Her 10 Dakikada Bir Kadın Öldürülüyor!

2023 yılında dünya genelinde 85 bin kadın ve kız çocuğu öldürüldü. Bu cinayetlerin yüzde 60’ı (51 bin 100) yakın bir arkadaşı veya bir aile üyesi tarafından işlendi.

Veriler, her gün 140 kadın ve kızın arkadaşları veya yakın bir akrabası tarafından öldürüldüğünü gösteriyor, bu da her 10 dakikada bir kadın veya kızın öldürüldüğü anlamına geliyor.

2023 yılında Afrika, yakın arkadaş ve aileyle ilgili kadın cinayetlerinin en yüksek oranlarını kaydetti, ardından Amerika ve ardından Okyanusya geldi.

Birleşmiş Milletler (BM) Kadın Birimi’nin kadın katliamlarına ilişkin hazırladığı rapora göre, dünya genelinde her gün yaklaşık 140 kadın ve kız çocuğu eşleri ya da aile bireyleri tarafından katlediliyor.

Rapora göre, 2023 yılında 85 bin kadın ve kız çocuğu öldürülürken, cinayetlerin yüzde 60’ı en yakınındaki kişi tarafından işlendi. Raporda, rakamların küresel olarak bir kadın için en tehlikeli yerin evleri olduğunu gösterdiği belirtildi.

The Guardian’ın haberine göre, BM Kadın Birimi İcra Direktörü Yardımcısı Nyaradzayi Gumbonzvanda şunları belirtti: “Verilerin bize söylediği şey, kadınların hayatlarının en güvenli olması gereken özel ve ev içi alanlarının, pek çoğunun ölümcül şiddete maruz kaldığı yer olduğudur.

Bu rapordaki rakamları buzdağının görünen kısmı olarak görüyoruz çünkü tüm kadın ölümlerinin kayıt altına alınmadığını ve tüm ölüm nedenlerinin doğru bir şekilde kadın cinayeti olarak kaydedilmediğini biliyoruz ve hiçbir bilgiye erişemediğimiz birçok topluluk var.”

BM küresel tahminleri, yakın partnerler ve aile üyeleri tarafından öldürülenlerin sayısında bir artış olduğunu gösterdi. BM ajansının verileri, 2023 yılında tahmini 21 bin 700 vaka sayısı ile Afrika’nın en yüksek evli olduğu erkek ve partner kaynaklı kadın cinayeti oranlarını kaydettiğini, onu Amerika ve Okyanusya’nın izlediğini gösterdi.

Avrupa ve Amerika’da kadınların çoğu yakın partnerleri tarafından öldürülürken, diğer yerlerde de yakın aile üyeleri birincil failler oldu. BM Kadın Birimi, Fransa, Güney Afrika ve Kolombiya olmak üzere üç ülkeye ilişkin mevcut verilerin, yakın partnerleri tarafından öldürülen kadınların önemli bir kısmının cinayetten önce yetkililere bir tür şiddet ihbarında bulunduğunu doğruladı.

Raporda, 2023 yılında küresel çapta aile içi şiddet kaynaklı cinayetlerin oranının yüzde 60 olduğu belirtildi.

Bununla birlikte BM ajansı, küresel kadın cinayetleri tahminlerine ilişkin raporunun, dünya çapında birçok ülke tarafından yetersiz veri toplanması nedeniyle engellendiğini ve aile içi alan dışında işlenen kadın cinayetlerine ilişkin doğru veri toplayan çok az hükümet olduğunu kaydetti.

Raporda şu ifadelere yer verildi: “Üye devletler son yıllarda kadın cinayetlerini ele almak için giderek daha fazla önlem alırken, ülkelerin toplumsal cinsiyete dayalı cinayetlerle mücadele çabalarının hesap verebilirliği, kadın cinayetlerine ilişkin istatistiklerinin kalitesi ve kullanılabilirliği ile de ölçülmektedir.

Veri mevcudiyeti açısından olumsuz eğilimi tersine çevirmeye yönelik önemli çabalar, kadına yönelik şiddetle mücadelede hükümetlerin hesap verebilirliğini artıracaktır.”

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

“Ukrayna, Türk Akım Boru Hattına Saldırı Planladı” İddiası

Eski Ukrayna Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı Valeri Zalujni’nin, Rusya’dan Türkiye’ye uzanan Türk Akım boru hattına saldırı emri verdiğini öne sürüldü. Saldırının neden iptal edildiğine dair bilgi paylaşılmadı.

Türk Akım boru hattının inşasına 2017’de başlanmıştı. 2020’de devreye giren hat, Rusya’nın Krasnodar Krayı’ndaki Anapa kıyısından başlayıp Karadeniz altından 930 kilometre boyunca ilerleyerek Türkiye’ye bağlanıyor.

Almanya’nın önde gelen haftalık haber dergilerinden Der Spiegel, eski Ukrayna Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı Valeri Zalujni’nin, Rusya’dan Türkiye’ye uzanan Türk Akım boru hattına saldırı emri verdiğini öne sürdü.

Kimliğinin açıklanmasını istemeyen kaynaklara dayandırılan haberde, Ukrayna istihbaratının Kuzey Akım boru hattına yönelik “Diameter” adlı bir operasyon planladığı, bununla ilgili Zalujni’yi bilgilendirdiği savunuluyor.

Zalujni’nin planı beğendiği ve bunun Rusya’nın Karadeniz’in altından uzanarak Türkiye’ye devam eden Türk Akım boru hattına saldırı düzenlemek için kullanılmasını istediği iddia ediliyor. Bunun üzerine Ukraynalı istihbaratçıların operasyonu genişletmek amacıyla saldırı planları yaptığı fakat daha sonra saldırının gerçekleştirilmediği savunuluyor. Haberde, operasyonun neden iptal edildiğine dair bilgi paylaşılmıyor.

Rus devletine ait Gazprom’la BOTAŞ arasındaki anlaşmanın ardından Türk Akım’ın inşası 2017’de başlamıştı. 2020’de devreye giren hat, Rusya’nın Krasnodar Krayı’ndaki Anapa kıyısından başlayıp Karadeniz altından 930 kilometre boyunca ilerleyerek Türkiye’ye bağlanıyor.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kazakistan’ın başkenti Astana’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la 2022’de yaptığı görüşmede, Türk Akım’a yönelik saldırı girişimi tespit edildiğini ancak operasyonun önlendiğini savunmuştu.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da geçen yıl eylülde yaptığı açıklamada Türk Akım’a saldırı girişimleri olduğunu öne sürmüştü.

Kremlin Sözcüsü Dmitri Peskov, bu açıklamalara işaret ederek Der Spiegel’ın haberinin “kendilerini şaşırtmadığını” söyledi. Peskov, Putin’in tam da bu operasyondan bahsettiğini ve uyarı yaptığını belirtti.

Rusya’dan Avrupa’ya Baltık Denizi’nin altından doğalgaz taşıyan Kuzey Akım 1 ve Kuzey Akım 2 boru hatlarında 26 Eylül 2022’de üç patlama gerçekleşmişti. Kuzey Akım sabotajıyla ilgili New York Times ve Almanya merkezli Die Zeit tarafından ortaya atılan bir teoride, saldırının Ukrayna destekçisi 6 kişi tarafından bir yat kiralanarak gerçekleştirilmiş olabileceği belirtilmişti.

Amerikan gazetesi Washington Post da sabotajı 48 yaşındaki Ukraynalı albay Roman Çervinski’nin yönettiğini savunmuştu. Haberde Çervinski’nin yalnız hareket etmediği ve operasyonu planlayan isim olmadığı belirtilirken, Ukraynalı subayın sabotaj emrini Zalujni’ye rapor veren daha üst rütbedeki subaylardan aldığı ileri sürülmüştü. Böylelikle sabotajdan Ukrayna Özel Operasyon Kuvvetleri’nin sorumlu olduğu iddiası daha da güçlenmişti.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

ABD’den 3’ü Türkiye’de Yaşayan 6 Hamas Yetkilisine Yaptırım

ABD, 3’ü Türkiye’de yaşayan 6 Hamas yetkilisini yaptırım listesine dahil etti. Yaptırım listesine alınan kişiler, ABD’nin terör örgütü olarak tanıdığı Hamas ile bağlantılı olarak “özel olarak belirlenmiş küresel terörist” (SDGT) olarak sınıflandırıldı.

Yaptırım listesine alınan isimlerden Musa Daud Muhammed ve Salame Aziz Muhammed Mari’nin ikamet yerleri Türkiye olarak geçerken üçüncü isim Abd al Rahman Ghanimat ya da Abd al Rahman Ranimat olarak bilinen kişinin Türkiye, Batı Şeria ve Gazze’de ikamet ettiği belirtiliyor.

Türkiye’nin Hamas’a verdiği destek nedeniyle Ankara-Washington hattında gerginlik yaşanırken Katar’dan ayrılan Hamas Siyasi Büro yetkililerinin Türkiye’ye taşındığı yönündeki iddialargözleri Ankara’ya çevirmişti.

ABD Hazine Bakanlığının Terörizm ve Mali İstihbarattan sorumlu Müsteşar Yardımcısı Bradley T. Smith, konuyla ilgili açıklamasında şu ifadeleeri kullandı:

“Hamas’ın, terör eylemlerini gerçekleştirmesini sağlayan, örgütün yurt dışındaki çıkarlarını temsil eden, Gazze’ye para ve mal transferini koordine eden kilit role sahip yetkililere bel bağlamaya devam ettiğini” belirterek “Hazine Bakanlığı Hamas’ın ek gelir sağlama çabalarını engellemeye ve örgütün terör eylemlerini gerçekleştirmesine yardımcı olanlardan hesap sormaya devam edecektir.”

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Maliye Bakanlığı Yabancı Varlıkların Kontrolü Ofisi (OFAC), aralarında Hamas’ın yurtdışındaki temsilcileri, askeri kanadı İzzeddin El Kassam Tugayları’nın üst düzey bir üyesi ve örgütün para toplama çabalarına ve Gazze’ye silah kaçakçılığına destek verdiği belirtilen kişilerin bulunduğu altı üst düzey Hamas üyesini yaptırım listesine aldı.

ABD Maliye Bakanlığı’nın Terörizm ve Mali İstihbarattan Sorumlu Müsteşar Vekili Bradley Smith, “Hamas görünüşte grup içinde meşru, halka dönük roller üstlenen, ancak terör faaliyetlerini kolaylaştıran, yurtdışındaki çıkarlarını temsil eden ve Gazze’ye para ve mal transferini koordine eden kilit yetkililere sırtını dayamaya devam ediyor” dedi.

Smith, ABD Maliye Bakanlığı’nın, “Hamas’ın ek gelir elde etme çabalarını sekteye uğratma ve grubun terör faaliyetlerini kolaylaştıranlardan hesap sorma konusundaki kararlılığını sürdürdüğünü” söyledi.

3 Hamas üyesinin Türkiye’de olduğu belirtildi

Maliye Bakanlığı’nın açıklamasına göre, yaptırımlarla hedef alınanlar arasında, Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin El Kassam Tugayları’nın uzun süredir üyesi olan ve şu anda Türkiye’de bulunan Abdülrahman İsmail Ganimet de var. ABD Maliye Bakanlığı Ganimet’i, 1997 yılında Tel Aviv’de bir kafeye düzenlenen bombalı saldırı dahil, çok sayıda terör saldırısı ve saldırı teşebbüsüne karışmakla suçladı.

Bakanlık, Türkiye’de bulunan iki başka yetkiliyi, Gazze’de bulunan ve Hamas’ın Rusya ile yaptığı görüşmelere katılan bir üyeyi ve grup adına kamuoyuna konuşma yetkisine sahip ve daha önce Gazze’deki sınır geçişlerini denetleyen bir yöneticiyi de yaptırım listesine aldı.

Açıklamaya göre bu isimlerden Musa Davud Muhammed Akari, Hamas için Türkiye’den Gazze ve Batı Şeria’ya fon akışını kolaylaştıran Türkiye’de yerleşik üst düzey bir Hamas yetkilisi; Salama Mari de Türkiye’de yaşayan ve Hamas’a mali destek sağlayan bir Hamas yetkilisi olarak tanımlandı.

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın günlük basın brifinginde konuşan Sözcü Matthew Miller, bugünkü yaptırımlara konu olan kişilerin, Doha’dan ayrılarak Türkiye’ye taşındığı iddia edilen Hamas liderleri olup olmadığı ile ilgili soruya ise, “Bu yaptırımlar geçen haftanın öncesinden bu yana hazırlık aşamasındaydı” dedi ve iki konu arasında bağlantı kurmayı reddederek, Türkiye’ye girdiği iddia edilen Hamas üyeleri ile ilgili haberleri doğrulamaktan kaçındı.

ABD Pazartesi günü, Türkiye’yi Hamas liderlerine ev sahipliği yapmaması konusunda uyarmış ve “vahşi bir terör örgütünün liderlerinin Türkiye gibi NATO müttefikleri dahil hiçbir yerde rahatça yaşamaması gerektiğine inandıklarını” bildirmişti.

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, aralarında Halid Meşal’in de bulunduğu bazı Hamas liderleri hakkında ABD’de davalar olduğunu ve Washington’un bu kişilerin ABD’ye teslim edilmesi gerektiğini düşündüğünü de belirtmişti. Miller, “Dünyadaki her ülkeye açıkladığımız gibi Türkiye hükümetine de Hamas’la işlerin artık eskisi gibi yürüyemeyeceğini açıkça ifade edeceğiz” demişti.

Hamas İsrail, ABD ve Avrupa Birliği’nin terör örgütü listesinde yer alıyor. NATO üyesi Türkiye ise Hamas’ı bir terör örgütü olarak görmüyor. Maliye Bakanlığı’nın açıkladığı son yaptırımlar, OFAC’ın 7 Ekim 2023’ten bu yana Hamas ve destekçilerini hedef alan dokuzuncu yaptırım paketi oldu. En son 7 Ekim 2024’te Hamas’ın sahte yardım kuruluşlarını kullanması ve önde gelen uluslararası destekçilerinden biri hedef alınmıştı.

Paylaşın

Siyasetçilere Karşı Güvensizlik Yüzde 83

Ekim ayında yapılan ‘Siyasi yabancılaşma’ araştırmasına göre, seçmenlerin yüzde 83’ü siyasetçilerin vatandaşın ihtiyaçlarından çok kendi çıkarlarını düşündüğünü ifade etti.

PANORAMATR’nin Ekim ayında yaptığı ‘Siyasi Yabancılaşma’ araştırmasında seçmen tutumları, siyaseti takip etme, siyasi kurum ve aktörlere güven, seçmen talepleri analiz edildi. Araştırmaya göre ülkemizin seçmen kitlesinde ağırlıklı olarak siyasi ilginin zayıfladığı, kararsızlığın arttığı ve siyasi aktörlere ve kurumlara güvenin azaldığı görüldü. Seçmenlerin yüzde 44,4’ü ortaya/merkeze yakın. Aynı zamanda seçmenlerin sağa ve aşırı sağa yakınlık, sola ve aşırı sola yakınlık oranından fazla.

Araştırma, her 10 katılımcıdan 3’ünün siyasi tercihleri net olmadığı tespit edildi. Siyaseti çok yakından takip ettiğini ifade eden seçmenlerin dahi yüksek oranda siyaset kurumlarına ve aktörlerine güvensizlik duyduğu görüldü. Seçmenlerin yarısından fazlası ise hiç güvenmemekte. Bu oran ağırlıklı olarak muhalefet seçmeninde hakim olsa da iktidar partisi seçmenlerinin yüzde 53’ü siyaset kurumlarına güvenmediğini ifade etti.

Seçmenlerin yüzde 83’ü siyasi aktörlerin yalnızca kendi ikballeri için çabaladığını halkı önemsemediklerini düşünüyor. Siyasetin halkın görüşlerine uygun olarak değil bir grup elitin düşünceleri doğrultusunda yönetildiğini düşünen seçmenler de katılımcıların yüzde 60’ını oluşturuyor.

Araştırmaya katılan seçmenlerin yarısından çoğu siyaset kurumlarına karşı güvensizlik duyuyor. Ağırlıklı olarak oy kullanmayan seçmenin siyaset kurumlara güvenmediği, oy kullanan seçmen içerisinden en fazla İYİ Parti seçmeni, kurumlara güvenmemekte. Muhalefet seçmenlerinin güvensizliği iktidar partisine nazaran daha fazla olsa da tüm parti seçmenleri siyaset kurumlarına güven duymuyor.

Araştırmaya göre siyaset kurumlarına güvensizliğin siyasi aktörler için de geçerli olduğu görüldü. Seçmenlerin yüzde 83’ü siyasetçilerin vatandaşın ihtiyaçlarından çok kendi çıkarlarını düşündüğünü ifade etti. Tüm parti seçmenleri için ağırlıklı olan görüş bu olsa dahi yine oy vermeyecek olanların güvensizliği en yüksek orana sahip.

Aynı şekilde siyasal seçimlerin vatandaş için bir değişiklik yaratmayacağı düşüncesi iktidar partisinden muhalefet partisi seçmenine kadar yoğun olan görüş. Bu durum kamuoyunun partiden bağımsız olarak seçimlerin toplum adına bir değişim yaratmayacağı inancının hakim olduğunu gösterildi.

İktidar partisine oy veren katılımcılar, ülkemizde seçmenlerin siyasi kararlara etki edebileceğine inanırken muhalefet seçmenleri etkisiz olduğuna inanıyor. Araştırmaya göre vatandaşın yüzde 60’ı ülke siyasetine bir grup siyasal elitin etkili olduğu kanaatinde.

Yalnızca bir grubun etkili olduğunu düşünmeyen katılımcılar ağırlıklı olarak sağ ve aşırı sağ görüşteki seçmenler.

Tüm parti seçmenleri siyasetin şeffaf olmasını takip edilmesi için kolaylaştırıcı bir etken olacağını düşünüyor. Muhalefet partilerine oy veren katılımcıların yanı sıra iktidar partisine oy veren katılımcılar siyasetin şeffaf olması konusunda daha çekimser durmakta.

Araştırma sonucuna göre vatandaşlar siyasetin daha şeffaf olması ve güçlü bir liderle toplumun iyileşeceğine inanıyor. Köklü bir değişimin lidere bağlı olduğunu ifade eden CHP seçmeni ağırlıklı iken MHP ve AKP seçmeninin de aynı görüşte birleştikleri ifade ediliyor.

Bu rapor 7-14 Ekim aralığında 2012 kişiyle yapılmıştır.

(Kaynak: Karar Gazetesi)

Paylaşın

ABD’den Türkiye’ye “Hamas” Uyarısı

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, “Vahşi bir terör örgütünün liderlerinin Türkiye gibi NATO müttefikleri dahil hiçbir yerde rahatça yaşamaması gerektiğine inandıklarını” dedi.

Matthew Miller, “Dünyadaki her ülkeye açıkladığımız gibi Türkiye hükümetine de Hamas’la işlerin artık eskisi gibi yürüyemeyeceğini açıkça ifade edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Hamas yöneticilerinin Türkiye’ye taşındığına ilişkin iddialar, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın günlük basın brifinginde de gündeme geldi. Bakanlık Sözcüsü Matthew Miller da iddiaları doğrulamadı; ancak bunları yalanlayacak konumda olmadığını söyledi.

“Vahşi bir terör örgütünün liderlerinin Türkiye gibi NATO müttefikleri dahil hiçbir yerde rahatça yaşamaması gerektiğine inandıklarını” söyleyen Miller, “Dünyadaki her ülkeye açıkladığımız gibi Türkiye hükümetine de Hamas’la işlerin artık eskisi gibi yürüyemeyeceğini açıkça ifade edeceğiz” dedi.

Miller, aralarında Halid Meşal’in de bulunduğu bazı Hamas liderleri hakkında ABD’de davalar olduğunu ve Washington’un bu kişilerin ABD’ye teslim edilmesi gerektiğini düşündüğünü de belirtti.

İsrail’in Times of Israel gazetesi hafta sonu ismini paylaşmadığı Arap bir diplomata dayandırdığı haberinde, Hamas’ın Katar’ın başkenti Doha’da bulunan üst düzey yetkililerinin geçen hafta Ankara’ya kaçtığını iddia etmişti.

Türk diplomatik kaynaklarsa Hamas’ın siyasi büro üyelerinin zaman zaman Türkiye’yi ziyaret ettiğini; ancak büronun Türkiye’ye taşındığı yönündeki iddiaların gerçeği yansıtmadığını bildirdi. Hamas da iddiaları, “(İsrail) işgalinin zaman zaman yayınlamaya çalıştığı söylentiler” ifadeleriyle reddetmişti.

Katar geçen hafta Hamas ve İsrail’e, her iki taraf da istekli ve ciddi olduğunu gösterene kadar Gazze’de ateşkes ve rehinelerin serbest bırakılması anlaşmasına aracılık etme çabalarını askıya alacağını söylediğini açıklamıştı. Ancak Doha, Hamas’a ülkeyi terk etmesini söylediğine dair basında çıkan haberlerin doğru olmadığını belirtmişti.

İsrail ile Hamas arasında ateşkes görüşmelerine arabuluculuk yapan Katar’ın bu görevden çekildiğini açıklamasının ardından Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed El Sani Türkiye’yi ziyaret etmişti.

NATO üyesi Türkiye, Gazze Şeridi ve Lübnan’daki saldırıları nedeniyle İsrail’i sert bir şekilde eleştiriyor ve Hamas’ı ABD ve İsrail’in aksine terör örgütü olarak tanımlamıyor.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

UEFA Uluslar Ligi: Türkiye, Liderliği Son Maça Bıraktı

UEFA Uluslar B Ligi 4. Grup 5. maçında A Milli Erkek Futbol Takımı ile Galler, Kayseri Stadyumu’nda karşı karşıya geldi. Hakem Juan Martinez Munuera’nın yönettiği karşılaşma 0 – 0 sona erdi.

Haber Merkezi / A Milli Erkek Futbol Takımı, bu sonuçla birlikte grupta 11 puana yükselirken, Galler 9 puanda kaldı. Grubun son hafta maçında A Milli Erkek Futbol Takımı deplasmanda Karadağ’a konuk olurken, Galler evinde İzlanda’ya konuk olacak.

A Milli Erkek Futbol Takımı, grubun son maçında Karadağ ile berabere kalması durumunda Galler’in liderlik için İzlanda’yı 3 farkla mağlup etmesi gerekecek. A Milli Erkek Futbol Takımı, Karadağ’ı mağlup etmesi durumunda ise diğer maçın skoruna bakmadan grubu lider olarak tamamlayacak ve Uluslar Ligi’nde A Ligi’ne yükselecek.

A Milli Erkek Futbol Takımı Teknik Direktörü Vincenzo Montella, maçtan sonra düzenlenen basın toplantısında, maçın başından sonuna kadar muazzam bir performans gösterdiklerini söyledi.

Rakip kaleye 25 şutları olduğunu ifade eden Montella, “Rakibe 4 şut fırsatı verdik. Başından sonuna kadar domine ettiğimiz bir maçta böyle bir performans göstermek beni daha da çok duygulandırıyor. Çünkü beraber kalmamıza rağmen soyunma odasında herkesi üzüntülü gördüğümüzde, yüreğimizi sahaya koyduğumuzu gördüğümüzde gerçekten gururlanıyorum. O yüzden ileride de elimizden geldiğince bu şekilde devam etmeye gayret edeceğiz” diye konuştu.

Galler Teknik Direktörü Craig Bellamy ise, oyuncalarının fiziksel açıdan iyi bir maç çıkardığını belirterek, “Hepsi de gerçekten büyük yetenekler. Çok zor bir maç geçirdik ama topla alakalı kontrolümüz, topa bakış açımız onları geliştirmeliyiz” dedi.

Topa sahip olma konusunda zorlandıklarını anlatan Bellamy, “İlk dakikalarda skora direkt gidebilirdik. Topa sahipliği geliştirmek asıl amacımız. Oyuncularımın tempoyu biraz daha artırması gerekiyor. Son dakikadaki top kontrolü önceki maçlara göre kötüydü” ifadelerini kullandı.

Stat: Kayseri

Hakemler: Juan Martinez Munuera, Raul Cabanero, Alejandro Muniz Ruiz

Türkiye: Mert Günok, Mert Müldür, Merih Demiral, Abdülkerim Bardakcı, Eren Elmalı (Zeki Çelik dk. 75), Orkun Körkçü, Hakan Çalhanoğlu (İsmail Yüksek dk. 46), Yunus Akgün, Arda Güler (Kaan Ayhan dk. 86), Kerem Aktürkoğlu, Barış Alper Yılmaz (Enes Ünal dk. 65)

Galler: Darlow, Roberts, Rodon, Davies, Williams, Sheehan, James (Brooks dk. 72), Johnson (Koumas dk. 90), Wilson, Thomas (Cullen dk. 72), Harris (James dk. 46)

Paylaşın

AB’den Dikkat Çeken Türkiye Raporu: Enflasyonda Tek Haneli Rakamlar Uzak

AB’nin “2024 Sonbahar” raporunda, Türkiye için 2025 yılı enflasyon tahmini yüzde 31,5’ten yüzde 30,8’e indirildi. Raporda, 2026 yılı için ise enflasyonun yüzde 17,8 olacağı öngörüldü.

Avrupa Birliği Komisyonu, Avrupa Birliği üyesi ve aday ülkeler için hazırladığı “Avrupa Ekonomik Tahminleri, Sonbahar 2024” raporunda Türkiye’nin 2024 yılı ekonomik beklentilerini revize etti.

Karar Gazetesi’nin aktardığına göre; Raporda, Türkiye’nin büyüme tahmini yüzde 3,0 olarak belirlenirken, enflasyonun yıl sonunda ortalama yüzde 59,8 seviyesinde olacağı öngörülüyor.

AB Komisyonu’nun 2024 bahar raporunda Türkiye ekonomisi için daha iyimser bir tablo çizilmiş, büyümenin yüzde 3,5, enflasyonun ise yüzde 57,4 olacağı öngörülmüştü. Ancak ikinci çeyrekte ekonomik faaliyetlerde yaşanan yavaşlama ve sıkı para politikalarının iç talep üzerindeki etkisi, bu beklentilerin revize edilmesine neden oldu.

Raporda, Türkiye ekonomisi için uzun vadeli enflasyon tahminleri de dikkat çekiyor. 2025 yılı enflasyon tahmini yüzde 31,5’ten yüzde 30,8’e indirildi. 2026 yılı için ise enflasyonun yüzde 17,8 olacağı öngörülüyor.

AB Komisyonu, Türkiye’nin 2025 yılı büyüme tahminini yüzde 3,8’den yüzde 3,2’ye düşürdü. 2026 yılında ise büyümenin yüzde 4,0 ile yeniden hızlanması bekleniyor. Ancak sıkı mali politikalar ve iç talepteki zayıflamanın büyüme üzerindeki baskıyı devam ettireceği vurgulanıyor.

Komisyonun Türkiye ekonomisine yönelik değerlendirmesi, “yumuşak iniş” senaryosu üzerine kurulu. Raporda, sıkı mali duruşun gelecek yıl da iç talebi sınırlayacağı belirtilirken, şu görüşlere yer verildi:

İç Talep Üzerindeki Baskı: Yüksek faiz oranlarının ve asgari ücret artışındaki sınırlamaların, hanehalkı tüketimini baskılayacağı tahmin ediliyor. Ayrıca, istihdam artışında beklenen yavaşlama tüketim üzerinde olumsuz etki yaratabilir.

Sabit Yatırımlar: Devam eden deprem yeniden inşa çalışmalarına rağmen, sabit yatırımların yüksek faiz ortamında yavaşlayacağı, ancak 2025 yılı sonunda makroekonomik istikrarın güçlenmesiyle toparlanacağı öngörülüyor.

Kamu Tüketimi: Enflasyonu düşürmeye yönelik sıkı mali politikaların kamu tüketimini de sınırlayacağı ifade ediliyor.

Dış Ticaret Dengesi: İç talepteki zayıflamanın ithalat büyümesini baskılayacağı, ihracatın ise ithalat büyümesinin altında kalacağı tahmin ediliyor.

Komisyon, deprem sonrası yeniden inşa çalışmalarının ekonomik büyüme için bir ivme yaratabileceğini belirtmekle birlikte, bu etkilerin kısa vadede sınırlı kalacağını ifade ediyor. Uzun vadede ise makroekonomik istikrarın güçlenmesiyle sabit yatırımların artabileceği öngörülüyor.

AB Komisyonu’nun “Sonbahar 2024” raporu, Türkiye ekonomisi için ılımlı bir büyüme senaryosu çiziyor. Ancak, sıkı mali duruş, yüksek faiz oranları ve enflasyonist baskılar, ekonomiyi zorlamaya devam edecek gibi görünüyor. İç talepteki zayıflama ve dış ticaret dengesinde beklenen baskılar, ekonominin toparlanmasını geciktirebilir.

Raporda, Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir büyüme ve enflasyon kontrolü için yapısal reformlara ihtiyaç duyduğu ima ediliyor. Özellikle para politikalarının disiplinli bir şekilde devam etmesi ve mali politikalardaki sıkılığın korunması gerektiği vurgulanıyor. Ancak bu süreçte büyümenin sınırlı kalacağı ve iç talebin baskı altında olacağı belirtiliyor.

Paylaşın

Ekonomi Yönetimine Destek Yüzde 25.5

Yüksek enflasyon nedeniyle alım gücünün her geçen gün biraz daha gerilediği Türkiye’de ekonomi yönetiminden memnun olmayanların oranı 43.9 olurken, olanların oranı ise yüzde 25.5 oldu.

MAK Araştırma Şirketi, 3 – 12 Kasım tarihleri arasında 44 ilde 3 bin 200 katılımcıyla gerçekleştirdiği araştırmanın sonucunu açıkladı.

Yüz yüze anket yöntemiyle yapılan araştırma ile Türkiye genelindeki ekonomik ve sosyo-kültürel durumu yansıtmak hedefledi.

Araştırmaya katılanlar “Ülkemizin şartlarını dikkate alarak baktığınızda ekonomi yönetiminden memnun musunuz?” sorusuna karşılık yüzde 43.9’u memnun olmadığını söyledi. Memnun olanların oranı ise yüzde 25.5 oldu.

Araştırmada yöneltilen “Ekonomik olarak en çok hangi durum sizi zorlamaktadır?” sorusuna ise yüzde 41’lik bir kesim “Gıda ve temel ihtiyaçlara erişim”, yüzde 20’i “Barınma” yüzde 14’ü ise “Eğitim” diye yanıtladı.

“Mevcut şartlara baktığınızda Türkiye’de yaşamaktan memnun musunuz?” sorusuna da yanıt veren katılımcıların yüzde 35’i “Memnunum” derken, yüzde 34’ü “Memnun değilim” dedi. Yüzde 5’lik bir oran da bu soruya yanıt vermedi.

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

Türkiye’de 7 Milyon Çocuk Yoksulluk İçerisinde Yaşıyor!

Yoksulluk üzerine çalışmalar yapan insan hakları savunucusu Hacer Foggo, “TÜİK’in son verisinde Türkiye’de 7 milyon çocuk yoksulluk ve sosyal dışlanma içerisinde yaşıyor ve OECD ülkeleri arasında da Türkiye çocuk yoksulluğu sorununda ikinci sırada. İstatistik olarak kanıta dayalı bir veri. TÜİK’in rakamlarına baktığınız zaman da bu sorun ortada” dedi ve ekledi:

“Yani veriler de aslında Türkiye’nin yoksulluğunu gözler önüne seriyor. Yine Aile Bakanlığı’nın son açıklamasında 5 milyona dayanan, 4 milyonun üzerinde sadece sosyal yardımlarla hayatını sürdüren insanlar var. Yine Aile Bakanlığı’nın verilerinde ailesinin yanında olduğu halde, İzmir örneğinde olduğu gibi temel ihtiyaçlarına bakamadığı için İzmir’deki aileye verilen destek gibi  SED yardımı alan çocukların sayısı 200 bine yaklaşmış durumda. Bu sayı her yıl artıyor.”

Yoksulluk üzerine çalışmalar yapan insan hakları savunucusu ve gazeteci Hacer Foggo, İzmir’de bir annenin gece hurda toplamak amacıyla evden çıkarken kapıyı dışarıdan çocuklarının üzerine kilitlemesi ve evde elektrik sobasının devrilmesi sonucu çıkan yangında beş çocuğun hayatını kaybetmesine ilişkin konuştu. Beş çocuğun hayatını kaybetmesinin temel sebebinin yoksulluk olduğunu belirten Foggo, şunları kaydetti:

“Beş çocuğun acı ölümü aslında Türkiye’nin bir sorunu. Bunu sadece ben söylemiyorum. Ben zaten bu mahallelerde, bu çocuklarla, bu annelerle çalışmaya devam ediyorum. Zaten buna ilişkin gözlemlerimi, araştırmalarımı yazıp çiziyorum. TÜİK’in son verisinde Türkiye’de 7 milyon çocuk yoksulluk ve sosyal dışlanma içerisinde yaşıyor ve OECD ülkeleri arasında da Türkiye çocuk yoksulluğu sorununda ikinci sırada. İstatistik olarak kanıta dayalı bir veri. TÜİK’in rakamlarına baktığınız zaman da bu sorun ortada. Eğitim Reformu Girişimi’nin geçen hafta açıkladığı raporda yaklaşık 612 bin çocuk okul dışında kaldı ve bunun nedenlerinin sosyoekonomik nedenler olduğu ortaya çıktı. Yani veriler de aslında Türkiye’nin yoksulluğunu gözler önüne seriyor.

Yine Aile Bakanlığı’nın son açıklamasında 5 milyona dayanan, 4 milyonun üzerinde sadece sosyal yardımlarla hayatını sürdüren insanlar var. Yine Aile Bakanlığı’nın verilerinde ailesinin yanında olduğu halde, İzmir örneğinde olduğu gibi temel ihtiyaçlarına bakamadığı için İzmir’deki aileye verilen destek gibi SED yardımı alan çocukların sayısı 200 bine yaklaşmış durumda. Bu sayı her yıl artıyor. Şimdi bunlar artıyorsa, bu sorunlar artıyorsa ve hatta kuşaklar arası yoksulluk oranı yüzde 24’lerde, bu da TÜİK’in açıklaması. Yani nesiller arası devam eden bir yoksulluk var.”

Foggo, AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in konuya ilişkin yaptığı “Bütün bu problemlerin olmasının sebebi, parasal sebepler mi? Değil, bunun altında başka sebepler var. Konuşalım, onları da arka tarafta size izah edeyim. Ailenin içerisinde olan başka problemler de var. Bu kadar acılı bir günde dönüp dolaşıp sadece paraya bağlamanızı anlamakta zorlanıyorum” açıklamasına tepki gösterdi. Foggo, şunları söyledi:

“Şimdi bu istatistikler önümüzdeyken Sayın Özlem Zengin’in bu sorunları sadece aileye bağlaması, anneye bağlaması kabul edilir şeyler değil. Biz bu sorunu ülkemiz için, ülkemizin geleceği, çocukların geleceği ve çocuklara yoksulluk miras kalmasın diye çözeceksek bir sosyal devlet gereği bu sorunları, bu kanıtları masaya yatırıp bununla ilgili önlemler almamız gerekiyor ki ben bununla ilgili sosyal medyada Sayın Özlem Zengin’e bir takım sorular sordum çünkü bu aileye 18 kez Aile Bakanlığı’nın ziyaret ettiği söyleniyor ama ziyaret ettiğiniz ev, ev değil yani orada ne bir çocuk yaşayabilir ne bir anne yaşayabilir ne de bir canlı yaşayabilir. ‘

Siz bu konuda ailenin daha iyi koşullarda yaşaması için başka bir eve taşıma ya da o evi tamir ettirme, gerçekten düzgün bir hale getirme ya da yıkıp oraya yeni bir ev yapma gibi bir girişimde bulundunuz mu? Ya da kira desteği aileye önerdiniz mi’ diye bir sorum oldu. Çünkü siz eğer oraya sadece 18 kez gittiğinizi söylüyorsanız bütün bunları yapmak zorundasınız. Orada aslında kreşe gidebilecek çocuklar var. Mesela çocuklar için ücretsiz kreş desteği önerisi sundunuz mu? Çocuklarla ilgili bu tedbirler alındıktan sonra, annenin daha iyi bir işe girmesi için yani sabit bir gelirle bir maaş alacak bir iş konusunda kendisine bir olanak sundunuz mu?

Yine çocuk koruma kanununa göre zaten eğitim tedbiri ya da bakım tedbiri çocuklarla ilgili alınabilir.. Yani burada söylenilen şey ‘aile istemedi’. Ben bu konunun çok muğlak olduğunu düşünüyorum. Çünkü çocuk koruma kanununa göre eğer bu evde çocuklara yönelik bir ihmal varsa devlet çocukları alıyor. Ben çok fazla tanık oldum. O ailenin şartları, ev şartları, iş sistem şartları ve özellikle barınma koşulları uygun değilse çocuklarla ilgili bir tedbir kararı alınıyor çocuk koruma kanununa göre. Barınma tedbirleri yeniden iyi bir hale geldikten sonra o da yine mahkeme kararıyla çocuklara veriliyor. Yoksa anne istemedi, baba istemedi, biz aldık sonra geri gönderdik diye bir şeyin olacağını gerçekten düşünmüyorum. Böyle bir durum varsa da bu da gerçekten bakanlığın ayrıca bir ihmalinin olduğunu ortaya çıkarıyor.

‘Her şeyi paraya bağlamayın’ gibi bir cümle sarf etti. Bugün asgari ücret 17 bin lira ama açlık sınırı 20 binin üzerinde, yoksulluk sınırı 70 bin liraya dayanmış. Durum böyleyken ‘biz bir yılda yüz bin lira verdik’ deniyor. O evde beş çocuk var. Sadece bugün bebek bezi, maması 600 TL civarında. Bu sosyal yardımlarla o çocukların aç kalmaması gibi bir durum söz konusu olamaz maalesef.

“Temel ihtiyaçlar inanılmaz bir biçimde arttı…”

Bir sosyal model önerdiniz mi? 18 kere gittiğiniz bir yerde yeni bir model hem barınmayla ilgili hem çocuklarla ilgili… Mesela bir psikolojik destek verdiniz mi? Bugün dünya derin yoksulluğun, özellikle uzun zaman devam ettiğinde ailede bir tükenmişlik sendromunun başladığını tartışıyor. O tükenmişlik de aslında annenin bir psikolojik desteğe belki de ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Bu konuda bir çalışma yaptınız mı ya da düzenli bir psikolojik destek ihtiyacını gözler önüne koydunuz mu?

Aile Bakanlığı’nın verilerine göre, biraz önce söylediğim gibi 200 bin çocuk var ailesinin yanında ama temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı için sosyoekonomik destek alan çocuklar var. Bu çocuklarla ilgili ne yapmayı düşünüyorlar? Mesela yine barınma koşulları iyi olmayan, benim mahallelerde dolaşırken, benim takip ettiğim ailelerde de bu durumda olan çocukları biliyorum. Gerçekten sürekli açlıkla yaşayan, okula beslenme götürememekte olan, ya da giysilerini, kıyafetlerini karşılayamayan çocuklar var. Çünkü temel ihtiyaçlar inanılmaz bir biçimde arttı ve bu aileler aldıkları destekleri de bazen kiraya kullanmak zorunda kalıyorlar ki ona da yetmiyor ya da faturalarını tamamlamak zorunda kalıyorlar. Bu konuda yeni bir öneriniz var mı İzmir örneğinden sonra?

7 milyon yoksul çocuk var. Bununla ilgili yeni bir sosyal hizmet modeli öneriyor musunuz? Yani çocuk hakları temelli bir modeli bu olaydan sonra sunacak mısınız? Ve çocuk koruma kanunundaki maddeleri gerçekten uygulayacak mısınız?

Bütün bu olaydan sonra, kamu kurumlarının gerçekten kendisiyle yüzleşmediğine tanık oldum ve gerçekten bu konuya çok öfkeleniyorum. Çünkü her olayda olduğu gibi Eskişehir’de iki yıl önce açlıktan ölen Elif Nur, Ankara’da babasının ihmaline istismarına uğrayan ama yine bakanlığın ziyaret ettiği küçük çocuğumuz Kadir Geze, geçen hafta ölen Elmas kızımız gibi bu çocuklarla ilgili biz sadece aileyi suçlarsak bu yoksulluk ve bu ölümler maalesef devam edecek. O yüzden kamu kurumlarının, bakanlığın, yerel yönetimlerinin bu konuyla ilgili kendisiyle yüzleşmesi gerektiğini düşünüyorum ve yeni bir insan hakları temelli, çocuk hakları temelli, yeni bir sosyal hizmet modeline ihtiyaç var.”

(Kaynak: Cumhuriyet)

Paylaşın

4,5 Milyon Hane Temel İhtiyaçlarını Karşılamakta Zorlanıyor

Yüksek enflasyon nedeniyle alım gücünün her geçen gün biraz daha gerilediği Türkiye’de yaklaşık 4,5 milyon hanenin temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandığı ortaya çıktı.

Düzenli olarak sosyal yardım alan hane sayısı 2013 yılında 2 milyon 266 bin 500 olurken, 2023 yılında bu sayı yüzde 96 artışla neredeyse ikiye katlayarak 4 milyon 444 bin 73 haneye çıkmış durumda.

Türkiye’de yoksulluk ve sosyal yardım arasındaki çelişkili tablo, TÜİK ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı verileriyle bir kez daha ortaya çıktı. Asgari ücretin açlık sınırının altında kalması, IMF’nin sosyal yardımlara dikkat çekmesi ve TÜİK’in yoksulluk verileri, ülkedeki sosyal eşitsizlikleri gözler önüne seriyor.

TÜİK verilerine göre, maddi ve sosyal yoksunluk oranları azalsa da, sürekli yoksulluk oranında önemli bir iyileşme görülmüyor. Bu durum, yoksulluğun kuşaklar arasında aktarıldığını gösteriyor. Ailesi yoksul olan bireylerin, yetişkinlikte de yoksulluk riskini daha yüksek taşıdığı belirtiliyor.

Maddi ve sosyal yoksunluk, hanelerdeki otomobil sahipliği, beklenmedik harcamaları yapabilme, bir haftalık tatil masrafını karşılama, kira, konut kredisi ya da iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek yiyebilme, evin ısınma ihtiyacını karşılayabilme gibi veriler üzerinden incelenirken, bu oran 2022 yılında yüzde 16,6 olurken, 2023 yılında yüzde 14,4 olarak tahmin edilmişti.

Sürekli yoksulluk ise eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan gelirinin yüzde 60’ına göre son yılda ve aynı zamanda önceki üç yıldan en az ikisinde de yoksul olan fertleri kapsarken, 2023 yılında 2022 yılına göre 1 puan azalırken, 10 yıl önceki değerini koruyor.

Ekonomim’in haberine göre, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı verilerine bakıldığında, sosyal yardımlardan faydalanan ailelerin sayısının arttığı görülüyor. Düzenli olarak sosyal yardım alan hane sayısı 2013 yılında 2 milyon 266 bin 500 olurken, 2023 yılında bu sayı yüzde 96 artışla neredeyse ikiye katlayarak 4 milyon 444 bin 73 haneye çıkmış durumda.

Sosyal yardım alan aileler ve enflasyonla birlikte artan harcamalar da GSYİH içinde sosyal yardımların payını da artırıyor. Özellikle pandeminin ardından 2021 yılında tavan yapan yardım oranı 2023’te yeniden yükseliyor.

Düzenli sosyal yardım alan hanelere yönelik harcamalardaki artış ise enflasyonu da ortaya koyuyor. 2013 yılında düzenli sosyal yardım harcaması 7,950 milyar TL olurken, 2023 yılında yüzde 1384 oranında artışla 156,981 milyar TL oluyor. Hane başına düşen harcama oranı ise bu verilerden yol çıkarak hanelerdeki artışla harcama artışını gerisinde kalarak yüzde 657 oranında artış gösteriyor.

2024 yılında ise düzenli yardım alan hane sayısında yılbaşına göre azalış görülürken, aktarılan tutar ise artmaya devam ediyor. TÜİK’in Dezavantajların Kuşaklararası Aktarımı 2023 yılı düzeltilmiş verilerine göre, 14 yaşındayken ailesinin gelir düzeyinin, bireylerin yetişkinliğindeki gelir düzeyini de etkilediği biliniyor.

Ailesinin gelir düzeyi en yüksek olan gruptaki kişilerin yüzde 66’sı gelir düzeyi yüksek kesimde yer alırken, ailesinin gelir düzeyi en düşük grupta olan kişilerin yüzde 45,4’ü de gelir düzeyi en düşük iki grupta yer alıyor. Sosyal yardım alan ailelerde çocukların da daha iyi eğitime ve beslenmeye ihtiyaç duyduğu anlaşılıyor.

Paylaşın