Türkiye’nin Kredi Risk Primi 435 Puana Geriledi

Türkiye’nin 5 yıllık CDS’sinin (Credit Default Swap) bugün 435 puana geriledi. Risk primi, geçen yıl 885 puana kadar çıkarak 2003’ten beri en yüksek seviyesini görmüştü.

Haber Merkezi / Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır” açıklamasından sonra Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) ilk 2 Para Politikası Kurulu Toplantısı’nda (PPK) faizi toplamda 900 baz puan artışla yüzde 17,5’e çekmişti.

Bir ülkenin dış borçlanmasındaki en önemli göstergelerden biri olan CDS primi ne demek ve yükselmesi, düşmesi ne anlama geliyor?

Türkçe’de kredi risk primi veya kredi temerrüt takası olarak kullanılan CDS (Credit Default Swap) aslında bir çeşit sigortalama işlemi olarak tanımlanabilir.

Herhangi bir ülke hazinesine ya da şirketine borç verirken o borcun geri ödenmemesi ihtimaline karşı aldığınız sigorta poliçesine CDS deniyor ve genellikle over-the-counter (OTC) yani herhangi bir borsa düzenlemesine tabi olmayan tezgah üstü piyasalarda işlem görüyor.

CDS primi nasıl hesaplanıyor?

Ülkelerin dış borçlanmalarına karşı CDS’leri genelde büyük uluslararası yatırım bankaları sağlıyor ve o ülkelerin borcunu çevirememesi halinde ödemeyi bu banka üstlenmiş oluyor. Bu bankalar da söz konusu ülkenin geri ödeme yeteneğini, makroekonomik koşullarını inceleyerek bir risk oranı belirliyor.

Bu oran belirlenirken uluslararası derecelendirme kuruluşlarının verdiği notlar önemli bir rol oynasa da bunun dışında da bir çok faktör göz önünde bulunduruluyor.

Ekonomisi sağlam ve geri ödeme sorunu yaşamayacağı düşünülen ülkelerin risk primi düşük olurken geri ödemekte sorun yaşayacağı düşünülen ülkelerin risk primi yüksek bir orandan belirleniyor.

Türkiye’nin CDS oranı neden yükseliyor?

Ekonomist Mahfi Eğilmez’e göre ülke CDS priminin yükselmesine iç ve dış nedenler olmak üzere iki etken grubu yol açıyor. Koronavirüs salgını ya da Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve yükselen enerji fiyatları bu dış nedenlere örnek olarak verilebilir.

İç nedenler ise enflasyonun yükselmesi, dış borçların artması, kurların yükselmesi, sosyal çalkantılar ve afetler olarak sıralanabilir.

Dış nedenler konusunda yapılabilecek şeylerin sınırlı olmasına rağmen iç nedenleri yönetmenin mümkün olduğunu vurgulayan Eğilmez bu sayede dış nedenlerin de etkisinin azaltılabileceğini belirtiyor.

Türkiye’nin CDS primlerinin 2008 yılındaki küresel mali kriz sırasında yükseldikten sonra gerilediği görülüyor. Ülkenin makroekonomik dengelerinin bozulmaya başladığı 2018 yılından itibaren ise dalgalı bir seyirle de olsa yükseliş trendini sürdürdüğü görülüyor.

CDS priminin artmasının sonuçları ne olur?

Kamunun ve özel sektörün dış borçlanma maliyetleri CDS primine paralel olarak artar.

Burada kendini besleyen bir döngü oluşur. Borçlanma maliyetinin artması döviz girişini azalttığı için dış borcu ödemeyi zorlaştırır. Bu da riski daha da çok yükseltir.

Artan maliyetler, daha fazla kaynağın borç ödemesine ayrılması ve daha az harcanabilir gelir (yani refah kaybı) anlamına gelir.

Döviz girişinin azalması içerideki likidite krizini daha da derinleştirirken enflasyonist baskıları artırır.

Ulaşılabilecek en uç nokta, CDS ile sigortalanan temerrüt riskinin gerçekleşmesi durumudur. Dış borcun çevrilemez hale gelmesi ya da “iflas” durumu, başta enerji olmak üzere ithal ettiğimiz pek çok ürünü alamayacak hale gelmemiz, ithal ara malına dayalı üretim yapımızın durması anlamına gelir.

Paylaşın

IMF, Türkiye’nin 2023 Ve 2024 Büyüme Tahminini Değiştirdi

Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nda Türkiye’nin bu yıl yüzde 3 ve 2024’te yüzde 2,8 büyümesinin tahmin edildiğini kaydetti. IMF’nin nisan ayındaki tahminlerinde, Türkiye ekonomisinin 2023’te yüzde 2,7 ve 2024’te yüzde 3,6 büyüyeceği öngörülmüştü.

Uluslararası Para Fonu (IMF),, Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nun Temmuz 2023 sayısını “Kısa Vadeli Dayanıklılık, Kalıcı Zorluklar” başlığıyla yayımladı.

Çalışmada küresel büyümenin 2022’de yüzde 3,5 olan tahminin hem 2023 hem de 2024’te yüzde 3’e düşeceği öngörüldü. Geçen Nisan ayında yayınlanan Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nda (WEO) 2023 yılı için öngörülen yüzde 2,8’lik tahminden binde 2 puan yüksek olmakla birlikte, büyüme tarihsel standartlara göre zayıf kalıyor.

