UEFA Duyurdu: 2032 Avrupa Futbol Şampiyonası Türkiye Ve İtalya’da

EURO (Avrupa Futbol Federasyonları Birliği), 2032 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın (EURO 2032) Türkiye – İtalya, 2032 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın (EURO 2028) ise Birleşik Krallık ve İrlanda Cumhuriyeti ortaklığına verildiği duyuruldu.

Haber Merkezi / Karar sonrası Türkiye Futbol Federasyonu’ndan (TFF) yapılan açıklamada, “Akdeniz kültürünü paylaşan iki ülkeye, EURO 2032’ye ev sahipliği yapma onurunu verdiği için UEFA’ya şükranlarımızı sunuyoruz” ifadeleri kullanıldı.

EURO (Avrupa Futbol Federasyonları Birliği), EURO 2028 ve EURO 2032’nin ev sahiplerini açıkladı. UEFA’nın kararına göre; EURO 2028’in ev sahipliği için Birleşik Krallık VE İrlanda Cumhuriyeti’nin ortaklığına verildi. Yine 2 ülkenin ortak adaylık başvurusunda bulunduğu EURO 2032’nin ise Türkiye ve İtalya’da düzenleneceği resmi olarak açıklandı.

Daha önceki 4 adaylığında başarılı olamayan ve 2 adaylığından da oylama sürecine geçilmeden çekilen Türkiye, 7. girişiminde turnuvanın ev sahipliğini aldı. EURO 2008’e Yunanistan ile aday olan Türkiye, EURO 2012, EURO 2016 ve EURO 2024’e tek başına adaylık başvurusu yapmış ancak oylamada kaybetmişti.

Türkiye Futbol Federasyonu’ndan açıklama

Karar sonrası Türkiye Futbol Federasyonu’ndan (TFF) yapılan açıklamada, “Akdeniz kültürünü paylaşan iki ülkeye, EURO 2032’ye ev sahipliği yapma onurunu verdiği için UEFA’ya şükranlarımızı sunuyoruz.

İtalya Futbol Federasyonu (FIGC) ve Türkiye Futbol Federasyonu (TFF), yeni dostluk köprüleri kurup futbol mirasına kalıcı bir katkı bırakarak bugüne kadar düzenlenen en iyi Avrupa Şampiyonası’na ev sahipliği yapmak için güçlerini birleştirdi.

Önümüzdeki yıllarda İtalya ve Türkiye, “Play as One” mottomuzda da belirttiğimiz gibi, büyük bir tutku ve bağlılıkla çalışarak 2032 yılına kadar taraftarlara en üst düzey Avrupa Şampiyonası deneyimini sunmak için yoğun bir iş birliği içinde olacaktır.” denildi.

Paylaşın

IMF, Türkiye İçin 2023 Ve 2024 Yılı Enflasyon Tahminlerini Yükseltti

Uluslararası Para Fonu (IMF), Türkiye için 2023 yılı enflasyon tahminini yüzde 50,6’dan yüzde 51,2’ye, 2024 yılı enflasyon tahminini yüzde 35,2’den yüzde 62,5’e yükseltildi.

IMF, Türkiye ekonomisine ilişkin büyüme beklentilerinde ise bu yıl ve gelecek yıl için yukarı yönlü revizyona gitti. Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 4 ve gelecek yıl yüzde 3,25 büyüyeceği tahmin edildi.

Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nun ekim sayısını “Küresel Farlılıklarda Gezinme” başlığıyla yayımladı.

Gazete Duvar’ın aktardığına göre; Kovid 19 salgını ve Rusya-Ukrayna savaşının ardından küresel toparlanmanın yavaş ve düzensiz olmayı sürdürdüğüne işaret edilen raporda, yeniden açılmayla gelen toparlanma ve enflasyonun düşürülmesinde kaydedilen ilerlemeyle birlikte yılın başındaki ekonomik dayanıklılığa rağmen rahatlamak için erken olduğu vurgulandı.

Raporda, ekonomik faaliyetin, özellikle yükselen piyasalarda ve gelişmekte olan ekonomilerde hala salgın öncesi seyrinin gerisinde kaldığı vurgulanarak, bölgeler arasında genişleyen farklılıklara işaret edildi.

Çeşitli güçlerin toparlanmayı engellediği belirtilen raporda, bunlardan bazılarının, salgının, Ukrayna’daki savaşın ve artan jeoekonomik ayrışmanın uzun vadeli sonuçlarını yansıttığı aktarıldı.

Dünya ekonomisinin geçen yıl yüzde 3,5 büyüdüğü anımsatılan raporda, küresel ekonomik büyümenin yavaşlayarak bu yıl yüzde 3 ve gelecek yıl yüzde 2,9 olmasının beklendiği bildirildi. IMF, temmuz ayında yayımladığı tahminlerinde, küresel ekonominin hem 2023 hem de 2024’te yüzde 3 büyüyeceğini öngörmüştü.

Raporda, küresel ekonomik büyüme tahminlerinin 2000-2019 yılları ortalaması olan yüzde 3,8’in altında kaldığı kaydedildi. Gelişmiş ekonomilerin 2022’de yüzde 2,6 büyüdüğü hatırlatılan raporda, ABD’deki ivmenin beklenenden güçlü ancak Euro Bölgesi’ndeki büyümenin beklenenden zayıf olduğu bir dönemde bu ekonomilerdeki büyümenin yavaşlayarak bu yıl yüzde 1,5 ve 2024’te yüzde 1,4 olmasının beklendiği aktarıldı.

Raporda, geçen yıl yüzde 4,1’lik büyüme kaydeden yükselen piyasa ve gelişmekte olan ekonomilerin de Çin’deki emlak sektörü krizini yansıtacak şekilde hem 2023 hem de 2024’te yüzde 4 düzeyinde büyümesinin öngörüldüğü bildirildi. Orta vadede küresel büyüme tahminlerinin yüzde 3,1 ile son yılların en düşük seviyesinde bulunduğuna işaret edilen raporda, ülkelerin daha yüksek yaşam standartlarına ulaşma beklentilerinin zayıf olduğu belirtildi.

Raporda, küresel enflasyonun ise 2022’deki yüzde 8,7 seviyesinden 2023’te yüzde 6,9’a ve 2024’te yüzde 5,8’e istikrarlı bir şekilde düşeceğinin öngörüldüğü, ancak enflasyon tahmininin bu yıl için 0,1 ve gelecek yıl için 0,6 puan artırıldığı, çoğu durumda 2025’e kadar enflasyon hedeflerine dönülmesinin beklenmediği ifade edildi.

ABD’de borç limiti gerilimlerinin çözülmesiyle İsviçreli ve ABD’li yetkililerin bankacılık sektöründeki türbülansı kontrol altına almak için kararlı bir şekilde harekete geçmesi nedeniyle, finansal görünüme yönelik risklerin altı ay öncesine göre daha dengeli olduğuna işaret edilen raporda, ekonomide “sert iniş” ihtimalinin azaldığı ancak küresel büyümeye yönelik risklerin aşağı yönlü olmaya devam ettiği kaydedildi.

Raporda, Çin’in emlak sektörü krizinin özellikle emtia ihracatçıları açısından küresel etkileriyle birlikte derinleşebileceğine değinilerek, enflasyonun sıkı iş gücü piyasalarıyla birlikte beklenenden daha yüksek politika faizleri gerektirmesine katkıda bulunabileceği vurgulandı.

