Avrupa Birliği Genişleme Raporu: Türkiye’ye Eleştiriler

Avrupa Birliği’nin 2024 Türkiye Raporu’nda, demokrasi, temel hak ve özgürlükler ve yargı gibi alanlardaki gerilemelerin devam ettiği ifade edildi. Raporda, söz konusu gerilemelerin yanı sıra önerilere de yer verildi.

Türkiye’nin AB için kilit bir ortak ve aday ülke olduğu vurgulanan raporda, Türkiye ile iş birliğine dayalı ve karşılıklı fayda sağlayan bir ilişkinin geliştirilmesinin AB’nin stratejik çıkarına olduğu belirtildi.

Avrupa Birliği’nin (AB) yürütme organı olan Avrupa Komisyonu’nun Batı Balkan ülkeleri ve Türkiye’yi içeren 2024 Genişleme Paketi ve ülke raporları bugün yayınlandı. Raporlar, AB’nin dış politika ve güvenlikten sorumlu yüksek temsilcisi Josep Borrell ve genişlemeden sorumlu komiser Oliver Varhelyi’nin Brüksel’de düzenledikleri basın toplantısıyla kamuoyuna duyuruldu.

BBC Türkçe’nin aktardığına göre; AB, Türkiye için hazırladığı 95 sayfalık raporda, üyelik müzakerelerinin 2018’den bu yana ilerlemediğini ve AB’nin demokratik standartlar, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı ile temel haklar konusunda geriye gidişle ilgili kaygılarının giderilmediğini kayda geçirdi.

Raporun giriş bölümünde Türkiye’nin AB için “kilit bir ortak” ve birliğe aday ülke olduğu anımsatıldı, Doğu Akdeniz’de istikrar ve güven ortamının korunmasının AB’nin stratejik çıkarına olduğu, Türkiye ile karşılıklı yarar ve işbirliğine dayanan bir ilişkinin geliştirilmesi için önemli olacağına dikkat çekildi.

Geçmişte “İlerleme Raporu” olarak tanımlanan belgeler, aday ülkelerin AB üyelik sürecine ilişkin siyasi, ekonomik, sosyal ve diğer alanlardaki kriterlere ne kadar uyum gösterdiğini inceliyor ve tavsiyelerde bulunuyor. Raporun “demokrasi” ile ilgili başlığında, 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimlerin seçim kampanyası sürecindeki eksikliklere rağmen genel olarak iyi yapıldığı ve sonuçlarına saygı gösterildiği kaydedildi.

Türkiye’de 2018’den bu yana uygulanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin parlamentonun yasama ve denetleme fonksiyonlarını zayıflattığının aktarıldığı raporda, denge ve denetleme unsurlarının olmadığı belirtildi. Rapora göre kamu idaresi oldukça siyasallaştı, özellikle hükümetin muhalefet belediyeleri üzerindeki baskısı yerel demokrasiyi zayıflatmaya devam etti.

Siyasi çoğulculuk açısından da sorunların devam ettiğini aktaran raporda, yaklaşık 8 bin HDP üyesi ve yöneticisinin tutuklu olduğunu kaydetti (HDP 2023’te parti yönetimi hakkındaki kapatılma davası nedeniyle aktif siyasi çalışmaları Yeşil Sol Parti’ye devretmiş, bu parti adını gerçekleştirdiği kongre ile Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak değiştirmiş, yeni parti de Yargıtay tarafından kabul edilmeyen kısa ismini DEM Parti olarak değiştirmişti).

Raporda, Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarını uygulamaması nedeniyle TBMM’ye seçilen Can Atalay’ın serbest bırakılamadığı da kaydedildi. Geçmiş raporlarda da vurgulandığı gibi Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının giderek daha güç ortamda faaliyet gösterdiğini kaydeden raporda, bütün zorluklara rağmen sivil toplumun toplumsal hayata ilişkin konularda aktif olmaya devam ettiği belirtildi.

Rapora göre Türkiye, hukukun üstünlüğü ve temel haklar açısından AB kriterlerine uyma konusunda henüz ilk aşamada. Ciddi kaygı yaratan bu konularda ilerlemenin sağlanmadığını anlatan rapor, kabul edilen yargı reform paketlerinin temel eksikliklerin giderilmesinde etki yaratmadığına işaret etti.

“AİHM kararlarına uyulmuyor”

Yargı konusunda raporun dikkat çektiği bir başka unsur da Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uymayı reddetmesi. Raporda, Türkiye’ye AİHM kararlarına uyması tavsiyesinde bulunurken özellikle Gezi davasından tutuklu iş insanı Osman Kavala’nın serbest bırakılması gerektiğinin altını çizildi.

AB’nin diğer tavsiyeleri arasında, Türk yargısının Avrupa standartlarında bağımsız ve tarafsız karar almasının sağlanması için uygun bir siyasal ve yasal ortam yaratılması, AYM kararlarının uygulanması, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) yapısının değiştirilmesi de bulunuyor.

Rapor, Türkiye’nin yolsuzlukla mücadele konusunda da atması gereken çok adım olduğunu ve Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO) ile Birleşmiş Milletler’in ilgili kararlarına uyum göstermesi gerektiğini kaydediyor.

Rapor, temel haklar konusunda da ilerleme olmadığını ortaya koydu. Türk yasalarının genel olarak insan haklarına saygı gösterilmesi konusunda güvenceler içerdiğini ancak uygulama açısından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve AİHM içtihatlarına göre uyumlaştırılmalarının önemine dikkat çeken raporda, “terörizme destek” iddialarıyla birçok gazeteci, yazar, avukat ve insan hakları aktivistlerinin yargılandığına dikkat çekildi.

AB, Türkiye’nin öncelikle “terörle mücadele yasalarını” AB ile uyumlu hale getirmesi çağrısı yaptı. LGBT ve azınlıklara karşı ayrımcı tutum ve uygulamalara karşı etkin adımlar atılmasını isteyen AB, ifade özgürlüğü konusunda da Türkiye’de ilerleme olmadığını vurguladı.

Halen 54 gazetecinin tutuklu olduğunun kaydedildiği raporda, Türkiye’nin bu alanda ilerleme için gazetecileri, insan hakları aktivistleri ve avukatları serbest bırakması istendi.

Raporda, Güneydoğu bölgesinin 6 Şubat 2023’te meydana gelen depremlerin devam eden etkileri nedeniyle kaygı verici bir durumda olduğunu kaydedildi. Bunun yanı sıra, PKK’nın saldırıları nedeniyle sınır bölgelerindeki güvenlik durumunun tehlikeli olduğuna dikkat çekilen raporda, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’de sınır ötesi operasyonlarına devam ettiğini vurguladı.

Hükümetin “terörle mücadele” hakkı olduğunu ancak bunu yaparken temel insan haklarının gözetilmesi gerektiğini belirten AB raporunda, geçen sürede Kürt sorununun çözümü için anlamlı bir girişimin gözlemlenmediği de kayda geçirildi. Raporda, Güneydoğu Anadolu bölgesinde çalışan gazeteciler, barolar ve insan hakları savunucularının “terörle mücadele yasalarının” geniş bir yorumla uygulanmasından dolayı baskı altında kalmaya devam ettikleri bildirildi.

İşleyen pazar ekonomisinin oluşturulması ile ilgili kriterler açısından Türkiye’nin ileri bir aşamada olduğu belirtilen raporda, hala yüksek olmasına rağmen enflasyonda düşüş gözlendiği, sıkı para politikası sayesinde iç talebin ve dış ticaret açığının azaldığı kaydedildi.

6 Şubat 2023’teki depremler nedeniyle bütçe açığının arttığının belirtildiği raporda, hükümetin aldığı önlemlerin iş ortamının gelişmesini sağladığını ancak şeffaflık ve öngörülebilirlik açısından kaygıların devam ettiği aktarıldı.

Ekonomi yönetimin 2023 yazından itibaren uyguladığı politika kapsamında Merkez Bankası’nın politika faizini en önemli araç kullandığını kaydeden rapor, Türk hükümetine Merkez Bankası’nın bağımsızlığını daha da kuvvetlendirecek adımlar atması tavsiyesinde bulundu.

Bölgesinde çok önemli bir aktör olmasına rağmen Türkiye’nin ortak dış ve savunma politikası kapsamında AB’ye uyumunun çok düşük oranda olduğunun belirtildiği raporda, Türkiye’nin Brüksel’in kabul ettiği Rusya yaptırımlarına katılmaması ve Hamas’ı “terör örgütü” olarak kabul etmemesi eleştirildi. Rapora göre, 2023’te yüzde 9 olan uyum oranı 2024’te yüzde 5 olarak kaydedildi.

Raporda, Orta Doğu’da Hamas’ın saldırılarıyla savaşın başladığı 7 Ekim 2023’ten bu yana Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin ciddi şekilde gerildiği, Türkiye’nin bu ülkeye ticaret ambargosu uygulamaya başladığı kaydedildi.

Türkiye’nin AB üyeliği hedefine bağlı kaldığını ifade etmesine karşın “360-derece stratejik bakış” olarak tarif ettiği dış politikasını uygulamaya devam ettiğini belirten raporda, Türk dış politikasının stratejik otonomi çerçevesinde kapsamlı diplomatik, ekonomik, güvenlik ve savunma ilişkilerini geliştirdiğine dikkat çekildi.

Raporda Türkiye’nin, liderliğini Çin ve Rusya’nın yaptığı BRICS’e üyelik başvurusunda bulunduğunu ve Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesine cumhurbaşkanı seviyesinde katıldığı vurgulandı.

Raporda ayrıca Kıbrıs sorununa ve Türk-Yunan diyaloğuna da geniş yer verildi, Atina-Ankara arasındaki yumuşamanın olumlu etkileri kayda geçirildi. Ancak Türkiye’nin Kıbrıs sorununda BM parametrelerini reddedip iki devletli çözüm ısrarında bulunmasının olumsuz yankılandığını kaydeden raporda, AB’nin sorunun çözümü için elinden gelen katkıyı vermeye hazır olduğunu vurgulandı.

Paylaşın

Ekonomik Kriz Gençleri Uyuşturucuya Yönlendiriyor

Eski CHP Milletvekili Gürsel Tekin, “Son üç yılda 2 milyon çocuğumuz ekonomik kriz nedeniyle eğitimini bırakmak zorunda kaldı. Barınma ve eğitim sorunları, gençlerin psikolojisini olumsuz etkiliyor ve bu nedenle uyuşturucu kullanımına başvuranların sayısı hızla artıyor” dedi ve ekledi:

“Bu konuda yapılması gereken en öncelikli şeylerden biri, sentetik uyuşturucuları ithal eden ecza ve temizlik firmaları ve bu maddeleri satın alan kuruluşları sıkı denetim altına almak. Ayrıca, okulların önünde özel önlemler alınmalı ve çocuklarımızın düzenli testlere tabi tutulması sağlanmalıdır.”

2024 Türkiye Uyuşturucu Raporu’nda Türkiye’de uyuşturucu kullanımı ve ticaretinin geldiği noktayı, yaygınlık eğilimlerini, müdahale stratejilerini ve geleceğe yönelik çözüm önerilerini ele alındı. Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nın hazırladığı bu rapor, uyuşturucu maddelerin ülkemizdeki dağılımı, kullanım oranları ve suç bağlantılı faaliyetleri gözler önüne serdi.

2023’te uyuşturucu ile mücadelede kamu harcamaları yüzde 62,5 artarak 6,9 milyar TL’ye ulaştı. Sentetik metamfetamin ile eroin kullanımındaki artış, güvenlik güçlerinin dikkatini bu maddelere çekti, operasyonlar buraya odaklandı. Operasyonlar sonucunda yakalanan uyuşturucu miktarı rekor seviyeye ulaşırken, özellikle 18 yaş altındaki bireylerde kullanım yaşı düştü.

Ekonomik krizlerin etkisiyle kırsal ve düşük gelirli bölgelerde uyuşturucu kullanımı artarken, intihar ve şiddet olaylarının da yükseldiği belirtildi. Türkiye’nin coğrafi konumu nedeniyle metamfetamin kaçakçılığında yüzde 30 artış gözlemlendi.

Raporda öne çıkan bazı bulgular: Türkiye’de düzenlenen operasyonlarda 2023 yılında yakalanan uyuşturucu madde miktarı rekor düzeye ulaştı. Özellikle esrar ve türevlerinin, eroin, kokain ve ecstasy gibi maddelerin yakalanma oranlarında artış gözlenirken, yakalanan metamfetamin miktarı önceki yıllara göre çok daha yüksek seviyede tespit edildi​.

Raporda uyuşturucu kullanım yaşının giderek düştüğüne dikkat çekildi. 18 yaş altının uyuşturucuya daha erken yaşlarda başladıkları, özellikle yoksul kesimlerde uyuşturucuya yönelim oranlarının hızla arttığı ifade edildi.

Ekonomik krizlerin de etkisiyle, özellikle kırsal bölgeler ve büyükşehirlerin düşük gelirli çeperlerinde uyuşturucu kullanımında belirgin bir yükseliş söz konusu. Raporda, uyuşturucu kullanımına bağlı olarak yaşanan intihar ve şiddet olaylarında da artış gözlemlenirken, yoksulluk ve işsizliğin uyuşturucu kullanımını tetikleyen en önemli unsurlardan biri olduğunu vurgulandı.

Raporda, Türkiye’nin coğrafi konumu nedeniyle uluslararası uyuşturucu ticaretinde transit bir bölge olduğu ve özellikle metamfetamin kaçakçılığında ciddi artış gözlemlendiği belirtildi. 2023 yılı itibarıyla metamfetamin kaçakçılığı %30 arttı ve Türkiye’de en çok ele geçirilen maddelerden biri haline geldi.

Buna ek olarak, esrar ve skunk yakalamalarında 2022’ye göre bir düşüş görülse de hâlâ en yaygın uyuşturucular arasında. Rapora göre kokain kaçakçılığında da artış sürerken, Captagon ve MDMA (Ecstasy) gibi sentetik uyuşturucuların ticareti de devam ediyor.

2023 yılında, özellikle metamfetamin kaynaklı ölüm sayısı 941 kişi olarak raporlandı ve ölenlerin çoğunluğunu erkekler oluşturduğu belirtildi. Madde bağlantılı ölümler çoğunlukla 30-34 yaş aralığında ve bu yaş grubundaki kişilerin ölüm oranı, diğer yaş gruplarına göre daha yüksek. Ayrıca, çoklu madde kullanımı ölümlerinin tek madde kullanımı ölümlerine göre daha fazla olduğu görüldü.

“Uyuşturucu kullanımına başvuranların sayısı hızla artıyor”

Raporun çarpıcı bulgularını Karar’dan Sema Kızılarsal‘a değerlendiren eski CHP Milletvekili Gürsel Tekin, İstanbul, Diyarbakır, Konya, Urfa, Kayseri ve Ankara gibi büyük şehirlerin çevresinde bu sorunun yoğun olarak yaşandığını anlattı.

Tekin, son üç yılda 2 milyon çocuğun ekonomik kriz nedeniyle eğitimini bırakmak zorunda kaldığını, bu durumun da barınma ve eğitim sorunlarıyla birleşerek gençlerin psikolojisini olumsuz etkilediğini ve uyuşturucu kullanımına yönelmeleri artırdığına dikkat çekti:

“Neredeyse yedi yıllık mücadelemizde, uyuşturucu bağımlılığının her yıl, her ay büyük bir artış gösterdiğini gözlemledik. Bu sorunun sadece güvenlik önlemleri ve polisiye tedbirlerle önüne geçmek mümkün değil. Elbette Emniyet ve İçişleri Bakanlığımız olağanüstü çaba gösteriyor; ancak bir ülkede 2 milyona yakın bağımlı varsa, sentetik uyuşturucular –örneğin metamfetamin gibi– çok kolay erişilebiliyorsa, bu durumun ağır sonuçları kaçınılmaz hale geliyor.

Sentetik uyuşturucuyu bir-iki kez alan bir daha kurtulamıyor. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde, Batı’ya kıyasla gençler arasında uyuşturucu kullanımı daha hızlı artıyor. İstanbul, Diyarbakır, Konya, Urfa, Kayseri, Ankara gibi büyük şehirlerin çeperlerinde bu sorun yoğun bir şekilde yaşanıyor. Bu durumun temel nedenlerinden biri, bölgede yaşanan derin yoksulluk.

Önceki nesillerin sahip olduğu telefon, kafe, eğitim gibi konfor alanları, bugün bu gençler için ulaşılmaz hale geldi. Son üç yılda 2 milyon çocuğumuz ekonomik kriz nedeniyle eğitimini bırakmak zorunda kaldı. Barınma ve eğitim sorunları, gençlerin psikolojisini olumsuz etkiliyor ve bu nedenle uyuşturucu kullanımına başvuranların sayısı hızla artıyor.

Bu konuda yapılması gereken en öncelikli şeylerden biri, sentetik uyuşturucuları ithal eden ecza ve temizlik firmaları ve bu maddeleri satın alan kuruluşları sıkı denetim altına almak. Ayrıca, okulların önünde özel önlemler alınmalı ve çocuklarımızın düzenli testlere tabi tutulması sağlanmalıdır.”

Paylaşın

“Türkiye, Rusya’ya Askeri İhracat Kısıtlaması Getirdi” İddiası

Birleşik Krallık merkezli ekonomi gazetesi Financial Times, ABD’nin “sonuçları konusunda uyardığı” gizli bir karar sonrası, Türkiye’nin Rusya’ya askeri cihaz ve ekipman ticaretini engellediğini yazdı.

Financial Times (FT) kaynaklarına göre Ankara, son haftalarda gümrük sistemlerini güncelleyerek Rusya’nın Ukrayna’daki savaşında kritik öneme sahip olduğu değerlendirilen 40’tan fazla kategorideki ABD yapımı ürünün ihracatını durdurdu. Yeni kısıtlamalar, silahlarda kullanıldığı düşünülen mikroçip, işlemci ve kontrol sistemleri gibi ürünleri hedefliyor.

FT’nin sürece ilişkin yayınladığı rapora göre; ABD’nin yaptırım tehditlerinin ardından Türk bankalarının da son bir yılda Rus varlıklarla olan ilişkilerini azalttığı belirtiliyor. Haberde, Türkiye’nin Rusya’ya yönelik ihracata ilişkin güncel politikasının, siyasi hassasiyetler nedeniyle kamuoyuna açıklanmadığı aktarılıyor.

Türkiye NATO üyesi olmasına rağmen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hem Rusya hem de Ukrayna ile olumlu ilişkiler sürdürmeyi sürdürdüğüne değinilen haberde şöyle deniliyor: “Türkiye, Rusya’nın Ukrayna’yı tam kapsamlı işgalinin ardından Rus gazının Avrupa Birliği’ne akışını kolaylaştırarak Kremlin’in bloğun yaptırımlarını aşmasını sağladı.

Türkiye, 2023 yılında Rusya’dan yaklaşık 42,2 milyar Euro (45,9 milyar dolar) değerinde petrol, doğal gaz ve kömür ithal ederek, Rus fosil yakıtlarının dünyadaki en büyük alıcısı haline geldi. Bu, son 10 yılda beş kat artış anlamına geliyor. Aynı zamanda Erdoğan, Ukrayna’nın egemenliğini açıkça desteklemiş ve yönetimi, Rusya’nın tam kapsamlı işgalinin başlangıcından bu yana Ukrayna’ya önemli yardımlarda bulundu.

Türkiye ayrıca 2022’de BM ile birlikte, kısmen savaştan kaynaklanan küresel gıda fiyatlarındaki artışı hafifletmede önemli olan bir tahıl anlaşmasına aracılık etti. Ukrayna’nın devam eden işgaline rağmen, Türkiye’nin arabuluculuğu sayesinde ülkedeki tarım ürünlerinin Karadeniz üzerinden ihraç edilmesine izin verdi.”

Paylaşın

Dokuz Ayda 81 Bin 652 Esnaf Kepenk Kapattı

2024 yılının ilk 9 ayında meslekten ve sicilden terkinini yaparak iflas eden esnaf sayısı 81 bin 652’ye yükseldi. Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu verilerine göre, 2005’ten bu yana geçen 16 yılda toplam 2 milyon 443 bin 955 esnaf iflas bayrağını çekti.

TOBB’un verilerine göre ise 2024’ün ilk dokuz ayında, 2023’ün ilk dokuz ayına göre kurulan şirket sayısı yüzde 13.3, kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 23.8, kurulan kooperatif sayısı yüzde 13.5 azaldı. Aynı dönemde kapanan şirket sayısı yüzde 23 yükseldi.

Ekonomik krizin derinleşmesiyle iflaslar hız kazanırken, iş dünyası ciddi bir darboğazla karşı karşıya. İcra dairelerindeki dosya sayısı 23 milyona ulaşmış durumda. Batık kredilerde yüzde 50’lik artış görülürken, karşılıksız çeklerin sayısı da yükseliyor. Üretimdeki gerileme işsizliğe yol açarken, sektör temsilcileri durumun artık sürdürülemez hale geldiğini ifade ediyor.

UYAP verilerine göre icra dairelerine günlük 21 bin icra ve iflas dosya geliyor. Şu anda icra dairelerindeki toplam icra ve iflas dosyası sayısı ise 23 milyona yaklaştı. Bu dosyaların sayısı özellikle yılbaşından bu yana artıyor. Türkiye’de konkordato dalgası da dikkat çekiyor. 2024 yılının ilk 9 ayında geçici mühlet kararı verilen konkordato sayısı 1187’ye yükseldi. Geçen yıl bu sayı 519 olmuştu. Yılın ilk 9 ayında görülen konkordato ilanı sayısı 2023’ün tamamında görülen rakamı ikiye katladı.

Cumhuriyet’te yer alan habere göre, bayrağı çeken şirket ve esnaf sayıları da artıyor. Bu yılın ilk 9 ayında meslekten ve sicilden terkinini yaparak iflas eden esnaf sayısı 81 bin 652’ye yükseldi. Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu verilerine göre, 2005’ten bu yana geçen 16 yılda toplam 2 milyon 443 bin 955 esnaf iflas bayrağını çekti. Geçen yıl ilk 9 ayda 233 bin esnaf kuruluş için tescil yaptırırken bu yıl aynı dönemde bu rakam yüzde 17 düşüşle 198 bin 247’ye geriledi.

TOBB’un verilerine göre ise 2024’ün ilk dokuz ayında, 2023’ün ilk dokuz ayına göre kurulan şirket sayısı yüzde 13.3, kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 23.8, kurulan kooperatif sayısı yüzde 13.5 azaldı. Aynı dönemde kapanan şirket sayısı yüzde 23 yükseldi.

Ağustos ayı itibarıyla takipteki kredi miktarı 253 milyar lirayı aştı. Geçen yılın aynı dönemine göre batık kredi miktarı yüzde 47 artış var. Bankaların batık kredilerinde gözlemlenen borcunu ödeyememe eğilimi, karşılıksız çek ve protesto edilen senetler de dikkat çekiyor. Bu yıl ocak-ağustos döneminde bankalara ibrazında karşılıksız çıkan çek sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 73.5 artarak 164 bin 268’e çıktı.

Karşılıksız çıkan çeklerin parasal tutarı ise yüzde 224 artarak 102.5 trilyon liraya ulaştı. Karşılıksız çeklerin parasal tutarı Türkiye tarihinde ilk kez 100 milyar lira sınırını aştı. Vadesinde ödenmediği için bankalar tarafından protesto edilen çek sayısı ise geçen yıla göre yüzde 3 artarak 151 bin 893 adet oldu. Protesto edilen senetlerin parasal tutarı, geçen yıla göre yüzde 182 artarak 27 milyar liraya çıktı.

Paylaşın

2023 Yılında Türkiye’de 29 Bin Çocuk İstismara Uğradı

IV. Çocuk Koruma Kongresi’nde konuşan CHP Gülizar Biçer Karaca, “2023 yılında en az 29 bin çocuk istismara uğramış, yüzde 83’ü kız çocuğu. 14 kız çocuğu katledilmiş. Son 6 ayda 32 çocuk intiharı gerçekleşmiş” dedi ve ekledi:

“TBMM’ye, 27’nci dönemde ‘çocuk’ tanımı geçen 1615 soru önergesi verildi. Bu önergelerden 178 tanesine yani önergelerin yüzde 11’ine süresi içerisine cevap verildi. 715 tanesi yani yüzde 44’ü cevaplanmadığı için gelen kağıtlarda yayınlandı. ‘İstismar’ tanımı geçen 560 soru önergesi verildi. Yalnızca 69 tanesine yani yüzde 12’sine süresi içerisinde cevap verildi. Yani Anayasa ve İçtüzük’ten aldığı denetim yetkisini kullanarak parlamentoda verilen soru önergelerinin gereği, yürütme organı ve bakanlıklar tarafından yerine getirilmiyor.”

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti adına 25 Ekim 2007’de Lanzarote’de imzalanan ve 6084 sayılı Kanunla Resmi Gazete’de yayınlanarak 10 Eylül 2011’de yürürlüğe giren Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi’nin 17’nci yılında; Türkiye Barolar Birliği ve Sosyal Hizmet Federasyonu işbirliğiyle IV. Çocuk Koruma Kongresi düzenlendi.

TBMM Başkanvekili ve CHP Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, “Politika, Yasama, Çocuk” konusunda konuştu. ANKA’nın aktardığına göre; Çarpıcı veri ve istatistikleri paylaşan Biçer Karaca, bütüncül çocuk politikası ve çocuklar için bütçe çağrısı yaptı.

“Acaba bu sözleşmenin gerekleri ülkemizde yerine getirildi mi” diye soran Biçer Karaca, çocuğa karşı her türlü şiddet ve istismarın önlenebilmesi için çocuk hakları temelli mekanizma ve anlayışa ihtiyaç olduğunu dile getirdi. Biçer Karaca kongrede; TBMM’de 27’nci ve 28’inci dönemin 3’üncü yasama yılına kadar olan süreçte; içerisinde “çocuk” ve “istismar” tanımı geçen kanun teklifleri, soru ve araştırma önergeleri üzerine bazı istatistikleri paylaştı:

“2023 yılında en az 29 bin çocuk istismara uğramış, yüzde 83’ü kız çocuğu. 14 kız çocuğu katledilmiş. Son 6 ayda 32 çocuk intiharı gerçekleşmiş. TBMM’ye, 27’nci dönemde ‘çocuk’ tanımı geçen 1615 soru önergesi verildi. Bu önergelerden 178 tanesine yani önergelerin yüzde 11’ine süresi içerisine cevap verildi. 715 tanesi yani yüzde 44’ü cevaplanmadığı için gelen kağıtlarda yayınlandı. ‘İstismar’ tanımı geçen 560 soru önergesi verildi. Yalnızca 69 tanesine yani yüzde 12’sine süresi içerisinde cevap verildi. Yani Anayasa ve İçtüzük’ten aldığı denetim yetkisini kullanarak parlamentoda verilen soru önergelerinin gereği, yürütme organı ve bakanlıklar tarafından yerine getirilmiyor.

Türkiye’de her 3 çocuktan biri okula aç gidiyor. Her 5 çocuktan biri derin yoksulluğa maruz ebeveynlerle yaşıyor. Çocuğun üstün yararı ilkesinin hem mevzuat dahilinde hem de uygulamada bütüncül bir bakış açısıyla öncelikli olarak, hatta ilk sırada gözetilmesi gerekirken; bir çok alanda karar alıcılar ve uygulayıcılar tarafından eksiklikler çocuğun menfaatine yönelik değil, ne yazık ki aleyhine işleyecek şekilde yürütülmeye devam ediyor.

Bugünün hak özneleri olan çocukların talepleri de sorunları da yarınlara ertelenemez. Hayata geçen her yasal düzenleme ve uygulamada ‘çocuğun üstün yararı’ ilkesini hakim kılarak her türlü ihmal ve istismarın önlenmesinde biz yetişkinler mükellefiz. Çocukların hak özneleri olduğunu bir kez daha gündemine alan ve bu konudaki öncü çalışmaların uygulama alanı bulması için çaba sarfeden 4’üncü Çocuk Kongresi’nin düzenlenmesinde emeği geçenleri tebrik ediyorum. Çabamız kapsayıcı sosyal politikalar için katkı sunmak için. Umarım sosyal hizmet uzmanlarının, sosyal politika ile ilintili her bir meslek grubunun talepleri, katkı ve katılımlarıyla çocuklar için daha iyi ve güvenceli yaşam koşulları oluşturabiliriz.”

Paylaşın

“Türkiye’nin BRICS Üyeliğini Hindistan Engelledi” İddiası

Türkiye’nin BRICS üyeliğinin Hindistan tarafından engellendiği iddia edildi. Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın İngilizce baş harflerinden oluşan BRICS birliği ülkeleri, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 45’ini ve küresel ekonominin yüzde 35’ini oluşturuyor. 

Türkiye’nin BRICS’e üye olmak isteğini daha önce dile getiren Ankara, bu konuda resmi bir başvuru yapılıp yapılmadığını açıklamamıştı. Rusya, Türkiye’nin BRICS’e üyelik başvurusunda bulunduğunu duyurmuştu.

Tataristan Cumhuriyeti’nin başkenti  Kazan’da yapılan BRICS Liderler Zirvesi’ne katılan AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “BRICS ailesiyle diyaloğumuzu ilerletmeye kararlıyız” demişti.

Almanya merkezli Bild gazetesi Türkiye’nin BRICS üyeliğinin Hindistan tarafından engellendiğini iddia etti.

ABD’li “düşünce” kuruluşu Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’nda dış politika uzmanı olan Sinan Ülgen, Bild’e yaptığı açıklamada Hindistan’ın Türkiye’nin BRICS’e üye olmasını engellediğini, bunun sebebininse Ankara’nın Pakistan ile iyi ilişkileri olduğunu söyledi. Haberde Hindistan’ın itirazı üzerine oy birliği sağlanamadığı için Türkiye’nin BRICS’e üye kabul edilmediği ifade edildi.

Ancak Sinan Ülgen daha sonra sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada Bild’in haberinde nüanslara yer verilmediğini belirterek şunları kaydetti: “BRICS konusunda Bild’e mülakat verdim ama çıkan haber nüanslara yer vermemiş. Hindistan gerçekten de Türkiye’ye mesafeli ama veto etmesine gerek kalmadı. Konu oylanmadı. Hindistan’ın yanısıra birçok ülke daha, hızlı bir genişlemeye karşılar. O konuda daha mutabakat yok.”

Rus haber ajansı Tass, BRICS’in henüz yeni üye kabul etmeye karar vermediğini duyururken, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’nin bazı üyelere ortaklık statüsü verileceğini söylediği aktarılmıştı. “BRICSInfo” X hesabında da Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 13 ülkeye ortaklık statüsü verildiği duyurulmuştu.

Erdoğan BRICS Zirvesi kapsamında bugün düzenlenen “Genişletilmiş BRICS+ Oturumu”ndaki konuşmasında “Türkiye olarak karşılıklı saygı ve kazan kazan temelinde yakın münasebetler geliştirdiğimiz BRICS ailesiyle de diyaloğumuzu ilerletmekte kararlıyız” demişti.

Bild’e konuşan Ülgen, BRICS üyeliğine başvuruya dair Erdoğan’ın Türkiye’nin “stratejik özerkliğini” güçlendirmek için Putin’le bir ittifakta yer almak istediğini, AB konusunda hayal kırıklığı yaşadığını ve “siyasi prestij”i de sebepler arasında saymıştı. Erdoğan’ın “Hem NATO hem de BRICS’te aynı anda” olabileceğini göstermek istediğini ve kendisini uluslararası arenada bir “arabulucu” olarak gördüğünü ifade etmişti.

Sonuç bildirgesi

Bu arada zirvenin sonuç bildirgesi yayınlandı. Ukrayna ile ilgili BM ilkelerine uygun hareket edilmesi vurgusu yapılarak, Rusya ile Ukrayna arasındaki çatışmanın diyalog ve diplomasi yoluyla barışçıl bir şekilde çözülmesini amaçlayan ilgili arabuluculuk ve iyi niyet misyonu önerilerinin takdirle karşılandığı kaydedildi.

Ortadoğu’daki gelişmelerden duyulan endişeye değinilen bildiride, İsrail’e şu çağrıda bulunuldu: “İsrail’in Lübnan’daki yerleşim bölgelerine düzenlediği saldırılar sonucunda sivillerin hayatını kaybetmesini ve sivil altyapının büyük zarar görmesini kınıyor ve askeri eylemlerin derhal durdurulması çağrısında bulunuyoruz.”

Bildiride Batı yaptırımları da eleştirildi ve “Yasa dışı yaptırımlar da dâhil olmak üzere hukuka aykırı tek taraflı zorlayıcı tedbirlerin dünya ekonomisi, uluslararası ticaret ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılması üzerindeki yıkıcı etkisinden derin endişe duyuyoruz” ifadelerine yer verildi.

Sonuç bildirisinde ayrıca, Rus tarafının BRICS bünyesinde bir tahıl (emtia) ticaret platformu (BRICS Tahıl Borsası) kurma ve daha sonra bunu diğer tarım sektörlerini de kapsayacak şekilde geliştirme girişimini memnuniyetle karşılandığı belirtildi.

Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika’nın İngilizce baş harflerinden oluşan BRICS birliği ülkeleri, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 45’ini ve küresel ekonominin yüzde 35’ini oluşturuyor. Bu ülkeler, dünyadaki ham petrolün üçte birinden fazlasını üretiyor. Suudi Arabistan’ın da gruba katılması halinde BRICS ülkeleri, küresel ham petrolün yaklaşık yüzde 43’ünü üretecek.

Paylaşın

Erdoğan’dan “BRICS” Mesajı: İşbirliğimiz Artacak

Rusya’nın Kazan kentinde düzenlenen BRICS Zirvesi’nde açıklamalarda bulunan Erdoğan, “Birçok ülkeyle işbirliği mekanizmalarımız her geçen gün gelişiyor. BRICS ailesiyle de diyaloğumuzu geliştirmeye kararlıyız” dedi.

Erdoğan, ekonomiden güvenliğe, küresel adaletsizlikten iklim değişikliğine; birçok alanda ciddi meydan okumalarla karşı karşıya olduklarını da söyledi.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Rusya’nın Kazan kentinde düzenlenen BRICS Zirvesi’nde gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Erdoğan’ın konuşmasından satır başları şu şekilde:

“Dün Ankara’da gerçekleştirilen hain terör eylemi nedeniyle taziyelerini ileten tüm dostlarımıza gösterdikleri dayanışma nedeniyle teşekkür ediyorum. Bu alçakça saldırı, Türkiye’nin terörü bertaraf etme azmini ve kararlılığını daha da perçinlemiştir.

Günümüz şartlarındaki sistem kendinden bekleneni veremiyor. Türkiye olarak çok taraflı platformlarda dostlarımızla bir araya gelmeye ve ortak sorunlara çözüm bulmaya önem veriyoruz. BRICS’in daha adil bir küresel sistem düşüncesine eşsiz katkılar sunduğuna inanıyoruz.

Türkiye birçok bölgesel kuruluşun kurucu üyesidir. G20 üyesidir. Birçok ülkeyle işbirliği mekanizmalarımız her geçen gün gelişiyor. BRICS ailesiyle de diyaloğumuzu geliştirmeye kararlıyız.

Orta Doğu’da akan kan durdurulmadıkça gelecek için adaletten, kalkınmadan söz edilemez. İsrail’in saldırgan tutumu her türlü sınırı çoktan aştı. Filistin halkı soykırıma uğramaktadır. 21.yy’da yaşanan bu dramı göz ardı etmek kimseyi sorumluluktan kurtaramaz.

Filistin’i tanımayan ülkeleri bu doğrultuda adım atmaya davet ediyorum. İsrail’e silah desteğinin sürmesi İsrail’i daha da pervasız hale getiriyor. BM nezdinde İsrail’e silah satışının durdurulmasına yönelik bir girişim başlattık. Siz dostlarımızın bu hususta sağlayacağı desteğe güveniyorum.”

Paylaşın

IMF, Türkiye İçin Büyüme Tahminini Aşağı Çekti

IMF, Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 3, gelecek yılda yüzde 2,7 büyümesinin beklendiğini açıkladı. IMF, bir önceki tahmininde Türkiye’nin 2024 büyüme tahminini yüzde 3,6 olarak açıklamıştı.

Uluslararası Para Fonu (IMF), “Global Ekonomik Görünüm Raporu” yayımladı. Ekonomim’in aktardığına göre; IMF, dünyada küresel büyüme tahminini 2024 yılında yüzde 3,2 seviyesinde korurken, 2025 için büyüme tahminini yüzde 3,3’ten yüzde 3,2’ye düşürdü.

Küresel enflasyonun 2024’te yüzde 5,8, 2025’te ise yüzde 4,3 olmasını bekleyen IMF, beş yıl sonrası için küresel büyüme tahminini 3,1 olarak açıkladı. Halen bu oran pandemi öncesi döneme göre düşük kalıyor.

IMF, Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nda Türkiye ekonomisine ilişkin büyüme tahminlerinde aşağı yönlü revize edildi.

IMF, Türkiye’nin 2024 yılı büyüme tahminini yüzde 3,6’dan yüzde 3’e indirirken, 2025 yılı büyüme tahminini de yüzde 3,2’den yüzde 2,7’ye çekti. IMF, Türkiye’nin 2029 yılında yüzde 3,9 oranında büyümesini bekliyor.

Raporda Türkiye, Avrupa’da gelişmekte olan ülkeler arasında yer alırken, bu grubun büyüme tahmini 2024 yılı için yüzde 3,2, 2025 yüzde 2,2 ve 2029 için de 2,5 oldu.

IMF, 2024 yılı için TÜFE için beklentisini yüzde 59,5’ten yüzde 60,9’a çıkarırken, 2025 yılı beklentisini de yüzde 38,4’ten yüzde 33’e indirdi.

IMF, 2024 sonunda tüketici fiyatlarının yüzde 43’e geldikten sonra, 2025’i yüzde 24 seviyesinde tamamlayacağını öngörürken, işsizlik oranının bu yıl yüzde 9,6’dan yüzde 9,3’e inmesini, gelecek yıl ise yüzde 9,6’dan yükselmesini ancak yüzde 9,9 ile tek hanede kalmasını bekliyor.

Cari işlemler/GSYH beklentisi bu yıl için yüzde -2,8’den yüzde -2,2’ye, gelecek yıl için yüzde -2,2’den yüzde -2,1’e revize edildi. Uzun dönemde cari işlemler/GSYH verisinin yüzde -1,9 olacağı öngörülüyor.

Paylaşın

Türkiye’de Çalışan Her Dört Kadından Biri “Cinsel Şiddete” Uğruyor

“İş Yerinde Şiddet ve Tacize İlişkin Algı ve Deneyimleri” araştırmasına göre; Türkiye’de çalışan her dört kadından biri, daha önce cinsel şiddete uğradığını ve bu şiddetin münferit olmadığını ifade etti.

Prof. Dr. Canan Sümer “Ne kadar farklı şiddet türüne maruz kalınırsa algılanan şiddet oranı düşüyor. Yani şiddete maruz kaldıkça farkındalık azalıyor” dedi.

Özyeğin Üniversitesi ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ortaklığıyla gerçekleşen “İş Yerinde Şiddet ve Tacize İlişkin Algı ve Deneyimleri” araştırması kamuoyuna sunuldu.

İş hayatındaki kadın ve erkeklerin yüzde 60’ının ekonomik şiddete maruz kaldığı, cinsel şiddete uğrama oranının kadınlarda erkeklerin yaklaşık 2 katı fazla olduğu ortaya çıktı. Projenin bulguları dün yapılan basın açıklamasıyla kamuoyu ile paylaşıldı.

Geçen nisan ayında başlayan araştırma kapsamında, 39 ilçeden rastgele seçilen 188 mahalleden 3 bin 7 katılımcı ile görüşmeler yapıldı. Yapılan hane halkı anketinde demografik bilgiler, işe adanmışlık ve iş yerinde taciz ve şiddet türlerine yönelik sorular soruldu. Çalışmada soru yönetilen kişiler yarı yarıya kadın ve erkek olacak biçimde belirlendi.

Kadınlar daha çok cinsel şiddete uğrarken erkekler ise ayrımcılığa maruz kaldı. Ekonomik şiddet ise cinsiyet fark etmeksizin en çok maruz kalınan şiddet türü oldu. Çalışma yaşamındaki kişilerin yüzde 60’ının ekonomik şiddete maruz kaldığı ortaya çıktı.

Kamu sektöründe fiziksel şiddet daha fazla görülürken özel sektörde ise cinsel ve ekonomik şiddet oranı daha yüksek oldu. Çalışmada hem algılanan hem de maruz kalınan şiddet ölçüldü.

Cumhuriyet’ten İrem Karataş’ın haberine göre; Özyeğin Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı ve Proje yürütücüsü Prof. Dr. Canan Sümer “Ne kadar farklı şiddet türüne maruz kalınırsa algılanan şiddet oranı düşüyor. Yani şiddete maruz kaldıkça farkındalık azalıyor” dedi.

Araştırmada daha az eğitimli olmanın daha fazla şiddete maruz kalmaya sebep olduğu belirtildi. Çalışmanın ortaya koyduğu ilginç bulgulardan biri ise katılımcıların genellikle din, milliyet veya etnik köken sebebiyle ayrımcılığa uğradıklarını belirtmesi oldu. Cinsiyet ise ayrımcılığa uğrama sebepleri arasında çok düşük oranda yer aldı.

Sümer, bu bulgunun cinsiyet eşitsizliğinin normalleşmesine işaret edebileceğini belirtti. Bulgulara göre şiddet faillerinin çoğu erkek. Kadınlar genelde psikolojik şiddet uygularken, erkekler daha çok fiziksel ve cinsel şiddet uyguluyor. Cinsel şiddette faillerin yarıya yakını birinci derecede amir olanlar. Yine cinsel şiddette faillerin yüzde 60’ı evli.

Cinsel şiddete uğrama oranı ise, kadınlarda erkeklerin yaklaşık iki katı. Çalışmada soru yöneltilen her dört kadından biri daha önce cinsel şiddete uğradığını ve bu şiddetin münferit olmadığını ifade etti.

Paylaşın

Halkın Yüzde 67’si Demokrasinin İşleme Şeklinden “Memnun” Değil

Pew Araştırma Merkezi’nin araştırmasına katılan katılımcıların yüzde 67’si demokrasinin işleme şeklinden memnun olmadığını belirtti. “Memnunum” diyenlerin oranı ise yüzde 33.

Araştırmaya katılanların yüzde 55’i Recep Tayyip Erdoğan’la ilgili olumsuz, yüzde 43’ü de olumlu görüşe sahip. Olumlu görüşte bu oran, 2017 yılına kıyasla 32 puanlık bir düşüşe işaret ediyor.

Merkezi Washington’da bulunan Pew Araştırma Merkezi, Türkiye kamuoyunun mevcut iktidara, devlet kurumlarına, uluslararası siyasi liderlere ve demokrasinin işleyişine bakışını araştırdı.

VOA Türkçe’nin aktardığına göre; Araştırma, 29 Ocak ile 11 Mart arasında 1049 kişiyle yapılan yüz yüze görüşmelere dayanıyor.

Mevcut iktidara bakış: Ankete katılan yetişkinlerin yüzde 55’i Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la ilgili olumsuz, yüzde 43’ü de olumlu görüşe sahip. Olumlu görüşte bu oran, 2017 yılına kıyasla 32 puanlık bir düşüşe işaret ediyor.

Ankete göre, 18 ile 34 yaş arası yetişkinler, 50 yaş ve üstüne kıyasla mevcut iktidara daha olumsuz bakıyor. Araştırmaya göre Erdoğan’la ilgili olumlu görüşe sahip olan yetişkinler genel olarak,

Hükümete daha çok güveniyor,
Türkiye’de demokrasinin durumundan daha memnun,
Güçlü bir lidere dayanan hükümet şekline daha çok destek veriyor,
Ordu, dini liderler ya da mahkemelerin ülke üzerinde iyi bir etkiye sahip olduğunu düşünmeye daha çok eğilimli,
Çin ve Rusya’ya daha olumlu bakıyor.
Araştırmaya katılan 10 Türk’ten 6’sı yani yüzde 61’i, hükümetin gelecekte yaşanabilecek doğal afetlere hazırlanmak üzere gerekli önlemleri alacağından emin olmadığını söylüyor.

Demokrasiye bakış: Türkiye’de yapılan ankete katılanların yüzde 67’si demokrasinin işleme şeklinden memnun değil. “Memnunum” diyenlerin oranı ise yüzde 33.

Araştırmaya göre Türkler’in çoğunluğu, demokratik yönetim şeklini askeri yönetim ya da güçlü lider yönetimine de tercih ediyor.

On yetişkinden sekizi temsili demokrasinin ülkeyi yönetmek için iyi bir yöntem olduğunu söylerken, yüzde 34’ü güçlü bir liderin yönetiminin iyi bir yönetim biçimi olduğu görüşünde.

Diğer ülkelere bakış: Türkiye’de kamuoyu, dış ilişkilerde diğer ülkelere ilişkin genel olarak olumsuz görüşe sahip. Ankete katılanlar arasında ABD’ye olumsuz bakanların oranı yüzde 80. Bu oran Çin için yüzde 66, Rusya içinse yüzde 65.

Dünya liderlerine güven: Araştırmaya göre kamuoyunun uluslararası siyasi liderlere de güveni düşük.

Ankete katılanların yüzde 87’si ABD Başkanı Joe Biden’a, yüzde 86’sı da gelecek ay yapılacak başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı olan eski Başkan Donald Trump’a güvenmediğini belirtiyor.

Araştırma bahar aylarında yapıldığı için anket kapsamında, Biden’ın çekilmesinden sonra Demokrat Parti’nin başkan adayı olan Kamala Harris ile ilgili bir soru yöneltilmedi.

AB üyeliğine destek: Peki araştırmaya göre Türkiye’de kamuoyunda Avrupa Birliği üyeliğine destek ne durumda?

Yetişkinlerin yüzde 56’sı Türkiye’nin AB üyesi olmasına destek veriyor, yüzde 36’sı ise karşı çıkıyor. 2017’deki araştırmada Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkanların oranı yüzde 51’di.

NATO’ya bakış: Araştırmaya göre Türkiye’de kamuoyunun NATO’ya karşı duruşu Rusya’nın 2022’de Ukrayna’yı işgal etmesinden bu yana değişti. 2011 ile 2019 yılları arasında Türkler’in ancak dörtte biri savunma ittifakı konusunda olumlu görüşe sahipken, bu oran bugün yüzde 42.

Paylaşın