Reuters: Yabancı Yatırımcılar Yeniden Türkiye Piyasasını Yokluyor

14 Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri yaklaştıkça uluslarlarası medyada Türkiye ile ilgili haberlerini sürdürüyor. Son olarak Birleşik Krallık merkezli Reuters, yabancı yatırımcıların yeniden Türkiye piyasasını yokladığını öne sürdü.

Reuters, bazı yatırımcı ve bankacılara dayanarak BBVA ve BNP Paribas gibi büyük yabancı bankaların, müşterilerinin mevcut Türk hükümeti yetkilileri, muhalefetten isimler ve danışmanlarla tanışmaları için geziler ve görüşmeler düzenlediğini yazdı.

Reuters’a konuşan kaynaklar, yatırımcı ziyaretleri ve konferans görüşmelerinin son haftalarda arttığını ve Nisan ayına kadar devam edeceğini söyledi.

Reuters haber ajansı, bazı yatırımcı ve bankacılara dayanarak BBVA ve BNP Paribas gibi büyük yabancı bankaların, müşterilerinin mevcut Türk hükümeti yetkilileri, muhalefetten isimler ve danışmanlarla tanışmaları için geziler ve görüşmeler düzenlediğini yazdı

“Çok sayıda yabancı yatırımcı, Türkiye’deki seçimlerin ekonomi ve finans piyasalarında bir değişim yaratıp yaratmayacağını anlamak için yıllar sonra İstanbul ve Ankara’ya dönüyor.” Bu değerlendirme İngiliz haber ajansı Reuters’a ait.

14 Mayıs seçimleri yaklaşırken Türkiye ile ilgili haberlerini sürdüren Reuters, bazı yatırımcı ve bankacılara dayanarak BBVA ve BNP Paribas gibi büyük yabancı bankaların, müşterilerinin mevcut Türk hükümeti yetkilileri, muhalefetten isimler ve danışmanlarla tanışmaları için geziler ve görüşmeler düzenlediğini yazdı.

“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yükselen enflasyon karşısında agresif faiz indirimlerini de içeren alışılmışın dışındaki politika yaklaşımı, ekonomiyi ve piyasaları büyük ölçüde devlet yönetimine bıraktı ve son beş yılda yabancı yatırımcıların kaçışını körükledi” diyen Reuters, ancak yirmi yıllık iktidarın ardından Erdoğan ve iktidar ittifakının, 14 Mayıs’taki seçim öncesi bazı anketlerde, muhalefetin gerisinde kaldığına dikkat çekti.

Reuters’a konuşan kaynaklar, yatırımcı ziyaretleri ve konferans görüşmelerinin son haftalarda arttığını ve Nisan ayına kadar devam edeceğini söyledi. Kaynaklar bu temasların, COVID-19 salgınının seyahatleri durdurmasından önceki dönem dahil geçmiş yıllara göre çok daha fazla ilgi topladığını belirtti.

Planlar hakkında bilgi sahibi olan bir kişi, İspanyol BBVA tarafından gelecek hafta düzenlenecek bir gezide, gelişmekte olan piyasalarda borçla ilgili varlıklarda yaklaşık 1,5 trilyon doları temsil eden müşterilerin bulunacağını söyledi.

Bu kişi, muhalefetin kazanması halinde “nispeten kısa bir süre içinde potansiyel olarak devasa bir faiz artışının geleceğini” de söyledi ve yatırımcıların “kimin kazanacağını, kilit pozisyonlara kimin geleceğini ve programın ne olacağını” anlamaya çalıştığını kaydetti.

TEB’in büyük hissedarlarından Fransız kredi kuruluşu BNP, toplantılara gelecek ay evsahipliği yapacağını doğruladı.

Garanti Bankası’nın çoğunluk sahibi BBVA, Reuters’ın duyurduğu planlarla ilgili yorum yapmayı reddetti.

Reuters’a göre geziler sadece Türkiye’ye yapılmıyor. Türkiye’den başka ülkelere de ziyaretler var.

Hazine, Çevre ve Enerji bakanlıklarından yetkililer de son günlerde Avrupa’nın finans başkenti Londra’da, para piyasalarının yöneticileriyle depremler ve yeni “sürdürülebilir” tahviller hakkında konuştular.

Toplantılardan birine katılan Abrdn portföy yöneticisi Viktor Szabo, tahvil planlarının neredeyse tamamen şekillenmiş göründüğünü, hatta hükümetin seçim öncesinde bunları satmaya çalışabileceğini söyledi.

Analistler Türkiye’nin bu yıl 5 milyar dolar daha borçlanması gerektiğini söylüyor. Sürdürülebilir bir tahvil satışı yoluyla ciddi miktarda para elde etmek bir umut olsa da standart tarzda dolar cinsinden ek bir tahvil veya “sukuk” herhangi bir açığı kapatabilir.

İslami bankacılığın ürünü, varlığa dayalı borç senedi olan sukuk, “kira sertifikası” olarak da adlandırılıyor.

Türkiye’nin defalarca yaşadığı kur çalkantıları, birçok uluslararası fonun lira cinsinden devlet tahvillerini satmasına neden oldu. Hükümet verilerine göre, yabancıların bu piyasadaki payı beş yıl önce yüzde 25’in üzerindeyken şimdi yüzde 1’in altında.

Bazı analistler cumhurbaşkanlığı ve meclis seçimlerinde muhalefetin zaferinin, lirada keskin bir yükseliş getirmesini bekliyor. Bazılarına göre ise parasal sıkılaştırmanın ekonomik büyümeyi yavaşlatabileceği göz önüne alındığında daha fazla belirsizlik söz konusu olabilir.

Reuters’a konuşan analistler, 2021’in sonlarında yaşanan son kur çöküşünden bu yana kabul edilen 100’den fazla mali düzenlemenin ele alınması ihtiyacının ve Merkez Bankası, düzenleyici kurumlar ve bakanlıklarda beklenen personel revizyonunun, herhangi bir geçiş sürecini karmaşıklaştıracağını söylüyor.