Daha fazla iklim ve jeopolitik şokun, gıda ve enerji fiyatlarında ilave artışlara neden olabileceği kaydedilen raporda, jeoekonomik ayrışmanın yoğunlaşmasının emtianın piyasalar arasındaki akışını kısıtlayabileceği, ek fiyat dalgalanmalarına neden olabileceği ve yeşil dönüşümü karmaşık hale getirebileceği ifade edildi.

Raporda, düşük gelirli gelişmekte olan ülkelerin ise yarısından fazlasının borç sıkıntısı içinde veya yüksek risk altında olduğu kaydedildi. IMF’nin raporunda, ülkelere ilişkin güncellenen ekonomik büyüme tahminleri de paylaşıldı.

Buna göre, ABD ekonomisine ilişkin büyüme beklentisi 2023 yılı için yüzde 1,8’den yüzde 2,1’e ve 2024 yılı için yüzde 1’den yüzde 1,5’e yükseltildi. Euro Bölgesi ekonomisine ilişkin büyüme tahmini ise bu yıl için yüzde 0,9’dan yüzde 0,7’ye ve 2024 yılı için de yüzde 1,5’ten yüzde 1,2’ye düşürüldü.

Avrupa’nın önde gelen ekonomilerinden Almanya’nın bu yıl yüzde 0,5 küçülmesi beklenirken, gelecek yıl yüzde 0,9 büyüyeceği tahmin edildi. IMF, temmuz ayındaki tahminlerinde, Almanya ekonomisinin bu yıl yüzde 0,3 küçüleceğini ve 2024’te yüzde 1,3 büyüyeceğini öngörmüştü.

Fransa ekonomisine ilişkin büyüme beklentisi bu yıl için yüzde 0,8’den yüzde 1’e çıkarılırken, gelecek yıl için yüzde 1,3 olarak korundu. İtalya ekonomisine ilişkin büyüme tahmini 2023 yılı için yüzde 1,1’den yüzde 0,7’ye ve gelecek yıl için yüzde 0,9’dan yüzde 0,7’ye düşürüldü. İspanya ekonomisine ilişkin büyüme tahmini de bu yıl için yüzde 2,5 olarak korunurken, gelecek yıl için yüzde 2’den yüzde 1,7’ye düşürüldü.

İngiltere ekonomisine ilişkin 2023 yılı büyüme tahmini yüzde 0,4’ten yüzde 0,5’e çıkarılırken, 2024 yılı beklentisi yüzde 1’den yüzde 0,6’ya indirildi. Yükselen piyasalar ve gelişmekte olan ülke ekonomileri grubunda ise Çin ekonomisine ilişkin büyüme beklentisi bu yıl için yüzde 5,2’den yüzde 5’e düşürüldü. Çin ekonomisine yönelik 2024 yılı büyüme tahmini de yüzde 4,5’ten yüzde 4,2’ye çekildi.

Hindistan ekonomisinde bu yıla dair büyüme beklentisi ise yüzde 6,1’den yüzde 6,3’e çıkarılırken, gelecek yıl için yüzde 6,3 olarak korundu. Rusya ekonomisine ilişkin büyüme tahmini de bu yıl için yüzde 1,5’ten yüzde 2,2’ye yükseltilirken, gelecek yıl için yüzde 1,3’ten yüzde 1,1’e düşürüldü.

Türkiye için tahminler

IMF, Türkiye ekonomisine ilişkin büyüme beklentilerinde ise bu yıl ve gelecek yıl için yukarı yönlü revizyona gitti.

Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 4 ve gelecek yıl yüzde 3,25 büyüyeceği tahmin edildi. Fon, temmuz ayındaki tahminlerinde, Türkiye ekonomisinin bu yıl yüzde 3 ve gelecek yıl yüzde 2,8 büyüyeceğini öngörmüştü.

IMF, 6 Ekim’de de James Walsh liderliğindeki IMF heyetinin 25-29 Eylül’de yaptığı Türkiye ziyaretinin ardından ülke ekonomisine ilişkin değerlendirmeleri paylaşmıştı. Fondan yapılan açıklamada, Türkiye’de seçimden bu yana uygulanan politika değişikliğinin memnuniyetle karşılandığı aktarılmıştı.

Açıklamada, politika faizinin yükseltilmesi, vergilerin artırılması ve bazı finansal sektör önlemlerinin serbestleştirilmesi yönündeki son adımların riskleri azalttığı ve yatırımcı güvenini artırdığı belirtilerek, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın rezerv pozisyonunun da iyileştiği kaydedilmişti.

Paylaşın

FT’den Dikkat Çeken “Erdoğan Yazısı: Her An Sabrını Yitirebilir

Londra merkezli uluslararası ekonomi gazetesi The Financial Times, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 28 Mayıs seçimleri sonrası uygulanmaya başlayan geleneksel ekonomi politikalarını gerçekten benimseyip benimsemediğini irdeleyen bir analiz yayınladı.

Gazete Pencere’nin aktardığına göre; Adam Samson imzasıyla yayınlanan analizde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mayıs ayında yeniden cumhurbaşkanı seçilmesinden bu yana geleneksel olmayan ekonomi fikirlerini bir kenara bırakmış gibi göründüğünü, ancak yatırımcıların ihtiyatlı olmayı sürdürdüğü vurgulandı.

Analizde, Erdoğan’ın orta vadeli ekonomi programını tanıtırken, bu vesileyle yıllardır izlediği geleneksel olmayan ekonomi politikalarından ani bir şekilde uzaklaştığına işaret eden planı takdim ettiği belirtildi. Gazeteye konuşan AK Partili eski cumhurbaşkanı yardımcısı Cevdet Yılmaz da Erdoğan’ın konuşmasında yeni ekonomi programının siyasi sahipliği konusuna değinmeye çalıştığını söyledi.

Düşük faiz oranlarının Erdoğan’ın ekonomi programının ana direği olduğunu yazan The Financial Times, hükümetin pek çok şirket ve kişi dolar ve altına yönelirken ekonomiyi ‘liralaştırma’ adımları attığını hatırlattı. Analizde, Erdoğan yeni ekonomi politikasına desteğini açıklasa da yatırımcı ve ekonomistlerin Erdoğan’ın daha sıkı para politikası karşısında sabrını ne kadar koruyabileceği konusunda derin endişe duyduğu belirtildi.

Buna göre, analistler ayrıca her ne kadar ekonomi politikaları daha geleneksel yönde ilerlese de Erdoğan’ın uzun süredir büyüme üzerinde olan odağının politika yapıcıların enflasyonu dizginleme çabalarına ciddi bir zorluk teşkil ettiği görüşünde.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, her an sabrını yitirebilir

Para politikasının teknik detaylarının yanı sıra Türkiye’nin endişe verici siyasetinin, geleneksel ekonomi politikasına sözde dönüşlerin ardından pek çok ani geri dönüşe şahit olan yatırımcıların peşini bırakmadığını kaydeden The Financial Times, Erdoğan’ı bu sefer ekonomi politikalarını değiştirmeye neyin ittiğinin bilinmediğini yazdı.

Gazetenin analizine göre, pek çok yönetici yeni politikaların dengesiz bir şekilde uygulanmasından ve mevcut politikalarda yapılan, iş yapmalarını zorlaştıran değişiklikler karşısında hüsrana uğramış durumda. Bunun yanı sıra, ismini vermek istemeyen eski üst düzey bir politika yapıcı, Erdoğan’ın faizle ilgili fikrini değiştirdiğinden ciddi anlamda şüphe duyduğunu belirterek Erdoğan’ın her an sabrını yitirebileceğini söyledi.

Yılmaz ise Erdoğan’ın yüksek faiz oranlarının enflasyona sebep olacağı yönündeki teorisini hâlâ destekleyip desteklemediği yönündeki soruya, mevcut politikaların orta ve uzun vadede uygulanmasıyla enflasyon ve faiz oranlarının düşmesini beklediklerini belirtti.

Bilkent Üniversitesi’nden Hakan Kara da özellikle 2024 yılındaki yerel seçimlerden önce siyasetçilerin ekonomik gerilemeye olan hoşgörüsüzlüğünün en büyük risk olduğunu söyledi.

Yeni ekonomi programının tüm hedeflerini yerine getirip getiremeyeceği konusunda endişelerin olmasına rağmen programın işe yaramaya başladığını ve yatırımcıların bunu fark etmeye başladığını aktaran The Financial Times, pek çok analistin yine de Türkiye’nin ekonomi politikalarında yeniden değişime gidip gitmeyeceği konusunda ihtiyatlı olmayı sürdürdüğünü kaydetti.

Fitcth kredi derecelendirme kuruluşundan Paul Gamble da söz konusu değişimin bu sefer farklı olup olmadığını anlamanın zaman alacağını, çünkü geçmişte pek çok geriye dönüş olduğunu söyledi.

Paylaşın

Türkiye’de Turistik Tesislerin Tadını Yabancılar Çıkarıyor!

Türkiye’de otel ve benzeri turistik tesislerin tadını büyük ölçüde yabancı turistler çıkarıyor. Öte yandan, Türkiye’de turistik konaklama tesislerinde geçirilen gece sayısında yabancı turistlerin oranı son 10 yılda düşüş eğiliminde.

2014 yılında turistik konaklama tesislerinde geçirilen gece sayısında yabancı oranı yüzde 75 iken salgın öncesinde 2019 yılında yüzde 62,9 oldu. 2020 yılında salgının etkisiyle bu oran yüzde 42,1’e kadar gerilirken 2022 yılında yüzde 61,3 oldu.

2022 yılı verilerine göre turistik konaklama tesislerinde geçirilen gece sayısının en yüksek olduğu ülkeler İspanya (451,6 milyon) ve Fransa (449,8 milyon). Hemen ardından İtalya (412 milyon) ve Almanya (400,4 milyon) geliyor. Türkiye ise 242,5 milyon ile beşinci sırada bulunuyor.

Türkiye’de 2022 yılı verilerine göre turistik konaklama tesislerinde geçirilen gece sayısında yabancı oranı yüzde 61,3 oldu.

Kovid 19 salgınıyla büyük bir darbe yiyen turizm sektörü toparlandı. AB ülkelerinde 2022 yılında otel ve pansiyon gibi turistik tesislerde geçirilen gece sayısı salgın öncesindeki seviyeye yaklaştı. Türkiye’de ise bu sayı salgın öncesi dönemin de üzerine çıkarak 242,5 milyona ulaştı.

2022 yılı verilerine göre turistik konaklama tesislerinde geçirilen gece sayısının en yüksek olduğu ülkeler İspanya (451,6 milyon) ve Fransa (449,8 milyon). Hemen ardından İtalya (412 milyon) ve Almanya (400,4 milyon) geliyor. Türkiye ise 242,5 milyon ile beşinci sırada bulunuyor.

100 milyonun üstünde konaklanan gece sayısına sahip diğer ülkeler Yunanistan (132,7 milyon), Hollanda (128,8 milyon) ve Avusturya (115,1 milyon) oldu.

Peki, turistik tesislerde kimler kalıyor? Bu oran ülkeden ülkeye büyük değişiklik gösteriyor. Turistik konaklama tesislerinde geçirilen gece sayısında yabancı oranın en yüksek olduğu ülkeler Malta (yüzde 91,9), Hırvatistan (yüzde 91,4) ve Kıbrıs (yüzde 90,8) oldu.

Bu oran Akdeniz ve Ege’de deniz tatili sunan ülkelerde yüksek. Yunanistan’da yabancı oranı yüzde 84 iken Portekiz (yüzde 64,4) ve Türkiye’de yüzde 61,3. İspanya ise yüzde 60,1 ile hemen Türkiye’nin ardından geliyor.

Bazı ülkelerin 2022 verileri bulunmuyor. Sağlıklı bir kıyas için bu ülkelerin 2019 verileri grafikte yer alıyor. Buna göre turistik konaklama tesislerinde geçirilen gece sayısında yabancı oranın en düşük olduğu ülke yüzde 16,9 ile Almanya. Avrupa’da turizmin önemli ülkelerinden Fransa’da ise bu oran yüzde 27,9. Yabancı turist oranı İskandinav ülkelerinde de düşük.

Türkiye çıkışta

Turistik konaklama tesislerinde geçirilen toplam gece sayısında Türkiye büyük bir çıkış içinde. 2014-2022 yılları arasında 2022 rekorun kırıldığı ülke oldu. 2014’te 130 milyon olan konaklanan gece sayısı 2022’de 242,5 milyon oldu.

Türkiye’de turistik konaklama tesislerinde geçirilen gece sayısında yabancı turistlerin oranı son 10 yılda düşüş eğiliminde. 2014 yılında yabancı oranı yüzde 75 iken salgın öncesinde 2019 yılında yüzde 62,9 oldu.

2020 yılında salgının etkisiyle bu oran yüzde 42,1’e kadar gerilirken 2022 yılında yüzde 61,3 oldu. Bu değişim için yabancı turist sayısı ve konaklama imkanlarının da incelenmesi gerekiyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

“2032 Avrupa Futbol Şampiyonası Türkiye – İtalya Ortaklığıyla Yapılacak” İddiası

Türkiye ve İtalya’nın 2032 Avrupa Futbol Şampiyonası (EURO 2032) düzenleyeceği öne sürüldü. UEFA (Avrupa Futbol Federasyonları Birliği) ise, resmi açıklamayı 10 Ekim’de yapacak.

Türkiye Futbol Federasyonu’ndan daha önce konuya ilişkin yapılan açıklamada, “TFF ile İtalya Futbol Federasyonu, yapılan görüşme ve değerlendirmelerin ardından EURO 2032’yi beraber düzenlemek için UEFA’ya ortak başvuru yapma kararı almıştır” ifadelerine yer verilmişti.

TFF Başkanı Büyükekşi’de, “Bu başvurunun Avrupa ve Türk futbolu için çok önemli olacağına inanıyorum. Türkiye için bir milat olacak. 2028 adaylık sürecinden vazgeçme gibi bir düşüncemiz yok. UEFA, EURO 2032 ortak adaylık başvurumuzu kabul ederse EURO 2028’den çekileceğiz.” demişti.

İtalyan gazeteci Nicolo Schira, Türkiye ve İtalya ortaklığının 2032 Avrupa Futbol Şampiyonası’nı (EURO 2032) düzenleyeceğini öne sürdü.

Ajansspor’un haberine göre, 10 Ekim Salı günü açıklanacak olan ev sahipliği öncesi Türkiye – İtalya ve Rusya’nın teklifleri bulunuyordu. Rus futbolu, Ukrayna savaşı nedeniyle UEFA’dan belirsiz bir süre ihraç edildiği için bu teklif geçersiz olmuştu.

Güncel tekliflerin sahipleri Türkiye ve İtalya da ortak düzenlemeye karar verince tek ihtimal bu olarak kaldı. Türkiye ve İtalya’nın teklifleri de geçerlilik kazanınca ev sahipliği kesin noktasına gelmişti. UEFA, resmi açıklamayı 10 Ekim (yarın) yapacak.