Güncellemede, “Enflasyonla mücadele için merkez bankası politika faizlerindeki artış ekonomik faaliyet üzerinde baskı yaratmaya devam ediyor. Küresel manşet enflasyonun 2022’de yüzde 8,7’den 2023’te yüzde 6,8’e ve 2024’te yüzde 5,2’ye düşmesi bekleniyor. Çekirdek enflasyonun daha kademeli olarak düşeceği öngörülüyor ve 2024 yılı enflasyon tahminleri yukarı yönlü revize edildi” denildi.

IMF raporunda gelişmiş ekonomiler için 2023 yılı GSYH büyüme tahmini yüzde 1,3’ten yüzde 1,5’e revize edilirken, 2024 büyüme tahmini yüzde 1,4 olarak korundu. Yükselen piyasalar ve gelişmekte olan ekonomiler için 2023 yılı büyüme tahmini yüzde 3,9’dan yüzde 4,0’a çıkarılırken, 2024 büyüme beklentisi yüzde 4,2’den yüzde 4,1’e çekildi.

Güncellenen raporda, Türkiye ile ilgili büyüme beklentileri de değişti. Türk ekonomisinin bu yıl yüzde 3 ve 2024’te yüzde 2,8 büyümesinin tahmin edildiği kaydedildi. IMF’nin Nisan ayındaki tahminlerinde, Türkiye ekonomisinin 2023’te yüzde 2,7 ve 2024’te yüzde 3,6 büyüyeceği öngörülmüştü.

Yeni çalışmada ABD borç tavanı açmazının yakın zamanda çözüme kavuşturulmasının ve bu yılın başlarında yetkililerin ABD ve İsviçre bankacılığındaki türbülansı kontrol altına almak için güçlü adımlar atmasının, finans sektöründeki ani çalkantı risklerini azalttığı kaydedildi.

Bu durumun ekonomik görünüm üzerindeki olumsuz riskleri hafiflettiği kaydedilirken, “Bununla birlikte, küresel büyümeye yönelik risk dengesi aşağı yönlü olmaya devam etmekte. Enflasyon yüksek kalmaya devam edebilir ve hatta Ukrayna’daki savaşın şiddetlenmesi ve hava koşullarıyla ilgili aşırı olaylar gibi daha kısıtlayıcı para politikasını tetikleyen başka şoklar meydana gelirse yükselebilir” denildi.

Piyasalar merkez bankalarının daha fazla politika sıkılaştırmasına uyum sağladıkça finans sektöründeki türbülansın devam edebileceğini kaydeden IMF, “Kısmen çözülmemiş emlak sorunlarının bir sonucu olarak Çin’in toparlanması, sınırötesi olumsuzluklarla yavaşlayabilir. Kamu borcu sıkıntısı daha geniş bir ekonomi grubuna yayılabilir. Öte yandan, enflasyon beklenenden daha hızlı düşerek sıkı para politikasına olan ihtiyacı azaltabilir ve iç talep yeniden daha dirençli hale gelebilir” ifadelerine yer verdi.

“Çoğu ekonomide önceliğin, finansal istikrarı sağlarken sürekli dezenflasyona (ekonomik gerileme olmadan enflasyon baskılarının istikrarlı şekilde hafiflemesi) ulaşmak olmaya devam etmektedir” denilen güncellemede, bu nedenle merkez bankalarına fiyat istikrarını yeniden sağlamaya ve finansal denetim ve risk izlemeyi güçlendirmeye odaklanmaya devam etme çağrısı yapıldı.

IMF, “Piyasa sıkıntılarının ortaya çıkması halinde, ülkeler manevi zarar olasılığını azaltırken derhal likidite sağlamalıdır. Ayrıca ülkeler mali uyumu sağlayarak mali tamponlar oluşturmalı ve en kırılgan kesimler için hedeflenen desteği kapsamalıdır. Ekonominin arz tarafında yapılacak iyileştirmeler mali konsolidasyonu kolaylaştıracak ve enflasyonun hedeflenen seviyelere doğru daha yumuşak bir şekilde düşmesini sağlayacaktır” tavsiyelerine yer verdi.

“Kutlama yapmak için erken”

IMF başekonomisti Pierre-Olivier Gourinchas, güncelleme ile ilgili kaleme aldığı yazısında, “Küresel ekonomi, pandemi ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından kademeli olarak toparlanmaya devam ediyor. Yakın vadede, ilerleme işaretleri yadsınamaz. COVID-19 sağlık krizi resmi olarak sona erdi ve tedarik zinciri aksaklıkları pandemi öncesi seviyelere döndü.

Yılın ilk çeyreğinde ekonomik faaliyet, zorlu ortama rağmen şaşırtıcı derecede güçlü işgücü piyasaları sayesinde dirençli olduğunu kanıtladı. Enerji ve gıda fiyatları savaşın yol açtığı zirvelerinden keskin bir düşüş göstererek küresel enflasyon baskılarının beklenenden daha hızlı azalmasını sağladı. Mart ayındaki bankacılık çalkantısının ardından yaşanan finansal istikrarsızlık ise ABD ve İsviçre makamlarının güçlü adımları sayesinde kontrol altına alınabildi” ifadelerini kullandı.

“Küresel Ekonomi Yoluna Giriyor Ama Henüz Zorlukları Atlatmış Değil” başlıklı yazıda Gourinchas, ‘’Yine de ufukta hala birçok zorluk var ve kutlama yapmak için henüz çok erken’’ dedi.

Bazı olumsuz riskler azalmış olsa da, küresel ekonomide dengenin aşağı yönlü olmaya devam ettiği uyarısı yapan IMF başekonomisti, ‘’Küresel faaliyetin ivme kaybettiğine dair işaretler artmakta. Para politikasının küresel olarak sıkılaştırılması, politika faizlerini daraltıcı seviyeye getirdi. Bu durum, finans dışı sektöre verilen kredilerin büyümesini yavaşlatarak, hane halkı ve firmaların faiz ödemelerini artırarak ve emlak piyasaları üzerinde baskı yaratarak faaliyetler üzerinde baskı oluşturmaya başladı” yorumunda bulundu.

