Türkiye’nin Finlandiya Kararı Rusya İle İlişkileri Nasıl Etkiler?

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), Finlandiya’nın NATO’ya (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) katılım protokolünü onayladı. Finlandiya’nın önümüzdeki hafta Salı ve Çarşamba günü Brüksel’de yapılacak NATO Dışişleri Bakanları toplantısında büyük olasılıkla NATO’nun 31’inci üyesi olarak ilan edilmesi bekleniyor.

Onayın ardından denge politikası yürüten Türkiye’ye Rusya’nın bakışının değişip değişmeyeceği sorusu gündeme geldi. Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) Direktörü Sinan Ülgen, “Rusya’nın da Türkiye’den kalıcı beklentisi yoktu NATO genişlemesini tamamen bloke etmesi yönünde. Türkiye de öyle bir mesaj vermemişti zaten” yanıtını veriyor.

Türkiye’nin Eski NATO Daimî Temsilcisi Emekli Büyükelçi Fatih Ceylan ise, “Bu üyelik, Rusya’nın askeri tertiplenmesini yani askeri düzenini bir şekilde yeniden bu şarta göre uyarlamasını gerektiriyor. Dolayısıyla Rusya üzerindeki baskı da artacak” diyor.

Finlandiya’nın NATO üyeliğinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) onaylanmasıyla NATO’nun genişlemesinin önü açıldı. Çekincelerini kaldırmasının ardından Türkiye’nin üstündeki diplomatik baskının hafifleyebileceğini söyleyen uzmanlar, ancak İsveç’le ilgili onay sürecinin hâlâ beklediğine dikkat çekiyor.

İsveç’in NATO üyeliğinin Türkiye’deki onayı 14 Mayıs seçimleri sonrasına kalmış durumda. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, iki gün önce İsveç’in üyeliğinin sorulması üzerine “Beklediğimiz bazı şeyler var, yerine gelmeden olmaz” demişti.

Türkiye’nin inişli çıkışlı onay süreci

Finlandiya, Ukrayna savaşının başlaması ve uzun süreceğinin anlaşılmasının ardından İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki tarafsızlığını bozma kararı almış ve sınırdaş olduğu Rusya’ya karşı hissedilen tehlikeyi bertaraf etmek için İsveç’le birlikte 18 Mayıs 2022’de NATO’ya başvurmuştu. İttifak da bu iki ülkeyi 5 Temmuz 2022’de resmen davet etmişti.

Finlandiya’nın üyeliğinin onaylanmasına kadar geçen 10 buçuk aylık sürede ise Türkiye’nin onay süreci ile ilgili inişli çıkışlı gelişmeler yaşandı.

Ankara, iki ülkenin başvurusunun ardından onay için bazı alanlarda taleplerde bulundu. Madrid’te Haziran ayında düzenlenen NATO toplantısında aday ülkeler ve Ankara arasında gerçekleşen görüşmeler sonrasında ise ortak üçlü mekanizma kuruldu.

Üç ülke arasında zirve marjında 28 Haziran 2022’de imzalanan mutabakat zaptı ile İsveç ile Finlandiya’nın “terörle mücadele konusunda Türkiye ile işbirliğini artırmaları” “başta PKK olmak üzere terörle ilişkilendirilen Türkiye kökenli örgütlerin her türlü faaliyetlerini engellemeleri” ve “Türkiye’nin ‘terör suçlusu’ olarak isim isim verdiği kişileri iade etmeleri” şartları getirildi.

İsveç, “terörle mücadelede güvenlik güçlerinin alanını daha da açmak için” anayasada değişikliğe giderken 1 Ocak 2023’de yürürlüğe giren bu anayasa değişikliklerinin ardından “terörle mücadeleyi ilgilendiren” birçok yasada da uyum çalışması yaptı. Ancak bu adımlar Ankara için çok tatmin edici bulunmadı. Türkiye taleplerinin Finlandiya tarafından karşılandığını, İsveç’in adımlarının ise yetersiz kaldığını savunuyor.

6 Şubat depremleri ve ekonominin etkisi

Peki Ankara’nın Finlandiya için vetosunu kaldırmasında hangi faktörler etkili oldu?

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’e konuşan Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) Direktörü Sinan Ülgen, Türkiye’nin Finlandiya ile ilgili başından beri ciddi bir sorunu bulunmadığını söyleyerek 6 Şubat depremlerinin ve ekonomideki kötüleşmeyle birlikte ortaya çıkan beklentilerin de bu onayda etken olduğunu düşünüyor ve şöyle konuşuyor:

“Daha önce Batı’yla olan birtakım ihtilafların tekrar vurgulanması tercih edilebilirdi. Ama şimdi bunu görmememizin nedeni hem deprem hem de ekonomik beklentilerin artması.”

14 Mayıs’ta önemli bir seçime giden Türkiye’de iktidar geçmiş seçimler öncesindeki dönemlerden farklı olarak Batı ülkeleri ile gerginlik politikası takip etmiyor. Başta zengin Körfez ülkeleri olmak üzere çevre ülkelere sıcak mesajlar veren Ankara, yine seçime giden Yunanistan ile de gerginlik politikası sürdürmemeye özen gösteriyor.

Türkiye üzerindeki baskı azalır mı?

İsveç ile Finlandiya’nın üyeliklerinin gündeme gelmesi ve Türkiye’nin çekincelerinin ortaya konmasıyla birlikte İttifak ülkelerinden gelen baskının son onayla hafiflemesi bekleniyor.

Ülgen, Türkiye üzerindeki diplomatik baskının bir ölçüde de olsa azalacağı görüşünde ve bunu “Çünkü Türkiye kategorik olarak NATO genişlemesine karşı olmadığını böylelikle göstermiş oldu” sözüyle aktarıyor.

Rusya ile sınırdaş olan Finlandiya’nın üyeliği NATO için kritik görülürken Baltık Denizi’ndeki etkinlik açısından da İsveç’in konumu önemli.

Türkiye’nin Eski NATO Daimî Temsilcisi Emekli Büyükelçi Fatih Ceylan, İsveç’in katılımıyla Baltık Denizi’nin bir çeşit “NATO Denizi” gibi olacağına işaret ederek Temmuz ayındaki NATO zirvesi öncesinde Türkiye’deki seçimlerin de sonuçlarının belli olmasıyla İsveç’in durumunun da netleşebileceğini kaydediyor. Ceylan şunları söylüyor:

“Seçimler geliyor. Sonrasında cumhurbaşkanlığı ve parlamentoda nasıl bir tablo ortaya çıkacağını göreceğiz. Ama zirve öncesinde bir şekilde İsveç’in durumunun da bir hal yoluna gireceğini düşünüyorum. Eğer olmazsa o zaman biz yine ittifakı karşımıza alacak bir kulvara girmiş oluruz.”