UEFA’dan yapılan açıklamaya göre, UEFA EURO 2032’yi İtalya ile ortaklaşa düzenlemek için geçtiğimiz yaz başvuru yapan Türkiye, EURO 2028 için yaptığı başvuruyu geri çekti. Türkiye’nin başvurusunu geri çekmesi sonrası EURO 2028’i İngiltere ile İrlanda’nın birlikte düzenlemesi kesinleşmiş oldu.

TFF Başkanı Büyükekşi: Türkiye için bir milat olacak

Türkiye Futbol Federasyonu’ndan (TFF) daha önce yapılan açıklamada, “TFF ile İtalya Futbol Federasyonu, yapılan görüşme ve değerlendirmelerin ardından EURO 2032’yi beraber düzenlemek için UEFA’ya ortak başvuru yapma kararı almıştır” ifadeleri yer almıştı.

TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi ise yaptığı açıklamada şunları söylemişti: “Bu adaylık başvurusu 10 Ekim’de neticelenecek. 2028 adaylığı için karşımızda Birleşik Krallık, 2032 için ise İtalya var. İtalya Futbol Federasyonu ile müzakere yaptık ve ayrı ayrı adaylık başvurusu yapmak yerine UEFA’ya birlikte başvuru yapma kararı aldık.

UEFA bu çalışmamızı kabul ederse başka bir rakibimiz yok. Bu başvurunun Avrupa ve Türk futbolu için çok önemli olacağına inanıyorum. Türkiye için bir milat olacak. 2028 adaylık sürecinden vazgeçme gibi bir düşüncemiz yok. UEFA, EURO 2032 ortak adaylık başvurumuzu kabul ederse EURO 2028’den çekileceğiz.”

Paylaşın

Filistin – İsrail Savaşı: Türkiye Arabulucu Olabilir Mi?

Hamas’ın sürpriz ve koordineli saldırılarında en az 700 İsrailli hayatını kaybetti. Filistinli yetkililere göre İsrail’in karşı saldırılarında ise en az 313 Gazzeli yaşamını yitirdi. İsrail Sağlık Bakanlığı’na göre 2 binden fazla yaralı İsrailli hastanelere kaldırıldı.

Filistin Sağlık Bakanlığı ise, İsrail’in kuşatma altındaki kıyı bölgesine yönelik devam eden saldırıları sonucunda yaklaşık 2,200 kişinin de yaralandığını açıkladı.

İsrail-Hamas savaşı, Türkiye’nin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu resmi bir ziyaret için beklediği bir dönemde çıktı. Taraflara itidal çağrısında bulunan ve şiddetin sona ermesi için diplomatik çabalarına başlayan Ankara, bu süreçte dengeli ve aktif bir politika izleyip bölgesel etkinliğini kullanmayı hedefliyor.

Ankara, İsrail – Filistin savaşına nasıl bakıyor, arabuluculuk yapabilir mi?

İsrail’in Ankara Büyükelçisi Irit Lillian, İsrail ile Hamas arasında arabuluculuk tekliflerinden söz etmek için henüz erken olduğunu belirtti. Hamas’ın Türkiye’de ya da başka bir yerde varlık göstermemesi gerektiğini ifade eden Lillian, son saldırıların bunu açıkça gösterdiğini dile getirdi.

Lillian, Hamas’ın İsrail’e karşı düzenlediği son yılların en büyük saldırısıyla ilgili videokonferans yoluyla gazetecilerin sorularını yanıtladı. Ankara’nın şiddeti sonlandırmak için, “Elimizden gelen katkıyı sağlamaya daima hazırız. Bu doğrultuda, ilgili taraflarla temaslarımızı yoğun şekilde sürdürüyoruz” şeklindeki açıklamasını değerlendiren Lillian, İsrail’in önceliğinin saldırıya karşılık vermek olduğunu vurguladı.

Büyükelçi, “Arabuluculuk farklı bir zaman diliminde gündeme gelir. Şu anda maalesef ölüleri sayıyoruz, yaraları sarmaya çalışıyoruz. Kaçırılan vatandaşlarımızın sayısının ne olduğunu bile bilmiyoruz” dedi.

“Kaçırılan tüm insanların evlerine döndüğünü görmek istiyoruz ve bölgeye sessizlik ve sükunetin geri gelmesini istiyoruz” diyen Lillian, “Bundan sonra arabuluculuk ve bu arabuluculukta kimlerin rol alacağı hakkında konuşabiliriz” değerlendirmesinde bulundu.

İsrail’e yönelik saldırı, yıllardır Filistin ve Hamas yanlısı bir pozisyonda olan, bazı Hamas üyelerinin Türkiye’de barınmasına izin veren AKP hükümetinin İsrail ile bağlarını onarmaya çalıştığı bir döneme denk geliyor. Ankara Hamas’ı, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği’nin (AB) aksine terör örgütü olarak tanımlamıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen Temmuz’da Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye ile görüşmüştü.

Hamas üyelerinin Türkiye’deki varlığına ilişkin bir soru üzerine Lillian, İslamcı grubun üst düzey bir üyesi olan Salih El Aruri’nin Türkiye’de görüldüğünü ve insanlığa karşı suç işlemekten yargılanması gerektiğini belirtti.

Lillian, gazetecilere yaptığı açıklamada “Bence bu durum Hamas’ın ne Türkiye’de ne de dünyanın başka bir yerinde ofisi ya da herhangi bir faaliyeti olmaması gerektiği yönündeki görüşümüzü güçlendiriyor. Teröristlerin dünyanın herhangi bir ülkesinden eylemleri yönetmesine ya da komuta etmesine yer yoktur” dedi.

Türkiye Dışişleri Bakanlığı ise, Reuters’ın Hamas yetkililerinin Türkiye’deki varlığıyla ilgili değerlendirme talebine henüz yanıt vermedi.

On yıllardır “militan saldırılardan” muzdarip olan Türkiye’den daha fazla empati beklediklerini belirten İsrail Büyükelçisi, saldırıların ardından iki ülke arasındaki “faydalı yapıcı” diyaloğun Türkiye ile İsrail arasındaki yakınlaşmanın kaderine ışık tutacağını söyledi.

Hamas’ın saldırısının iki ülke ilişkilerini etkileyip etkilemeyeceğine yönelik soruya “Bence bunu söylemek biraz zor. Isınma sürecine giren İsrail ve Türkiye ilişkilerinin dünkü saldırıdan ve terörizme karşı devam eden savaştan etkilenmemesi gerektiğini düşünüyorum” yanıtını veren Lillian, İsrail Büyükelçiliği’nin “tehdit, gösteri ve şiddet çağrıları” konusunda Türk yetkililerle temas halinde olduğunu söyledi.

Ankara, Hamas’ı meşru bir siyasi aktör olarak görüyor

Türkiye, birçok Batı ülkesinin aksine Hamas’ı meşru bir siyasi aktör olarak görüyor ve Filistin’deki diğer güçlü örgüt olan El Fetih ile ortak bir hükümet kurma konusunda arabuluculuk yapıyor.

Bu kapsamda Cumhurbaşkanı Erdoğan, 26 Temmuz 2023’te Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ve Hamas lideri İsmail Haniye’yi Ankara’da ağırlamış ve ortak yönetim konusundaki çağrılarını yinelemişti.

Türkiye ile Hamas arasındaki resmi bağlar ilk kez 2006’da üst düzey bir Hamas heyetinin Ankara’yı ziyaretiyle başladı. Türkiye-İsrail ilişkileri, 2010’da yaşanan Mavi Marmara bunalımıyla gerilemesi sürecinde, Ankara’nın Hamas’la temasları yoğunlaştı. Bazı üst düzey yetkililerin İsrail karşıtı faaliyetlerini Türkiye’den yönlendirdiği iddiası, İsrail tarafından sıkça dile getirildi.

İsrail, Türkiye ile normalleşme sürecinde Hamas’ın faaliyetlerinin sona erdirilmesini şartlardan biri olarak masaya sürdü. Ankara’nın, tam olmasa da, bu koşulu yerine getirdiğine yönelik haberler uluslararası basında yer aldı.

Türkiye – İsrail normalleşme süreci nasıl etkilenir?

Bölgedeki son gerilimin, Türkiye-İsrail normalleşme süreci açısından büyük önem verilen bir dönemde yaşanması dikkat çekici. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Eylül ayında New York’ta bir araya geldiği İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, ertelenen Türkiye ziyaretini Ekim ya da Kasım ayında yapmasının planlandığı kaydedilmişti.

Netanyahu’nun ziyareti öncesi özellikle enerji alanındaki işbirliği olasılıklarını görüşmek üzere Türkiye-İsrail arasında bakan düzeyinde temasların gerçekleştirilmesi de öngörülüyordu.

Ancak yaşanan son gelişmelerin bu temasların ertelenmesine neden olabileceği değerlendirmeleri yapılıyor. Türkiye-İsrail normalleşmesinin geleceğinin ise çatışma ortamının nasıl evrileceğine göre şekilleneceği yorumları öne çıkıyor.

Dünya liderleri ne dedi?

Öte yandan geçtiğimiz 24 saatte çok sayıda diplomatik temas gerçekleşti, dünya liderleri açıklamalar yaptı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan AKP’nin 4. Olağanüstü Büyük Kongresi’nde yaptığı konuşmada, Hamas’ın Aksa Tufanı Operasyonu’na ilişkin, itidal çağrısı yaptı.

Erdoğan, “Türkiye olarak İsrail’deki hadiseler ışığında tarafları itidalle hareket etmeye, gerilimi tırmandıracak fevri adımlardan uzak durmaya çağırıyoruz” dedi.

İlerleyen saatlerde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el-Maliki’nin yanı sıra Katar, Suudi Arabistan, Mısır ve İran dışişleri bakanları ile telefon görüşmeleri gerçekleştirdiği kaydedildi.

Erdoğan, Pazar günü yaptığı bir konuşmada da bölgedeki sorunların kökeninde Filistin meselesi olduğunu ve bunun “hakkaniyete uygun” bir şekilde çözülmesi gerektiğini vurguladı. “İki devletli çözüm” perspektifinin önemli olduğunu belirten Erdoğan, “1967 sınırları temelinde bağımsız ve coğrafi bütünlüğü haiz, başkenti Kudüs olan bir Filistin Devleti’nin hayata geçirilmesi artık ertelenemez bir ihtiyaçtır” dedi.

Geçtiğimiz saatlerde birçok dünya lideri İsrail’in “kendisini savunma hakkına sahip olduğu” yönünde açıklamalar yaptı. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun ofisinden yapılan açıklamada, Almanya, Ukrayna, İtalya ve İngiltere liderlerinin İsrail’in kendisini “ne kadar gerekiyorsa” savunma hakkına destek verdikleri belirtildi.

Cumartesi akşamı Beyaz Saray’da yaptığı açıklamada ABD Başkanı Joe Biden da İsrail’in “kendisini ve halkını savunma hakkına sahip olduğunu” ve ABD’nin İsrail’e desteğinin “sağlam ve tereddütsüz” olduğunu ifade etti.

“İsrail’e düşman olan herhangi bir taraf açısından bu saldırıları kullanma zamanı değildir” diyen Biden, “Dünyanın gözü üzerinizde” diye devam etti. Biden, İsrail’in ihtiyacı olan her şeye sahip olması ve kendisini savunmaya devam edebilmesi için müttefiklerle görüşülmekte olduğunu kaydetti.

İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, Aksa Tufanı operasyonuna ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Hamas teröristlerinin İsrail halkına karşı gerçekleştirdiği saldırılar karşısında şoka uğradım” dedi. İsrail’in kesinlikle kendini savunma hakkına sahip olduğunu belirten Sunak, “İsrailli yetkililerle irtibat halindeyiz” dedi.

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda Hamas saldırılarını kınadı. Von der Leyen, “Hamas teröristlerinin İsrail’e yönelik gerçekleştirdiği saldırıyı kesin surette kınıyorum. Bu, terörizmin bir en aşağılık örneğidir. İsrail, böyle çirkni saldırılara karşı kendini savunma hakkına sahiptir” dedi.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy ise sosyal medyada yaptığı açıklamada, “Teröre başvuran herkes dünyaya karşı suç işliyor. Terörün hiçbir yerde ve hiçbir zaman hayatı yok etmeye veya kontrol etmeye kalkışmaması için dünyanın birlik ve beraberlik içerisinde durması gerekiyor. İsrail’in meşru müdafaa hakkı tartışılmaz” dedi.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da İsrail’e yönelik “terör saldırılarını” kınadı. Sosyal medyadan paylaşım yapan Macron, “Kurbanlarla, onların aileleriyle ve onlara yakın olanlarla tam dayanışma içinde olduğumu ifade ediyorum” dedi.

Çin Dışişleri Bakanlığı ise Pazar günü yaptığı açıklamada, İsrailliler ve Filistinliler arasında tırmanan gerilim ve şiddet olaylarından “derin endişe” duyduğunu belirtti. Açıklamada, “İlgili tarafları sakin olmaya, itidalli davranmaya ve sivilleri korumak ve durumun daha da kötüleşmesini önlemek için düşmanlıkları derhal sona erdirmeye çağırıyoruz” denildi.

Bakanlık, “Çatışmanın tekrarlanması, barış sürecinin uzun süre duraklamasının devam edemeyeceğini bir kez daha gösteriyor” dedi. Bakanlık, uluslararası toplumu “kalıcı barışı sağlamanın bir yolunu bulmak” için “daha büyük bir aciliyetle hareket etmeye” çağırdı.

Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Aboul Gheit, “Gazze’deki askeri operasyonların derhal durdurulması” ve “iki taraf arasındaki silahlı çatışma döngüsünün” sonlandırılması çağrısında bulundu ve şöyle devam etti: “İsrail’in şiddet içeren ve aşırılıkçı politikaları uygulamaya devam etmesi, bölgeyi öngörülebilir gelecekte istikrara yönelik ciddi fırsatlardan mahrum bırakan bir saatli bombadır.”

Devlet haber ajansına göre ise Mısır Dışişleri Bakanlığı, İsrail ile Filistinliler arasındaki gerilimin tırmanmasının “ciddi sonuçları” konusunda uyarıda bulundu. Bakanlığın yaptığı açıklamada, “Maksimum itidal uygulanması ve sivillerin daha fazla tehlikeye maruz bırakılmasından kaçınılması” çağrısında bulunuldu.

Mısır Dışişleri Bakanı Sami Şükrü’nün gelişmeleri görüşmek üzere AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ile bir görüşme gerçekleştireceği aktarıldı.

İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in danışmanı Rahim Safavi, Filistinlilerin İsrail’e yönelik saldırısını destekledi. ISNA haber ajansında yer alan haberde Safavi’nin “Filistinli savaşçıları kutlarız” ifadelerine yer verildi. Safavi, “Filistin ve Kudüs’ün özgürleşene kadar Filistin savaşçılarının yanında olacağız” dedi.

Interfax haber ajansının Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov’a dayandırdığı haberine göre ise Rusya, İsrail-Filistin çatışmasının tırmanmasıyla bağlantılı olarak İsrail, Filistinliler ve Arap ülkeleriyle temas halinde olduğunu söyledi.

Rusya tarafından yapılan açıklamada, “Her zaman itidal çağrısında bulunduğumuzu söylemeye gerek yok” denildi.

(Kaynak: DW Türkçe, BBC Türkçe)

Paylaşın

Türkiye’de Doğan Sığınmacı Bebek Sayısı Yarım Milyonu Geçti

İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanı Tarık Toros, Türkiye’de ikamet eden sığınmacıların dünyaya getirdikleri bebeklere ilişkin yaptığı açıklamada, sayının yarım milyonu aştığını söyledi.

Düzensiz göçle etkin mücadele yapıldığını öne süren Tarık Toros, “1 Kasım itibarıyla bütün büyük şehirlerimizde, 30 tane büyükşehrimizde mobil göç noktalarımızın tamamıyla yani 155 tane araçla, kolluk birimlerimizle birlikte bu faaliyeti hem yasal kalış hakkı olmayan düzensiz göçmenler açısından hem de Suriyelilerin kayıtlı oldukları vilayetlerine gönderilmeleri açısından ciddi bir kararlılıkla yürütmeye devam edeceğiz” dedi.

Göçmenleri geldikleri ülkeye geri göndermek için imzalanan geri kabul anlaşmaları hakkında da bilgi veren Toros, “Kaynak ülkelerle geri kabul anlaşmalarını yapıyoruz, toplam 16 ülkeyle geri kabul anlaşmamız var” dedi.

TBMM’nin yeni döneminde ilk toplantısını yapan Göç ve Uyum Alt Komisyonu’nda, düzensiz göçmenler ve geçici koruma altındaki sığınmacılar gündeme geldi. Birgün’den Hüseyin Şimşek’in haberine göre; Göç İdaresi Başkanı Tarık Toros, milletvekillerine “düzensiz göçle mücadele” konusunda sunum yaptı.

Türkiye’de ikamet eden sığınmacıların dünyaya getirdikleri bebeklere değinen Toros, sayının yarım milyonu aştığını bildirdi. Toros, “587 bin 600 civarında bir şey var, şu anki rakamlarımızda doğan bebekler… Yani bebeklere de ailesiyle beraber ailenin ayrılmaz parçası olduğu için onlara da belgeler verildiği için bu sayıların içerisinde zaten” dedi.

Göç İdaresi Başkanı Toros, göçmenleri geldikleri ülkeye geri göndermek için imzalanan geri kabul anlaşmaları hakkında da bilgi verdi. Toros, “Kaynak ülkelerle geri kabul anlaşmalarını yapıyoruz, toplam 16 ülkeyle geri kabul anlaşmamız var” dedi. Bu ülkeleri açıklamayan Toros, bunun yerine anlaşma yapmak istemeyenlerden söz etti.

En çok düzensiz göçmenin geldiği ülkeler arasında yer alan İran ve Afganistan’ın anlaşma yapmayı kabul etmediğini kaydeden Toros, “Şu an Afganistan’daki durum zaten hepinizin malumları olduğu üzeredir. Şu an yakaladığımız, geri kabul anlaşması olmasa bile bu ülkeye, yakalanan yasal kalış hakkı bulunmayan Afganların da diğer uyrukluların da diğer ülkelerde olduğu gibi geri gönderildiğini söyleyebilirim yani sınır dışı işlemleri devam ediyor” diye konuştu.

Düzensiz göçle etkin mücadele yapıldığını öne süren Toros, çalışmalarını anlattı. Toros, “1 Kasım itibarıyla bütün büyük şehirlerimizde, 30 tane büyükşehrimizde mobil göç noktalarımızın tamamıyla yani 155 tane araçla, kolluk birimlerimizle birlikte bu faaliyeti hem yasal kalış hakkı olmayan düzensiz göçmenler açısından hem de Suriyelilerin kayıtlı oldukları vilayetlerine gönderilmeleri açısından ciddi bir kararlılıkla yürütmeye devam edeceğiz” dedi.

Göç İdaresi Başkanı Tarık Toros ayrıca, 240 bin Suriyeliye vatandaşlık verildiğini de açıklamıştı.

Paylaşın

‘El Nino Kışı’ Geliyor: Bol Yağışlı Ve Soğuk

İklim Bilimci Dr. Okan Bozyurt, El Nino’nun etkili olduğu yıllarda Türkiye’nin bol yağış aldığını belirterek, “Bazı El Nino yıllarında bol yağışlı fakat ılık olmuş. Bazı El Nino yıllarında ise yine bol yağışlı fakat soğuk olduğunu görüyoruz” dedi.

Bu seneki modellerin Türkiye için ne gösterdiğini yorumlayan Bozyurt, şöyle konuştu: “Bu sene özellikle sonbahar ve kış mevsimi bol yağışlı ve soğuk olacak gibi görünüyor. Özellikle kasım ayından itibaren. Şimdi önümüzde ekim ayının ortasına kadar kısa bir kurak dönem var. Ekimin ortasından sonra yeniden yağışlı bir sistemin ülkemize sokulacağını düşünmekteyim.”

Dünya, El Nino hava akımının etkisinde. Meteorolojik verilerin ne söylediğini İklim Bilimci Dr. Okan Bozyurt, TRT Haber‘e anlattı.

El Nino’nun etkili olduğu yıllarda Türkiye’nin bol yağış aldığını söyleyen Bozyurt, “Bazı El Nino yıllarında bol yağışlı fakat ılık olmuş. Bazı El Nino yıllarında ise yine bol yağışlı fakat soğuk olduğunu görüyoruz” dedi.

Bu seneki modellerin Türkiye için ne gösterdiğini yorumlayan Bozyurt, şöyle konuştu: “Bu sene özellikle sonbahar ve kış mevsimi bol yağışlı ve soğuk olacak gibi görünüyor. Özellikle kasım ayından itibaren. Şimdi önümüzde ekim ayının ortasına kadar kısa bir kurak dönem var. Ekimin ortasından sonra yeniden yağışlı bir sistemin ülkemize sokulacağını düşünmekteyim.”

Ekim ayında daha çok yağmur şeklinde yağışlar beklediğini belirten Bozyurt, ayın 15-20’sine dikkat çekti: “Balkanlar üzerinden gelecek olan sistem soğuk ve yağışlı olacak gibi duruyor. Bu durumda yurdun iç kesimlerinin yükseklerinde karla karışık yağmur ve kar yağışı bekliyorum.

Ekimin 27-29’unda yine kuzeyden ciddi bir sistem bekliyorum. Hatta bu sefer, eğer sapmazsa, Cumhuriyet Bayramı dönemlerinde hava sıcaklıkları hissedilir derecede azalacak. İç kesimlerde belki mevsimin ilk karı da yağabilir diye düşünüyorum. Mesela Ankara, Eskişehir, Afyonkarahisar, Kütahya gibi bazı şehirlerde sezonun ilk karı yağabilir.”

“7-10 Kasım arasında yine çok ciddi bir soğuk hava kütlesi bekliyorum” diyen Bozkurt, bu soğuk hava sisteminin de kar yağışı getirebileceğini belirterek şunları aktardı:

“11 Kasım gibi yine bir yüksek basınç gelecek. Bir hafta ila 10 gün mevsim normalleri civarında veya biraz da mevsim normalinin üzerine çıkacak bir hava sıcaklığı olabilir. Buna halk arasında pastırma yazı adını veriyoruz. Pastırma yazları genelde 2-3 hafta sürer. Ama bu yıl ben çok uzun sürmesini beklemiyorum. Yani bir hafta 10 gün kadar olacak gibi görünüyor”

Barajlar nasıl etkilenecek?

Barajlardaki su seviyesinin alarm noktasında olduğu İstanbul’da kuraklık endişe verici bir durum. Ancak meteorolojik tahminlere göre bu, sonbahar ve kış yağışları ile yerini iyimser bir tabloya bırakabilir. Bozyurt İstanbul’a yönelik ileriki döneme ilişkin verileri şöyle yorumladı:

“Genelde yurdun kuzeybatı bölgelerinde bu kış yağışlı geçecek. Ama İstanbul ve çevresinde aralık ayına kadar çok üst seviyede yağışlar görülmüyor. Aralıktan itibarense yoğun yağışlar bekliyorum. Ocak ve şubat aylarında da deniz etkili kar yağışları olabilir. Karın su tutma kapasitesi çok fazla ve dolayısıyla kar erimelerinde potansiyel su ortaya çıkıyor. Barajlarda da çok olumlu bir etkisi var. Bunun dışında bir de kar havadan amonyağı da indiriyor ve toprağın daha verimli olmasını sağlıyor.”

Paylaşın

“ABD, Suriye Sahasında Türkiye’ye Ait Bir SİHA’yı Düşürdü” İddiası

İki ABD’li yetkili, ABD F-16 savaş jetlerinin Suriye hava sahasında Türkiye’ye ait bir silahlı insansız hava aracını (SİHA) düşürdüğünü söylerken, Türkiye Savunma Bakanlığı’ndan bir yetkili ise ajansa yaptığı açıklamada düşürülen SİHA’nın Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait olmadığını ifade etti. 

Bir başka ABD’li yetkili ise, Türkiye’ye ait SİHA’nın ABD’li askerlere tehdit olarak değerlendirildiği için, bir ABD F-16’sı tarafından düşürüldüğünü söyledi. Hamlenin bölgede operasyonlar yürüten ABD’li askerler tarafından gerçekleştirildiği ifade edildi.

ABD’li yetkili vurulan SİHA’nın Türkiye’ye ait olduğunu ve ABD askerlerinin harekete geçmeden önce bunun farkında olduklarını ifade etti. Washington böylece ilk kez NATO müttefiki Türkiye’ye ait bir hava aracını düşürdüğünü açıklamış oldu.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Ankara saldırısı faillerinin Suriye’den geldiği açıklaması sonrasında ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kontrolündeki bölgelere SİHA saldırıları düzenlenmişti. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Suriye’de düzenlediği operasyonlarda PKK/YPG’ye ait askeri tesisleri ve örgütün yönetici kadrolarını hedef aldı.

Birleşik Krallık merkezli Reuters haber ajansına konuşan iki ABD’li yetkili, ABD F-16 savaş jetlerinin Suriye hava sahasında Türkiye’ye ait bir silahlı insansız hava aracını (SİHA) düşürdüğünü söyledi.

ABD’li yetkililer ajansa yaptıkları açıklamada söz konusu SİHA’nın Suriye’deki Amerikan kara birliklerinin yakınlarında faaliyet gösterdiğini belirtti. ABD’li yetkililer Türk ordu yetkililerini ABD kara birliklerine yakın yerde faaliyet göstermeleri konusunda birden fazla kez uyardıklarını aktardı.

AP haber ajansına konuşan bir ABD’li yetkili de Suriye Haseke’deki birliklerine çok yakınlaşan bir SİHA’nın vurulduğunu ifade etti. Yetkili SİHA’nın “güvensiz” ve “senkronize olmayan bir şekilde” uçtuğunu kaydetti.

Türkiye Savunma Bakanlığı’ndan bir yetkili ise ajansa yaptığı açıklamada düşürülen SİHA’nın Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait olmadığını ifade etti. Yetkili SİHA’nın kime ait olduğu konusunda ise bir açıklama yapamayacağını söyledi.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Ankara saldırısı faillerinin Suriye’den geldiği açıklaması sonrasında ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kontrolündeki bölgelere SİHA saldırıları düzenlenmişti.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan saldırıyı düzenleyenlerin Suriye’den geldiğinin tespit edildiğini açıklarken, aynı zamanda Irak’a da işaret ederek, “Irak ve Suriye’de PKK ve YPG’ye ait olan bütün alt yapı üst yapı tesisleri, enerji tesisleri bundan sonra güvenlik güçlerimizin, silahlı kuvvetlerimizin, istihbarat unsurlarımızın topyekûn meşru hedefidir” diye konuşmuştu.

“Üçüncü tarafların, PKK’lı, YPG’li tesislerden ve şahıslardan uzak durmasını buradan tavsiye ediyorum” diyen Fidan “Silahlı kuvvetlerimizin bu terör saldırısına cevabı son derece net olacak ve böyle bir eylemi gerçekleştirdiklerine bir kez daha pişman olacaklar” ifadelerini kullanmıştı.

TSK, PKK unsurlarına yönelik Suriye’de gerçekleştirdiği operasyonların yanı sıra Irak’ın kuzeyinde de 2019 Mayıs ayından bu yana “Pençe” serisi operasyonları gerçekleştiriyor.

Türkiye’nin son aylarda Kuzey Irak’taki PKK unsurlarına karşı nokta atışlar ve operasyonlar ile hedefleri yok etmeye odaklandığı da zaman zaman basına yansıyordu. Son olarak 27 Eylül’de Anadolu Ajansı’nda yer alan habere göre Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) PKK üyesi Mazlum Öztürk’ü, Irak’ın Süleymaniye kırsalında nokta operasyonla etkisiz hale getirmişti.

Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan Suriye’de operasyon

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), Suriye’de düzenlediği operasyonlarda PKK/YPG’ye ait askeri tesisleri ve örgütün yönetici kadrolarını hedef aldı.

DHA’nın güvenlik kaynaklarından edindiği bilgilere göre, MİT Ankara saldırısının ardından Suriye’de PKK/YPG’ye ait bina ve tesisleri hedef alan bir operasyon düzenledi. Ankara saldırısının Suriye’de planlandığı ve eyleme katılan örgüt mensuplarının bu bölgeden Türkiye’ye geçtiği gerekçesiyle MİT, Suriye’de konuşlu PKK/YPG askeri tesislerini ve örgütün yönetici kadrolarını hedef aldı.

Hedef alınan tesisler arasında PKK/YPG’nin silah mühimmat depoları, saldırı-sabotaj birimleri ve örgüte ait Ar-Ge merkezlerinin yer aldığı öğrenildi. Operasyonların, planlanan hedefe ulaşıncaya kadar devam edeceği belirtildi.

Bu arada Ankara’nın ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde büyük bölümünü Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDF) sağladığı silah ve teçhizat desteğinden duyduğu rahatsızlık da sürüyor. Türkiye, YPG’yi PKK’nın Suriye kolu olarak değerlendiriyor ve bu silahların PKK’nın eline geçtiğini belirtiyor.

Humus’ta insansız hava aracı saldırısı

Bu arada Suriye devlet televizyonu, Humus kentinde askeri okuldan mezun olan subaylar için düzenlenen mezuniyet töreni sırasında düzenlenen bir insansız hava aracı saldırısında çok sayıda sivil ve askeri personelin öldüğünü ve onlarca kişinin de yaralandığını duyurdu.

Suriye ordusundan yapılan açıklamada, patlayıcı yüklü insansız hava araçlarının törenin sona erdiği sırada yerleşkeyi hedef aldığını bildirdi.

Saldırıdan “bilinen uluslararası güçler tarafından desteklenen isyancıları” suçlayan yetkililer, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu bazı yaralıların durumunun kritik olduğunu aktardı.

“Terör örgütlerinin” töreni “patlayıcı yüklü insansız hava araçlarıyla” hedef aldığını belirten Suriye ordusu, “bu korkakça ve eşi benzeri görülmemiş terör saldırısına” “sert bir şekilde karşılık verileceği” vadinde bulundu.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (OSDH) isimli kuruluş, saldırıda 60’tan fazla kişinin öldüğü bilgisini verdi. Ülke içerisinde geniş ağa sahip OSDH, dron saldırısında onlarca kişinin de yaralandığını duyurdu.

Saldırıyla ilgili olarak herhangi bir grup ismi verilmedi. Suriye’nin bir bölümünü kontrol eden radikal gruplar zaman zaman silahlı insansız hava araçları kullanıyor.

Paylaşın

Uluslararası Basın Özgürlüğü Ve Gazetecilik Kuruluşlarından Türkiye’ye Eleştiri

Türkiye’de temaslarda bulunan beş uluslararası basın özgürlüğü ve gazetecilik kuruluşu, temaslarının ardından yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin basın özgürlüğü krizinin geçtiğimiz yıl daha da derinleştiği” ifadelerine yer verildi ve eklendi:

“Gazetecilerin keyfi tutukluluk ve kovuşturma dahil olmak üzere, mesleki faaliyetlerinden ötürü ağır tehditlerle karşı karşıya kaldığı ve basına yönelik saldırı ve tehditlerden sorumlu olanlara karşı cezasızlığın artarak devam etti.”

Açıklamada ayrıca, “Gazetecilerin fiziksel güvenliği ciddi bir endişe konusu olmaya devam ediyor. Heyet, gazetecilerle yaptığı görüşmelerde, muhabirlerin güvenliğini tehdit eden birçok endişe verici örnekle karşılaştı ve yetkililerin bazı durumlarda etkili bir soruşturma yürütme ve güvenlik önlemleri sağlama görevlerini yerine getirmek yerine bu tehditlere göz yumduklarını gördü” denildi.

Açıklamanın devamında, siyasetçiler, hükümet yetkilileri ve mahkemelerin, eleştirel gazeteciliği “terör propagandası”, dezenformasyon veya ulusal güvenliğe tehditle eş tutmaya devam ettiği vurgulanırken, bu durumun “gazetecilerin fiziksel ve yasal savunmasızlığını daha da artırdığını” belirtildi.

Türkiye’yi ziyaret ederek çeşitli temaslarda bulunan beş uluslararası basın özgürlüğü ve gazetecilik kuruluşu misyonunu tamamlamasının ardından bir açıklama yayınladı.

Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) ve IPI Türkiye Ulusal Komitesi öncülüğünde Türkiye’ye gelen heyette yer alan Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi (ECPMF), Transavrupa Balkanlar ve Kafkasya Gözlemevi (OBCT) ve Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütlerinin temsilcileri tarafından yapılan açıklamada, “Türkiye’nin basın özgürlüğü krizinin geçtiğimiz yıl daha da derinleştiği. Gazetecilerin keyfi tutukluluk ve kovuşturma dahil olmak üzere, mesleki faaliyetlerinden ötürü ağır tehditlerle karşı karşıya kaldığı ve basına yönelik saldırı ve tehditlerden sorumlu olanlara karşı cezasızlığın artarak devam ettiği” ifade edildi.

Bu yıl yapılan TBMM ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından, Türkiye’de basın özgürlüğü açısından herhangi bir rahatlama görülmediği belirtilen açıklamada, “Aksine, gelecek yıl yapılacak yerel seçimler öncesinde eleştirel gazeteciler üzerindeki baskı artmaya devam ediyor. Şubat 2023’te meydana gelen yıkıcı depremler sırasında yerel medyanın özellikle hedef alınması, yetkililerin haber ve bilgi akışını kontrol etmeye yönelik çabalarının açık bir örneğiydi” denildi.

Türkiye’deki temasları esnasında gazetecilik kuruluşları, sivil toplum grupları, Anayasa Mahkemesi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ile Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu gibi kişi ve kurumlarla görüşen uluslararası gazetecilik kuruluşu üyeleri, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Demokrasi ve İlerleme Partisi (DEVA), Emek Partisi (EMEP) ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (YSP) milletvekilleriyle de bir araya geldi.

Uluslararası heyetin, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Derya Yanık, Dijital Mecralar Komisyonu Başkanı Hüseyin Yayman, Adalet Komisyonu Başkanı Cüneyt Yüksel, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ile görüşme talebi ise yanıtsız kaldı.

Heyetin açıklamasında, “Temel hakların ve hukukun üstünlüğünün korunmasından ve ülkede medya özgürlüğü ve medyada çok sesliliğin sağlanmasından sorumlu görevliler ve kamu makamlarıyla diyalog kurma fırsatı bulamamaktan üzüntü duyulduğu” dile getirildi.

Heyet, bu yıl yapılan ziyaretlerin öne çıkan başlıklarından birinin dezenformasyon yasası olduğunu, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun AKP’li başkanı tarafından geçn yıl, dezenformasyon yasasının gazetecileri cezalandırmak için kullanılmayacağı konusunda kendilerine güvence verildiğini, ancak geçen süreçte başta deprem haberleriyle ilgili olmak üzere, en az 20 gazetecinin dezenformasyon yasasına dayanılarak hedef alındığını ve bunlardan üçünün hapse atıldığını aktardı.

Beş basın özgürlüğü ve gazetecilik kuruluşunun açıklamasında, “Gazetecilerin fiziksel güvenliği ciddi bir endişe konusu olmaya devam ediyor. Heyet, gazetecilerle yaptığı görüşmelerde, muhabirlerin güvenliğini tehdit eden birçok endişe verici örnekle karşılaştı ve yetkililerin bazı durumlarda etkili bir soruşturma yürütme ve güvenlik önlemleri sağlama görevlerini yerine getirmek yerine bu tehditlere göz yumduklarını gördü” ifadelerini kullandı.

Açıklamanın devamında, siyasetçiler, hükümet yetkilileri ve mahkemelerin, eleştirel gazeteciliği “terör propagandası”, dezenformasyon veya ulusal güvenliğe tehditle eş tutmaya devam ettiğini vurgulayan heyet, bu durumun “gazetecilerin fiziksel ve yasal savunmasızlığını daha da artırdığını” belirtti.

Bir sonraki yerel seçimlerin önümüzdeki yıl Mart ayında yapılmasının planlandığını hayırlatan heyet, “Bağımsız haber ve bilginin serbest dolaşımı tüm demokratik seçimler için hayati bir koşul” ifadesini kullanarak, Türk hükümetini, “Özellikle seçim döneminde gazetecilerin işlerini tehditlere ve ihlallere maruz kalmadan yapabilmelerini güvence altına almaya” davet etti.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın