Ankara’dan Moskova’ya “Şükrü Okan” Uyarısı

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM), Ukrayna’nın güneyindeki Izmaïl limanına giden bir Türk şirketine ait kargo gemisine uyarı ateşi açılmasıyla ilgili Rusya’nın “uygun şekilde uyarıldığını” açıkladı.

Sessiz kalındığı yönündeki eleştirilerin doğru olmadığını bildiren DMM’nin X hesabı üzerinden yapılan açıklamada, olayın gerçekleştiği yerin Karadeniz’in Türk karasuları değil, uluslararası sular olduğu, geminin sahibinin Türk olmasına rağmen uluslararası hukukta geminin ismi ya da personelinden ziyade bayrak devletinin önemli olduğu ve Rusya Federasyonu’nun “uygun şekilde” ikaz edildiği bildirildi.

Türkiye, Palau bayrağı taşımasına rağmen bir Türk şirketine ait geminin karıştığı olayla ilgili sessizliğini bozdu.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM), Ukrayna’nın güneyindeki Izmaïl limanına giden bir Türk şirketine ait kargo gemisine uyarı ateşi açılmasıyla ilgili Rusya’nın “uygun şekilde uyarıldığını” açıkladı.

DMM’den yapılan açıklamada “Rusya’daki muhataplarımız Karadeniz’de tansiyonu yükseltebilecek bu tür girişimlerden kaçınmaları konusunda uyarılmıştır” denildi. Şükrü Okan isimli gemiye yapılan baskının Türk karasularında değil uluslararası karasularda yaşandığı belirtilen açıklamada “geminin sahibi Türk olsa bile gemi Türk bayraklı bir gemi değildir” ifadeleri kullanıldı.

Rusya Savunma Bakanlığı, 13 Ağustos Pazar günü Karadeniz’de devriye gezen Rus gemisi Vasiliy Bikov’un Palau bayraklı Sükrü Okan adlı Türk yük gemisine uyarı ateşi açtığını ve gemiyi durdurduğunu açıklamış, Ukrayna’nın İzmail Limanı’na giden gemiye yasak kapsamına giren bir yük taşıyıp taşımadığının denetlenmesi amacıyla durması yönünde önce uyarı yapıldığını, ancak buna tepki vermediği için üzerine uyarı ateşi açılarak durdurulduğunu bildirmişti.

Açıklamada, daha sonra Rus denetim ekiplerinin helikopterle gemiye indiği, çalışmalarını yürüttüğü ve daha sonra da hedef limanına gitmesine izin verildiği bilgisi yer almıştı.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, kargo gemisinin Kiev tarafından kurulan “yeni bir insani yardım koridorunu” kullandığını söyledi. Ukrayna Altyapı Bakanı Oleksandre Kubrakov ise, yeni koridorun Şubat 2022’de “esas olarak Rus işgali sırasında limanlarda bulunan gemileri tahliye etmek için kullanılacağını” açıkladı.

Paylaşın

Moody’s’den Dikkat Çeken “Türk Bankaları” Kararı

ABD merkezli kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, Türk bankacılık sisteminin görünümünü durağan olarak değiştirdi. Öte yandan Moody’s hükümetin Mayıs 2023’teki seçimlerin ardından ortodoks politikalara dönme yönündeki ilk adımlarının, Türk bankaları için faaliyet koşullarını desteklediğini ifade etti.

Moody’s değerlendirmesinde ayrıca, bankaların dış fonlama pozisyonu ve dolarizasyon seviyelerinin iyileştiğini ve özellikle yabancı para olmak üzere likiditenin yeterli kalmasını beklediklerini ifade etti.

Geçen hafta Türkiye’nin ortodoks politikalara dönmesi durumunda not artışı olabileceği mesajını veren Moody’s şimdi de Türk bankalarının görünümünü değiştirdi. Kuruluştan yapılan açıklamada Türk bankacılık sistemi için görünümün durağan olarak değiştirildiği belirtildi.

Bloomberg HT’nin aktardığına göre değerlendirmede Türk bankaları için faaliyet ortamının, ekonomik büyümede beklenen yavaşlama ve devam eden yüksek enflasyon nedeniyle zorlu ve dalgalı olmaya devam ettiğini belirten Moody’s hükümetin Mayıs 2023’teki seçimlerin ardından ortodoks politikalara dönme yönündeki ilk adımlarının, Türk bankaları için faaliyet koşullarını desteklediğini ifade etti.

Moody’s’in değerlendirmesine göre çok yüksek enflasyon, daha yüksek vergiler ve liranın değerinde daha fazla bozulma, tüketici harcamaları üzerinde baskı oluşturacak ve borçluların geri ödeme kapasitesini zayıflatarak bankaların varlık kalitesini baskı altına alacak.

TL’deki değer kaybı ve kredi hacmindeki genişlemenin, 2022’ye kıyasla daha yavaş olsa da, görünüm döneminde sektörün sermaye yeterliliğini zorlayacağını ifade eden Moody’s kârlılığın 2022’de kaydedilen zirvelere göre normalleşeceğini ama yine de güçlü kalmaya devam edeceğini belirtti.

Moody’s değerlendirmesinde bankaların dış fonlama pozisyonu ve dolarizasyon seviyelerinin iyileştiğini ve özellikle yabancı para olmak üzere likiditenin yeterli kalmasını beklediklerini ifade etti.

Paylaşın

Türkiye Ruhsatsız Silah Sayısında Avrupa’da İlk Sırada

Sivillerin elinde bulunan ruhsatlı veya ruhsatsız toplam silah sayısında Türkiye 13,2 milyon ile dünyada 10. sırada bulunuyor. Türkiye Avrupa’da ise Almanya’nın (15,8 milyon) hemen ardından ikinci durumda.

Sivillerde bulunan ruhsatsız silah sayısında ise Türkiye dünyada yedinci, Avrupa’da ise ilk sırada. Türkiye’nin (10,7 milyon) ardından 10 milyon silah ile Almanya geliyor. Fransa’da sivillerde 8,2 milyon; İtalya’da ise 6,6 milyon silah bulunuyor.

Ruhsatlı veya ruhsatsız silahların toplamı dikkate alarak yapılan hesaplamada Türkiye’de her 100 kişiye 16,5 silah düşüyor. Kişi başına düşen silah konusunda yine ABD açık ara birinci. ABD’de 100 kişiye 121 silah düşüyor.

Türkiye’de bireysel silahlanmanın arttığına yönelik iddialar gündemde. Bireysel silahlanma konusunda çalışmalarıyla öne çıkan Umut Vakfı’nın Başkanı Prof. Dr. Ayhan Akcan’ın Türkiye’de yaklaşık 36 milyon kaçak silah olduğunu ileri sürmesi tartışmaları alevlendirdi.

Peki, Türkiye’de ruhsatlı kaç silah var? Kaçak olarak adlandırılan ruhsatsız silah sayısı biliniyor mu? Resmi veriler ve diğer kaynaklar silah sayısı konusunda ne diyor? Dünyada sivillerde kişi başına kaç silah düşüyor? Sivillerde kişi başına düşen silah sayısında Türkiye kaçıncı sırada?

İstanbul Esenyurt’ta bir tekel bayiindeki silahlı kavga ve cinayet sonrası Umut Vakfı Başkanı Prof. Akcan DHA’ya bireysel silahlanma konusunda değerlendirmelerde bulundu. Akcan “Türkiye’de yaklaşık 4 milyon ruhsatlı silah var. Bunun 9 katı da maalesef ruhsatsız dediğimiz, kaçak dediğimiz silah mevcut. Toplam 36 milyona yakın silah olduğu düşünülüyor.” ifadelerini kullandı.

Aycan’ın bu açıklaması araştırmaları sonucunda yaptıkları bir tahmine dayanıyor. Umut Vakfı Başkanı bunu şöyle anlatıyor: “Türkiye’de bire dokuz gibi, yani; 1 ruhsatlı silaha karşılık, 9 ruhsatsız silah var. Üç tane veri tabanımız var. Biri asayiş tedbirleri kapsamında polis ve jandarmanın yaptığı denetimlerde özellikle ele geçirilen silahların ruhsatlı veya ruhsatsız oranı bu şekilde. İkincisi cinayet vakalarından sonra özellikle adliyeye intikal eden olay format dosyalarında aynı şekilde, yine otopsi raporlarında da benzer, yani dokuza bir.”

Umut Vakfı 2019 ortasındaki sosyal medya paylaşımında “Türkiye’de 25 milyon %85’i ruhsatsız bireysel ateşli silah” olduğunu öne sürdü. Vakıf Başkanı Özben Önal 2020 sonundaki demecinde “Türkiye’de %85’i ruhsatsız en az 25 milyon silah bulunuyor.” iddiasında bulundu. Bu durumda 2020 yılında Türkiye’de en az 21,3 milyon ruhsatsız silah bulunuyordu.

25 milyon silah bulunduğu iddiası 2022 yazında gündeme gelince İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) açıklamalar yaparak bu iddiaları yalanladı.

Emniyet’in Temmuz 2022 tarihli açıklamasına göre 627 bin 765 taşıma ruhsatlı silah bulunuyor. Taşıma ruhsatlı silahların 185 bin 153 adedini ise can güvenliği ve meslek mensubiyeti olan birden fazla edinim hakkı bulunan sivil vatandaşlar oluşturuyor. 370 bin olan bulundurma ruhsatı da dahil edildiğinde ruhsatlı silah sayısı Haziran 2022 itibarıyla 998 bin 237.

Ancak bunların büyük kısmını kamu mensupları oluşturuyor. Emniyet açıklamasına göre ülkelerin toplam nüfuslarına göre ruhsatlı silah oranları bakıldığında Türkiye’de bu oran yüzde 3. Aynı oran İtalya’da yüzde 11,5; Almanya’da yüzde 6,6 ve Fransa’da yüzde 4,8.

Öte yandan 2022 yılındaki İçişleri Bakanlığı ve EGM açıklamalarında sadece ruhsatlı silahlara dair bilgi verilirken ruhsatsız kaçak silah sayısına yer verilmedi. Dönemin içişleri bakanlarının cevaplaması istemiyle ruhsatsız silah konusunda TBMM’ye çok sayıda yazılı soru önergesi verildi.

Muhalif partilerinin milletvekilleri bireysel silahlanma konusu gündeme geldikçe TBMM’deki konuşmalarında kaçak silah sayısı konusunda bilgiler paylaşıyor. Ancak bunların kaynağı konusunda bilgi yok. Çoğu zaman açıklamalarda yer alan sayılar Umut Vakfı’nın açıkladığı veriler oluyor.

CHP Bursa Milletvekili Erkan Aydın 19 Nisan 2018’deki konuşmasında “Türkiye’de 710 bin yurttaşımız ruhsat alarak silahlanmış ama bunun yanında yaklaşık 25 milyon kişi de ruhsatsız silaha sahip. Yani hiçbir kaydı yok, kaçak almış, devlet bunların birçoğunu kontrol etmiyor ve ölümlerin, yaralanmaların, gaspların birçoğu da bu ruhsatsız silahlardan kaynaklanıyor.” ifadelerini kullandı.

CHP Adana Milletvekili Dr. Müzeyyen Şevkin de Esenyurt cinayetinden sonra verdiği soru önergesinde 25 milyon ruhsatsız silah olduğunu savundu.

“Türkiye’de ruhsatsız silah sayısı 10,7 milyon”

Bağımsız araştırma kuruluşu Small Arms Survey’ın (SAS) 2017 yılı verilerine göre Türkiye’de sivillerde 13 milyon 249 bin silah bulunuyor. Bunun 2,5 milyonu ruhsatlı silahlar. SAS’a göre Türkiye’deki ruhsatsız silah sayısı 10 milyon 749 bindi.

2017 yılında dünya genelindeki silahların yüzde 85’ini oluşturan 857 milyon silah, siviller, özel güvenlik şirketleri, devlet dışı silahlı gruplar ve çetelerin elinde bulunuyor. SAS’a göre ABD’deki siviller 393 milyon 347 bin silaha sahip. Dünyadaki sivillerdeki toplam silah sayısı dikkate alındığında her 100 silahtan 46’sı Amerikanların elinde.

Sivillerin elinde bulunan ruhsatlı veya ruhsatsız toplam silah sayısında Türkiye 13,2 milyon ile dünyada 10. sırada bulunuyor. Türkiye Avrupa’da ise Almanya’nın (15,8 milyon) hemen ardından ikinci durumda.

Sivillerde bulunan ruhsatsız silah sayısında ise Türkiye dünyada yedinci, Avrupa’da ise ilk sırada. Türkiye’nin (10,7 milyon) ardından 10 milyon silah ile Almanya geliyor. Fransa’da sivillerde 8,2 milyon; İtalya’da ise 6,6 milyon silah bulunuyor.

Ruhsatlı veya ruhsatsız silahların toplamı dikkate alarak yapılan hesaplamada Türkiye’de her 100 kişiye 16,5 silah düşüyor. Kişi başına düşen silah konusunda yine ABD açık ara birinci. ABD’de 100 kişiye 121 silah düşüyor. Nüfusu 500 binden büyük ülkelere bakıldığında Avrupa’da en yüksek oran 100 kişide 39 silah ile Sırbistan ve Karadağ.

Türkiye 35. sırada yer alıyor. Kişi başına düşen silah sayısında bir çok Avrupa ülkesi Türkiye’nin üstünde yer alıyor. 100 kişiye düşen silah sayısı Finlandiya’da 32, Avusturya’da 30, Norveç’te 28,8. Almanya ve Fransa’da ise 100 kişiye 19,6 silah düşüyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

A Milli Erkek Basketbol Takımı, İzlanda’yı 99-72 Mağlup Etti

FIBA (Uluslararası Basketbol Federasyonu) Olimpiyat Ön Eleme Turnuvası’nda mücadele eden A Milli Erkek Basketbol Takımı, ilk maçında karşılaştığı İzlanda’yı 99-72’lik skorla mağlup etti.

Haber Merkezi / A Milli Erkek Basketbol Takımı, C Grubu’ndaki ikinci maçında 13 Ağustos Pazar günü saat 20.45’te Bulgaristan ile karşılaşacak. Sinan Erdem Spor Salonu’nda oynanacak mücadele saat 20.45’te başlayacak.

İstanbul Sinan Erdem Spor Salonu’nda oynanan müsabakayı Gençlik ve Spor Bakanı Dr. Osman Aşkın Bak, Türkiye Basketbol Federasyonu (TBF) Başkanı Hidayet Türkoğlu, TBF Yönetim Kurulu Üyeleri ve TBF Yöneticileri de takip etti.

A Milli Erkek Basketbol Takımı, müsabakaya Kenan Sipahi, Şehmus Hazer, Furkan Korkmaz, Alperen Şengün ve Ömer Faruk Yurtseven beşiyle başladı. Karşılaşmanın ilk yarısı millilerimiz 54-31 önde tamamlandı. A Milli Erkek Basketbol Takımı, Şehmus Hazer ile Ömer Faruk Yurtseven 13’er sayı kaydetti. İzlanda’da ise Orri Gunnarson 20 sayıyla oynadı.

Karşılaşmanın ardından A Milli Erkek Basketbol Takımı Başantrenörü Ergin Ataman ve oyuncular Alperen Şengün ile Onuralp Bitim değerlendirmelerde bulundu.

Ergin Ataman, “İzlanda karşısında çok güzel bir atmosfer vardı, basketbolseverlere teşekkür ediyorum. Bu turnuva Olimpiyat Oyunları yolunda çok önemli. İzlanda bizim seviyemizde bir takım olmasa da sonuçta tehlikeli bir ekip. Rakibimiz Dünya Kupası’na gitmeyi 1 sayıyla kaçırmış bir takım.

Maçın beşinci dakikasından sonra oyuna çok net ağırlığımızı koyduk. Özellikle uzun oyuncularımızı iyi kullanmaya başlayınca farka gittik. İkinci yarıda as oyuncularımızı dinlendirdik. Çünkü Bulgaristan ile oynayacağımız karşılaşma çok daha zorlu geçecek. İnşallah Bulgaristan maçını da kazanıp gruptan çıkmayı garantileriz.” ifadelerini kullandı.

Alperen Şengün, “Öncelikle çok odaklıydık turnuvaya. Takım arkadaşlarımı tebrik ediyorum. Rakibimizi de tebrik ediyorum. Turnuvaya güzel bir başlangıç yaptık. Böyle devam etmek istiyoruz. Taraftarın ve çocukların ilgisi hoşuma gidiyor. Uzun yıllar milli takımda oynayacağım. Onlara çok teşekkür ediyorum.” dedi.

Onuralp Bitim ise, “Kazandığımız için mutluyuz. İlk maçlar tehlikeli olur ama bugünü güzel geçirdik. Fakat daha kazanmamız gereken grup maçları ve devamı var. Bunları da kazanarak ülkemizi olimpiyat elemlerinde temsil etmek istiyoruz. Kazanmaya geldik kazanıyoruz. Çok yetenekli oyunculara sahip bir takımız. Önemli olan formanın hakkını vermek. Kazanmaya yardım etmeye çalışıyorum. Önemli olan kazanmak ve mutluyum.” değerlendirmesinde bulundu.

Paylaşın

Türkiye’de Konut Fiyatları Bir Yılda Yüzde 132,8 Arttı

Emlak danışmanlık firması Knight Frank’ın 2023 yılına ait Global Konut Fiyat Endeksi’ne göre, Türkiye’de konut fiyatları son bir yılda yüzde 132,8 artarken, 2023 yılının ilk çeyreğinde ise yüzde 22,2 arttı.

Ankara, İzmir ve İstanbul, dünyada konut fiyatlarının en hızlı yükseldiği iller olarak kayıtlara geçti. Yılın ilk çeyreğinde konut fiyatları Ankara’da yüzde 135,3, İzmir’de yüzde 133 ve İstanbul’da yüzde 127,3 oranında arttı.

Konut fiyatlarının artış hızında yılbaşından bu yana yavaşlama görülüyor. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) yayımladığı konut fiyat endeksine göre, aylık bazda konut fiyatlarındaki artış, Mayıs ayında son iki yılın en düşük seviyesine ulaştı.

Mayıs’ta konut fiyatları bir önceki yılın aynı ayına kıyasla yüzde 103,6 oranında artarken, bir önceki aya göre artışsa yüzde 3,6 ile sınırlı kaldı.

Merkezi İngiltere’de bulunan emlak danışmanlık firması Knight Frank 2023 yılına ait Global Konut Fiyat Endeksi’ni yayınladı. Küresel konut fiyatlarının 2015’ten bu yana en yavaş yükselişini yaşadığı 2023 ilk çeyreğinde Türkiye, en yüksek artışın yaşandığı ülke oldu. Türkiye’de konut fiyatlarının 12 aylık yükselişi yüzde 132,8 olarak kayıtlara geçerken, bu yılın ilk çeyreğindeki artış yüzde 22,2 oldu.

Konut fiyatlarında ikinci sırada en yüksek yıllık artışın yaşandığı ülke, yüzde 18 ile Makedonya. Türkiye ile ikinci sırada gelen ülke arasındaki uçurum çarpıcı nitelikte. Araştırmada yılın ilk çeyreğinde 56 piyasadan 23’ünde fiyatların düştüğü belirtilirken bunların 8’inde yüzde 5’ten fazla düşüş olduğu da aktarıldı.

150 şehri kapsayan konut fiyatları araştırmasında da Ankara, İzmir ve İstanbul, dünyada konut fiyatlarının en hızlı yükseldiği iller olarak kayıtlara geçti. Yılın ilk çeyreğinde konut fiyatları Ankara’da yüzde 135,3, İzmir’de yüzde 133 ve İstanbul’da yüzde 127,3 oranında arttı.

Peki dünyada konut fiyatları gerilerken neden Türkiye’de artış hızı, diğer ülkelerden çok yüksek oranda ayrışarak yükseldi? Uzmanlar bunun temel nedenini, konut arzının kısıtlı olmasına rağmen talebin giderek artmasına bağlıyor. Ekonomist Güldem Atabay, talebin özellikle son dönemde Türk Lirası’ndaki değer kaybı ve enflasyonun giderek yükselmesi sonucunda yatırım amaçlı konut alımıyla hız kazandığı görüşünde.

VOA Türkçe’ye değerlendirmede bulunan Atabay, “Enflasyonun sıçradığı, TL’nin değer kaybettiği bir dönemde reel faizi eksi yüzde 60’lara kadar çektik. Bu dönemde özellikle seçimlere doğru gevşek bir kredi politikası izlendi. Dolayısıyla insanlar ellerindeki parayı gidip de banka mevduatına koymadılar. Kimi gitti altın aldı, kimi konut aldı, kimi araç aldı. Çünkü elindeki TL’nin değerini korumaya çalıştı. Siz yatırım araçlarını sadece borsa dışında hepsini getiri sağlayamaz hale getirdiğiniz zaman insanlar da gittiler ikinci, üçüncü konutlarını aldılar. Arz sınırlı; dolayısıyla fiyatlar fahiş şekilde aşırı yükseliyor. İnsanlar enflasyona karşı kendilerini konut alımlarıyla korumaya çalıştılar” dedi.

Türkiye’nin diğer ülkelerle arasındaki konut fiyatlarındaki uçurumu da yorumlayan Atabay, “Dünyayla çok ayrıştık. Dünyadaki enflasyon probleminin çözülmesi için büyük merkez bankaları, başta FED olmak üzere faiz arttırırken ilk başta mortgage piyasası olumsuz etkilenmeye başladı. Oradaki faizler yükselince konut fiyatlarına doğrudan etki yaptı ve dünyada konut piyasası durulmaya başladı. Bizde bu, çok geç oldu” diye konuştu. Atabay yeni ekonomi yönetiminin iç talebi daraltmaya yönelik hamleleri sonucu, konut fiyatlarının da bundan sonra durulacağını kaydetti.

Konut fiyatlarının artış hızında yılbaşından bu yana yavaşlama görülüyor. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) yayımladığı konut fiyat endeksine göre, aylık bazda konut fiyatlarındaki artış, Mayıs ayında son iki yılın en düşük seviyesine ulaştı. Mayıs’ta konut fiyatları bir önceki yılın aynı ayına kıyasla yüzde 103,6 oranında artarken, bir önceki aya göre artışsa yüzde 3,6 ile sınırlı kaldı.

Ancak bugüne kadar konut fiyatlarını arttıran sadece yatırım amaçlı talebin yüksek olması değil. Ekonomist Güldem Atabay, giderek artan barınma ihtiyacının da arz-talep dengesizliğini beraberinde getirdiğini ve konut fiyatlarını yukarı taşıdığını söyledi.

Atabay, “Tartışılması gereken konu 2010’dan bu yana büyümenin lokomotifi olan ve pandemi sonrası dönemde artık yatırım aracı haline gelen lüks ve pahalılaşan konutlar mı inşa edeceğiz yoksa şu anda zaten alınan ekonomik önlemlerle baskı altında kalan, ezilen, dar ve sabit gelirliye yönelik konutlar mı inşa edeceğiz? Burada bir tercih yapılması gerekiyor. Aşırı kira ve konut fiyatı sorununun aşılması için, 2010-2021 arası uygulanan konut politikasında değişiklik yapılması gerekiyor, başka bir sınıfa doğru hitap edilmeye çalışılması gerekiyor” dedi.

Türkiye’de konut sektöründe arz-talep dengesizliği, iktidarın inşaat sektörünü ekonomik büyümenin motoru haline getirdiği geçmiş dönemlere dayanıyor. 2010’dan itibaren iktidarın desteğiyle talebi aşan üretim, sonunda stok patlamasına yol açtı. Aşırı stokların aşağı çektiği fiyatlarla satılan konutların yerineyse yeni konutlar yapılmadı.
Gelinen aşamada üretimin önündeki en büyük engellerden birisi inşaat maliyetleri. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2022 yılının Kasım ayından beri düşüşünü sürdüren inşaat maliyet endeksi Haziran’da yıllık olarak yüzde 49,32, aylık olaraksa yüzde 4,43 artarak yeniden yükselişe geçmiş durumda.

“Talep çok yüksek fakat üretim yok”

Müteahhitler Federasyonu Başkanı İsmail Kahraman, konut fiyatlarının kalıcı olarak düşmesinin yolunun, daha ucuza üretim yapılmasından geçtiğini söyledi. Kahraman, “TÜİK verilerini açıkladı; üretimde yüzde 30 düşüş var. Yani talep çok yüksek fakat üretim yok. Üretim neden yok? Bu sektörde faaliyet gösteren arkadaşlarımız üretmekten endişe ediyor, çünkü maliyetini tutturamıyor” dedi.

Kahraman, özellikle büyükşehirlerde inşaat yapılacak arsa bulunamamasının da üretime engel olduğunu söyleyerek, “Bir müteahhidin kat karşılığı olarak anlaştığı bir arsada, rakamları tamamıyla örnek olarak veriyorum, 1 milyon liraya mal ettiğiniz bir konutu kat karşılığı oranıyla birlikte aslında 2 milyona mal ediyorsunuz. Yani yüzde 50 bir arsa payı var. Dolayısıyla burada iki parametre çok önemli. Bir girdi maliyetleri, yani malzeme fiyatları. Girdi maliyetinin yüzde 50 kadar kısmı olan arsa payı. Bizim arsa üretmemiz gerekiyor kamu eliyle. Bunu da yapmak elbette mümkün. Gerek Hazine’ye ait gerek bakanlıklara ait son derece fazla arazimiz var. Bu gelişmeyi yapma adına imkanlarımız mümkün” dedi.

Devlet desteğiyle konut fiyatlarının düşmesinin sağlanabileceğini kaydeden Kahraman, “İnşaat malzemesi, girdi maliyetlerinde yerinde denetim ve gerektiğinde kamu eliyle inşaatın temel girdi ürünleri olan çimento, beton, demir gibi fabrikaların kurulmasıyla en azından piyasa kontrol ve sübvanse edilebilirse ve arsa üretimi gerçekleşirse fiyatlar elbette düşer” dedi.

Kahraman, alım gücünün düşmesi ve satın alma maliyetlerinin yükselmesinin de özellikle alt ve orta segment konut üretimini durma noktasına getirdiğini söyledi.

Kahraman, “Asgari ücretle bir vatandaşın ev alma gücünün ve imkanının artık nerelerde olduğunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla alt ölçekli projelere çok önemli katkılar ve destekler lazım. Alt ve orta segmentte maalesef üretim neredeyse durma aşamasında. Belki lüks konutta herhangi bir sorun yaşamıyoruz diyebiliriz. En azından alıcısı açısından bir sorun yok ama alt segmentte maalesef alım gücü düştüğü için, üretici olan bizler de o tip projeleri yaparken biraz tereddütte kalıyoruz maalesef” diye konuştu.

Türkiye’deki konutların en az yüzde 60’ını depreme dayanıksız, riskli yapıların oluşturduğuna da değinen Kahraman, “Bizim bu yüzde 60’ı da dönüştürmemiz, piyasadaki fiyatların oturması açısından önemli bir etken” dedi.

Yılmaz: Konut edinimini arttırmak durumundayız

Devletten de hem konut üreticilerine hem de vatandaşlara yönelik destek sinyali geldi. İş dünyası temsilcileriyle yaptığı toplantının ardından açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, “Konut arzını arttırmak, konut maliyetlerini düşürmek ve konut edinimini arttırmak durumundayız” dedi.

İlk konutunu alacaklara yönelik destekte bulunacaklarını belirten Yılmaz, “Geçmişte Devlet Planlama Teşkilatı ve Dünya Bankası ortak bir çalışma yapmıştı. Rakamsal olarak şu tespit edilmişti, ilk konut edinimi hem sosyal refahı hem de makro düzeyde istikrarı destekleyici bir hadise. Tasarruf oranlarını arttırıyor ve sosyal refahı arttırıyor. Kamu olarak biz ilk konut edinimini destekleyici bir çerçeve içinde hareket edeceğiz” dedi.

Paylaşın

Türkiye’nin Dünya Ticaretindeki Payı Yüzde 1,04

Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) verilerine göre, Türkiye 2023 yılının ilk çeyreği itibariyle dünya ticaretinden yüzde 1,04 pay alıyor. AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılından 2022 yılı sonuna kadar, dünya ticareti yüzde 276,5 büyüme göstererek 24 trilyon doları aştı.

Bu 20 yıl içerisinde Türkiye’nin ihracatı 6,5 milyar dolardan 255 milyar dolara çıkmış olsa da, küresel ticaretten aldığı pay ise sadece 1 kat arttı ve yüzde 0,55’ten yüzde 1,04’e yükseldi.

Dış borcunun milli gelire oranı yüzde 50’ye ulaşan Türkiye için ihracat, döviz ihtiyacının karşılanması için hayati önem taşıyor. Ancak pandemi sonrasında yükselişe geçen enflasyon ve başta en büyük pazar olan Almanya olmak üzere Avrupa Birliği (AB) ekonomilerindeki durgunluk, Türkiye’nin ihracat gelirlerini giderek daha fazla olumsuz etkiliyor.

DW Türkçe’den Aram Ekin Duran‘a konuşan iş dünyası temsilcileri, Türkiye’nin dünya pazarlarında pay kaybetmeye başladığına işaret ediyorlar. Uzmanlara göre, hükümetin vaat ettiği destek paketlerine rağmen ihracatta kan kaybının sürme olasılığı yüksek.

Türkiye’nin ihracatı, pandemi sonrasında açılan küresel ticaret ağlarının canlanması ile birlikte, 2022 yılında bir önceki yıla göre yüzde 13 artışla 254 milyar dolar olmuştu. 2023 yılının ilk 7 ayında ise, önceki yılın aynı dönemine göre ihracat yüzde 0,6 düşüş kaydetmiş durumda. Yılsonu için konulan ihracat hedefi ise 265 milyar dolar. Yani 2022’ye göre hükümetin ihracat hedefinde yalnızca yüzde 4,3’lük artış öngörülüyor. Son 7 ayda dış ticaret açığı ise 73,6 milyar dolara ulaştı.

Son 1 yılda dolar kurunda yüzde 52 artış yaşanırken, üretim ve ihracat maliyetlerindeki artış ise yüzde 100’ü aştı. Bununla birlikte pandemi döneminde başta Çin olmak üzere Uzak Asya ülkelerinin AB’ye ihracatı kesintiye uğrayınca öne çıkan Türkiye, bu avantajını da giderek kaybediyor. Türkiye’de işçilik ve hammadde maliyetlerinin artması ile Asya ülkeleri yeniden fiyat avantajı yakalayarak pazar paylarını geri almaya başladı.

12 ihracatçı birliğinden oluşan ve Türkiye’nin toplam ihracatının yaklaşık yüzde 15’ini gerçekleştiren Ege İhracatçı Birlikleri’nin Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, yaptığı açıklamada, Türkiye’de yaşanan kur artışının enflasyonun çok gerisinde kalması nedeniyle ihracata olumlu bir katkısı olmuyor.

İhracatı artırmak için asıl önemli olanın ekonomideki istikrar olduğunu vurgulayan Eskinazi, “Eğer kurlar enflasyonun altında artıyorsa, orada istikrar yoktur. Şu anda hala böyle bir istikrar tesis edilemediği için bu kur artışlarının bize bir faydası yok” diyor.

Yüksek enflasyon nedeniyle ihracat gelirlerinin düştüğünü ifade eden Jak Eskinazi, “Şu anda ihracatçılar olarak yurtdışındaki müşterilerimize fiyat veremiyoruz. Fiyat veremediğimiz için de pazar kaybı yaşıyoruz. Mesela şu an tekstil sektöründe, rekabet ettiğimiz ülkelerden yüzde 30-40 daha pahalı durumdayız” diye konuşuyor.

Bununla birlikte demir-çelik ihracatçılarının da yüksek enerji maliyetleri nedeniyle yeni sipariş almakta zorlandığını kaydeden Eskinazi, şu değerlendirmelerde bulunuyor:

“Eskiden demir-çelik sektöründe enerji maliyetleri yüzde 7-10 düzeyindeyken, şimdi bu oran yüzde 25’lere geldi. Dünyada enerji fiyatları eskiye döndü ama bizde bir türlü dönemedi. Maalesef şu anda ihracat yapan firmaların para kazanıp, yeni yatırıp yapmaya yönelme şansı yok.”

İstanbul Sanayi Odası (İSO) verilerine göre, Türkiye’de ihracat yapma koşulları son 3 aydır sürekli bozuluyor.

Türkiye imalat sektörünün ana ihracat pazarlarındaki faaliyet koşullarını ölçen İSO Türkiye İmalat Sektörü İhracat İklimi Endeksi, temmuzda 50,3 olarak gerçekleşti. Endekste eşik değer olan 50,0’nin üzerinde ölçülen tüm rakamlar ihracat ikliminde iyileşmeye, 50’nin altındaki değerler ise bozulmaya işaret ediyor.

Hükümetten destek adımları

Son dönemde ihracattaki yavaşlamaya karşı, hükümet önlem almaya çalışıyor. Ekonomi yönetimi geçtiğimiz haftalarda, ihracat kredilerinin sınırlandırıcı tedbirlerin dışında tutulması, reeskont kredilerinde günlük limitin 1,5 milyar TL’ye yükseltilerek KOBİ payının artırılması gibi yenilikler getirdi.

Temmuz ayının son günlerinde ise Ticaret Bakanlığı’ndan ihracatçılara yeni bir destek paketi açıklaması geldi.

Ticaret Bakanı Ömer Bolat tarafından yapılan açıklamada, e-ihracatın genel ihracat içindeki payının yüzde 10’a çıkarılması hedefi ile hazırlanan e-ihracat destek paketinin tüm e-ihracat ekosistemini kapsayacak şekilde Türk ürünlerinin ve markalarının dünyaya tanıtılmasında gerekli destekleri sağlayacağı belirtildi.

Bakan Bolat, 8 Ağustos’ta İstanbul’da katıldığı bir fuar açılışında ise 2024 bütçesinde ihracat desteklerinin artırılması için çalışma başlattıklarını açıkladı.

Bünyesindeki 60 bini aşkın şirketle Türkiye dış ticaretinin yüzde 83’ünü gerçekleştiren Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Başkanı Süleyman Sönmez, yaptığı açıklamada, Türkiye’nin döviz ihtiyacını karşılayabilmek için ihracatta yüksek katma değerli ürünlerin payının artırılması gerektiğini söylüyor.

“İhracatımızda düşük teknolojili tüketim malları ve ham madde mallarının yoğunluğu dikkatlerden kaçmıyor” diyen Süleyman Sönmez, “Yüksek teknoloji ihracatımız yüzde 3 seviyesinde ve bu oranın OECD ülkeleri ortalamasının yüzde 17-18 bandında seyrettiğini biliyoruz. Türkiye yüksek teknoloji endüstrilerine ve yeşil dönüşüme dolayısıyla yeşil sanayileşmeye öncelik veren stratejik bir sanayi politikasına ihtiyaç duyuyor” diye konuşuyor.

Sönmez’e göre ihracatçılara yönelik özel teşvik ve destekler ile birlikte uzun vadede Türkiye için yeni bir üretim modeli gerekiyor. Sönmez, “Verimlilik temelli bir üretim ekonomisini, yüksek katma değer yaratacak, yüksek teknoloji kullanan ve yüksek katma değerli ihracata yönlendirecek bir rotanın belirlenmesi gerekli” diyor.

Türkiye ihracatının yarıdan fazlasının gerçekleştirildiği Euro Bölgesi’nde ekonomik performansta yaşanan durgunluk da Türkiye’nin ihracatı konusunda endişeleri artırıyor.

Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat), Avrupa Birliği (AB) ve Euro Bölgesi’nin 2023 yılı ikinci çeyrek büyüme oranlarına ilişkin öncü verilerine göre, 20 üyeli Euro Bölgesi’nde mevsimsellikten arındırılmış Gayrisafi Yurt içi Hasıla (GSYH), 2023’ün ikinci çeyreğinde bir önceki çeyreğe kıyasla yüzde 0,3 artarken, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 0,6 yükseldi. Euro Bölgesi’nin ilk çeyrek büyüme öncü verilerinde yüzde 0,1 küçüldüğü bildirilmişti.

Geçen yılın son çeyreğinde de yüzde 0,1 daralan Euro Bölgesi ekonomisi teknik resesyona girmişti. Daha sonra Eurostat, Euro Bölgesi’nin ilk çeyrek büyüme oranını yukarı yönlü revize etmiş, öncü verilerdeki yüzde 0,1 küçülmeyi 0 (sıfır) olarak güncellemişti.

“Almanya’da küçülme tehlikesi var”

Altınbaş Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, özellikle Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı Alman ekonomisine ilişkin yüzde 0,9’luk küçülme beklentisinin yakın gelecekte ihracat için olumsuz bir gelişme olduğunu söylüyor. Türkiye, Almanya geçen yıl 21,1 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirmişti.

Döviz kurunun seçim öncesi baskı altında tutulmasının ihracatın cazibesini azalttığına da işaret eden Prof. Kozanoğlu, son günlerde dolar kurunun 27 TL’yi geçmesinin ihracatı bir miktar canlandırabileceğini söylüyor. Kozanoğlu, “Yeni fiyatlara göre siparişlerin alınması ve üretimin yapılması ise biraz zaman alacaktır” diyor.

Paylaşın

NYT: Karadeniz, Tehlikeli Bir Gerilim Merkezine Dönüştü

Türkiye’nin Karadeni’deki politikasına ilişkin değerlendirmelerde bulunan EDAM (Ekonomi ve Dış Politikalar Araştırma Merkezi) Direktörü Sinan Ülgen, “Türkiye, Karadeniz’de herhangi bir NATO misyonuna çok olumsuz bakıyor. Bölgedeki NATO varlığının artmasının Rusya’yla çatışma riskini de artıracağı düşünülüyor” diye konuştu.

Türkiye’nin NATO müttefiklerininden boğazlara savaş gemisi göndermemelerini istediğini hatırlatan Ülgen şunları söyledi: Bu konunun altında yatan gerilim ABD ve Türkiye’nin Karadeniz’e nasıl baktığı ve konuyu NATO şemsiyesi altında nasıl ele alacaklarıyla ilgili. Ancak şimdiye kadar Türkiye, boğazları Rus savaş gemilerine kapadı ve ABD de Türkiye’yi köşeye sıkıştıracak bir hamle yapmadı.

ABD merkezli New York Times gazetesi, 18. ayını geride bırakmaya hazırlanan Ukrayna savaşında “bugüne kadar gözden kaçan” Karadeniz’in tehlikeli bir gerilim merkezi haline dönüştüğünü yazdı.

Rusya’nın tahıl koridoru girişiminden çekilmesinin ardından bölgedeki gerilimin arttığına dikkat çekilen haberde, Rus güçlerinin Karadeniz kıyısındaki bölgeleri vurmaya başladığı, Ukrayna’nın ise Rus gemilerine yönelik peş peşe saldırılar düzenlediği hatırlatıldı.

Geçen günlerde deniz drone’larıyla gerçekleşen saldırılarda Ukrayna güçleri kendi kıyılarından yüzlerce kilometre uzaktaki Rus limanlarını hedef almış ve Rusya’nın Karadeniz’deki 6 limanına yaklaşan gemiler için uyarı yayımlamıştı.

New York Times’ın haberinde Karadeniz’in kontrolü için verilen savaşın küresel enerji piyasaları ve gıda tedarik rotaları için önemli olduğu belirtilirken, NATO’nun da Rus güçleriyle doğrudan bir çatışmaya çekilmeden seyrüsefer özgürlüğünü sağlamaya çalıştığına dikkat çekildi.

Haberde, Putin’in uzun yıllardır bölgedeki Rusya etkisini artırmak için Karadeniz kıyılarında limanlar ve tatil kentleri inşa ettiği ve Rus donanmasının güney filosunun da Moskova’nın bölgedeki askeri gücünü yansıttığı belirtildi.

Karadeniz’de NATO Rusya rekabeti

Kırım’ın 2014’teki ilhakından itibaren Karadeniz’de kontrolü sağlamanın Rusya için kesin bir savaş hedefi olduğu vurgulanan haberde bölgede Türkiye, Bulgaristan ve Romanya gibi üç NATO ülkesinin de bulunduğuna dikkat çekildi ve bölgenin NATO için Ukrayna kadar önemi olduğuna dikkat çekildi.

Rus güçleri savaşın başından bu yana Karadeniz kıyısındaki üç büyük Ukrayna limanını ele geçirmiş ve bu kıyılara deniz mayınları döşeyerek Ukrayna donanmasını bölgede etkisiz hale getirmişti. New York Times, bölgedeki NATO ülkelerinin havada ve denizde keşif görevleri yürütse de çatışmanın içine çekilmemek adına daha dikkat hareket etmek zorunda kaldığını aktardı.

Türkiye’nin bölgedeki politikasına ilişkin değerlendirmelerde bulunan EDAM (Ekonomi ve Dış Politikalar Araştırma Merkezi) Direktörü Sinan Ülgen, “Türkiye, Karadeniz’de herhangi bir NATO misyonuna çok olumsuz bakıyor. Bölgedeki NATO varlığının artmasının Rusya’yla çatışma riskini de artıracağı düşünülüyor” diye konuştu.

Türkiye’nin NATO müttefiklerininden boğazlara savaş gemisi göndermemelerini istediğini hatırlatan Ülgen şunları söyledi: Bu konunun altında yatan gerilim ABD ve Türkiye’nin Karadeniz’e nasıl baktığı ve konuyu NATO şemsiyesi altında nasıl ele alacaklarıyla ilgili. Ancak şimdiye kadar Türkiye, boğazları Rus savaş gemilerine kapadı ve ABD de Türkiye’yi köşeye sıkıştıracak bir hamle yapmadı.

Ukrayna savaşında Karadeniz’in yeni gerilim noktalarından biri haline gelmesi petrol fiyatlarının artacağı yönündekli endişeleri de yeniden gündeme taşıdı.

Küresel petrol ve petrol ürünü tedarikinin yüzde 3’ünden fazlasının Karadeniz üzerinden dünyaya açıldığı biliniyor. Normal şartlarda Rusya günde 750 bin varil petrolü Karadeniz üzerinden geçirse de bu rakam 400 bin ila 575 bin varile kadar gerilemiş durumda.

Ukraynalı yetkililer ise savaşı Rus limanlarına doğru genişleterek Moskova’nın ekonomik kayıplarını artırmak istiyor. ABD yönetimi, Karadeniz’den çıkarılamayan Rus petrolünün ikame edilememesi durumunda petrol fiyatlarında varil başına 10 ila 15 dolarlık bir artış bekliyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

İngiltere İle Türkiye Arasında “Yasa Dışı Göçü Yavaşlatma” Anlaşması

İngiltere Başbakanı Rishi Sunak’ın ülkeye gelen yasa dışı göçü azaltma sözü verdiği bir dönemde, İngiltere ile Türkiye arasında ülkeye yasa dışı göçün yavaşlatılması amacıyla iki ülke arasında yeni bir anlaşma imzalandığı duyuruldu.

Haber Merkezi / İngiltere İçişleri Bakanı Suella Braverman, “Yakın bir dost ve müttefik olan Türkiye ile ortaklığımız, güvenlik güçlerinin bu uluslararası sorun üzerinde birlikte çalışmasını ve küçük tekne tedarik zinciri sorununu çözmesini sağlayacak” dedi.

Göç Bakanı Robert Jenrick de açıklamasında anlaşmaya dair ayrıntıları paylaştı. Jenrick, “İnsan kaçakçılığı çetelerini dağıtmak ve küçük tekne geçişlerini sağlayan malzemelerin imalatı ile tedarikini engellemek için istihbarat, insan kaynağı ve teknolojiyi yoğun şekilde paylaşacağız” dedi.

Anlaşma İngiltere Göç Bakanı Jenrick’in geçen ay Türkiye’ye düzenlediği ziyaretin ardından geldi. Jenrick, ziyareti sırasında Türkiye-Bulgaristan Sınır Kontrol Noktası’na da gitmişti.

Anlaşmanın, insan kaçakçılığı şebekelerinin çökertilmesi ve tekne ticaretinin engellenmesi amacıyla kolluk kuvvetleri arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesini kapsadığı açıklandı. Anlaşma kapsamında söz konusu işbirliğinin güçlendirilmesi için Türkiye’de Emniyet Müdürülüğü bünyesinde yeni bir operasyonel birimin oluşturulması da öngörülüyor.

İngiltere hükümetinin açıklamasında, anlaşma sayesinde gümrük verilerinin, istihbaratın ve bilgilerin daha hızlı paylaşılacağı ifade edildi.

İngiltere’deki Muhafazakar Parti hükümeti, muhalefetteki İşçi Partisi tarafından göçmen politikaları konusunda çok sert bir şekilde eleştiriliyor ve muhtemelen gelecek yıl yapılacak seçimler öncesinde yasadışı göç, en ciddi tartışmalardan biri olacağa benziyor.

Hükümetin sığınmacıları tartışmalı bir şekilde Bibby Stockholm adlı dev gemiye taşıma planları, hukuki itirazlar ve yasal engellerle karşı karşıya. Güneyde Portland Limanı’na demirli gemiye gecikmeli olarak Pazartesi günü yerleştirilmesi planlanan ilk 50 kişilik gruptan yalnızca 15 kişinin sevki yapılabildi.

Daha önce Telegraph, insan kaçakçılarının kullandığı teknelerin yaklaşık yüzde 90’ının Türkiye’de üretildiğini öne sürdü. Haberde, Türkiye’de kaçak üretilen teknelere Çin’den getirtilen motorların takıldığı, daha sonra da bunların depolanması için Bulgaristan üzerinden Almanya’ya gönderildiği savunuldu.

İnsan kaçakçılarının daha sonra bu tekneleri Almanya’dan Fransa’ya götürdüğü, buradan da Manş Denizi’ni geçerek BK’ye girdiği yazıldı. Gazete, söz konusu iddiaların kaynağını paylaşmadı. Telegraph, bu teknelere el konması için Almanya’yla bir anlaşma imzalanmasının da planlandığını aktardı.

Haberde, bu yılın başından beri Türkiye’den yola çıkıp Manş Denizi’ni geçerek Britanya topraklarına yasadışı şekilde giren göçmen sayısının en az 1300’e ulaştığı aktarıldı. Gazete, bunun geçen yıla kıyasla 10 kattan fazla artışa denk geldiğini ve BK’nin söz konusu düzensiz göçmenlerin sınır dışı işlemlerinin hızlandırılması için de Türkiye’yle ayrı bir anlaşma üzerinde çalıştığını yazdı.

Paylaşın

İngiltere’den Türkiye Merkezli İki Şirkete “Rusya” Yaptırımı

İngiltere, Rusya’nın askeri teçhizata erişimini engellemek için 25 şirket ve bireye yeni yaptırım uygulayacağını duyurdu. Türkiye merkezli mikroelektronik ithalatçısı Azu International ve Turkik Union yaptırım listesinde yer aldı.

İngiltere Dışişleri Bakanı James Cleverly, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Bugünkü dönüm noktası niteliğindeki yaptırımlar, Rusya’nın cephaneliğini daha da azaltacak ve Putin’in halihazırda zor durumda olan savunma sanayisine arka çıkacak tedarik zinciri ağını kapatacak” ifadelerini kullandı.

Bakan Cleverly, açıklamasının devamında, Türkiye merkezli iki şirketin Rusya’nın Ukrayna’daki askeri faaliyetleri için elzem olan mikroelektronikleri bu ülkeye ihraç etmede rol oynadığını söyledi.

Açıklanan son yaptırımların Ukrayna savaşının başlamasından bu yana bin 600’den fazla şahıs ve şirkete yaptırım uygulayan İngiliz hükümetinin askeri teçhizat tedarikçisi üçüncü ülkelere yönelik en büyük yaptırımları olduğu belirtiliyor.

Söz konusu yaptırımlara maruz kalanların İngiltere’deki varlıkları dondurulmasının yanı sıra, İngiliz kurumlarının yaptırım listesinde yer alanlara tröst hizmeti vermesi de yasaklanıyor.

İngiltere, Avrupa Birliği (AB) ve ABD, Ukrayna’yı işgalinden bu yana Rusya’ya çeşitli yaptırımlar uyguluyor. Yaptırımlar, Rusya’nın askeri teçhizata erişimini kısıtlamayı ve Rusya’nın savunmasını zayıflatmayı hedefliyor.

Ancak teçhizat, Batı ülkelerinden önemli askeri ürünler Çin, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri dahil çeşitli ülkeler aracılığıyla Rusya’ya ulaşmaya devam ediyor.

Türkiye merkezli şirketler

İngiltere’nin yaptırım uygulayacağını duyurduğu Azu International, Aralık ayında bir Reuters araştırmasına konu olmuştu. Araştırmaya göre Mart 2022’de kurulan şirket, bir hafta içinde ABD yapımı bilgisayar parçalarını Rusya’ya göndermeye başladı.

Rus gümrük kayıtlarının incelendiği araştırmada şirket faaliyetlerinin kısa sürede hız kazandığı belirtiliyor. Tam bu sıralarda ABD ve AB, Rusya’ya teknolojik ürün satışlarını kısıtlamıştı.

Birçok teknoloji şirketi Moskova ile tüm anlaşmalarını askıya almıştı. Azu International’ın 7 ay boyunca, ABD tarafından üretilen çipler dahil Rusya’ya en az 20 milyon dolar değerinde ürün ihraç ettiği düşünülüyor.

Reuters’a göre şirketin kurucu ortaklarından Göktürk Agvaz, Almanya’da Smart Impex GmbH adlı bilişim ürünleri satan bir başka şirketi de yönetiyor. Rus gümrük kayıtlarına göre Alman şirket, Ukrayna işgalinden önce Moskovalı bir müşteriye ABD yapımı ürünler ihraç ediyordu.

Bu müşteri yakın zamanda Azu International’dan da mal satın aldı. Aralık ayında Reuters’a konuşan Agvaz, Smart Impex’in yaptırımlara uymak için Rusya’ya ihracatı durdurduğunu, ancak yaptırımları uygulamayan Türkiye’ye satış yaptığını söyledi.

Agvaz, “Rusya’ya ihraç edemiyoruz, o yüzden sadece Türkiye’ye satış yapıyoruz” dedi. Azu International’ın Rusya’ya satışları sorulduğunda ise Agvaz, “Bu bizim ticari sırrımız” yanıtını verdi.

Putin 30’dan fazla ülke ile vergi anlaşmasını askıya aldı

Öte yandan Putin, Rusya’nın “dost olmayan” olarak sınıflandırdığı 30’dan fazla ülke ile vergi anlaşmalarını askıya aldı. İlgili karar, Salı günü Rus hukuk portalında yayınlandı. Karardan, Amerika Birleşik Devletleri ile Almanya ve İsviçre’nin de aralarında olduğu bazı Avrupa ülkeleri ile Rusya arasında imzalanan çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları etkileniyor.

Moskova’dan yapılan açıklamada, “Rusya Federasyonu’nun yasal ekonomik ve diğer çıkarlarına aykırı eylemler yapıldığı” gerekçesiyle ilgili ülkelerle yapılan vergi anlaşmalarının askıya alındığı ifade edildi. Putin, hükümete ilgili yasa tasarısını hazırlama ve parlamentoya sunma talimatı verdi.

Moskova ile Batı arasındaki ilişkiler, Rusya’nın komşusu Ukrayna’ya geçen yılın Şubat ayında saldırması ile bozuldu. ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği savaş nedeniyle Rusya’ya ağır ekonomik yaptırımlar uyguluyor. Rusya, kendisine yaptırım uygulayan ülkeleri “dost olmayan ülkeler” kategorisine aldığını duyurmuştu.

Paylaşın

2023 Yılında Türkiye’den Almanya’ya İltica Başvuruları Yüzde 203 Arttı

2023 yılı Ocak – Temmuz ayları arasında Türkiye’den Almanya’ya 23 bin 846 iltica başvurusu yapıldı. Başvurular geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 202,9 arttı. Türkiye’den Almanya’ya yapılan iltica başvurularından şu ana dek 12 bin 174’ü karara bağlanırken, iltica başvurularında kabul oranı ise yüzde 15’e tekabül ediyor.

Almanya’ya iltica başvurularında Suriye başı çekiyor. Bu yılın ilk yedi ayında Suriye’den yapılan başvuruların sayısı 52 bin 690 olarak açıklandı. Suriye’yi 32 bin 826 ile Afganistan, 23 bin 846 ile Türkiye, 7 bin 113 başvuru ile İran ve 7 bin 167 başvuru ile Irak takip ediyor.

Almanya Federal Göç ve Mülteci Dairesi (BAMF) Temmuz ayına dair iltica başvuru rakamlarını açıkladı. Buna göre bu yılın ilk yedi ayında Almanya’ya yapılan iltica başvuruları geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 78 artış kaydetti. Daire’ye sadece Temmuz ayında 23 bin 674 iltica başvurusu yapıldı. Geçen yılın Temmuz ayına göre ise bu rakam yüzde 79 fazla.

Ocak ayından Temmuz sonuna kadar yapılan iltica başvurularının toplam sayısı 188 bin 967 olarak açıklandı. Başvurularda Suriye, Afganistan ve Türkiye vatandaşları ilk sırada yer alıyor. En çarpıcı artış Türkiye’den yapılan başvurularda gözlendi.

Ocak-Temmuz ayları arasında Türkiye’den toplam 23 bin 846 iltica başvurusu yapıldı. Böylece geçen yılın aynı dönemine göre başvurular yüzde 202,9 arttı. Türkiye’den Almanya’ya yapılan iltica başvurularından şu ana dek 12 bin 174’ü karara bağlandı. BAMF’ın verilerine göre Türkiye’den iltica başvurularında kabul oranı yüzde 15’e tekabül ediyor.

En fazla başvuru Suriye’den

Almanya’ya iltica başvurularında Suriye başı çekiyor. Bu yılın ilk yedi ayında Suriye’den yapılan başvuruların sayısı 52 bin 690 olarak açıklandı. Suriye’yi 32 bin 826 ile Afganistan, 23 bin 846 ile Türkiye, 7 bin 113 başvuru ile İran ve 7 bin 167 başvuru ile Irak takip ediyor.

Federal Göç ve Mülteci Dairesi’nin yıllık raporuna göre 2022 yılında Almanya’da iltica başvurularında 70 bin 976 başvuruyla yine Suriyeliler ilk sıradaydı. İkinci sırada 36 bin 358 kişiyle Afganistan vatandaşları,üçüncü sırada ise 23 bin 938 kişiyle Türk vatandaşları yer almıştı. İltica başvurularında bu üç ülkeyi 15 bin 175 başvuruyla Irak ve 7 bin 963 başvuruyla Gürcistan takip etmişti.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın