Türkiye – Suriye Yakınlaşması: Erdoğan Ve Esat Seçimden Önce Görüşecek Mi?

Türkiye ve Suriye arasında geçtiğimiz hafta Moskova’da gerçekleşen savunma bakanı düzeyindeki teması değerlendiren uzmanlar, sürecin bu şekilde ilerlemesi halinde bahar aylarına kadar Erdoğan-Esat görüşmesinin gerçekleşebileceği; ancak Suriye liderinin Türkiye’deki seçim öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a siyasi avantaj kazandıracak bir adım atmak istemeyebileceği görüşünü dile getiriyor.

Türkiye ve Suriye arasında geçtiğimiz hafta Moskova’da gerçekleşen savunma bakanı düzeyindeki temasın ardından gözler bu kez iki ülkenin dışişleri bakanlarının yapması olası görüşmede. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bir tarih üzerinde çalışıldığını söyledi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esat’la seçim öncesi görüşüp görüşmeyeceği sorulduğunda, “Bu Sayın Cumhurbaşkanımızın vereceği bir karar” dedi.

VOA Türkçe’den Begüm Dönmez Ersöz’e konuşan uzmanlar sürecin bu şekilde ilerlemesi halinde bahar aylarına kadar Erdoğan-Esat görüşmesinin gerçekleşebileceği; ancak Suriye liderinin Türkiye’deki seçim öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a siyasi avantaj kazandıracak bir adım atmak istemeyebileceği görüşünü dile getiriyor.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan, Suriye Savunma Bakanı Ali Mahmud Abbas ve Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile Rusya’nın başkenti Moskova’da görüşmüştü.

Milli Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada görüşmede Suriye krizi, mülteci sorunu ve Suriye topaklarında bulunan tüm terör gruplarına karşı ortak mücadele çabalarının ele alındığı belirtildi.

2011’de başlayan Suriye iç savaşında Esat rejimini devirmeyi amaçlayan muhalifleri destekleyen Türkiye ve Suriye hükümeti arasında ilk gayrı resmi temas iki ülkenin istihbarat yetkilileri arasında olmuştu. Savunma bakanlarının Moskova’daki görüşmesi Ankara’nın Şam’la diyalog çabasını arttırdığını ortaya koydu.

Görüşme, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde YPG’ye karşı yeni bir askeri harekat düzenleyebileceğini gündeme getirdiği bir döneme de rastladı.

ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlığı yetkilileri, Suriye Demokratik Güçleri’nin ana omurgasını oluşturan YPG’ye yönelik operasyonun IŞİD’le mücadeleyi sekteye uğratabileceği ve bölgedeki Amerikan güçlerine zarar gelebileceği endişesiyle karşı olduklarını belirtti. Suriye’deki diğer oyuncular Rusya ve İran da böyle bir operasyona sıcak bakmadıklarını ifade etti.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar Moskova’daki görüşmeden önce basın mensuplarına yaptığı açıklamada olası bir askeri operasyon için Suriye hava sahasını kullanmak üzere Moskova ile görüştüklerini kaydetmişti.

Ortak çıkarlar ve YPG faktörü

2011-2014 arasında ABD’nin Suriye Büyükelçisi olan Robert Ford VOA Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, Ankara ve Şam’ın Suriye’nin kuzeyinde YPG/PYD’nin özerkliğini sınırlandırma konusunda ortak bir çıkarı olduğu ve yapılan görüşmelerin YPG konusunda tarafların ortak güvenlik endişelerini yansıttığı görüşünde.

Ortadoğu Enstitüsü (MEI) uzmanlarından Robert Ford, “Özellikle Tel Rıfat ya da Menbiç’te YPG’ye karşı koordine bir çabayı tamamen yok saymıyorum. Ankara bir ihtimal Moskova ve Şam’ın YPG’yi bu bölgeleri çatışmadan bırakmaya ikna etmesini ve Rus güçlerin desteğiyle bölgede yeniden Suriye hükümetinin denetiminin tesis edilmesini umuyor” sözleriyle değerlendirdi.

Emekli büyükelçi Robert Ford, Esat rejimi ve YPG’nin zor ilişkilere sahip olmalarına rağmen, Suriye Cumhurbaşkanı Esat’ın YPG/PYD’nin varlığını “kullanışlı” bulduğu için zaman zaman işbirliği yaptıklarına da dikkat çekiyor.

Ulusal Güvenlik ve Uluslararası Politika uzmanı Amerikan İlerleme Merkezi’nden Alan Makovksy de Ankara ve Şam arasındaki diyalog çabalarında YPG kaygısının etkili olduğu görüşüne katılıyor.

Merkezi Washington’da bulunan düşünce kuruluşunun Ulusal Güvenlik ve Uluslararası Politika uzmanı Makovksy, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın YPG’nin sınır bölgesinden çıkarılması için Suriye lideriyle ortak zemin arayışı içinde olduğu kanısında.

Seçim gündemi ve mülteci sorunu

Uzmanlar, Ankara’nın Şam’la ilişkileri normalleştirme çabasında Türkiye’nin seçime gidecek olmasının etkisine de dikkat çekiyor. 4 milyondan fazla Suriyeli mülteciye evsahipliği yapan Türkiye’de Haziran’da yapılması planlanan seçimler öncesinde mülteciler kamuoyunun gözünde önemli ve hassas konulardan.

Bu duruma atıfta bulunan Makovksy, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye lideri Esat’la diyalogun Suriyeli mültecilerin ülkelerine dönmeleriyle sonuçlanacağı konusunda seçmeni ikna etmeyi umduğu görüşünü dile getirdi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu dün basın mensuplarına yaptığı açıklamada iki tarafın dışişleri bakanlarının görüşmesinin planlandığını, Rusya’nın bir tarih önerisinde bulunduğunu; ancak o tarihlerde uygun olmadıkları için başka tarih önerileri üzerinde çalıştıklarını kaydetti.

Çavuşoğlu, olası bir Erdoğan-Esat görüşmesi için, “En nihayetinde bu Cumhurbaşkanımızın vereceği bir karar. Ama Cumhurbaşkanımızın söylediği bir şey vardı: Aşamalı bir diyalog olacak” diyerek, bakanlar görüştükten sonra bunun değerlendirileceğini söyledi.

Reuters haber ajansı Aralık ayı başında konuyla ilgili bir haberinde Suriye’nin Türkiye ile lider düzeyinde bir zirveye karşı olduğunu aktarmıştı. Haberde Şam’ın böyle bir toplantının Türkiye’de seçim öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a siyasi avantaj kazandırabileceğini düşündüğü bildirilmişti.

Koşullar lider düzeyinde görüşmeye uygun mu?

Bazı uzmanlar da iki liderin biraraya gelebilmesi için siyasi düzeyde bir ilerleme olması gerektiği görüşünde. Bu kapsamda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Miktad’la bu ayın ikinci yarısında sonra yapmayı planladığı görüşme önemli.

ABD’nin eski Suriye Büyükelçisi Robert Ford, “Erdoğan’ın seçimlerden önce konumu çok zora düşerse ve mülteci sorununa çözüm için köklü bir adım atmaya ihtiyaç duyarsa ya da Esat ülkelerine dönen mültecilerin güvenliği konusunda güvence vermek gibi önemli bir taviz vermeye hazır olursa böyle bir görüşme beklerim. Esat’ın da Erdoğan’a siyasi bir avantaj sunacak adım atması da pek olası değil” dedi.

Türkiye ve Suriye arasındaki diyalog süreci manşetlerde ve kamuoyundaki tartışmalarda öne çıkmayı sürdürüyor.

“Bahara kadar Erdoğan ve Esat birlikte fotoğraf verebilir”

İç siyaset dengeleri bağlamında görüşmeleri değerlendiren Alan Makovksy, önümüzdeki bahara kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Suriye Cumhurbaşkanı Esat’ın birlikte fotoğraf vermesini beklediğini; diplomatik ivmenin buna işaret ettiğini söylüyor.

Anket şirketi Metropoll’ün Aralık ayındaki son araştırmasına dikkat çeken uzman, anket verilerinin Türkiye’de kamuoyunda hükümetin Suriye politikasında köklü bir değişiklik istediğini gösterdiği kanısında.

