Avrupa Birliği, Türkiye’den Kopmaya Mı Çalışıyor?

Avrupa Parlamentosu’nun raporu ve ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıklamaların yankıları hâlâ tartışılırken, Paris Bosphorus Enstitüsü Başkanı Dr. Bahadır Kaleağası AB’den beklenen iki önemli rapor öncesi Brüksel’de Türkiye’ye yönelik farklı kesimlerin farklı bakış açıları bulunduğunu belirtiyor.

Erdoğan’ın AP raporu ile ilgili sözlerini “bir devlet yetkilisinin hoşa gitmeyen bir rapora dair yapacağı türden olağan açıklama” olarak değerlendiren Kaleağası, Brüksel’de Türkiye ile ilişkilerin nasıl götürülmesi gerektiği ile ilgili bulunan farklı görüşleri şöyle aktarıyor:

“Şu anda Türkiye’ye ‘yüzde yüz destek olalım’ ve ‘yüzde yüz ipleri koparalım’ diyenler azınlıkta olan iki ayrı küçük grup. Bir de üçüncü ve dördüncü, daha çoğunlukta olan iki grup var. Biri diyor ki ‘biz Türkiye’ye ikincil bir statü oluşturalım, nasıl olsa kopamaz ve bunu da bir şekilde içerde satar.’ Diğer grup ise ‘Türkiye’yi sistem içinde tutmazsak nereye gideceği belli olmaz, zamana yayacak pragmatik bir çözüm bulalım’ görüşünü savunuyor.”

Brüksel’de uzun yıllar TÜSİAD Temsilciliği de yapan TÜSİAD eski genel sekreteri Kaleağası, AB ülkelerine tek tek bakıldığında Türkiye’nin önemiyle ilgili dengeli analizler ve politikalar üretilebildiğine dikkat çekerek, şöyle devam ediyor:

“Ama ne zaman ki AB bir araya geliyor ve ülkeler ortak bir karar çıkartmaya çalışıyor; o karar genelde asgari müştereklerde buluştuğu için Türkiye politikası dahil birçok konuda çok zayıf politikalar üretilebiliyor. Bu AB’nin gerçeği bugün.”

Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasında vize kolaylığı ve Gümrük Birliği gibi alanlarda bir miktar hareketlenmenin olmaya başladığı dönemde önce Avrupa Parlamentosu’nun raporu, ardından da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “gerekirse yolları ayırırız” açıklaması tartışılıyor.

Avrupa Parlamentosu’nun geçen hafta kabul edilen bu yılki Türkiye raporunda Türkiye-AB ilişkileri için daha “gerçekçi bir çerçeve” talep edilmişti. Ankara tarafından tepkiyle karşılanan rapor hakkında konuşan Erdoğan, AB’nin Türkiye’den kopuş hamleleri içinde olduğunu, buna karşılık “gerekirse AB ile yolları ayırabileceklerini” belirtmişti.

DW Türkçe’den Gülsen Solaker‘in haberine göre; Uzmanlar ve AB tarafından Erdoğan’ın sözleri daha çok günlük siyasete dönük olarak değerlendirilirken, diğer taraftan Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğinin belirlenmesinde sonbaharda yayımlanacak iki rapor önemli olacak.

14 Mayıs seçimlerinin ardından Erdoğan İsveç’in NATO üyeliğinin konuşulacağı Vilnius zirvesine giderken AB ile ilişkilerde yeni bir dönem açılmasını istediklerini söyleyerek Brüksel’e çağrıda bulunmuştu.

AB liderlerinin haziran ayı sonundaki zirvesinde Türkiye ile ilişkilerin Kıbrıs ve insan hakları meselelerinde adımlar atması durumunda yeniden geliştirilebileceği sinyali verilmişti. Türkiye ile ilişkilerin bundan sonra nasıl şekillenebileceğine dair bir rapor hazırlaması konusunda da AB Komisyonu Dış Politika ve Güvenlikten Sorumlu Yüksek Komiseri Josep Borrell’i görevlendirmişti.

Öte yandan ağustos ayı sonunda AB dışişleri bakanlarının yaptığı gayri resmi Gymnich toplantısı için beklenenin aksine Türkiye’ye bir davet gelmezken, AB Komisyonu’nun Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi Oliver Varhelyi geçtiğimiz haftalarda Ankara’da Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile bir araya geldi. İki yetkilinin ortak basın toplantısında “pozitif bir gündemle” diyalog kanallarının açık kalması kararlaştırıldı.

Peki Türkiye-AB ilişkilerinde gelinen son nokta nedir? Şu anda Türkiye ile AB arasında son dönemde oluştuğu gözlemlenen ancak henüz meyve vermeyen pozitif gündemle ilgili masada Gümrük Birliği’nin yenilenmesi ve vize kolaylığı şeklinde iki ana başlık bulunuyor.

Bu iki ana başlık ve ilişkilerin bundan sonraki seyri için önümüzdeki aylarda yayımlanacak iki ayrı rapor önemli olacak.

Borrell’in hazırlamakta olduğu raporla ilgili olarak şu an Komisyon üyeleri ve Türkiye’deki farklı alanlardaki yetkililer arasındaki temaslar devam ediyor. Bu raporun ne zaman açıklanacağına dair şu an için net bir tarih verilmezken, sonbaharda ve muhtemelen de Ekim ayı sonlarında olabileceği belirtiliyor.

Türkiye-AB ilişkileri açısından Borrell’in hazırlamakta olduğunun yanı sıra bir diğer önemli rapor da her yıl yayımlanan İlerleme Raporu olacak. Bu raporun da yine sonbaharda çıkması bekleniyor.

Avrupa Parlamentosu’nun raporu ve ardından Erdoğan’ın yaptığı açıklamaların yankıları hâlâ tartışılırken, Paris Bosphorus Enstitüsü Başkanı Dr. Bahadır Kaleağası AB’den beklenen iki önemli rapor öncesi Brüksel’de Türkiye’ye yönelik farklı kesimlerin farklı bakış açıları bulunduğunu belirtiyor.

Erdoğan’ın AP raporu ile ilgili sözlerini “bir devlet yetkilisinin hoşa gitmeyen bir rapora dair yapacağı türden olağan açıklama” olarak değerlendiren Kaleağası, Brüksel’de Türkiye ile ilişkilerin nasıl götürülmesi gerektiği ile ilgili bulunan farklı görüşleri şöyle aktarıyor:

“Şu anda Türkiye’ye ‘yüzde yüz destek olalım’ ve ‘yüzde yüz ipleri koparalım’ diyenler azınlıkta olan iki ayrı küçük grup. Bir de üçüncü ve dördüncü, daha çoğunlukta olan iki grup var. Biri diyor ki ‘biz Türkiye’ye ikincil bir statü oluşturalım, nasıl olsa kopamaz ve bunu da bir şekilde içerde satar.’ Diğer grup ise ‘Türkiye’yi sistem içinde tutmazsak nereye gideceği belli olmaz, zamana yayacak pragmatik bir çözüm bulalım’ görüşünü savunuyor.”

Brüksel’de uzun yıllar TÜSİAD Temsilciliği de yapan TÜSİAD eski genel sekreteri Kaleağası, AB ülkelerine tek tek bakıldığında Türkiye’nin önemiyle ilgili dengeli analizler ve politikalar üretilebildiğine dikkat çekerek, şöyle devam ediyor:

“Ama ne zaman ki AB bir araya geliyor ve ülkeler ortak bir karar çıkartmaya çalışıyor; o karar genelde asgari müştereklerde buluştuğu için Türkiye politikası dahil birçok konuda çok zayıf politikalar üretilebiliyor. Bu AB’nin gerçeği bugün.”

Kaleağası AB’nin bugün daha esnek bir federasyona doğru gitmekte olduğuna, ancak bu sistemin de henüz tam oturmadığına işaret ederek, bu durumda Türkiye’nin farklı bir formatı kabul etmemesi ve tam üyelik hedefinden vazgeçmemesi gerektiğini şu sözlerle anlatıyor:

“Önümüzdeki 5-10 yılda küresel gelişmelere, Avrupa’nın geleceğinin nasıl şekilleneceğine ve Türkiye’nin demokrasi, ekonomi ve toplumsal kalkınma olarak nereye gideceğine bakılarak ilişkiler bir yere oturur. Türkiye’ye has bir format, bir statü Türkiye’yi ikinci sınıf bir ülke haline düşürür.”

Tam üyelik sürecinin kendi ritminde ama yavaş ilerlediğini hatırlatan Kaleağası, “Ama belki tam üyelik tanımı da değişebilir zamanla. Önce Avrupa’nın düzeni genel oluşmalı, Türkiye de orada kendi istediği yeri seçmeli. Bu arada mutlaka hukuk devleti, özgürlükler, ekonomik istikrar ve yapısal reformlar yönünde ilerlenmeli ve Gümrük Birliği yeşil, dijital ve sosyal boyutları da içerecek şekilde güncellenmeli” yorumu yapıyor.

Türkiye’nin AB’ye tam üyelik hedefinin bugün kalkmasının Türkiye’yi tüm dünyada zayıflatacağı uyarısında bulunan Kaleağası, şöyle konuşuyor:

“Türkiye için tarihten bu yana hiç değişmeyen bir denklem vardır. Türkiye Avrupa’da ne kadar güçlü olursa dünya ölçeğinde de o kadar ilerliyor. Dünyanın farklı bölgeleriyle ilişkilerde ne kadar ilerlerse Avrupa’da da değerli oluyor. Her dönemde ne zaman böyle yaptıysa Türkiye dünyada ekonomi, finans, diplomasi, kültürel her alanda güçlenmiş, bu dengeyi bozduğu her dönemde de gerilemiştir.”

Gümrük Birliği

Türkiye ile AB 1996’dan beri yürürlükte olan Gümrük Birliği’nde sorunların çözümlenmesi ve güncellenmesi için 2015’te uzlaşıya varmıştı. Ancak 2016’da Türkiye’de gerçekleşen darbe girişimi ve ardından gelen OHAL ile insan hakları alanında yaşanan gerilemenin de etkisiyle AB 2018’de aldığı kararla Gümrük Birliği’nin modernizasyonuna yönelik “başkaca bir çalışma öngörmediğini” açıklamıştı.

Son günlerde yapılan bazı pozitif açıklamalara karşılık Gümrük Birliği ile ilgili şu an için henüz müzakere aşamasına gelinmiş değil. AB Komisyonu’nun Gümrük Birliği müzakerelerine başlayabilmesi için Kıbrıs Cumhuriyeti (Güney Kıbrıs Rum kesimi) de dahil tüm üye ülkelerden yetki alması gerekiyor. Bu da sürecin başlamasının önündeki zorlu alanlardan biri olarak görülüyor.

Şu anda Ankara ile Brüksel arasında bu konuda yapılan görüşmeler daha çok alt yapıyı hazırlama ve ilk adımları atmaya yönelik zemin araştırması niteliğinde görülüyor.

AB yetkililerine göre görüşmelerde ilerleme sağlanabilmesi için öncelikle Türkiye’nin son dönemde getirdiği bazı ticaret engellerinde esnek olması gerekiyor. Brüksel’e göre Ankara’nın bu engelleri kaldırması Komisyon’un Konsey’e sunacağı raporda atılması gereken adımlarla ilgili tavsiye sunmasını kolaylaştırıcı etki yapabilir.

Vize Serbestliği

AB ile ilişkilerde bir diğer önemli başlık da Türkiye vatandaşlarının Schengen vizesinde yaşadığı zorlukların aşılması için kolaylık sağlanması.

Türkiye ile AB 2013’te mültecilerin Türkiye’de tutulması için Geri Kabul Anlaşması imzalamış ve beraberinde Türk Vatandaşları için Vize Serbestliği Diyaloğu başlatılmıştı. Ancak bu diyaloğun sürdürülmesi için tamamlanması şart koşulan kriterlerin hepsi henüz Türkiye tarafından yerine getirilmedi.

Ankara 2013’ten beri “vize serbestisi” sağlanması için çaba harcarken, Schengen ile yaşanan sorunların giderek artması nedeniyle şu anda “vize kolaylığı” seçeneğine daha olumlu bakıyor.

Paylaşın

Avrupa Birliği’nden Türkiye’ye 400 Milyon Euro Deprem Yardımı

Avrupa Birliği (AB), 50 binden fazla can kaybına ve 11 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremler nedeniyle Türkiye’ye 400 milyon euro yardım sağlayacak.

DW Türkçe’nin aktardığına göre Avrupa Birliği (AB) Konseyi tarafından yapılan açıklamada, Avrupa Komisyonu’nun Türkiye’ye yardım konusundaki tavsiyesinin onaylandığı belirtildi. Açıklamada Türkiye’nin yanı sıra Romanya ve İtalya’ya da mali destek sağlanacağı vurgulandı.

Buna göre, Romanya’ya bu yılın Mart ve Nisan ayları ile geçen yıl Temmuz-Ağustos aylarında yaşanan kuraklık nedeniyle 33,9 milyon euro mali destek verilecek. İtalya’ya ise ülkenin orta bölgelerinde Eylül 2022’de yaşanan aşırı yağışlar ve meydana gelen sel felaketi nedeniyle 20,9 milyon euro yardım sağlanacak.

Avrupa Birliği’nin (AB) 2023 bütçesinden Dayanışma Fonu’na aktarılacak para ile bu fona başvuruda bulunan Türkiye, İtalya ve Romanya’ya ödeme yapılması öngörülüyor. Ödeme yapılabilmesi için Avrupa Parlamentosu’nun da onay vermesi gerekiyor. Konunun parlamentonun gündemine Ekim ayının başında gelmesi bekleniyor.

Avrupa Birliği (AB) Dayanışma Fonu, AB üyesi ülkelerle üyeliğe aday olan ülkelerde yaşanabilecek büyük felaketler sonrasında yardım edilmesini öngörüyor.

Kahramanmaraş depremleri

2023 Kahramanmaraş depremleri ya da 2023 Türkiye-Suriye depremleri, 6 Şubat 2023’te dokuz saat arayla meydana gelen, merkez üsleri sırasıyla Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olan, 7,8 Mw  (± 0,1) ve 7,5 Mw  büyüklüklerindeki iki deprem.

Depremler sonucunda Türkiye’de resmî rakamlara göre en az 50 bin 783, Suriye’de ise en az 8 bin 476 kişi hayatını kaybetti ve toplam 122 binden fazla kişi ise yaralandı. Depremlerin ardından büyüklüğü 6,7 Mw ’e kadar varan 40 binden fazla artçı sarsıntı gerçekleşti. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekleşmiş en büyük, en uzun ve en şiddetli deprem olarak kayıtlara geçti.

Pazarcık merkezli ilk deprem, Türkiye ve Suriye’nin yanı sıra Lübnan, Kıbrıs, Irak, İsrail, Ürdün, İran ve Mısır’ın da yer aldığı geniş bir coğrafyada hissedildi. İki büyük deprem, yaklaşık 350.000 km2 (140.000 mil kare) alanda Almanya’nın toplam yüz ölçümü kadar bir bölgede hasara yol açtı ve Türkiye nüfusunun %16’sını oluşturan 14 milyon kişiyi etkiledi.

Türkiye’de en az 35 bin 355 bina yıkıldı ve aralarında Gaziantep Kalesi, Habib-i Neccar Camii, Kahramanmaraş Ulu Camii, Hatay Meclis Binası, Şirvan Camisi, Adıyaman Ulu Camii, Elbistan Ulu Camii ve İskenderun’daki Latin Katolik Kilisesi’nin de bulunduğu birçok tarihî yapı ağır hasar aldı veya yıkıldı.

102 ülke Türkiye’ye yardım teklifinde bulunurken 88 ülkeden 9 bin 315 arama-kurtarma personeli deprem bölgelerine sevk edildi. Onlarca ülke ilk yardım malzemesi, teçhizat, sağlık ekibi gönderdi ve taziye mesajları yayımladı. Ayrıca Ermenistan-Türkiye sınırı yardım sevkiyatı için otuz yıl aradan sonra ilk kez açıldı.

Hükûmet, deprem bölgesi için doğal afet ve salgın gibi acil durumlarda uluslararası kuruluş ve ülkelerden yardım çağrılarını kapsayan en yüksek acil durum olan 4. seviye alarm ilan edildiğini açıkladı. Ayrıca depremlerden etkilenen 10 ilde 3 ay süreyle olağanüstü hâl ilan edilirken Dünya Sağlık Örgütü, Türkiye’yi sarsan depremler için 3. seviye acil durum ilan etti.

Daha sonrasında olağanüstü hal ilan edilen il sayısı 17’ye yükseldi. Türkiye’de eğitim ve öğretime depremlerden etkilenen on ilde 1 Mart’a, kalan illerde ise 20 Şubat’a kadar ara verilirken tüm üniversitelerde 2022-2023 öğretim yılı bahar döneminde ikinci bir karara kadar uzaktan eğitime geçilmesine karar verildi.

Depremlerde hayatını kaybedenler için Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yedi gün, Kosova, Arnavutluk, Kuzey Makedonya ve Bangladeş’te ise bir gün ulusal yas ilan edildi. Aralarında Adalet ve Kalkınma Partisi Adıyaman Milletvekili Yakup Taş, eski Gana Millî Futbol Takımı futbolcularından Christian Atsu, Yeni Malatyaspor kalecisi Eyüp Türkaslan ve eski Suriye millî futbol takımı futbolcularından Nadir Çuhadar’ın da yer aldığı isimler enkaz altında kalarak öldü.

Yürütülen çalışmalar kapsamında 883 bin bağımsız bölümden oluşan 17.491 bina acil yıkılacak, 179.786 bina ağır hasarlı olarak tespit edildi. Depremlerden etkilenen illerde yıkılan ya da imara aykırı değişiklik tespit edilen binalarla ilgili soruşturmalarda, 108 müteahhit, 173 yapı sorumlusu, 18 yapı sahibi ve binalarda değişiklik yapan 18 kişi olmak üzere toplam 317 şüpheli tutuklandı. Afet sonrası 2 milyon 273 bin 551 kişi barınma sorunu yaşarken en az 5 milyon kişinin bölgeden farklı kentlere göç ettiği tahmin edilmektedir.

Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından 18 Mart 2023’te yayımlanan rapora göre depremlerin Türkiye ekonomisine toplam maliyeti 2 trilyon lira (103,6 milyar dolar) oldu. Ancak 2023 Meclis Deprem Araştırma Komisyonu Raporu’na göre depremin toplam maliyeti 148.8 milyar dolar oldu. Türkiye’nin 2023 gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 9’una denk gelen maddi zarar, 1999 Marmara Depremi’nin yol açtığı maddi kaybın yaklaşık 6 katından fazla oldu.

Dünya Bankası, depremlerin Suriye’ye doğrudan maliyetinin ise toplamda 5,1 milyar $ olduğunu duyurdu. İki ülkede toplam 153.9 milyar dolar maddi zarara yol açan depremler, dünyada en çok maddi zarara sebep olan üçüncü deprem oldu. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), depremler sonucu Türkiye’de 658 bin, Suriye’de ise 170 bin çalışanın geçim olanaklarını kaybettiğini duyurdu.

Pazarcık’ta meydana gelen 7,8 Mw  büyüklüğündeki ilk deprem, büyüklüğü 7,8~8,0 Ms olarak tahmin edilen 1668 Kuzey Anadolu depreminden sonra Anadolu topraklarında gerçekleşen en büyük ikinci deprem ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kaydedilen en büyük deprem olarak kayıtlara geçti. Ayrıca, Elbistan merkezli 7,5 Mw  büyüklüğündeki ikinci deprem, Türkiye’de meydana gelen depremler arasında en büyük üçüncü depremdir.

Deprem bölgesinde 400 km yüzey kırığı oluşurken, bölge 3 ila 9 metre batıya kaydı. 1999 Gölcük depreminin yaklaşık iki katı büyüklüğe, saldığı enerji bakımından ise yaklaşık 2,8 katı güce sahip olan Kahramanmaraş depremleri, 1939 Erzincan depremini geride bırakarak Türkiye’de en çok can kaybına yol açan deprem oldu. Aynı zamanda, 300 binden fazla insanın öldüğü 2010 Haiti depreminden bu yana dünya çapındaki en ölümcül depremdir.

Paylaşın

Türkiye’nin Yurt Dışı Varlıkları Yüzde 3 Azaldı

Uluslararası Yatırım Pozisyonu (UYP) verilerine göre, Türkiye’nin yurt dışı varlıkları, temmuz ayı sonu itibariyle, 2022 yıl sonuna göre yüzde 3,1 oranında azalarak 298,7 milyar dolar, Türkiye’nin yükümlülükleri ise yüzde 5,7 oranında azalarak 588,9 milyar dolar oldu.

Haber Merkezi / Varlıklar alt kalemleri incelendiğinde, rezerv varlıklar kalemi 2022 yıl sonuna göre yüzde 13,3 oranında azalışla 111,6 milyar dolar, diğer yatırımlar kalemi yüzde 3,3 oranında artışla 124,9 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti.

Yükümlülükler alt kalemleri incelendiğinde, doğrudan yatırımlar (sermaye ve diğer sermaye) piyasa değeri ile döviz kurlarındaki değişimlerin de etkisiyle 2022 yıl sonuna göre yüzde 24,3 oranında azalışla 154,6 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) Uluslararası Yatırım Pozisyonu Gelişmeleri Temmuz 2023 verilerini açıkladı.

Buna göre; 2023 Temmuz sonu itibarıyla, Uluslararası Yatırım Pozisyonu (UYP) verilerine göre, Türkiye’nin yurt dışı varlıkları, 2022 yıl sonuna göre yüzde 3,1 oranında azalışla 298,7 milyar dolar, yükümlülükleri ise yüzde 5,7 oranında azalışla 588,9 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Türkiye’nin yurt dışı varlıkları ile yurt dışına olan yükümlülüklerinin farkı olarak tanımlanan net UYP, 2022 yıl sonunda -316,1 milyar dolar iken 2023 Temmuz sonunda -290,2 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti.

Varlıklar alt kalemleri incelendiğinde, rezerv varlıklar kalemi 2022 yıl sonuna göre yüzde 13,3 oranında azalışla 111,6 milyar dolar, diğer yatırımlar kalemi yüzde 3,3 oranında artışla 124,9 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Diğer yatırımlar alt kalemlerinden bankaların Yabancı Para ve Türk Lirası cinsinden efektif ve mevduatları yüzde 1,7 oranında artışla 50,2 milyar dolar oldu.

Yükümlülükler alt kalemleri incelendiğinde, doğrudan yatırımlar (sermaye ve diğer sermaye) piyasa değeri ile döviz kurlarındaki değişimlerin de etkisiyle 2022 yıl sonuna göre yüzde 24,3 oranında azalışla 154,6 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti.

Portföy yatırımları 2022 yıl sonuna göre yüzde 3,6 oranında azalışla 89,9 milyar dolar oldu. Yurt dışı yerleşiklerin hisse senedi stoku 2022 yıl sonuna göre yüzde 2,3 oranında azalışla 28,1 milyar dolar olurken, yurt dışı yerleşiklerin mülkiyetindeki DİBS stoku yüzde 32,0 oranında azalışla 0,8 milyar doları, Hazine’nin tahvil stoku (yurt içi yerleşiklerce alınan tahvil stoku düşüldükten sonra) ise yüzde 1,5 artışla 42,6 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti.

Aynı dönemde, diğer yatırımlar 2022 yıl sonuna göre yüzde 5,4 oranında artarak 344,3 milyar dolar oldu. Yurt dışı yerleşiklerin yurt içi yerleşik bankalardaki Yabancı Para mevduatı, 2022 yıl sonuna göre yüzde 2,6 oranında artarak 42,7 milyar dolar olurken, TL mevduatı yüzde 4,4 oranında artarak 14,7 milyar dolar oldu.

Bankaların toplam kredi stoku yüzde 2,9 oranında artarak 57,9 milyar dolar olurken, diğer sektörlerin toplam kredi stoku yüzde 0,2 oranında artarak 100,6 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti.

Paylaşın

Suriye İle Normalleşme: İran’dan Yeni Plan Önerisi

Suriye ile Türkiye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi kapsamında İran’dan yeni bir plan önerisi geldi. İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Al-Wafaq gazetesine verdiği röportajda Türkiye-Suriye normalleşmesine ilişkin sundukları plan hakkında konuştu.

Ashark Al-Awsat’ın aktardığına göre, Rusya’nın da katılımıyla gerçekleştirilen dörtlü zirvelerde dile getirilen söz konusu plan, Türkiye’nin Suriye’deki güçlerini çekmesini, Suriye’nin de Türkiye topraklarına herhangi bir tehdit olmamasını sağlamasını içeriyordu. Abdullahiyan, “İlk olarak Türkiye’nin Suriye topraklarından askeri güçlerini çekmeye bağlılığını, ikinci olarak da Suriye’nin Türkiye topraklarına yönelik bir tehdit oluşmaması için güçlerini sınırda konuşlandırmasını teklif ettik” açıklamasında bulundu.

Suriye’nin Tahran’a sınır güvenliğini sağlamaya ‘tamamen hazır olduğunu’ bildirdiğini söyleyen İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan, Rusya ve İran’ın bu yönde yapılacak herhangi bir anlaşmaya garantör olacağı yönünde güvence verildiğini kaydetti.

Suriye ile normalleşme adımları Rusya ve İran’ın da katılımıyla yapılan dörtlü zirvelerle devam ederken, son olarak Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad, 4 Eylül’de yaptığı bir konuşmada, Türkiye ile ilişkilere de değinmiş ve “Suriye’nin kuzeyindeki Türk işgali bitecek ve Türkiye, iki ülke arasındaki ilişkileri eski durumuna döndürmenin tek yolunun bu işgalden çekilmek olduğunu biliyor” açıklamasında bulunmuştu.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad da ağustosta verdiği bir röportajda, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile olası görüşmesine değinerek, “Hedefimiz Türkiye’nin Suriye topraklarından çekilmesi, Erdoğan’ın hedefi ise Türkiye’nin Suriye’yi işgalini meşru kılmak” ifadelerini kullanmış, “Neden Erdoğan’la buluşacakmışım? Bir şeyler içmek için mi?” diye sormuştu. Esad, “Suriye’deki terör Türkiye’den kaynaklanıyor” demişti. Tamamı yayınlanmadan bir gün önce bir kısmı yayınlanan söyleşide Esad’ın Erdoğan ile görüşmeye ilişkin şu ifadeleri kullandığı aktarılmıştı: “Görüşme Erdoğan’ın sunduğu koşullar altında gerçekleşemez.”

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’da 1 Eylül’de bir açıklama yaparak, “Türkiye ve Suriye’ye Adana Mutabakatı’na dönmelerini önerdik” demişti. Ankara-Şam normalleşmesine ilişkin yol haritası taslağına değinen Lavrov, “Yol haritası taslağını bu yılın haziran ayında tüm meslektaşlarımıza ilettik. Şu anda değerlendiriliyor, bu taslağın onaylanabileceği, genel kabul edilebilir duruma getirilmesi için temaslar sürüyor” demişti.

Rusya’nın Türkiye ve Suriye’ye 1998 yılında imzaladıkları Adana Mutabakatı’na dönmelerini önerdiğini anlatan Lavrov, şöyle devam etmişti: “Bu anlaşma, terör tehdidinin bulunduğunu ve bu tehdidin ortadan kaldırılmasını, Türkiye’nin Şam’ın onayıyla terörle mücadele yapılarını Suriye topraklarının belirli bir derinliğine kadar gönderme hakkına sahip olmasını öngörüyordu. Bu anlaşma yürürlüğünü sürdürüyor, kimse onu feshetmedi.”

Normalleşme sürecinin ilk adımı 28 Aralık’ta atıldı

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad, Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana dışişleri bakanları düzeyinde ilk kez resmi görüşme için Moskova’da bir araya gelmişti.

Toplantıda ilişkilerin normalleştirilmesinin yanı sıra Suriye’deki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan 3,7 milyon Suriyeli mültecinin ülkelerine gönüllü geri dönmeleri konusunun da ele alınacağı kaydedilmişti.

Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde konuyla ilgili yer alan açıklamada “Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi hakkında görüş alışverişinde bulunulması, terörle mücadele, siyasi süreç, sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu dönüşleri de dahil olmak üzere insani konuların ele alınması planlanmaktadır” denilmişti.

Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecinde Rusya’nın da girişimleriyle ilk somut adım bakanlar düzeyinde 28 Aralık’ta atılmıştı.

Moskova’da 28 Aralık 2022’de Türkiye, Rusya ve Suriye savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katılımıyla yapılan üçlü toplantıda Suriye krizi, mülteci sorunu ve Suriye topraklarında bulunan tüm terör örgütleri ile ortak mücadele çabaları ele alınmıştı.

İlk görüşmede Şam yönetiminin, Türkiye’den, topraklarından çekilmesini ve Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) “terörist” olarak tanınmasını istediği ancak bu taleplerin Türkiye tarafından geri çevrildiği bildirilmişti.

Nisan başında dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde yapılan toplantıya İran da katıldı. Türkiye, Suriye, Rusya ve İran savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katıldığı 25 Nisan’da yapılan toplantı, Ankara ile Şam arasında başlatılan normalleşme sürecinde yeni bir adım olmuştu.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Türkiye “Suriye topraklarında her şekliyle terör örgütleri ve tüm aşırılıkçı gruplarla mücadele, Suriyeli mültecilerin topraklarına dönmelerine yönelik çabaların yoğunlaştırılması”na vurgu yaptı ve tarafların “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduklarını teyit” ettikleri belirtilmişti.

Suriye ise “Türk birliklerinin Suriye’den çekilmesi” talebini yinelemişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Aralık toplantısı öncesinde Suriye’nin kuzeyindeki YPG güçlerine yönelik olası kara operasyonuyla ilgili açıklamada bulunurken, “Biz şu an itibarıyla Suriye, Türkiye, Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz.

Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı. Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız” şeklinde konuşmuştu.

Erdoğan’ın açıklamalarının ardından Rus medyasına yansıyan haberlerde, Moskova’nın Türkiye tarafından önerilen üçlü diplomasi mekanizması fikrine sıcak baktığı belirtilmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kasım ayında Suriye Devlet Başkanı Esad ile görüşebileceğinin sinyalini vermiş ancak Esad, Türkiye Suriye’nin kuzeyindeki askerlerini çekmeyi kabul etmediği müddetçe Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmeyeceğini söylemişti.

Paylaşın

Ağustos Ayında Yağışlar Yüzde 60 Azaldı

Ağustos ayı yağışları İzmir’in kuzeyi, Aydın, Mersin, Niğde, Hatay, Kayseri, Kahramanmaraş, Sivas, Malatya, Tunceli, Elazığ, Adıyaman, Muş, Bitlis, Siirt çevreleri hariç, diğer tüm bölgelerde normallerine göre yüzde 60-80 arasında azaldı.

İl geneli yağışlarda en fazla yağış ise 106,5 milimetre ile Rize’de gerçekleşti. En az yağış alan il ise 0,4 milimetre ile Mardin oldu. Normaline göre en fazla azalma gösteren il yüzde 96 ile Amasya oldu. Normaline göre 3 gün olan Türkiye genelinde ağustos ayındaki ortalama yağışlı gün sayısı, bu ağustos ayında 2,6 gün olarak belirlendi.

Yağışlı gün sayıları en çok olan bölge ve iller Doğu Karadeniz, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan, Ağrı ve Iğdır çevrelerinde 5-10 gün, Trabzon ve Rize çevrelerinde ise 10-15 gün aralığında gerçekleşti.

Bu yıl dünya genelinde El Nino sıcakları ve etkileriyle her geçen gün daha çok hissedilen iklim krizine bağlı sebeplerle ağustos ayı yağışlarında ciddi bir azalma görüldü. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün 2023 Ağustos yağışlarına yönelik hazırladığı rapora göre, Türkiye geneli ağustos ayı yağışları, normalinin ve geçen yıl ağustos ayı yağışlarının altında gerçekleşti.

Ortalama 6,4 milimetre yağışın yaşandığı 2023 Ağustos’ta, 14,8 milimetre olan ağustos ayı normaline göre (1991-2021) yüzde 57, 16,1 milimetre olan 2022 Ağustos yağışına göre de yüzde 60 oranında düşüş yaşandı. Yağışlar, normaline göre Türkiye’nin 7 bölgesinde de azaldı. Geçen yıla göre ise sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde artış görüldü.

Meteoroloji’nin ağustos ayına yönelik Normalin Yüzdesi Metodu’na (PNI- Percent of Normal Index) göre hazırlanan meteorolojik kuraklık durumunu gösteren Türkiye haritasında ise Marmara Bölgesi’ne, Karadeniz’in neredeyse tamamı ve diğer bölgelerin büyük kısmına “şiddetli kurak (acil durum)” olarak yer verildi.

Ağustos ayı yağışları İzmir’in kuzeyi, Aydın, Mersin, Niğde, Hatay, Kayseri, Kahramanmaraş, Sivas, Malatya, Tunceli, Elazığ, Adıyaman, Muş, Bitlis, Siirt çevreleri hariç, diğer tüm bölgelerde normallerine göre yüzde 60-80 arasında azalma gösterdi. İl geneli yağışlarda en fazla yağış ise 106,5 milimetre ile Rize’de gerçekleşti.

En az yağış alan il ise 0,4 milimetre ile Mardin oldu. Normaline göre en fazla azalma gösteren il yüzde 96 ile Amasya oldu. Normaline göre 3 gün olan Türkiye genelinde ağustos ayındaki ortalama yağışlı gün sayısı, bu ağustos ayında 2,6 gün olarak belirlendi. Yağışlı gün sayıları en çok olan bölge ve iller Doğu Karadeniz, Erzincan, Erzurum, Kars, Ardahan, Ağrı ve Iğdır çevrelerinde 5-10 gün, Trabzon ve Rize çevrelerinde ise 10-15 gün aralığında gerçekleşti.

Paylaşın

AB’den Türkiye Raporu: Üyelik Yerine Stratejik Ortaklık

Avrupa Parlamentosu’nun (AP) Türkiye raporunda, Türkiye’nin donmuş haldeki Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecinin, “Türk hükümeti radikal bir rota değişikliğine gitmediği” gerekçesiyle mevcut koşullarda yeniden başlayamayacağı tekrarlandı.

Raporda bu “çıkmazdan” kurtulmak için Türk hükümeti, AB üyesi devletler ve Avrupa kurumlarından “daha sıkı, daha dinamik ve daha stratejik bir ortaklığa doğru ilerlemeleri” isteniyor. Raporda ayrıca, Türkiye-AB ilişkileri için daha “gerçekçi bir çerçeve” talep eden AP, “güncelleştirilmiş bir ortaklık anlaşması” gibi, her iki tarafın da “çekici” bulacağı bir çerçeve üzerinde çalışması için Avrupa Komisyonuna çağrıda bulunuluyor.

Avrupa Parlamentosu’nun (AP) Türkiye raportörü İspanyol parlamenter Sanchez Amor tarafından kaleme alınan bu yılki raporda Ankara-Moskova diyaloğu ön plana çıkıyor. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaşın, “Türkiye aynı anda Batı ve Rusya ile bağlarını korumaya çalıştığı için AB-Türkiye ilişkileri üzerinde sonuçları olduğu” görüşü dile getiriliyor. “Avrupa’da eşi benzeri görülmemiş jeopolitik değişiklik yarattığı” belirtilen savaşta Türkiye’nin “belirleyici ve stratejik rol oynadığı” not edilse de, Ankara’nın bu süreçte Moskova ile diyaloğu açık ifadelerle eleştiriliyor.

Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü savaşın Türkiye tarafından Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kınanmasını “memnuniyetle” karşılayan AP, Ankara’nın BM çerçevesi dışındaki yaptırımları desteklememesini ise “üzüntü verici” olarak değerlendiriyor. Bu kapsamda Türkiye’nin 2021 yılında yüzde 11 olan AB Dış ve Savunma Politikası ile uyum oranının yüzde 7 gibi tarihi açıdan düşük düzeye gerilediğini not ediyor.

AP’ye göre, Türkiye’nin Rusya-Ukrayna görüşmelerindeki çabaları ile Karadeniz Tahıl Girişimi’nin müzakeresinde ve devamında oynadığı “kilit rol” memnuniyet verici. Parlamento buna karşılık, Türkiye’nin Rus medya organlarının faaliyetlerine yasak getirmeyerek Rus propagandasına göz yumduğunu savunuyor.

Ukrayna savaşı başladığından bu yana Rusya ile Türkiye arasındaki ticaretin “neredeyse ikiye katlandığına” işaret edilen raporda, AB yaptırımları kapsamındaki kimi mal ve teknolojilerin Türk toprakları üzerinden Rusya’ya satılma riski olduğu ve bu teknolojilerin Rus ordusu tarafından Ukrayna’da kullanılabileceği not ediliyor.

“Yaptırımların delinmesi” uyarısı

AP, Türk makamlarının bu konuda son zamanlarda kimi önlemler aldığını kabullenmekle birlikte, “Türkiye’nin Rusya’yı hedef alan yaptırımları delmek isteyen şahıs ve kuruluşlar için merkez haline gelmesinin engellenmesini” istiyor. Rusya ile Türkiye arasındaki ticaret artışının AB yaptırımlarına yansıyışı konusunda Avrupa Komisyonu’ndan değerlendirme talep ediyor.

Raporda, aralarında oligarkların da olduğu çok sayıda Rus vatandaşının Türkiye’nin belli başlı kentleri ve sahil bölgelerine yerleşmeye başladığına işaret edilip, “Türkiye Rus sermaye ve yatırımları için bir sığınak haline gelmekten kaçınmalı” ifadelerine yer veriliyor. Türkiye’nin nükleer santraller konusunda Rusya ile işbirliği “kaygı verici” olarak niteleniyor.

Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğine onayını “geciktirmesinin” de eleştirildiği raporda, bu durumun “Rusya’nın işine geldiği ve Türkiye’nin NATO müttefikleriyle ilişkilerini zedelediği” kaydediliyor. Ankara’ya “İsveç’in NATO üyeliğini gecikmeksizin onaylama” çağrısında bulunulan raporda, bir ülkenin NATO üyelik süreci ile bir başka ülkenin AB üyelik sürecinin birbirlerine bağlanamayacağı mesajı veriliyor.

AP Türkiye’nin Kıbrıs, Doğu Akdeniz, Suriye ve Libya’daki yürüttüğü dış politikayı da eleştiriyor. AB üyesi devletlerin “ulusal egemenliklerine saygı duymasını” istiyor. Kıbrıs’ta Ankara’ya “iki devletli çözümden vazgeçme” ve “BM çerçevesine dönme” çağrısı yapıyor. Buna karşılık Ermenistan, Mısır, İsrail ve Körfez devletleriyle ilişkilerdeki normalleşmeyi “memnuniyet verici” olarak görüyor. Ankara’yı bir kez daha “Ermeni soykırımını tanımaya” davet ediyor.

Türkiye’nin “Türk kökenli Avrupa vatandaşları üzerinden AB üyesi devletlerin içişlerine karıştığı” mesajı verilen raporda, bu konunun ve “AB’ye karşı Türkiye kaynaklı dezenformasyon iddialarının” takibe alınması isteniyor.

Bu yılki raporda demokratikleşme, insan hakları ve hukuk devleti konularında Türkiye’ye adres olarak bir kez daha üyesi olduğu Avrupa Konseyi gösteriliyor. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) Türkiye’nin yükümlülük ve taahhütleriyle ilgili 12 Ekim 2022 tarihli kararı destekleniyor. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ve AİHM kararlarının Ankara açısından bağlayıcılığı hatırlatılıyor. Bu bağlamda AİHM’nin Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş kararlarına vurguda bulunuluyor.

“Kürt sorunu” konusunda “yeni ve saygın bir siyasi sürecin başlatılmasını” isteyen AP, Diyanet’in “eğitim sisteminde giderek artan etkisi” için “kaygı verici” ifadesini kullanıyor. Kadın haklarının “kötüleştiği”, LGBTİ+ topluluğuna yönelik nefret söylemi ve ayrımcılığın ise “genelleştiği” ifade ediliyor.

“Üyelik yerine stratejik ortaklık”

Raporda, Türkiye’nin donmuş haldeki AB üyelik sürecinin, “Türk hükümeti radikal bir rota değişikliğine gitmediği” gerekçesiyle mevcut koşullarda yeniden başlayamayacağı tekrarlanıyor. Bu “çıkmazdan” kurtulmak için Türk hükümeti, AB üyesi devletler ve Avrupa kurumlarından “daha sıkı, daha dinamik ve daha stratejik bir ortaklığa doğru ilerlemeleri” isteniyor. Türkiye-AB ilişkileri için daha “gerçekçi bir çerçeve” talep eden AP, “güncelleştirilmiş bir ortaklık anlaşması” gibi, her iki tarafın da “çekici” bulacağı bir çerçeve üzerinde çalışması için Avrupa Komisyonuna çağrıda bulunuyor.

Gümrük Birliğinin güncellenmesini desteklediğini belirten AP, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi, bu konuda nihai onayın kendisinde olduğunu hatırlatıyor. “İnsan hakları ve temel özgürlüklere saygı, iyi komşuluk ilişkileri ve Ek Protokolün tüm AB üyesi devletleri kapsayacak şekilde uygulanması koşulları” yerine getirilmediği takdirde Gümrük Birliğinin güncellenmesini onaylamayacağı mesajı veriyor.

Vize serbestisi konusunda topu Ankara’ya atan AP, bu alanda Ankara tarafından gerçekleştirilmesi gereken altı kriter daha olduğunu belirtiyor. AB üyesi devletlerden Türk Erasmus öğrencilerinin vize işlemlerini hızlandırmalarını istiyor.

Avrupa Komisyonu’nun Genişleme ve Komşuluk Politikası’ndan sorumlu üyesi Oliver Varhelyi, Strasbourg’da düzenlenen oturumda yaptığı konuşmada, Türkiye için “birçok alanda kilit ortak” tabirini kullandı. Türkiye’nin Rusya’ya yönelik yaptırımlar konusunda “AB’nin yanında olması gerektiğini” savundu. Ankara ile üyelik müzakerelerinin donmuş olduğunu hatırlatan Varhelyi, AİHM kararlarının yerine getirilmesinin önemine vurguda bulundu. Kıbrıs konusunda Ankara ve Kıbrıslı Türklere Birleşmiş Milletler’i adres gösterdi.

AP Türkiye raportörü Nacho Sanchez Amor ise Türk demokrasisinin “kötü durumda” olduğunu savundu. Üyelik sürecinin anlamsız hale geldiğini belirten İspanyol raportör, Kıbrıs sorunu ve İsveç’in NATO kapısında bekletilmesinin bu süreci daha da çıkmaz hale getirdiği mesajı verdi.

Rapor 13 Eylül Çarşamba günü öğle saatlerinde Strasbourg’daki AP genel kurul oturumunda oylamaya sunulacak.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Stefan Kuntz Çileden Çıktı

A Milli Futbol Takımı Teknik Direktörü Stefan Kuntz, Japonya maçının ardından düzenlenen basın toplantısında, “Benim sorumluluk alanım kesinlikle oyuncular, ben oyuncularımdan bazı şeyleri bekleyebilirim. Fakat oyuncularımın da A Millî forma için yüzde yüzlerini verecek seviyeye kendilerini getirmeleri gerekiyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Ben millî oyuncuydum böylelikle Almanya’da oynadım, ben eğer bir Alman hoca olarak Türk Millî Takımı’nın başında kenarda bekliyorsam bu maçları kesinlikle kazanmak istediğim için oradayım. Tüm teknik ekibimle beraber çok fazla efor sarf ediyoruz, analizler yapıyoruz. Çünkü tek hedefimiz, Türk Millî Takımı’nı geliştirmek. Bunun için de gururluyuz. Gerçekten en çok canımı acıtan konu, eğer oyuncular kendileri için yüzde yüzünü vermeye razı değillerse en çok canımı o acıtıyor. Sahanın ortasında cevap verilir, röportajlarda değil.”

A Milli Futbol Takımı Teknik Direktörü Stefan Kuntz, Japonya maçının ardından düzenlenen basın toplantısında açıklamalarda bulundu.

Kuntz, “Bugünkü maç kesinlikle çok önemli bulgulara sahipti. Sırtı dönük rakip topla buluştuğunda çok çabuk kaybedebileceğimizi söylemiştik, çünkü geçiş oyununda çok iyi bir takım. Buna rağmen o hataları yaptık ve böylelikle o golleri yemiş olduk. Artı bireysel hatalar da oldu. Şunu görmüş olduk, fiziki yönden bazı oyuncuların Japonya Mili Takımı ile yarışamadığını. Kesinlikle bu maçı oynadığımız için çok mutluyum” dedi ve ekledi:

“Devreden sonra çok iyi çıktık, bu maçı kazanabileceğimizi, çevirebileceğimizi takım gösterdi. Takımımız 3-2’den sonra gol bulacağımız pozisyonlar yakaladı. Hayal kırıklığı yaşıyorum aynı zamanda bir yönden mutluyum, bu maçta gördüğümüz tüm konuların bizi Hırvatistan karşılaşmasına çok daha iyi hazırlayacağını düşünüyorum. Japonya çok iyi oynadı, yüksek hızlı oyunculara sahipler. Çok disiplinli oyun oynadılar.”

“Bertuğ bu iki maçta beklediğimizden fazla süre aldı. Bu kamp sürecinin kazananı diyebilirim.” diyen Kuntz, şöyle konuştu: “Eğer hoca ile ilgili olumlu bir şeyler söylemek istiyorlarsa, genç oyuncuları ne zaman ve hangi maçlarda oynatacağını bildiği olabilir. Arda’da da benzer bir durum yaşamıştık, doğru zamanda oynattık ve karşılığını çok güzel almıştık. Aynı zamanda üzgünüm, ilk devrenin gidişatı biraz daha farklı olsaydı kesinlikle Kazımcan’a da forma şansı verecektik. İlk devre sonunda yaptığımız değişiklikler çok gerekliydi, bu nedenle forma şansı veremedim.

Fiziki yönden biz ne yazık ki millî takım tarafında oyunculara çok destek olamıyoruz. Onlar bunu kulüplerinde geliştiriyorlar. Onlarla analizler yapıyoruz, tavsiyelerde bulunuyoruz. Bazı oyuncular gördüm buna çok önem vermiyorlar belli ki ama bazı oyuncuları da gördüm hem üzerinde çalışıyorlar hem de buna çok önem veriyorlar.”

Bazı oyuncuların fizik kalite olarak geride olduğunun altını çizen Kuntz, “Fizik kalitesi düşük oyuncular bulunduğunu ve fazla çalışmadıklarını söylediniz. Bunun çözümü olarak aday kadroda değişiklikler görebilir miyiz?” sorusuna şu yanıtı verdi:

“Tabii ki oyuncularım bugünkü maçtan Hırvatistan karşılaşmasına kadar birçok müsabaka oynayacak. Bazıları yeterince takımlarında süre alamadılar. Bu nedenle rekabet içindeki tempoyu yakalayamadılar. Eğer ki biz bir şeyleri milli takım olarak elde etmek istiyorsak herkes oyuncular dahil, kendini ve oyunu geliştirmek için elinden geleni yapmalı. Ermenistan maçında bazı oyuncular 12 kilometre üstü koştu ama bu artık standartlara ulaşıyor. Tabii ki bugün hava sıcaktı, bazı oyuncuların beklediğimiz taktiksel koşuları yapmadığını gördük.

Dışarıdan taraftarın söylediklerini de öğrendiğim Türkçeyle anlıyorum. Geçen sene haziran kampından bu yana, orada 4 maçı kazandığımızdan bu yana kimse hocayı korumuyor, hep sorgulanan, soru işareti olan hoca. Ama kesinlikle konunun bu konu olmadığını söyleyebilirim. Şimdiye kadar 20 maç yaptık 5’ini kaybettik ama hepsi sıralamada üzerimizde olan takımlardı. Gereken başka konular üzerinde çalışmamız.”

Toplantının son bölümünde sinirli olan Kuntz, sözlerini şöyle tamamladı: “Benim sorumluluk alanım kesinlikle oyuncular, ben oyuncularımdan bazı şeyleri bekleyebilirim. Fakat oyuncularımın da A Millî forma için yüzde yüzlerini verecek seviyeye kendilerini getirmeleri gerekiyor. Ben millî oyuncuydum böylelikle Almanya’da oynadım, ben eğer bir Alman hoca olarak Türk Millî Takımı’nın başında kenarda bekliyorsam bu maçları kesinlikle kazanmak istediğim için oradayım.

Tüm teknik ekibimle beraber çok fazla efor sarf ediyoruz, analizler yapıyoruz. Çünkü tek hedefimiz, Türk Millî Takımı’nı geliştirmek. Bunun için de gururluyuz. Gerçekten en çok canımı acıtan konu, eğer oyuncular kendileri için yüzde yüzünü vermeye razı değillerse en çok canımı o acıtıyor. Sahanın ortasında cevap verilir, röportajlarda değil.”

Paylaşın

Türkiye, Hazırlık Maçında Japonya’ya Kaybetti

A Milli Futbol Takımı ile Japonya, Belçika’nın Genk şehrinde yer alan Cegeka Arena’da karşı karşıya geldi. Hakem Allard Lindhout yönettiği karşılaşmadan Japonya 4-2 galip ayrıldı.

Haber Merkezi / Japonya’ya galibiyeti getiren golleri ise 15. dakikada Atsuki Ito, 28. ile 36. dakikalarda Keito Nakamura ve 78. dakikada penaltıdan Junya Ito atarken, A Milli Futbol Takımı’nın gollerini 44. dakikada Ozan Kabak ve 61. dakikada Bertuğ Yıldırım kaydetti.

EURO 2024 Elemeleri’nde D Grubu’nda mücadele eden Türkiye, bir sonraki maçında 12 Ekim’de deplasmanda Hırvatistan ile karşı karşıya gelecek.

Mücadelenin 15. dakikasında Japonya, Atsuki Ito’nun kaydettiği golle 1-0 öne geçti. 28. ve 32. dakikalarda Keito Nakamura’nun bulduğu gollerle Japonlar, 3-0’lık üstünlüğü yakaladı. 44. dakikada Ozan Kabak’ın golüyle Milliler farkı 2’ye indirdi.

İlk yarı 3-1 Japonya üstünlüğü ile noktalandı. A Milli Takım, 62. dakikada Bertuğ Yıldırım’ın attığı golle skoru 3-2’ye getirdi. 78. dakikada Japonya Junya Ito’nun penaltıdan bulduğu golle 4-2 öne geçti ve karşılaşma bu skorla sona erdi.

EURO 2024 Elemeleri D Grubu 5’inci maçında Ermenistan ile 1-1 berabere kalan millilerde, teknik direktör Stefan Kuntz bu maçta görev yapan birçok oyuncuya Japonya karşısında görev vermedi.

Öte yandan karşılaşmayı Cegeka Arena’da takip eden bazı taraftarlar, teknik direktör Stefan Kuntz’u istifaya davet etti. Japonya’nın ilk yarıda bulduğu gollerin ardından Stefan Kuntz tepkilerden nasibini aldı. Stadyumda yer alan bir kısım taraftar, Alman teknik adamı istifaya davet etti. Taraftarlar bir süre ‘Kuntz istifa’ şeklinde tempo tuttu.

Goller

15. dakikada Ito Atsuki, Doan ile yaptığı verkaçla ceza yayı önünde topla buluştu. Ito Atsuki’nin sol ayağıyla sert şutunda top fileleri havalandırdı (1-0). 28. dakikada Kubo’nun ceza sahası dışından şutunda, kaleci Uğurcan’dan seken topu, ceza sahasında önünde bulan Keito Nakamura ağlara yolladı (2-0).

36. dakikada sağ kanattan kaptığı topla ceza sahasına giren Maikuma, uygun pozisyondaki Keito Nakamura’ya yerden pasını attı. Nakamura’nın düzgün vuruşunda meşin yuvarlak ağlara gitti (3-0).

44. dakikada sol kanattan Orkun’un kullandığı serbest vuruşta arka direğe doğru gelen topu Mert Müldür kafa ile çevirdi, kaleci Nakamura’dan seken topu Ozan Kabak kafa ile ağlara yolladı (3-1).

61. dakikada sol kanatta topla buluşan Yusuf Sarı, ceza sahasındaki Cengiz’e pasını yolladı. Cengiz’in sol çaprazdan altıpas içine gönderdiği sert top savunmaya çarpıp yükseklik kazandı. Topu önünde bulan Bertuğ’un yakın mesafeden düzgün vuruşunda meşin yuvarlak ağlara gitti (3-2).

76. dakikada İsmail Yüksek’in ceza sahasında Ito Junya’ya yaptığı müdahale sonrasında hakem penaltı noktasını gösterdi. Penaltı atışını kullanan Ito Junya, topu ağlara gönderdi (4-2).

Stat: Cegeka Arena

Hakemler: Allard Lindhout, Rens Bluemink, Roy De Nas (Hollanda)

Japonya: Kosuke Nakamura (Dk. 45+3 Schmidt), Taniguchi, Ito Hiroki, Machida (Dk. 79 Tomiyasu), Maikuma (Dk. 46 Hashioka), Doan (Dk. 46 Ito Junya), Furuhashi, Keito Nakamura (Dk. 46 Maeda), Ito Atsuki (Dk. 64 Endo), Tanaka, Kubo

Türkiye: Uğurcan Çakır (Dk. 46 Altay Bayındır), Onur Bulut, Ozan Kabak, Çağlar Söyüncü (Dk. 46 Merih Demiral), Mert Müldür, Orkun Kökçü (Dk. 46 İsmail Yüksek), Salih Özcan (Dk. 46 Hakan Çalhanoğlu), Salih Uçan (Dk. 46 Cengiz Ünder), Yusuf Sarı, İrfan Can Kahveci (Dk. 83 Barış Alper Yılmaz), Bertuğ Yıldırım

Goller: Dk. 15 Ito Atsuki, Dk. 28 ve 36 Keito Nakamura, Dk. 76 Ito Junya (Penaltıdan) (Japonya), Dk. 44 Ozan Kabak, Dk. 61 Bertuğ Yıldırım (Türkiye)

Paylaşın

OECD Raporu: Türkiye, Eğitim Yatırımlarında 40 Ülke Arasında 38. Sırada

Türkiye’nin eğitim yatırımlarında 40 ülke arasında 38’inci sırada olduğu belirtilen OECD raporunda, Kolombiya, Meksika ve Türkiye’nin öğrenci başına yıllık 5 bin dolardan az harcama yaptığı buna karşılık Lüksemburg’un yaptığı harcamanın hemen hemen 25 bin dolar seviyesinde olduğu ifade edildi.

OECD ülkelerinde öğrenci başına yapılan yıllık harcamanın ortalaması, genel üst orta öğretimde ortalama 11 bin 400 dolar, meslek liselerinde ise 13 bin 200 dolar seviyesinde.

İlk ve ortaöğretim, OECD ülkelerinin birçoğunda zorunlu. Her bir öğrenci için 6 ile 15 yaş arasında yapılan harcamanın OECD ortalaması 112 bin dolar. Avusturya, Danimarka, İzlanda, Lüksemburg ve Norveç’in bu yıllarda öğrenci başına yaptığı yıllık harcama 150 bin doları geçerken, bu meblağ Kolombiya, Romanya ve Türkiye’de ise 50 bin doların altında.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) yayınladığı yeni rapora göre, Türkiye üst orta eğitim (lise) harcamalarında 40 ülke arasında 38’inci sırada.

OECD raporunda Kolombiya, Meksika ve Türkiye’nin öğrenci başına yıllık 5 bin dolardan az harcama yaptığı buna karşılık Lüksemburg’un yaptığı harcamanın hemen hemen 25 bin dolar seviyesinde olduğu ifade edildi. OECD ülkelerinde öğrenci başına yapılan yıllık harcamanın ortalaması, genel üst orta öğretimde ortalama 11 bin 400 dolar, meslek liselerinde ise 13 bin 200 dolar seviyesinde.

İlk ve ortaöğretim, OECD ülkelerinin birçoğunda zorunlu. Her bir öğrenci için 6 ile 15 yaş arasında yapılan harcamanın OECD ortalaması 112 bin dolar. Avusturya, Danimarka, İzlanda, Lüksemburg ve Norveç’in bu yıllarda öğrenci başına yaptığı yıllık harcama 150 bin doları geçerken, bu meblağ Kolombiya, Romanya ve Türkiye’de ise 50 bin doların altında.

Raporda OECD ülkelerinde ilk ve ortaöğretimin finansmanında hükümetlerin önemli rol oynadığına dikkat çekildi. 2020 yılında ilk ve ortaöğretimde özel finansman payının yüzde 9 civarında olduğu Türkiye’de ise bu oranın yüzde 20’yi geçtiği kaydedildi.

OECD, lise diplomasını işgücü piyasasına başarılı bir biçimde dahil olmak için asgari şart olarak değerlendiriyor. OECD ülkelerinde 25-34 yaş grubunda bulunanların yüzde 14’ü lise mezunu değil. OECD raporunda bu yaş grubunda lise eğitimine sahip olmayanların oranını düşürmede Türkiye, Portekiz ile birlikte başarılı olan iki ülkeden biri olarak gösterildi.

2022 yılında Türkiye’de 25-34 yaş grubunda lise diploması olmayanların oranı yüzde 15’e geriledi. Lise diploması olmayanların oranındaki düşüş, kadınlar özelinde daha da büyük oldu. OECD raporuna göre Türkiye’de 2015 yılında 25-34 yaş grubundaki kadınların yüzde 52’si lise diplomasına sahip değilken 2022 yılında bu oran yüzde 34’e geriledi.

Türkiye eğitim hayatından çalışma hayatına geçişte de “Bir Bakışta Eğitim 2023” başlıklı raporda olumsuz bir görünüm sergiledi. 18-24 yaş grubunda, ne eğitimde ne de iş hayatında olanların oranı, Türkiye’de diğer birçok OECD ülkesine kıyasla yüksek. OECD ülkelerinde bu ortalama yüzde 15 civarındayken Şili, Kolombiya, Çek Cumhuriyeti, Türkiye ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nde söz konusu gençlerin payı yüzde 25’ler seviyesine çıkıyor.

Türkiye’de ne eğitim ne de iş hayatında olanların oranı, 25-29 yaş grubunda da bir hayli yüksek. Lise diplomasına sahip oldukları halde eğitime devam etmeyen ama çalışma hayatına da dahil olmayanların toplama oranı yüzde 33,3.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Fitch Ratings, Türkiye’nin Kredi Notunu 2 Yıl Sonra ‘Negatif’ten ‘Durağan’a Çıkardı

ABD merkezli kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings, Türkiye’nin kredi notunu “B” olarak teyit ederken, not görünümünü 2 yıl sonra “negatif”ten “durağan”a çıkardı. Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s da, Türkiye’nin kredi notunun yükselebileceği sinyalini verdi.

S&P Global ise eylül ayı sonunda güncelleme yapacak. “Seçimlerden bu yana gördüğümüz adımlar umut verici ama sorunlar da bir hayli karmaşık,” ifadelerini kullanan Hornung, enflasyonun bu yıl yüzde 65’e yükselmesini beklediklerini ve başa çıkılması zor bir dizi dengesizlik olduğunu belirtti.

Fitch Ratings, görünümün durağana revize edilme nedenine dair açıklamasında, “kısa vadeli makro-finansal istikrar risklerini azaltan ve ödemeler dengesi baskılarını hafifleten daha geleneksel ve tutarlı bir politika karışımına dönüşü yansıtıyor” ifadelerine yer verdi.

TCMB’nin politika faizini 2023 sonuna kadar yüzde 35’e çıkaracağını ve 2024’te de bu seviyede kalacağını belirten Fitch para politikası sıkılaştırmasının gelecekteki hızı ve süresi konusunda yüksek belirsizlikler olduğuna dikkat çekti.

Yüksek enflasyonun en büyük risk ve zorluk olmaya devam ettiği belirtilen raporda yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 65 oldu. Açıklamada “Büyümenin 2023’te yüzde 4,3, 2024’te yüzde 3 olmasını bekliyoruz” tahminine yer verildi.

Brüt uluslararası rezervlerin Mayıs ayının ortasından bu yana gözle görülür ölçüde toparlanma kaydettiği, 2023 yılı sonuna kadar 115 milyar dolara ulaşabileceği öngörüldü.

Fitch’in olası not yükselmesini sağlayabilecek faktörlere de değinilen açıklamada, mevcut politika normalleştirme ve yeniden dengelenme sürecinin sürdürülebilirliğine olan güvenin artması, bunun sonucunda enflasyonda sürekli bir düşüş de dahil olmak üzere makroekonomik istikrarın iyileşmesinin pozitif etki yapabileceği belirtildi.

Açıklamada, cari işlemler açığının sürekli daralması, sermaye girişlerinin artması, uluslararası rezervler düzeyinde ve bileşiminde iyileşmeler ve dolarizasyonun azalması nedeniyle dış kırılganlıklardaki azalmanın olası not artırımına neden olabileceği bildirildi.

Fitch, 2021 yılının Aralık ayında not görünümünü negatife düşürmüş, geçen sene Temmuz ayında da kredi notunu B+’dan B’ye indirmişti.

Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s da, seçimlerden sonra geleneksel ekonomi politikalarına dönüşün faydalarının görülmeye başlanacağını belirterek, buna bağlı kalması halinde Türkiye’nin kredi notunun da yükselebileceği sinyalini verdi.

Türkiye’nin kredi notu 3 büyük derecelendirme kuruluşu tarafından son yıllarda izlenen geleneksel olmayan para politikaları ve yaşanan kur krizleri nedeniyle yatırım yapılamaz seviyeye düşürülmüştü.

Reuters’a konuşan Moody’s analisti Dietmar Hornung, politikalardaki yöntem değişikliğinin kredi görünümü açısından kesinlikle pozitif olduğunu belirtti fakat hala bazı önemli belirsizliklerin bulunduğunu vurguladı.

Türkiye’nin kredi notunu B3 görünümünü de sabit olarak belirleyen Moody’s, kredi notunu güncellemesini aralık ayında yapacak.

ABD merkezli S&P Global ise eylül ayı sonunda güncelleme yapacak. “Seçimlerden bu yana gördüğümüz adımlar umut verici ama sorunlar da bir hayli karmaşık,” ifadelerini kullanan Hornung, enflasyonun bu yıl yüzde 65’e yükselmesini beklediklerini ve başa çıkılması zor bir dizi dengesizlik olduğunu belirtti.

Hornung “Kredi görünümümüz normal ve aşağı yönlü bir risk görmüyoruz, ama değişimin pozitif etkilerini görmemiz zaman alacaktır,” ifadelerini kullandı. Kredi notu ve görünümünde olası bir değişimin zamanlaması sorulduğunda ise Hornung bunun bir kısa mesafe koşusu değil maraton olduğu şeklinde cevap verdi.

Paylaşın