Wall Street bankalarından Citi, bu ayın başlarında tahvil ve hisse senedi yatırımcıları için İstanbul’da iki gün süren toplantılar düzenlediğini açıklamıştı.

Citi, toplantı sonrasında yaptığı açıklamada, seçim sonucuna ilişkin “gergin” bir atmosfer olsa da “olumlu bir değişim için umutlu bir hava var” demişti.

Planlanan bir dizi toplantı hakkında bilgi sahibi olan ve Reuters’a konuşan bir başka kaynak da sadece Batılı değil, Körfez merkezli yatırımcıların da finansal varlıklardan ziyade, potansiyel doğrudan yabancı yatırımlar hakkında çalışmalar yürüttüğünü söyledi.

Yakında Türkiye’yi ziyaret edecek olan Batılı bir yabancı yatırımcı da çalıştığı grubun mümkün olduğunca muhalefeti dinlemeyi ve aynı zamanda Merkez Bankası yetkilileriyle görüşmeyi planladığını söyledi.

Reuters’ın konuştuğu yatırımcı, “Türkiye’nin emsal piyasalar arasında halihazırda önemli ölçüde yetersiz konumunu yeniden gözden geçirmek için iyi bir fırsat olabilir. Bu yıl gelişmekte olan piyasalar arasında bir yıldız parlayacaksa, o da Türkiye olacaktır” dedi.

Merkez Bankası bu tür toplantılar hakkında, haber ajansına yorum yapmayı reddetti.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Türkiye, AB’ye İltica Başvurularında Dördüncü Sırada

Avrupa Birliği (AB) ülkelerine ilk iltica başvurularında Suriye, Afganistan, Venezuela ve Türkiye vatandaşları başı çekti. En fazla iltica başvurusu 131 bin 970 kişiyle Suriye vatandaşları tarafından yapıldı.

2013 yılından bu yana iltica başvurularında ilk sırada yer alan Suriyeliler, 2022’de toplam başvuruların yüzde 15’ini oluşturdu. Dört yıldır ikinci sırada yer alan Afganistan’dan da 113 bin 495 kişi iltica başvurusunda bulundu. Afganlar, toplam başvuruların yüzde 13’ünü oluşturdu.

Venezuela 50 bin 50, Türkiye ise 49 bin 720 başvuruyla üçüncü ve dördüncü sırada yer aldı. Türkiye’den başvurular, AB ülkelerine toplam başvuruların yüzde 6’sını oluşturdu.

Avrupa İstatistik Dairesi Eurostat, geçen yıl AB dışı ülkelerden yapılan iltica başvurularına ilişin verileri açıkladı.

Açıklanan verilere göre geçen yıl iltica başvurusunda bulunan kişi sayısı 881 bin 200’e yükseldi. 2021 yılında bu sayı 537 bin 400 olarak kaydedilmişti. Böylece pandemi nedeniyle kapanma önlemlerinin uygulandığı 2020 yılı sonrasında artış eğilimi ikinci yılda da devam etmiş oldu.

Eurostat verilerine göre AB ülkelerine ilk iltica başvurularında başı Suriye, Afganistan, Venezuela ve Türkiye vatandaşları çekti.

En fazla iltica başvurusu 131 bin 970 kişiyle Suriye vatandaşları tarafından yapıldı. 2013 yılından bu yana iltica başvurularında ilk sırada yer alan Suriyeliler, 2022’de toplam başvuruların yüzde 15’ini oluşturdu. Dört yıldır ikinci sırada yer alan Afganistan’dan da 113 bin 495 kişi iltica başvurusunda bulundu. Afganlar, toplam başvuruların yüzde 13’ünü oluşturdu.

Türkiye’den 49 bin 720 başvuru

Venezuela 50 bin 50, Türkiye ise 49 bin 720 başvuruyla üçüncü ve dördüncü sırada yer aldı. Türkiye’den başvurular, AB ülkelerine toplam başvuruların yüzde 6’sını oluşturdu.

24 Şubat 2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla başlayan savaş da AB ülkelerine başvurulardaki artışta etkili oldu. AB’ye üye ülkeler, geçen yıl Ukrayna’dan kaçan toplam 4 milyon 331 bin 200 kişiye geçici koruma statüsü tanıdı. Geçici koruma statüsü tanınanların toplam sayısı 31 Aralık 2022 itibarıyla 3 milyon 826 bin 600 olarak kaydedildi. Aradaki farkta başka ülkelere geçen ya da ülkesine geri dönenlerle statüsü değişenlerin rol oynadığı belirtildi.

AB ülkeleri arasında en fazla iltica başvurusu yapılan ülke yine Almanya oldu. 217 bin 735 başvuruyla AB ülkelerine yapılan başvuruların yüzde 25’i Alman makamlarına yöneltilmiş oldu. Almanya’yı yüzde 16’lık oranla Fransa ve yüzde 13’lük oranla İspanya izledi.

İltica başvurularının nüfusa oranı açısındansa AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti yine başı çekti. Güney Kıbrıs’ta 1 milyon nüfusa 23 bin 864 iltica başvurusu kaydedildi. Bu sayı Avusturya’da 11 bin 848 ve Lüksemburg’da 3 bin 711 oldu.

Nüfusa oran açısından en az iltica başvurusu yapılan ülke ise bir milyon kişi başına beş başvuruyla Macaristan oldu. Macaristan’ı 92 başvuruyla Slovakya ve 127 başvuruyla Çekya izledi. AB genelinde ise 1 milyon nüfusa iltica başvuru sayısı bin 973 oldu.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Reuters: Kürtler, Seçimlerde Belirleyici Bir Role Sahip Olabilir

Reuters’ta yayınlanan bir analizde, “Uzun zamandır Türkiye siyasetinde geri plana itildiklerini hisseden Kürtler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 20 yılı aşkın iktidarını uzatıp uzatmayacağına karar verecek olan ve çekişmeli geçmesi beklenen seçimlerde belirleyici bir role sahip olabilir” ifadelerine yer verildi.

Analizin devamında, “Anketler, HDP’ye destek oranının yüzde 10’un üzerinde olduğunu gösterirken parti, Türkiye’ye kimin liderlik edeceğini ve Erdoğan’ın ekonomisinin devam edip etmeyeceğini de belirleyecek seçimlerde kilit rol oynayacak” denildi.

Türkiye’de 14 Mayıs’ta düzenlenmesi beklenen seçimler yaklaşırken, dünya basını da seçim sürecine yer vermeye devam ediyor. “Kürtler, Erdoğan’a karşı seçimlerde belirleyici rol oynuyor” başlıklı Reuters analizinde, depremlerin ardından iktidarın ‘zorlu bir seçim sınavıyla karşı karşıya olduğu’ belirtildi.

“Uzun zamandır Türkiye siyasetinde geri plana itildiklerini hisseden Kürtler, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 20 yılı aşkın iktidarını uzatıp uzatmayacağına karar verecek olan ve çekişmeli geçmesi beklenen seçimlerde belirleyici bir role sahip olabilir” denilen analizde, şöyle devam edildi: “Anketler, HDP’ye destek oranının yüzde 10’un üzerinde olduğunu gösterirken parti, Türkiye’ye kimin liderlik edeceğini ve Erdoğan’ın ekonomisinin devam edip etmeyeceğini de belirleyecek seçimlerde kilit rol oynayacak.”

Erdoğan’ın ‘milliyetçi bir çizgi’ benimsemesiyle Kürtlerin desteğinin azaldığını yazan Reuters’ta, şu ifadeler kullanıldı: “Erdoğan uzun yıllar boyunca Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sini oluşturan Kürtlere kur yaptı ve Kürtlerin haklarını artırmayı, ekonomik ilerlemeyi ve Kürt militanlarla çatışmayı sona erdirme girişimiyle, ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı güneydoğuda destek kazandı. Ancak Erdoğan hükümeti, güçlü bir milliyetçi çizgi benimsedikçe Kürt desteği giderek azaldı.”

“Erdoğan özgürlükleri, demokrasiyi, insan haklarını ve Kürt sorununu elinin tersiyle itti”

Reuters’a konuşan HDP Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıer ise, Erdoğan’ın geçmiş yıllarda Kürtlerin desteğini ararken yaptığı açıklamaları hatırlatacak şekilde Kemal Kılıçdaroğlu’nun da ‘Kürt sorunu’nu kabul ettiğini dile getirdi. Taşçıer, “Ancak Erdoğan özgürlükleri, demokrasiyi, insan haklarını ve Kürt sorununu elinin tersiyle itti” dedi.

Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Vahap Coşkun da, şu ifadeleri kullandı: “Hem Kürt hem de muhafazakar seçmenlerle köprü kurma çabaları göz önünde bulundurulduğunda, HDP seçmenlerinin Kılıçdaroğlu’na oy vermekte zorlanacaklarını sanmıyorum.”

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın

A Milli Futbol Takımı, Avrupa’nın En Genç Milli Takımı Unvanına Sahip Oldu

UEFA’ya (Avrupa Futbol Federasyonları Birliği) bağlı 55 ülke arasında Türkiye A Milli Futbol Takımı 25,07 yaş ortalaması ile Avrupa’nın en genç milli takım unvanına sahip oldu.

29,40 yaş ortalamasına sahip olan Belçika ise Avrupa’nın en yaşlı milli takımı oldu. Dünya genelinde ise 22,82 yaş ortalamasıyla Bahamalar en genç, 29,76 ortalamayla Kuveyt 126 takım arasındaki en yaşlı ekip oldu.

Uluslararası Spor Araştırmaları Merkezi (CIES), milli arada ülke takımlarının son 13 aydaki yaş istatistiğini belirledi.

Independent Türkçe’den Mehmet Altunkılıç’ın aktardığına göre, CIES, dünya çapındaki 126 ülke federasyonunu incelediği raporda ülke milli takımların 15 Şubat 2022 ile 15 Mart 2023 tarihleri arasında oynayan oyuncuların yaşlarıyla kategorilendirme yapıldı.

UEFA’ya bağlı 55 ülke arasında Türkiye en genç milli takım unvanına sahip olurken Belçika en yaşlı olarak kayda geçti.

Küresel çapta ise 22,82 yaş ortalamasıyla Bahamalar en genç, 29,76 ortalamayla Kuveyt 126 takım arasındaki en yaşlı ekip oldu.

Avrupa’nın en genci Türkiye

Son yıllarda kulüplere yansıyan gençleştirme operasyonlarına milli takımlar da katıldı.

Türkiye, Lucescu döneminde başlayan gençleştirme adımlarını Şenol Güneş ve Stefan Kuntz döneminde de sürdürüyor.

A Milli Futbol Takımı, 15 Şubat 2022-15 Mart 2023 tarihleri arasındaki kadro tercihlerinde 25,07 yaş ortalaması yakalayarak UEFA üyesi 55 federasyon arasındaki en genç takım unvanını elde etti.

Öte yandan tüm federasyonların olduğu 126 takım arasında ise 9. en genç takım olarak kayda geçti.

Milli takımın yüzde 8,2’si 21 yaş altı, yüzde 60,6’ı 22-25 yaş aralığındaki oyunculardan kuruldu.

Ay-yıldızlıların yüzde 24,8’i 26-29 yaş aralığında tercih edilirken 30 ve üzerindeki yaş oranı yüzde 6,4’te kaldı.

Türkiye’yi bu alanda 25,22 yaş ortalamasıyla İzlanda takip etti.

Kürsünün üçüncü basamağında ise 25,53 yaş ortalaması bulunan Bulgaristan yer aldı.

Avrupa’nın en yaşlı milli takımına sahip ülkesi ise Belçika.

29,40 yaş ortalamasına sahip olan Belçika Milli Takımı’nın yüzde 48,6’sı 30 yaş üzerinden, yüzde 33,8’lik kısmı ise 26-29 yaş aralığından tercih edildi.

Türkiye, 9 Ocak 2023’te güncellenen FIFA dünya sıralamasında 44., Belçika ise 4. sırada bulunuyor.

Futbolun devlerinden ilk 10’a sadece İngiltere girdi

Avrupa’nın futbol alanındaki en önemli ülkeleri genç milli takımlar konusunda geride kaldı.

5 büyük futbol ülkesinden İngiltere 26,33 ortalamayla 8., İtalya 26,48’le 12., İspanya 26,57 ile 15., Fransa ise 26,93 ile 19. en genç takım unvanına sahip.

Takımın yüzde 23,2 oranı 30 yaş ve üzerinden oluşan Almanya ise 34. basamakta bulunuyor.

FIFA ülkeler sıralamasında Fransa 3., İngiltere 5., İtalya 8., İspanya 10. ve Almanya 14. sırada konumlandı.

Paylaşın

14 Mayıs Seçimleri: Avrupa Birliği Nasıl Görüyor?

Suriye, Doğu Akdeniz, Kıbrıs gibi konularda da uzun yıllardır Ankara ile görüş ayrılığı bulunan Brüksel, 14 Mayıs tarihini “Avrupa Birliği – Türkiye ilişkilerini sıfırlamak için bir fırsat” olarak görüyor.

11 ilde büyük yıkıma ve 50 binden fazla can kaybına neden olan Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından yapılan yardımlar ve dayanışma mesajları ile yeniden ısınan Avrupa Birliği-Türkiye ilişkileri son yıllarda düşünce özgürlüğü, Kıbrıs ve insan hakları ihlalleri̇ gibi birçok alanda yaşanan sorunlardan ötürü çıkmazda.

14 Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri sonrasını “AB-Türkiye ilişkilerini sıfırlamak için bir fırsat” olarak gören Brüksel, seçimleri yakından takip edecek.

Geçen yıl Avrupa Birliği’nin Rusya yaptırımlarına katılmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyelik sürecini de uzun süredir engelliyor.

Ankara ile Brüksel arasında Suriye, Doğu Akdeniz, Kıbrıs gibi konularda da uzun yıllardır görüş ayrılığı bulunuyor.

Millet İttifakı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, iktidara gelmeleri halinde AB ile ilişkilerde farklı bir yol izleyecekleri mesajını veriyor.

Daha önceki açıklamalarında Avrupa Birliği’ne tam üyeliği hedeflediklerini belirten Kılıçdaroğlu, ocak ayında Türkiye’de görevli AB büyükelçileri ile bir araya gelerek AB üyelik sürecine verdikleri önemi anlattı.

Euronews Türkçe’den Aylin Elçi’ye konuşan European Policy Centre düşünce kuruluşunda siyasi analist Amanda Paul, Türkiye’de muhalefetin “çok farklı bir gündemi olduğunu” söylüyor.

Muhalefetin AB ve ABD ile ilişkileri yeniden düzenlemeye öncelik verdiğini söyleyen Paul, “Siyasi tutuklularla ilgili iktidar tarafından alınan kararları iptal edecekler, yani daha demokratik bir yaklaşımları olacak.” görüşünü dile getiriyor.

Avrupa Birliği ‘endişeli’

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 18 Mart 2016’da imzaladığı AB-Türkiye mutabakatına göre, Avrupa’daki düzensiz göçmenler ve sığınmacılar Türkiye’ye geri gönderiliyor.

Bu anlaşma dolayısıyla Türkiye, AB’ye girmeye çalışan yaklaşık 4 milyon Suriyeliyi kontrol ediyor.

Ancak Kılıçdaroğlu, Suriyeli mültecileri en geç 2 yıl içinde kendi ülkelerine gönderme vaadinde bulunuyor.

Amanda Paul, mültecilerin Suriye’deki insan hakları koşullarından dolayı geri yollanmasının ”pek olası olmadığını” söylerken euronews Türkçe’ye konuşan üst düzey bir AB diplomatı “yasa dışı göçü idare etmek için Türkiye’ye ihtiyacımız var” dedi.

AB, Kılıçdaroğlu’nun mülteci konusundaki çıkışlarını toplumun desteğini almak amacıyla yaptığını düşünse de, ülkelerine dönmek istemeyen mültecilerin batıya doğru akın etme olasılığı AB’yi tedirgin ediyor.

Bu durum Türkiye’de özellikle muhalefet kesiminde “AB’nin Erdoğan’ın iktidarının devamından yana olduğu” algısını besliyor. Bu söylem zaman zaman muhaliflerce de dile getiriliyor.

Seçimle ilgili hiçbir zaman spekülasyonda bulunmadıklarını söyleyen AB diplomatı, Brüksel’in Erdoğan’ın iktidarını desteklediği söylemlerini “saçmalık” olarak niteledi.

Adının gizli kalmasını isteyen diplomat “Avrupa’da herkes Erdoğan’ın gitmesini sabırsızlıkla bekliyor” ifadelerini kullandı. Söz konusu yetkili ayrıca AB-Türkiye ilişkilerinin ve Rusya-Ukrayna tahıl anlaşması gibi gelişmelerin “Erdoğan sayesinde değil”, “ona rağmen başarılı olduğunu” ileri sürdü.

“Türk diplomasisi oldukça kabiliyetli” diyen yetkili, “Putin’in sadece kendisi ve Erdoğan gibi otokratlarla konuşmayı kabul ettiğini”de sözlerine ekledi.

Amanda Paul ise ”Erdoğan kazanırsa, son birkaç yıldır yaşananların devamını göreceğiz ve belki de şu anda olduğundan daha da zor bir ortak olacak, çünkü kendini daha güçlü hissedecek” diyor.

AB’nin, Erdoğan’ın kazanması halinde gerçekleri kabul etmesi gerektiğini de belirten Paul, Brüksel’in çıkarları olan ortaklarla işbirliği yapmak zorunda olduğunu söylüyor:

”İktidara kim gelirse gelsin, AB Türkiye ile çalışmak için daha fazla inisiyatif almalı. Bu seçimler AB-Türkiye ilişkilerinin sıfırlanması için kaçırılmaması gereken bir fırsat”

Paylaşın

ABD’den Türkiye ve İran’daki Dört Kurum Ve Üç Kişiye Yaptırım

İran’ın drone ve silah programlarını hedef alan Amerika Birleşik Devletleri (ABD), programların geliştirilmesini desteklemekle suçladığı İran ve Türkiye’deki dört kurum ve üç kişiye yaptırım kararı alındı.

ABD bu ay, bir İran şirketine havacılık ekipmanı tedarik ettiği gerekçesiyle Çin merkezli bir firmaya da yaptırım uygulamıştı. Söz konusu yaptırımlar, İran’ın İHA sanayisini hedef almıştı.

ABD Hazine Bakanlığı, söz konusu tedarik ağının İran Savunma ve Silahlı Kuvvetleri yararına faaliyet gösterdiğini belirtti.

Hazine Bakanlığı Terörizm ve Finansal İstihbarattan Sorumlu Müsteşarı Brian Nelson, “İran’ın belgelerle kanıtlanmış İHA ve konvansiyonel silahlarını vekillerine yaymasının bölgesel ve küresel güvenliği tehdit ettiğini” söyledi. Nelson, ABD’nin İran’ın askeri sanayi kompleksini destekleyen yabancı tedarik ağlarını ifşa etmeye devam edeceğini kaydetti.

Hakkında yaptırım kararı alınanlar arasında, İran merkezli Savunma Teknoloji ve Bilim Araştırma Merkezi, bu merkezde ticari yönetici ve satın alma temsilcisi olarak faaliyet gösterdiği belirtilen Amanallah Payidar ve onun kurduğu Farazan Industrial Engineering bulunuyor.

Murat Bukey de yaptırım listesinde

ABD’nin yaptırımlarına maruz kalacak olanlar arasında bir diğer isimse Türk vatandaşı Murat Bukey. Bukey, Payidar’a kimyasal ve biyolojik tanıma sistemlerinin de aralarında olduğu çeşitli ekipmanı temin etmekle suçlanıyor.

Hazine Bakanlığı, Bukey’in ayrıca İHA’larda ve karadan havaya füze sistemlerinde kullanmaya uygun Avrupa menşeli motorları Payidar ve şirketine temin etme girişiminde bulunduğunu, bunun yanı sıra 1 milyon doları aşkın değerdeki 100’den fazla Avrupa menşeli İHA motorunu ve bunlarla ilintili teçhizatı da İran’a ürün gönderdiğinden şüphelenilen şirketlere sattığını belirtti.

İspanya Yüksek Mahkemesi, Amerikan savcıların talebi üzerine Barselona Havalimanı’nda gözaltına alınan Bukey’in geçen yıl Nisan ayında ABD’ye iadesine karar vermişti. Mahkeme, Bukey’in 2021 ve 2013 yıllarında ABD’den balistik füze ve biyolojik tanıma sistemlerinde kullanılabilecek yakıt hücrelerini ithal ederek İran’a sattığından şüphelenildiğini açıklamıştı.

ABD Hazine Bakanlığı’nın açıklamasında, Bukey’in İran’la bağlantılı faaliyetlerini yürütmek için 2018 yılında ortağını Ozene Havacılık ve Savunma Sanayi Ticaret Anonim Şirketi’ni kurması için yönledirdiği, kendisinin de bu şirketin hissedarı olduğu kaydedildi.

Söz konusu yaptırımlar, İran’ın İHA sanayisini hedef alan Washington’ın son adımı. ABD bu ay, bir İran şirketine havacılık ekipmanı tedarik ettiği gerekçesiyle Çin merkezli bir firmaya da yaptırım uygulamıştı.

Paylaşın

OECD Duyurdu: Türkiye, Gıda Enflasyonunda İkinci Ülke

İktidar ekonomide pembe tablolar çizmeye çalışsa da açıklanan her veri ekonomiye dair açıklamaları yalanlıyor. Türkiye, gıda enflasyonunda OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) ülkeleri arasında ikinci sırada. 

OECD Türkiye’nin enflasyonun 2023’te yüzde 44,6 olacağını, 2024’te yüzde 41,4’e gerilemesini öngörüyor. GSYH’nin ise 2023’te yüzde 2,8 büyüme göstermesini, 2024’te de yüzde 3,8 oranında büyümesini hedefliyor.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 2023 yıl sonu enflasyon tahmini ise yüzde 22,3.

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün (OECD) 7 Mart’ta yayımladığı verilere göre Türkiye, 37 üye ülke arasında enflasyonu en yüksek ikinci ülke konumunda. Türkiye aynı zamanda gıda enflasyonunda da Arjantin’in ardından en yüksek değere sahip ülke.

OECD ülkelerinde tüketici enflasyonu (TÜFE) Ocak’ta yıllık bazda yüzde 9,2 olarak ölçüldü. G20 ülkelerinde yıllık enflasyon yüzde 8,4, Euro bölgesinde ise yüzde 8,7.

OECD ülkeleri arasında en düşük enflasyon yüzde 3,3 ile İsviçre’de. TÜFE’nin yüzde 4,3 olduğu Japonya ve yüzde 5,2 ile Güney Kore en düşük enflasyona sahip diğer ülkeler.

En yüksek enflasyon ise yüzde 98 ile Arjantin’de. İkinci sıradaki Türkiye’nin enflasyonu 57,7. Türkiye’yi yüzde 25,7 enflasyon ile Macaristan ve yüzde 21,5 ile Letonya izliyor.

Enerji enflasyonu

Enerji enflasyonu Haziran 2022’de görülen zirvenin ardından OECD ülkelerinde bir önceki aya göre yavaşlayarak da olsa düşmeye devam etti.

Aralık 2022’deki yüzde 18,2’in ardından Ocak 2023’te yüzde 16,4’ü gördü ve Mart 2021’den bu yana en düşük seviyeye ulaştı.

Enerji enflasyonundaki düşüş kısmen Hollanda’daki (enerjiye tavan fiyat getirilmesi) ve İtalya’daki (enerji fiyatlarının düşürülmesi) politika değişikliğinden kaynaklandı.

Belçika, Danimarka, İtalya ve Türkiye’deki enerji fiyatlarındaki yavaşlama, büyük ölçüde baz etkisi olarak kayıtlara geçti.

Gıda enflasyonu

OECD ülkelerinin gıda enflasyonu yüzde 15,2. Aralık 2022’deki yüzde 15,6’ydı. Ocak’ta Avrupa’da enerji enflasyonu düşmeye devam ederken, gıda enflasyonu bir miktar arttı.

Gıda ve enerji enflasyonu, Fransa, İtalya ve Japonya’da manşet enflasyona ana katkıyı sürdürürken, gıda ve enerji hariç enflasyon, Kanada ve ABD’de ana itici güç oldu.

Almanya ve Birleşik Krallık’ta, her iki bileşen de manşet enflasyona neredeyse eşit katkıda bulundu.

Paylaşın

AİHM, Türkiye’yi Bir Kez Daha Mahkum Etti

AİHM ‘Barış Akademisyenleri’ Alphan Telek, Edgar Şar ve Zeynep Kıvılcım’ın başvurusunda Türkiye’yi haksız buldu. Mahkeme, Türkiye’yi maddi ve manevi tazminat olarak Alphan Telek ve Edgar Şar’a 12’şer bin euro, Zeynep Kıvılcım’a ise 9 bin 750 euro ödemeye mahkum etti.

Kararda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesinin ‘özel hayatın gizliliği’ ilkesinin ihlal edildiğine oybirliği ile karar verildi. Eğitim hakkıyla ilgili birinci protokolün ikinci maddesinin ihlal edildiği hükmü ise 1’e karşı 6 oyla alındı. Karara Türk yargıç Saadet Yüksel katılmadı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ bildirisine imza attığı gerekçesiyle ihraç edilen ‘Barış Akademisyenleri’nden Alphan Telek, Edgar Şar ve Zeynep Kıvılcım’ın başvurularını karara bağladı.

Kararda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesinin ‘özel hayatın gizliliği’ ilkesinin ihlal edildiğine oybirliği ile karar verildi. Eğitim hakkıyla ilgili birinci protokolün ikinci maddesinin ihlal edildiği hükmü ise 1’e karşı 6 oyla alındı. Karara Türk yargıç Saadet Yüksel katılmadı.

Mahkeme, kararında başvuruda bulunanların akademisyen olduklarını, dolayısıyla yurt dışında akademik faaliyetlere katılmak ve araştırma yapmak isteyen kişiler olduklarını belirtti ve uzun süre pasaport alamadıkları için eğitim hakkıyla ilgili birinci protokolün ikinci maddesinin de ihlal edildiğine hükmetti.

Başvuranların pasaportlarının ‘kamu hizmetinden ihraç edildikleri gerekçesiyle’ iptal edildiğini not eden AİHM, ancak ne 675 ile 686 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameler’in ne de bu konuda karar veren herhangi bir makam veya mahkemenin, başvuranların itirazlarına, terör örgütleriyle ilişkili oldukları iddiasına dair bir ayrıntı sunmadıklarını karara bağladı.

Mahkeme, Türkiye’yi maddi ve manevi tazminat olarak Alphan Telek ve Edgar Şar’a 12’şer bin euro, Zeynep Kıvılcım’a ise 9 bin 750 euro ödemeye mahkum etti.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

ABD’den Türkiye’ye “İnsan Hakları İhlalleri” Eleştirileri

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanlığı, 2022 ‘Ülkeler İnsan Hakları Uygulamaları Raporu’nu yayınladı. Raporun Türkiye bölümünde temel hak ve özgürlükler üzerinden eleştirilere yer verildi.

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın hazırladığı rapor, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve diğer uluslararası anlaşmalarda öngörülen uluslararası kabul görmüş bireysel, medeni, siyasi ve işçi haklarını kapsıyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı, 1961 tarihli Dış Yardım Yasası ve 1974 tarihli Ticaret Yasası uyarınca yardım alan tüm ülkeler ve Birleşmiş Milletler üyesi tüm devletler hakkında ABD Kongresi’ne raporlar sunuyor.

VOA Türkçe’den Dilge Timoçin’in haberine göre sivil makamların güvenlik güçleri üzerinde etkin kontrol sağladığı belirtilen raporda, “Güvenlik güçleri mensupları suiistimallerde bulunmuştur ve cezasızlık önemli bir sorun” denildi.

“Hükümet, 2018’de kabul edilen geniş kapsamlı terörle mücadele mevzuatı kapsamında, insan hakları ve temel özgürlüklerden yararlanılmasını kısıtlamaya devam etmiş ve hukukun üstünlüğünü tehlikeye atmıştır’’ ifadelerine yer veren ABD Dışişleri Bakanlığı, raporun girişinde Türkiye’deki önemli insan hakları sorunlarını 24 satırlık tek paragrafta sıraladı.

Bu sorunlar şu şekilde sayıldı:

Keyfi infazlar;
Gözaltındaki kişilerin şüpheli ölümleri;
Zorla kaybetmeler;
İşkence;

Muhalif siyasetçiler ve eski milletvekilleri, avukatlar, gazeteciler, insan hakları aktivistleri ve bir ABD Misyonu çalışanı dahil on binlerce kişinin keyfi olarak tutuklanması ve gözaltında tutulmaya devam edilmesi;
Seçilmiş yetkililer dahil siyasi tutukluların bulunması;
Gülen hareketi üyesi olduğu iddia edilen kişilerin kaçırılması ve yeterli adil yargılanma güvencesi veya diğer yasal korumalar olmaksızın nakledilmesi dahil, ülke dışında bulunan kişilere yönelik sınır ötesi misillemeler.

Yargı bağımsızlığı ile ilgili önemli sorunlar;
Çocuk askerlerin yasadışı olarak silah altına alınması ve kullanılması dahil çatışmalarda ciddi suistimaller gerçekleştiren Suriyeli muhalif gruplara destek;
Gazetecilere yönelik şiddet ve şiddet tehditleri, medya kuruluşlarının kapatılması ve hükümet politikalarını veya yetkililerini eleştirdikleri için gazetecilerin ve diğer kişilerin tutuklanması veya cezai kovuşturmaya tabi tutulması, sansür, site engelleme ve cezai iftira yasaları dahil ifade ve basın özgürlüğüne yönelik ciddi kısıtlamalar;

İnternet özgürlüğüne yönelik ciddi kısıtlamalar;
Hükümet dışı kuruluşların ve sivil toplum örgütlerinin hükümet tarafından denetlenmesine ilişkin aşırı kısıtlayıcı yasalar dahil barışçı toplanma ve örgütlenme özgürlüklerinin ciddi şekilde kısıtlanması;
Seyahat ve dolaşım kısıtlamaları;
Mültecilerin geri gönderilmesi;

Yerel insan hakları örgütlerinin hükümet tarafından ciddi şekilde taciz edilmesi;
Toplumsal cinsiyete dayalı şiddete ilişkin soruşturma ve hesap verilebilirlik eksikliği;
Ulusal/ırksal/etnik azınlık gruplarının üyelerini hedef alan şiddet içeren suçlar; ve lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel, queer ve interseks bireylere yönelik şiddet içeren suçlar.

Raporun “Sivil Özgürlüklere Saygı” başlığı altında Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun, içeriğini “toplumun milli ve manevi değerlerine aykırı” bulduğu yayıncılara para cezası verme uygulamasını sürdürdüğü belirtildi.

Raporda, Haziran ayında Ankara Sulh Ceza Mahkemesi’nin RTÜK’ün talebi üzerine, lisans başvurusunda bulunmadıkları gerekçesiyle Voice of America ve Deutsche Welle’nin Türkçe internet sitelerine erişimi engellediğine dikkat çekildi.

Yolsuzluk ve terörle mücadele

“Hükümet, insan hakları ihlalleriyle suçlanan veya yolsuzluğa karışan yetkililerin ve güvenlik güçleri mensuplarının soruşturulması, kovuşturulması ve cezalandırılması için sınırlı adımlar atmıştır ve cezasızlık bir sorun olmaya devam etmiştir’’ denilen raporda hükümetin, üst düzey yolsuzluk iddiaların soruşturulmasındaki adımlarının da sınırlı olduğu kaydedildi.

ABD Dışişleri Bakanlığı, Ankara’nın terörle mücadele operasyonlarıyla bağlantılı sivillerin kasıtlı veya kasıtsız ölümlerine ilişkin olarak personelin soruşturulması veya kovuşturulmasına yönelik çabalar hakkında bilgi vermediğini de belirtti.

”Yerel ve uluslararası insan hakları grupları, siyasi nedenlerle gerçekleştiğini iddia ettikleri kayıp vakaları bildirmiştir” denilen raporda, hükümetin bu tür eylemleri önleme, soruşturma ve cezalandırma çabaları hakkında bilgi vermediğine değinildi.

HDP ve Demirtaş

Dışişleri Bakanlığı’nın raporunda ”Siyasi Sürece Katılma Özgürlüğü” başlığı altında ise medyanın 2018 seçimleri için milletvekili ve cumhurbaşkanı adaylarına ilişkin yayınlarının ezici bir çoğunlukla cumhurbaşkanı ve iktidar partisi lehine olduğuna dikkat çekildi ve HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş’a hiç yer verilmediği belirtildi.

HDP’nin hükümet tarafından açılan bir kapatma davasıyla karşı karşıya olduğu hatırlatılan raporda, ”HDP temsilcileri kampanya yürütme, görüşlerini ifade etme ve yetkilerini koruma konusunda önemli yasal zorluklarla karşılaşmıştır” denildi.

Yıl boyunca, kısıtlayıcı hükümet düzenlemelerinin muhalefetten birçok kişinin protesto veya siyasi kampanya etkinlikleri düzenlemek ve sosyal medyada eleştirel mesajlar paylaşmak gibi siyasi faaliyetler yürütme kabiliyetini kısıtladığı belirtilen raporda, ”Nisan ayında seçim kanununda yapılan değişikliklerin Nisan 2023’ten itibaren yürürlüğe girmesi planlandı. Değiştirilen kanuna göre partilerin en az 41 ilde ilçe, il ve şehir düzeyinde teşkilatlanmış olması ve seçimlerden altı ay önce resmi parti kongresini toplamış olması gerekiyor. Yasa, geçmişte yeni kurulan muhalefet partilerinin 20 milletvekilinin parlamentoda grup kurması yoluyla örgütlenme gerekliliklerini yerine getirmeden kurulabilmeleri seçeneğini ortadan kaldırdı. Ülkenin seçim yasası ayrıca partilerin illerin en az yarısında tam aday listeleri sunmalarını gerektiriyor” ayrıntılarına yer verildi.

Raporda İstanbul’da hem CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hem de CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun insan hakları örgütlerinin yaygın olarak siyasi amaçlı olarak değerlendirdiği bir dizi soruşturma ve adli kovuşturmaya konu olduğu hatırlatıldı; Ekrem İmamoğlu’nun 14 Aralık’ta, 2019 yılında YSK üyelerine hakaret ettiği iddia edilen sözleri nedeniyle hükümet yetkililerine “hakaretten” suçlu bulunduğu belirtildi.

‘’Rapor 2022’de her bölgedeki gerilemeyi açıkça ortaya koyuyor’’

Raporun lansmanınını her yıl olduğu gibi bu yıl da ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken yaptı. Blinken, Dışişleri Bakanlığı’nda düzenlediği basın toplantısında, ‘’Rapor, 2022’de her bölgedeki ülkelerde insan hakları koşullarında gerileme, sivil özgürlüklerin daralması ve temel insanlık onuruna saygıda gerileme görmeye devam ettiğimizi açıkça ortaya koymakta’’ dedi.

Yaklaşık 200 ülke ve bölgenin incelemesini yapan raporda, ABD’nin müttefikleri, ortakları ve farklılıkları bulunan ülkeler dahil tüm taraflara aynı standartları uyguladığını da belirten Blinken, ‘’Bu raporun amacı ders vermek ya da utandırmak değil, daha ziyade, pek çok açıdan tehdit altında olan insan onurunu korumak ve yüceltmek için dünyanın dört bir yanında çalışan bireyler için bir kaynak sağlamak’’ diye konuştu.

ABD’nin de insan hakları konusunda kendi zorluklarıyla karşı karşıya olduğunu kabul eden Antony Blinken, ’’Zorluklarımızla açıkça yüzleşmeye istekli olmamız, kendi eksikliklerimizi kabul etmemiz, bunları halının altına süpürmememiz ya da yokmuş gibi davranmamamız, bizi diğer demokrasilerden ayıran özellikler’’ ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Bağışçılar Konferansı; Türkiye Ve Suriye İçin 7 Milyar Euro Toplandı

Avrupa Komisyonu ve İsveç dönem başkanlığının düzenlediği uluslararası bağışçılar konferansına, depremlerde ağır yara alan Türkiye ve Suriye için 7 milyar euro toplandı. Bu paranın 6 milyar 50 milyonu Türkiye’ye, 950 milyonu ise Suriye’ye aktarılacak.

6 Şubat’ta meydana gelen depremler ve sonrasındaki artçı sarsıntılarda, her iki ülkede, resmi verilere göre 50 binden fazla insan hayatını kaybetti, yüz binlerce insan da evsiz kaldı.

Bağışçılar konferansına, AB ve üye ülkeler, BM Kalkınma Programı başta olmak üzere BM örgütleri, Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Yeniden İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) gibi önemli finans ve yatırım kuruluşları ve birçok ülke katıldı.

Bağışçılar konferansına Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nden canlı bağlantı ile katılan Erdoğan, “Bu zor günlerde tüm dostlarımızın; kurumlarıyla, üye ve aday ülkeleriyle AB, BM ve diğer uluslararası örgütlerin sergilediği dayanışmayı asla unutmayacağız” dedi.

Deprem bölgesindeki 11 vilayette, ağır hasarlı ve yıkılması gereken bina sayısının 298 bin olduğunu belirten Erdoğan, “Depremin yol açtığı yıkım maliyetinin yaklaşık 104 milyar doları bulacağı anlaşılıyor. Bu çapta afetle hiçbir ülkenin tek başına mücadele etmesi mümkün değil” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin, “Depremde yıkılan tüm şehirleri altyapısı, üstyapısı, iş yerleri, tarihi ve kültürel değerleriyle yeniden inşa ve ihya edeceğini” dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, üçüncü ülkelerin Suriye’deki depremzedeler için gönderdiği insani yardım malzemelerinin ulaştırılmasında da gerekli kolaylığı sağladıklarını ve bu tutumu sürdüreceklerini bildirdi.

AB Komisyonundan yapılan açıklamada, Türkiye için hibeler ve krediler dahil olmak üzere taahhüt edilen miktarın 6,05 milyar euro olduğu kaydedildi. Suriyeli depremzedeler için ise hibe olarak 950 milyon euro taahhüt edildiği bildirildi.

Açıklamada, “AB Komisyonu ve AB üyesi ülkelerin yanı sıra Avrupa Yatırım Bankası ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası, 3,6 milyar euro ile toplam hibe taahhüdünün yüzde 50’sini temsil etmektedir.” ifadesi yer aldı.

Türkiye’ye yönelik fonların insani ihtiyaçların karşılanması ve depremden etkilenen bölgelerin yeniden imarında kullanılacağı belirtilen açıklamada, Türkiye’deki hasar tespit raporlarına göre depremin ekonomik etkisinin 100 milyar doların üzerinde olduğu hatırlatıldı.

Açıklamada, yeniden imar çabalarının deprem bölgelerinde yapılacak inşaatlarda uluslararası standartlara uyulmasını sağlayacağı, Suriye’ye yönelik fonların ise insani ihtiyaçların karşılanmasını ve ön toparlanmayı destekleyeceği ifade edildi.

AB yönetiminden “sizinleyiz” mesajı”

Konferansın kapanış konuşmasını yapan İsveç Başbakanı Kristersson, Türkiye ve Suriye için 7 milyar Euro deprem yardımı toplandığını açıkladı. Kristersson, “Ursula ve ben, depremlerin ertesi günü bu inisiyatifi ele alma konusunda konuştuk. Bugün burada bu hedefe ulaşılmış olmasından memnuniyet duyuyoruz. Önemli yeni destek göreceğimizi duyurmaktan gurur duyuyorum. Bugünkü toplam taahhütler 7 milyar Euro’yu buluyor” dedi.

Öncelik ve ilkeler

Konferansta deprem sonrası toparlanma ve yeniden inşa sürecine ilişkin ilkeler ve öncelikler de değerlendirildi.

Yerleşim alanlarının “yenisini daha iyi inşa et” ilkesine göre yapılacağını, böylece evlerin hastanelerin ve diğer yapıların daha sağlam olacağını belirleyen ilkeler arasında afet riskinin azaltılması, yeniden inşa sürecinde depremden etkilenen birey ve kuruluşların da katılımcı olarak yer alması gibi unsurlar bulunuyor.

Yeşil ve doğa dostu şehirlerin kurulması ve sürdürülebilir bir geleceğin kurulması da altı çizilen ilkeler arasında.

Leyen, kapanış toplantısında, “Bugün iyi bir gün oldu, Türkiye ve Suriye haklarına karşı dayanışmamızı gösterdi. Önümüzde yapmamız gereken daha çok iş var. Bu sadece bir başlangıç” ifadelerini kullandı.

AB yetkilileri, bu konferansta açıklanan bağışların ötesinde de deprem sonrası yaraların sarılması sürecinde yardımların devam edeceğini, başta üyelik öncesi fonlar (IPA) ve Suriyeli mültecilere için yapılan mali yardımların da yeniden düzenleneceğini ve yeniden inşa sürecinde kullanılabileceğini kaydettiler.

Türkiye’nin harekete geçirebileceği bir başka olanak da Avrupa Dayanışma Fonu.

Paylaşın