Makovsky, “Araştırmaya göre Türkler’in yüzde 59’u Esat’la görüşülmesine destek veriyor, yüzde 29’u desteklemiyor. Erdoğan (Esat’la) fotoğraf vermekten siyasi bir fayda sağlayabilir ancak Esat’ın muhtemelen Erdoğan’ın yeniden seçilmesine yardım etmek gibi bir niyeti de yoktur” diyor.

Türkiye’de ana muhalefet partisi CHP’nin Suriye’de iç savaşın başladığı 2011’den bu yana Esat’la diyaloga geçilmesi ve çatışmaya müdahil olunmaması çağrısı yaptığını anımsatan Makovsky, “Rusya’nın ise Erdoğan’ın yeniden seçilmesini istediği neredeyse kesin ve Esat’ı Türkiye Cumhurbaşkanı’yla görüşmeye ikna edebilecek konumda” ifadelerini kullandı.

ABD’den eleştiri ve Rusya endişesi

Ankara-Şam arasındaki görüşmelere ilişkin ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan bir sözcü, “ülkelerin Beşar El Esat gibi zalim bir diktatöre eski gücünü kazandırmak için ilişkilerini üst seviyeye taşımalarını desteklemediklerini” belirtmiş; Esat rejiminin “Suriye halkına uyguladığı zulmün dikkatle değerlendirilmesi” çağrısında bulunmuştu.

ABD’nin konuyla ilgili duruşunu değerlendiren uzmanlar, Washington’un Suriye’deki rejimin meşruiyet kazandığını ve güçlendiğini görmek istemediğine; çünkü böyle bir durumun Rusya için diplomatik ve jeopolitik bir başarı olarak algılanacağına dikkat çekiyor.

Uzmanlar ABD’nin Şam ve Ankara arasında YPG’yi IŞİD’le mücadele odağından çıkarabilecek ya da mücadeleyi zayıflatabilecek bir anlaşmaya sıcak bakmadığı görüşünü de dile getiriyor.

Rusya’nın Esat rejimiyle diyalog karşılığında Türkiye’ye Suriye’nin kuzeyine askeri operasyon için yeşil ışık yakabileceği görüşü dile getirilmişti. Alan Makovksy bu görüşe katılmadığını, Rusya’nın bu konudaki tavrının net olduğunu ifade etti. Alan Makovksy bu konuda Ankara’nın Washington’dan almayı talep ettiği F-16 savaş uçaklarına ilişkin sürecin de etkili olabileceği kanısında.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu dün 18 Ocak’ta başkent Washington’da ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’la görüşeceğini açıkladı ve Ankara’nın F-16 talebi dahil ikili konuların görüşüleceğini belirtti. ABD Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada görüşmenin yapılacağını doğruladı; ancak planlanan görüşmeye ilişkin başka bir ayrıntı vermedi.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Şam’la diyalog konusunda Washington’un tutumuyla ilgili olarak, “ABD’nin normalleşmeye karşı olduğunu anlıyoruz. Ancak yıllardır izlenen politikaların bir neticeye varmadığını ABD’nin de görmesi lazım” demişti.

ABD Dışişleri Bakanlığı ise konuyla ilgili önceki açıklamasındaki ifadeleri yineleyerek bu konudaki politikalarının değişmediğini kaydetti.

Paylaşın

Türkiye Neden Mutsuz? Uzmanı Açıkladı

Dünya Mutluluk Raporu’nda Türkiye, sıralamada 18 basamak birden düşerek 146 ülke arasında 112. sırada yer buldu. Küresel Mutluluk Konseyi’nde, ekonomistler, halk sağlığı uzmanları, ruh sağlığı uzmanları gibi farklı alanlardaki sosyal çalışmacılar var.

Küresel Mutluluk Raporu da ülkeleri, mutluluk ve iyilik haline etki edebilecek birtakım göstergeler üzerinden, bir takım istatistiksel verilere dayandırarak oluşturulan bir endeks. Bu endeksle ülkeler, iyilik ve mutluluk haline göre bir sıraya diziliyor.

Dünya Mutluluk Raporu, Küresel Mutluluk Konseyi üyesi bağımsız uzmanları tarafından, farklı sivil toplum kuruluşları, araştırma şirketleri, üniversiteler, sponsor kuruluşlar ve Birleşmiş Milletler’in desteğiyle aralıksız olarak son on yıldır yayınlanıyor.

Rapor, kendi alanlarında uzmanlardan kurulu Küresel Mutluluk Konseyi tarafından hazırlanıyor. Konseyde son iki yıldır Columbia Üniversitesi Sürdürülebilir Kalkınma Bölümü’nde görev yapan akademisyen Doç. Dr. Özge Karadağ da yer alıyor.

Özge Karadağ, VOA Türkçe’den Can Kamiloğlu’nun, Türkiye’nin rapordaki yeri, raporun hazırlanmasındaki metodoloji ve “Türkler’in neden mutsuz olduğu” konusundaki sorularını yanıtladı.

2022 Dünya Mutluluk Raporu’nda ilk üç sırada, İskandinav ülkeleri Finlandiya, Danimarka ve İzlanda yer aldı. Dünyanın en mutsuz ülkesi de son sırada yer alan Afganistan oldu. Türkiye, 2019 yılı raporunda 79’uncu sıradayken, 2020 raporunda 14 sıra gerileyerek 93’üncü, 2021 yılında ise 104. sırada yer aldı. 2022 yılı raporunda ise Türkiye, sıralamada 18 basamak birden düşerek 146 ülke arasında 112. sırada yer buldu.

Karadağ, raporun hazırlanma süreci ve metodolojisiyle ilgili şunları aktardı: “Küresel Mutluluk Konseyi’nde, ekonomistler, halk sağlığı uzmanları, ruh sağlığı uzmanları gibi farklı alanlardaki sosyal çalışmacılar var. Küresel Mutluluk Raporu da ülkeleri, mutluluk ve iyilik haline etki edebilecek birtakım göstergeler üzerinden, bir takım istatistiksel verilere dayandırarak oluşturulan bir endeks. Bu endeksle ülkeler, iyilik ve mutluluk haline göre bir sıraya diziliyor.”

“Türkiye seneler içinde giderek geri sıralara düştü”

Karadağ, “Türkiye’nin bu raporda yerine baktığımızda seneler içinde giderek raporda daha geri sıralara düştüğünü görüyoruz. Tabi bunun pek çok sebebi olabilir. Rapor, ülkeleri o yıl için var olan istatistikler ve veriler üzerinden değerlendiriyor. Bazen ülkelerde veriler eksik veya güncel olmayabiliyor. Gördüğümüz bir eğilim var ki Türkiye’nin belli yıllar içinde sıralamasının gerilemesi. Tabi bunun neden olduğuna yönelik düşünülmesi gerekiyor. Raporun içine giren bu göstergeler neler? Burada insanların ekonomik refahları önemli.

Kendilerini ne kadar güvende hissettikleri önemli. Komşularına, yaşadıkları mahalleye, oraya yönelik hizmetlere ya da yaşadıkları yerin güvenli bir yer olup olmadığını düşünmelerine kadar pek çok gösterge var. Kurumlara güven var. Örneğin kamu kurumlarına, hastanelere, kamuya ait başka hizmetlere, çalışanlara ne kadar güveniyorlar? Bunlarla ilgili birtakım göstergeler var. Sosyal eşitsizliklerle ilgili birtakım şeyler var, ya da kadınların toplumda ne konumda oldukları gibi pek çok gösterge biraraya geliyor. Bunlara göre mutluluk ve iyilik hali oluşuyor” diye konuştu.

Türkiye’de antidepresan kullanımı arttı”

Karadağ, “Türkler neden mutsuz?” sorusunu da şöyle yanıtladı: “Yıllar içinde gerçekten dünyada özellikle pandemiyle birlikte gelen ruh sağlığı sorunlarının arttığını görüyoruz. Türkiye’de de yine baktığımız zaman hem birtakım psikiyatrik rahatsızlıkların, sorunların ya da antidepresan kullanımının arttığını görüyoruz. Bunların tek bir sebebi yok. Farklı sebepleri var.

Özellikle yaşam koşulları, eğitime erişim, sağlık hizmetlerine erişim anlamında, aynı zamanda eşitsizliklerin olmadığı, kendilerini güvende hissettikleri ortamlarda yaşamaları anlamında değerlendirmek gerekiyor. Ruhsal sıkıntılardaki artış düzeyinin incelenmesi gerekiyor. Diğer ülkelere de baktığımızda bunun birtakım temel sebepleri var. Son yıllarda ekonomik koşulların güçleşmesi bütün insanlarda ruh sağlığını son derece etkilemiş durumda.”

“Ekonomik güçlükler yaşanırken toplumda kaynakların nasıl dağıldığı önemli”

Ekonomik güçlükler yaşanırken toplumda kaynakların nasıl dağıldığının da son derece önemli olduğuna işaret eden Karadağ, “Sadece kişi başına düşen gayrı milli hasılayı değil aynı zamanda onun insanlara da nasıl dağıldığını görmek gerekiyor. Baktığımızda, Türkiye’de yıllar içinde eşitsizliklerin arttığını görüyoruz.

Kimi insanlar çok daha iyi gelir seviyesine sahipken, küçük gelire sahip olan, o orta gelir dediğimiz kesimin azaldığını görüyoruz. Bütün bunlar insanların iyilik halini, kendini iyi hissetme halini etkileyen şeyler. Kadınlara yönelik şiddetin, sağlık hizmetlerinde şiddetin çok ön planda olması, insanların yaptıkları mesleklerde zaman zaman kendilerini iyi hissetmiyor olmaları o toplumsal iyilik haline yansıyan şeyler” diye konuştu.

Paylaşın

Türkiye Ve Suriye Yakınlaşması: Suriyeli Muhalifler Sürece Nasıl Bakıyor?

Suriye Geçici Hükümeti oluşumunun Başkanı Abdurrahman Mustafa, “Birçok bürokratla görüşmelerimiz oldu. Biz Türkiye’nin her zaman Suriye halkının yanında olduğunu zaten biliyoruz” dedi ve ekledi:

“Bizim bürokratlarla görüşmelerimizde, (Suriye-Türkiye arasındaki) bu görüşmelerin teknik görüşmeler olduğu; terörle mücadeleyle, PKK terör örgütüyle mücadeleyle ve Suriye’nin toprak bütünlüğüyle ilgili olduğu vurgulandı. Sayın bakanımız da (Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu) aynı şeyi vurguladı.”

Abdurrahman, önümüzdeki dönemde Türkiye ile Suriye’nin ilişkilerinin normalleşmesi ihtimali düşünüldüğünde, kendilerinin durumunun ne olacağına dair bir kaygılarının olup olmadığını sorusuna “Öyle bir durum yok” diye cevap verdi.

Türkiye, Suriye ile 2011’den sonraki ilk siyasi temasını 2022’in son günlerinde Rusya’nın ev sahipliğinde gerçekleştirdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e önerdiği Türkiye-Rusya-Suriye üçlü mekanizmanın ilk toplantısında, Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan, Suriye Savunma Bakanı Ali Mahmud Abbas ve Suriye istihbarat yetkileri ile bir araya geldi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu de önümüzdeki haftalarda Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile gerçekleştirecekleri üçlü görüşme için temasların sürdüğünü açıkladı.

BBC Türkçe’ye konuşan Abdurrahman Mustafa, bu süreçle ilgili olarak, Suriye Müzakere Komitesi Başkanı Bedir Camus ve Suriye Ulusal Koalisyonu Başkanı Salim Al Muslat’tan oluşan bir heyetin hafta içinde Ankara’da çeşitli temaslarda bulunduğunu belirtti ve bu görüşmelerle ilgili şunları söyledi:

“Birçok bürokratla görüşmelerimiz oldu. Biz Türkiye’nin her zaman Suriye halkının yanında olduğunu zaten biliyoruz. Bizim bürokratlarla görüşmelerimizde, (Suriye-Türkiye arasındaki) bu görüşmelerin teknik görüşmeler olduğu; terörle mücadeleyle, PKK terör örgütüyle mücadeleyle ve Suriye’nin toprak bütünlüğüyle ilgili olduğu vurgulandı. Sayın bakanımız da (Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu) aynı şeyi vurguladı.”

‘Biz de Suriyelilerin kendi memleketlerine dönmesi için çaba harcıyoruz’

Abdurrahman, önümüzdeki dönemde Türkiye ile Suriye’nin ilişkilerinin normalleşmesi ihtimali düşünüldüğünde, kendilerinin durumunun ne olacağına dair bir kaygılarının olup olmadığını sorusuna “Öyle bir durum yok” diye cevap verdi ve devam etti:

“Biz bugüne kadar her zaman siyasi çözümden yana olduğumuzu ifade ettik ve ister Cenevre, ister Astana olsun, isterse Anayasa Komisyonu olsun, bütün bu süreçlere pozitif olarak katkıda bulunduk. Maalesef yine tıkandı çünkü rejim ve müttefikleri; Ruslar, İranlılar her zaman askeri çözümden yanadır.

“Tabii ki Türkiye Cumhuriyeti devletinin kendi egemenliği vardır, kararlarını kendi belirler ama biz şuna inanıyoruz ki sayın bakanla (Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu) görüşmemizde de bu vurgulandı; asla bu (süreç), Suriye halkının ve Suriye muhalefetinin çıkarlarının aleyhinde olmayacaktır. Kendisi tam tersine, Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’in 2254 No’lu kararına bağlı olduğunu ve bunun için çaba harcadıklarını ifade etti.

“Biz zaten Türkiye’nin hiçbir zaman Suriye’nin geleceğiyle ilgili Suriye halkının beklentilerinin dışında bir şey yapmayacağa inanıyoruz, görüşmelerimizde de bu vurgulandı. 2254 No’lu kararla oluşacak herhangi bir çözümü zaten biz de baştan beri destekliyoruz. Sayın bakanımızın bize desteğinin sürdüğünü, bunda herhangi bir değişikliğin olmadığını, bizi endişeye sevk edecek bir durumun olmadığını gördük.”

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde 2015 yılında kabul edilen 2254 sayılı karar, Suriye’de ateşkesin sağlanmasını ve ülkedeki sorunlara siyasi çözüm getirilmesini içeriyor.

Abdurrahman, kendilerinin de Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduklarını ve Suriyelilerin ülkelerine dönmesini istediklerini savundu: “Terörle mücadeleyi zaten yapıyoruz. Türkiye ile birlikte baştan beri Suriye’nin bölünmesine karşıyız.

“Türkiye’nin, Türkiye’deki Suriyelilere veya bizim bölgemizdeki Suriyelilere desteği aynı devam ediyor. Tabii ki biz de Suriyelilerin kendi evlerine, kendi memleketlerine, kendi köylerine dönmesi için çaba harcıyoruz. Bu dönüşler ancak gönüllü, onurlu ve güvenli bir şekilde Birleşmiş Milletler çatısı altında sağlanır. Türkiye de bu hususta aynı görüştedir.”

Türkiye muhalefetten tutum değiştirmesini istedi mi?

Esad yönetimi ile mücadelelerinin sürdüğünü söyleyen Abdurrahman, “Türkiye sizden Suriye yönetimine dair tutum değiştirmenizi istedi mi?” sorusuna cevap olarak ise “Böyle bir şey hiç olmadı” dedikten sonra ekledi:

“Zaten bizim adil taleplerimiz var. Bu da Birleşmiş Milletler kararlarının uygulanması ve demokratik, insan haklarına dayalı, çoğulcu, herkesi kapsayan bir Suriye oluşturmaktır. Dolayısıyla bizden bunun dışında bir talepte bulunulmadı. BM’nin Suriye’deki çözümünü desteklediklerini vurguladılar.”

Harekât hazırlığı var mı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2022 yılının son kabine toplantısı sonrasında yaptığı açıklamada, 2023’ün gündem başlıkları arasında “terörle mücadelenin üst sıralarda yer alacağını” söylemiş ve Suriye’nin kuzeyine dikkat çekmişti.

Erdoğan, “Özellikle Suriye’den ülkemize yönelik tehditleri tamamen yok etmek için 30 kilometre derinliğindeki güvenlik hattımızdaki boşlukları kapatacak yeni adımlar atacağız. Bu kapsamda terör örgütünün silahlı kapasitesi yanında güç ve destek aldığı tüm kaynaklarını, tüm altyapısını imha edecek yeni bir mücadele safhasına geçeceğiz” ifadelerini kullanmıştı.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da 29 Aralık’ta düzenlediği basın toplantısında Suriye ile başlatılan sürecin askeri operasyonları engellemeyeceğini söylemişti.

Olası bir harekâta Suriyeli silahlı muhalif grupların çatı örgütü Suriye Milli Ordusu yapılanmasının da katılması bekleniyor.

Bu yapılanma, Suriye Geçici Hükümeti oluşuma bağlı olarak hareket ediyor.

Abdurrahman, söz konusu harekâtın ertelendiği yönündeki iddialarla ilgili soru karşısında ise diplomatik sürecin sürdüğünü söyledi:

“Sonuçta ilk önce diplomatik kanallarla çözülmeye çalışılır. Mutabakatlar vardı; 2019 mutabakatı vardı, Ruslarla da mutabakatlar vardı. Sonuçta illa olması gerekiyorsa bizim Milli Ordu zaten her zaman savaş durumundadır, bunun için özel bir hazırlık yapmasına gerek yoktur, zamanı geldiğinde gerekli operasyonları yapar ama şu anda diplomatik süreç devam ediyor.”

Abdurrahman, “Yani Suriye Milli Ordusu örgütlenmesinde şu an için harekât için özel bir hazırlık yok mu?” sorusuna da şu yanıtı verdi:

“Devamlı eğitim veriyoruz, yeniden yapılanmaya gidiyoruz, düzenlemeye çalışıyoruz, nizami orduya çevirmeye çalışıyoruz; bunlar zaten her zaman var. Bizim zaten mücadelemiz bitmedi ki. İster rejime karşı ister DAEŞ’e karşı, ister El Kaide’ye karşı, isterse PKK terör örgütüne karşı… Hepsine karşı mücadelemiz zaten devam ediyor yani hiçbir zaman durmadı.”

Paylaşın

Türkiye – Suriye Yakınlaşmasına ABD’den Tepki: Türkiye İki Kez Düşünmeli

Türkiye, Rusya ve Suriye savunma bakanlarının aralık ayı sonunda Moskova’da yaptığı üçlü toplantının ardından gelmesi dikkat çekti. Moskova’daki toplantıda Suriye’de iç savaşın başlamasından 11 yıl sonra Suriye ve Türkiye bakan düzeyinde ilk kez bir araya gelmişti.

Haber Merkezi / Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Türkiye’yi üstü kapalı uyararak, bütün ülkelerin “acımasız” olarak tanımladığı Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile ilişkileri normalleştirmeden önce “iki kez” düşünmeye çağırdı.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price basına yaptığı açıklamada, “Acımasız bir diktatör olan Beşar Esad’ı eski durumuna getirmek için ilişkilerini artıran ve bu yönde arzularını ifade eden ülkelere destek vermiyoruz” dedi.

Esad ile ilişkileri normalleştirme konusunda ülkelerin adım atmaması gerektiğini dile getiren Price, “Ülkeleri, Suriye halkına zulüm etmeye devam eden ve hayat kurtaran insani yardıma erişimi engelleyen Esad rejiminin son on iki yıldaki korkunç insan hakları sicilini dikkatli bir şekilde incelemeye davet ediyoruz” ifadesini kullandı.

ABD, 2020 yılından bu yana Şam rejiminin işlediği belirtilen zulümlerden sorumlu görülen Beşar Esad’a yaptırım uygulanmasına izin veriyor.

Suriyeli muhalifler Çavuşoğlu ile bir araya geldi

Öte yandan Türkiye ve Suriye arasında Rusya’da yapılan savunma bakanları seviyesindeki toplantının ardından Şam yönetimi karşıtı muhalif liderler ile Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu bir araya geldi. Türkiye ile Suriye arasında yapılacak ikinci toplantı için tarih kesinleşmezken Suriyeli muhaliflerin siyasi çözüm istedikleri belirtildi.

Anadolu Ajansı’nda yer alan habere göre, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), Türkiye’nin, Suriye muhalefetinin güçlü bir müttefiki olduğunu vurgulayarak siyasi çözüm için istekli olduklarını açıkladı.

SMDK Başkanı Salim el Muslat, Suriye Müzakere Komitesi Başkanı Bedir Camus ve SMDK Geçici Hükümeti Başkanı Abdurrahman Mustafa, Ankara’da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile bir araya geldi.

Görüşmenin ardından SMDK Başkanı Muslat, yazılı açıklama yaptı. Muslat açıklamada, “Türkiye, Suriye devriminin ve muhalif güçlerin güçlü bir müttefiki. 2118 ve 2254 sayılı Cenevre Kararları başta olmak üzere Suriye meselesine ilişkin tüm uluslararası kararlarda Türkiye’nin böyle kalacağını ümit ediyorum.” ifadelerini kullandı.

Beşar Esad rejiminin sözlerini yerine getirmeme konusunda “aldatmaca tavırlar sergilediğini” belirten Muslat, “Suriye muhalifleri, halkın acısını dindirmek için siyasi süreci harekete geçirme konusunda istekli. Adalet ve eşitliğe dayalı yeni bir dönem ve Suriye ile bölge ülkeleri için güvenlik ve istikrar tesis edilmeli.”değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye’ye ve Suriyelilere ev sahipliği yapan tüm ülkelere teşekkür ederek yapılanların unutulamayacağını vurgulayan Muslat, şunları kaydetti: Suriye halkı, mülteci sorununun çözümü için siyasi geçiş konusunda kararlı. Zorla yerinden edilen sivillerin güvenli bir şekilde geri dönüşlerini garanti eden, (Suriye’de) güvenli ve istikrarlı bölge oluşturulması gerekmektedir.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, Suriye muhalefet liderleriyle Dışişleri Bakanlığında yaptığı görüşmeye ilişkin, “Suriye bağlamındaki son gelişmeleri ele aldık. 2254 sayılı BMGK Kararı uyarınca Suriye muhalefetine ve halkına desteğimizi yineledik.” ifadelerini kullanmıştı.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK), Aralık 2015’te oy birliğiyle onayladığı 2254 sayılı karar, Suriye genelinde acil bir ateşkesin sağlanması ve buna paralel olarak siyasi müzakerelerin başlaması; iki yıl içerisinde bir “birlik hükümeti” kurulması ve ardından seçimlerin gerçekleştirilmesi için çağrı yapıyor.

Paylaşın

Türkiye – Rusya İlişkileri: Rusya Jestlerle Ne Yapmaya Çalışıyor?

Ukrayna savaşının başlamasından itibaren ilk birkaç ay Türkiye’nin gerçekten tarafsız olup olmayacağının Moskova tarafından test edildiğini belirten Dış Politika ve Enerji Analisti Aydın Sezer, “Mart sonunda İstanbul’daki Rusya-Ukrayna görüşmeleri ve Batı’nın baskılarına rağmen hava sahasının kapatılmamasıyla Rusya Türkiye’nin bu politikasında kararlı olduğunu anladı” dedi ve ekledi:

“O andan itibaren de Türkiye’deki seçime yönelik ilgisini artırdı. Erdoğan gibi bir liderin Türkiye’nin başında olmasının Ukrayna savaşının ya da Batı’yla olan sorunların uzun süre devam edebileceği düşüncesiyle Rusya’nın çıkarlarına hizmet edeceğini anladı ve bu konuda atılması gereken adımları attı.”

Akademisyen Hande Orhon Özdağ, AKP ile Rusya arasındaki ilişkilerin aslında iktidarın Batı ile ilişkileri çok daha iyiyken bile hayli yakın olduğunu ve bunun unutulduğunu söyleyerek daha da yakınlaşmanın 15 Temmuz darbe girişiminin ardından başladığını anımsattı.