Enerji ve gıda fiyatlarını içermeyen çekirdek enflasyonun, merkez bankalarının hedeflerinin oldukça üzerinde seyretmeye devam ettiğini kaydeden IMF Başekonomisti, “Bu yıl yüzde 6 olan enflasyonun kademeli olarak azalarak 2024 yılında yüzde 4,7’ye gerilemesi bekleniyor ki bu da binde 4 puanlık bir yukarı yönlü revizyon anlamına geliyor. Daha da endişe verici olanı, gelişmiş ekonomilerde 2024 yılında yüzde 3,1’e gerilemesi beklenen çekirdek enflasyonun bu yıl yıllık ortalama yüzde 5,1 oranında sabit kalması. Enflasyonla mücadelenin henüz kazanılmadığı açık” mesajını verdi.

Enflasyonun kalıcılığında kilit rolün işgücü piyasasındaki gelişmeler ve ücret-kar dinamikleri olacağını kaydeden Pierre-Olivier Gourinchas, “İşgücü piyasaları, birçok ekonomide işsizlik oranlarının COVID öncesi seviyelerinin altında ve istihdam seviyelerinin üzerinde olması nedeniyle özellikle parlak bir nokta olmaya devam etmekte. Genel ücret enflasyonu arttı ancak çoğu ülkede fiyat enflasyonunun gerisinde kaldı” dedi.

Bunun nedeninin basit olduğunu ve “açgözlülük enflasyonu” olarak adlandırılan durumla çok az ilgisi bulunduğunu kaydeden Gourinchas, “Nominal talep ekonominin üretebileceğinin çok üzerinde olduğunda, fiyatlar ücretlerden daha hızlı yukarı yönlenir. Sonuç olarak, reel ücretler 2022’nin ilk çeyreği ile 2023 arasında gelişmiş ve büyük yükselen piyasa ekonomileri için yaklaşık yüzde 3,8 oranında azaldı” ifadelerini kullandı.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Dikkat Çeken İddia: Ukrayna Tankları Rusya Petrolüyle Çalışıyor

Macaristan ve Türkiye’de rafine edilen Rusya petrolünün Ukrayna’ya gönderildiği öne sürüldü. ABD ve Birleşik Krallık, İtalya, Fransa, Japonya, Almanya, ABD ve Kanada’dan oluşan G7, Rusya petrolü için kısıtlama getirmişti.

Moskova, kısıtlamalara petrol satışlarında ABD dolarının kullanılmasını durdurarak yanıt verdi. OPEC+ ülkeleri ise, Washington’un üretimi artırarak telafi etme isteklerini görmezden geldi.

Almanya merkezli ekonomi gazetesi Handelsblatt, Ukrayna’nın kullandığı Batı menşeli tanklar ve dizel jeneratörlerin Rus petrolüyle çalıştırıldığını yazdı. Haberde Macaristan ve Türkiye’de rafine edilen Rus petrolünün Ukrayna gönderildiği öne sürüldü.

Ukrayna gümrük yetkililerine dayandırılan haberde, Macar petrol ve gaz devi MOL’un son 6 ayda Ukrayna’ya satışlarını ikiye katladığı ifade edildi ve MOL’un elindeki rezervlerin çok büyük bir bölümünün Rusya’dan alındığına dikkat çekildi.

Macaristan, Avrupa Birliği üyesi olsa da, boru hatları yoluyla Rusya’dan petrol ithal etmek için Brüksel’den özel bir muafiyet almıştı. Gazete Macaristan’ın yaptırımlar nedeniyle pazardaki payı azalan AB ülkelerine oranla Kiev’e daha düşük fiyatlar teklif edebileceğini yazdı.

Savaş öncesinde Ukrayna, iç ihtiyacının yüzde 30’unu Azerbaycan’dan alınan petrolün işlendiği Poltava bölgesindeki Kremenchug rafinerisinden sağlıyordu. Nisan 2022’de Rus füzelerinin hedefi olan rafineri daha sonra sınırlı kapasitede çalışmaya başlamıştı.

Kiev yönetimi ithal ürünlere bağımlı olsa da NATO ülkelerinin gönderdiği tank ve zırhlı araçlara rağmen şu anda Ukrayna’da bir petrol sıkıntısı bulunmuyor.

Orta Avrupa Enstitüsü’nde analist Michal Paszkowski konuyla ilgili değerlendirmesinde, “Yakıt sevkiyatı Polonya üzerinden demiryoluyla yapılıyor. Petrol Slovakya ve Macaristan’dan boru hattıyla gelirken, dizel Romanya’dan deniz yoluyla taşınıyor” diye konuştu.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Erdoğan’ın ‘Faiz Görüşlerine’ Dikkat Çekildi: Ekonomide Belirsizlik Sürüyor

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politika faizi hakkındaki görüşleri ve Mart 2024’te gerçekleşecek yerel seçimler de dahil olmak üzere var olan siyasi takvimin para ve maliye politikasında “kararlı” keskin bir değişiminin kapsamını sınırlayabileceğini ifade etti.

Fitch, Ankara’nın geçmişte para ve maliye politikasında aniden fikir değiştirmesi, para politikasını gereğinden erken gevşetmesi ve merkez bankasının yönetiminde devamlı değişiklik yapması nedeniyle belirsizliği kalıcı şekilde azaltmanın zaman alacağına dikkat çekti.

Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) geçen hafta art arda ikinci defa yaptığı faiz artırımının yeni ekonomi ekibinin izlediği akılcı para ve maliye politikasına dönüş hedefiyle uyumlu olduğunu ancak kademeli olmasına karar verilen bu yaklaşım nedeniyle politika yapıcıların yatırımcı güvenini tekrar sağlama ve belirsizliği azaltmada zorlanabileceğine dikkat çekti.

Dünya’nın aktardığına göre, Fitch tarafından yayımlanan değerlendirmede, “(Ekonomi yönetiminin) parasal koşullar ve piyasaları bozan düzenlemelerin (kaldırılarak) normalleşmeye kademeli yaklaşıyor olması ve geçmişte uygulanan politikalardan siyasi nedenlerle vazgeçildiği göz önüne alındığında, yetkililer yatırımcı güvenini kalıcı olarak yeniden tesis etmekte, makro-finansal istikrara olan riskleri azaltmakta ve dış kırılganlıkları hafifletmekte zorlanabilirler” denildi.

Fitch, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın politika faizi hakkındaki görüşleri ve Mart 2024’te gerçekleşecek yerel seçimler de dahil olmak üzere var olan siyasi takvimin para ve maliye politikasında “kararlı” keskin bir değişiminin kapsamını sınırlayabileceğini ifade etti.

Fitch Ankara’nın geçmişte para ve maliye politikasında aniden fikir değiştirmesi, para politikasını gereğinden erken gevşetmesi ve merkez bankasının yönetiminde devamlı değişiklik yapması nedeniyle belirsizliği kalıcı şekilde azaltmanın zaman alacağına dikkat çekti.

Paylaşın

Bireysel Kredi Kartı Borçları 808 Milyar Liraya Yükseldi

İktidar ekonomide pembe tablolar çizmeye çalışsa da, açıklanan her veri yaşanan derin ekonomik krizi gözler önüne seriyor. Bankaların bireysel kredi kartı alacakları 12 Mayıs’tan bu yana 138 milyar lira artışla 670 milyar liradan 808 milyar liraya yükseldi.

Bireysel kredi kartı alacaklarının 393 milyar 435 milyon lirası taksitli, 415 milyar 275 milyon lirası taksitsiz oldu. Aynı dönemde tüketici kredileri tutarı, 50 milyar lira artışla 1 trilyon 403 milyar liraya yükseldi.

Öte yandan 1 Ocak – 21 Temmuz tarihleri arasında geçen sene 5 milyon 8 bin 816 icra dosyası bulunurken, bu rakam 3 milyon 142 bin 564 adet daha artarak 21 Temmuz 2023 itibarıyla 8 milyon 151 bin 380’e yükseldi.

Ekonomik kriz ve yoksulluk nedeniyle vatandaş borçlanarak hayatta kalmaya çalışıyor, borcunu ödeyemeyip icralık oluyor. 1 Ocak – 21 Temmuz tarihleri arasında geçen sene 5 milyon 8 bin 816 icra dosyası bulunurken, bu rakam 3 milyon 142 bin 564 adet daha artarak 21 Temmuz 2023 itibarıyla 8 milyon 151 bin 380’e yükseldi.

Böylece icra dairelerine yeni gelen dosya sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 62.7 arttı. Halen icra dairelerindeki dosya sayısı da 21 milyon 821 bin oldu.

Sözcü’den Deniz Ayhan’ın aktardığına göre; CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, kredi kartı harcamalarında da yüzde 226.65 artış olduğunu belirterek, “Kredi kartı ile market ve AVM’lerden yapılan harcamalarda ise yüzde 187.94 artış var. Vatandaş sadece cebindekini değil, gelecekteki gelirini de önceden tüketiyor” dedi ve şunları söyledi:

“Vatandaşların bankalara olan kredi ve kredi kartı borcu, 2 trilyon 329 milyar 656 milyon liraya ulaştı. Bu tutarın içinde ödemesinde sıkıntı yaşanan ve bankalar tarafından takibe alınan 35 milyar 507 milyon liralık tutar da var. Bireysel kredi ve kredi kartı borcunu ödememiş gerçek kişilerden borcu devam etmekte olan kişi sayısı ise 3 milyon 840 bin 465 oldu.”

Tüketici kredileri 1 trilyon 403 milyar liraya yükseldi

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) haftalık verilerine göre, seçimden sonra vatandaş kredi kartı harcamalarını artırdı. BDDK’nın 14 Temmuz verileri ile karşılaştırıldığında, bankaların bireysel kredi kartı alacakları 12 Mayıs’tan bu yana 138 milyar lira artışla 670 milyar liradan 808 milyar liraya yükseldi.

Bireysel kredi kartı alacaklarının 393 milyar 435 milyon lirası taksitli, 415 milyar 275 milyon lirası taksitsiz oldu. Aynı dönemde tüketici kredileri tutarı, 50 milyar lira artışla 1 trilyon 403 milyar liraya yükseldi.

Paylaşın

Dikkat Çeken Araştırma: Türkiye ‘Geçim Derdi’nde Birinci Sırada

Türkiye’de ailelerin yüzde 70’inden fazlası temel ihtiyaçlarını karşılayamamaktan, yüzde 47’si gıda, ev harcamaları, enerji ve borçlardan oluşan temel harcamaları bile karşılayamamaktan endişe duyuyor.

Türkiye’nin ardından Şili ve Meksika’daki ebeveynler, geçim derdini en çok hissederken, en az geçim derdi yaşayan aileler ise Danimarka, Hollanda ve İsviçre’de.

OECD’nin (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) yaptığı araştırmaya göre, yüksek enflasyon nedeniyle örgüte bağlı ülkelerde yaşayan her 10 aileden 9’u hayat pahalılığı ve fiyat artışlarından endişe duyduğunu belirtti.

OECD ülkeleri arasında ailesini geçindirmekte en çok zorlanan ebeveynler Türkiye’de yaşıyor. Araştırmaya göre ailelerin yüzde 70’inden fazlası temel ihtiyaçlarını karşılayamamaktan endişeli. Türkiye, bu konuda yüzde 47’lik OECD ortalamasının çok üzerinde yer alıyor.

Türkiye’nin ardından Şili ve Meksika’daki ebeveynler, geçim derdini en çok hissedilenler olarak araştırmada ilk 3 sırayı oluşturdu. En az geçim derdi yaşayanlar ise Danimarka, Hollanda ve İsviçre’de yaşayan aileler.

T24’te yer alan habere göre, ailelerin yaklaşık yüzde 47’si gıda, ev harcamaları, enerji ve borçlardan oluşan temel harcamaları bile karşılayamamaktan endişe duyuyor.

Araştırmaya katılanların yalnızca yüzde 33’ü, olası bir ekonomik bunalımda kendi hükümetlerinin yapacağı yardımın yeterli olacağını düşünüyor. Katılımcılar, ekonomik zorlukları aşmada arkadaşları ve ailelerine daha fazla güveniyor.

Paylaşın

Türkiye’de Son 20 Yılda Bin 673 Çocuk İntihar Etti

2003 – 2022 yılları arasında 15 yaşından küçük bin 673 çocuk yaşamına son verdi. Bunların yüzde 53’ü kız çocukları. Son 2 yılda intihar eden çocuk sayısında da artış yaşandı. 2020’de kayıtlara 58 olarak geçen çocuk intiharı sayısının 2022’de 81’e çıktı.

Öte yandan resmi verilere göre 2003’te 2 bin 705 olan intihar sayısı 2022’de 4 bin 146’ya çıktı ve 2003-2022 yılları arasında toplam 63 bin 244 kişi yaşamına son verdi.

İstanbul’da geçtiğimiz gün bir çocuğun, Marmaray Yenikapı İstasyonu’nda trenin önüne atlayarak intihar etmesiyle çocuk intiharları yeniden gündeme geldi.

Cumhuriyet’ten Sefa Uyar’ın haberine göre, CHP Yalova Milletvekili Tahsin Becan, olayın ardından Türkiye’deki çocuk intiharlarına ilişkin veriler paylaştı.

“Çok ciddi bir toplumsal sorunla karşı karşıyayız” diyen Tahsin Becan, ekonomik zorluklar, eğitim sisteminin içinin boşaltılması, akran zorbalığı ve toplumsal baskıyla oluşan sosyal izolasyon, fırsat eşitsizliği, aile içi şiddet ve çocuk istismarının büyük tehlike oluşturduğunu vurguladı.

“Önlem alınmaz ve sosyal devletin gerekleri yerine getirilmezse bu gidişin sonu ülkemiz için daha karanlık günlerin habercisi” diyen Tahsin Becan, AKP iktidarında intihar vakalarında yüzde 53 artış olduğuna işaret etti.

Resmi verilere göre 2003’te 2 bin 705 olan intihar sayısının 2022’de 4 bin 146’ya çıktığını ve 2003-2022 yılları arasında toplam 63 bin 244 kişinin yaşamına son verdiğini söyleyen CHP Milletvekili Becan, “Bu verilere göre son 20 yılda her hafta 61 kişi intihar ederek yaşamına son vermiş. Çok ciddi bir toplumsal sorunla karşı karşıyayız” dedi.

Tahsin Becan, “İntihar eden her 33 kişiden 1’inin 15 yaşından küçük olması çocukların maruz kaldığı olumsuz etkilerin, stresin, baskının, travmaların veya psikososyal sorunların arttığını gösteriyor. Kız çocuklarının yaşamlarının çeşitli evrelerinde maruz kaldıkları cinsiyet temelli baskılar, eşitsizlikler, şiddet ve cinsel istismar gibi faktörler onları hayattan koparıyor” diye konuştu.

Ekonomik krizin bu ürkütücü tabloyu daha da karmaşık hale getirdiğini vurgulayan Tahsin Becan, buhranın derinleştiği son 2 yılda intihar eden çocuk sayısında yüzde 40 artış yaşandığını belirtti.

2020’de kayıtlara 58 olarak geçen çocuk intiharı sayısının 2022’de 81’e fırladığını aktaran CHP Milletvekili Becan, “Siyasetçilerin öncelikli görevi çocuklarımızın ruh sağlığına gereken özeni göstermek ve onları desteklemek olmalı” dedi.

Yüzde 53’ü kız çocukları

2003-2022 yılları arasında 15 yaşından küçük 1 bin 673 çocuk yaşamına son verdi. Bunların yüzde 53’ü kız çocukları.

CHP Yalova Milletvekili Tahsin Becan, “Hal böyleyken, Türkiye’de okulları kız-erkek diye ayırmak için siyaset geliştirmek, cinsiyet temelli baskıyı artırmak, daha çocukluktan başlayarak kadınları dar bir sosyal çevreye hapsetmeye çalışmak yeni intiharlara davetiye çıkarır” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Standard & Poor’s: Türkiye’de Yüksek Enflasyon 1-2 Yıl Daha Devam Edecek

Standard & Poor’s Global Kıdemli Direktörü Frank Gill, Türkiye’de enflasyonda kısa vadede aşağı yönlü hareket beklemediklerini belirterek, 2023’te enflasyonun yüzde 40 civarında kalabileceğini, dezenflasyon sürecinin 2024-2025’te başlayabileceğini söyledi.

Frank Gill, “Türkiye’de negatif reel faiz var, bu nedenle sermaye girişlerinden henüz yararlanamıyor. Ancak Türkiye önemli ve sağlam bir ekonomi. Avantajları ve fırsatlarının yüksek olduğunu düşünüyoruz” dedi.

Standard & Poor’s Global Kıdemli Direktörü Frank Gill, Bloomberg HT’ye Türk ekonomisine ilişkin açıklamalarda bulundu.

Türkiye’de enflasyonda kısa vadede aşağı yönlü hareket beklemediklerini kaydeden Gill 2023’te enflasyonun yüzde 40 civarında kalabileceğini, dezenflasyon sürecinin 2024-2025’te başlayabileceğini söyledi.

Yeni ekonomi yönetimiyle beraber bir politika dönüşümü gerçekleştiğini belirten Gill “Manşet enflasyonu düşürmek, cari açığı azaltmak konusunda ciddi olduklarını görüyoruz. Bunu da bankaları sert bir şekilde etkilemeden yaptıklarını görüyoruz. Ancak talepte yavaşlamanın zorlu bir süreç olduğunu görüyoruz. Yani zorlu dengeler var” diye konuştu.

Gelişmekte olan ülkelere dair beklentilerinden bahseden Gill Brezilya, Meksika, Endonezya, Macaristan, Polonya gibi ülkelere sermaye akışı olduğunu söyledi.

Gill “Bu ülkelerde Merkez bankaları parasal sıkılaştırma konusunda bir daha Fed’in önündeydi. Türkiye’de negatif reel faiz var, bu nedenle sermaye girişlerinden henüz yararlanamıyor. Ancak Türkiye önemli ve sağlam bir ekonomi. Avantajları ve fırsatlarının yüksek olduğunu düşünüyoruz” yorumunu yaptı. Gill gelecek dönemdeki zorluğun ekonominin yavaş iniş senaryosu olacağını kaydetti.

Paylaşın

Türkiye Neden Gri Listeye Alındı, Gri Listeden Çıkmak Neden Önemli?

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’ne bağlı (OECD) Mali Eylem Gücü (FATF), Türkiye’yi Ekim 2021’de kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede eksikleri olduğu gerekçesiyle gri listeye aldı. Geçen yıl yapılan değerlendirmeler sonucunda gri listede kalma durumunun da devam etmesine karar verildi. 

Türkiye ile birlikte FATF’nin gri listesinde bulunan ülkeler Arnavutluk, Barbados, Birleşik Arap Emirlikleri, Burkina Faso, Cayman Adaları, Cebelitarık, Fas, Filipinler, Güney Sudan, Haiti, Jamaika, Kamboçya, Kongo Cumhuriyeti, Mali, Mozambik, Panama, Senegal, Suriye, Tanzanya, Uganda, Ürdün ve Yemen diye sıralanıyor.

Türkiye’nin gri listede yer alıyor olması aynı zamanda yabancı bankalar ve yatırımcılarla olan ilişkilerini de etkiliyor. Gri listeye alınan ülkeler, dış yatırım çekme sürecinde uluslararası otoriteler, kredi kuruluşları ve yatırımcılar nezdinde itibar kaybına uğrarken bu durum bankacılık işlemlerini de olumsuz etkiliyor.

Yurtiçinde ise dış ticaret ağı yüksek olan şirketlerin ekstra denetimler ve yükümlülüklerle karşılaşmasına neden oluyor. Bu bağlamda gri listede yer almak, yüksek dış finansman ihtiyacı olan Türkiye ekonomisine yabancı yatırım ilgisini azaltırken, dış ticareti ve pazar paylarını olumsuz etkileyen etmenler arasında görülüyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’ne bağlı (OECD) Mali Eylem Gücü (FATF) tarafından 20 Temmuz’da yayınlanan raporda, Türkiye’nin 40 FATF standardının 39 adedinde uyumlu olduğunu belirterek Türkiye’yi gri listeden çıkarmaya kararlı olduklarını söyledi.

Şimşek sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda “Bu durum kara para aklama ile terörizmin finansmanı ile mücadeleye verdiğimiz önemin açık bir tezahürüdür. Ülkemiz bu kapsamdaki çalışmalarını artırarak devam ettirmeye kararlıdır. Uygulamada sağlayacağımız etkinlik ile ülkemizi gri listeden çıkartmaya kararlıyız” ifadelerini kullandı.

FATF Genel Kurulu, 21 Ekim 2021 tarihinde kara para aklama ve terörizmin finansmanının engellenmesinde yetersiz kaldığı gerekçesiyle Türkiye’yi gri listeye alma kararı almıştı. Peki Türkiye’nin gri listeden çıkması neden önemli?

DW Türkçe’den Pelin Ünker’in haberine göre, FATF, “Financial Action Task Force” (Finansal Eylem Görev Gücü) kara para aklama, terörizmin finansmanı ve diğer mali suçlarla mücadele amacıyla kurulan uluslararası bir örgüt. 1989 yılında G7 ülkelerinin öncülüğünde kurulan örgüt, şu anda 39 üye ülke ve bölgeye sahip. Türkiye de FATF’ye 1991 yılından beri üye.

Küresel finansal sistemi suçlardan arındırmak ve yasalara uygun bir şekilde işlem yapılmasını teşvik etmek amacıyla uluslararası standartlar ve politikalar geliştiren FATF, ülkelere bu standartlara uyum sağlamaları için çağrı yapar ve uygun adımlar atmaları konusunda tavsiyelerde bulunur. Dünya genelinde 200’den fazla ülke FATF tavsiyelerine uyacağını taahhüt ediyor.

FATF’nin 40 Tavsiye Kararı, ülkelerin yasal sistemlerinin aklama ile mücadele açısından güçlendirilmesi, finansal sistemin aklama ile mücadeledeki rolünün arttırılması ve uluslararası iş birliğinin geliştirilmesi olarak üç temel alan üzerine yoğunlaşıyor.

FATF, yılda üç kez yaptığı değerlendirme toplantılarında suç gelirlerinin aklanması ve terörizmin finansmanıyla mücadelede yetersiz kalan ülkeleri açıklıyor.

FATF’nin kendi sitesindeki tanıma göre, gri liste aslında kapsadığı ülkelerin artırılmış bir izlemeye tabi olmasını öngörüyor. Suç gelirlerinin aklanması ve terörizmin finansmanı ile mücadelede eksiklikleri olduğu kanaatine varılıp da bu eksiklikleri iyileştirici aksiyonlar alarak gidereceğini taahhüt eden ülkeler “gri liste” olarak adlandırılan “Yüksek Risk Altında Ülkeler” listesine alınıyor. Gri listeye alınan ülkeler belirli bir zaman zarfı içerisinde FATF hedeflerinde geride kaldığı stratejik eksikliklerini giderme taahhüdünde bulunarak ve gerekli adımları atarak bu listeden çıkabiliyor.

FATF tavsiyelerine uymayı kabul etmeyip kara para aklama ve terör finansmanı konusunda iş birliğinde bulunmayan İran, Kuzey Kore, Myanmar gibi ülkeler ise örgütün ‘kara liste’sinde takip ediliyor.

Türkiye neden gri listeye alındı, gri listeden çıkmak neden önemli?

FATF Türkiye’yi Ekim 2021’de kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede eksikleri olduğu gerekçesiyle gri listeye aldı. Geçen yıl yapılan değerlendirmeler sonucunda gri listede kalma durumunun da devam etmesine karar verildi. Geçen yıl Zimbabve FATF’nin Gri Liste’sinden çıkmayı başarmıştı. Türkiye ise aradan 20 aydan fazla zaman geçmesine rağmen bu listedeki varlığını korudu.

FATF Başkanı Marcus Pleyer, Türkiye’nin gri listeye alındığının duyurulduğu toplantıda, Türkiye’nin bankacılık, altın ve değerli taşlar ile emlak sektörü gibi yüksek riskli sektörlerde düzenlemeler yapması gerektiğini bildirmişti.

Player, konuşmasında, “Türkiye, kara para aklama vakalarını, El Kaide ve IŞİD gibi BM tarafından terörist olarak tanınan gruplarla bağlantılı para transferlerini takibe almalı. Türkiye’nin; kara para aklamayı önlemede, terörün finansmanını engellemede, suç şebekeleri ve yolsuzluklarla mücadelede adımlar attığını göstermesi hayati önem taşımaktadır. Türk hükümeti, gereken adımları atacağı yolunda son derece yüksek düzeyde siyasi taahhütlerde bulundu. Onları bu taahhütleri somut eylemlere dönüştürmeye çağırıyorum” ifadelerini kullanmıştı.

Türkiye’de kara para aklama ve terörizmin finansmanı konusunda gri alanların oluşmasında birbirini ardına yapılan varlık barışı düzenlemeleri ve emlak sektöründe yabancıya satışların etkili olduğu düşünülüyor. Öte yandan suç şebekeleri ve yolsuzlukla mücadele için yargı bağımsızlığının sağlanması da en önemli başlıklardan biri.

Türkiye ile birlikte FATF’nin gri listesinde bulunan ülkeler Arnavutluk, Barbados, Birleşik Arap Emirlikleri, Burkina Faso, Cayman Adaları, Cebelitarık, Fas, Filipinler, Güney Sudan, Haiti, Jamaika, Kamboçya, Kongo Cumhuriyeti, Mali, Mozambik, Panama, Senegal, Suriye, Tanzanya, Uganda, Ürdün ve Yemen diye sıralanıyor.

Daha önce 2011 yılında gri listeye giren Türkiye, yapılan düzenlemelerin ardından dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek zamanında 2014 yılında listeden çıkarılmıştı.

Türkiye’nin gri listede yer alıyor olması aynı zamanda yabancı bankalar ve yatırımcılarla olan ilişkilerini de etkiliyor. Gri listeye alınan ülkeler, dış yatırım çekme sürecinde uluslararası otoriteler, kredi kuruluşları ve yatırımcılar nezdinde itibar kaybına uğrarken bu durum bankacılık işlemlerini de olumsuz etkiliyor. Yurtiçinde ise dış ticaret ağı yüksek olan şirketlerin ekstra denetimler ve yükümlülüklerle karşılaşmasına neden oluyor.

Bu bağlamda gri listede yer almak, yüksek dış finansman ihtiyacı olan Türkiye ekonomisine yabancı yatırım ilgisini azaltırken, dış ticareti ve pazar paylarını olumsuz etkileyen etmenler arasında görülüyor.

Öte yandan uzmanlar FATF’nin gri listesinde yer almasını daha katı yaptırımların ilk adımı olarak görüyor ve Türkiye’nin gri listede yer almaya devam etmesi halinde Dünya Bankası gibi kuruluşların da bir süre sonra kredi sağlamayı zorlaştırabileceği yönünde uyarılarda bulunuyor.

20 Temmuz tarihli son FATF raporu ne söylüyor?

FATF’nin 20 Temmuz tarihli Türkiye değerlendirme raporunda ise Türkiye’nin kara para aklamanın önlenmesi ve terörizmin finansmanı ile mücadele rejimini iyileştirme yönünde olumlu adımlar attığı ve bu nedenle 6 tavsiye konusunda yeniden derecelendirildiği belirtiliyor.

Rapora göre Türkiye, vakıfların da aralarında yer aldığı kâr amacı gütmeyen kuruluşlar üzerindeki kontrol mekanizmalarına ilişkin FATF’nin tavsiye kararında “kısmen uyumlu”dan “büyük ölçüde uyumlu”ya yükseltildi. Raporda Türkiye’nin risk ve bağlamı göz önüne alındığında, 7262 sayılı Kanun ile getirilen bazı yeni hükümlerin orantısız olduğuna dikkat çekildi.

Yine “kısmen uyumlu”dan “büyük ölçüde uyumlu”ya yükseltilen müşteri durum tespitine ilişkin tavsiye kararında halen eksikliklerin olduğu belirtildi. Finansal olmayan belirli iş ve mesleklere ilişkin (DNFBPs) tavsiye kararında Türkiye “büyük ölçüde uyumlu”ya yükseltilirken, bu alanda suçluların ortaklarının şirkette kontrol edici bir menfaate sahip olmamasını sağlayacak bir düzenleme bulunmadığına işaret edildi.

Yeni teknolojiler konusundaki tavsiye kararı ise “büyük ölçüde uyumlu”dan “kısmen uyumlu”ya düşürüldü. Türkiye’de kripto varlık hizmet sağlayıcılarının kara para aklamayı önleme ve terörizmin finansmanıyla mücadele tedbirleri almalarının gerekmediği ve lisanslamaya tabi olmadıkları vurgulandı.

Siyasi Nüfuz Sahibi Kişiler (PEPs) ve finansal kurumların düzenlenmesi ve denetlenmesi konu başlıklarında ise tavsiyelerin tümüyle karşılandığı ifade edildi.

Paylaşın

Akdeniz’de 5,3 Ton Kokain Ele Geçirildi: Geminin Nihai Varış Noktası Türkiye

İtalya’nın Sicilya adası açıklarında 5,3 ton ağırlığında kokaine el geçirildi. Operasyonda iki Tunus, bir İtaya, bir Arnavutluk ve bir Fransa vatandaşı olmak üzere beş kişi gözaltına alındı.

Palau bandıralı ticari geminin, yükünü boşalttıktan sonraki varış noktasının Türkiye olduğunun tespit edildiği açıklandı. Mali polisin açıklamasında, ticari geminin kalkış ve varış limanları belirtilmezken, Albay Gianluca Angelini, geminin nihai varış noktasının Türkiye olarak göründüğünü söyledi.

İtalyalı yetkililer, Sicilya açıklarında gemiler arasında transfer edilen 5,3 ton ağırlığında kokaine el koydu. İtalya’nın mali polis teşkilatı Guardia di Finanza, ele geçirilen kokainin tahmin edilen piyasa değerinin 850 milyon euro (25,4 milyar TL) olduğunu açıkladı.

Reuters’ın haberine göre, İtalya mali polisi, olayla bağlantılı olarak beş kişiyi de gözaltına aldı. Polisin açıklamasına göre, polis, Güney Amerika’dan gelen bir gemiyi takip ediyordu. Gemiye 19 Temmuz Çarşamba günü sabah saatlerinde baskın yapıldı. Bir keşif uçağı, baskın öncesinde söz konusu geminin güvertesinden Sicilya Boğazı’na paketler atıldığını, paketlerin daha sonra bekleyen bir balıkçı teknesi tarafından alınacağını tespit etti.

İtalya polisi, ardından balıkçı teknesini durdurdu ve teknede gizlenmiş kokain paketlerini ele geçirdi. Operasyon sırasında iki Tunus, bir İtaya, bir Arnavutluk ve bir Fransa vatandaşı olmak üzere beş kişi gözaltına alındı. Sicilya Bölge Başkanı Renato Schifani, operasyonu ‘uyuşturucu kaçakçılığına darbe’ olarak nitelendirerek memnuniyetini dile getirdi.

“Geminin nihai varış noktası Türkiye”

Öte yandan, BBC Türkçe’den Övgü Pınar’ın haberine göre, polis yetkilileri, Palau bandıralı ticari geminin, yükünü boşalttıktan sonraki varış noktasının Türkiye olduğunun tespit edildiğini açıkladı. Mali polisin açıklamasında, ticari geminin kalkış ve varış limanları belirtilmezken, BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Albay Gianluca Angelini, geminin nihai varış noktasının Türkiye olarak göründüğünü söyledi.

Balıkçı teknesinin, İtalya’nın güneyindeki Calabria kıyılarından hareket ettiği tespit edildi. Albay Angelini, ‘Plutus’ isimli geminin Güney Amerika’dan, muhtemelen Venezuela ya da Trinidad’dan denize açıldığını belirtti. Geminin 15 kişilik mürettebatı arasında, Türkiye, Azerbaycan ve Ukrayna uyruklu kişilerin olduğu açıklandı.

Nisan ayında da İtalya polisi doğu Sicilya açıklarında yaklaşık 2 ton kokain ele geçirmiş, uyuşturucunun daha sonra başka bir gemi tarafından teslim alınacağı değerlendirilmişti.

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın