Uluslararası Çalışma Örgütü’nden Deprem Bölgelerinde Acil İstihdam Uyarısı

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremler nedeniyle Türkiye ve Suriye’de çok sayıda kişinin işini kaybettiğini kaydetti. ILO, istihdam için acil önlemler alınması çağrısında bulundu.

ILO Genel Direktörü Gilbert F. Houngbo, deprem bölgesinde istihdamın teşvik edilmesinin önemini vurgularken, “İnsanlar ancak geçim kaynaklarını yeniden inşa ettiklerinde hayatlarını yeniden kurmaya başlayabilirler. Sosyal adalet ve insana yakışır iş ilkelerinin toparlanma ve yeniden inşa sürecine sağlam bir şekilde yerleştirilmesini sağlamak, depremde çok şey kaybedenlere borcumuzdur” ifadelerini kullandı.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından hazırlanan bir raporda, 6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli şiddetli depremler nedeniyle Türkiye ve Suriye’de yüz binlerce insanın işini kaybettiğine işaret edilerek acilen yeni iş alanlarının yaratılması gerektiği belirtildi.

Raporda deprem nedeniyle işini kaybedenlere acilen yeni istihdam olanaklarının oluşturulmaması halinde söz konusu bölgelerde yoksulluk ve çocuk işçiliği risklerinin artacağına vurgu yapıldı.

ILO’nun Salı günü yayımladığı rapora göre Türkiye’nin depremden etkilenen bölgelerinde en az 658 bin çalışan artık geçimini sağlayamayacak duruma düşerken 150 binden fazla işyeri ise kullanılamayacak hale geldi. Örgüt tarafından yapılan tahmini hesaplamaya göre bu durum çalışanlar için ayda ortalama 230 dolarlık gelir kaybına yol açtı. Genel olarak da çalışanların net gelirlerindeki azalmanın ayda yaklaşık 150 milyon doları (139 milyon euro) bulduğu tahminine yer verildi.

12 yıl süren iç savaş nedeniyle halihazırda büyük ekonomk ve sosyal sıkıntıların yaşandığı Suriye’de ise depremler nedeniyle 170 bin kişi işini kaybetti. Söz konusu çalışanların kazançlarıyla aile ve yakın çevrelerinden yaklaşık 725 bin kişiye baktıkları belirtildi.

Depremler nedeniyle meydana gelen tahmini gelir kaybını ise aylık 5.7 milyon euro olarak hesaplayan ILO, felaketten etkilenen bölgelerdeki şirketlere hızlı bir şekilde iş imkanı sunabilmeleri için destek olmak istediklerini kaydetti.

Raporda değerlendirmelerine yer verilen ILO Genel Direktörü Gilbert F. Houngbo, deprem bölgesinde istihdamın teşvik edilmesinin önemini vurgularken, “İnsanlar ancak geçim kaynaklarını yeniden inşa ettiklerinde hayatlarını yeniden kurmaya başlayabilirler. Sosyal adalet ve insana yakışır iş ilkelerinin toparlanma ve yeniden inşa sürecine sağlam bir şekilde yerleştirilmesini sağlamak, depremde çok şey kaybedenlere borcumuzdur” ifadelerini kullandı.

6 Şubat’ta Türkiye’nin 11 ili ve Suriye’nin kuzeybatısında büyük yıkıma yol açan depremlerde yaklaşık 57 bin kişi hayatını kaybetti, milyonlarca kişi de evsiz kaldı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

The Economist: Erdoğan, Oyları Azalınca Batı’ya Göz Kırptı

14 Mayıs’ta yapılacak seçimlere haftalar kala uluslararası basında Türkiye ile ilgili haberlerini sürdürüyor. Son olarak The Economist dergisinde seçimlere dair yayınlanan yazıda Millet İttifakı adayı Kılıçdaroğlu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan anketlerde ‘kafa kafaya gittiğini’ ifade edildi.

Yazının devamında, “Kahramanmaraş merkezli depremler ve ekonomik durum, 20 yıldır iktidarda olan Erdoğan’a görülmemiş şekilde oy kaybettirdi. Erdoğan, oyları azalınca Batı’ya göz kırptı, ‘Tekrar anlaşabiliriz’ mesajı vermeyi denedi.

Finlandiya’nın NATO üyeliğine yeşil ışık yakıldı, Batı yaptırımına tabi Rus mallarına gümrük engeli getirildi. Hatta Recep Tayyip Erdoğan, Mehmet Şimşek’ten de ekibe geri dönmesini istedi. Sayın Şimşek, AKP’nin ekonomide en başarılı olduğu yıllarda maliye bakanıydı. Fakat Mehmet Şimşek, bu teklifi geri çevirdi.” ifadelerine yer verildi.

Birleşik Krallık merkezli haftalık haber dergisi The Economist, 14 Mayıs’taki seçime ilişkin ‘Kritik seçim öncesi Türkiye ekonomisinin vakti daralıyor’ başlıklı bir yazı yayınladı.

ODA TV’nin aktardığına göre yazıdan öne çıkanlar şöyle:

“Türk lirasının yüzde 80’den fazla değer kaybetti, enflasyon resmi olarak açıklanan yüzde 55’ten daha fazla hissedildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan sıklıkla marketlerin ve restoranların doluluğundan bahsediyor. Evet, Türkiye’de bir tüketim var ama bu tüketim bir balon. İnsanlar enflasyon yüzünden yatırım yapamıyor. Enflasyon sebebiyle yatırımlarının eriyeceğinden korkan orta gelir grubu, kendisini tüketime veriyor. Tüketimin fazla olma sebebi bu.

Erdoğan’ın yerli üretimi ve ihracatı desteklemeye dayalı politikası tepetaklak oldu. İthalatın yanında ihracat oranları devede kulak kaldı. Kur değişimi ilk başta ihracatçıları sevindirse de giderek kazançları azalmaya başladı. İnsanlar kur oranlarını takip etme bağımlısı oldu adeta. Üstelik yerel üretim, enflasyon karşısında fiyatları ucuzlatmaya yetmedi.

Her iki ülke de (Yunanistan ve Türkiye) seçime giriyor. Bir sürtüşme yaşanması muhtemel. Bu en hafif haliyle liderlerin atışması şeklinde olur. En ağır ihtimal de yer yer silahlı sınır çatışmalarının yaşanması şeklinde cereyan edebilir.

‘Oyları azalınca Batı’ya göz kırptı’

(Dergi, Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan anketlerde ‘kafa kafaya gittiğini’ ifade etti).Kahramanmaraş merkezli depremler ve ekonomik durum, 20 yıldır iktidarda olan Erdoğan’a görülmemiş şekilde oy kaybettirdi. Erdoğan, oyları azalınca Batı’ya göz kırptı, ‘Tekrar anlaşabiliriz’ mesajı vermeyi denedi. Finlandiya’nın NATO üyeliğine yeşil ışık yakıldı, Batı yaptırımına tabi Rus mallarına gümrük engeli getirildi. Hatta Recep Tayyip Erdoğan, Mehmet Şimşek’ten de ekibe geri dönmesini istedi. Sayın Şimşek, AKP’nin ekonomide en başarılı olduğu yıllarda maliye bakanıydı. Fakat Mehmet Şimşek, bu teklifi geri çevirdi.

Türk ekonomisi en fazla seçimlere kadar bu şekilde devam edebilir. Bir yerden sonra bu sistem patlayacak ve ekonomi çökecek. Türk Lirası, yepyeni bir kriz yaşayacak ve değerini kaybedecek. Açıkçası yeni seçilecek hükümet bile enflasyonu düşürmekte çok güçlük çekecek. Şu noktada enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmek mümkün gözükmüyor.

Paylaşın

Gıda Yardımı Alanların Sayısı Yüzde 36 Arttı

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk yılı olan 2019’da 688 bin 507 olan gıda yardımı alan kişi sayısı, 2023 yılı itibarıyla 936 bin 683’e dayandı. Gıda yardımı alan kişi sayısındaki artış oranı ise yüzde 36 olarak kaydedildi.

Yine 2019 yılında 22 bin 413 olan barınma yardımı alan kişi sayısı yüzde 19 arttı. Türkiye’de “Oturulamayacak derecede bakımsız ve eski” konutlarda yaşadığı belirtilen kişi sayısı, 26 bin 688’e ulaştı.

Başkanlık sistemi ile birlikte artan ve derinleşen yoksulluk resmi verilere de yansıdı. 2019 yılında 688 bin olan gıda yardımı alan kişi sayısı, 2023 itibarıyla 936 bine yükseldi.

Emeğiyle yaşayan yurttaşlar yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı ile mücadele ederken, AK Parti Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bu kardeşinize yetkiyi verin” diyerek destek istediği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi de ülkeyi derin bir krize sürükleyen adımlardan biri oldu. İktidarın vaadettiği hiçbir şey gerçekleşmezken, yoksulluk çok daha geniş kesimlere yayıldı.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın sosyal yardım verileri de ekonomik kriz ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yarattığı yıkımı ortaya koydu. Bakanlık verilerine göre 2019 yılında 22 bin 413 olan barınma yardımı alan kişi sayısı yüzde 19 arttı. Türkiye’de “Oturulamayacak derecede bakımsız ve eski” konutlarda yaşadığı belirtilen kişi sayısı, 26 bin 688’e ulaştı.

BirGün’den Mustafa Bildircin’in haberine göre karnını ancak sosyal yardım ile doyurabilen kişi sayısında da dramatik bir artış yaşandı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk yılı olan 2019’da 688 bin 507 olan gıda yardımı alan kişi sayısı, 2023 yılı itibarıyla 936 bin 683’e dayandı. Gıda yardımı alan kişi sayısındaki artış oranı ise yüzde 36 olarak kaydedildi.

Elektrik desteğine yüzde 174 artış

Elektrik dağıtımının özelleştirilmesinin bir yansıması olan elektrik zamları da yurttaşları etkiledi. Hemen her yıl katlanarak artan elektrik faturaları nedeniyle elektrik dağıtım şirketlerine borçlu kişi sayısı katlandı. İhtiyaç sahibi hanelerin elektrik fatura giderlerine destek olmak amacıyla yürütülen, “Elektrik Tüketim Desteği (ETD)” kapsamındaki hane sayısında 2019-2022 döneminde kaydedilen artış oranı yüzde 174 olarak ifade edildi.

2019 yılında elektrik tüketim desteğinden bir milyon 343 bin 109 hane yararlanırken 2023 yılı itibarıyla bu destekten 3 milyon 690 bin 582 hane yararlandı.

Paylaşın

Uluslararası Af Örgütü’nün Yıllık Raporunda Türkiye’ye Eleştiriler

Uluslararası Af Örgütü’nün yıllık raporunun Türkiye bölümünde, “insan hakları krizine ek olarak milyonlarca kişi için yaşam maliyeti krizinin derinleştiği” tespiti yer aldı.

Haber Merkezi / Raporda, Türkiye’de ifade özgürlüğü ve gösteri ve yürüyüş haklarının bu yıl da en önemli sorun olduğu, 2022’de tüm bu sorunlara bir de yüksek enflasyon ve yoksulluğun eklendiği belirtildi.

Uluslararası Af Örgütü 2022 yılı Yıllık Raporu’nu yayımladı. Raporda, küresel ve bölgesel değerlendirmelerin yanı sıra, 156 ülkenin önemli bir bölümü hakkında da ayrı değerlendirme yapılıyor.

Türkiye için, “Süren insan hakları krizine ek olarak, milyonlarca kişi için yaşam maliyeti krizinin derinleştiği ülke” tanımı yapılan raporda, Türkiye raporlarının artık değişmeyen başlığı “düşünce ve ifade özgürlüğü” konusuna da geniş yer veriliyor.

Türkiye, ifade, toplanma özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, cezasızlık, insan hakları savunucularına baskı, ayrımcılık, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri, mültecilerin ve göçmenlerin hakları, işkence ve diğer türde kötü muamele alt başlıklarıyla şu ifadelere yer verildi:

“2022’de insan hakları savunucuları, gazeteciler, muhalif siyasetçiler ve diğerleri hakkında temelsiz soruşturmalar, yargılamalar ve mahkumiyet kararları devam etti. Parlamento, mevcut yasalarda çevrimiçi ifade özgürlüğünü daha da kısıtlayan sert değişiklikler (dezenformasyon yasası) yaptı.

Polis, birçok ilde yasaklanan Onur Yürüyüşlerine katılan yüzlerce kişiyi hukuka aykırı güç kullanarak gözaltına aldı ve barışçıl toplanma hakkı ciddi şekilde kısıtlanmaya devam etti. Danıştay, 2021 tarihli İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını bozmayı reddetti.”

Türkiye’de yaşanan enflasyonun sıkıntıları daha da derinleştirdiği belirtilen Af Örgütü raporunda, “Türkiye’de yoksulluk ve sosyal dışlanma ile mücadele için yeterli ve koordineli bir yaklaşımın bulunmadığı, enflasyonun milyonlarca kişi için yaşam maliyeti krizini derinleştirdiği” belirtildi.

Mülteci karşıtı politika ve siyasi söylemlerin yarattığı atmosfer de Af Örgütü raporunun Türkiye bölümünde yer aldı.

“Gönüllü geri dönüş” denilmesine karşılık bazı kişilerin “hukuka aykırı” bir şekilde uçaklarla Afganistan’a sınır dışı edildiği, insan hakları örgütlerinin Şubat ve Temmuz ayları arasında Türkiye makamlarının yüzlerce Suriyeli mülteciyi keyfi olarak gözaltına aldığını, alıkoyduğunu ve hukuka aykırı şekilde geri gönderdiğini belgelediği ifade edildi.

“Türkiye, dünyanın en yüksek sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülkesi olmayı sürdürdü. Ancak siyasetçiler arasında ve medyada yükselen mülteci karşıtı ırkçı söylemlerin yarattığı zeminin etkisiyle Afganların ve diğer mültecilerin başvuruları alınmadan geri gönderilmeleri ölümlere ve ciddi yaralanmalara neden oldu” denildi.

Dünyada kaygı veren gelişmeler

Uluslararası Af Örgütü’nün raporunda insan haklarının dünyadaki durumunu gösteren örneklere yer verildi. Etiyopya’daki savaşın 2022 yılında da devam ettiği ve Batı Tigray bölgesinde “Tigray halkının etnik temizliğe” maruz bırakıldığı ifade edildi.

Batı Şeria’daki Filistinliler açısından 2022’nin son 10 yılın en kanlı senesi olduğu belirtilerek, “Çoğu askeri baskınlar ve gözaltı operasyonlarında olmak üzere aralarında onlarca çocuğun da bulunduğu en az 151 kişi İsrail güçleri tarafından öldürüldü” denildi.

Ayrıca, Haiti, Mali, Venezuela, Yemen ve diğer birçok ülkede insanların silahlı çatışmalar ve şiddetten olumsuz etkilendiği dile getirildi.

Yıllık raporda, toplumsal cinsiyet temelli şiddetin 2022 yılında da sürdüğü ve “küresel bir insan hakları sorunu olmaya devam ettiği” vurgulandı.

Afganistan’da Taliban yönetiminin kadınların ve kız çocukların eğitim, çalışma ve özerklik haklarını engelleyen aşırı sert kısıtlamalar getirdiğine, İran’da “ahlak polisi” tarafından gözaltına alınmasının ardından hayatını kaybeden Mahsa Amini’nin ölümü sonrasında ülke çapında çok sayıda kadının ve kız çocuğun yaralandığı, gözaltına alındığı veya öldürüldüğü ifade edildi.

ABD Yüksek Mahkemesi’nin kürtaj erişimini anayasal güvence altına alan kararı bozduğu hatırlatılarak, “Karar, milyonlarca kadın, kız çocuk ve diğer insanlar için yaşam, güvenlik ve ayrımcılıktan muaf olma hakkı gibi önemli hakların kullanılmasına tehdit oluşturdu” denildi.

Paylaşın

Demokrasiler İttifakı Zirvesi Yine Türkiye’siz Yapılacak

ABD’nin oluşturduğu demokrasiler ittifakının ikinci zirvesi bu hafta gerçekleştirilecek. ABD Başkanı Joe Biden, tıpkı 2021’deki zirvede olduğu gibi bu haftaki zirveye de, Türkiye ve Macaristan liderlerini davet etmedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Macaristan Başbakanı Victor Orban, başta ABD olmak üzere Avrupalı ülkeler tarafından, ülkelerinde demokratik gerilemeye yol açmak, yolsuzlukla mücadele etmemek, basın özgürlüğünü kısıtlamak ve liberal demokratik değerlerden uzaklaşmakla eleştiriliyor.

Her iki liderin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yakın ilişkileri,  İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri konusunda takındıkları tavırlar da eleştirilen diğer konular arasında.

ABD’nin Rusya ve Çin ile rekabetinin sertleştiği bir dönemde dikkatler, Biden yönetimi öncülüğünde ve 121 ülkenin katılımıyla düzenlenecek ikinci Demokrasi Zirvesi’ne çevrildi.

ABD yönetimi, ilk Demokrasi Zirvesi’ni Aralık 2021’de düzenlemiş, hedefini de, “otoriter yönetimlere karşı demokrasiler ittifakı oluşturmak” olarak açıklamıştı.

Bu hafta gerçekleştirilecek ikinci zirve, yeni bir formatta düzenlenecek. Zirve yine ABD’nin öncülüğünde ancak aynı zamanda Kosta Rika, Güney Kore, Hollanda ve Zambiya ile ortaklaşa gerçekleştirilecek.

Ağırlıklı olarak video konferans aracılığıyla yapılacak zirvenin açılış konuşmalarını çarşamba günü beş kıtadan, beş ülkenin liderleri, ABD Başkanı Joe Biden, Kosta Rika Cumhurbaşkanı Chave Robles, Zambiya Cumhurbaşkanı Hakainde Hichilema, Hollanda Başbakanı Mark Rutte ve Güney Kore Cumhurbaşkanı Yoon Sum Yeol birlikte yapacak.

ABD yönetiminin toplantıyı her kıtadan bir ülke ile ortaklaşa gerçekleştirme hedefinde, otoriter yönetimlere karşı cepheyi genişletme ve güçlendirme hedefinin yattığı belirtiliyor.

Zirve öncesinde gündem Ukrayna

Çarşamba günü resmen başlayacak zirve öncesinde, Salı günü, özel oturumlar düzenlenecek. Bunlardan biri “Ukrayna’da adil ve kalıcı barış” başlığını taşıyor.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in başkanlık edeceği ve farklı bölgelerden dışişleri bakanlarının katılacağı oturuma, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy video konferans aracılığıyla katılacak. Programda oturumun, Rusya’nın savaşını sona erdirmek ve Ukrayna’da Birleşmiş Millerler (BM) Şartı’nda yer alan ilkeler doğrultusunda kalıcı barış tesis etmek için gereken unsurlara ilişkin çeşitli perspektifleri dinleme fırsatı sunacağı belirtiliyor.

Çarşamba günü ise zirvenin resmi açılışı yapılacak. Beş ev sahibi liderin açılış konuşmalarının ardından oturumlara geçilecek. Bu oturumlarda, demokrasinin ekonomik büyümeye, küresel sorunlarla başa çıkmaya, adalete, güçlü kurumlara ve katılımcılık ile eşitliğe sağladığı katkılar ele alınacak.

Oturumlara, hükümet temsilcilerinin yanı sıra sivil toplum temsilcileri de katılacak.

Zirvenin ikinci günündeyse beş ülke liderinin ev sahipliği yapacağı toplantılar düzenlenecek. Dijital çağda demokrasi ve internet özgürlüğünü geliştirmek, gelişen teknolojileri insan hakları ve demokratik ilkelere saygıyı güvence altına alabilmek için şekillendirmek, yolsuzlukla mücadeledeki sorunlar, demokratik yönetişimin gerekliliği olarak özgür, adil ve şeffaf seçimler bu başlıklardan bazılarını oluşturuyor.

Rekabetin odağındaki Afrika’ya özel ilgi

Bu arada ikincisi düzenlenen zirveye 121 ülke lideri davet edildi. Yeni davetli ülkeler arasında Bosna-Hersek, Gambiya, Honduras, Fildişi Sahili, Lichtenstein, Moritanya, Mozambik ve Tanzanya bulunuyor.

ABD’nin Rusya ve Çin ile aynı zamanda Afrika’da güçlü bir rekabet içinde olması nedeniyle, Afrika’dan beş ülkenin daha zirveye davet edilmesi dikkat çekici bulunuyor. Amerikan Başkan Yardımcısı Kamala Harris de bu hafta zirve ile eşzamanlı olarak, Gana, Tanzanya ve Zambiya’yı kapsayan Afrika turuna çıkmıştı.

Türkiye ve Macaristan yine ittifak dışında kaldı

Biden, tıpkı 2021’deki zirvede olduğu gibi bu haftaki zirveye de, NATO müttefikleri olmalarına rağmen Türkiye ve Macaristan’ın liderlerini davet etmedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Macaristan Başbakanı Victor Orban, başta ABD olmak üzere Avrupalı ülkeler tarafından, ülkelerinde demokratik gerilemeye yol açmak, yolsuzlukla mücadele etmemek, basın özgürlüğünü kısıtlamak ve liberal demokratik değerlerden uzaklaşmakla eleştiriliyor.

Her iki liderin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yakın ilişkileri, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyelikleri konusunda takındıkları tavırlar da eleştirilen diğer konular arasında.

İsveç merkezli V-Dem Enstitüsü tarafından açıklanan 2023 Demokrasi Raporu’na göre dünya genelinde otoriterleşme sorunu büyüyor.

2012’de dünya nüfusunun yüzde 46’sı otoriter yönetimler altında yaşarken günümüzde bu oran yüzde 72’yi aştı, yani günümüzde 5 milyar 700 milyonu aşkın insan, otoriter yönetimler altında yaşıyor.

V-Dem Enstitü’ne göre dünya nüfusunun yüzde 44’ü Türkiye, Nijerya, Pakistan ve Rusya gibi seçimle işbaşına gelen otokrasilerde, yüzde 28’i ise Çin, İran ve Vietnam gibi kapalı otokrasilerde yaşıyor.

Dünyada liberal demokrasi olarak tanımlanabilecek 33 ülkede yaşayanların oranı ise sadece yüzde 13.

ABD destekli araştırma grubu Freedom House da Mart ayında açıklanan son raporunda dünya genelinde demokrasideki gerilemenin sürdüğüne dikkat çekmişti.

Demokrasi Zirvesi’nde Freedom House’un koordinatörü olarak görev yapan Katie LaRoque, otoriterleşme ile mücadelede tek başına zirvelerin belirleyici olmadığını vurgulamakla birlikte, demokrasilerin bu zirveler sayesinde, otoriter saldırganlığa karşı politikaları koordine etme imkanına sahip olduklarını kaydetti.

Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi Direktörü Marti Flacks ise zirve hakkında kaleme aldığı analizde demokrasilerin bugün çok ciddi olarak tehdit altında olduklarına vurgu yaparak, “Bu geçmişte ciddi ama yavaş yavaş büyüyecek bir tehdit olarak görülüyordu. Artık hem ciddi, hem de acil olarak karşı konulması gereken bir tehdit olarak görülüyor” dedi.

Zirvenin sadece siyasetçileri değil, insan hakları savunucuları ve gazetecileri de bir araya getirdiğine dikkat çeken Flacks, bunun demokrasinin direncinin güçlendirilmesinde, sivil toplumun rolünün pekiştirilmesinde, “daha geniş bir demokratik ekosistemin” inşasında önem taşıyacağına vurgu yaptı.

Zirvenin odak noktasında teknolojinin yer aldığına işaret eden Flacks, demokrasi için mücadele edenlere, yolsuzlukları ifşa edenlere teknolojik destek ve mali taahhütler verilmesi halinde, değişime somut katkı sağlanabileceğinin altını çizdi.

Biden eleştiri oklarının hedefinde

ABD Başkanı Joe Biden, Demokrasi Zirvesi’ni ilk kez 2020 yılındaki seçim kampanyası sürecinde gündeme getirmişti. Biden, her ne kadar verdiği sözü tutarak ilk zirveyi 2021 yılında gerçekleştirmiş olsa da insan hakları savunucularının eleştirilerine hedef oluyor.

Hak savunucuları Biden’ı ABD’nin ekonomik ve güvenlik çıkarlarını öncelik olarak görmek, bu nedenle de otoriter rejimlere karşı net bir tavır sergilememekle eleştiriyor.

Biden’ın geçen yıl hem Suudi Arabistan hem de Mısır’ı ziyaret etmiş olması yoğun tepkilere yol açmıştı.

Alman Marshall Fonu (GMF) uzmanlarından Nicolas Bouchet de yayımlanan makalesinde, iyi niyetlerle olsa da Demokrasi Zirvesi ile başlatılan sürecin somut sonuç vermekte zayıf kaldığına işaret etti.

Bouchet, Rusya’nın Şubat 2022’deki saldırısı ile başlayan Ukrayna savaşının uluslararası gündemi tamamıyla değiştirdiğine, ABD ve Avrupalı müttefiklerinin siyasi kapasitelerini ağırlıklı olarak bu savaşa yöneltmek durumunda kaldıklarını aktardı.

Demokrasi Zirvesi’nden beklentilerin karşılanıp karşılanmadığı konusunda Orta ve Doğu Avrupa ülkelerindeki uzmanlardan görüş topladıklarını aktaran Bouchet, “Bazı olumlu yönlerine rağmen, tablo parlak değil” bilgisini paylaştı.

Bouchet, uzmanlarda gidişat konusunda genel bir karamsarlığın mevcut olduğuna dikkat çekerken, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Uzmanlarımız arasında, Biden yönetiminin Demokrasi Zirvesi ile ilgili gündeminin iyi niyetli olduğu, bunun Orta ve Doğu Avrupa’da bazı olumlu yansımaları olduğu, ancak uygulamanın zayıf kaldığı yönünde görüş birliği var diyebilirim.”

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Uluslararası Tahkim’den Türkiye’ye 1,4 Milyar Dolar Ceza

Uluslararası Tahkim, Türkiye ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) arasında 2014’te imzalanan petrol ihraç sözleşmesinin Irak merkezi yönetiminin haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle Türkiye 1,4 milyar dolar tazminat cezası verdi.

Karar üzerine Türkiye’nin istemiyle IKYB’den petrol boru hatları üzerinden yapılan sevkiyat da durduruldu.

Irak Merkezi yönetimi, Türkiye’nin IKBY’le yaptığı petrol sevkiyat anlaşmasına karşı açtığı Uluslararası Tahkim davasını kazandı.

Bağdat’ın 30 milyar dolar tazminat talebiyle açtığı davada mahkeme Irak’ı haklı buldu ve Türkiye’nin Irak hükümetine 1,4 milyar dolar ödemesine karar verdi.

Ankara ve Erbil  arasında 2014’te imzalanan Kerkük-Ceyhan boru hattından petrol sevkiyatı anlaşmasını Bağdat hükümeti, IKBY’nin anlaşma yapmaya yetkisiz olduğu ve petrol sevkiyatı yapamayacağı gerekçesiyle uluslararası yargıya götürmüştü.

Mahkeme kararı 2014-18 arası dönemi kapsayan sevkiyatı kapsıyor, 2018-23 arası dönemle ilgili dava görülmeye devam edecek.

Karar üzerine Türkiye’nin istemiyle IKYB’den petrol boru hatları üzerinden yapılan sevkiyat da durduruldu.

Irak merkezi yönetimi memnun

Irak Petrol Bakanlığı, Uluslararası Tahkim’in kararının Irak’tan yapılacak petrol ihracatında Bağdat’ın tek yetkili olduğunu tescil ettiğini vurgulayarak kararı memnuniyetle karşıladığını açıkladı.

Irak Federal Yüksek Mahkemesi de, 15 Şubat 2022’de IKYB Petrol ve Gaz Yasasının anayasaya aykırı olduğu ve elde edilen petrol ürünlerinin Bağdat yönetimine teslim edilmesi kararına varmıştı.

Erbil yönetimiyse kararı kınayarak, “verilen siyasi hükmün” çözüme hizmet etmediğini açıkladı.

IKYB boru hattı şirketi vanayı kapattı 

IKYB’deki petrol şirketleri, tahkim sonrası Ankara’nın talebi üzerine Kürdistan Boru Hatları Şirketi’nin Kerkük-Ceyhan boru hattını kapattığını açıkladılar.

Şeykan sahasından günde 55 bin varil petrol çıkartan Gulf Keystone Petroleum (GKP.L), Pazartesi günü yaptığı açıklamada, “tesislerinin önümüzdeki günlerde üretimini azaltarak sürdüreceği depolama kapasitesinin bulunduğunu, daha sonra üretime ara vereceğini” açıkladı.

Bölgede faaliyet gösteren şirketlerden DNO ve Genel Enerji, halen ellerindeki tanklarda birkaç günlük üretimi depolayabileceklerini söylediler. İki firma, geçtiğimiz yıl, günde 107 bin varil petrol üreten Tawke ve Peşkabir sahalarında hisse sahibi.

Genel Enerji’nin ayrıca geçtiğimiz yıl 4 bin 500 varil petrol çıkarttığı Tak Tak ve 4 bin 710 varil çıkarttığı Sarta alanlarında da hissesi var.

Kürt şirketler grubu Kar tarafından işletilen Hurmala petrol sahasında halen devam eden günde 135 bin varil hacmindeki üretim yeni durumdan etkilenmiyor.

Şahmaran Petroleum (SNM.V) şirketi de “IKYB’deki diğer petrol üreticileri ve ilgili hükümet yetkilileriyle yakın teması koruyarak durumu yakından izlemeye devam edeceğini” açıkladı.

Bölgede üretim yapan bütün şirketlerin hisse senetlerinde yüzde 10’u aşkın değer kaybı kaydedildi.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

“Peru’da Ele Geçirilen 2.3 Ton Kokain Türkiye’ye Gönderiliyordu” İddiası

Latin Amerika ülkesi Peru’da ele geçirilen 2 bin 310 kilo kokainin Türkiye’ye gönderileceği öne sürüldü. Peru’dan Türkiye’ye kokain sevkiyatı, geçtiğimiz yıl Kasım ayında Cengiz Güner adlı bir kişinin soya yağı içinde Türkiye’ye 1,5 ton kokain göndermek isterken yakalanmasıyla gündeme gelmişti.

Peru resmi verilere göre yılda yaklaşık 400 ton kokain üretimiyle dünyada en fazla kokain üretilen ülkeler arasında yer alıyor.

2023 Dünya Uyuşturucu Raporu’na göre Kolombiya’dan sonra kokainin hammaddesi olan koka üretiminin yüzde 26’sı Peru’da yapılıyor. Geçen yıl toplamda 22 ton kokain ele geçirilen ülkede uyuşturucu sevkiyatı daha çok gemilerle Pasifik Okyanusu üzerinden yapılıyor.

Peru’da DP World Limanı’nda narkotik ekiplerinin yaptığı incelemelerde, seramikler arasında gizlenmiş kauçuk kalıplar içinde 2 bin 310 kilo 760 gram kokain ele geçirildi. Yerel kaynaklar kokainin gönderilmek istenen ülkenin Türkiye olduğunu bildirdi.

VOA Türkçe’den Mustafa Özdemir’in aktardığına göre, ele geçirilen kokainin yurt dışına gönderilmesinin planlandığını belirten yetkililer bununla birlikte uyuşturucunun hangi ülkeye gönderilmek istendiğini açıklamadı. Yetkililer, konuyla ilgili soruşturmanın sürdürülmesi için yakalanan kokainin bir süre daha uzman birimin gözetiminde kalacağını söyledi.

Peru Cumhuriyet Savcılığı, Peru Polis Teşkiları Narkotik Birimi uzmanları ve gümrük uzmanlarının koordinasyonuyla yürütülen operasyonun zorlu bir istihbarat süreci sonucunda yapıldığını belirten yetkililer, bu miktardaki bir kaybın ulusları uyuşturucu kartellerine ‘güçlü bir darbe’ olduğunu belirtti.

Peru’daki ve Latin Amerika’daki bazı medya kurumları ele geçirilen kokainin Türkiye’ye gönderilmek istendiğini ileri sürdü. Peru’da El Comercial Gazetesi, Andina Haber Ajansı, RPP Haber gibi çok sayıda medya organın yanı sıra, Arjantin’den La Nacion Gazetesi, Brezilya’dan UOL, Bolivya’dan El Deber, Şili’den Portal Portuario ve İspanya’dan Europa Press gibi yayın organları da uyuşturucunun Türkiye’ye gönderilmesinin planlandığını iddia etti.

Peru’dan Türkiye’ye kokain sevkiyatı, geçtiğimiz yıl Kasım ayında Cengiz Güner adlı bir kişinin soya yağı içinde Türkiye’ye 1,5 ton kokain göndermek isterken yakalanmasıyla gündeme gelmişti.

Yılda 400 ton kokain üretiliyor

Peru resmi verilere göre yılda yaklaşık 400 ton kokain üretimiyle dünyada en fazla kokain üretilen ülkeler arasında yer alıyor.

2023 Dünya Uyuşturucu Raporu’na göre Kolombiya’dan sonra kokainin hammaddesi olan koka üretiminin yüzde 26’sı Peru’da yapılıyor. Geçen yıl toplamda 22 ton kokain ele geçirilen ülkede uyuşturucu sevkiyatı daha çok gemilerle Pasifik Okyanusu üzerinden yapılıyor.

Paylaşın

Suriye İle Normalleşme: Türkiye Farklı Çekilme Seçenekleri Üzerinde Çalışıyor

Türkiye ve Suriye arasında ilişkilerin normalleşmesi için başlatılan süreç ne durumda? Türkiye’yi yakından takip eden bazı yazarlara göre süreç tökezlemiş durumda. Bu da Suriye dosyasının birçok farklı dosyayla bağlantılı olmasıyla alakalı.

Ancak Lübnan’da yayınlanan El Akhbar gazetesinin geçtiğimiz hafta bazı Suriyeli kaynaklara dayandırdığı haberine göre, Türkiye bu sürecin işlemesi için Suriye’den çekilmek dahil olmak üzere farklı seçenekler üzerinde çalışıyor.

Geçtiğimiz hafta Suriye’yle ilgili gerek sahada gerekse de diplomatik alanda birçok dikkat çekici gelişme yaşandı. Bunlardan biri, Suriye’nin doğusundaki bölgelerde bulunan Amerikan kuvvetlerine yönelik İran’a yakın silahlı gruplar tarafından düzenlenen saldırılar ve ABD’nin buna karşılık vermesiyle tansiyonun yükselmesi oldu.

İran’ın Ortadoğu’da başını çektiği “direniş ekseni”ne yakın Rai Al Youm gazetesinin başyazarı Abdulbari Atvan, Amerikan güçleri ile İran’a bağlı gruplar arasındaki gerilimin Suriye’de angajman kurallarının değiştiğini gösterdiğini yazdı. Atvan’a göre bu değişiklik, artık Direniş Ekseni’nin (İran-Suriye-Lübnanlı Hizbullah Örgütü ve Iraklı bazı milis gruplardan oluşuyor) Suriye’de Amerikan varlığıyla beraber yaşamak yerine saldırı pozisyonuna geçtiği şeklinde.

Son dönemde Suriye yönetimi ile diplomatik kanalları açmaya hazırlanan ülkelere Suudi Arabistan da katılıyor. Suudi Arabistan’ın Arap dünyasındaki ağırlığından kaynaklı olarak bu adımın, Suriye’nin başta Arap Birliği’ne geri dönmesi gibi birçok gelişmeye etki edeceği konuşuluyor.

Suriye yönetimine karşı 2011’den itibaren muhalefeti destekleyen en önemli ülkelerden Suudi Arabistan, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler Suriye ile normalleşme yoluna giderken, Katar’ın Esad karşıtı tutumunda bir değişikliğe gitmemesi ise göze çarpıyor.

Peki, Türkiye ve Suriye arasında ilişkilerin normalleşmesi için başlatılan süreç ne durumda? Türkiye’yi yakından takip eden bazı yazarlara göre süreç tökezlemiş durumda. Bu da Suriye dosyasının birçok farklı dosyayla bağlantılı olmasıyla alakalı. Ancak Lübnan El Akhbar gazetesinin geçtiğimiz hafta bazı Suriyeli kaynaklara dayandırdığı haberine göre, Türkiye bu sürecin işlemesi için Suriye’den çekilmek dahil olmak üzere farklı seçenekler üzerinde çalışıyor.

“Türkiye ve Suriye normalleşmesi tökezledi mi?”

Çok açıktır ki, Suriye ve Mısır dosyaları Türkiye açısından benzerlerine nazaran daha farklı bir konumda. Örneğin Birleşik Arap Emirlikleri, Suud ve İsrail ile ilişkiler konularında Türkiye’nin diğer ülkelerle olan uzlaşma adımları başarıya uğrarken, Suriye ve Mısır ile olan uzlaşma girişimleri sekteye uğradı.

Peki, Türkiye’nin BAE, Suud ve İsrail ile olan ilişkilerindeki normalleşme görüşmeleri başarılı olurken Suriye Mısır ile normalleşme çabaları neden başarısız oldu?

Bu sorunun cevabı çok merkezi bir konuya dayanmaktadır. Suriye ve Mısır ile olan ilişkiler konusu BAE, Suud ve İsrail ile olan ilişkilerden farklı olarak zorlu olan başka konularla bağlantılıdır. Mısır’la ilişkilerin normalleşmesi, Doğu Akdeniz’de enerji alanındaki çekişmelerle ve Libya’daki karmaşık durumla bağlantılıdır.

Türkiye’nin ilişkileri normalleştirme listesinde en sona bıraktığı Suriye dosyası ise Türk dış politikası açısından bir mihenk taşı konumundadır. Bu konu, Türkiye’nin ulusal güvenliğiyle doğrudan bağlantılıdır.

Mısır ve Suriye ile olan normalleşme girişimlerinin başarısız olması veya tökezlemesi, Türkiye’nin dış politikada daha ciddi dönüşümler yapması gerektiğini göstermektedir. Ayrıca, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin hayati çıkarları ve Doğu Akdeniz, Libya, Suriye ve Irak’a hâkim olma arzusu söz konusu olduğunda Ankara’nın katı davrandığını da ortaya koymaktadır. Bu nedenle, önümüzdeki iki ay boyunca yapılabilecek tek şey Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarını beklemek olacaktır.” (BAE El Haliç Gazetesi / Muhammed Nureddin)

Suriye rejiminin on yıllık bölgesel tecridinin bitmesinin yolu açılmış görünüyor. Özellikle de Arap Dünyasındaki ağırlığıyla bilinen Suudi Arabistan’ın Şam ile ilişkilerin kesilmesine neden olan gelişmelerin gözden geçirilmesi çağrısı yapmasının ardından.

Bu, başta Ankara’nın Suriye’deki rejime ilişkin yeni pozisyonu olmak üzere, büyük sürprizlere yol açan siyasi dönüşümlerle dolu bir döneme denk gelmektedir. Bunun yanı sıra Kahire ve Şam’ın yakınlaşma adımları ve BAE ile Suud’un Suriye’nin Arap Birliği’ne geri dönmesi için yürüttüğü gizli ve aleni çalışmalar da devam etmektedir.

Peki Katar neden ısrarla Esad’ın Suriye’nin başında kalacağı bir çözümü ve bu bağlamdaki bir normalleşmeyi reddetmektedir. Mısır’da Sisi ile arasındaki derin anlaşmazlıklara rağmen yeni bir sayfa açmayı kabul ederken Esad’la aynı duruma neden yanaşmıyor?

Katar’ın Suriye’yle ilgili tutumunu Suriye’de aynı tonda konuşan Amerika Birleşik Devletleri’nin tutumuyla bağdaştırabiliriz. ABD’nin NATO dışındaki en önemli müttefiklerinden biri olan Katar, Moskova ve Washington arasındaki çekişmenin Suriye’de de devam ettiğini düşünüyor ve Esad yönetimiyle herhangi bir yakınlaşmanın ABD ile arasındaki stratejik ortaklığa bir darbe indireceği görüşünde.” (Fadel El Munasafa / Londra Merkezli El Arab Gazetesi)

Öyle görünüyor ki, Amerikan güçlerinin Suriye’nin petrol, gaz ve tahıl zengini olan doğu bölgesinde sayılı günleri kaldı. Bölgede direniş eksenine yakın grupların ABD güçlerine yönelik insansız hava araçları ve füzelerle yaptığı saldırılar göz önüne alındığında, ABD’yi burada küçük düşürücü bir yenilginin beklediği görülüyor.

Amerikan kuvvetleri bunun üzerine F15 savaş uçaklarıyla karşı saldırılarda bulundu ve bu saldırılarda 19 kişi hayatını kaybetti. Ancak bunun üzerine Amerika’nın Deyr Ez Zor kentinin doğusundaki bir petrol bölgesindeki üssüne yönelik 10 füzeyle karşılık verildiği de doğru.

Bize göre bu gelişmelerdeki tehlike, direniş ekseni savaşçılarından kaç kişinin şehit olduğu değil. Aksine füzelerin ve insansız hava araçlarının savaş meydanına girmesi ve sayıları 900’ü aşan Amerikan kuvvetlerinin güvenliğini tehdit etmesidir. 10 senedir ilk defa Amerikan güçlerine can kaybı verdirildi. Askerî açıdan en önemli gelişme budur.

Geçtiğimiz günlerde yaşanan bu gelişmelere bakıldığında, direniş ekseninin Suriye ve Irak sınırındaki komutasında bir angajman değişikliğine gidildiği göze çarpar. Bu değişiklik, artık bölgedeki Amerikan işgaliyle beraber yaşama ve onun saldırılarına karşı koymaya çalışmak yerine doğrudan hücum durumuna geçmesidir. Bu da daha büyük stratejik bir hedef doğrultusundadır. Bu hedef, Amerikan güçlerini bölgeden çekilmeye zorlama, ona bağlı olan Suriye Demokratik Güçleri’nin tasfiye edilmesi ve bölgenin tekrar Suriye’nin egemenliğine girmesidir.” (Abdulbari Atvan / Rai Al Youm Gazetesi)

“Türkiye, Suriye’den çekilmek için farklı seçenekler üzerinde çalışıyor”

Suriye’nin geçtiğimiz haftalarda Moskova’da Türkiye, İran ve Rusya ile dışişleri bakanları düzeyinde bir toplantı yapılmasını reddetmesine ve yapılacak herhangi bir zirveye şart olarak başta Türkiye’nin Suriye’den çekilmesi olmak üzere bazı şartlar öne sürmesine rağmen, Türkiye söz konusu görüşmenin gerçekleştirilmesi konusunda ısrarcı davranıyor. Moskova da, şu ana kadar herhangi bir tarihin belirlemeksizin bu toplantının mühendisliğini yapıyor.

Suriyeli muhalif kesimlerin Türk kaynaklardan aktardığı bilgilere göre, Türkiye söz konusu görüşmenin önümüzdeki Mayıs ayında yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce gerçekleşmesi yönündeki çabalarını sürdürmektedir. Hem de Suriye tarafının Türkiye – Suriye ilişkilerinin Türkiye’deki seçimlerle herhangi bir şekilde ilişkilendirilmemesi yönündeki ısrarına rağmen.

Aynı kaynaklar, Türk yetkililerinin Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığı ve bunun sonlandırılması için farklı seçenekler ve bu seçeneklerin arabulucu Rusya ve İran’a sunulması üzerinde çalıştıklarını belirtiyor. Belki de Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun söz konusu görüşmenin yakında yapılacağıyla ilgili konuşması bununla ilgilidir. (Alaa Halebi / Lübnan El Akhbar Gazetesi)

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın

Türkiye, Hırvatistan Maçı Hazırlıkları Başladı

2024 Avrupa Şampiyonası Elemeleri’nde D Grubu’ndaki ikinci maçında 28 Mart Salı günü Hırvatistan ile Bursa’da karşılaşacak Türkiye A Milli Futbol Takımı, müsabakanın hazırlıklarına başladı.

Haber Merkezi / Teknik Direktör Stefan Kuntz yönetiminde, Özlüce İbrahim Yazıcı Tesisleri’nde gerçekleştirilen antrenmanda, ısınmanın ardından dar alanda pas ve çift kale taktik çalışma yapıldı. Son bölümde ise hücum varyasyonları ve son vuruşlar üzerinde duruldu.

Dün akşam oynanan Ermenistan karşılaşmasında belirli süre alan futbolcular, kamp otelinde yenilenme antrenmanı yaparken, diğer oyuncular ise sahadaki çalışmada yer aldı.

A Milli Futbol Takım’ın bu akşam yaptığı çalışmayı TFF 1. Başkan Vekili İbrahim Burkay ve TFF Millî Takımlar Sorumlusu Hamit Altıntop da izledi.

Bursaspor Başkanı Ömer Furkan Banaz, A Milli Futbol Takım antrenmanını ziyaret ederek Hamit Altıntop ve Stefan Kuntz’a çiçek verdi. Banaz ayrıca, kulübün altyapısından yetişmiş millî oyuncularımız Altay Bayındır, Zeki Çelik ve İsmail Yüksek’e de Bursaspor forması armağan etti.

Teknik Direktör Stefan Kuntz ve aday kadrodan bir futbolcumuz, yarın saat 16.15’te maçın oynanacağı Büyükşehir Belediye Stadyumu’nda bir basın toplantısı düzenleyecek. Ay-Yıldızlılar, maç öncesindeki resmî antrenmanını da bu tesiste saat 17.00’de gerçekleştirecek.

Paylaşın

Türkiye, Ermenistan Deplasmanında 1-2 Kazandı

Türkiye A Milli Futbol Takımı, UEFA (Avrupa Futbol Federasyonları Birliği) 2024 Avrupa Şampiyonası Elemeleri D Grubu açılış maçında deplasmanda Ermenistan’ı 2-1 mağlup ederek ilk müsabakalar sonunda grupta liderliğe yükseldi. 

Haber Merkezi / Başkent Erivan’da oynanan maçta Türkiye’nin gollerini 35. dakikada Orkun Kökçü ve 64. dakikada Kerem Aktürkoğlu attı. Ermenistan’ın sayısı ise 10. dakikada Ozan Kabak’ın ters dokunuşuyla kendi kalesine attığı golle geldi.

Republican Stadyumu’ndaki müsabakayı İspanya Futbol Federasyonu’ndan Jose Maria Sanchez yönetti.

D Grubu’nun diğer müsabakasında Hırvatistan, evinde Galler ile 1-1 berabere kaldı. Letonya ise ilk maçı bay geçti.

A Milli Futbol Takımı, gruptaki ikinci maçında 28 Mart Salı günü Bursa Stadyumu’nda saat 21.45’te Hırvatistan’ı konuk edecek.

Maçtan Dakikalar:

10. dakikada sağ kanattaki Barseghyan, ceza sahasına hareketlenen Hovhannisyan’a pasını verdi. Hovhannisyan’ın altı pas içine yerden sert çevirdiği topu Ozan Kabak ters bir vuruşla kendi ağlarına gönderdi: 1-0

19. dakikada gelişen ev sahibi takımın atağında, Barseghyan ceza sahasına giren Spertsyan’a pasını attı. Bu oyuncunun bekletmeden sağ çaprazdan şutunu kaleci Mert kontrol etti.

27. dakikada milli takım beraberlik golüne yaklaştı. Hakan Çalhanoğlu’nun sağ kanattan altıpas önüne kullandığı kornerde iyi yükselen Merih Demiral kafayı vurdu, kaleci ayağının dibine meşin yuvarlağı yatarak kontrol etti.

28. dakikada Hakan’ın pasıyla topla buluşan Cengiz, Ermenistan ceza sahasına yaklaştı. Cengiz’in ceza yayı önünden ayak içiyle yaptığı plase vuruşta, meşin yuvarlak az farkla yandan auta çıktı.

35. dakikada Onur Bulut’un pasıyla Ermenistan ceza sahası önünde topla buluşan Orkun Kökçü’nün sağ ayağıyla köşeye yaptığı vuruşta meşin yuvarlak köşeden ağlara gitti: 1-1.

64. dakikada Enes Ünal’ın hızlı kullandığı serbest vuruşta savunma arkasına sarkan ve kaleciyle karşı karşıya kalan Kerem Aktürkoğlu, plase bir vuruşla meşin yuvarlağı kalecinin solundan ağlara gönderdi: 1-2.

70. dakikada gelişen Ermenistan atağında Barseghyan’ın arka direğe gönderdiği topu Zelarayan’ın altıpasa çevirdiği topa Haroyan kafayı vurdu, meşin yuvarlak az farkla dışarıya çıktı.

73. dakikada Ermenistan’ın sol kanattan gelişen atağında Bayramyan’ın ceza sahasına yaptığı ortayı Barseghyan’ın kafayla indirdiği topa Briasco sert vurdu, kaleci Mert sağına yatarak meşin yuvarlağı iki hamlede kontrol etti.

Stat: Republican

Hakemler: Jose Maria Sanchez, Raul Cabanero, Inigo Prieto (İspanya)

Ermenistan: Beglaryan, Hovhannisyan, Voskanyan (Dk. 28 Mkrtchyan) (Dk. 54 Bayramyan), Haroyan, Arutiunian, Tiknizyan, Iwu, Spertsyan, Zelarayan (Dk. 75 Adamyan), Briasco (Dk. 76 Bichakhchyan), Berseghyan

Türkiye: Mert Günok, Ozan Kabak, Merih Demiral (Dk. 46 Salih Özcan), Çağlar Söyüncü, Onur Bulut, Orkun Kökçü (Dk. 74 İsmail Yüksek), Hakan Çalhanoğlu, Ferdi Kadıoğlu (Dk. 73 Eren Elmalı), Cengiz Ünder, Cenk Tosun (Dk. 46 Kerem Aktürkoğlu), Enes Ünal (Dk. 85 Umut Nayir)

Goller: Dk. 10 Ozan Kabak (Kendi kalesine) (Ermenistan), Dk. 35 Orkun Kökçü, Dk. 64 Kerem Aktürkoğlu (Türkiye)

Ermenistan’a karşı 3’te 3

Ay-Yıldızlılar, Ermenistan ile tarihinde oynadığı 3 maçı da galibiyetle kapattı. Milli Takımımız, 2010 Dünya Kupası Avrupa Elemelerinde 6 Eylül 2008’de Ermenistan’ın Hrazdan şehrinde oynanan maçı 2-0 kazanmıştı. 14 Ekim 2009’da Bursa Atatürk Stadı’nda oynanan maçı da 2-0 kazanan Millilerimiz, bu akşam Erivan’da da 2-1’lik skorla galibiyete ulaştı.

A Milli Futbol Takımı 613. maçına çıktı

A Milli Futbol Takımı, tarihindeki 613. müsabakasına Ermenistan karşısında çıktı. A Milli Futbol Takımı, 100 yıllık tarihinde 334’ü resmi, 279’u özel, toplam 613 maç oynayıp, biri hükmen olmak üzere 237 galibiyet, 145 beraberlik ve 231 yenilgi yaşadı. Milli takım, toplam 834 gol attı, kalesinde 876 gol gördü.

Paylaşın