Fitch, Türkiye İçin Büyüme Tahminini Yüzde 2,5’a İndirdi

Fitch Ratings, 2023 yılında Türkiye için öngördüğü yüzde 2,9 büyüme tahminini yüzde 2,5’a indirdi. Fitch, gelecek yılki büyüme tahmini ise yüzde 2,9’dan yüzde 3’e çıkardı.

ABD merkezli uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings, mart ayı Küresel Ekonomik Görünüm Raporu’nu açıkladı.

Raporda, küresel ekonomideki büyümenin bu yıl için yüzde 1,4’ten yüzde 2’ye çıkarıldığı, gelecek yıl için de yüzde 2,7’den yüzde 2,4’e düşürüldüğü ifade edildi.

Rapora göre Çin’in Covid-19 kısıtlamalarını kaldırması, Avrupa’nın elinin doğalgaz krizinde rahatlaması ve ‘ABD’deki tüketici talebi’ bu yılki büyüme tahmininin yükseltilmesinde etkili oldu.

Fitch, Rusya’nın Ukrayna’ya savaş açtığı Şubat 2022’den beri ilk kez küresel büyüme tahminini yükseltmiş oldu.

Türkiye için büyüme tahmini

Raporda, Türkiye’nin büyüme beklentisinin gerilediği kaydedildi.

Daha önce 2023 için yüzde 2,9 büyüme öngören Fitch, tahmini yüzde 2,5’a indirdi. Gelecek yılki büyüme tahmini ise yüzde 2,9’dan yüzde 3’e çıkardı.

Paylaşın

Avrupa Konseyi’nden Türkiye’ye “Toplanma Özgürlüğü” Çağrısı

Avrupa Konseyi, Türkiye’den 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarında belirtilen ilkeler doğrultusunda ‘kuvvetli bir şekilde’ değiştirmesini istedi. 

Avrupa Konseyi, ayrıca Türkiye’den, göz yaşartıcı gaz ve diğer silahların kullanımına ilişkin 2016 tarihli yönetmeliğin uygulanmasının uluslararası standartlara tam olarak uygunluğunu sağlamaya çağırdı.

Öte yandan Avrupa, Türkiye’ye, AİHM kararlarını uygulayarak, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması çağrısını yineledi.

AİHM kararlarının uygulanıp uygulanmadığını denetlemek için üç ayda bir toplanan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Strazburg’da yaptığı son toplantısında, AİHM tarafından “derhal serbest bırakılması” kararı alındığı halde halen cezaevinde tutulan eski HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile işadamı Osman Kavala dosyasını görüştü. Komite, bir kez daha, Kavala ve Demirtaş’ın derhal serbest bırakılmasını istedi.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM’nin kararlarının uygulanmasını denetlemek için yaptığı son üç aylık toplantısında ‘Oya Ataman grubu davasına’ ilişkin ara karar kabul etti.

Türkiye’de barışçıl toplanma özgürlüğüne yönelik orantısız müdahaleleri 15 yılı aşkın bir süredir  incelediğini hatırlatan Komite, Türk makamlarının, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nu AİHM ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarında belirtilen ilkeler doğrultusunda ‘kuvvetli bir şekilde’ değiştirmesini istedi.

Ayrıca Türk makamları, göz yaşartıcı gaz ve diğer silahların kullanımına ilişkin 2016 tarihli yönetmeliğin uygulanmasının uluslararası standartlara tam olarak uygunluğunu sağlamaya çağrıldı.

Türkiye’den son beş yıl içinde toplantı ve gösterilerin polis tarafından denetlenmesi ve 2911 sayılı Kanun’un ihlaline ilişkin kovuşturma ve mahkumiyet kararlarının sayısı hakkında ayrıntılı bilgi verilmesi de istendi.

Bakanlar Komitesi, Türk makamlarını, ilgili kanunların uygulanması ve insan hakları konusunda hakim, savcı ve kolluk kuvvetleri personeline eğitim vermeye davet etti.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi eski başkanı Oya Ataman’ın 2000 yılında İstanbul Sultanahmet Parkı’nda F tipi cezaevlerini protesto etmek için basın açıklaması yapmasına polis müdahale ederek izin vermemişti.

Demirtaş’a “tutukluluk dışı bir formül”

Bakanlar Komitesi, Türkiye’de seçim tarihinin açıklandığı güne denk gelen toplantısında, genel seçimlerin önemli aktörlerinden eski HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında bir ara kararı kabul etti.

AİHM’in Demirtaş hakkında kabul ettiği AİHS 18. madde uyarınca, ‘başvuranın tutukluluğunun çoğulculuğu bastırmak ve siyasi tartışmanın serbestliğini sınırlamak’ gibi gizli bir amacı güttüğüne ilişkin tespitini göz önünde bulunduran Komite; kararında, “Türk makamlarını bir kez daha, özellikle de Anayasa Mahkemesi önündeki yargılama bitene kadar ‘tutuklama dışındaki diğer tedbirleri’ araştırarak, başvuranın derhal serbest bırakılmasını sağlamaya çağırır” ifadesine yer verdi.

Bakanlar Komitesi, AİHM’in bu kararlarının uygulanması için gerekli özel tedbirlerin yanısıra, yargı bağımsızlığına yönelik garantilerin güçlendirilmesi de dahil, genel tedbirlerin alınması çağrısında bulundu.

Osman Kavala kararı

Bakanlar Komitesi, AİHM kararlarının uygulanmaması nedeniyle Ankara hükümeti aleyhinde “ihlal prosedürü” düğmesine bastığı Osman Kavala dosyasını da görüştü. Kavala’nın, AİHM tarafından 3 yıl önce alınan bir kararla serbest bırakılmasını istediği halde hala hapiste olduğunu belirten Komite, bu durumun sona ermesi için Ankara hükümeti ile gerekli temasların kurulmasını istedi.

Avrupa Konseyi’nden karara ilişkin yapılan açıklamada, “Türk makamlarının, başta Kavala’nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması da dahil, bu konuda mümkün olan en kısa sürede ek bir taahhütte bulunması elzemdir” denildi.

Paylaşın

Birleşmiş Milletler: Türkiye, Uyuşturucu Kaçakçılığının Geçiş Noktası

Birleşmiş Milletler Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu (INCB), 160 sayfalık 2022 yılı raporunda, Türkiye’nin uyuşturucu pazarında küresel geçiş noktası olması konumunun giderek arttığı kaydedildi.

Güney Amerika’dan Türkiye’ye kaçırılan önemli miktarda kokain ele geçirildiği, bu durumun da potansiyel olarak Türkiye’nin kokain kaçakçılığının Ortadoğu ve Avrupa pazarlarına geçiş noktası olarak kullanımının arttığına işaret ettiği belirtilen rporda, Güney Amerika’dan Türkiye’ye sevk edilen kokainin bir kısmının gönderildikleri limanlarda bir kısmının da Türkiye’deki varış noktalarında ele geçirildiği vurgulandı.

VOA Türkçe’den Can Kamiloğlu’nun aktardığına göre uyuşturucu raporunda, 2022 Haziran ayında Ekvatorlu yetkililerin Guayaquil limanında Türkiye’ye giden bir muz konteynerinde 850 kg kokain ele geçirdiği, aynı limandan Türkiye’ye sevk edilen 250 kg’dan fazla kokainin de 2022 Nisan ayında Mersin limanında Türk yetkililer tarafından ele geçirildiği kaydedildi.

“Türkiye ve Balkan ülkeleri eroin kaçakçılığının en önemli rotası”

Raporda, son yapılan değerlendirmelere göre Türkiye’deki organize suç gruplarının düşen afyon fiyatlarını telafi etmek için giderek daha fazla kokaine yöneldiğinin görüldüğü belirtildi. Türkiye’de, 2020 yılında 1,96 ton kokain ele geçirildiği, 2022 yılındaysa bu rakamın 2,8 tonla rekor düzeye ulaştığı kaydedildi.

Raporda, Türkiye ve Balkan ülkelerinin İran ve Afganistan’dan Ortadoğu ve Avrupa’ya gönderilen uyuşturucuda önemli bir geçiş noktası olduğu belirtilerek, “Balkan rotası, eroin kaçakçılığı için en önemli rota olmaya devam etmektedir. Dünya genelinde eroin ve morfin kaçakçılığının yarısı bu yol üzerinden gerçekleştirilmesine rağmen, 2020 yılında Balkan ülkeleri ile Batı ve Orta Avrupa ülkelerinde ele geçen eroin miktarı azalmıştır” ifadesi kullanıldı.

2020’de başlayan COVID-19 pandemisiyle birlikte uygulanan kısıtlamaların Türkiye’nin de içinde bulunduğu Balkan ülkelerinde uyuşturucu kaçakçılığını da sınırlı bir şekilde etkileyerek azalmalara neden olduğu ancak Balkan rotasının 2021 yılında başta eroin kaçakçılığı olmak üzere uyuşturucu kaçakçılığının salgından önceki seviyelere geri döndüğü belirtildi.

Afganistan’dan hedeflenen pazarlara sevk edilen ana rota statüsünüh korunduğu, İran, Türkiye ve Balkan ülkelerinden geçen bu rotayla Orta ve Batı Avrupa’ya eroin sevkiyatının sürdüğü kaydedildi.

Türkiye’de, 2021 yılında 22,2 tonluk rekor düzeyde eroin ele geçirildiği, bu miktarın 2019 yılında yakalanan 13,2 tonla kıyaslandığında neredeyse yüzde 70’lik önemli bir artışa işaret ettiği belirtildi.

“Türkiye’de metamfetamin kaçaklığında önemli artışlar kaydedildi”

Raporda, İran ve Türkiye’nin eroin kaçakçılığı yollarının metamfetamin kaçakçılığı için de kullanıldığı ve bu riskin giderek tırmandığı vurgulandı. Bu iki ülkenin, kendi bölgelerinde metamfetamin kaçakçılığında önemli artışlar kaydedildiğini bildirdikleri belirtildi.

Türkiye’de 2021 yılında metamfetamin kaçakçılığında büyük artışlar görülmeye devam ettiği, 2019’da ülkede yaklaşık 1 ton metamfetamin yakalandığı, 2020 yılında bu miktarın 4,1 tona, 2021 yılındaysa 5,5 tona ulaştığı kaydedildi. İstanbul Havalimanı’nın kargo terminalinde 2022’nin ilk beş ayında, üç büyük metamfetamin sevkiyatının ele geçirildiği bilgisine de yer verildi.

“Türkiye’de uyuşturucu kullanımındaki artış halk sağlığını tehdit edecek düzeye ulaştı”

Türkiye’nin sınır kapılarında görev yapan gümrük muhafaza ekiplerinin, art arda iki kez TIR’lara gizlenmiş 1018 ton ve 622 kg sıvı metamfetamin ele geçirdiği belirtildi. 2022 Mayıs ayında, Türk polisinin, uzun bir takip operasyonunun ardından, İstanbul’da sıvı ve kristal formda bir ton 117 kilogram metamfetamin ele geçirdiği, bunun şimdiye kadar tek bir operasyonda yakalanan en büyük miktar olduğu, lideri de dahil bir suç örgütünün üyelerinin tutuklandığı kaydedildi.

Türkiye’de başta metamfetamin olmak üzere uyuşturucu kullanımının halk sağlığı için büyük bir tehdit haline geldiği, son yıllarda artan madde kaçakçılığıyla birlikte ölümlerinde arttığı belirtildi.

Türkiye’de tüm uyuşturucu kullanımından kaynaklanan ölümler içinde metamfetamin bağlantılı ölümlerin oranının 2018 yılında yüzde 6,2 olduğu, bu oranın 2020 yılında yüzde 31,2’ye yükseldiği kaydedildi.

Türkiye’de pazarda daha kolay elde edilebilen daha düşük fiyatlı maddelere doğru bir kayma olduğu, bu durumun uyuşturucunun kötüye kullanılması vakalarında önemli artışa ve eğilimlerde değişikliklere yol açtığı kaydedildi.

Paylaşın

Avrupa Konseyi’nden Demirtaş ve Kavala İçin Serbest Bırakın Çağrısı

Avrupa Konseyi, Türkiye’den Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş için verdiği kararın acil olarak uygulanması çağrısında bulundu.

Avrupa Konseyi, geçen yıl AİHM kararına rağmen Osman Kavala’yı serbest bırakmayan Türkiye hakkında “ihlal süreci” başlatmıştı.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Başkanı Selahattin Demirtaş ve iş insanı Osman Kavala’nın acil olarak serbest bırakılması yolundaki çağrısını yineledi.

Bakanlar Komitesi adına büyükelçiler seviyesinde bu hafta toplanan Daimi Delegeler Komitesi’nin iki ayrı kararında, Türkiye’den Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ilgili kişilerle ilgili verdiği kararlara uymamasından “derin üzüntü” duyulduğu belirtilerek, bu kararların acilen uygulanması istendi.

Selahattin Demirtaş kararının gecikmesi eleştirildi

Bakanlar Komitesi’nin Demirtaş ile ilgili kararında, Anayasa Mahkemesi’nden çıkacak kararın gecikmesi eleştirildi.

Türk yetkililerin, Anayasa Mahkemesi’nin konuyla ilgili kararını bir an önce ve AİHM içtihatlarına uygun olarak alması için gerekli çabayı göstermesi istendi.

Kararda, AİHM kararlarına uyulması için Türkiye’den gerekli tedbirlerin alınması istenirken, bu çerçevede Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) siyasi iktidarın etkisinden kurtarılmasının güvence altına alınması çağrısında bulunuldu.

Kararda siyasi tartışma, çoğulculuk, siyasi temsilcilerin ifade özgürlüklerinin garanti altına alınması konusunda da gerekli tedbirlerin alınması istedi.

Osman Kavala için ihlal süreci başlatılmıştı

Avrupa Konseyi Bakanlar Konseyi geçen yıl AİHM kararına rağmen Kavala’yı serbest bırakmayan Türkiye hakkında “ihlal süreci” başlatmıştı.

Bu süreç çerçevesinde AİHM Büyük Dairesi’nin bir kez daha Kavala’yı serbest bırakmayan “Türkiye’nin ihlali sürdürdüğü” yolundaki kararından sonra Bakanlar Komitesi, Türkiye’ye karşı üyelikten atılma da içinde olmak üzere alınacak yaptırımlara ilişkin sekreterya ile ilişkilerini sürdürüyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

İstanbul’da Ortalama Kira, Asgari Ücretin Bir Buçuk Katı

İstanbul’da ortalama kira, asgari ücretin bir buçuk kat üzerine çıkarak 12 bin 394 TL’ye yükseldi. İstanbul genelinde konut kiraları yüzde 6,6, kiralanmayı bekleyen konut stoku ise yüzde 5 artış gösterdi. İstanbul genelinde ortalama metrekare kira ise 124 TL oldu.

İstanbul’da kira değeri en fazla artan ilçeler Şile, Beşiktaş, Ataşehir ve Ümraniye olurken; en az artış görülen ilçeler Avcılar, Beyoğlu ve Bahçelievler oldu. Esenler’de ise kiralar düşüş gösterdi. Kiralanmayı bekleyen konut stoku en fazla artan ilçeler Bakırköy, Şişli, Kadıköy, Beşiktaş, Beykoz; kiralık stoku en fazla düşüş gösteren ilçeler ise Eyüpsultan, Çatalca ve Esenler oldu.

Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından ülkedeki mevcut barınma sorunu derinleşirken, kiralarda yaşanan artış İstanbul’da da ortaya çıktı. İstanbul’da ortalama kira, asgari ücretin bir buçuk kat üzerine çıkarak 12 bin 394 TL’ye yükseldi.

Endeksa’nın depremlerin ardından İstanbul ilçelerindeki konut piyasası incelemesine göre şubat ayında İstanbul genelinde konut kiraları yüzde 6,6, kiralanmayı bekleyen konut stoku ise yüzde 5 artış gösterdi. İstanbul genelinde ortalama metrekare kira ise 124 TL oldu.

Kira değeri en fazla artan ilçeler Şile, Beşiktaş, Ataşehir ve Ümraniye olurken; en az artış görülen ilçeler Avcılar, Beyoğlu ve Bahçelievler oldu. Esenler’de ise kiralar düşüş gösterdi. Kiralanmayı bekleyen konut stoku en fazla artan ilçeler Bakırköy, Şişli, Kadıköy, Beşiktaş, Beykoz; kiralık stoku en fazla düşüş gösteren ilçeler ise Eyüpsultan, Çatalca ve Esenler oldu.

En büyük artış Şile’de

Şile’de şubat ayında kiralanmayı bekleyen konut stoku yüzde 10, konut kiraları yüzde 10,2 artış gösterdi, ortalama metrekare kira 87 TL, ortalama kira ise 11 bin 594 TL oldu.

Avcılar, Beyoğlu ve Bahçelievler’de şubat ayında kira değer artışı İstanbul genelinin oldukça altında gerçekleşti. Kiraların yüzde 4, kiralık konut stokunun yüzde 5 artış gösterdiği, deprem bilimcilerin zemini ve konumu açısından riskli bulduğu Avcılar’da ortalama metrekare kira 80 TL, ortalama kira ise 9 bin 151 TL oldu ve şehrin genel seviyesinin çok altında kaldı.

Kiralanmayı bekleyen konut stokunun en fazla düşüş gösterdiği ilçelerden Çatalca’da şubat ayında kiralık konut stoku yüzde 20 düştü, kiralar yüzde 4,5 artış gösterdi.

Paylaşın

Türkiye, İsveç Ve Finlandiya Arasında Görüşmelere Devam Kararı

Türkiye, İsveç ve Finlandiya arasındaki Daimi Ortak Mekanizma toplantısının üçüncüsü Brüksel’deki NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) karargahında gerçekleştirildi. Üç ülkeden müzakerecilerin katıldığı toplantıda NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de hazır bulundu.

Görüşmelerden sonra konuşan İsveçli Başmüzakereci Oscar Stenstrom, Türkiye’nin, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılım başvuruları konusunda Ankara’nın endişelerini gidermek için somut adımlar attığını kabul ettiğini belirterek, “Türkiye’nin hem İsveç hem de Finlandiya’nın bu anlaşma çerçevesinde somut adımlar attığını kabul ettiğini görüyoruz, bu da iyi bir işaret” dedi.

Türkiye, İsveç ve Finlandiya tarafından iki İskandinav ülkesinin NATO üyeliği başvurusu kapsamında “Üçlü Muhtıra” çerçevesinde kurulan ancak Türk hükümetince Ocak ayında askıya alınan “Daimi Ortak Mekanizma” toplantısına yaklaşık iki aylık bir aranın ardından bugün Brüksel’deki NATO karargahında devam edildi. Böylece Türkiye, İsveç ve Finlandiya arasındaki Daimi Ortak Mekanizma toplantısının üçüncüsü gerçekleştirilmiş oldu. Üç ülkeden müzakerecilerin katıldığı toplantıda NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de hazır bulundu.

Görüşmelerden sonra NATO karargahında düzenlenen basın toplantısında konuşan İsveçli Başmüzakereci Oscar Stenstrom, Türkiye’nin, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılım başvuruları konusunda Ankara’nın endişelerini gidermek için somut adımlar attığını kabul ettiğini belirterek, “Türkiye’nin hem İsveç hem de Finlandiya’nın bu anlaşma çerçevesinde somut adımlar attığını kabul ettiğini görüyoruz, bu da iyi bir işaret” dedi.

“İleriye doğru küçük bir adım atıldı” diye konuşan Stenstrom, üçlü görüşmelere devam edileceğini ancak bir sonraki görüşme için henüz tarih belirlenmediğini de sözlerini ekledi.

Stoltenberg’den Temmuz öncesi onay çağrısı

NATO tarafından yapılan basın açıklamasında ise görüşmelerin açılışını gerçekleştiren NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in Temmuz ayındaki NATO zirvesinden önce İsveç ve Finlandiya’nın katılımının tüm ittifak ülkelerince onaylanması çağrısını yinelediği belirtilerek, Finlandiya ve İsveç’in bu yönde attığı adımlardan övgüyle söz ettiği belirtildi. Açıklamada Stoltenbeng’in, “Finlandiya ve İsveç Türkiye’nin meşru güvenlik kaygılarını gidermek için benzeri görülmemiş adımlar attılar” şeklindeki ifadelerine de yer verildi.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da Türkiye-İsveç-Finlandiya Daimi Ortak Mekanizma Toplantısının genel olarak olumlu bir havada geçtiğini ancak iki ülkede atılan adımların Türkiye’nin söz konusu ülkelerin NATO üyeliğini onaylaması için yeterli olmadığını belirterek, “Türkiye’nin güvenlik endişelerini ve beklentilerini bir kez daha vurguladık” dedi. Kalın, “Bu ülkelerin alacağı tedbirler konunun gidişatını ve hızını belirleyecektir” ifadelerini kullandı.

İsveç terör yasasını sertleştiriyor

İsveç hükümeti, Türkiye ile NATO müzakerelerinin yeniden başlaması öncesi parlamentoya terör yasalarını daha da sertleştirecek bir teklif sundu. Teklife göre gelecekte bir terör organizasyonuna iştirak etmek ya da bu tür bir katılımı finanse etmek suç kapsamına alınacak.

Perşembe günü yayınlanan yasa taslağına göre, söz konusu yasayı ihlal edenler uzun yılları bulacak hapis cezalarına çarptırılabilecek. İsveç makamları böylece yasadaki bir boşluğun da kapatılacağını kaydetti.

Tasarının parlamento onaylanması halinde ilgili değişiklikler 1 Haziran’dan itibaren yürürlüğe girecek. İsveç’te ilgili yasanın sertleştirilmesi uzun yıllardır gündemde olmasına karşın taslağın parlamentoya yeni sunulması Türkiye ile NATO üyeliği konusunda yaşanan krizin aşılması çabalarıyla ilişkilendiriliyor.

Rusya’nın geçen yılın Şubat ayında Ukrayna’yı işgalinin ardından İsveç ve Finlandiya NATO’ya katılmak için geçen yıl Mayıs ayında başvuruda bulundu. Ancak Türkiye iki ülkenin üyeliğine itiraz ediyor. Türkiye, İsveç’i terör örgütlerine karşı yeterince önlem almamakla suçluyor. NATO üyeliği için ittifaka bağlı 30 ülkenin onayı gerekiyor. Türkiye’nin dışında Macaristan da iki ülkenin üyeliğini onaylamadı.

İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, terör yasasını sertleştirmeyi İsveç ve Finlandiya’nın Haziran sonunda Türkiye ile yaptığı anlaşmada verdiği taahhütleri yerine getirmede çok önemli bir adım olarak nitelendirmişti. Nitekim o dönemde ilgili yasa değişikliği ile iki ülkenin NATO üyeliğinin önündeki Türkiye engelinin aşılacağı öngörülüyordu. Ancak Türkiye, Stockholm’de Kuran-ı Kerim’in yakıldığı protesto gösterisine izin verilmesinin ardından Ocak ayında müzakereleri askıya almıştı. Görüşmeler bugün Brüksel’de yeniden başladı.

Paylaşın

Türkiye Yine “Özgür Olmayan Ülke” Kategorisinde

Washington merkezli düşünce kuruluşu Freedom House’ın yıllık raporunda ilk kez 2018’de statüsü “Kısmen Özgür Ülke” kategorisinden “Özgür Olmayan Ülke” kategorisine düşürülen Türkiye, o yıldan bu yana olduğu gibi yine “Özgür Olmayan Ülke” olarak sınıflandırıldı.

Bu yılın ilk yarısında Türkiye’nin önemli bir seçime hazırlandığını not düşen rapor, geçen yıl seçim kanununda yapılan değişiklikler ile hükümetin seçim sonuçlarına gelen itirazları değerlendirecek hakimlerin belirlenmesini kontrol edeceğine dikkat çekiyor.

Ayrıca raporda, geçen yıl yürürlüğe giren dezenformasyon yasasıyla muhalefetin kampanyalarının ve bağımsız medyanın daha fazla baskıya uğrayabileceği değerlendirmesi yapılıyor. 2022’deki bu gelişmeler nedeniyle Türkiye, raporun sonlarındaki 2023’te özellikle incelenmesi gereken ülkeler listesinde yer aldı.

Washington’daki düşünce kuruluşu Freedom House bugün dünya genelindeki siyasi haklar ve sivil özgürlükler üzerine yıllık raporunu yayınladı.

VOA Türkçe’den Ezel Şahinkaya’nın aktardığına göre, “Demokrasi Mücadelesinde 50. Yıl” başlıklı raporun kapağında geçen sene İranlı Kürt Mahsa Amini’nin gözaltında ölümünü İzmir’de protesto eden İranlı kadınlar yer aldı.

Rapor, 2022 yılı boyunca 195 ülke ve 15 bölgedeki özgürlükleri değerlendiriyor. Raporun metodolojisine göre her ülke, 25 gösterge üzerinden 0 ve 4 arası puanlandırılıyor. Toplam 100 puan olan göstergelerin yüzde 40’ı siyasi haklar üzerineyken, yüzde 60’ı sivil özgürlükler kategorisinde gruplandırılıyor. Toplam puan üzerinden ülkeler, “Özgür”, “Kısmen Özgür” ve “Özgür Olmayan” ülke kategorilerinde sınıflandırılıyor.

Raporun temel bulgularına göre, son 17 yıldır dünya genelinde özgürlükler düşüşte. Raporda 195 ülkenin 84’ü “Özgür” kategorisinde yer alırken, 54 ülke “Kısmen Özgür” ve 57 ülke “Özgür Olmayan” ülke kategorisinde.

Rapor, 2022’de siyasi haklar ve sivil özgürlüklerdeki düşüşte savaşların, darbelerin ve iktidarı ele geçirme girişimlerinin payı olduğu tespitinde bulunuyor. Rusya’nın 2022 Şubat ayında Ukrayna’da başlattığı savaşı örnek veren rapor, demokratik kurumlara saldırıların yabancı ülkelerin ordularından gelebileceğini kayda geçiriyor.

Darbelerin demokraside gerilemeye neden olduğunu belirten rapor, 2022’de Ocak ve Ekim aylarında iki askeri darbe deneyimlemiş Burkina Faso’da liderlerin demokrasiye dönüş konusunda belirsiz sözler verdiğini not düşüyor. Burkina Faso bu seneki raporda “Kısmen Özgür” kategorisinden “Özgür Olmayan” ülke kategorisine geriledi.

Rapor ayrıca başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişimlerinin de geçen yıl siyasi sisteme ve insan haklarına zarar verdiğini belirtiyor. Geçmişte otoriter rejim ile yönetilmiş ülkelerde darbe girişimlerinin demokrasiye zararının yüksek olduğunu dile getiren rapor, Peru’da eski cumhurbaşkanı Pedro Castillo’nun iktidarını kaybetmemek için geçen Aralık ayında Kongre’yi lağvetmesinden ve ülke geneli sokağa çıkma yasağı getirmesinden bahsediliyor. Her ne kadar Castillo görevinden alınsa ve tutuklansa da, raporda ülkede olağanüstü hal ilan edildiği ve çıkan protestolarda yirmiden fazla kişinin öldüğü belirtiliyor. Ülkedeki siyasi çalkantılar nedeniyle rapor Peru’nun statüsünü “Kısmen Özgür” kategorisine düşürdü.

Türkiye yine “Özgür Olmayan Ülke” kategorisinde

Türkiye’deki 2016 darbe girişimine de değinen rapor, bu olayın ülkedeki siyasi haklar ve sivil özgürlükleri uzunca bir süredir gölgelediğini söylüyor.

Raporda, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP olayı, kilit demokratik kontrol ve dengelerin kaldırılmasını ve siyasi rakiplerin tasfiye edilmesini haklı çıkarmak için kullandı” ifadeleri yer alıyor. Freedom House’ın yıllık raporunda ilk kez 2018’de statüsü “Kısmen Özgür Ülke” kategorisinden “Özgür Olmayan Ülke” kategorisine düşürülen Türkiye, o yıldan bu yana olduğu gibi yine “Özgür Olmayan Ülke” olarak sınıflandırıldı.

Bu yılın ilk yarısında Türkiye’nin önemli bir seçime hazırlandığını not düşen rapor, geçen yıl seçim kanununda yapılan değişiklikler ile hükümetin seçim sonuçlarına gelen itirazları değerlendirecek hakimlerin belirlenmesini kontrol edeceğine dikkat çekiyor. Ayrıca raporda, geçen yıl yürürlüğe giren dezenformasyon yasasıyla muhalefetin kampanyalarının ve bağımsız medyanın daha fazla baskıya uğrayabileceği değerlendirmesi yapılıyor. 2022’deki bu gelişmeler nedeniyle Türkiye, raporun sonlarındaki 2023’te özellikle incelenmesi gereken ülkeler listesinde yer aldı.

Rapor, geçmişte seçimle iktidara gelen bazı liderlerin 2022’de yerleşik demokratik süreçleri reddederek iktidarlarını sürdürebilmek için kuralları yeniden yazmayı denediklerini söylüyor. Brezilyalı lider Jair Bolsonaro’nun Ekim 2022’deki seçimi Lula Da Silva’ya kaybettiğini kabul etmemesi örneğini veren rapor, Ocak ayında Bolsonaro destekçilerinin Kongre’yi, Anayasa Mahkemesini ve cumhurbaşkanlığı sarayını bastığını hatırlatıyor.

Rapor ABD’de ise geçen yıl ara seçimlerin 6 Ocak 2021’deki Kongre Baskını gibi bir şiddet olayı gözlemlenmeden gerçekleştiğini belirtti.

Dönüm noktası

Her ne kadar son 17 senedir kesintisiz bir şekilde demokraside ve özgürlüklerde düşüş görülse de rapor, bu senenin küresel özgürlüklerde bir dönüm noktası olabileceği kanısında.

Dünya genelindeki 195 ülkeden 35’inde geçen sene düşüş yaşansa da 34 ülke demokrasi konusunda gelişme gösterdi. Rapora göre, son 17 yılda düşüş ve ilerleme gösteren ülkeler arasında ilk kez makas bu kadar daraldı.

2022’de iki ülkedeki seçimlerden sonra Lesotho ve Kolombiya, “Kısmen Özgür” kategorisinden “Özgür” ülke kategorisine yükseldi.

Rapora göre geçen sene otoriter güçler, şeffaflık ve hesap verilebilirlik mekanizmalarından kendilerini korumak için bölgesel ve uluslararası organizasyonları kullandı. Rapor, Çin’in Birleşmiş Milletler’in İnsan Hakları Konseyi’ne seçilerek kendi politikaları hakkında kararları engellediğini örnek verdi.

Öte yandan rapora göre, demokratik güçler de uluslararası organizasyonları insan hakları için bir araç olarak kullandı. Raporda, Nisan 2022’de Rusya’nın BM İnsan Hakları Konseyi üyeliğinden çıkarılması ve geçen Ekim ayında Venezuela’nın Konsey’e girmesinin engellenmesi örnekler arasında yer aldı.

Raporda otoriter liderlerin iktidarlarını sürdürebilmek için yolsuzluk ve güç kullanımının bir kombinasyonuna bel bağladıkları belirtilirken, Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’daki savaşta hedeflerini yerine getirememesinin bir sebebi ülkesindeki yolsuzluk olarak tanımlanıyor. Aynı şekilde raporda, Ekim 2022’de üçüncü dönem liderliğini kazanan Çin Cumhurbaşkanı Xi Jinping’in de ülkede sıfır COVID politikasıyla halkı kontrol etmeye çalıştığı notu düşülüyor.

İfade özgürlüğü

Rapora göre, 2005 yılından beri basın ve ifade özgürlüğü kesintisiz bir şekilde tehdit altında. Her ne kadar iletişim teknolojisindeki gelişmeler çoğu devletin medya tekelleşmesini yıkmış olsa da rapor, çoğu ülkede sanal dünyadaki yeni ifade araçlarının sert cezalandırmalara maruz kaldığını vurguluyor.

Raporda basın özgürlüğü konusunda son 17 senede 195 ülke arasında sıfır çeken ülke sayısı 14’ten 33’e yükselmiş durumda. İfade özgürlüğünde de bu sayı 6’dan 15’e yükseldi.

Raporda, Rusya’nın geçen yıl yabancı gazetecileri ülkeye almamasına ve yabancı ajan, aşırıcılık ve benzeri suçlamalarla bağımsız gazetecilerin ve medya kuruluşlarının yaftalandığına değiniliyor. Ayrıca raporda, Rus yetkililerin BBC, VOA ve Meduza gibi bağımsız medya kuruluşlarına erişim engeli getirdiği not düşülüyor

Rapora göre 2022 yılında, 157 ülkede özgür ve bağımsız medya, gazetecilerin yargılanması, gazetecilere yönelik şiddet, medya bağımsızlığını sınırlayacak yasalar, eleştirel kuruluşlara sansür ve erişim engeli gibi tehditlere maruz kaldı. 109 ülkede ise yetkililer, vatandaşların ifade özgürlüğünü sınırlamaya yönelik adımlar attı.

Çıkarılan dersler

Freedom House 1973’te ilk raporunu yayınladığında 148 ülkeden sadece 44’ü “Özgür” olarak tanımlanmıştı. Bu seneki raporda ise 195 ülke içinden “Özgür” kategorisindeki ülke sayısı 84’e yükseldi.

Rapor “Özgür” kategorisindeki ülkelerin yıllarca yerlerini koruduklarını belirtirken, “Özgür Olmayan” ve “Kısmen Özgür” ülkelerin kategoriler arası sıkça değişkenlik gösterdiklerini söylüyor.

Son 50 yılın verilerine bakan Freedom House, raporda demokratik kurumları güçlendirmenin ve korumanın Soğuk Savaş döneminin sonlarındaki demokratikleşme dalgasından daha zor hale geldiğini not düşüyor.

Uluslararası dayanışma ve desteğin önemini vurgulayan rapor, demokratik ülkelerin otoriter rejimlere baskı kurmasının gerekliliğini söylüyor.

Freedom House, raporun sonunda demokratik ülkelere politika tavsiyelerini şöyle sıraladı:

  • Ukrayna’nın kazanmasına yardım edin.
  • Otoriterlere fırsat vermeyi bırakın.
  • Demokrasinin erdemleri konusunda açık olun ve bundan taviz vermeyin. Demokrasiyi koruma ve savunmak için gereken çabalarda yorulmayın.
  • Basın özgürlüğünü ve ifade özgürlüğünü koruyun.
  • İnsan hakları savunucularına, kritik noktalardaki ülkelere ve bölgelere desteği önemli ölçüde artırın.
Paylaşın

Türkiye-Suriye Normalleşme Sürecinde İkinci Aşama: İran Da Katılıyor

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’in Ankara’yı ziyareti sırasında düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Suriye ile normalleşme sürecindeki görüşmelere bundan böyle İran’ın katılacağını da duyurdu.

Bakan Çavuşoğlu, “Yaklaşık 2 ay önce kardeşim Hüseyin (İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan), Ankara ziyaretinde kendilerinin de bu formata Astana’da olduğu gibi katılmak istediklerini bize söylediler. Türkiye olarak ‘İran’ın katılmasının hiçbir mahsuru yoktur’ dedik. Rusya’ya da ‘İran’ın katılmasında bir mahsur yok’ dedik, şimdi toplantı için çalışmalar devam ediyor. Bunu da dörtlü bir şekilde yapmayı planlıyoruz” diye konuştu.

“Rusya’dan olası dışişleri bakanları toplantısının hazırlığı için teknik düzeyde bir toplantı yapma teklifi geldi” diyen Çavuşoğlu, “Gelecek hafta için bakan yardımcımızı da Moskova’ya göndereceğiz ve bu toplantıya İran tarafı da katılacak. Daha sonra yani bu toplantıda dışişleri bakanları toplantısının hazırlıkları yapılacak yine hepimizin uygun gördüğü bir zamanda dışişleri bakanları düzeyinde de toplantı gerçekleştirilebilir” ifadelerini kullandı.

İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan da, Suriye ve Türkiye’nin bölgenin iki önemli ülkesi olduğunu belirterek, İran’ın bu süreçte üzerine düşeni yapmaya hazır olduğunu kaydetti.

Türkiye ile Suriye arasında 11 yıl sonra ilk üst düzey temas Aralık ayında savunma bakanları arasındaki görüşmeyle  sağlanmıştı. Moskova’da gerçekleşen görüşmede Savunma Bakanı Hulusi Akar ile MİT Başkanı Hakan Fidan Suriyeli mevkidaşlarıyla bir araya gelmişti. Bu ilk görüşmeden sonra, Türkiye-Suriye diyaloğunun siyasi ilişkileri de ele alacak şekilde geliştirilmesi uzlaşısı ortaya çıkmıştı.

Ocak ayında yapılan temaslar sonucu Türkiye-Rusya-Suriye dışişleri bakanlarının üçlü formatta Şubat ayında bir araya gelmesi planı geliştirilmişti.  Ancak bu toplantı önce İran’ın da sürece katılmak istemesi ve bu yönde taraflara baskıda bulunması, ardından da Türkiye ve Suriye’yi vuran 6 Şubat depremleri nedeniyle belirsiz bir tarihe ertelenmişti.

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov’un çağrısı üzerine yapılması beklenen toplantıda Türkiye’yi göreve yeni atanan Dışişleri Bakan Yardımcısı Burak Akçapar’ın temsil etmesi öngörülüyor.

Normalleşmenin siyasi gündemi

Gelecek hafta yapılacak teknik çalışmanın öncelikli amacı, dört dışişleri bakanının olası buluşmasının gündeminin oluşturulması.

Aralık ayında yapılan savunma bakanları toplantısının ardından Şam’dan yapılan açıklamalar, Ankara ile normalleşme sürecinin Suriye topraklarındaki Türk askerlerinin çekilmesini de içerecek şekilde ciddi koşullara bağlı olduğunu gösterdi.

Türkiye ise “sınırlarına ve vatandaşlarına dönük terör tehdidi” nedeniyle böyle bir adımı hemen atmasının olanaklı olmadığını, iki ülke arasında terörle mücadele konusunda yapılacak işbirliğinin sonuçlarına göre Suriye’deki askeri varlığını sonlandırabileceğini kaydediyor.

Bu süreçte Türkiye’de bulunan Suriyeli göçmenlerin ülkelerine güvenli dönüşü konusunda Suriye yönetimiyle işbirliği gündemini öncelik olarak gören Türkiye, Suriye’deki iç gerilimin sona ermesi için BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı kapsamında adımlar atıldığını da görmek istediğini kaydediyor.

Bu karar, Suriye’de Esad yönetiminin muhalifler ve sivil toplum ile birlikte yeni bir anayasa hazırlamasını, adil ve özgür seçimlere gidilmesini içeriyor. İsviçre’nin Cenevre kentinde yıllardır süren görüşmelere rağmen Esad yönetiminin blokajı nedeniyle siyasi geçiş konusunda adım atılamıyor.

Deprem sonrası işbirliği

Türkiye ve Suriye arasında diyaloğun başlatılması için son birkaç senedir çaba yürüten Rusya, iki ülkeden binlerce insanın yaşamını yitirmesine neden olan 6 Şubat depremleri sonrasında Ankara-Şam hattında insani yardımlaşma açısından bir fırsat doğabileceği görüşünde.

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, iki ülke arasındaki normalleşme sürecinin hızlanması gerektiğini kaydederken, 6 Şubat depremleri ardından Ankara-Şam arasında pratik bir işbirliğinin kurulması gerektiğini Rus basınına ifade etti.

Moskova’da gelecek hafta yapılacak görüşmelerde, deprem sonrası insani yardımların özellikle Türkiye sınırından Suriye tarafına aktarılmasının da gündeme gelmesi, bu sürecin doğrudan ve etkin olması için Ankara-Şam işbirliğine vurgu yapılması da bekleniyor.

Deprem öncesi süreçte Türkiye’den Suriye’ye sadece Cilvegözü Sınır Kapısı’ndan Birleşmiş Milletler ve sivil toplum kuruluşu yardım gönderebiliyordu. Suriye’deki depremzedelere yardımın daha etkin geçmesi için Kilis’ten Suriye’ye açılan iki sınır kapısından da insani yardım geçişlerine izin verildi.

İran sürece hangi kaygılarla dahil oluyor?

İran, Türkiye-Suriye arasındaki sürece katılmak istediğini Ocak ayında İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan’ın önce Şam’a sonra Ankara’ya yaptığı ziyaretlerde dile getirmişti. Esad yönetiminin Rusya ile birlikte en önemli destekçisi olan İran, süreçten dışlanması durumunda bölgedeki nüfuzunun azalacağından kaygı duyuyor.

Abdullahiyan, basın toplantısında, “Türkiye ve Suriye bölgede iki önemli ülke,” diyerek Tahran yönetiminin bu iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelmesi için çalışmaya ve toplantılara katılmaya hazır olduğunu söyledi.  İranlı bakan, daha önce yapılması planlanan ancak ertelenen İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin Türkiye ziyaretini ileriki dönemde gerçekleştirmeyi planladığını da kaydetti.

(Kaynak: DW Türkçe, BBC Türkçe)

Paylaşın

NATO: Türkiye İle İsveç’in Üyeliği Konusunda İlerleme Sağladık

İsveç Başbakanı Krsitersson ile görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, iki İskandinav ülkesinin NATO’ya giriş sürecinin tamamlanmasının “hem NATO’nun hem de kendisinin önceliği” olduğunu söyledi.

Bu konuda Ankara, Helsinki ve Stockholm arasında adeta mekik diplomasisi yürüten Stoltenberg, yarın NATO karargahında kendi başkanlığında yapılacak üçlü görüşmeye atıfta bulunarak, “İsveç’in Türkiye’ye verdiği taahhütleri yerine getirdiğini, artık NATO’ya üye olmasının zamanının geldiğini ve Tükiye ile bu konuda ilerleme sağladıklarını” dile getirdi.

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) Genel Sekreteri Jens Stoltenberg başkent Stockholm’den İsveç’e güvence vererek, “Konu İsveç’in NATO’ya girip girmeyeceği değil, ne zaman gireceğidir” dedi. Avrupa Birliği savunma bakanları, Stoltenberg’in de katılımıyla İsveç’te toplandı.

Ekim 2023’de görev süresi dolacak Stoltenberg, hem Türkiye hem de Finlandiya’da yaklaşan seçimler nedeniyle iki ülkenin NATO üyeliğinin gecikmesine engel olmak için, bu sorunun çözümü için şahsen mekik diplomasisi yürütüyor.

Deprem dolayısıyla önceki hafta Ankara’ya, geçtiğimiz hafta da Finlandiya parlamentosunun NATO üyeliğine ilişkin yasa tasarısını kabul ettiği gün Helsinki’ye giden Jens Stoltenberg, bu hafta da İsveç’in başkenti Stockholm’de.

Genel Sekreter, AB dönem başkanı İsveç’in ev sahipliğinde yapılacak AB Savunma Bakanları toplantısına katılmak üzere İsveç’e giderek, Başbakan Ulf Kristersson ile görüştü. Stoltenberg Stockholm’de Ukrayna’nın acil top mermisi ve mühimmat ihtiyacını görüşmek üzere biraraya gelen AB Savunma Bakanları toplantısına da katılacak.

Krsitersson ile görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında Stoltenberg, iki İskandinav ülkesinin NATO’ya giriş sürecinin tamamlanmasının “hem NATO’nun hem de kendisinin önceliği” olduğunu söyledi.

“Tükiye ile bu konuda ilerleme sağladık”

Bu konuda Ankara, Helsinki ve Stockholm arasında adeta mekik diplomasisi yürüten Stoltenberg, yarın NATO karargahında kendi başkanlığında yapılacak üçlü görüşmeye atıfta bulunarak, “İsveç’in Türkiye’ye verdiği taahhütleri yerine getirdiğini, artık NATO’ya üye olmasının zamanının geldiğini ve Tükiye ile bu konuda ilerleme sağladıklarını” dile getirdi.

Ocak ayında, İsveç’te İslam karşıtı bir aşırı sağcı kişinin Kuran yakması eyleminin ardından yaşanan diplomatik kriz, Stoltenberg’in deprem nedeniyle de gittiği Ankara’da aşıldı. Stoltenberg, İsveç’te düzenlediği basın toplantısında bu görüşmeyi gündeme getirerek, “Geçenlerde Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştüm ve İsveç ve Finlandiya ile üçlü görüşmeleri yeniden başlatmayı kabul etmesinden memnunum” dedi.

İsveç Başbakanı Kristersson da, tıpkı Finlandiya gibi İsveç parlamentosunun da, Macaristan ve Türkiye’nin vetosunu beklemeden, NATO üyeliğine ilişkin yasayı onaylayacağını açıkladı.

Macaristan kaygısı

İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğini veto eden Macaristan’da da, geçtiğimiz hafta parlamentoda bir genel görüşme yapıldı.

Stoltenberg, onaylama vaadini sürekli ertelemesi nedeniyle endişelere yol açan Macaristan hakkında, parlamentonun onay müzakerelerine başlamasını memnuniyetle karşıladığını belirterek, “Sürecin hızla tamamlanmasını bekliyorum. Burada soru, İsveç’in ittifaka girip girmeyeceği değil, ne zaman gireceğidir” dedi.

Stoltenberg’in ziyaretiyle aynı gün, sabah erken saatlerde Macaristan’dan bir parlamenter heyeti Helsinki’nin ardından İsveç’e gelerek temaslarda bulundu.

Budapeşte yönetimi İsveç’in NATO üyeliğini destekliyor ancak, AB içerisinde bu ülkenin “Macaristan aleyhindeki hukuk devleti ve demokrasi uygulamalarına ilişkin yalan ve hakaretlerine son vermesini” istediklerini dile getiriyor.

AB savunma bakanları İsveç’te toplandı

AB üye ülkelerinin savunma bakanları, Ukrayna’ya acilen ihtiyaç duyulan topçu mühimmatının nasıl hızlı bir şekilde tedarik edileceğini görüşmek üzere İsveç’in başkenti Stockholm yakınlarında bir arayageldi.

Dün akşam yemeğinde biraraya gelen savunma bakanları, bugün yapılacak ilk oturumda Ukrayna’ya AB askeri yardımı konuşacak. Burada Ukrayna’nın acil ihtiyacı olan top mermileri ve sırhlı tank teslimatları, Ukrayna ordusunun eğitilmesi konuları ele alınacak, savaşta gelinen son durum değerlendirilecek.

Aylardır Ukrayna’ya “kendi stoklarını eritmeden nasıl silah ve mühimmat desteği” yapacağını tartışan AB devletleri; Ukrayna’nın, Bahmut kuşatmasıyla hızlanan acil mühimmat ihtiyacını karşılamak için bir mali plan izleyecek.

Uzmanların tahminlerine göre, Ukrayna’da Rusya her gün, “Avrupa’nın aylık üretimine eşdeğer” mühimmat ateşliyor. Ukrayna Savunma Bakanlığı, AB’li bakanlara özellikle Caesar toplarının ateşlediği 155 milimetrelik top mermisi ihtiyacı olduğunu bildirdi.

AB Savunma ve Dış İlişkiler Yüksek Komiseri Josep Borrell, bakanlara bu sabah, “Ukrayna’dan gelen acil taleplere hızlı bir şekilde yanıt vermek için hazırladıkları üç aşamalı bir eylem planını sunacak. Bu plana göre, önce, AB ülkelerinin ulusal stoklarda halen var olan mermilerin derhal teslim edilmesi. Ardından, ulusal sözleşmeler yerine Avrupa’nın Avrupalı üreticilerden toplu alım yapması. Bu toplu pazarlıkla, “hem Kiev’in ihtiyaçlarının karşılanması hem de aynı zamanda üye devletlerin stoklarını yenilenmesi”. Ve son olarak, top mermisi üretimini artırılması planını uygulamaya koymak.

Bunun için AB Komisyonu İç Pazardan sorumlu komiseri Therry Breton, Avrupa’daki silah kapasitelerinin bir haritasını çıkardı. Buna göre, “AB’ye üye 11 ülkede, 155 milimetre top mermisi üreten 15; Sovyet dönemi topçu sistemleri tarafından kullanılan 152 milimetrelik top mermisi üreten ise 3 şirket var.

“Avrupa savaş ekonomisine geçmeli”

Josep Borrell, yüksek yoğunluklu bir çatışmanın ihtiyaçlarını karşılamak için organize olmaktan hala çok uzak olan Avrupa savunmasını “savaş ekonomisi” aşamasına geçirmeyi amaçlayan, yani daha fazla ve daha hızlı üretime destek verilmesini hedefleyen önerilerini savunma bakanlarının tartışmasına açacak.

Borrell, Kiev’e 250 bin adet 155 milimetrelik top mermisinin teslimatını finanse etmek için, Avrupa Barış Aracı fonlarından 1 milyar Euro ayrılmasını öneriyor. Plan, AB’li banka ve özel fonların da Avrupa’nın savunma ve güvenlik çabalarına katkıda bulunması ve bunun için Avrupa Yatırım Bankası’nın harekete geçirilmesini de içeriyor.

Savunma Bakanları resmi olmayan toplantıda, Avrupa savunmasını ilgilendiren güncel konuları da görüşecek. Toplantı, BM ve NATO temsilcilerinin de katıldığı çalışma yemeğiyle son bulacak.

(Arzu Çakır / VOA Türkçe)

Paylaşın

Türkiye’de 21 Yılda En Az 7 Bin 990 Kadın Öldürüldü

CHP Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer, “AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından itibaren 21 yılda Türkiye’de en az 7 bin 990 kadın öldürüldü. 2002’e öldürülen kadın sayısı 66 iken, 2007 ve 2009 yıllarında bu sayı binin üzerine çıktı. 2020’de 300, 2021’de 280, 2022’de ise 334 kadın öldürüldü. 2023’ün Ocak ayında 31, Şubat ayında 11 kadın öldürüldü. 2023’nin aynı döneminde 37 kadının ölümü ise ‘şüpheli’ olarak kayıtlara geçti” dedi.

İktidarın kadına yönelik şiddete ve kadın cinayetlerine karşı “seyirci kaldığını” söyleyen Yüceer, kadını koruyan sözleşmelere “savaş açıp hedef hâline getirerek” Türkiye’nin imzasını çekenlerin gerçek niyetinin “kadını korumak değil, aksine kadınları sessiz ve dilsiz bırakmak” olduğunu iddia etti.

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyesi Candan Yüceer, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin ardından öldürülen kadınların sayısına dikkat çekti.

CHP Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla yayımladığı “AKP’nin Başarısı: Kadına Yönelik Şiddette Dünya Liderliği” başlıklı açıklamada, “AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından itibaren 21 yılda Türkiye’de en az 7 bin 990 kadın öldürüldü. 2002’e öldürülen kadın sayısı 66 iken, 2007 ve 2009 yıllarında bu sayı binin üzerine çıktı. 2020’de 300, 2021’de 280, 2022’de ise 334 kadın öldürüldü. 2023’ün Ocak ayında 31, Şubat ayında 11 kadın öldürüldü. 2023’nin aynı döneminde 37 kadının ölümü ise ‘şüpheli’ olarak kayıtlara geçti” dedi.

Yüceer, “Tek adamın imzasıyla bir gecede hukuksuz bir şekilde İstanbul Sözleşmesi’nden imzamızın çekilmesinin ardından en az 603 kadın öldürüldü, 464 kadın ise şüpheli şekilde hayatını kaybetti” diye ekledi.

İktidarın kadına yönelik şiddete ve kadın cinayetlerine karşı “seyirci kaldığını” söyleyen Yüceer, kadını koruyan sözleşmelere “savaş açıp hedef hâline getirerek” Türkiye’nin imzasını çekenlerin gerçek niyetinin “kadını korumak değil, aksine kadınları sessiz ve dilsiz bırakmak” olduğunu iddia etti.

Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden Mart 2021’de çekilmişti

Resmi adıyla Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldığı için uluslararası alanda İstanbul Sözleşmesi ismiyle anılıyor.

Türkiye, kadına yönelik şiddet sorununa dair bugüne kadar hazırlanmış en kapsamlı uluslararası sözleşme olarak bilinen belgeyi ilk imzalayan ülkelerden biriydi. Ancak Türkiye, Mart 2021’de alınan Cumhurbaşkanı kararıyla tek taraflı olarak sözleşmeden çekildi.Çekilme kararı, ülke çapında protestolara neden olmuştu.

“Hiçbir kadın ölümü şüpheli kalmamalı”

Türkiye’de son dönemde intihar veya doğal ölüm gibi sunulan şüpheli kadın ölümleri ve şüpheli bir şekilde ölü bulunan kadın sayısında ciddi bir artış görüldüğünü belirten CHP milletvekili Yüceer, “Şüpheli kadın ölümleri, maalesef kadın cinayetlerinden daha da zorlu olabilmektedir. Kadınların gerçekten kaza sonucu mu öldükleri, kadın cinayeti olup olmadığı, intihar edip etmedikleri veya bir şekilde intihara sürüklenip sürüklenmedikleri açığa çıkartılmalıdır. Hiçbir kadın ölümünün şüpheli kalmamalıdır” çağrısında bulundu.

Türkiye’nin Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ülkeleri arasında kadına karşı şiddetin en yaygın olduğu ülke konumuna geldiğini belirten Yüceer, “2012’de 139 bin olan koruma talebi sayısı, 2020 yılına geldiğinde yüzde 114 artışla 339 bin 792’ye yükseldi. Bu yükselişe rağmen koruma talep eden kadınların korunamadığı da acı bir gerçektir. Öldürülen birçok kadının failler hakkında koruma kararı çıkardığı, uzaklaştırma kararı aldığı ortaya çıkmaktadır” diye ekledi.

Dünya Ekonomik Forumu’nun yayımladığı Küresel Cinsiyet Eşitsizliği 2021 Raporu’nda ise Türkiye’nin 146 ülke arasında 124’üncü sırada yer aldığını belirten Yüceer, “Listede Türkiye Bangladeş, Etiyopya, Endonezya, Gana ve Nijerya gibi ülkelerin gerisinde kalmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nde kadınlar dünyadaki pek çok ülkeden önce, 1930 yılında yerel seçimlerde, 1934 yılında da milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını erkeklerle eşit bir biçimde elde etmişlerdir. Ancak ülkemizde özellikle sonra 21 yıllık AKP iktidarında toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadının ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alandaki durumu bakımından dünyanın birçok ülkesinin gerisine düşmüş durumdadır” dedi.

Meclis’teki kadın vekil sayısının azlığına da dikkat çeken Yüceer, “Mart 2023 itibariyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin sadece yüzde 17,38’i kadın milletvekillerinden oluşmaktadır. Yani 101 kadın milletvekili bulunmaktadır. Son seçimde 33 ilden kadın milletvekili seçilmemiştir. Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nde sadece bir kadın bakan görev yapmaktadır. Tüm bunlarla beraber partimizin siyasette eşit temsiliyet talebiyle yüzde 50 cinsiyet kotası ve fermuar sistemi kanun teklifi AKP ve MHP oylarıyla reddedilmiştir” ifadelerini kullandı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın