantısı olarak görüyor ve güvenlik tehdidi olarak algılıyor. Geçen ay İstanbul’da düzenlenen terör saldırısının ardından Türk yetkililer Suriye’nin kuzeyine yeni bir harekatı da gündeme getirdi.

Rusya ve Suriye’de IŞİD’le mücadelede Kürtler’in liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri ile ortak olan ABD, Türkiye’nin yeni bir kara harekatı başlatmasına karşı olduklarını belirtiyor.

Ara ara yaşanan çatışmalara rağmen, YPG ve Şam, savaş sırasında genelde birbirlerinin yoluna çıkmaktan kaçındılar ve Türkiye’nin desteklediği gruplar dahil ortak düşmanları paylaştılar.

Şam, Kürtler’in özerklik taleplerini reddediyor. Siyasi uzlaşı çabalarında da bugüne kadar ilerleme sağlanamadı.

Türkiye-Suriye arasında bir yakınlaşma savaşın önceki dönemlerinde imkansız görünüyordu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esat için terörist ifadesini kullanıyor ve kendisi görevde olduğu sürece Suriye ile barış olmayacağını söylüyordu. Esat ise Erdoğan’ın Suriye topraklarını “çaldığını” söyleyerek “hırsız” ifadesini kullanmıştı.

Hükümet yanlısı Suriye gazetesi El Vatan, bazı kaynakların, savunma bakanları toplantısının yapılmasının, önceki toplantılarda işler Şam’ın istediği seviyeye geldiği için mümkün olduğunu söylediklerini aktardı.

Suriye devlet haber ajansı SANA, tarafların terörle mücadele, Suriye’deki durum ve mülteciler sorununu ele aldıklarını bildirdi.

SANA, üç bakanın Suriye ve bölgedeki durumun istikrarı için ortak diyaloğun sürdürülmesinin önemini vurguladıklarını kaydetti.

Türk yetkili, Suriye’den Türkiye’ye göçün de bundan böyle hoş karşılanmayacağının belirtildiğini aktardı. Türkiye yaklaşık 3 milyon 700 bin Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor. Bu dünyanın en büyük mülteci nüfusuna işaret ediyor. Ancak ülkede yaşanan ekonomik kriz toplumun mültecilere karşı tepkisine yol açıyor.

Ortadoğu Teknik Üniversitesi profesörü Hüseyin Bağcı, ilk hedefin güven oluşturmak olduğunu ve her iki tarafın da kazanç elde etmeye çalışacaklarını belirterek görüşmeyi ilişkilerin normalleşmesinde önemli bir adım olarak değerlendirdi.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

ABD, Osman Kavala’ya Verilen Cezanın Onanmasına Tepki Gösterdi

Gezi Davası’nda Osman Kavala’nın ağırlaştırılmış müebbet, diğer yedi sanığın 18’er yıl hapis cezasına çarptırıldığı kararın istinafta onaylanmasına  Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) tepki geldi.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Vedant Patel yayınladığı yazılı açıklamada, “ABD, Türk mahkemesinin bugün Osman Kavala hakkındaki mahkumiyet kararını onamasından derin rahatsızlık ve hayalkırıklığı duyuyor” ifadesini kullandı.

Patel açıklamasında, “Daha önce söylediğimiz gibi, Kavala’nın haksız mahkumiyeti insan hakları ve hukukun üstünlüğüne saygıyla bağdaşmıyor. Türkiye’yi bir kez daha, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyarak Osman Kavala’yı ve keyfi olarak hapse atılan diğer tüm kişileri serbest bırakmaya çağırıyoruz” dedi.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Vedant Patel, “Türkiye halkının, misilleme korkusu yaşamadan insan haklarını ve temel özgürlüklerini kullanmayı hakkettiğini” belirtti.

İstinaf mahkemesi olarak görev yapan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3’üncü Ceza Dairesi, Gezi davası sanıkları Osman Kavala, Ayşe Mücella Yapıcı, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Ali Hakan Altınay, Yiğit Ali Ekmekçi, Çiğdem Mater Utku ve Mine Özerden hakkında İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin 22 Nisan’da vermiş olduğu mahkumiyet kararlarını onamıştı.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3’üncü Ceza Dairesi’nin, Gezi dosyasını Ocak ayının başında Yargıtay’a göndermesi bekleniyor.

Gezi davasında verilen karar Yargıtay tarafından bozulursa, İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yargılama yapılacak. Eğer karar onanırsa, hüküm kesinlik kazanacak.

Mahkemenin hükümeti kaldırmaya teşebbüsten ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdiği Osman Kavala, 1 Kasım 2017’den beri tutuklu.

Paylaşın

Türkiye’de Milyoner Sayısı Bir Yılda İkiye Katlandı

Türkiye’de bir milyon liranın üzerindeki mevduat hesaplarının sayısı bir yılda yüzde 13,6 artışla 128 milyon 853 bin 933’e çıkarken, 1 milyon ve üzeri hesap sayısı yüzde 89,4 artışla 707 bin 138’e ulaştı. 

Bankacılık sistemindeki mevduat ve katılım hesaplarının hacmi içinde 1 milyon TL ve daha yüksek tutarlı hesapların sayısı arttı.

Geçen yıl Ekim sonunda 410 bin 786 olan bu sayı, bu yıl aynı dönemde yüzde 90,6’ya denk gelen 372 bin 91 artarak, 782 bin 877’ye ulaştığı belirlendi.

Dünya gazetesinden Naki Bakır’ın haberine göre bankacılık sistemindeki tüm mevduat hesaplarının yüzde 0,5’ini oluşturan bu hesaplardaki Ekim sonu bakiyesi 5 trilyon 798,8 milyar lira ile toplam mevduat hacminin yüzde 69,5’ini oluşturdu.

Söz konusu oran bir yıl önce yüzde 58,7 düzeyindeydi. Son bir yılda sistemdeki mevduat hesabı sayısında yüzde 13,7, bir milyon lira ve daha yüksek tutarlı hesapların sayısında ise yüzde 90,6 artış yaşandı.

Ekim 2022 sonu itibariyle bankacılık sistemindeki toplam mevduatın yüzde 26,2’si gerçek kişiler, yüzde 4,9’u resmi kuruluşlar, yüzde 33,4’ü de şirketler olmak üzere toplam yüzde 64,6’sı yurt içi yerleşiklere; yüzde 3,3’ü gerçek kişi, yüzde 1,6’sı şirketler olmak üzere toplam yüzde 4,9’u da yurt dışı yerleşiklere ait “1 milyon ve üzeri” hesaplarda bulunuyor.

Türkiye’de yerleşiklere ait toplam mevduat/ katılım hesabı sayısı bir yılda yüzde 13,6 artışla 128 milyon 853 bin 933’e çıkarken, 1 milyon ve üzeri hesap sayısı yüzde 89,4 artışla 707 bin 138’e ulaştı.

Türk bankacılık sisteminde Ekim sonu itibariyle yurt dışı yerleşiklere ait toplam 551,5 milyar liralık mevduat/katılım hesabının ise 408,4 milyarını, 1 milyon TL ve üzeri hesaplardaki oluşturuyor.

Son bir yılda yurt dışı yerleşiklere ait toplam mevduat hacminin yüzde 119,2, bunun içinde 1 milyon TL üzeri hesaplardaki kısmın ise yüzde 176,2 arttığı dikkati çekiyor.

Geçen yıl ekim ayı sonunda yurt dışı yerleşikler mevduatı içinde yüzde 58,8 olan milyonluk hesapların payının bu yıl aynı tarihte yüzde 74’e yükseldiği görülüyor.

Ekim sonu itibariyle bankacılık sisteminde 148,5 milyon adede ulaşan mevduat/katılım hesaplarının yüzde 94,1 oranındaki 139,8 milyonunu, 10 bin liraya kadar tutarlı hesaplar oluşturuyor.

Ekim 2021-Ekim 2022 döneminde Türk Lirası mevduat/katılım hesaplarının hacmi yüzde 107 büyüyerek 3 trilyon 950,8 milyar liraya çıkarken, döviz tevdiat hesaplarının TL karşılığı yüzde 82,1 artışla 3 trilyon 887 milyar lira oldu.

Paylaşın

11 Yıl Sonra Türkiye İle Suriye Arasında Bakan Düzeyinde Temas

Türkiye ile Suriye arasında 11 yıl sonra bakanlar düzeyinde görüşme gerçekleşti. Yapıcı havada geçtiği belirtilen toplantının sonucunda Rusya, Suriye ve Türkiye arasında gerçekleştirilen üçlü formattaki toplantıların devamı konusunda mutabık kalındığı bildirildi.

Haber Merkezi / Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan ile Rusya’ya gitti. Akar ve Fidan’ın başkent Moskova’daki temasları sürüyor.

Son olarak Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar Moskova’da Suriyeli Mevkidaşı Ali Mahmud Abbas ile görüştü. Görüşmede Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile birlikte Suriye ve Türkiye’nin istihbarat başkanları da yer aldı.

Konuya ilişkin Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada “Toplantıda Suriye krizi, mülteci sorunu ve Suriye topraklarında bulunan tüm terör örgütleri ile ortak mücadele çabaları ele alınmıştır” ifadeleri yer aldı.

Yapıcı havada geçtiği belirtilen toplantı sonucunda ise “Suriye’de ve bir bütün olarak bölgede, istikrarın temin edilmesi ve sürdürülmesi için üçlü formattaki toplantıların devamı konusunda mutabık kalındığı” belirtildi.

Bu, Suriye ile Türkiye arasında 11 yıl sonra bakanlar düzeyinde yapılan ilk görüşme oldu.

Rusya’dan açıklama

Görüşmeyle ilgili Rusya Savunma Bakanlığı’ndan da açıklama geldi. Bu açıklamada da görüşmede “Suriye krizi ve mülteci sorununun çözüm yollarının yanı sıra Suriye’deki aşırılıkçı gruplarla mücadeleye yönelik ortak çabaların ele alındığı” belirtildi.

Erdoğan sinyalini vermişti

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz haftalardaSuriye’nin kuzeyindeki YPG güçlerine yönelik olası kara operasyonuyla ilgili açıklamada bulunurken “Biz şu an itibarıyla Suriye-Türkiye-Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz. Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı. Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız” demişti.

Erdoğan’ın açıklamalarının ardından Rus medyasına yansıyan haberlerde, Moskova’nın Türkiye tarafından önerilen üçlü diplomasi mekanizması fikrine sıcak baktığı belirtilmişti.

Reuters, aralık ayı başında, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le yapılacak olası görüşme teklifini reddettiğini yazmıştı.

Paylaşın

Türkiye’de 20 Yılda 15 Yaş Altı 23 Bin Çocuk Anne Oldu

2002-2022 yıllarında ağırlıklı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Karadeniz bölgesi olmak üzere Türkiye’de son 20 yılda 23 bin 735 çocuğun imam nikâhıyla evlendirildiği, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü ile doğum yaptıkları hastane kayıtlarına göre anne oldukları ve bunların tamamının 15 yaşın altında oldukları tespit edildi.

12-15 yaş aralığında anne olan çocukların, ya okul okurken okuldan alındıkları veya kırsal bölgede yaşadıkları için hiç okula gitmedikleri, mevsimlik işçi olarak aileleriyle birlikte tarlalarla ırgatlık yaptıkları ifade edildi. Çocuk gelinlerin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde görücü usulü berdel veya ikinci eş olarak kuma gittikleri, hastanede doğum yapmış oldukları için bu rakamların tespit edildiği, kayıt dışı gerçekleşen doğumlarda yaş oranının tespit edilemediği öğrenildi.

Kendisinden 29 yaş büyük kişiyle ‘imam nikahıyla’ evlendirilen 6 yaşındaki çocuk ile 8 yıl önce ‘intihar etti’ denilen ancak geçtiğimiz günlerde kayınpederi Tahir Atak tarafından öldürüldüğü belirlenen 13 yaşındaki Kader Ertem cinayeti bu konuda yaşanan acı gerçeği bir kez daha gün yüzüne çıkardı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile paylaştığı istatistikler dikkat çekti.

Sözcü’den Özgür Cebe’nin haberine göre, 2002-2022 yıllarında ağırlıklı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Karadeniz bölgesi olmak üzere Türkiye’de son 20 yılda 23 bin 735 çocuğun imam nikâhıyla evlendirildiği, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü ile doğum yaptıkları hastane kayıtlarına göre anne oldukları ve bunların tamamının 15 yaşın altında oldukları tespit edildi.

Berdel ya da ikinci el olarak kuma gidiyorlar

12-15 yaş aralığında anne olan çocukların, ya okul okurken okuldan alındıkları veya kırsal bölgede yaşadıkları için hiç okula gitmedikleri, mevsimlik işçi olarak aileleriyle birlikte tarlalarla ırgatlık yaptıkları ifade edildi. Çocuk gelinlerin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde görücü usulü berdel veya ikinci eş olarak kuma gittikleri, hastanede doğum yapmış oldukları için bu rakamların tespit edildiği, kayıt dışı gerçekleşen doğumlarda yaş oranının tespit edilemediği öğrenildi.

Kendi akranları okulda oyun oynarken, onlar anne ve eş olmanın ağır yükü altında ezilen çocuk gelinler, kırsal bölgede zaman zaman girdikleri psikolojik bunalım ve ağır depresyon sonucu intihar ettikleri, ya da gördükleri şiddet karşısında baba evine geri gönderildikleri veya eş, ya da aileleri tarafından can güvenlikleri olmadığı için devlet korumasına alınarak sığınma evine yerleştirildikleri bildirildi.

Yüzde 67 Doğu ve Güneydoğu

Çocuk gelinlerin 20’li yaşlara geldiklerinde 4-5 çocuk annesi oldukları tespit edilirken, çocuk yaşta evliliklerin Türkiye ortalamasına bakıldığında yüzde 67’sinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde olduğu, bunu sırasıyla Karadeniz ve İç Anadolu bölgesinin izlediği belirlendi. Çocukların biyolojik, fizyolojik gelişimini tamamlamadan çocuk yaşta evlendirilmelerinin ciddi sakıncaları da olduğuna vurgu yapan uzmanlar, gebelik dönemlerinde zehirlenerek çocuğun da karnındaki bebeğin de ölümle sonuçlandığı onlarca vakaların kayıtlara geçtiği bildirildi. Gebelik zehirlenmelerinin çocuk gelinlerde yetişkinlere oranla daha fazla görüldüğü, bu nedenle kadınlar için en ideal annelik yaşının 24-28 arası olduğunun altı çiziliyor.

Kırsal bölgede kayıt dışı olanlar da var

20 yaş öncesi gebeliklerin özellikle anne adayının yaşamını ciddi tehlike altına soktuğu ifade ediliyor. Özellikle kırsal bölgede çocuk gelinlerin doğum nedeniyle adli yönden işlem görmemek için evde köy veya mahalledeki kadınların yardımıyla eski usül yöntemlerle doğuma zorlandıkları, bu durumun da çoğu zaman çocuğun da bebeğin de ölümüyle sonuçlandığı belirtiliyor. Erken yaşta evliliklerin ömür boyu psikolojik travmalar başta olmak üzere psikosomatik rahatsızlıklara yol açtığı kaydedildi.

Paylaşın

Çocuk Yoksulluğu: Türkiye, Endişe Veren Dört Ülkeden Biri

Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı’nın yayımladığı Açlık Haritası’na göre, Türkiye genelinde 14.8 milyon kişi yetersiz besleniyor, 5 yaş altı çocukların yüzde 1.7’si akut yetersiz besleniyor, yüzde 6’sı kronik yetersiz besleniyor. Yetersiz beslenmenin en fazla olduğu il Şırnak.

Avrupa Konseyi Sağlık ve Sürdürülebilir Kalkınma Komitesi tarafından yayımlanan rapora göre Türkiye, çocuk yoksulluğu konusunda endişe veren dört ülkeden biri. Çocuk yoksulluğu açısından OECD’ye üye 41 ülke arasında yüzde 22,4 oranıyla en yüksek yoksulluk oranına sahip ikinci ülke konumunda.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere, “Türkiye’de Çocuk Olmak” adlı raporunu paylaştı.

“Avrupa Konseyi tarafından yapılan araştırmaya göre Türkiye, çocuk yoksulluğunda en yüksek orana sahip üçüncü ülke” diyen Tutdere, yoksulluk içinde yetişen çocukların eğitim haklarından mahrum kaldığını belirtti. Tutdere, yoksulluğa mahkûm edilen çocukların okul terk etme oranının daha yüksek olduğunu ifade etti.

Tutdere’nin hazırladığı rapora göre, Türkiye’de 1 milyon 738 bin öğrenci örgün eğitim sisteminin dışına çıktı ve açık öğretimde okuyor. 1 milyon 201 bin çocuğun ise okulda hiç kaydı yok.

10 yılda 616 çocuk işçi yaşamını yitirdi

TÜİK tarafından yayımlanan verilere göre 5-17 yaş grubunda ekonomik faaliyette çalışan çocuk sayısı 720 bin. Son on yılda 300’ü 15 yaşın altında en az 616 çocuk işçi çalışırken yaşamını yitirdi.

Tutdere’nin çeşitli kuruluşların raporlarından derleyerek hazırladığı rapordan öne çıkan başlıklar şöyle:

Yoksulluk çocukların sağlığını ciddi anlamda etkiliyor. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı’nın yayımladığı Açlık Haritası’na göre, Türkiye genelinde 14.8 milyon kişi yetersiz besleniyor, 5 yaş altı çocukların yüzde 1.7’si akut yetersiz besleniyor, yüzde 6’sı kronik yetersiz besleniyor.

Yetersiz beslenmenin en fazla olduğu il Şırnak.

Sağlık Bakanlığı tarafından Türkiye genelinde yürütülen Türkiye’de Okul Çağı Çocuklarında Büyümenin İzlenmesi Projesi kapsamında yapılan araştırmaya göre, özellikle Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan çocuklar kronik açlık nedeniyle gelişemiyor.

Her üç çocuktan birisi yoksul

Avrupa Konseyi Sağlık ve Sürdürülebilir Kalkınma Komitesi tarafından yayımlanan rapora göre Türkiye, çocuk yoksulluğu konusunda endişe veren dört ülkeden biri.

Çocuk yoksulluğu açısından OECD’ye üye 41 ülke arasında yüzde 22,4 oranıyla en yüksek yoksulluk oranına sahip ikinci ülke konumunda.

Ailelerin bakamadığı çocuk sayısında ciddi artış

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının raporuna göre ekonomik nedenlerle ailesinin bakamadığı çocuk sayısı 2002’de 12 bin 75 iken, bu sayı Ağustos 2022 itibarıyla 146 bine yükseldi.

TÜİK verilerine göre ise Türkiye’de 7 milyon 378 bin çocuk yoksulluk çekiyor. Yani Türkiye’deki her üç çocuktan birisi yoksul. Türkiye, bu oranla 30 Avrupa ülkesi arasında en yüksek çocuk yoksulluğu oranına sahip ikinci ülke konumunda.

(Kaynak: Kısa Dalga)

Paylaşın

2023’te Türkiye’yi Kritik Gelişmeler Bekliyor

Cumhuriyetin 100’üncü yıl dönümü olan 2023’te çoğu kişiye göre Türkiye için “kader anı” olarak görülen cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri iç siyasette yıla damgasını vuracak. Seçim öncesi ve sonrasında yaşanacak pek çok gelişme bu kader oylamasının etrafında şekillenirken, sonuca göre yılın ilk yarısı gibi ikinci yarısı da hareketli geçebilir.

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’in haberine göre, Türkiye’yi 2023’ün ilk aylarından başlayarak altılı masanın alacağı kararlar, anayasa değişikliği oylaması, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ile ilgili yargı süreci, HDP’nin kapatılması davası, seçim süreci ve sonrası gibi çok sayıda kritik gelişme bekliyor.

Yeni yılla beraber altılı masa hızlanacak

Altılı masanın yeni yıldaki ilk toplantısı 5 Ocak’ta Gelecek Partisi’nin ev sahipliğinde yapılacak. Yeni yılın ilk aylarıyla beraber altılı masanın gerek ortak adayın belirlenmesi gerekse diğer kritik konulara dair alacağı kararlar için zaman artık daha hızlı işleyecek. Kamuoyunun aylardır ortak adayını belirlemesi için yaptığı baskıya karşı direnen altılı masanın yılın ilk ayları ile birlikte artık bir karar alması bekleniyor. Bu kararın Şubat ayına kadar uzaması ihtimal dahilinde.

Şu ana kadar ortak aday olarak ön plana çıkan isimlerden en önemlisi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu. İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanları da bazı anketlerde öne çıkan isimler arasında yer alıyor. Ancak İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkındaki yargı sürecinin devam etmesi ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’a HDP seçmenlerinin oy vermeyeceğin öngörülmesi iki adayın en büyük handikapları.

Altılı masanın partilerin 72 başlık altındaki görüş ve politikalarının bir havuzda harmanlandığı ortak hükümet programı ve seçim beyannamesinin de yılın ilk aylarında hazır olması bekleniyor.

Bu arada altılı masanın en önemli vaadi arasında yer alan güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçişin yol haritası üzerinde de çalışmalar sürüyor ve bu haritanın da yeni yılda kamuoyu ile paylaşılması bekleniyor.

İmamoğlu ile ilgili süreç nasıl ilerleyecek?

Bu arada 2023 yılında İmamoğlu’na verilen hapis cezası ve getirilmesi söz konusu olan siyasi yasak da konuşulmaya devam edilecek.

Cezaya ilişkin istinaf ve Yargıtay süreçlerinin ne zaman tamamlanacağının net olarak tahmin edilememesi ortak adaya ilişkin denklemleri etkilerken, altılı masa üyeleri arasında bu konunun zaman zaman gündeme gelmesine neden olabilir.

Bu arada, İmamoğlu ile ilgili bir başka süreç daha işliyor. Bu kapsamda İçişleri Bakanlığı müfettişleri İmamoğlu’nun, “terörle irtibatlı ve iltisaklı kişileri belediyede işe aldığı” iddiasıyla hazırladıkları raporu tamamlayıp savcılığa teslim etmesiyle ilgili gelişmeler yeni yılda da gündemde olacak.

İçişleri Bakanlığı’nın yargıdaki bu süreçlerin tamamlanmasını beklemeden İmamoğlu’nu görevden alıp alamayacağı ya da yerine kayyum atayıp atamayacağı ve tüm bunlarla ilgili yasal süreç yine gündemin en önemli başlıklarından birisi olacak.

Anayasa değişikliği teklifi ve referandum ihtimali

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü ile ilgili yasa teklifini gündeme getirmesinin ardından Cumhur İttifakı’nın Meclis’e sunduğu anayasa değişikliği teklifi yılın ilk iki ayında gündemdeki önemli konulardan birisi olacak.

Teklifle ilgili yılın ilk haftalarında AKP’nin muhalefet partilerini ziyaret etmesi beklenirken, Ocak ayı sonlarında da komisyon görüşmelerinin başlaması öngörülüyor. Başörtüsü konusunun yanı sıra “ailenin korunması” başlığı altında eşcinsel evliliklerin engellenmesi ile ilgili düzenlemenin de yer aldığı anayasa değişikliğine ilişkin Genel Kurul’daki oylama ise görüşmelerin takvimine bağlı olarak Şubat ayında yapılabilir.

Bu konu hem altılı masayı hem de HDP’yi seçmenine karşı sıkıntıya sokan bir mevzu olarak yılın ilk haftalarından itibaren tartışılmaya devam edilecek. İYİ Parti ve HDP’nin, hatta belki CHP’nin başörtüsü ile ilgili maddeye “evet” demesinin de söz konusu olabileceği bir denklem ortaya çıkabilir.

Konuyla ilgili altılı masada bu konuda bir eşgüdüm sağlanması çabaları da yılın ilk zamanları siyasi partileri meşgul edecek. Bu nedenle komisyon görüşmelerinin hararetli geçmesi ve düzenlemelerde bazı değişiklikler yapılması da gündem gelebilir.

Anayasa değişikliği teklifinin TBMM’de kaç milletvekili tarafından destekleneceği ise çok önemli olacak. Oy kullanamayan TBMM Başkanı Mustafa Şentop haricinde Cumhur İttifakı’nın Meclis’te toplam 334 sandalyesi bulunuyor. Referanduma gidilebilmesi için 360 milletvekili gerekiyor ve bu sayıya ulaşmak için muhalefetten herhangi bir partinin teklife “evet” demesi ya da AKP’nin teklife “evet” diyecek en az 26 milletvekili bulması gerekiyor. AKP ile MHP’nin 400 milletvekilini bulabilmesi durumunda ise referanduma gerek kalmadan anayasa değişikliği geçebiliyor.

Siyaset kulislerinde anketlerdeki durumuna bakarak AKP’nin başörtüsü ve eşcinsel evliliklerin yasaklanmasını içeren bu anayasa paketi için referanduma gitmek isteyebileceği ve Macaristan’da Viktor Orban’ın yaptığı şekilde seçimde üçüncü bir sandık koyarak istediği sonucu almaya çalışabileceği de konuşuluyor.

HDP ile ilgili kapatma davası

Yeni yılın ilk ayından itibaren seçime kadarki dönemde en çok konuşulan konulardan birisi de HDP ile ilgili açılan kapatma davası olacak.

Sürece ilişkin ilk önemli tarih 10 Ocak. Anayasa Mahkemesi (AYM), 10 Ocak 2023’teki toplantının gündemine HDP’nin kapatılması istemiyle açılan davayı aldı ve o gün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin AYM’ye gelerek sözlü açıklama yapacak. Şahin’in açıklamasının ardından belirlenecek günde ise HDP sözlü savunmasını verecek.

Başsavcı Şahin’in sözlü açıklaması ve HDP’nin sözlü savunmasının ardından davaya ilişkin bilgi ve belgeleri toplayacak olan AYM raportörü esas hakkındaki raporunu hazırlayacak. Raporun, Yüksek Mahkeme üyelerine dağıtılması sonrası mahkeme başkanı toplantı için bir gün belirleyecek, üyeler belirlenen günde bir araya gelerek kapatma istemini esastan görüşmeye başlayacak.

HDP ile ilgili alınacak karar, seçimde anahtar rolde olması açısından büyük önem taşıyor. Siyaset kulislerde her ne kadar doğrudan bir ilişkisi olmasa da Ekrem İmamoğlu’na verilen hapis cezasının ardından HDP’nin kapatılmasına yönelik ihtimalin daha yükseldiği konuşuluyor.

Parti yetkilileri ise kapatma davası açıldıktan sonra çeşitli kereler yaptıkları açıklamalarda her ihtimale karşı hazırlıklı olduklarını belirterek, seçmenlerine olan güvenlerini yineliyor.

Bu kapsamda HDP’nin kapatılması durumunda ne yapacağı ve seçmenlerine seçimde hangi adayı işaret edeceği de çokça konuşulacak konulardan birisi olacak.

Seçim ne zaman yapılacak?

Yeni yılın ilk aylarından itibaren normalde 2023 Haziran ayında yapılması gereken ancak Cumhur İttifakı üyelerinin de dahil olduğu pek çok siyasetçinin erkene çekilmesine kesin gözle baktığı seçimin tam olarak ne zaman yapılacağı yine en çok konuşulan konulardan birisi olacak.

Haziran ayının Hac mevsimi olması ve aynı zamanda üniversite sınavları ile çakışmasının yanı sıra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın üçüncü kez cumhurbaşkanlığı adaylığı ile ilgili iddialar nedeniyle seçimin Mayıs ayında yapılması yüksek olasılıklardan birisi olarak görülüyor.

Erdoğan’ın adaylığı

Bu kapsamda bazı çevrelerde dillendirilen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ‘ın aday olmasının resmen mümkün olmadığı yönündeki görüşler de yine tartışmaya açılabilir.

Bazı anayasa hukukçuları ve muhalefet üyeleri Erdoğan’ın üçüncü kez cumhurbaşkanlığına aday olamayacağını savunurken, iktidar Erdoğan’ın 2014’te eski sistemle, 2018’de ise yeni sistemle cumhurbaşkanı seçildiğini ve dolayısıyla 2023 seçiminin Erdoğan’ın ikinci adaylığı olduğunu belirterek ortada bir hukuki aykırılık olmadığını söylüyor.

Seçim: Türkiye için kader anı

Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimi daha erken bir tarihe alınmaması durumunda 18 Haziran 2023 Pazar günü gerçekleştirilecek.

Oy verme gününden 60 gün önce yani 19 Nisan 2023’te Yüksek Seçim Kurulu seçim takvimini açıklayacak ve seçim süreci resmen başlayacak.

Cumhurbaşkanı seçiminde adayların seçilebilmek için en az yüzde 50 + 1 oyu alması gerekecek. İlk turda eğer hiçbir aday salt çoğunluğu sağlayamazsa, ilk turda en çok oy alan iki aday arasında 15 gün sonra ikinci tur yapılacak ve burada geçerli oyların çoğunluğunu alan aday cumhurbaşkanı seçilecek.

Bu arada Cumhur İttifakı’nın seçim yasasında yaptığı ve 7 Nisan 2023 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiş olacak olan yeni seçim yasası da ilk kez bu seçimde uygulanmış olacak.

Seçim sonrası senaryoları

2023 yılının ilk altı ayı seçim öncesi gelişmelerle geçerken, yılın kalan yarısına ise seçim sonrasındaki yeni durum damgasını vuracak.

Seçim sonrası için farklı senaryolar mevcut. Cumhur İttifakı’nın hem cumhurbaşkanlığı seçimini hem de parlamentoda çoğunluğu kazanması durumunda Erdoğan bazı çevrelerce “tek adam yönetimi” ya da “seçimli otokrasi” olarak adlandırılan yönetimini 5 yıl daha devam ettirecek.

Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanlığı seçimini kazanıp, parlamentoda çoğunluğu kaybetmesi durumunda gerek yürütmede gerekse yasama sürecinde eli eskisi gibi rahat olmayacak. Bu durumda Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini daha sık kullanabileceği yorumları yapılırken, buna karşılık muhalefetin de çoğunluğu sağlayabildiği konular için yasa yaparak kararnamelerin önünü kesebileceği belirtiliyor.

Bir başka seçim sonucu senaryosuna göre muhalefetin cumhurbaşkanlığını ve parlamentoda çoğunluğu kazanması durumunda ise Türkiye son 20 yılın ardından yeni bir sayfa açacak. Çünkü bu durumda gerek yeniden inşa ya da restorasyon süreci gerekse altılı masanın vaatleri arasında bulunan güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş ile ilgili adımların atılması bekleniyor. Bu senaryo gerçekleşirse 2023 yılının ilk yarısının hareketli günlerinin benzerinin hatta belki daha hızlısının ikinci altı ayda yaşanması muhtemel.

Paylaşın

“Katar’dan 2 Milyar Dolar Borç Gelecek” İddiası

Hazine’nin eurobond ihracına Katar’ın Ocak ayında 2 milyar dolar ile iştirak edeceği öne sürüldü. Önümüzdeki haftalarda yapılması beklenen borçlanmayla ilgili Doha ve Ankara henüz bir açıklama yapmadı.

Reuters haber ajansına bilgi veren iki Türk yetkili, Hazine’nin eurobond ihracına Katar’ın Ocak ayında 2 milyar dolar ile iştirak edeceğini söyledi.

İsminin açıklanmaması şartıyla konuşan yetkililer, Katar ve Türkiye’nin toplamda 10 milyar dolara ulaşacak kaynak aktarımı için Kasım’da anlaştıklarını hatırlatarak; bugüne kadar yaklaşık 1 milyar dolarlık kaynak girişi yapıldığını, 2 milyar doların da yılın ilk haftaları itibarıyla geleceğini aktardı.

İki ülke arasındaki anlaşma haberini de Reuters duyurmuştu.

Reuters, Hazine’nin Aralık ayında yaptığı açıklamada, eurobond ihracı ile 2 milyar dolar borçlandığı, borçlanmanın yüzde 55’inin Ortadoğu’daki yatırımcılara olduğu bilgisine yer verdiğini yazdı.

Önümüzdeki haftalarda yapılması beklenen borçlanmayla ilgili Doha ve Ankara açıklama yapmadı.

Öte yandan Reuters haber ajansı, bugün 18,70 seviyesine çıkarak yeni bir rekor kıran dolar karşısında Türk Lira’sının bu yıl içinde yüzde 29’dan fazla değer kaybettiğini duyurdu.

Reuters haberinde, enflasyon oranı yükselirken bile faiz indirimlerine gidilmesi sonucunda TL’nin geçen yıl da yüzde 44 değer kaybına uğradığı hatırlatıldı.

Haberde, kur korumalı mevduat uygulaması, Ankara’nın piyasaya dolaylı yollardan döviz satışı ve kredi dağıtımı konusundaki düzenlemeleri sonucunda TL’nin izlenen politikalara karşı daha az hassas hale geldiği belirtildi.

Yüzde 85’lerde seyreden enflasyona rağmen Merkez Bankası’nın politika faizini yüzde 9’a düşürmesi gibi adımlara rağmen TL’nin Ağustos’tan bu yana nispeten istikrarlı seyrettiği vurgulandı.

Paylaşın