Türkiye, Yine “Demokratik Olmayan” Ülkeler Arasında

Uluslararası Demokrasi ve Seçim Yardımı Enstitüsü (IDEA) raporunda, Avrupa içinde “belirgin bir şekilde demokratik olmayan” diye nitelenen Türkiye’nin Avrupa’dan uzaklaştığı ve demokrasi göstergelerinin büyük bölümünde Avrupa ortalamasının çok altında kaldığı belirtildi.

Raporda yer verilen grafikte Türkiye sadece seçimlere katılım göstergesinde Avrupa ortalamasının üstünde, oy kullanma hakkı ve temel refah göstergelerinde ortalamaya yakın seviyede yer alırken sivil özgürlükler, adalete erişim, yerel demokrasi, uygulamaların kestirilebilirliği ve yargı bağımsızlığı göstergelerinde Avrupa ortalamasının çok altında kaldı.

Rapora göre şu an Avrupa’nın yüzde 53’lük bölümü haklar açısından yüksek demokrasi ülkelerinde yaşamasına rağmen düşük performanslı demokrasilerde yaşayanların oranı son on yılda büyük artış gösterdi. 2012 yılında Avrupa’da haklar açısından düşük performans sergileyen ülkelerde yaşayanların oranı yüzde 1 iken bu oran 2022’de yüzde 29’a ulaştı. Bu süreç içinde Türkiye, performans açısından “orta” seviyeden “düşük” seviyeye geriledi.

DW Türkçe’de yer alan habere göre; Stockholm merkezli Uluslararası Demokrasi ve Seçim Yardımı Enstitüsü (IDEA), dünyada demokrasinin durumuyla ilgili bugün açıkladığı yıllık raporunda ülkelerin yarısında demokrasinin gerilediğine işaret etti.

Rapora göre 2022 yılı, dünyada demokrasisi gerileyen ülkelerin sayısının demokraside gelişme yaşayan ülkelerin sayısını geride bıraktığı üst üste altıncı yıl oldu. Enstitü, bunun demokrasi raporlarının yayımlanmaya başladığı 1975 yılından bu yana en uzun gerileme süreci olduğuna işaret etti.

Raporda ülkelerin demokrasi performansı; temsil, haklar, hukukun üstünlüğü ve katılım olmak üzere dört ana kategori içinde 100’ü aşkın değişken üzerinden değerlendirildi.

Raporda Türkiye’nin de içinde bulunduğu Avrupa bölgesinin halen dünyada demokrasi açısından en yüksek performansı sergileyen bölge olduğu, ancak son beş yılda demokratik ülkelerde de gerileme kaydedildiği bildirildi. Almanya, Avusturya, Lüksemburg, Hollanda, Portekiz ve İngiltere gibi köklü ve güçlü demokrasilerde başta hukukun üstünlüğü ve basın özgürlüğü olmak üzere bir dizi göstergede gerileme yaşandığı kaydedildi.

Türkiye, “orta” seviyeden “düşük” seviyeye geriledi

Raporda Avrupa içinde “belirgin bir şekilde demokratik olmayan” diye nitelenen Türkiye, Azerbaycan, Belarus ve Rusya’nın Avrupa’dan uzaklaştığı ve demokrasi göstergelerinin büyük bölümünde Avrupa ortalamasının çok altında kaldığı belirtildi.

Raporda yer verilen grafikte Türkiye sadece seçimlere katılım göstergesinde Avrupa ortalamasının üstünde, oy kullanma hakkı ve temel refah göstergelerinde ortalamaya yakın seviyede yer alırken sivil özgürlükler, adalete erişim, yerel demokrasi, uygulamaların kestirilebilirliği ve yargı bağımsızlığı göstergelerinde Avrupa ortalamasının çok altında kaldı.

Rapora göre şu an Avrupa’nın yüzde 53’lük bölümü haklar açısından yüksek demokrasi ülkelerinde yaşamasına rağmen düşük performanslı demokrasilerde yaşayanların oranı son on yılda büyük artış gösterdi. 2012 yılında Avrupa’da haklar açısından düşük performans sergileyen ülkelerde yaşayanların oranı yüzde 1 iken bu oran 2022’de yüzde 29’a ulaştı. Bu süreç içinde Türkiye, Belarus ve Rusya performans açısından “orta” seviyeden “düşük” seviyeye geriledi.

Raporda Avrupa ülkelerinde demokratik göstergelerdeki gerilemelere örnekler verilirken 2017’den bu yana Avrupa’nın dünyada en fazla gösteri düzenlenen bölge haline geldiği kaydedildi. Gösterilerin ağırlıklı olarak artan enerji fiyatları, hayat pahalılığı, yolsuzluklar ve hakların korunması alanlarına odaklandığı belirtilirken Belarus, Türkiye ve Rusya’da hükümetlerin protesto gösterilerinin kapsamını güçlü bir şekilde sınırlandırmaya ve çok organize hale geldiğinde bilinçli olarak sivil toplumu baskı altına almaya teşebbüs ettiği kaydedildi.

Raporun sonuç bölümünde, Avrupa’nın çeşitli alanlardaki gerilemelere rağmen demokrasi açısından yüksek performans sergilemeye devam ettiği, “ancak Türkiye, Azerbaycan, Rusya ve Belarus’tan oluşan demokratik olmayan grubun izlediği rotanın, ağırlıklı olarak demokratik bir bölgede liberal olmayan ülkelerin genel istikrarı sarsacak etki yapabileceğini gösterdiği” belirtildi.

IDEA Genel Sekreteri Kevin Casas-Zamora, dünyada demokrasinin durumunu ele alan raporla ilgili yaptığı açıklamada, “Kısacası, demokrasi en olumlu tabiriyle durgun, ancak pek çok ülkede gerileyen bir durumda, yani hâlâ ciddi sorunlarla karşı karşıya” ifadesini kullandı.

“Seçimler, parlamentolar ve bağımsız mahkemeler gibi demokrasinin siperlerinde gözlemlenen zayıflamanın hukukun üstünlüğünün korunmasını ve siyasetçilerden hesap sorulmasını zorlaştırdığını” ifade eden Casas-Zamora, “Ancak yasama gibi pek çok resmi kurum zayıflarken gazetecilerden seçim görevlilerine ve yolsuzlukla mücadele müfettişlerine, daha gayriresmi alanda güçler dengesi için çalışanların otoriter ve popülist eğilimlere karşı başarılı mücadele verebileceği umudunu taşıyorum” dedi.

Paylaşın

Türkiye, Gıda Enflasyonunda Dünyada İlk 5’te

İktidar, yaşanan derin ekonomik krizden çıkmak için her gün yeni önlemler açıklarken, Türkiye, dünyada gıda fiyatlarının en çok arttığı ülkeler sıralamasında 4. sırada. Türkiye’den önce Venezuela, Lübnan ve Arjantin var.

Türkiye’den sonra ise sırasıyla Mısır, Surinam, Sierra Leone, Gana, Haiti ve İran yer alıyor.

Dünya Bankası, eylül ayı verilerine göre dünya genelinde gıda enflasyonunda ilk 10 ülkeyi yayımladı. Buna göre, listede Latin Amerika ülkesi Venezuela yüzde 318’lik yıllık gıda enflasyonuyla ilk sırada yer alırken, Lübnan yüzde 239’luk oranla ikinci sırada yer aldı. Bu iki ülke, iç siyasi krizler ve yaptırımlar nedeniyle iflas etmiş durumdalar.

Sözcü’nün aktardığına göre; Listede üçüncü sırada yüzde 150’lik gıda enflasyonu ile bir diğer Latin Amerika ülkesi Arjantin gelirken, dördüncü sırada yüzde 76’lık resmi oranla Türkiye yer aldı.

Türkiye’de ekim ayında Türk-İş, gıda enflasyonunu yüzde 84,29 olarak hesaplamıştı.

Dünya Bankası’nın listesinde Mısır yüzde 74’lük oranla beşinci olurken, bir diğer Latin Amerika ülkesi Surinam yüzde 65 ile altıncı, Afrika ülkeleri Sierra Leone ve Gana sırasıyla yüzde 63 ve 49’luk oranlarla yedinci ve sekizinci sıralarda yer aldı.

Karayipler ülkesi Haiti, yüzde 38’lik oranla listede dokuzuncu olurken, komşu İran yüzde 37’lik oranla onuncu oldu.

Dünya Bankası raporunda, dünya genelinde düşük gelirli ülkelerin yüzde 57,1’inin, alt orta gelirli ülkelerin yüzde 83’ünün, üst orta gelirli ülkelerin yüzde 59’unun, yüksek gelirli ülkelerin yüzde 64,3’ünün yüzde 5’in üzerinde gıda enflasyonuna sahip olduğu belirtildi.

Raporda, verisi takip edilen 170 ülkenin yüzde 77’sinde gıda enflasyonunun manşet enflasyonun üzerinde olduğuna işaret edildi.

Paylaşın

Bir Milyon 858 Bin Çocuk Sosyal Yardımla Okula Gidebiliyor

Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığınca hazırlanan programa göre, bu yıl ekonomik güçlükle mücadele eden bir milyon 858 bin 482 kişiye, çocuklarının okula gidebilmesi için Şartlı Eğitim Yardımı yapıldı.

Bu kapsamda ailelere toplam 1,2 milyar TL ödenirken hane başına sağlanan yardımın miktarı ise tartışma yaratacak türden. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın sitesinde yer alan bilgilere göre, ilköğretime devam eden bir kız çocuğu için aylık 100 TL, oğlan çocuğu için de 90 TL ödeniyor. Ayrıca ortaöğretime giden kız çocuğu için aylık 150 TL, oğlan çocuğu için ise 130 TL yardım yapılıyor.

Türkiye ekonomisinde yüksek enflasyon nedeniyle hayat pahalılığı durdurulamazken yurttaşların yaşamı her geçen gün daha da zorlaşıyor. Milyonlarca hanenin geçim sıkıntısıyla mücadele ettiği bu tablo, çocukların yaşamını da derinden etkiliyor.

Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda yer alan veriler çocuk yoksulluğunun sürdüğünü gözler önüne serdi. Verilere göre 1,5 milyondan fazla çocuk, en temel hakkı olan eğitim ve sağlık hizmetine ancak sosyal yardımlarla erişebiliyor.

Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığınca hazırlanan ve Resmi Gazete’de yayınlanan programa göre, bu yıl ekonomik güçlükle mücadele eden bir milyon 858 bin 482 kişiye, çocuklarının okula gidebilmesi için Şartlı Eğitim Yardımı yapıldı. Bu kapsamda ailelere toplam 1,2 milyar TL ödenirken hane başına sağlanan yardımın miktarı ise tartışma yaratacak türden. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın sitesinde yer alan bilgilere göre, ilköğretime devam eden bir kız çocuğu için aylık 100 TL, oğlan çocuğu için de 90 TL ödeniyor. Ayrıca ortaöğretime giden kız çocuğu için aylık 150 TL, oğlan çocuğu için ise 130 TL yardım yapılıyor.

Bu yardım, ihtiyaç sahibi olan ailelerin çocuklarının, örgün eğitime devam etmeleri için sağlanıyor. Ancak bu kapsama dahil edilen ailelerin çocuklarının okulda bir ayda dört günden fazla devamsızlık yapmama şartı var. Ayrıca Bakanlığın ödeme yaptığı kişilerin herhangi bir sosyal güvencesinin de bulunmaması gerekiyor. “Fırsat eşitliği ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi” için verilen destek kapsamında, geçen yılın Eylül ayı dahil olmak üzere 2 milyon 438 bin 865 kişiye ödeme yapıldı. Ancak aradan geçen bir yılda 580 bin 383 kişilik azalış yaşandığı görülüyor. Bakanlığın tespit edebildiği sosyal yardıma muhtaç halde olan çocuk sayısı 2021 yılının Ağustos ayında 2 milyon 357 bin 932’ydi. Bu sayı, 2020’nin ağustos ayında ise 2 milyon 451 bin 422 oldu.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2022 tarihli verilerine göre Türkiye’de 0-18 yaş arasındaki çocuk ve genç sayısı 22 milyon 578 bin 378. Bunun yüzde 25’ini 1’i 0-4 yaş grubu, yüzde 29,4’ünü 5-9 yaş grubu, yüzde 28,5’ini 10-14 yaş grubu ve yüzde 17,0’si ise 15-17 yaş grubu oluşturuyor.