Ukrayna savaşının başlamasının ardından Türkiye ile Rusya’nın birbirine daha bağımlı hale gelip gelmediği ve ilişkilerdeki simetrinin son dönemde bozulup bozulmadığı tartışılırken uzmanlara göre Moskova’nın giderek artan jestleri Türkiye’de iktidarın seçimi yeniden kazanması için bir destek olarak da değerlendirilebilir.

Yaklaşık on aydır devam eden Ukrayna savaşı dünyadaki pek çok dengeyi etkiledi, Rusya’ya uygulanan ambargolar ve yaptırımlara BM Güvenlik Konseyi kararı olmadıkça uymama prensibini sürdüren Türkiye de savaştan en çok etkilenen ülkeler arasında yer aldı.

Ancak öte yandan savaşın başlamasından birkaç ay sonrasında denge politikası izlemeye başlayan Ankara’nın Moskova ile ilişkileri yaz aylarından sonra daha da derinleşti. Rusya’nın attığı Türkiye’nin doğal gaz borcunun ertelenmesi gibi son adımlar bazı çevrelerde sadece dış politika amaçlı görülmeyip yaklaşan seçimlerde Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’a destek olarak da yorumlanıyor.

Gazprom’un “durup dururken borç ertelemeyeceğine” dikkat çeken emekli bir Türk diplomat, Rusya’nın ABD ve bazı Avrupa ülkelerinde seçimlere yaptığı müdahalelerin benzerinin şimdi Türkiye için de yaşanabileceği uyarısında bulunuyor.

Rusya jestlerle ne yapmaya çalışıyor?

Peki Rusya, uzmanlar tarafından “jest” olarak yorumlanan bu adımlarla ne yapmayı amaçlıyor? Moskova’nın amacı Batı’ya ve NATO’ya karşı Türkiye’yi kendi yakınında tutmak mı ve bu hedefini seçimlere de etki ederek mi gerçekleştirmek istiyor?

Akkuyu nükleer santralindeki sermaye girişi, tahıl koridoru anlaşması, BOTAŞ’ın borçlarının ertelenmesi, Türkiye’nin “enerji merkezi” yapılma fikri ve Suriye yönetimi ile normalleşme süreci gibi alanlardaki gelişmelerin bir taraftan Rusya’nın Batı’ya karşı Türkiye’yi yakın tutma politikasının bir yansıması olduğu belirtiliyor, diğer taraftan Türkiye’deki seçimleri de etkileyebilecek sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekiliyor.

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’e değerlendiren Dış Politika ve Enerji Analisti Aydın Sezer, Ukrayna savaşının başlamasından itibaren ilk birkaç ay Türkiye’nin gerçekten tarafsız olup olmayacağının Moskova tarafından test edildiğini belirterek şöyle konuşuyor:

“Mart sonunda İstanbul’daki Rusya-Ukrayna görüşmeleri ve Batı’nın baskılarına rağmen hava sahasının kapatılmamasıyla Rusya Türkiye’nin bu politikasında kararlı olduğunu anladı. O andan itibaren de Türkiye’deki seçime yönelik ilgisini artırdı. Erdoğan gibi bir liderin Türkiye’nin başında olmasının Ukrayna savaşının ya da Batı’yla olan sorunların uzun süre devam edebileceği düşüncesiyle Rusya’nın çıkarlarına hizmet edeceğini anladı ve bu konuda atılması gereken adımları attı.”

Sezer, on aydır süren savaşın Türk ve Rus liderleri birbirine daha da yakınlaştırdığına işaret ederek “Putin açısından elbette ambargolara uymayan bir Türkiye Rusya için dünyaya açılan pencere gibi oldu. Bu çok önemli ve değerli. Erdoğan açısından da seçime giden Türkiye’de iktisadi krizle baş etmek amacıyla yani yaralara merhem olacak, ekonomide geçici bir bahar havası yaşatacak sermaye girişine yönelik adımlar da Türk dış politikasının temel noktası oldu” diyor.

“Türkiye-Rusya yakınlaşması yeni değil”

Peki Türkiye-Rusya ilişkileri Ukrayna savaşından önce nasıldı?

Akademisyen Hande Orhon Özdağ, AKP ile Rusya arasındaki ilişkilerin aslında iktidarın Batı ile ilişkileri çok daha iyiyken bile hayli yakın olduğunu ve bunun unutulduğunu söyleyerek daha da yakınlaşmanın 15 Temmuz darbe girişiminin ardından başladığını anımsatıyor.

AKP’nin darbe girişimi sırasında kendisini yeterince desteklemeyen Batı’nın yerini fiilen Rusya’nın doldurmasını hedeflediğini ve siyasal desteğe ek olarak giderek ağırlaşan kriz koşullarında ekonomik desteğin de AKP’nin iktidarını sürdürmek için daha önemli hale geldiğini söyleyen Özdağ, şöyle konuşuyor:

“Ukrayna savaşı da AKP’ye ABD ve AB yaptırımlarına katılmadan Rusya’yla ekonomik ilişkileri derinleştirme olanağı verdi ki bu seçim öncesi meşruiyet yitimi artan AKP’nin tam da ihtiyacı olan şeydi. Dolayısıyla evet Putin, AKP yönetimine seçim öncesi ihtiyacı olan iki önemli konuda jest yaptı diyebiliriz: ‘Tahıl koridoru’ girişimi ile siyasal meşruiyet ve doğal gaz konusunda ekonomik destek.”

Bu arada Türkiye’deki muhalefet üyeleri ve bazı ekonomistler Rusya’nın adımlarının seçimlere müdahale anlamı taşıdığını söylerken, uzmanlar ise tanımlamada daha temkinli.

Özdağ bu adımlar için “Rusya’nın Türkiye’de yerini sağlamlaştırmak için AKP’ye verdiği önemli destekler” demeyi tercih ediyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Batı ile sorunları olan bir AKP iktidarının sürdürülmesi Karadeniz’de Ukrayna’yla savaşan bir Rusya için çok önemli. Rusya aslında AKP’yi destekleyerek NATO genişlemesini hali hazırda fiilen önlemiş olan Türkiye’nin zor ekonomik koşulları nedeniyle yeniden Batı’ya yanaşmasının da önüne geçmiş oluyor.”

Suriye ile normalleşmenin seçime etkisi ne olabilir?

Rusya’nın 2018’den bu yana Türkiye’ye Suriye yönetimi ile normalleşmesi için yaptığı çağrılar da bugünlerde yanıt bulmuş durumda. Son olarak savunma bakanlarının yaptığı görüşme 11 yıldır iki ülke arasında yapılan en üst düzey görüşme oldu ve arkasından yeni görüşmelerin gelmesi bekleniyor.

Suriye ile normalleşmede Ankara açısından itici güçlerden birisinin de yine seçim olduğu konuşuluyor.

Sezer’e göre 2023 yılı Suriye konusunda önemli adımların atılacağı bir yıl olacak. Bu adımlardan acil sonuçlar beklenmediğini de söyleyen Sezer, iktidarın seçim süreci boyunca “Suriye konusunda artık biz pozisyonumuzu değiştirdik, Esed gitti Esad geldi, bakın sorunları çözmeye çalışıyoruz. Bunun temelinde de iki yakıcı sorunu çözeceğiz. Bir tanesi PKK-PYD, diğeri de sığınmacıların gidişi” mesajı vereceğini belirtiyor.

Ancak yenilenen Suriye politikasının seçimlere yansıyabilecek bazı maliyetlerinin olmasını da beklediğini söyleyen Sezer, “Ilımlı ılımsız, silahlı silahsız muhalefetin Türkiye-Suriye yakınlaşmasına vereceği tepkinin hiç beklenmedik maliyetleriyle de karşılaşabiliriz. Benim en çok beklediğim terör saldırıları” yorumu yapıyor.

Özdağ da seçim öncesi Suriye ile yakınlaşmadan çok ciddi sonuçlar beklemeyenler arasında. Sembolik bazı adımlar atılabileceğini söyleyen Özdağ, şunları söylüyor:

“Türkiye’nin Suriye’den çekilmesi Esad’ın kazanımı olur. MHP ile ittifak halindeki AKP hükümeti seçim öncesinde Suriye’den çekilebilir mi? Bu sandığa nasıl yansır? Birkaç bin mültecinin Suriye’ye dönmesi belki sağlanır. Ama Suriye meselesinde dengeler çok karışık ve seçim öncesi tam normalleşme beklemek çok zor görünüyor.”

Rusya’dan seçimlere bakış nasıl?

Türkiye ile Rusya arasında atılan adımlar Türkiye’de farklı açılardan yorumlanırken Rusya’nın seçimlere ve olası sonuçlarına bakışı da merak ediliyor.

Rusya’da çalışmalarını sürdüren Siyaset Bilimci ve Rusya Uzmanı Ümit Nazmi Hazır, Rus resmi makamlarının şu ana kadar genel prensip gereği Türkiye’deki seçimle ilgili bir açıklama yapmadığını belirterek buna karşılık kamuoyundaki genel tutumun Erdoğan ile yola devam etmenin daha olumlu olacağı yönünde olduğunu söylüyor.

Hazır bunun nedenleri ise şöyle sıralıyor:

“Putin ile Erdoğan arasında 20 yıllık bir ilişki var, iki taraf birbirini tanıyor ve doğrudan iletişim kurabiliyor. Rusya açısından bakıldığında Erdoğan’ın iktidarda olması bazı kolaylıklar da sağlıyor. Mesela birincisi muhatap olunan tek bir kişi var. Yani Türkiye ile politikasını doğrudan Erdoğan ile belirleyebiliyor. Muhalefetin seçimi kazanması durumunda ise çok fazla aktörle Rusya’nın ikili ilişkileri ve Türkiye’yi yönlendirme kapasitesi azalmış olacak.”

Buna ek olarak iki ülke arasındaki yatırımların devamı açısından da Erdoğan iktidarının sürmesine olumlu bakıldığını söyleyen Hazır, buna karşılık genel tutumu yansıtmayan bazı yorumcuların ise Erdoğan’a eski Sovyet cumhuriyetlerinde daha proaktif bir politika izleyebileceği düşüncesiyle güven duymadığını belirtiyor.

Paylaşın

“Türkiye Ve Suriye, Moskova’da Anlaşmadı” İddiası

Şam yönetiminin, Türkiye’nin kontrolündeki alanları ‘terör bölgesi’ ilan etmek istediği ancak bu talebin Ankara tarafından reddedildiği, Suriye’nin YPG’ye karşı çalışmaya da istekli görünmediği öne sürüldü.

Ankara’nın sınırda, YPG ve SDG birliklerinden arındırılmış 30 kilometrelik bölge oluşturma talebine ve 1 milyon mültecinin Suriye’ye geri gönderme planına Şam’ın sıcak bakmadığı da iddia edildi.

Türkiye, Suriye ve Rusya savunma bakanlarının Moskova’da yaptıkları görüşmelerde, ‘herhangi bir anlaşma sağlanamadığı’ iddia edildi. Suriye ile 11 yıl sonra ilk kez bakanlar düzeyinde yapılan görüşmelere işaret eden Middle East Eye sitesi, Ankara’nın Şam’dan gelen ‘önemli bir talebi reddettiğini’ bildirdi. Siteye konuşan Türk kaynaklar, Türkiye’nin desteklediği silahlı grupları ‘terörist’ olarak nitelemeye karşı çıktığını aktardı.

‘Suriye YPG’ye karşı çalışmaya istekli değil’

Kaynak, Şam yönetiminin, Türkiye’nin kontrolündeki alanları ‘terör bölgesi’ ilan etmek istediğini söyledi ancak bu talep de Ankara tarafından reddedildi. Habere göre kaynak, Suriye’nin YPG’ye karşı çalışmaya ‘istekli görünmediğini’ de sözlerine ekledi.

‘Türkiye’nin derhal geri çekilmesi talep edildi’

Ankara’nın sınırda, YPG ve SDG birliklerinden arındırılmış 30 kilometrelik bölge oluşturma talebine ve 1 milyon mültecinin Suriye’ye geri gönderme planına Şam’ın ‘sıcak bakmadığı’ belirtildi. Habere göre Şam yönetimi, müzakerelerin başlaması için ön koşul olarak Türkiye’nin Suriye topraklarından ‘derhal çekilmesini’ talep etti. Midde East Eye’da, şu ifadelere yer verildi: “Ancak bu ön koşul, Esad’ın kilit müttefiki Rusya’nın, Şam’a Ankara ile ilişki kurması için ağır baskı yapmasının ardından kaldırıldı.”

‘Ankara kabul etti’ iddiaları yalanlandı

Suriye’de yayın yapan Şam rejimine yakın El Vatan gazetesi, Moskova’daki görüşmelerde, Türk askerlerinin Suriye’nin kuzeyindeki topraklardan çekilmesi konusunda uzlaşmaya varıldığını iddia etmişti. Söz konusu iddianın sorulduğu kaynaklar, haberleri yalanlayarak ‘propaganda’ olarak niteledi. Kaynaklar, El Vatan gazetesini, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun açıklamalarını ‘bağlamından koparmak’ ile suçladı.

Çavuşoğlu ne demişti?

Bakan Çavuşoğlu, Moskova’da düzenlenen üçlü görüşmenin ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulunmuştu. “Faydalı bir görüşme olduğunu söyleyebilirim” diyen Çavuşoğlu, Şam yönetiminin Türkiye’ye yönelik genel anlamda “Topraklarımızdan çıkın” açıklamalarında bulunduğunu aktararak, şöyle devam etmişti:

“Biz de buralarda terör örgütlerinin olduğunu, kendilerinin de hakimiyet sağlayamadığını, siyasi bir istikrar olduğu zaman, ülkede her şey yoluna girdiği zaman buraları Suriye’ye devredeceğimizi söylüyoruz. Suriye’nin toprak bütünlüğüne, siyasi birliğine verdiğimiz önemi de zaten tüm açıklamalarımızda vurguladığımızı tekrar hatırlatıyoruz.”

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın

2022 Yılında Türkiye’de 334 Kadın Öldürüldü

2022 yılında 334 kadın erkekler tarafından öldürüldü, 245 kadının ise şüpheli şekilde öldüğü tespit edildi. 2021 yılında 280 kadın erkekler tarafından öldürülmüş, 217 kadının ise şüpheli şekilde öldüğü tespit edilmişti.

Haber Merkezi / 2008 yılından bu yana kadın cinayetlerinin azaldığı tek sene İstanbul Sözleşmesi’ne imza atıldığı 2011 yılı oldu.

Kadın cinayetlerinin 2008 yılından itibaren verisini kayıt altına alan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 2022 Yıllık Veri Raporu açıkladı. Rapora göre 2022 yılında, 334 kadın cinayeti, 245 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti.

Raporda, 2022 yılında 23 kadının öldürüldüğü anda fail hakkında tedbir kararları olmasına rağmen korunamadığı ve öldürüldüğünde tedbir kararı olan kadınların ise yüzde 50’sinin boşanma aşamasında olduğu erkekler tarafından öldürüldüğü bilgisi yer aldı.

Kadınlar öldürülürken, buna engel olmak isteyen yakınlarının da hedef alındığına dikkat çeken Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, bu yıl 34 olayda kadınların yanında yakınlarının da öldürüldüğünü, 24 olayda ise kadınların yakınlarının yaralandığını belirtiyor.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu yayımladığı raporda, ‘’Verilerimize göre bu yıl yaşanan kadın cinayetlerinden yüzde 14’ünde faillerin adli sicili kayıtlarının olduğunu görüyoruz. Bu oran geçen yıl ise yüzde 9’du. İktidarın ‘kadına yönelik şiddete sıfır tolerans’ sözünün ne kadar altı boş bir vaatten ibaret olduğu apaçık ortada’’ diyor.

Raporda, 2022 yılında adli sicil kaydı olan faillerin yüzde 60’ının ateşli silahla kadınları öldürdüğü belirtiliyor.

İllere göre 2022 yılı kadın cinayetinin en çok işlendiği il ise İstanbul. İstanbul’da 2022 yılında 54, İzmir 26, Ankara’da 23 kadın cinayeti işlendi.

Yıl boyunca neredeyse her gün 1 kadın cinayeti işlendiğine dikkat çeken platform, 2022 yılında kadınların çoğunlukla evlerinde öldürüldüğünü belirtiyor. Rapora göre, 2022’de öldürülen kadınların 209’u evinde, 46’sı sokak ortasında, 16’sı iş yerinde öldürüldü.

2022 yılında öldürülen 334 kadının 154’ü evli olduğu erkek, 35’i birlikte olduğu erkek, 27’si eskiden birlikte olduğu erkek, 26’sı akrabası, 19’u eskiden evli olduğu erkek, 19’u tanıdık birisi, 17’si babası, 10’u oğlu, 6’sı kardeşi, 4’ü tanımadığı biri, 1’i kendisini bir süredir takip eden erkek, 1’i hastası, 1’i işvereni, 1’i üvey babası tarafından öldürüldü. 13 kadının ölümüne sebep olan kişilerin yakınlık durumu tespit edilemedi.

“Türkiye’nin taraf olduğu Lanzarote Sözleşmesi’ni uygulamıyor”

Raporda, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun İsmailağa Cemaati’nde patlak veren cinsel istismar olayına ilişkin açıklamalar da yer aldı:

‘’Yılın son ayında ise İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasını isteyen İsmailağa Cemaati’ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızı H.K.G’yi 6 yaşındayken Kadir İstekli ile evlendirdiği ve H.K.G’nin yıllarca süren cinsel istismara uğradığı ortaya çıktı. H.K.G., bir radyo programından edindiği bilgilerle yaşadıklarının bir istismar olduğunu öğrendi ve tüm engellemelere rağmen hakları için mücadele etmeye başladı. Bu durum kadınların mücadelesinin ne denli hayati bir öneme sahip olduğunun göstergesidir.

Peki çocuk istismarını önlemesi gerekenler ne yaptı? Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, çocuk istismarı ve kadına yönelik şiddetin “siyaset üstü” bir mesele olduğunu iddia ederek ihmallerinin ve yerine getiremedikleri sorumlulukların üstünü örtmeye çalıştı. Anayasa mahkemesi çocuk istismarında somut delil arayan yasa teklifinin iptali başvurusunu “oy birliğiyle” reddetti. Yetkililer Türkiye’nin taraf olduğu Lanzarote Sözleşmesi’ni uygulamıyor ve çocuklar, istismar karşısında devlet tarafından yalnız bırakılıyor’’

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu yeni anayasa teklifini eleştirerek, ‘’AKP iktidarı “ailenin korunması” bahanesiyle hazırladığı, LGBTIQ+lara “sapkın” diyerek hedef gösteren bir anayasa değişikliği teklifini mecliste sundu. Bu değişiklik teklifi yalnızca kadın ve erkek olmak üzere iki farklı cinsiyetin evlilik birlikteliğini oluşturabileceğini ifade ediyor’’ dedi ve ekledi:

‘’Sene boyunca İstanbul, İzmir ve çeşitli illerde yapılan LGBTİQ+ karşıtı mitingler, trans kadınlara karşı işlenen nefret cinayetleri gibi birçok alanda LGBTİQ+lara ve haklarına saldırılar düzenlenmesine göz yuman siyasi iktidarı gördük. Toplumun gerisinde kalan, eşitsizliğe uğrayan kesimleri görmezden gelen, meşruiyetini kaybetmiş bir iktidar anayasa yapamaz. Toplumun özneleriyle, beraber tartışarak; eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir anayasayı biz yapacağız’’.

Paylaşın

Dış Ticarette Son 27 Yılın En Yüksek Açığı

İktidar ekonomide pembe tablolar çizmeye çalışsa da gerçekler, yaşanan derin ekonomik krizi gözler önüne seriyor. Türkiye’de dış ticaret açığı 2022 yılında 110 milyar doları aştı. Bu 1996 yılından bu yana görülen en yüksek dış ticaret açığı oldu. 

İhracatın ithalatı karşılama oranı 2022 yılında yüzde 70 oldu. 2022’de hem ihracat hem de ithalat son 27 yıldaki en yüksek seviyeye erişti.

Ticaret Bakanlığı 2022 yılı dış ticaret istatistiklerini açıkladı. 2022 yılında geçtiğimiz yıla göre, ihracat yüzde 12,9 oranında artışla 254,2 milyar dolara, ithalat ise yüzde 34,3 oranında artışla 364,4 milyar dolara erişti. Dış ticaret açığı ise 110,2 milyar dolar oldu.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 1996’dan bu yana dış ticaret verilerini gösteriyor. Bundan dolayı haberdeki analizler son 27 yılı kapsıyor.

İhracat ve ithalatta rekor

2022 yılında hem ihracat hem de ithalatta rekor kırıldı. Genel Ticaret Sistemine (GTS) göre ihracat ilk kez 250 milyar doları aşarken ithalat ise ilk kez 300 milyar doları aştı.

Daha önce en yüksek seviye 2021 yılında görülmüştü. 2021’de ihracat 225 milyar dolar, ithalat ise 271 milyar dolar olmuştu.

GTS’ye göre 2013 yılından bu yana en yüksek ticaret açığı 2022’de ortaya çıktı.

2022’de dış ticaret açığı 110 milyar doları aştı. Açık 2013 yılında 99,3 milyar dolar olmuştu.

Özel Ticaret Sistemi ve Genel Ticaret Sistemi verileri

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 1996’dan bu yana dış ticaret verilerini gösteriyor. Türkiye son döneme kadar verileri Özel Ticaret Sistemine (ÖTS) göre açıklarken artık Genel Ticaret Sistemini (GTS) kullanıyor. ÖTS verileri 1996’dan; GTS ise 2013’ten itibaren mevcut. GTS ay başında Ticaret Bakanlığı tarafından açıklanırken ÖTS ve diğer tüm detaylar TÜİK tarafından ay sonunda ilan ediliyor.

Bu haberde 2022 yılı verileri GTS’ye dayanıyor. ÖTS ile GTS arasında küçük farklar olabiliyor. Bu yöntem farkını dikkate alarak dış ticaret verilerini daha uzun dönemde incelemek de mümkün. Buna göre ihracat, ithalat ve dış ticaret açığı 1996’dan bu yana en yüksek seviyeye erişti.

ÖTS’ye göre dış ticaret açığı 2011 yılında 106 milyar dolar; 2013’te ise 100 milyar dolar olmuştu. 2022’de GTS’ye göre açık 110 milyar dolar ile rekor kırdı.

İhracatın ithalatı karşılama oranı kaç?

Dış ticaret istatistiklerinde en önemli verilerin başında ihracatın ithalatı karşılama oranı geliyor. Bu oran yüzde 100’den fazla olması ihracatın daha ithalattan daha fazla olduğunu gösteriyor. Ancak 1996’dan bu yana Türkiye’de en yüksek oran 2019’da yüzde 85 ile görüldü. Bu da son 27 yılda ithalatın her zaman daha yüksek olduğu ve her sene dış ticaret açığı verildiği anlamına geliyor.

İhracatın ithalatı karşılama oranı 2021’de yüzde 82 idi; bu oran 2022’de yüzde 70’e geriledi. AK Parti’nin iktidara geldiği 2002’de bu oran yüzde 70 olmuştu. AK Parti döneminde sadece 6 defa bu oranın üstüne çıkılırken diğer yıllar daha kötü istatistikler ortaya çıktı.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Danıştay, İstanbul Sözleşmesi’nden Çekilme Kararını Onayladı

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesini “hukuka uygun” buldu. Türkiye, 20 Mart 2021’de kadına şiddetle mücadele konusunda önemli bir metin olan İstanbul Sözleşmesi’nden cumhurbaşkanı kararı ile çıkmıştı.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine yönelik Cumhurbaşkanı Kararı’nın iptali istemiyle açılan davada verilen ret kararını onadı. İstanbul Sözleşmesi için bundan sonraki adım Anayasa Mahkemesi olacak.

Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasını taşıyan kararla İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiş; kadın örgütleri ve siyasi partiler, bu kararın iptal edilmesi için Danıştay’da dava açmıştı. Danıştay 10. Daire, İstanbul Sözleşmesi’nin feshini hukuka uygun bulmuş ve davanın reddine karar vermişti.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 10. Daire’nin kararına yapılan temyiz başvurularını bugün oyçokluğuyla reddetti. Kurul, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine yönelik Cumhurbaşkanı Kararı’nın iptali istemiyle açılan davada verilen ret kararını onadı. Kararın gerekçesi daha sonra açıklanacak.

Kadın örgütleri kararı AYM’ye taşıyacak

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, karara tepki göstererek bundan sonraki aşamanın Anayasa Mahkemesi ve oradan da sonuç alamazlarsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) olacağını söyledi.

Güllü, “Sayın Cumhurbaşkanı’nın tabiri ile ‘topu ayakta dolaştırma stratejisi’. Kendilerine göre siyaset malzemesi yapıyorlar. Bu hukuksuz. Danıştay, Türkiye’nin dört bir yanından gelen kadınlara tiyatro izletir gibi 4 duruşma yaptı. Hakimler, bu sürecin içinde eğlendiler. Sözleşmeden çekilmek hukuksuzdur ve bu tek adam yönetiminin ispatıdır. Buna karşı durmayanların cübbe giymesi sakıncalı” diye konuştu.

Resmi adıyla Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldığı için uluslararası alanda İstanbul Sözleşmesi ismiyle anılıyor.

Ev sahibi Türkiye sözleşmeyi ilk imzalayan ülkeler arasında yer almış, ancak Cumhurbaşkanı kararıyla 2021 yılı Mart ayında tek taraflı olarak sözleşmeden çekilmişti. Başta kadın örgütleri olmak üzere ülke çapında yoğun protestolara yol açan iptal kararı Danıştay’a taşınmış, ancak Danıştay 10. Dairesi yürütmenin durdurulması taleplerini reddederek Temmuz 2022’de iptal kararını onamıştı.

Paylaşın

Türkiye-Suriye Yakınlaşması: Suriye’nin Kuzeyi’nde Protestolar

Rusya, Türkiye ve Suriye savunma bakanlarını Moskova’da bir araya getiren üçlü bir toplantının ardından Suriye’nin kuzeybatısındaki bölgelerde, protestolar düzenlendi. Protestolara katılan düzinelerce kişinin devrimi yeniden canlandırma çağrısında bulunulduğu öğrenildi.

Haber Merkezi / Halep kırsalındaki Azaz, Afrin, Mar’e, Cerablus ve El Bab kentlerinde kitlesel protestolar yaşandı. Protestocular ayrıca Suriye hükümetini devirme ve uzlaşmayı reddetme çağrısında bulundular.

İdlib’de El-Maştal meydanında toplanan protestocular, “Uzlaşmayacağız… Uzlaşma Şehit kanına ve devrime ihanettir… Türkiye devrimi ve halkı yüzüstü bırakmıştır. ”

Kimi göstericiler ise “Esad ile barışmaktansa ölmeyi tercih ederiz” şeklinde sloganlar attı.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre Ankara-Şam yakınlaşmasını karış ülkenin kuzeyinde başka noktalarda da son günlerde protestolar düzenleniyor.

Uzmanlara göre, Türkiye, Rusya ve Suriye’nin anlaşması halinde Suriyeli Kürtlere sahip oldukları toprakları geri bırakmaları konusunuda bir ültümaton gelebilir.

Üç ülkenin savunma bakanı önceki gün güvenlik konularını görüşmek üzere Moskova’da bir araya geldi.

Bu görüşme, Ankara ve Şam arasında 11 yıl aradan sonra ilk kamuoyu önünde gerçekleşen ilk görüşme olması açısından önem taşıyor.

Reuters haber ajansına konuşan bir Türk yetkiliye göre Suriye ve Türkiye savunma bakanları arasında Moskova’da yapılan görüşmelerde sınır güvenliği ve Türkiye’nin Kürt milislere karşı nasıl ortak hareket edebileceği ele alındı.

Esat’ın önde gelen müttefiki Rusya’nın teşvikiyle yapılan temas girişimi savaşın gidişatını değiştirebilir. Ancak engeller arasında Türkiye’nin desteklediği savaşçıların ve Esat rejiminden kaçmak için Türkiye’ye sığınan milyonlarca sivilin durumu yer alıyor.

Türk yetkili görüşmeyi “pozitif” olarak değerlendirdi.

İsminin açıklanmasını istemeyen Türk yetkili, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve terörle mücadele için Türk tarafının “YPG ve IŞİD gibi terör örgütlerine” karşı nasıl ortak hareket edebileceğinin değerlendirildiğini kaydetti.

Yetkili, “Türkiye’nin önceliğinin sınır güvenliği olduğunun altı çizildi” dedi.

Suriye’nin kuzeyindeki Kürt özerk yönetimi yetkililerinden Badran Jia Kurd, toplantıdan Suriyeliler’in çıkarlarına aykırı yeni bir dizi anlaşma ve planın çıkmasını beklediğini söyledi.

Reuters’a konuşan Kürt yetkili bu durumun Kürtler’in Suriye’nin kuzeyinde ve doğusunda edindiği kazanımları ellerinden almasından kaygı duyulmasına neden olduğunu kaydetti.

Türkiye, Suriye’de Kürt YPG milislerine karşı üç harekat yürüttü. Kürtler ülkenin kuzeyinde savaşın başladığı 2011’den bu yana büyük ölçüde özerklik sağlamıştı.

Türkiye, YPG’yi PKK’nın uzantısı olarak görüyor ve güvenlik tehdidi olarak algılıyor. Geçen ay İstanbul’da düzenlenen terör saldırısının ardından Türk yetkililer Suriye’nin kuzeyine yeni bir harekatı da gündeme getirdi.

Rusya ve Suriye’de IŞİD’le mücadelede Kürtler’in liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri ile ortak olan ABD, Türkiye’nin yeni bir kara harekatı başlatmasına karşı olduklarını belirtiyor.

Ara ara yaşanan çatışmalara rağmen, YPG ve Şam, savaş sırasında genelde birbirlerinin yoluna çıkmaktan kaçındılar ve Türkiye’nin desteklediği gruplar dahil ortak düşmanları paylaştılar.

Şam, Kürtler’in özerklik taleplerini reddediyor. Siyasi uzlaşı çabalarında da bugüne kadar ilerleme sağlanamadı.

Türkiye-Suriye arasında bir yakınlaşma savaşın önceki dönemlerinde imkansız görünüyordu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esat için terörist ifadesini kullanıyor ve kendisi görevde olduğu sürece Suriye ile barış olmayacağını söylüyordu. Esat ise Erdoğan’ın Suriye topraklarını “çaldığını” söyleyerek “hırsız” ifadesini kullanmıştı.

Hükümet yanlısı Suriye gazetesi El Vatan, bazı kaynakların, savunma bakanları toplantısının yapılmasının, önceki toplantılarda işler Şam’ın istediği seviyeye geldiği için mümkün olduğunu söylediklerini aktardı.

Suriye devlet haber ajansı SANA, tarafların terörle mücadele, Suriye’deki durum ve mülteciler sorununu ele aldıklarını bildirdi.

SANA, üç bakanın Suriye ve bölgedeki durumun istikrarı için ortak diyaloğun sürdürülmesinin önemini vurguladıklarını kaydetti.

Türk yetkili, Suriye’den Türkiye’ye göçün de bundan böyle hoş karşılanmayacağının belirtildiğini aktardı. Türkiye yaklaşık 3 milyon 700 bin Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor. Bu dünyanın en büyük mülteci nüfusuna işaret ediyor. Ancak ülkede yaşanan ekonomik kriz toplumun mültecilere karşı tepkisine yol açıyor.

Ortadoğu Teknik Üniversitesi profesörü Hüseyin Bağcı, ilk hedefin güven oluşturmak olduğunu ve her iki tarafın da kazanç elde etmeye çalışacaklarını belirterek görüşmeyi ilişkilerin normalleşmesinde önemli bir adım olarak değerlendirdi.

Paylaşın