Finlandiya’nın üyeliğinin önemi

Finlandiya’nın Rusya ile 1340 kilometrelik sınırı bulunuyor. Bu iki ülke arasında Finlandiya’nın aslında daha kritik bir konumda olduğunu düşünen Ülgen, “Çünkü Rusya’yla sınırı olan Finlandiya. Onun için Finlandiya’nın üye olması her halükârda NATO genişlemesinin önemli bir parçası” diyor.

Sürecin başında iki ülkenin birlikte üye olmasının değerlendirildiğini hatırlatan Ülgen, sonraki politika değişikliğini şöyle anlatıyor:

“Burada asıl değişikliği yaratan İsveç ve Finlandiya arasındaki anlayış. Yani ilk başta bu iki ülke ‘biz beraber gireriz’ anlayışından hareket ediyordu. Fakat Türkiye’nin pozisyonu nedeniyle de en nihayetinde kendi aralarında önce Finlandiya’nın girmesini düşündüler. Çünkü burada daha kritik konumda olan ülke Rusya’yla sınırı olması nedeniyle Finlandiya.”

Son onayın ardından denge politikası yürüten Türkiye’ye Rusya’nın bakışının değişip değişmeyeceği sorusunu ise Ülgen, “Rusya’nın da Türkiye’den kalıcı beklentisi yoktu NATO genişlemesini tamamen bloke etmesi yönünde. Türkiye de öyle bir mesaj vermemişti zaten” yanıtını veriyor.

Bu durumda Finlandiya’nın İttifak’a katılması Rusya’nın NATO ile olan sınır uzunluğu artmış olacak.

Emekli Büyükelçi Fatih Ceylan, “Bu üyelik, Rusya’nın askeri tertiplenmesini yani askeri düzenini bir şekilde yeniden bu şarta göre uyarlamasını gerektiriyor. Dolayısıyla Rusya üzerindeki baskı da artacak” diyor.

İttifak’a Finlandiya’nın katılımıyla sınırda hemen bir hareketlenme beklememek gerektiğini, önce katılım sürecinin tamamlanmasının ve gerekli hazırlıkların yapılması gerektiğini vurgulayan Ceylan, Temmuz ayında Litvanya’da yapılacak NATO zirvesinin önemli olacağını belirtiyor.

Paylaşın

Türkiye’nin İlk Dijital Perakende Bankası Kuruldu: TOM Bank

TOM Bank, Türkiye’nin lisanslı ilk dijital perakende bankası oldu. Karar, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu‘nun (BDDK) onayının ardından Resmi Gazete’de yayımlandı.

Gazete Duvar’da yer alan habere göre, 1,5 milyar TL başlangıç sermayeli olarak kurulan ve sadece dijital kanallarda hizmet verecek olan TOM Bank, Türkiye’de ve yurt dışında önemli başarılar elde etmiş, kendi kategorilerinde sektör lideri olan A101, English Home, Memorial Sağlık Grubu, Eve şirketlerini bünyesinde barındıran Aydın Grup hissedarları ve üst yönetimi tarafından kuruldu.

T.O.M. Şirketler Grubu’nun bir şirketi olacak dijital banka, etik bankacılık vizyonuyla %100 dijital ürün ve süreçlerle, sunduğu yenilikçi fırsatlar ve avantajlarla yüksek bir müşteri ağına ulaşmayı hedefliyor.

Bankacılık hizmetlerinin daha fazla kişiye ulaşmasına ve geleneksel bankaların sunduğu tüm hizmetlerin internetin olduğu her yerden ve mobilden erişilebilir olması anlamına gelen dijital bankacılığın ülkemize pek çok yenilik getireceğinin altını çizen TOM Bank Kurucusu ve Genel Müdürü Onur Özkan, “Avrupa ve Amerika’da hızla yükselen dijital bankacılık trendini yakından takip ederek Aydın Grup ve TOM Şirketler Grubu bünyesindeki tecrübe ve deneyimlerimizi bir araya getirmek istedik. Her cebin, her evin bankası olmak hedefiyle bankanın en teknolojik halini TOM Bank ile oluşturduk.

TOM Bank olarak kapsayıcılık ilkesi doğrultusunda finansal hizmetlerin erişimini kolaylaştırmayı amaçlayarak dijital bankacılık konusunda ülkemizde ses getirmeyi hedefliyoruz. Gruba bağlı Türkiye’nin dört bir yanına yayılan her ilçede en az bir mağazası bulunan A101’in yaygınlığının verdiği güçle hareket edeceğiz. Dünyanın lider ve en yenilikçi dijital bankalarından birisiolmak vizyonuna paralel bir şekilde, Türkiye’yi en yakın zamanda Avrupa’nın ilk 5 dijital bankasından biri olarak temsil etme hedefinde çalışmalarımızı sürdüreceğiz” dedi.

TOM Bank, mikrokrediler ve TL, katılma, altın, euro, dolar hesaplarının ücretsiz olması şube giderlerinden yapılacak tasarrufların müşterinin lehine kullanılarak daha avantajlı teklifler sunma imkanını sağlayacak. Kişilerin tamamen mobil uygulama üzerinden kolayca müşteri olabildiği TOM Bank’in kritik avantajlarından bir tanesi de Türkiye’de bir ilk olan A101 mağazalarından şubeye gitmeden, masrafsız, komisyonsuz, teminatsız “Veresiye Kredi” imkanı sunması olacak.

Birkaç dakika içinde limit oluşturulup kredi kullandırabilecek teknolojik altyapısı ile müşteriler kendilerine yürüme mesafesinde olan her ilçedeki A101 mağazalarından nakit ihtiyaçlarını karşılayabilecekler. Bunun yanı sıra TOM Bank, müşterilerin ATM arama derdine de çözüm olacak. Sadece QR kod okutularak A101 kasalarından anında para çekme ve ödeme yapılmasını planlıyor.

Paylaşın

Hazine Ve Maliye Bakanlığı Açıkladı: Türkiye’nin Dış Borcu 459 Milyar Dolar

31 Aralık 2022 itibarıyla Türkiye’nin brüt dış borç stoku 459 milyar dolar olarak gerçekleşirken, stokun milli gelire oranı yüzde 50,7 oldu. Aynı tarihte net dış borç stoku 235,3 milyar dolar olarak kayıtlara geçti. Stokun milli gelire oranı yüzde 26 seviyesinde gerçekleşti.

Haber Merkezi / Aynı tarihte Hazine garantili dış borç stoku ise 15,9 milyar dolar olarak hesaplandı. Kamu net borç stoku bu dönemde 2 trilyon 522 milyar lira olarak kaydedildi. Stokun milli gelire oranı yüzde 16,8 oldu.

AB tanımlı genel yönetim borç stoku 4 trilyon 763 milyar lira, bu rakamın milli gelire oranı ise yüzde 31,7 olarak kayıtlara geçti.

Hazine ve Maliye Bakanlığı, 31 Aralık 2022 itibarıyla brüt ve net dış borç stoku, Hazine garantili dış borç stoku ve kamu net borç stoku ile Avrupa Birliği (AB) tanımlı genel yönetim borç stoku verilerini açıkladı.

Bakanlık tarafından yapılan açıklamada şöyle denildi:

“Türkiye Brüt Dış Borç Stoku”, 31 Aralık 2022 tarihi itibarıyla 459 milyar ABD Doları olarak gerçekleşmiş olup stokun milli gelire oranı ise yüzde 50,7 olmuştur. Aynı tarihte, “Türkiye Net Dış Borç Stoku” ise 235,3 milyar ABD Doları olarak gerçekleşmiş olup stokun milli gelire oranı yüzde 26,0 olmuştur.

Hazine garantili dış borç stoku 31 Aralık 2022 tarihi itibarıyla 15,9 milyar ABD doları olarak gerçekleşmiştir.

“AB Tanımlı Genel Yönetim Borç Stoku”, 31 Aralık 2022 tarihi itibarıyla 4.763 milyar TL olarak gerçekleşmiş olup stokun milli gelire oranı yüzde 31,7 olmuştur. Aynı tarihte, “Kamu Net Borç Stoku” ise 2.522 milyar TL olarak gerçekleşmiş olup stokun milli gelire oranı yüzde 16,8 olmuştur.

Paylaşın

Türkiye’de Neredeyse Herkes İcralık

İcra ve iflas dairelerindeki dosya sayıları ülkenin içinde bulunduğu ekonomik darboğaza ayna tuttu. İcra ve iflas dairelerinde 2020’de 30 milyon 384 bin 443 olan dosya sayısı, 2021 ve 2022 yılı itibarıyla sırasıyla 32 milyon 169 bin 150 ve 33 milyon 275 bin 632 olarak gerçekleşti.

Adalet Bakanlığı’nca yayımlanan istatistikler, ülkedeki suç oranlarında yaşanan artışı ortaya koydu. 2022’de bir önceki yıla oranla dolandırıcılık suçunda yüzde 41, çocuklara yönelik cinsel istismar suçunda yüzde 33, hırsızlık suçunda yüzde 30, uyuşturucu suçunda ise yüzde 25’lik artış yaşandı.

BirGün’den Mustafa Bildircin’in haberine göre; Cumhuriyet başsavcılıklarında 2020’de 8 milyon 996 bin 173, 2021’de 9 milyon 857 bin 295 olan soruşturma dosyası sayısı, geçen yıl 10 milyon 598 bin 645’e yükseldi.

Başsavcılıklardaki 10 milyon 598 bin 645 dosyanın 5 milyon 40 bin 427’si karara bağlandı. Ceza mahkemelerindeki toplam dosya sayısının suç karar türlerine göre dağılımı da dikkat çekti.

2022’de ceza mahkemelerinde 2 milyon 9 bin 860 dosyanın 867 bin 397’sine yönelik mahkûmiyet kararı çıktı. Ağır ceza mahkemelerinde alınan mahkûmiyet karar sayısı ise kayıtlara 102 bin 92 olarak geçti.

Suça sürüklenen çocuk sayısında da ciddi artış yaşandı. 2021’de 50 bin 114 olan çocuk ceza mahkemelerindeki dosya sayısı, geçen yıl 52 bin 612’ye yükseldi. 2022’de çocuk ceza mahkemelerindeki dosyalara yönelik karar türleri şöyle:

Mahkûmiyet: 20 bin 800

Beraat: 9 bin 607

Diğer kararlar: 9 bin 324

Herkes icralık

İcra ve iflas dairelerindeki dosya sayıları da ülkenin içinde bulunduğu ekonomik darboğaza ayna tuttu. İcra ve iflas dairelerinde 2020’de 30 milyon 384 bin 443 olan dosya sayısı, 2021 ve 2022 yılı itibarıyla sırasıyla 32 milyon 169 bin 150 ve 33 milyon 275 bin 632 olarak gerçekleşti.

Cumhuriyet başsavcılıklarında geçen yıl açılan soruşturma evresine gelinen dosyalardaki şüpheli ve suç sayıları ise şöyle:

Malvarlığına karşı suçlar: 5 milyon 847 bin 538 dosya, 6 milyon 552 bin 641 şüpheli

Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar: 121 bin 242 dosya, 114 bin 78 şüpheli

Hürriyete karşı suçlar: 914 bin 175 dosya, 1 milyon 34 bin 167 şüpheli

Kamunun sağlığına karşı suçlar: 402 bin 126 dosya, 286 bin 296 şüpheli.

“İfade özgürlüğünün önündeki en büyük engellerden” olan ve “Cumhurbaşkanı’na hakaret suçu”nu da kapsayan TCK 299 ile 301’inci maddeleri uyarınca 2022’de açılan dosya sayısı da dikkat çekti. Bu kapsamda geçen yıl 25 bin 513 dosya açıldı. Bu dosyalardaki şüpheli sayısı 18 bin 737, suç sayısı ise 30 bin 505 oldu.

TCK 299 ile 301’inci maddeler kapsamında ceza mahkemelerinde geçen yıl toplam 17 bin 752 dosya görüldü. Bu kapsamda yargılananların 53’ünün 12-14 yaş aralığında, 249’unun ise 15-17 yaş aralığında olduğu kaydedildi.

2020: 8,9 milyon

2021: 9,8 milyon

2022: 10,5 milyon

Paylaşın

Dikkat Çeken Araştırma: Türkiye’de Dindarlar Laiklerden Daha Özgür

“Türkiye’de dindar Müslümanlar ibadetlerini özgürce yapabiliyorlar” ifadesine “katılıyorum” veya “kesinlikle katılıyorum” diyenlerin oranı yüzde 83 çıktı. Buna katılmayanların oranı ise sadece yüzde 7.

Ancak “Türkiye’de laik insanlar hayatlarını özgürce yaşayabiliyorlar.” İfadesine katılmayanların oranı yüzde 22 çıkarken katılanların oranı yüzde 64 oldu. Bu sonuç laik insanların, dindar Müslümanlarla kıyaslandığında özgürce yaşama seviyesinin daha düşük olduğunu gösteriyor.

Türkiye’de gençler arasında deizmin arttığı yönünde son yıllarda ciddi bir tartışma yaşanıyor. Kendisini dindar olarak tanımlayan kişilerin kamusal alanda görünürlükleri AK Parti iktidarında hızla arttı. Ancak halkın eskiye göre daha dindar olup olmadığı da ayrı bir tartışma konusu.

“Sayılarla Türkiye’de İnanç ve Dindarlık” raporu bu alanda kapsamlı bulgular sunuyor. Ancak henüz ilki olduğu için önceki yıllara kıyas imkânı bulunmuyor. Araştırmaya göre Türkiye’de Allah’a inananların oranı yüzde 94.

Araştırma Marmara Üniversitesi’nden Dr. Zübeyir Nişancı yürütücülüğünde, Ibn Haldun Üniversitesi’nden Dr. Önder Küçükural danışmanlığında ve Uluslararası İslami Düşünce Enstitüsü’nden (IIIT) Muhammed H. Alboğa koordinatörlüğünde gerçekleşti.

IIIT ve Mahya Yayıncılık’ın yayımladığı rapora Marmara Üniversitesi’nin internet sitesinden de erişilebiliyor. 2 bin 453 kişinin katıldığı araştırmada “rassal, sosyodemografik ve sosyoekonomik olarak orantısal temsilini sağlamak için tabakalı örneklem ve sistematik örneklem yöntemlerinden oluşan karma örneklem metodu” kullanıldı.

Araştırmadan öne çıkan başlıklar şöyle:

Allah’a inananların oranı yüzde 94

Araştırmaya göre Türkiye’de Allah’a inananların oranı yüzde 94,3. Bunlar iki kesimden oluşuyor. “Allah’ın var olduğunu biliyorum ve bu konuda hiçbir şüphem yok” diyenlerin oranı yüzde 85,7 çıkarken “Bazı şüphelerim olmakla birlikte Allah’a inandığımı hissediyorum” diyenlerin oranı yüzde 8,6 oldu. Allah inancı olmayanlar ise yüzde 5,7 çıktı.

Allah’a inanmayanların oranı gençlerde ve eğitimli kesimde daha yüksek

Araştırmaya göre Allah’a inanmayanların oranı yaş ve eğitim seviyesine göre değişiyor. Allah’a inanmayanların oranı genç yaşlarda daha yüksek. 18-24 yaş grubundakilerin yüzde 11’i Allah’a inanmıyor. Bu oran 25-34 yaşında grubunda ise yüzde 6.

Araştırma Allah’a inanmayanların oranının eğitim arttıkça yükseldiğini gösteriyor. Yüksek lisans veya doktora mezunlarının yüzde 18’i Allah’a inanmıyor. Üniversite mezunlarında bu oran yüzde 7; lise ve ortaokul mezunlarında ise yüzde 3. Üniversite öğrencilerinin yüzde 13’ü de Allah’a inanmıyor.

İstanbul’da 10 kişiden 1’i Allah’a inanmıyor

Allah’a inanmayanların en yüksek olduğu bölge ise yüzde 11 ile Ege. Bu oran İstanbul’da yüzde 10. Batı Marmara’da Allah’a inanmayanların oranı yüzde 9; Akdeniz’de ise yüzde 7.

Dindarlık gençlerde ve eğitimli kesimde düşüyor

Araştırmada dinin kişilerin hayatındaki önemini anlamak için katılımcılara genel olarak kendilerini ne kadar dindar gördükleri de soruldu. Bu bağlamda, katılımcılardan “hiç dindar değilim”, “dindar değilim”, “ne dindarım ne değilim”, “dindarım” ve “çok dindarım” ifadelerinden kendileri için en uygun olanı seçmeleri istendi. “Çok dindarım” ve “Dindarım” diyenler grafiklerde “dindarım” olarak gösteriliyor. Dindar olmayanlar için de aynı hesaplama kullanıldı.

Buna göre Türkiye’de halkın yüzde 62’si kendisini dindar olarak görüyor. “Ne dindarım ne değilim” diyenlerin oranı yüzde 24 olurken “dindar değilim” diyenler yüzde 14 çıktı.

Araştırmaya göre yaş düştükçe dindar olmayanların oranı da yükseliyor. 45-64 yaş grubunda dindar olmayanların oranı yüzde 12 iken; bu oran 18-24 yaş grubunda yüzde 19.

Eğitim seviyesi arttıkça dindarlık seviyesi de düşüyor. Ortaokul mezunlarında kendini dindar olarak görmeyenlerin oranı yüzde 7; lise mezunlarında yüzde 10 iken bu oran üniversite mezunlarında yüzde 22’ye kadar çıkıyor.

Namaz kılmayanlar daha yüksek

Araştırmaya göre “sık sık” veya “her zaman” namaz kılanların oranı yüzde 39. “Ara sıra” diyenler ise yüzde 20. “Nadiren” veya “hiçbir zaman” diyenler ise yüzde 41. Buna göre namaz kılmayanların oranı kılanların oranından çok az farkla daha yüksek.

Allah inancı ve dindarlıkta olduğu gibi gençlerde ve eğitim seviyesi yüksek kişilerde namaz kılma oranı daha düşük. 18-24 yaş grubundakilerin yüzde 55’i ya namaz kılmıyor veya nadiren kılıyor.

Ramazan’da oruç tutanların oranı ise namaz kılanların oranına çok daha yüksek. Halkın yüzde 75’i “sık sık” veya “her zaman” oruç tuttuğunu bildirdi. Yüzde 9 “ara sıra” derken yüzde 16 ise “nadiren” veya “hiçbir zaman” yanıtını verdi.

Başörtüsü takanların oranı kaç?

Araştırmada kadın katılımcılara gündelik hayatlarında herhangi bir şekilde başörtüsü takıp takmadıkları da soruldu. Sorunun bu şekilde yönlendirilmesindeki amaç ise Türkiye’de başını düzenli olarak örten kadınlara ek olarak evde veya dışarıda başlarını düzensiz olarak örten kadınların da toplam nüfus içerisindeki oranını tespit etmek.

Kadınların yüzde 73’ü düzensiz de olsa başörtüsü taktığını bildirirken yüzde 27’si başörtüsü takmadığını söyledi.

Ancak kadınların yüzde 48’i dışarıya çıkarken başörtüsünü “her zaman” veya “sık sık” taktığını kaydetti. Ara sıra diyenlerin oranı yüzde 6 olurken “nadiren” veya “hiçbir zaman” diyenlerin oranı yüzde 47 oldu. Yine genç ve eğitimli kesimde başörtüsü takma oranı daha düşük çıktı.

Laik bir ülkede din rahatlıkla yaşanabilir: Yüzde 73

Araştırmaya katılanların yüzde 73’ü “Laik bir ülkede dinin rahatlıkla yaşanabileceğini düşünüyorum” ifadesine “katılıyorum” veya “kesinlikle katılıyorum” yanıtını verdi. Sadece yüzde 13’lük bir kesim “katılmıyorum” veya “hiç katılmıyorum” dedi.

Öte yandan laiklikle ilgili sorulara gelen yanıtlar Türkiye’de İslami düşüncenin yaygınlığı sorusunu gündeme getirdi. “Anayasadaki hiçbir madde Kur’an ile çelişmemelidir” ifadesine katılanların oranı yüzde 47 çıkarken buna katılmayanlar yüzde 33 oldu.

“Devletin dini bir kimliği olması gerektiğini düşünüyorum” ifadesine katılanların oranı ise yüzde 38’de kaldı. Katılımcıların yüzde 47’si bu ifadeye katılmadı.

Mahalle baskısı var mı?

“Mahalle baskısı” Türkiye’de sık kullanılan kavramlardan. Bu kavramın kullanıldığı durumlardan birisi de şöyle: Farklı içsel veya dış baskılar neticesinde birey veya belirli grupların kendileri özgür hissetmemeleri.

Araştırmadaki iki soru bu konuda önemli bulgular içeriyor. “Türkiye’de dindar Müslümanlar ibadetlerini özgürce yapabiliyorlar” ifadesine “katılıyorum” veya “kesinlikle katılıyorum” diyenlerin oranı yüzde 83 çıktı. Buna katılmayanların oranı ise sadece yüzde 7.

Ancak “Türkiye’de laik insanlar hayatlarını özgürce yaşayabiliyorlar.” İfadesine katılmayanların oranı yüzde 22 çıkarken katılanların oranı yüzde 64 oldu. Bu sonuç laik insanların, dindar Müslümanlarla kıyaslandığında özgürce yaşama seviyesinin daha düşük olduğunu gösteriyor.

Dindarlık ve laiklik kimlik derecesi eşit: yüzde 52

Araştırma kimlik kategorilerine yakınlık ve insanların kendilerini nasıl tanımladıkları konusunda önemli bulgular içeriyor. Halkın yüzde 80’i kendini Müslüman olarak tanımladı. İkinci sırada yüzde 55 ile milliyetçilik geliyor.

“İslamcı” ve “Atatürkçü” kimliklerinin ikisinde de “yakın” oranı yüzde 53 çıktı. Benzer şekilde “Dindar” ve “Laik” kimliklerinin ikisinde de bu oran yüzde 52 oldu. Sünni kimliğinin yüzde 50 ile bunların altında kalması dikkat çekti.

“Daha dindar” olmak isteyenlerin oranı yüzde 70

Öte yandan araştırmada “şimdi olduğumdan daha dindar olmak isterdim” diyenlerin oranı yüzde 70 çıkarken, buna katılmayanların oranı yüzde 21 oldu.

TV ve internetten din öğrenilmiyor

Dini bilgi edinme yolları ve kaynaklarına bakıldığında TV programlarının ve internetin payının oldukça düşük çıkması dikkat çekti. TV programlarının dini bilgi edinmede etkili olduğunu söyleyenler sadece yüzde 5; internetin etkili olduğunu diyenler ise yüzde 10 çıktı.

Deizm nedir?

Türk Dil Kurumu’nda deizm şöyle tanımlanıyor: “Tanrı’yı yalnızca ilk sebep olarak kabul eden, evreni bir Tanrı’nın yarattığına inanmakla beraber yaratıcının evrene hiçbir müdahalesi olmadığını ve olmayacağını savunan, vahyi reddeden görüş.”

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Bloomberg: Türk Lirası’nın Değer Kaybı Yaklaşıyor

Londra merkezli yatırım şirketi Carrhae Capital’dan baş yatırım yetkilisi Ali Akay, “Türkiye’de Türk Lirası’nın yaklaşan devalüasyonundan başka bir yatırım fırsatı yok” yorumunda bulunuyor.

Barclays PLC ve TD Securities, üçüncü çeyrekte Türk Lirası’nın yüzde 40 değer kaybıyla 27 dolara çıkmasını bekliyor.

Vadeli sözleşmeler de yatırımcıların kim kazanırsa kazansın TL’nin değer kaybetmesini beklediğini gösteriyor.

Bloomberg, Türkiye’de 14 Mayıs’ta düzenlenecek seçim sonuçlarına yönelik belirsizliğin hakim olduğunu, bu yüzden yatırımcıların Türk Lirası varlıklara ilişkin konum almaktan kaçtığını aktardı.

Bloomberg’e göre riskten korunma konusunda uzmanlaşan serbest yatırım fonu (hedge fon) şirketleri bile Türkiye ile ilişkili yatırım yapmaktan kaçınıyor.

Türkiye’nin de içinde olduğu gelişmekte olan ülkelere yönelen yatırım fonları, bundan sonra hangi senaryonun devreye gireceğini kestirmenin zor olduğunu ifade ediyor.

Diğer yandan Bloomberg’in haberine göre seçim sonuçlarının ne olacağından bağımsız olarak Türk Lirası’nın sonraki dönemde değer kaybetmesi bekleniyor.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın özellikle son haftalarda Türk Lirası’nın düşmesine engel olmak için “arka kapı müdahalelerini” devreye soktuğu aktarılıyor.

Ancak seçimlerden sonra sonucun ne olacağından bağımsız olarak devletin TL’ye desteğinin kalkacağı ve bu yüzden de TL’nin değer kaybedeceği tahmin ediliyor.

Londra merkezli yatırım şirketi Trium Capital’dan Peter Kisler, “Tamamen kontrol altında bir piyasa. Seçimlere kadar da böyle kalması beklenebilir. Ancak seçimlerden sonra çok büyük ihtimalle kim kazanırsa kazansın serbest kalacak” yorumunda bulundu.

Bloomberg’e konuşan Kisler’e göre “muhalefetin rahat bir şekilde kazanması takdirinde TL dışındaki bütün varlıkların yükselmesi” beklenebilir.

“TL’nin değer kaybı yaklaşıyor”

Londra merkezli yatırım şirketi Carrhae Capital’dan baş yatırım yetkilisi Ali Akay, “Türkiye’de Türk Lirası’nın yaklaşan devalüasyonundan başka bir yatırım fırsatı yok” yorumunda bulunuyor.

Barclays PLC ve TD Securities, üçüncü çeyrekte Türk Lirası’nın yüzde 40 değer kaybıyla 27 dolara çıkmasını bekliyor.

Vadeli sözleşmeler de yatırımcıların kim kazanırsa kazansın TL’nin değer kaybetmesini beklediğini gösteriyor.

Londra’daki gelişmekte olan ülkeler yatırım yönetimi şirketi North of South Capital’dan Kamil Dimmich, “Risk şu ki, kur kontrolleri ya da ani bir devaülasyon ile karşılaşabilirsiniz. Şu an Türkiye’ye kur etrafındaki riskler dolayısıyla direkt girmiş değiliz” dedi.

Bloomberg’in haberinde yabancıların da TL’den büyük ölçüde çıktığı belirtiliyor.

Merkez Bankası’nın verilerine göre bu ay yabancıların TL fonlarındaki sahipliğinin 1,2 milyar dolara düştüğü ifade edildi. Bu rakam 2013’te 72 milyar dolardı.

Helm Yatırım Ortaklığı’nın partnerlerinden Rejat Suri, “daha öngörülebilir politikaların yatırım atmosferini geliştirebileceğini ve yavaş da olsa yabancı yatırımın geri gelmesini sağlayabileceğini” belirtiyor.

Ancak böyle bir gelişmenin ufukta görünmesine rağmen Suri, siyasi belirsizlikler ve TL’yi bekleyen riskler yüzünden Türkiye piyasasından uzak kaldıklarını aktarıyor.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Kahramanmaraş Depremleri; Her Dört Kişiden Birinin Oy Tercihi Değişti

11 ilde büyük yıkıma ve 50 binden fazla can kaybına neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremler sonrası her dört seçmenden birinin oy tercihi değişti.

Kahramanmaraş merkezli depremlerin; sosyal, demografik, ekonomik ve siyasi etkilerine odaklanan Spectrum House Düşünce ve Araştırma Merkezi, 10-15 Mart 2023 tarihleri arasında 10 ilde araştırma yaptı.

Gazete Duvar’dan Ceren Bayar’ın aktardığına göre, İstanbul, Diyarbakır, Ankara, Bursa, İzmir, Antalya, Samsun, Kayseri, Erzurum ve Trabzon’da bin 446 kişi ile yüz yüze yapılan araştırmanın sonucunda hazırlanan “Depremin Etkileri ve Siyasi Eğilimler Raporu”nda Maraş depremlerinin politik etkilerinin 14 Mayıs’taki seçimlerin sonuçlarına etki etme potansiyeli taşıdığı ifade edildi. Rapora göre depremden sonra her dört kişiden birinin oy tercihi değişti.

Yaşanan deprem ve afet süreci başta olmak üzere ülke gündemindeki son gelişmelerin oy verme tercihlerinde bir değişiklik yaratıp yaratmadığı sorusuna, katılımcıların 4’te 1’ine yakını, “evet, değişiklik yarattı” yanıtını verdi. Oy verme tercihi değişenlerin yüksek oranda genç ve düşük gelir grubunda olduğu gözlendi.

Deprem sonrası oy tercihleri

Katılımcılar ‘bu pazar seçim olması durumunda hangi partiye oy verecekleri’ yönündeki soruya yüzde 30.9 oranında AK Parti, yüzde 21.8 oranında CHP, yüzde 9.3 oranında HDP, yüzde 7.3 oranında İYİ Parti, yüzde 6.6 oranında MHP, yüzde 2.2 oranında Memleket Partisi, yüzde 1.1 oranında TİP yanıtını verdi. Bu oranlara kararsızlar ve oy kullanmayacağım diyenler dağıtıldıktan sonra ortaya çıkan tablo ise şöyle oldu:

AK Parti: Yüzde 37.6

CHP: Yüzde 26.5

HDP: Yüzde 11.3

İYİ Parti: Yüzde 8.8

MHP: Yüzde 8

Memleket Partisi: Yüzde 2.7

TİP: Yüzde 1.4

Bu tercihlerin ittifaklar bazında yansımasını da araştıran Spectrum House, bu pazar seçim olması durumunda kararsızlar dağıtılmadan Cumhur İttifakı’nın yüzde 38.1, Millet İttifakı’nın yüzde 30.5, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın ise yüzde 10.4 oranında oy aldığı sonucuna ulaştı. İttifakların kararsızlar dağıtıldıktan sonraki oy oranlarıysa şöyle sıralandı:

Cumhur İttifakı: Yüzde 46.3,

Millet İttifakı: Yüzde 37

Emek ve Özgürlük İttifakı: Yüzde 12.7

Spectrum House, katılımcılara depremden sonra oy verme tercihinin hangi yönde değiştiğine ilişkin sorular da yöneltti. Buna göre 2018’de AK Parti’ye oy vermiş seçmenin yüzde 75.7’si bu pazar seçim olsa yine AK Parti’yi tercih edeceğini söylerken, yüzde 6.8’i CHP’yi tercih edeceğini, yüzde 10.4’ü ise kararsız olduğunu belirtti.

2018’de CHP’ye oy vermiş seçmenin yüzde 79.9’u tekrar CHP’ye oy vereceğini söylerken yüzde 4.2’si AK Parti’yi, yüzde 4.6’sı Memleket Partisi’ni tercih edeceğini ifade etti. 2018’de HDP’ye oy vermiş seçmenlerin yüzde 78.6’sı tekrar HDP’yi, yüzde 10.3’ü ise CHP’yi tercih edeceğini belirtti.

2018’de MHP’ye oy vermiş seçmenlerin yüzde 63’ü tekrar MHP yönünde oy kullanacağını söylerken yüzde 11.6’sı kararsız olduğunu ifade etti.

2018’de İYİ Parti’ye oy veren seçmenlerin yüzde 67.5’i tekrar İYİ Parti’yi tercih edeceğini kaydederken yüzde 9.5’i bu seçimlerde CHP’yi, yüzde 4.8’i ise Memleket Partisi’ni tercih edeceğini belirtti.

Tüm bu sonuçların değerlendirildiği Spectrum House raporunda kendisini “kararsız” olarak tanımlayan ve oy kullanmayacağını beyan eden “gri alandaki” seçmenin oranının yüzde 17,8 olduğu belirtilirken, Cumhur ile Millet İttifakları arasındaki matematiği bu grubun çözeceği ifade edildi.

Muharrem İnce kilit pozisyonda

Cumhurbaşkanı adayı tercihleri de sorulan araştırmada, katılımcıların yüzde 37,7’si Recep Tayyip Erdoğan’ı, yüzde 31,1’i Kemal Kılıçdaroğlu’nu, yüzde 7,9’u HDP’nin adayını, yüzde 7’si de Muharrem İnce’yi destekleyeceklerini söyledi, yüzde 15,8’i de gri alanda (kararsız, oy vermek istemeyen, cevap vermek istemeyen) kaldı. ‘Erdoğan karşıtı’ blokun yüzde 55 bandında olduğu kaydedilen raporda, Cumhurbaşkanlığı seçim sonucunda gri alandaki seçmenin belirleyici olduğu, HDP’nin aday çıkarmama kararının Kılıçdaroğlu’nu avantajlı konuma getirdiği belirtilirken Muharrem İnce’nin, seçim sonuçlarının iktidar ya da muhalefet lehine sonuçlanmasında kilit pozisyona geçtiği değerlendirmesi yapıldı.

Kararsızlar dağıtıldıktan sonra ortaya çıkan sonuçsa şöyle oldu:

Recep Tayyip Erdoğan: Yüzde 44.7

Kemal Kılıçdaroğlu: Yüzde 36.9

HDP adayı: Yüzde 9.4

Muharrem İnce: Yüzde 8.2

Bir önceki cumhurbaşkanlığı seçimleriyle önümüzdeki seçimler arasındaki oy geçişkenliğinin de değerlendirildiği araştırmada 2018’de Recep Tayyip Erdoğan’a oy veren seçmenlerin yüzde 77.70’inin bugün yine Recep Tayyip Erdoğan’a, yüzde 8.30’unun Kemal Kılıçdaroğlu’na oy vereceği, yüzde 7’sinin ise kararsız olduğu sonucuna ulaşıldı. 2018’de Muharrem İnce’ye oy veren seçmenin ise yüzde 73.30’unun bugün seçim olduğunda Kemal Kılıçdaroğlu’na, yüzde 15.20’sinin ise tekrar Muharrem İnce’ye oy vereceği tespit edildi. 2018’de Selahattin Demirtaş’a oy veren seçmenin yüzde 66’sı HDP adayını destekleyeceğini söylerken, yüzde 18.70’i Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğini ifade etti.

İYİ Parti’nin Millet İttifakı’na itirazı ve daha sonra tekrar ittifaka dahil olmasına ilişkin sorular da yöneltilen araştırmada, katılımcıların yüzde 60’ı İYİ Parti’nin bu çıkışının yanlış olduğunu, yüzde 18’i doğru olduğunu, yüzde 22’si kararsız olduğunu söyledi. Bu soruya İYİ partili katılımcıların verdiği yanıtlara bakıldığında onaylamama oranı yüzde 52.40 olarak ölçüldü.

Depremler sonrası hükümet başarısız bulundu

Katılımcıların yüzde 52.5’i hükümetin deprem başta olmak üzere doğal afet yönetim hazırlığını yetersiz bulduğunu belirtirken, yüzde 52,6’sı hükümetin depremin ardından ilk 48 saat içinde yapılan çalışmalarını başarısız bulduğunu ifade etti. “Hükümetin depremin ardından ilk 48 saat içinde yaptığı çalışmaları başarılı buluyor musunuz” sorusuna daha önce Recep Tayyip Erdoğan’a oy vermiş katılımcıların yüzde 67.20’si başarılı bulduğunu söyleyerek cevap verdi. İlk defa oy kullanacak seçmenin yüzde 83.30’u, bu soruyu “başarısız bulduğunu” söyleyerek yanıtladı.

Araştırmada deprem sırasında ve sonrasında yapılan çalışmalar ve açıklamalara ilişkin sorular da yöneltildi. Buna göre katılımcıların 3’te 2’sinin deprem sonrası açıklanan ölü ve yaralı sayılarını güvenilir bulmadığını söyledi. Deprem verilerine güvensizliğin en yüksek olduğu seçmen grubunun da incelendiği araştırmaya göre AK Parti seçmeninin yüzde 50’sinin depremde açıklanan verileri güvenilir bulmadığı sonucuna ulaşıldı.

Araştırma grubunda yer alan katılımcıların yüzde 53.7’si deprem sonrasında üniversitelerde yüz yüze eğitime ara verilmesinin, yüzde 52’si Twitter’a erişimin sınırlandırılmasının doğru olmadığını söyledi. Depremden sonra daha etkin bir dayanışma ve yardımlaşma mekanizmasının kurulması konusunda katılımcıların yüzde 76,6’sı yerel yönetimlerin önemine işaret etti.

Yıkımdan hükümet ve müteahhitler sorumlu

Deprem sonrası ortaya çıkan yıkımdan kimi sorumlu tuttuğu sorusuna katılımcıların yüzde 32’si hükümeti, yüzde 30’u müteahhitleri, yüzde 29,9’u belediyeleri diyerek yanıt verirken yüzde 7.50’si ise ‘doğal afet olmasından kaynaklı’ dedi.

Spectrum House’un raporunda, “Türkiye’de müteahhitlerin siyaset ve bürokrasi ile ilişkileri göz önüne alındığında, katılımcıların yaklaşık 3’te ikisinin yıkımdan en çok hükümet ve müteahhitleri sorumlu tutması, depremi doğal bir afetten ziyade bir yönetim konusu olarak gördüklerini ortaya koymaktadır” tespiti yapıldı.

Paylaşın

A Milli Futbol Takımı, Hırvatistan’a Direnemedi: 2 – 0

A Milli Futbol Takımı, UEFA 2024 Avrupa Şampiyonası (EURO 2024) Elemeleri D Grubu ikinci maçında Bursa Büyükşehir Belediye Stadyumu’nda karşılaştığı Hırvatistan’a 2-0 mağlup oldu.

Haber Merkezi / Hırvatistan’a galibiyeti getiren golleri 20. ve 45+4. dakikalarda Mateo Kovačić kaydetti.

Bu sonucun ardından 4 puana yükselen Hırvatistan liderlik koltuğuna oturdu. A Milli Futbol Takımı ise gruptaki ilk yenilgisini alarak 3 puanla 3. sıraya geriledi.

D Grubu’nda oynanan günün diğer maçında ise Galler, Letonya’yı 1-0 mağlup etti.

Karşılaşmadan dakikalar

5. dakikada Salih Özcan’ın pasıyla Hırvatistan ceza sahasında topla buluşan Cengiz Ünder’in sağ çaprazdan uzak köşeye yaptığı plase vuruşu kaleci Livakovic, sağına uzanıp çeldi. Boşta kalan meşin yuvarlağı savunma uzaklaştırdı.

10. dakikada Enes Ünal’ın baskısıyla Sutalo’dan kaptığı top Kerem Aktüroğlu’nun önüne kaldı. Kerem’in Hırvat ceza sahasının önünden köşeye gönderdiği şutu, kaleci Livakovic soluna uzanıp kornere çeldi.

20. dakikada Stanisic sağ kanattan ceza sahasına girdi ve pasını Pasalic’e attı. Pasalic ile Perisic’in paslaşması sonucunda savunmaya da çarpan top Kovacic’in önünde kaldı. Bu oyuncunun plase şutunda meşin yuvarlak ağlara gitti: 0-1.

45+4. dakikada İsmail’in orta sahada kaptırdığı topu Modric, sol kanattan bindiren Pasalic’in önüne attı. Pasalic’in ceza sahasında sol çaprazdan şutunda meşin yuvarlak Mert’ten döndü. Boşta kalan topu Kovacic ağlara gönderdi: 0-2.

58. dakikada Modric’in sağ kanattan altıpas içine yerden sert gönderdiği topa Pasalic ayak koydu. Kaleci Mert iyi bir refleksle meşin yuvarlağı kornere çeldi.

77. dakikada sol kanatta topla buluşan Perisic, ceza yayı önündeki Kramaric’e pasını gönderdi. Kramaric’in ayak içiyle çektiği sert şutta meşin yuvarlak yandan auta çıktı.

90+3. dakikada sağ kanatta Arda Güler’den aldığı pasla ceza sahasına giren Cenk Tosun, yakın mesafeden sağ çaprazdan çok sert vurdu, meşin yuvarlak kaleci Livakovic’in kurtarışıyla yükseklik kazandı. Havalanan topa Umut Nayir kafayı vurdu, meşin yuvarlak üst ağlarda kaldı.

Stat: Bursa Büyükşehir Belediye

Hakemler: Andreas Ekberg, Fredrik Klyver, Niklas Nyberg (İsveç)

Türkiye: Mert Günok, Zeki Çelik, Çağlar Söyüncü, Merih Demiral, Ferdi Kadıoğlu, Orkun Kökçü (Dk. 67 Arda Güler), Salih Özcan, Hakan Çalhanoğlu (Dk. 38 İsmail Yüksek), Cengiz Ünder (Dk. 81 Cenk Tosun), Kerem Aktürkoğlu (Dk. 67 Barış Alper Yılmaz), Enes Ünal (Dk. 81 Umut Nayir)

Hırvatistan: Livakovic, Stanisic, Sutalo, Gvardiol, Barisic, Brozovic, Kovacic, Modric (Dk. 84 Majer), Pasalic (Dk. 65 Juranovic), Perisic (Dk. 90+2 Ivanusec), Kramaric (Dk. 84 Musa)

Goller: Dk. 20 ve Dk. 45+4 Kovacic (Hırvatistan)

Paylaşın

Türkiye, Demokrasi Zirvesi’ne Neden Davet Edilmedi? Beyaz Saray’dan Açıklama

NATO üyeleri Türkiye ve Macaristan’ın Demokrasi Zirvesi’ne neden davet edilmediği ile ilgili soruyu yanıtlayan Beyaz Saray sözcülerinden John Kirby, davetli listesi ile ilgili kararların, ülkelerin demokratik kurumları, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü ve medya özgürlüğünü destekleme iradesine göre alındığını söyledi.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby, günlük basın toplantısında resmen yarın başlayacak olan Demokrasi Zirvesi ile ilgili bilgi verdi.

John Kirby, ‘’Zirve ABD ve NATO’nun, özellikle Ukrayna konusunda birlik olunmasını istediği bir döneme denk geliyor. Acaba bu iki müttefikin davet edilmemesinin bir nedeni var mı ve NATO birliğinin önemi göz önünde bulundurulduğunda olası tepkileri konusunda bir endişe mevcut mu?’’ sorusunu yanıtladı.

VOA Türkçe’den Dilge Timoçin’in aktardığına göre Kirby, iki NATO müttefikiyle ilişkileri ilerletme ve güçlendirme konusunda son derece kararlı olduklarını, ortak kaygı ve menfaatleri ilgilendiren pek çok farklı konuda birlikte çalışmaya devam edeceklerini söyledi.

Ancak aynı zamanda demokratik kurumları, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü ve medya özgürlüğünü desteklemeye kararlı olduklarını vurgulayan Kirby, ‘’Ülkelerin zirve listesine eklenip eklenmemesine ilişkin kararlar tüm bunlar göz önünde bulundurularak alındı. 2023’te yeni davet edilen ülkeler, zirvenin temalarını destekleme konusunda açık bir siyasi irade sergilemektedir’’ dedi.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Demokrasi ve İnsan Hakları Direktörü Robert Berschinski, geçen haftaki zirve brifinginde, “Türkiye, ABD’nin önemli bir NATO müttefiki ve son derece önemli bir ortağı olmaya devam ediyor. Ancak Türkiye’nin ikinci Demokrasi Zirvesi’ne davet edilmediğini sizin için teyit edebilirim’’ ifadelerini kullanılmıştı.

Türkiye gibi 2021’deki zirveye davet edilmeyen Macaristan da Başbakan Viktor Orban yönetiminde demokratik gerilemelerin yanısıra Rusya ile olan yakın ilişkileri nedeniyle, Avrupa Birliği ve NATO’dan uzaklaşmış durumda.

Bazı yorumculara göre Batı’nın Rusya’ya karşı stratejisini desteklemek için iki ülkeye de ihtiyaç duyan Washington’un buna rağmen davette bulunmaması, Türkiye ve Macaristan’daki demokratik gerilemenin derecesine ilişkin artan endişeyi yansıtıyor.

Paylaşın

Moskova’da Dörtlü Suriye Zirvesi Nisan’da

Türkiye, Rusya, İran ve Suriye dışişleri bakan yardımcıları Nisan ayında Moskova’da biraraya gelecekleri bildirildi. Dört ülkenin dışişleri bakan yardımcılarının bu ay yapılması planlanan toplantısı ise ertelenmişti.

Rusya, Aralık ayında Suriyeli ve Türk savunma bakanlarının biraraya geldiği bir toplantıya evsahipliği yapmıştı. O tarihten bu yana üçlü görüşmeler, Esat’ın müttefiki ve yakınlaşmayı açıkça destekleyen İran’ı da kapsayacak şekilde genişletilmişti.

Suriye, Türkiye, İran ve Rusya dışişleri bakan yardımcılarının, Suriye savaşı sırasında yıllarca süren düşmanlıkların ardından Ankara ve Şam arasındaki temasları geliştirmek için Nisan ayında Moskova’da biraraya gelecekleri bildirildi. Reuters haber ajansı iddiasını Türk ve İranlı yetkililere dayandırdı.

Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esat’ın müttefiki Rusya’nın teşvikiyle, 12 yıldır süren çatışmanın karşı taraflarında yer alan Suriye ve Türkiye’den yetkililer, ilişkileri normalleştirme amacıyla geçen yıl toplantılar düzenlemişti.

Ancak Esat bu ay, işgalci güçler olarak nitelediği Türk ordusu Suriye’nin kuzeyinden çekilene kadar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmeyi reddetti.

Reuters’a bilgi veren üst düzey bir Türk yetkili, Suriye’deki durumun 3-4 Nisan’da Moskova’da yapılacak görüşmede ele alınacağını söyledi.

Yetkili, “Bu toplantının, normalleşme sürecinde başlayan bakanlar düzeyindeki görüşmelerin bir devamı olması bekleniyor. Ancak bakanlar düzeyinde bir katılım olmayacağı ve toplantı teknik düzeyde yapılacağı için önemli kararlar alınması beklenmiyor” dedi.

İran Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili de toplantının Nisan ayının ilk haftasında Moskova’da yapılacağını doğruladı.

Görüşmeler hakkında bilgi sahibi olan Suriyeli bir kaynak da, dışişleri bakan yardımcıları arasında yakında bir toplantı yapılacağını doğruladı ancak tarih belirtmedi.

Türk Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, toplantı haberleriyle ilgili henüz yorum yapmadı.

Rusya, Aralık ayında Suriyeli ve Türk savunma bakanlarının biraraya geldiği bir toplantıya evsahipliği yapmıştı. O tarihten bu yana üçlü görüşmeler, Esat’ın müttefiki ve yakınlaşmayı açıkça destekleyen İran’ı da kapsayacak şekilde genişletilmişti.

Dört ülkenin dışişleri bakan yardımcılarının bu ay yapılması planlanan toplantısı ise ertelenmişti.

Rus devlet haber ajansı RIA hafta başında Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mikhail Bogdanov’a dayandırdığı haberinde Rusya, Türkiye, İran ve Suriye dışişleri bakan yardımcılarının Nisan ayı başında Moskova’da istişarelerde bulunabileceğini bildirmişti.

Paylaşın