DW Türkçe’den Uğur Şahin’e açıklamada bulunan Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden Prof. Dr. Adnan Gümüş, bu verilerin eğitimdeki eşitsizliğin boyutunu gösterdiğine işaret ediyor. Prof. Dr. Gümüş, yardım alanların sayısına ek olarak ‘çıraklık eğitimi’ olarak bilinen ve çocuk işçiliği tartışmalarına neden olan Mesleki Eğitim Merkezleri’nde bir milyon 300 bin çocuğun bulunduğunu aktarıyor. Ayrıca okullarda hiç kaydı bulunmayan 600 bin çocuğun olduğunu ifade ediyor.

“Yoksulluk nedeniyle eğitimden kopuş yaşandığının” altını çizen Prof. Dr. Gümüş, “400 bin civarında sığınmacı ve göçmen çocuk da var. Buna açıköğretime yönelen çocukları dahil ettiğimizde, 4 milyonun üzerinde bir rakama ulaşılıyor. Bu, milyonlarca çocuğun aşırı yoksulluk altında olduğunu gösteriyor” diyerek tabloyu özetliyor.

Prof. Dr. Gümüş, yoksulluğun derinleştiği, enflasyonunun yükseldiği süreçte yardım alan sayısında yaşanan düşüşe tepki gösteriyor. “Oysa bu rakamların daha da yukarıya çıkması gerekiyor” diyor ve ekliyor:

“Çünkü Türkiye’nin realitesi açık. 4-5 milyon civarındaki yoksul çocuğu aileleriyle birlikte düşünürsek, bu 20 milyon haneye tekabül eder. Onların da açlık sınırı civarında dolaştığı anlamına gelir.”

İktisadi, sosyal ve kültürel eşitliğin sağlanması gerektiğini ifade eden akademisyen, “Toplumsal eşitsizlikleri ve yoksulluğu çözebilirsek, okuldaki eşitsizliği de çözebiliriz” şeklinde konuşuyor.

Benzer tablo, ihtiyaç sahibi olan ailelere, 0-6 yaş arasındaki çocuklarını düzenli olarak sağlık kontrolüne göndermelerini de kapsayan Şartlı Sağlık Yardımı bilançosuna yansıdı. Yıllık Program’da aktarılanlara göre, bu destekten faydalanan sayısı 988 bin 41 oldu. Ağustos ayına dek bu yardım kapsamında yapılan ödemelerin tutarı kayıtlara 646 milyon TL olarak geçti. Derin yoksulluk altındaki hanelere sağlanan yardımın miktarı ise çocuk başına yalnızca aylık 100 TL.

Şartlı Sağlık Yardımı kapsamında hamile olan kadınlara ayda 200 TL, yeni doğum yapmış kadınlara ise en fazla iki ay olmak üzere 300 TL veriliyor. Hastanede doğum yapan annelere de bu yardım kapsamında bir kereliğine 500 TL ödeniyor. Şartlı Eğitim Yardımı’nda olduğu gibi, bu ödemelerden yararlanabilmek için hanede sosyal güvenceli bireyin bulunmaması gerekiyor. Buna ek olarak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Mütevelli Heyeti’nin ailenin ihtiyaç sahibi olduğuna kanaat getirmiş olması şart. Geçen yıl bir milyon 230 bin 784, bir önceki yıl ise 1 milyon 198 bin 259 çocuk, sağlık hizmetine bu yardım sayesinde ulaşabilmişti.

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Türkan Günay, yapılan yardım sayısının çok az olduğu düşüncesinde. Prof. Dr. Günay, “Bu kesinlikle ülkedeki çocuk nüfusunu kapsayacak bir şey değil” diyor.

Sağlık sisteminin ebeveynin çocuğu hastaneye götürmesi gerekmeden takip etmesi gerektiğine vurgu yapan Prof. Dr. Günay, şunları söylüyor: “Sağlık hizmeti, ailelerin talebi doğrultusunda değil, direkt sağlık hakkı çerçevesinde, herkesin ulaşabileceği şekilde planlanmalı. Sağlık sisteminin şartlı yardıma gereksinim duymayacak biçimde ülkede her çocuğa ulaşması gerekiyor. Bu hem çocuğun hakkı hem de yasal olarak bakanlığın yükümlülüğüdür.”

Sağlık ve eğitim desteğinde yaşanan düşünün aksine, Sosyal ve Ekonomik Destek (SED) programından yararlandırılan çocuk sayısında artış yaşandığı görülüyor. Yıllık Program’da belirtilenlere göre, ailesinin yanında bakımı sağlanamayan 164 bin 765 çocuk için destek verildi. Çocukların eğitim kademesine göre yapılan ödemeler, 2 bin 500 ila 4 bin 500 TL aralığında değişiyor. Ağustos ayı itibarıyla yapılan ödemelerin toplam tutarı ise 4 milyar 504 milyon 177 bin TL. Bu yardım, temel ihtiyaçları karşılanamadığı için ailesinden koparılma riski bulunan çocuklara yapılıyor. Geçen yıl Eylül ayı itibarıyla bu yardımdan faydalanan “yaşamlarını en düşük seviyede dahi sürdürmekte güçlük çeken” hane sayısı, 145 bin 783’tü.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2024 Yılı Bütçe Teklifi’nde SED kapsamındaki çocuk sayısında artış yaşanacağı öngörülüyor. Bakanlığın, önümüzdeki üç yıla ilişkin tahmini şöyle:

2024: 170 bin çocuk.
2025: 200 bin çocuk.
2026: 210 bin çocuk.

Sosyal politika alanındaki çalışmalarıyla bilinen Prof. Dr. Meryem Koray’a göre, bu veriler, sosyal politikanın uygulanmadığının bir göstergesi. Türkiye’nin bir sosyal yardım devletine dönüştüğü görüşünde olan Prof. Dr. Koray, yardıma muhtaç hale gelenlerin sayısının artmasını, “Geçim darlığı ortada. Bu, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumla uyuşan bir gösterge” sözleriyle değerlendiriyor.

Bu sosyal yardım cenderesinden nasıl çıkabilir?

Prof. Dr. Meryem Koray, yurttaşların derin yoksulluğa sürüklenmesini engelleyecek politikalar uygulanması gerektiğine dikkat çekiyor. Fakat önleyici adımların yıllardan beri atılmadığını savunuyor. Prof. Dr. Koray, özellikle gelir dağılımı, işsizlik ve sosyal güvenliğe ilişkin hamlelere işaret ediyor, “Bunlara dair uygulamalar gerekiyordu ki böylece himmete muhtaç olan sayısı artmasın” diyor.

“Neoliberal politikaların uygulandığı dönemlerde, bütün ülkelerde sosyal politikanın gerilediğini” söyleyen Prof. Dr. Meryem Koray, “Türkiye, bunun uç örneklerinden bir tanesi” ifadesini kullanıyor.

Paylaşın

Türkiye, OECD Ülkeleri Arasında İşsizlikte Zirveyi Zorluyor

Ağustos 2023 itibariyle OECD üyeleri arasında işsizlik oranının en yüksek olduğu ülkeler İspanya (yüzde 11,5), Yunanistan (yüzde 10,9) ve Kolombiya (yüzde 9,5) oldu. Türkiye de bu ülkelerin ardından yüzde 92 ile dördüncü sırada.

OECD’de işsizlik ortalaması yüzde 5,9 olurken OECD’de bu oran yüzde 4,8. İşsizlik oranının en düşük olduğu ülke ise yüzde 2,4 ile Güney Kore oldu. Almanya’da yüzde 3 olan işsizlik oranı Fransa’da yüzde 7,3 gerçekleşti.

Türkiye ekonomisi cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanlığına oturmasıyla “rasyonel zemine” dönmeye çalışıyor. Henüz bu politikaların tesirlerini yansıtan veriler oldukça sınırlı ve Bakan Şimşek’e göre ‘zamana ihtiyaç var’.

Mevcut veriler ise Türkiye açısından çok parlak değil. Türkiye, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üyeleri arasında istihdam oranının en düşük olduğu ülke. Türkiye aynı zamanda işgücüne katılma oranının en düşük olduğu üçüncü ülke durumunda. İşsizlik oranın da da Türkiye zirveyi zorluyor.

İstihdam, işsizlik ve işgücüne katılım oranlarında Türkiye OECD ve AB üyeleri arasında kaçıncı sırada?

İstihdamda sonuncu sırada

OECD verilerine göre 15-64 yaş arasındaki kişilerde 2023 ikinci çeyrekte Türkiye’de istihdam yüzde 53,6 oldu. Bu oran OECD’de yüzde 70,1; AB’de ise yüzde 70,5. Tüm üyeler içinde Türkiye son sırada.

Zirvede ise yüzde 84,7 ile İzlanda bulunurken ardından Hollanda (yüzde 82,5) ve İsviçre (yüzde 80,7) geliyor. Almanya’da istihdam oranı yüzde 77,5 olurken Fransa’da yüzde 68,5 gerçekleşti.

İşgücüne katılımda sondan üçüncü

Türkiye işgücüne katılma oranında ise OECD üyeleri arasında sondan üçüncü sırada. Türkiye’de 2023 yılının ikinci çeyreğinde işgücüne katılma oranı yüzde 53,3 oldu. Bu oran AB’de yüzde 57,9; OECD’de ise yüzde 60,9 gerçekleşti.

İstihdamda olduğu gibi işgücüne katılım oranı da en yüksek İzlanda’da (yüzde 75,4)Bu oran Birleşik Krallık’ta yüzde 63,6, ABD’de yüzde 62,6 ve Almanya’da yüzde 61,6 oldu.

İşgücüne katılımın Türkiye’den daha düşük olduğu ülkeler ise İtalya (yüzde 49,8) ve Yunanistan (yüzde 52,4) oldu.

İşsizlikte zirveyi zorluyor

Ağustos 2023 itibariyle işsizlik oranının en yüksek olduğu ülkeler İspanya (yüzde 11,5), Yunanistan (yüzde 10,9) ve Kolombiya (yüzde 9,5) oldu. Türkiye de bu ülkelerin ardından yüzde 92 ile dördüncü sırada.

OECD’de işsizlik ortalaması yüzde 5,9 olurken OECD’de bu oran yüzde 4,8. İşsizlik oranının en düşük olduğu ülke ise yüzde 2,4 ile Güney Kore oldu. Almanya’da yüzde 3 olan işsizlik oranı Fransa’da yüzde 7,3 gerçekleşti.

OECD’nin Türkiye verileri Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı resmi verilere dayanıyor.

AK Parti, 12 Haziran 2011 seçim beyannamesinde açıkladığı 2023 ekonomik hedeflerinin oldukça gerisinde kalmıştı. Şimşek yönetimindeki ekonomi yönetimi başta faizler olmak üzere ciddi politika değişikliğine gitti.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

İsrail’den Türkiye’deki Diplomatlarını Geri Çekme Kararı

İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen, “Türkiye’den yapılan sert açıklamalar karşısında, İsrail-Türkiye ilişkilerinin yeniden değerlendirilmesi amacıyla Türkiye’deki diplomatik temsilcilerin geri gönderilmesi talimatını verdim” açıklamasını yaptı.

Haber Merkezi / Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, daha önce yaptığı bir konuşmada Hamas için “terör örgütü değil, kurtuluş ve mücahitler grubudur” ifadesini kullanmıştı. Bugünkü ‘Büyük Filistin Mitingi’nde de konuşan Erdoğan, “İsrail’i savaş suçlusu olarak dünyaya ilan edeceğiz” demişti.

Gazze’deki Filistin Sağlık Bakanlığı, İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze’ye yaptığı saldırılarda 3500’den fazlası çocuk olmak üzere toplam 7703 kişinin öldüğünü açıkladı. Dün geceki yoğun bombardımanın yol açtığı can kaybı konusunda ise henüz bilgi yok.

İsrail, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Gazze’ye yönelik saldırıları sert sözlerle eleştirmesi sonrası Türkiye’deki diplomatlarını geri çağırdı. İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

“Türkiye’den gelen ciddi açıklamaları göz önünde bulundurarak, İsrail ve Türkiye arasındaki ilişkileri yeniden değerlendirmek üzere diplomatik temsilcilerin geri çağrılması talimatını verdim.”

İsrail’in İstanbul başkonsolosluğundan geçtiğimiz günlerde yapılan açıklamada da yurt dışında giderek artan “terörist tehditler” gerekçe gösterilerek İsrail vatandaşlarından kendi güvenlikleri için Türkiye’yi mümkün olan en kısa sürede terk etmeleri çağrısında bulunulmuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, daha önce yaptığı bir konuşmada Hamas için “terör örgütü değil, kurtuluş ve mücahitler grubudur” ifadesini kullanmıştı. Bugünkü ‘Büyük Filistin Mitingi’nde de konuşan Erdoğan, “İsrail’i savaş suçlusu olarak dünyaya ilan edeceğiz” demişti.

İsrail ile Türkiye ilişkileri son dönemde normalleşme emareleri gösteriyordu. İki ülke karşılıklı büyükelçilerini atama kararı almış ve Erdoğan’ın İsrail’i ziyaret etmesi bekleniyordu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu için bulundukları New York’ta uzun yıllar sonra bir araya gelmişti.

İsrail’den açıklama: Kuvvetlerimiz şu anda Gazze Şeridi’nde

Öte yandan İsrail Savunma Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi dört dakikalık bir video güncellemesi yayınlayarak İsrail’in savaşın bir sonraki aşamasına geçtiğini söyledi. “Kuvvetlerimiz şu anda Gazze Şeridi’nde operasyonlarını sürdürüyor” diyen Halevi, “isabetli ve yoğun ateşle” desteklendiklerini sözlerine ekledi.

Halevi, İsrail’in “en iyi asker ve komutanlarının” şu anda Gazze’de olduğunu ve son birkaç gün içinde ordu güçlerinin “Hamas terör örgütünün komutanlarını hedef almaya ve ortadan kaldırmaya devam ettiğini” söyledi.

İsrail’in savaş hedeflerinin “kara harekatı gerektirdiğini” belirten Halevi, “Düşmanı açığa çıkarmak ve yok etmek için topraklarına güç kullanarak girmekten başka yol yok” dedi. Halevi açıklamasını “Biz kazanacağız” diye bitirdi.

Paylaşın

İsveç’in NATO Üyeliği İçin “28-29 Kasım” İşaret Edildi

Türkiye’nin ve Macaristan’ın onay süreçlerini tamamlamasının ardından NATO’ya (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) katılması beklenen İsveç için, NATO dışişleri bakanlarının toplanacağı 28-29 Kasım tarihleri işaret edildi.

İsveç ve Finlandiya, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından askeri tarafsızlık ilkesinden vazgeçerek 2022’nin Mayıs ayında NATO’ya üye olabilmek için resmi başvuruda bulunmuştu. Finlandiya 4 Nisan 2023’te NATO’nun 31’inci üyesi olarak İttifak’a katılırken, İsveç ise Türkiye’nin itirazı nedeniyle NATO’ya katılma hedefini gerçekleştirememişti.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsveç’in NATO’ya Katılım Protokolü’nü dün imzalamasının ardından İttifak üyesi ülkelere bir yazı gönderdi. Alman haber ajansı dpa’nın diplomatik çevrelerden edindiği bilgilere göre Stoltenberg, İsveç’in resmen üyeliğe kabulü için, Brüksel’de NATO dışişleri bakanlarının toplanacağı 28-29 Kasım tarihlerine işaret etti.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsveç’in NATO’ya Katılım Protokolü’nü imzaladığını duyurmuştu. İletişim Başkanlığı’nın X hesabından yapılan paylaşımda,” İsveç’in NATO’ya Katılım Protokolü, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından 23 Ekim 2023 tarihinde imzalanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sevk edilmiştir” ifadeleri yer almıştı. İsveç’in üyeliği için NATO üyelerinden sadece Türkiye ve Macaristan’da meclis süreci henüz tamamlanmadı.

İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, dün X hesabından yaptığı açıklamada şimdi konuyu ele alma sırasının meclise geldiğini belirterek NATO’ya üye olmayı “sabırsızlıkla beklediklerini” ifade etti. Stoltenberg de İsveç’in “hızlı bir şekilde” NATO üyesi olmasını beklediklerini açıkladı.

TBMM’den geçmesine kesin gözüyle bakılıyor

İsveç’in NATO’ya Katılım Protokolü’nün ne zaman TBMM’nin gündemine geleceği henüz bilinmiyor. Protokolün TBMM Genel Kurulu’nda oylamaya sunulmasından önce, TBMM’nin Dışişleri Komisyonu’ndan da geçmesi gerekiyor.

TBMM Başkanlığı’nın protokolü önce Dışileri Komisyonu’na göndermesi, komisyonun onayının ardından protokolün TBMM Genel Kurulu’na gönderilmesi bekleniyor. TBMM Genel Kurulu’nda yapılacak oylamanın ardından İsveç’in NATO’ya üye olması için gereken onay süreci tamamlanmış oluyor. Uzmanlar protokolün TBMM’den geçmesine kesin gözüyle bakıyor.

İsveç ve Finlandiya, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından askeri tarafsızlık ilkesinden vazgeçerek 2022’nin Mayıs ayında NATO’ya üye olabilmek için resmi başvuruda bulunmuştu. Finlandiya 4 Nisan 2023’te NATO’nun 31’inci üyesi olarak İttifak’a katılırken, İsveç ise Türkiye’nin itirazı nedeniyle NATO’ya katılma hedefini gerçekleştirememişti.

Türkiye, “PKK gibi terör örgütleri ile yeterince mücadele etmediği” gerekçesiyle İsveç’in üyeliğini uzun süre bloke etmişti. İsveç, Türkiye’nin talepleri üzerine terörle mücadele yasalarını sertleştiren değişiklikleri yürürlüğe sokmuştu. İsveç’in Türkiye’nin taleplerini karşılamaya yönelik adımları neticesinde Türkiye Temmuz ayında Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta yapılan zirvede İsveç’in üyeliğine yönelik itirazını kaldırmıştı.

Türkiye’nin ve Macaristan’ın onay süreçlerini tamamlamasının ardından İsveç’in 32’inci üye olarak NATO’ya katılması bekleniyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Son 5 Yılda Patronların Karı 8 Kat Arttı

2021-2022 arasındaki son 1 yılda 500 büyük sanayi kuruluşunun karı yüzde 121 artarken aynı dönemde çalışan başına maaş ve ücret ödemeleri yüzde 78 yükseldi. Son 2 yılda ise dev patronların kârı yüzde 425 artarken işçi ödemeleri yüzde 125 yükseldi.

2017-2022 arasını kapsayan son 5 yılda ise 500 büyük sanayi kuruluşunun karı yüzde 815 artarken çalışan başına maaş ve ücret ödemesi yüzde 250 artış gösterdi.

Enflasyon 2022 yılında son 20 yılın zirvesini gördü. Ekim 2022’de yıllık enflasyon yüzde 86’ya kadar çıkarken sene sonunda yıllık enflasyon 64,3 olarak gerçekleşti.

Son dönemde asgari ücret ve memur maaşlarında ciddi artışlar yaşandı. Ancak Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek yaptığı ardı ardına açıklamalar ile ücret artışlarının artık böyle gitmeyeceğinin sinyallerini verdi. Eylül ayında “Bundan sonra ücret düzenlemeleri hedef enflasyona göre yapılacak” diyen Bakan Şimşek ekim ayında da yüksek ücret artışlarının yüksek enflasyona yol açtığını savundu. Şimşek’in bu açıklamasına tepkiler de gecikmedi.

Peki, yüksek enflasyon memur ve işçiye mi yoksa patronlara yarıyor? Resmi veriler ne diyor? Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) bu konudaki tespitleri neler?

İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) hazırladığı Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu (İSO 500) araştırmasına göre, son yıllarda patronların kâr artışı çalışan başına yaptıkları maaş ve ücret ödemelerinden çok daha yüksek olmaya başladı.

Buna göre 2018 yılında 500 kuruluşun vergi öncesi kârı 63,5 milyar lira iken bu değer 2021 yılında 219,5 milyar liraya çıkarken 2022 yılında ise 485,4 milyar TL’ye ulaştı. Aynı dönemde çalışan başına aylık maaş ve ücret ödemesi 6 bin 859 liradan 11 bin 500 liraya; son olarak da 20 bin 502’ye çıktı.

Yıllık değişim oranları patron ve emekçiler için artışı gösteriyor. Buna göre 2021-2022 arasındaki son 1 yılda 500 büyük sanayi kuruluşunun kârı yüzde 121 artarken aynı dönemde çalışan başına maaş ve ücret ödemeleri yüzde 78 yükseldi. Son 2 yılda ise dev patronların kârı yüzde 425 artarken işçi ödemeleri yüzde 125 yükseldi.

2017-2022 arasını kapsayan son 5 yılda ise 500 büyük sanayi kuruluşunun kârı yüzde 815 artarken çalışan başına maaş ve ücret ödemesi yüzde 250 artış gösterdi.

Patronların kârı ile işçi ödemelerindeki yıl yıl değişime ve yıllık enflasyon oranına birlikte bakıldığında ise oldukça çarpıcı bir sonuç ortaya çıkıyor. Enflasyon artınca patronların kârı hızla yükselirken çalışan başına maaş ve ücret ödemesi enflasyona yakın seyrediyor. Kısacası İSO 500 verilerinde yüksek enflasyon büyük şirketlerin oldukça işine geliyor.

Örneğin 2018 yılında bir önceki yıla İSÖ 500’ün kârı yüzde 19,7 artarken çalışan başına maaş ve ücret ödemesi de yüzde 17,3 artıyor. 2018 sonunda yıllık enflasyon ise yüzde 20,3 oluyor .

2019’da yıllık enflasyon yüzde 11,8 iken çalışan başına ödemeler yüzde 19,4 artıyor; patronların kârı ise yüzde 3 düşüyor.

Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasını da içeren yeni ekonomik modele geçilen 2021’de yıllık enflasyon yüzde 26,3 iken 500 dev şirketin kârı yüzde 137; çalışan başına ödeme ise yüzde 26 artıyor. 2022’de ise yıllık enflasyon yüzde 64,3 iken çalışan başına ödeme yüzde 78,3 artıyor. En büyük 500 kuruluşun kârı ise yüzde 121,2 artıyor.

Öte yandan, İSO 500 raporlarına göre ödenen maaş ve ücretlerin net katma değerdeki payı da son yıllarda büyük bir düşüş içinde. 2019’da yüzde 52 olan bu pay 2021’de yüzde 32’ye kadar geriledi.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı veriler de işgücünün milli gelirden aldığı payın son yıllarda düşerken patronların aldığı oranın arttığı net bir şekilde gösteriyor.

Buna göre Türkiye’nin 2022 yılı Gayrisafi Yurtiçi Hasılası (GSYH) 5 trilyon 11 milyar 776 milyon TL oldu. Bunun 3 trilyon 536 milyarı işgücü ödemelerine gitti. Net işletme artığı/karma gelir ise 7 trilyon 2015 milyar lira oldu. Milli gelirin yüzde 23,55’i işgücü ödemelerine giderken net işletme artığı/karma gelirin payı yüzde 48,06 gerçekleşti. Bu oranlar 2019 yılında yüzde 31,3’e karşılık yüzde 42,7 idi.

IMF’nin Temmuz 2023 tarihli raporuna göre Avrupa’daki enflasyonun en büyük sebebi şirket kârları. Avrupa’daki enflasyonu en çok artıran kalemlerin başında son iki yıldır şirket kârları geliyor. Şirket kârları enflasyonun neredeyse yarısının sebebi.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ne dedi?

Mehmet Şimşek katıldığı bir televizyon programında yüksek ücret artışı ile yüksek enflasyon arasında sarmal olduğunu şöyle savundu: “Eğer bir bu enflasyonu kalıcı bir şekilde tek haneye indireceksek gelirler politikasının da o hedeflere uyumlu olması lazım. Bir süre sonra enflasyonla uyumlu bir artış düzeni.

Çünkü öbür türlü bir sarmala giriyorsunuz. Yüksek artışlar, ücret artışları, yüksek enflasyon ve burada kazanan yok. Belirsizlik artıyor ve burada iş yapmak zorlaşıyor. Dolayısıyla bizim bu kısır döngüyü kırmamız lazım. Bir bu kısır döngüyü sadece ücret politikaları üzerinden değil, para politikalarını rasyonelleştirerek yapacağız.”

Öte yandan akademisyen, gazeteci ve siyasetçiler Mehmet Şimşek’in bu açıklamasına tepki gösterdi. Kocaeli Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aziz Çelik sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada “OVP’de 2024 enflasyon hedefi olarak % 33 yazdığınız günlerde memurlara %26,5 zam veren siz değil misiniz? İşinize geldiğinde enflasyon hedefi, işinize gelmediğinde o bile yok!” ifadelerini kullandı.

Gazeteci Alaattin Aktaş da “Kafam karıştı! 2024 için memura verilen zam %15+%10, yani birikimli %26.5. TCMB’nin enflasyon tahmini %33. Şimdi %26.5, %33’e eşit ya da ondan büyük mü yani? Anlayan bana da anlatsın!” yorumu yaptı.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

İsveç’in NATO’ya Üyeliği: Erdoğan Katılım Protokolü’nü İmzaladı

İletişim Başkanlığı, “İsveç’in NATO’ya Katılım Protokolü, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından 23 Ekim 2023 tarihinde imzalanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sevk edilmiştir” açıklamasında bulundu.

Haber Merkezi / İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada Erdoğan’ın kararından memnuniyet duyduklarını belirterek “Artık bu meseleyi ele alma sırası Meclis’te” dedi ve NATO üyesi olmayı umduklarının altını çizdi.

İsveç’in NATO’ya (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) Katılım Protokolü’nün Meclis’te ne zaman oylanacağı henüz bilinmiyor.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, 7 Eylül’de yaptığı açıklamada,  “TBMM bu sonbaharda yeniden açıldığında İsveç’in üyeliğinin en kısa sürede onaylanmasını bekliyorum” demişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsveç’in Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) katılım protokolünü imzalayarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ye (TBMM) sevk etti.

İletişim Başkanlığı’nın sosyal medya hesabında yapılan paylaşımda, “İsveç’in NATO’ya Katılım Protokolü, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından 23 Ekim 2023 tarihinde imzalanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sevk edilmiştir” ifadeleri kullanıldı.

Finlandiya ve İsveç, Rusya’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’yı işgalinin ardından onlarca yıldır sürdürdükleri askeri tarafsızlık ilkesinden vazgeçerek NATO’ya katılmak için Mayıs 2022’de ortak başvuruda bulunmuştu.

Ancak Türkiye, 2023 Temmuz ayında Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta yapılan NATO zirvesinde sağlanan mutabakatın ardından İsveç’in üyeliğine itirazı kaldırmıştı. Mutabakat metninde NATO desteği karşılığında İsveç’in oluşturulacak Güvenlik Paktı çerçevesinde terörle mücadele konusunda Türkiye’ye güvence verdiği belirtilmişti.

Bir ülkenin NATO’ya üye olabilmesi için İttifak üyesi ülkelerin hükümetlerinin yanı sıra meclislerinin de onay vermesi gerekiyor. İttifak ülkeleri arasında Türkiye gibi Macaristan da İsveç’in üyeliğini henüz onaylamadı. Macaristan’dan yapılan açıklamada, Türkiye’nin tutumunun beklendiği bildirilmişti.

Türkiye ne aldı?

Ankara daha önce Finlandiya ve İsveç’in üyeliklerini onaylamayacağını, bu iki ülke terör konusunda gerekli adımları atmadıkları ve istenilen isimleri iade etmedikleri sürece NATO’ya üye olamayacaklarını söylemişti.

Özellikle İsveç’te yapılan Kuran yakma eylemleri Ankara tarafından sert tepkiyle karşılandı. Ne var ki, önce Finlandiya ardından da İsveç’in NATO üyeliklerine dair vetolar arka arkaya kaldırıldı.

Her iki ülke de NATO üyelik sürecinde terör yasalarında yeni düzenlemeler yaptı ancak Türkiye’ye herhangi bir terör suçlusunun iadesini gerçekleştirmiş değil.

Ancak Türkiye’nin vetoları kaldırarak ABD ile olan uçak satışları konusunda ilerleme kaydedebileceği düşünülüyor.

Paylaşın

Bütçe Açığı Yüzde 1027 Arttı

2019 yılından bu yana bakıldığında bütçenin açık vermediği dönem yok. 2023 Ocak – Eylül döneminde gelirler 3 trilyon 440 milyar lira olurken harcamalar 3 trilyon 953 milyar lira gerçekleşti. Aradaki fark ise 512,6 milyar TL.

Başka bir ifadeyle 2023 Ocak – Eylül döneminde geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre bütçe açığı artışı yüzde bin 27 oldu.

Eskiyen ‘yeni ekonomik model’den ‘rasyonel bir zemine dönme’ çabasındaki Türk ekonomisinde bütçe açığı rekor seviyelere ulaştı.

Ocak-Eylül döneminde bütçe açığı 2022 yılının aynı dönemine göre 10 kattan fazla artış gösterdi. Geçtiğimiz yıl bu dönemde 45,5 milyar TL olan merkezi yönetim bütçe açığı 512,6 milyar liraya tırmandı. Bu dönemdeki artış oranı yüzde bin 27 oldu. Ocak-Eylül döneminde faiz gideri ise önceki yıla göre yüzde 127 artarak 470,9 milyar lira oldu.

2021 son çeyreğinde “yeni ekonomik modele” geçen Türkiye hızla yükselen ve rekor kıran enflasyon sonrası 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından politika değişikliğine gitti. Hazine ve Maliye Bakanlığı görevini üstlenen Mehmet Şimşek selefi Nureddin Nebati’nin yanında görev teslim töreninde “Rasyonel bir zemine dönme dışında seçenek kalmamıştır” açıklaması yapmıştı. Şimşek döneminde değişen Merkez Bankası faizi kademeli ancak keskin şekilde arttırmıştı.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın açıkladığı merkezi yönetim bütçe raporu bu sene işlerin iyi gitmediğini gösteriyor. Ocak-Eylül döneminde gelirler 3 trilyon 440 milyar lira olurken harcamalar 3 trilyon 953 milyar lira gerçekleşti. Aradaki fark ise 512,6 milyar TL.

2019 yılından bu yana bakıldığında bütçenin açık vermediği dönem yok. Ancak 2023’te rekor bir artış söz konusu. 2021’de bu dönemde açık 61,9 milyar TL iken 2022’de 45,5 milyar liraydı. Açık 2020’nin aynı döneminde 140,6 milyar TL gerçekleşmişti.

Ocak-Eylül 2023’te geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre bütçe açığı artışı yüzde bin 27 oldu. Bu da 10 kattan fazla artış demek.

Bakanlığın verilerine göre bütçe açığının önemli sebeplerinden birisi faiz giderlerindeki artış. Ocak-Eylül 2022’de 207,7 milyar lira olan faiz gideri 2023’ün aynı döneminde 470,9 milyar liraya ulaştı. Bu da yüzde 127 artış demek.

Son 5 yıla bakıldığında bu dönemde faiz giderlerinin en çok yükseldiği yıl 2023 oldu. Faiz giderleri 2022’de önceki yıla göre yüzde 45 artarken 2021 ve 2020’de bu dönemdeki yıllık artış yüzde 32 olmuştu.

Kur Korumalı Mevduat’ın maliyeti kaç?

Hükümet 2021 sonunda Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasını devreye sokmuştu. Bütçede “Mevduat ve Katılma Hesaplarının Kur Artışlarına Karşı Korunmasına İlişkin Giderler” başlığıyla bulunan KKM gideri 2023 yılında eylül sonuna kadar 59,4 milyar lira oldu.

Mehmet Şimşek, bakanlığı devraldıktan sonra KKM uygulamasından çıkış politikasına geçti.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Gazze’deki Hastane Katliamı; Türkiye, 3 Günlük Milli Yas İlan Edecek

Türkiye, İsrail gerçekleştirdiği ve en az 500 kişinin hayatını kaybettiği Gazze’deki hastane saldırısı nedeniyle 3 günlük ulusal yas ilan edecek. Açıklama, AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin’den geldi.

Haber Merkezi / Türkiye’nin bugün, gün içinde Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile 3 gün ulusal yas ilan edeceğini söyleyen Özlem Zengin, “Bu konuyu hangi seviyede algıladığımızın görülmesi açısından önemlidir. Türkiye’nin bir örneklik teşkil edeceğini inanıyorum.” dedi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) grubu bulunan altı siyasi parti, hastane saldırısını kınayan ortak bir bildiri yayınladı. Bildiride, “İnsanlık suçu olan bu saldırıları en şiddetli biçimde kınıyoruz” ifadelerine yer verildi.

AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin, CHP Grup Başkanvekili Burcu Köksal, Yeşiller ve Sol Parti Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, MHP Grup Başkanvekili Levent Bülbül, İYİ Parti Grubu Temsilcisi Dursun Ataş ve Saadet Partisi Grup Başkanvekili İsa Mesih Şahin tarafından imzalanan ortak bildiride, Filistin ve İsrail’deki gelişmelerin dikkatle izlendiği belirtilerek “Gazze’de hastanelerin hedef alınması sonucunda, yüzlerce Filistinlinin hayatını kaybetmesinden ve bir o kadarının da yaralanmasından derin üzüntü duyuyoruz” denildi.

“İsrail’in Gazze halkına karşı uluslararası hukuka ve uluslararası insancıl hukuka aykırı saldırılarını artırarak sürdürmesini esefle karşılıyoruz” denilen bildiride, dünya parlamentoları, uluslararası toplum ve kuruluşları saldırılara karşı tutum ve inisiyatif almaya çağrıldı.

Uluslararası kurumlardan saldırıya kınama

Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel, Gazze’de hastanenin bombalanmasıyla ilgili, “Çok fazla ölü var. Bu, orada yaşayan insanlar için sahadaki dramatik durumu gösteriyor.” dedi.

Birleşmiş Milletler (BM), Gazze’deki El Ehli Vaftiz Hastanesi’ne yönelik saldırıyı şiddetle kınayarak, siviller ve sağlık tesislerine yönelik saldırıların sonlandırılması çağrısında bulundu

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Gazze’deki El Ehli Vaftiz Hastanesine yapılan saldırıyı güçlü şekilde kınadı. DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, X sosyal medya platformundan el-Ehli Baptist Hastanesine yönelik saldırıya ilişkin paylaşımda bulundu.

Ghebreyesus, “İlk haberler yüzlerce ölü ve yaralı olduğuna işaret ediyor. Sivillerin ve sağlık hizmetlerinin derhal korunması için çağrıda bulunuyoruz.” ifadelerini kullandı. Direktör Ghebreyesus, Gazze’nin kuzeyindeki hastanelerin tahliye talebinin (İsrail tarafından yapılan) geri alınmasını talep ettiklerini kaydetti.

Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü, “İsrail’in Gazze Şehrinde hastaları tedavi eden ve yerinden edilmiş Gazzelilere ev sahipliği yapan hastanenin bombalaması karşısında dehşete düştük. Yüzlerce insanın öldürüldüğü bildiriliyor. Bu bir katliamdır. Kesinlikle kabul edilemez” açıklaması yaptı.

İsrail, Hamas’ın 7 Ekim’de gerçekleştirdiği operasyonun ardından Gazze’yi havadan vurmaya başlamıştı. Gazze’ye su, gıda, elektrik ve yakıt tedarikine izin vermeyen ve bölgeye yönelik ablukayı sürdüreceğini duyuran İsrail, olası bir kara harekâtı için hazırlıklarını da sürdürüyor.

Filistinli yetkililer, İsrail’in Gazze’ye düzenlediği hava saldırılarında şu ana kadar 3 binden fazla kişinin hayatını kaybettiğini duyurdu. İsrail ise Hamas saldırıları sonucunda bin 400’ü aşkın vatandaşının yaşamını yitirdiğini açıkladı.

Milli yas (ulusal yas) nedir?

Ulusal yas veya millî yas, bir ülkenin halkının büyük bölümü tarafından yerine getirilen yas tutma ve anma eylemlerinin gerçekleştirildiği günlerdir. Bu günler; o ülkeden veya başka bir yerden önemli bir kişinin veya kişilerin ölümü, cenazesi veya bunların yıl dönümü nedeniyle hükûmetler tarafından ilan edilir.

Ayrıca, bir ülkede gerçekleşen doğal afet, facia, kaza, savaş veya terör saldırısı sonrasında da ulusal yas ilan edilebilir. Bayrakların yarıya indirilmesi ve saygı duruşu yaygın olarak gerçekleştirilen bir ritüeldir.

Paylaşın