Küresel Kalkınma Merkezi: Türkiye ‘En Kırılgan Ekonomiler’ Arasında

Küresel mali koşullardaki kötüleşme nedeniyle en fazla savunmasız durumda kalan ülkelerin başında Sri Lanka, Arjantin gösterilirken, Türkiye, Tunus, Pakistan, Bolivya, Mısır’ın ardından sondan 7 sırada yer aldı. Türkiye’yi El Salvador ve Brezilya izledi.

Dayanıklılık göstergesi, bir dış şokun gerçekleşmesi durumunda hangi ülkelerin ekonomik ve mali açıdan en çok etkileneceğini ortaya koymaya çalışıyor. Bu incelemede ortaya konan bulgular, Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve hükümetler tarafından yayınlanan verilere dayanıyor.

Küresel Kalkınma Merkezi tarafından yayınlanan dayanıklılık göstergesi, bir dış şokun gerçekleşmesi durumunda hangi ülkelerin ekonomik ve mali açıdan en çok etkileneceğini ortaya koyuyor.

Eurnews Türkçe’nin aktardığına göre; Merkezi Washington’da bulunan Küresel Kalkınma Merkezi tarafından gelişmekte olan 37 ülke içinde yapılan “dış şoklara karşı dayanıklılık” klasmanında Türkiye sondan 7. sırada yer aldı.

Listede küresel mali koşullardaki kötüleşme nedeniyle en fazla savunmasız durumda kalan ülkelerin başında Sri Lanka, Arjantin gösterildi. Türkiye, Tunus, Pakistan, Bolivya, Mısır’ın ardından sondan 7 sırada yer aldı. Türkiye’yi El Salvador ve Brezilya izledi.

Araştırma, 37 gelişmekte olan ülke içinde Endonezya, Peru ve Bulgaristan’ın gruptaki en dirençli ülkeler olduğunu ortaya koyarken, Çin’in Covid-19 salgını öncesi dönemden bu yana mali dayanıklılıkta keskin bir bozulma yaşadığı uyarısı yapıldı.

Dayanıklılık göstergesi nedir?

Küresel Kalkınma Merkezi tarafından yayınlanan dayanıklılık göstergesi, bir dış şokun gerçekleşmesi durumunda hangi ülkelerin ekonomik ve mali açıdan en çok etkileneceğini ortaya koymaya çalışıyor. Bu incelemede ortaya konan bulgular, Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve hükümetler tarafından yayınlanan verilere dayanıyor.

Buna göre Çin, 37 ülkeden oluşan bir örneklemede dış şoklar karşısında “en fazla zayıflayan ülke” olarak belirlendi. Pekin 2019’da gelişmekte olan ekonomiler içinde en dirençli 9. ülke olarak gösterilirken, 2023’te 18. sıraya geriledi.

Ekonomist Liliana Rojas-Suarez tarafından kaleme alınan araştırmada, gelişmekte olan piyasaların artık genel olarak 2019’a göre daha savunmasız olduğu görüşü ön plana çıkarıldı.

Ciddi bir dolar kıtlığı, Sri Lanka’yı geçen yıl 1948’de İngiltere’den bağımsızlığını kazanmasından bu yana en kötü mali krizine sürüklerken, geçen yıl mayıs ayında bu ülke ilk dış borç temerrüdünü ilan etmek zorunda kaldı.

Arjantin on yıl içinde altıncı kez resesyona girerken, üç haneli enflasyon ve merkez bankası yabancı kur net rezervleri eksiye düştü. Küresel Kalkınma Merkezi araştırması, aynı zamanda gelişmekte olan piyasa ekonomilerinde borç sürdürülebilirliğinin son dört yılda azaldığını gösterdi.

Rojas-Suarez, 2019’da yalnızca Tunus, Pakistan, Arjantin ve Sri Lanka’nın dış finansman ihtiyacının yüzde 100’ün üzerinde olduğunu hatırlatarak, “Şimdi ise mercek altına aldığımız 37 ülkeden 12’si, yani yaklaşık üçte biri bu durumda.” dedi. Rojas-Suarez, bu ülkelerin çok büyük ve sürdürülemez büyüklükte kamu borç oranlarına sahip olduğunu sözlerine ekledi.

Küresel Kalkınma Merkezi’nin araştırmasında, kısa vadeli dış borç, ve cari açıkların uluslararası rezervlere oranı ölçülerek bu ülkelerin dış finansman ihtiyaçları hesaplandı. Türkiye, 2019’da sondan 10 sırada yer almıştı.

Paylaşın

Dışişleri’nden Avrupa Birliği Komisyonu’nun Türkiye Raporuna Tepki

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun Türkiye raporuna tepki gösteren Dışişleri Bakanlığı, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Raporda yer alan yargı ve temel haklar faslındaki haksız eleştirileri tümüyle reddediyoruz. Haksız iddialarda bulunulması AB’nin samimiyetsiz yaklaşımının tezahürüdür” ifadelerine yer verdi.

Haber Merkezi / Açıklamanın devamında, “Bir yandan aday ülke Türkiye ile dış politika, bölgesel gelişmeler, güvenlik, savunma ve sektörel konularda mevcut üst düzey diyalog ve işbirliği mekanizmalarını engellerken, diğer yandan bu kritik alanlarda AB politikalarına uyumumuzun azaldığını ileri sürmek en hafif tabirle tutarsızlıktır” denildi.

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, Batı Balkanlar, Ukrayna ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 10 ülke için genişleme paketini bugün açıkladı. Ukrayna, Moldova ve Bosna Hersek için adaylık müzakerelerinin başlatılması tavsiyesinde bulunan komisyon, Türkiye’nin AB’den uzaklaşma eğilimini geriye döndürecek bir adım atmadığını kayda geçirdi.

141 sayfalık raporda, Türkiye’nin son yıllarda olduğu gibi insan hakları, temel özgürlükler, sivil toplum ve hukukun üstünlüğü gibi alanlarda ciddi gerileme içinde olduğu kaydedildi.

Demokratik kurumların işleyişinde ciddi eksikliklerin olduğunun belirtildiği rapor, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın AİHM kararlarına karşı hapiste tutulmasının Türk yargısının evrensel standartlardan uzaklaşmasına neden olduğu belirtildi.

Rapor ayrıca, dış politikada Türkiye’nin AB’ye uyumunun yüzde 10’a indiğini, Türk hükümetinin 7 Ekim saldırılarında Hamas’ı kınamadığını ve Hamas’ı destekler bir retorik kullandığını vurguladı. AB’nin 2023 için yayımladığı genişleme raporu son yıllardaki raporlardan daha farklı bir çerçeve çizmedi ve 1999’da adaylığı alan, 2005’te müzakereler başlayan Türkiye’nin AB’den uzaklaşmaya devam ettiğini kayda geçirdi.

“Türkiye’nin demokratik kurumlarının işleyişinde ciddi eksiklikler bulunuyor” tespitinin yapıldığı raporda, Türkiye’deki demokratik gerilemenin sürdüğü belirtildi. Raporda, bu sürecin Mayıs’ta gerçekleştirilen cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde de devam ettiği, siyasi kutuplaşmanın arttığının anlatıldı.

Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun 2023 yılı için hazırladığı Türkiye raporunda yer alan eleştirilere tepki gösterdi. Dışişleri Bakanlığı, konuya ilişkin yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, 2023 yılı Genişleme Strateji Belgesi ile Türkiye dâhil tüm aday ve potansiyel aday ülkeler için hazırlanan Ülke Raporlarını bugün açıklamıştır. 2023 yılı Türkiye Raporu, ülkemiz için Komisyon tarafından hazırlanan 25. Rapor olmasına rağmen, AB’nin ülkemize karşı haksız ve önyargılı yaklaşımını muhafaza etmesi, pek çok tehditle karşı karşıya olan kıtamızın geleceği açısından kaygı vericidir.

Raporda yer alan, özellikle siyasi kriterler ile Yargı ve Temel Haklar faslındaki mesnetsiz iddiaları ve haksız eleştirileri tümüyle reddediyoruz. 23. Yargı ve Temel Haklar ile 24. Adalet, Özgürlük ve Güvenlik fasılları tüm çabalarımıza rağmen, 2009 yılından itibaren bir üye ülkenin siyasi engeli yüzünden açılamamışken, üye ülkeler bakımından kendi aralarında bile tartışmalı temel haklar alanındaki pek çok konuda ülkemize yönelik haksız iddialarda bulunulması, AB’nin samimiyetsiz ve çifte standartlı yaklaşımının bir tezahürüdür.

Bir yandan aday ülke Türkiye ile dış politika, bölgesel gelişmeler, güvenlik, savunma ve sektörel konularda mevcut üst düzey diyalog ve işbirliği mekanizmalarını engellerken, diğer yandan bu kritik alanlarda AB politikalarına uyumumuzun azaldığını ileri sürmek en hafif tabirle tutarsızlıktır. Keza Türkiye’nin Gümrük Birliği yükümlülüklerini yerine getirmemesinin ikili ticari ilişkilerin önünde bir engel olduğu iddia edilirken, bu engellerin aşılmasına imkân verecek güncelleme müzakerelerinin siyasileştirilerek engellenmesi de, AB’nin benzer çelişkilerinden biri olmaya devam etmektedir.

Metinde bir eleştiri olarak yer verilen, ülkemizin Hamas-İsrail savaşına dair tutumunun AB’yle tamamen uyumsuz olduğu yolundaki tespiti ise esasen övgü olarak değerlendiriyoruz. Orta Çağ karanlığından 21. yüzyılda hortlamış sivil bir katliamın karşısında tarihin yanlış yerinde duran AB’ye, evrensel değerlere, uluslararası hukuka ve insancıl ilkelere dayalı politikaların sadece Ukrayna veya Avrupa’nın başka bir bölgesi için değil, Ortadoğu dâhil tüm dünyada geçerli olması gerektiğini hatırlatma gereği duyuyoruz.

Raporun Doğu Akdeniz, Ege ve Kıbrıs konularındaki bölümlerinin her zamanki gibi, gayrihukuki, gerçek dışı ve maksimalist Rum/Yunan tezlerini yansıtması, ülkemizin ve KKTC’nin haklı politikalarını görmezden gelen dışlayıcı tutumun sürdürülmesi, Kıbrıs Türklerinin haklarının yok sayılması ise, AB’nin dayanışma kisvesi altında taraflı ve haksız tutumunu bir kez daha gözler önüne sermektedir.

Bu vesileyle, Kıbrıs meselesinin çözüm sürecinin formatının Ada’daki iki taraf, üç Garantör ve Birleşmiş Milletler Teşkilatı olduğunu, AB’nin geçmişteki süreçlerdeki rolünün tarafların rızasıyla gözlemciliğin ötesine geçmediğini, herhangi bir şekilde söz sahibi olmadığını vurgulamak isteriz. AB’nin Kıbrıs’ta olası bir çözüme dair Rum tezlerini kayıtsız şartsız savunmaktan ibaret beyanlarının Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı nezdinde ne bir değeri ne de bir bağlayıcılığı bulunduğunun ve çözüm sürecine hizmet etmektense zarar verdiğinin artık idrak edilmesi gerekmektedir.

Türkiye ekonomisinin gelişmişliğine, Birlik içindeki rekabet baskısı ve piyasa güçleriyle baş edebilme kapasitesine vurgu yapılmasının yanısıra, Gümrük Birliği’nden bu yana mevzuatını AB müktesebatı ile uyumlaştıran ülkemizin pek çok alanda AB standartlarına uyum sağladığı gerçeğinin Raporda yer bulması, izlediğimiz kararlı politikaların bir yansımasıdır.

Mevcut uluslararası konjonktürde, AB’nin genişleme politikasını hakkaniyetli ve kapsayıcı bir zeminde yürütmesi elzemdir. Türkiye-AB ilişkilerinin her alanda güçlendirilmesi gereğinin geçmişe göre daha fazla önem arzettiği, bizzat AB tarafından da kabul edilen bir gerçektir. Tek taraflı ve haksız eleştirilerin yerine, işbirliği ve diyalog ruhuyla hareket edildiği takdirde, AB ile ilişkilerimizi daha sağlam temellere oturtmaya ve ortak çıkarlarımız doğrultusunda işbirliğimizi güçlendirmeye her zaman açığız. Adaylığımızı kağıt üzerinde kuru bir cümle olarak değil, AB’nin eylem ve söylemlerinde, somut adımlarında görmek istiyoruz.

2023 yılında deprem felaketi nedeniyle yaşadığımız zor zamanlarda AB’nin ülkemizle dayanışma içerisinde olduğunu göstermesi bizim için önemli ve kıymetlidir. Aynı dayanışma ve işbirliği ruhuyla, AB’yi ülkemizin katılım sürecinin önündeki engelleri kaldırmaya, daha fazla sorumluluk üstlenmeye ve ahde vefa ilkesinin gereklerini yerine getirmeye davet ediyoruz.”

Paylaşın

AB’den Türkiye’ye “Başkanlık Sistemi” Uyarısı

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu yayınladığı yıllık raporunda, Türkiye’nin demokratikleşme alanında geriye gidişini sürdüğü, özellikle başkanlık sistemindeki yapısal sorunların devam ettiği uyarısı yapıldı.

Sivil toplum konularında da ciddi gerilemenin devam ettiği ifade edilen raporda, yargının bağımsızlığı alanında ciddi gerilemenin devam etti ve son yıllardaki çok sayıda yargı reformu paketine rağmen yargı sistemindeki yapısal eksiklikler giderilmediği eleştirisi yapıldı.

Euronews Türkçe’de yer alan habere göre; Avrupa Birliği (AB) Komisyonu bugün yayınladığı yıllık raporunda, Türkiye’nin demokratik kurumlarının işleyişinde ciddi eksiklikler bulunduğu uyarısında bulundu.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Komşuluk ve Genişleme Komiseri Oliver Varhelyi ile birlikte AB ile tam üyelik müzakerelerini yürüten, aday ve ve aday olmak isteyen 10 ülkeyle ilgili genişleme raporlarının yayınlanması dolayısıyla Brüksel’de basın toplantısı düzenledi.

Türkiye’nin demokratikleşme alanında geriye gidişini sürdüğü saptamasından bulunulan raporda, özellikle başkanlık sistemindeki yapısal sorunların devam ettiği uyarısı yapıldı.

Son seçimlere atıfta bulunulan raporda, medyada haberlerin ‘tek taraflı verilmesi ve adayların eşit şartlara sahip olmamasının’ iktidara ‘haksız bir avantaj sağladığı’ kaydedildi.

Anayasaya göre yetkilerin Cumhurbaşkanlığı düzeyinde merkezileştirildiği, yürütme, yasama ve yargı arasında sağlıklı ve etkili bir kuvvetler ayrılığı sağlanamadığı eleştirisi yapılan raporda, etkin olmayan denge ve denetleme mekanizması yüzünden yürütme organının demokratik olarak yalnızca seçimler yoluyla hesap verebilir hale geldiği saptamasında bulunuldu.

“Muhalefet partilerinin ve milletvekillerinin tek tek hedeflenmesiyle siyasi çoğulculuğun baltalanmaya devam ettiği” kaydedilen raporda, “iktidarın muhalefet partilerine üye belediye başkanları üzerindeki baskısının yerel demokrasiyi zayıflattığı” uyarısı yapıldı.

Raporda, Avrupa Konseyi’re bağlı Venedik Komisyonu’nun başkanlık sistemine ilişkin tavsiyelerinin hala dikkate alınmadığı bildirildi.

Hükümetin terörle mücadele konusunda meşru hakkı ve sorumluluğu bulunduğu kaydedilen raporda, ancak bunun hukukun üstünlüğü, insan hakları ve temel özgürlükler ilkelerine tam uyumlu biçimde yapılması ve terörle mücadele tedbirlerinin orantılı olması gerektiği kaydedildi.

Sivil toplum konularında da ciddi gerilemenin devam ettiği ifade edilen raporda, “Sivil toplum kuruluşları artan baskıyla ve faaliyet alanlarının daralmasıyla karşı karşıya kaldı; bu durum ifade, örgütlenme ve toplanma özgürlüklerinin kısıtlanmasına neden oldu.” denildi.

Yargının bağımsızlığı alanında ciddi gerilemenin devam etti ve son yıllardaki çok sayıda yargı reformu paketine rağmen yargı sistemindeki yapısal eksiklikler giderilmediği eleştirisi yapılan raporda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) bazı kararlarının uygulanmamaya devam edilmesinin endişe verici olduğu bildirildi.

Raporda, yargının bağımsızlığını, tarafsızlığını ve kalitesini olumsuz yönde etkileyen yürütmenin hakim ve savcılar üzerindeki aşırı etki ve baskılarının ortadan kaldırılması konusunda ilerleme kaydedilmediği bildirildi.

Yolsuzlukla mücadele alanında alınan önlemlerin yetersizliğine işaret edilen raporda, yasal çerçevenin ve kurumsal yapının sınırlamaları yüzünden yolsuzluk davalarının soruşturma ve kovuşturma aşamaları üzerinde aşırı etkiye açık olduğu bildirildi.

Kamu kurumlarının hesap verebilirliği ve şeffaflığının iyileştirilmesi gerektiği kaydedilen raporda, yolsuzlukla mücadele stratejisi ve eylem planının olmayışının yolsuzlukla kararlı bir şekilde mücadele etme iradesinin bulunmadığını gösterdiği görüşü dile getirildi.

Raporda, Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu’nun (GRECO) tavsiyeleri uygulanmadığı belirtildi ve genel olarak yolsuzluğun bir sorun olmayı sürdürdüğü kaydedildi.

Raporda dile getirilen eleştiriler kısaca şu şekilde: “Genel insan hakları durumu iyileşmedi. İfade özgürlüğü konusunda ciddi gerileme devam etti.

Gazetecilerin, yazarların, avukatların, akademisyenlerin, insan hakları savunucularının ve eleştirel seslerin faaliyetlerine yönelik geniş kısıtlamalar, özgürlüklerini kullanmalarını olumsuz etkilemeye devam etti.

Ulusal güvenlik ve terörle mücadeleye ilişkin ceza kanunlarının uygulanması AİHS’ye aykırı olmaya ve AİHM içtihadından sapmaya devam etti.

Mayıs 2023 seçim kampanyası, ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalara tanık oldu.

Hem özel hem de kamu medyası, kampanyaya ilişkin yayınlarda editöryal bağımsızlığı ve tarafsızlığı garanti etmedi, bu da seçmenlerin bilinçli bir seçim yapma olanağını azalttı.

Mevzuatın ve uygulamanın Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na, Avrupa standartlarına ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere uygun olmadığı toplantı ve örgütlenme özgürlüğü alanında ilerleme kaydedilmedi.

Barışçıl gösterilere defalarca yasaklamalar, orantısız güç kullanımı ve müdahaleler yaşandı. Göstericiler soruşturmaya tabi tutuldu.

Azınlıklara LGBTIQ bireylere karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, ayrımcılık ve nefret söylemi hala ciddi bir endişe kaynağı yaratıyor.”

Ukrayna ve Moldova’ya yeşil ışık

Öte yandan Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, Ukrayna ve Moldova ile Avrupa Birliği’ne üyelik müzakerelerinin başlaması tavsiyesinde bulundu.

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen Brüksel’de yaptığı açıklamada “Bugün tarihi bir gün çünkü Komisyon, Konsey’e Ukrayna ve Moldova ile katılım müzakerelerini açmayı tavsiye ediyor” dedi. Von der Leyen, AB Komisyonu’nun Gürcistan’a da aday ülke statüsü verilmesi tavsiyesinde bulunduklarını söyledi.

Ukrayna ile müzakerelerin hükümetin yolsuzlukla mücadele reformlarını yapması, Avrupa Birliği standartlarına uygun lobicilik yasalarını yürürlüğe koyması ve azınlıklara sunulan güvencelerin güçlendirilmesi gibi şartları yerine getirdikten sonra başlaması tavsiye edildi.

Ukrayna ile Moldova 2022 yılında AB’ye katılım başvurusunda bulunmuş, iki ülkeye geçen yıl haziran ayında “aday ülke” statüsü verilmiş ve aday ülkelerin sayısı 8’e yükselmişti. Bu ülkeler, Arnavutluk, Bosna Hersek, Moldova, Karadağ, Kuzey Makedonya, Sırbistan, Türkiye ve Ukrayna.

Avrupa Birliği liderleri 14 ve 15 Aralık tarihlerinde Brüksel’de düzenlenecek zirvede Ukrayna ve Moldova ile üyelik müzakerelerinin başlaması konusunda nihai kararı verecek. Müzakerelerin tamamlanmasının ise yılları bulması bekleniyor. Müzakerelerin sonunda Avrupa Birliği’ne üyelik güvencesi ise sunulmuyor. Türkiye ile AB’ye katılım müzakereleri 3 Ekim 2005 tarihinde başlamıştı.

Paylaşın

Avrupa’da Hanehalkı Gelirinin Düştüğü Tek Ülke Türkiye

Avrupa ülkeleri arasında euro bazında kullanılabilir hanehalkı gelirinin düştüğü tek ülke Türkiye oldu. 2016-2021 yılları arasında Türkiye’de gelir bin Euro (yüzde 27) düştü.

TÜİK verilerine göre 2022 yılında Türkiye’de yıllık ortalama hanehalkı kullanılabilir geliri 98 bin 416 TL oldu. Yıllık ortalama eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert geliri ise 48 bin 642 TL hesaplandı. Bu da eşdeğer hanehalkı büyüklüğünün 2,02 olduğunu gösteriyor.

Avrupa’da gelir seviyesinde önemli farklılıklar bulunuyor. Bu durum kıta genelindeki gelir eşitsizliğin boyutunu ortaya koyuyor. Batı ve İskandinav ülkeleri, birçok güney ve doğu ülkesine kıyasla daha yüksek harcanabilir gelire sahip. Eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan geliri sıralamasında Türkiye ise son sıralarda yer alıyor.

Legatum 2023 Refah Endeksi’ne göre dünyanın en müreffeh ülkelerinin üçte ikisi Avrupa’da yer alıyor, ancak gelir eşitsizliği Avrupa genelinde oldukça yaygın. Eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert geliri sadece AB üye ülkeleri arasında değil, diğer Avrupa ülkeleri arasında da önemli farklılıklar gösteriyor.

“Eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan geliri” temel olarak hanehalkının harcayabileceği ve tasarruf edebileceği geliri gösteriyor. Biz bunu haber boyunca “kullanılabilir hanehalkı geliri” olarak kısalttık.

Farklı vergi rejimleri ve fiyat seviyeleri nedeniyle ülkelerin harcanabilir gelir seviyelerini doğru bir şekilde karşılaştırmak zor. Ancak farklılıkları ölçmenin ve karşılaştırmanın bir yolu, her ülkede satın alma gücü standardına (PPS) göre eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan gelirine bakmak. Bu da yaşam standartları hakkında bir fikir verir.

Peki, Avrupa’da en yüksek ve en düşük kullanılabilir hanehalkı gelirine sahip ülkeler hangileri? Avrupa’da gelir eşitsizliği ne kadar yaygın?

Satın alma gücüne göre (PPS) hanehalkı fert geliri 2022 yılında AB’de 18 bin 706 oldu. Bu değer Türkiye’de ise 6 bin 10 gerçekleşti. Avrupa’da en yüksek kullanılabilir hanehalkı geliri 33 bin 214 ile Lüksemburg’da; en düşük ise 4 bin 385 ile Arnavutluk’ta. Bu değerin en düşük olduğu AB ülkesi ise 9 bin 971 ile Bulgaristan.

Kullanılabilir hanehalkı geliri, beş İskandinav ülkesinde AB ortalamasının üzerinde ancak Norveç ikinci sırada yer alırken, diğerlerinden hiçbiri ilk beşe giremedi.

AB’nin nüfus olarak en büyük dört ülkesine baktığımızda kullanılabilir hanehalkı geliri Almanya (23 bin 197) ve Fransa’da (20 bin 575) AB ortalamasının üzerinde gerçekleşti. İtalya (18 bin 472) ve İspanya (17 bin 254) ise AB ortalamasının altında kaldı.

AB’ye en son katılan ülke olan Hırvatistan’ın, altı AB ülkesinden daha yüksek gelire sahip olması dikkat çekti.

Haritada görüldüğü üzere gelir dağılımında açık bir coğrafi bölünme söz konusu: Kullanılabilir hanehalkı geliri en yüksek batı ve İskandinav ülkelerinde kaydedilirken, çoğu güney ve doğu ülkesinde ise bu gelir daha düşük seyretti.

AB’ye aday ülkeler listedeki en düşük kullanılabilir hanehalkı gelire sahip ülkeler oldu. Arnavutluk (4 bin 385) en alt sırada yer alırken, bu ülkeyi Kuzey Makedonya (5 bin 988) ve Türkiye (6 bin210) takip etti.

Satın alma gücü yerine Euro cinsinden gelir dikkate alındığında, Avrupa’daki gelir eşitsizliği dağılımı daha keskin.

AB’de 2022 yılında kullanılabilir hanehalkı fert geliri 19 bin 83 Euro oldu. Lüksemburg 45 bin 310 Euro ile yine zirvede. Arnavutluk 2 bin 523 Euro ile yine sonda. Türkiye ise 36 ülke içinde 2 bin 752 Euro ile sondan ikinci sırada.

Bu gelir Almanya’da 25 bin Euro; Fransa’da ise 23 bin 53 Euro gerçekleşti. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Euro cinsinden gelir AB’ye aday ülkelerde oldukça düşük gerçekleşti.

Peki, Euro bazında eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan geliri son 5 yılda nasıl değişti?

Dokuz AB üye ülkesi ve iki aday ülkede 2017 ve 2022 yılları arasında (ya da verilerin mevcut olduğu son beş yıl içinde) yüzde 40’tan fazla artış gösterdi. Bu değişim AB geneli için yüzde 17 oldu.

Romanya yüzde 101 ile en yüksek artışı kaydederken, onu Sırbistan (yüzde 68) ve Litvanya (yüzde 66) takip etti. Bu gelirin AB ortalamasından daha yüksek olduğu ülkelerdeki değişim daha düşük kaldı. Örneğin İsviçre’de yüzde 1, Norveç’te yüzde 2 ve Fransa ile İsveç’te yüzde 5 oldu.

Euro bazında kullanılabilir hanehalkı geliri düştüğü tek ülke Türkiye oldu. 2016-2021 yılları arasında Türkiye’de gelir bin Euro (yüzde 27) düştü.

Değişimlere yüzde olarak değil de Euro cinsinden bakıldığında, en yüksek artış Lüksemburg’da (8 bin 995 Euro) kaydedilirken bu ülkeyi İrlanda (6 bin 181 Euro) ve Hollanda (5 bin 976 Euro) takip etti. AB’deki ortalama artış 2 bin 802 Euro olurken bu artış Almanya’da 3 bin 80 Euro ve Fransa’da bin 93 Euro gerçekleşti.

Eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan geliri nedir?

Ülkeler arası yaşam standartlarını kıyas ederken en rağbet gören verilerden birisi eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan geliri. Peki, Türkiye İstatistik Enstitüsü (TÜİK) ve AB İstatistik Ofisi Eurostat tarafından kullanılan bu gelir ne anlama geliyor, nasıl hesaplanıyor?

Öncelikle “hanehalkı kullanılabilir net geliri”ne bakalım. TÜİK’in tanımıyla basitçe hanehalkındaki her bir ferdin elde ettiği kişisel yıllık kullanılabilir gelirlerin toplamı ile hane bazında elde edilen yıllık gelirlerin toplamından bu dönem için ödenen vergiler ve haneye yapılan düzenli transferler düşüldükten sonra geriye hanehalkı kullanılabilir geliri kalıyor.

Bu gelirler; maaş-ücret, yevmiye, müteşebbis geliri ile emekli maaşı, dul-yetim aylıkları ve yaşlılara yapılan ödemeler, karşılıksız burs vb. ayni veya nakdi gelirler ile gayrimenkul kira geliri, haneye yapılan karşılıksız yardımlar, 15 yaşın altındaki fertlerin elde ettiği gelirler vb. olabilir.

Bir hanede bulunan kişi sayısı kadar bunların yaşı ve harcama ihtiyacı farklı oluyor. Bu dikkate alınarak “eşdeğer hanehalkı büyüklüğü” bulunuyor.

Bu iki veri kullanılarak eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert geliri” hesaplanıyor. Aslında hanenin kazandığı gelirin hanedeki kişi sayısına bölünmesi demek. Ancak hanedeki kişi sayısında bireylerin yaşı da dikkate alınıyor.

Medyan ise ülkedeki tüm gelirler küçükten büyüğe sıralandığında ortaya düşen değeri gösteriyor ve “eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan geliri” bulunuyor.

Kıyaslamada ulusal para birimleri yerine Satın Alma Gücü Standardı (PPS) tercih ediliyor. Çünkü ülkeler arasında fiyat farkı var. Örneğin Almanya’daki kira ücreti ile Romanya’daki kira ücreti veya gıda fiyatı aynı değil. Satın alma gücü tüm bu farklılıklar dikkate alınarak hesaplanıyor.

Fiyat seviyesi farklılıklarını ortadan kaldıran bir tür yapay para birimi olan PPS, tek bir PPS’nin herhangi bir ülkede aynı mal veya hizmeti satın alabilmesini sağlıyor.

TÜİK verilerine göre 2022 yılında Türkiye’de yıllık ortalama hanehalkı kullanılabilir geliri 98 bin 416 TL oldu. Yıllık ortalama eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert geliri ise 48 bin 642 TL hesaplandı. Bu da eşdeğer hanehalkı büyüklüğünün 2,02 olduğunu gösteriyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Türkiye’de Avukat Sayısında Rekor Artış!

31 Aralık 2022 itibariyle Türkiye’de avukat sayısı 174 bin 533. 2002 yılı sonunda avukat sayısı 46 bin 552 iken, bu sayı 2012 yılı sonunda 78 bin 218, 2017 yılı sonunda 106 bin 496’ya yükseldi.

Artış son 5 yılda ise avukat sayısı iyice hızlandı. 2017-2022 arasında avukat sayısı yüzde 64 artarak 175 bine dayandı. 2022 sonunda 174 bin 553 avukatın 82 bin 237’si kadın. Başka bir ifadeyle her 100 avukattan 47’si kadın.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç hukuk fakültesi öğrencilerinin artık mezun olur olmaz avukatlık sınavına başlayamayacağını açıkladı. Hukuk fakültesi mezunları artık önce hukuk mesleklerine giriş sınavını kazanmak zorunda. Gerekçe ise avukat sayısının fazla olması.

Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) verileri avukat sayısının son yıllarda rekor seviyede arttığını gösteriyor. 2012’de 78 bin olan avukat sayısı 2022 sonunda 175 bine dayandı. Avukat sayısı son 5 yılda yüzde 64; son 10 yılda ise yüzde 123 artış gösterdi.

Adalet Bakanı Tunç 6 Kasım’da yaptığı açıklamada hukuk fakültelerinin sayılarının ve buna bağlı mezun sayısının fazla olduğunu, bu nedenle hukuk eğitimini daha da güçlendireceklerini söyledi.

Özellikle savunmada görev alan avukatların sayısının fazla olması nedeniyle savunmanın güçlü olması anlamındaki eksiklikleri gelecek süreçte gidermeleri gerektiğini söyleyen Tunç şöyle konuştu:

“Kontenjanlarla ilgili sınırlama yapılmıştı, şu anda 125 bin. 100 bine düşürülmesi noktasında çalışmalarımız var. Hukuk fakültesinden mezun olanlar, artık avukatlık stajına başlayamayacaklar ya da hemen hakim, savcı sınavına giremeyecek. Öncelikle hukuk mesleklerine giriş sınavını kazanacaklar.”

Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) verilerine göre Türkiye’de devlet ve vakıf olmak üzere en az 81 hukuk fakültesi var. Buna KKTC’deki üniversiteler dahil değil. Bazı üniversitelerin burslu bölümleri de olduğundan bölüm sayısı 113. Yine YÖK verilerine göre hukuk fakültelerinin kontenjanı 16 binin üzerinde ve 2022 yılında 15 bin 740 öğrenci hukuk fakültelerine yerleşti.

TBB’ye göre 31 Aralık 2022 itibariyle Türkiye’de avukat sayısı 174 bin 533. Son 25 yıldaki değişime bakıldığında ise avukat sayısı katlanarak hızla yükseldi. 2002 sonunda avukat sayısı 46 bin 552 idi. Bu sayı 2012 sonunda 78 bin 218’e yükseldi. 2017 sonunda avukat sayısı 106 bin 496 oldu.

Artış son 5 yılda ise iyice hızlandı. 2017-2022 arasında avukat sayısı yüzde 64 artarak 175 bine dayandı. TBB verilerine göre 2022 sonunda 174 bin 553 avukatın 82 bin 237’si kadın. Buna göre her 100 avukattan 47’si kadın.

En fazla avukatın olduğu şehirlerde İstanbul, Ankara ve İzmir olarak öne çıkıyor. İstanbul ve Ankara’da iki ayrı baro bulunuyor.

Türkiye 139 ülke arasında 117. sırada

Türkiye, 2021 Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde (Rule of Law Index) 139 ülke arasında 117’inci sırada yer almıştı. Türkiye yolsuzlukla mücadele konusunda ise 134 ülke arasında 69’uncu sırada bulunuyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Dünyada Gıda Fiyatları Gerilerken, Türkiye’de Yüksek Artış Devam Etti

Gıda fiyatları dünya genelinde gerilerken, Türkiye’de ise yüksek artış ivmesi devam etti. Dünya gıda fiyatları ekim ayında yüzde 11 gerilerken, Türkiye’de ise aynı ayda gıda fiyatlarındaki artış yüzde 72 oldu.

Dünya gıda fiyatları ekim ayında şeker, tahıl, bitkisel yağlar ve et fiyatlarındaki düşüşlerin etkisiyle Mart 2021’den bu yana en düşük seviyeyi geriledi.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından derlenen fiyatlara göre küresel olarak gıda fiyatları Ekim ayında yüzde 11 geriledi. Böylelikle küresel olarak gıda fiyatlarında yıllık düşüş serisi 12. aya yükseldi.

Dünya gıda fiyatları Ekim ayında şeker, tahıl, bitkisel yağlar ve et fiyatlarındaki düşüşlerin etkisiyle Mart 2021’den bu yana en düşük seviyeyi geriledi.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından derlenen, tahıllar, yağlı tohumlar, süt ürünleri, et ve şeker fiyatlarındaki aylık değişimleri izleyen dünya gıda fiyatları endeksi Eylül ayındaki 121,3 seviyesinden Ekim ayında 120,6 seviyesine düştü.

Dünyada gıda fiyatları gerilerken, Türkiye’de yüksek artış ivmesine devam etti. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Ekim’de gıda fiyatlarında yıllık artış yüzde 72 oldu. Aylık bazda da artış yüzde 3,20 olarak kaydedildi.

ENAG ve TÜİK’den enflasyon açıklaması

Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG), verilerine göre, aylık enflasyon yüzde 5,09; yıllık enflasyon ise yüzde126,18 olarak hesaplandı.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre enflasyon ekim ayında bir önceki aya göre yüzde 3,43, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 55,00, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 61,36 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 54,26 oldu.

TÜİK’in detaylı açıklamasına göre, son 12 ayda en yüksek fiyat artışı yüzde 94,12 ile lokanta ve otellerde oldu. En düşük artışın ise yüzde 25,98 ile konut fiyatlarında kaydedildiği bildirildi.

Enflasyon hesaplaması yapılan 143 temel başlıktan 15’inin fiyatlarında düşüş gerçekleşirken, altı temel başlığın endeksinde değişim olmadığı, 122 temel başlığın endeksinde ise artış görüldüğü bildirildi.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan da dünkü açıklamasında, yıl sonu enflasyon tahmininin yüzde 58’den Orta Vadeli Program ile uyumlu şekilde yüzde 65’e çıkarıldığını duyurdu.

Erkan, 2024 yıl sonu enflasyon tahmininin de yüzde 33’ten yüzde 36’ya yükseltildiğini belirtti.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, katıldığı bir etkinlikte yaptığı açıklamada, “Bir yıl içinde enflasyonu ciddi oranda kontrol altına alıp düşüreceğiz, cari açığı kapatacağız” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

S&P Global’den 2024 Yılı İçin Dolar Tahmini: 40 TL

ABD merkezli finansal bilgi ve analitik şirketi S&P Global Ratings, dolar/TL kurunun 2024 yılında 40 liraya ulaşmasını bekliyor. Kurum, Türkiye için büyüme beklentilerini ise 2023 yılı için yüzde 3,5, 2024 yılı için yüzde 2,3 olarak belirledi.

S&P Global Ratings’in Türkiye için ortalama enflasyon tahminleri ise 2023 yılı için yüzde 53, 2024 yılı için yüzde 48 oldu.

BloomberHT’de yer alan habere göre; S&P Global Ratings, para politikası ve regülasyonlarda normalleşme sayesinde Türk bankacılık sektöründeki dengesizliklerin ve refinansman risklerinin bir parça düzeldiğini belirtti.

S&P Global Ratings, yayımladığı bankacılık sektörü değerlendirmesinde ekonomik ve sektör risk trendleri açısından görüşlerini “negatiften” “durağana” değiştirdiğini belirtti.

S&P yeni ekonomi ekibinin kademeli politika sıkılaştırmasına ve ortodoks olmayan politikalardan dönüşe devam etmesi durumunda Türk ekonomisinin orta vadede yeniden dengelenebileceğini belirtti. Kurum kısa vadeli risklerin özellikle Türkiye’nin cari denge pozisyonunun halen zayıf olması sebebiyle yüksek kalmayı sürdüğünü kaydetti.

S&P’nin Türkiye büyüme beklentileri 2023 için yüzde 3,5, 2024 için yüzde 2,3 olarak belirlendi. Kurum, dolar/TL’nin 2024’te 40’a ulaşmasını bekliyor. Kurumun ortalama TÜFE tahminleri ise 2023 için yüzde 53, 2024 için yüzde 48.

Kurum bankaların kredi kayıplarının 2024’te yaklaşık yüzde 3,5 olacağını, tahsili gecikmiş alacak oranının ise yüzde 4-yüzde 5 civarına yükseleceğini öngördü.

Bankaların kârlılık ve sermaye oranlarının düşeceğini belirten S&PGR, artan fonlama maliyetlerinin, daha düşük TÜFE endeksli tahvil katkısının ve daha yüksek tahmin ettikleri kredi zararının karlılığa olumsuz etkide bulunacağını belirtti.

Sektör için enflasyon muhasebesi uygulamasının hâlâ belirsiz olduğuna dikkat çekilen değerlendirmede “Eğer enflasyon muhasebesine geçilirse açıklanan karlarda ciddi düşüşler görmeyi bekliyoruz.”

Düşük kârlılık ve lira değer kaybının özellikle kamu bankalarının sermaye seviyelerine zarar vereceği belirtilen değerlendirmede bir başka tur sermaye artışının seçenek dışı olmadığı vurgulandı.

Fitch, Türkiye için büyüme tahminini yükseltti

Öte yandan Fitch Ratings, Küresel Ekonomik Görünüm (GEO) raporunda yer alan 10 gelişmekte olan ülke (GOÜ) için orta vadeli potansiyel büyüme tahminini GSYH ağırlıklı ortalama bazda yüzde 4’e düşürdü.

2021’de yapılan bir önceki değerlendirmede bu oran yüzde 4,3 seviyesindeydi. Kuruluş aşağı yönlü revizenin temel nedeninin Çin’in arz yönlü büyüme potansiyeli tahminindeki 0,7 puanlık düşüş olduğunu belirtti.

Ağırlıklandırılmamış bazda ortalama 10 gelişen ülkenin potansiyel büyümesi, diğer bölgelerdeki yukarı yönlü revizyonları yansıtacak şekilde değişmeyerek yüzde 3’te kaldı.

Kuruluş Çin için büyüme tahminini yüzde 5,3’ten yüzde 4,6’ya, Rusya için yüzde 1,6’dan yüzde 0,8’e, Kore için yüzde 2,3’ten yüzde 2,1’e ve Güney Afrika için yüzde 1,2’den yüzde 1’e düşürdü.

Hindistan ve Meksika’nın sermaye/işgücü oranının çok daha iyi bir görünüme sahip olmasından faydalanarak bu iki ülke için yukarı yönlü düzeltmeler yapıldı.

Hindistan tahmini yüzde 5,5’ten yüzde 6,2’ye, Meksika tahmini ise yüzde 1,4’ten yüzde 2’ye yükseltildi.

Polonya için tahmin yüzde 2,6’dan yüzde 3’e, Türkiye için yüzde 3,9’dan yüzde 4,1’e, Brezilya için yüzde 1,5’ten yüzde 1,7’ye ve Endonezya için yüzde 4,7’den yüzde 4,9’a revize edildi.

Paylaşın

Fitch, Türkiye İçin Büyüme Tahminini Yüzde 4,1’e Çıkardı

ABD merkezli derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings, 10 gelişmekte olan ülke için orta vadeli potansiyel büyüme tahminini yüzde 4’e düşürürken, Türkiye için büyüme tahminini yüzde 3,9’dan yüzde 4,1’e çıkardı.

Fitch Ratings, Çin için büyüme tahminini yüzde 4,6’ya, Rusya için yüzde 0,8’e, Kore için yüzde 2,1’e ve Güney Afrika için yüzde 1’e düşürdü. Hindistan büyüme tahmini yüzde 6,2’ye, Meksika’nın ise yüzde 2’ye yükseltildi.

Polonya için büyüme tahmin yüzde 3’e, Türkiye için 4,1’e, Brezilya için yüzde 1,7’ye ve Endonezya için yüzde 4,9’a revize edildi.

BloombergHT’te yer alan habere göre; Fitch Ratings, Küresel Ekonomik Görünüm (GEO) raporunda yer alan 10 gelişmekte olan ülke (GOÜ) için orta vadeli potansiyel büyüme tahminini GSYH ağırlıklı ortalama bazda yüzde 4’e düşürdü.

2021’de yapılan bir önceki değerlendirmede bu oran yüzde 4,3 seviyesindeydi. Kuruluş aşağı yönlü revizenin temel nedeninin Çin’in arz yönlü büyüme potansiyeli tahminindeki 0,7 puanlık düşüş olduğunu belirtti.

Ağırlıklandırılmamış bazda ortalama 10 gelişen ülkenin potansiyel büyümesi, diğer bölgelerdeki yukarı yönlü revizyonları yansıtacak şekilde değişmeyerek yüzde 3’te kaldı.

Kuruluş Çin için büyüme tahminini yüzde 5,3’ten yüzde 4,6’ya, Rusya için yüzde 1,6’dan yüzde 0,8’e, Kore için yüzde 2,3’ten yüzde 2,1’e ve Güney Afrika için yüzde 1,2’den yüzde 1’e düşürdü.

Hindistan ve Meksika’nın sermaye/işgücü oranının çok daha iyi bir görünüme sahip olmasından faydalanarak bu iki ülke için yukarı yönlü düzeltmeler yapıldı.

Hindistan tahmini yüzde 5,5’ten yüzde 6,2’ye, Meksika tahmini ise yüzde 1,4’ten yüzde 2’ye yükseltildi.

Polonya için tahmin yüzde 2,6’dan yüzde 3’e, Türkiye için yüzde 3,9’dan yüzde 4,1’e, Brezilya için yüzde 1,5’ten yüzde 1,7’ye ve Endonezya için yüzde 4,7’den yüzde 4,9’a revize edildi.

2024 yılında Dolar 40 TL

Öte yandan S&P Global Ratings, para politikası ve regülasyonlarda normalleşme sayesinde Türk bankacılık sektöründeki dengesizliklerin ve refinansman risklerinin bir parça düzeldiğini belirtti.

S&P Global Ratings, yayımladığı bankacılık sektörü değerlendirmesinde ekonomik ve sektör risk trendleri açısından görüşlerini “negatiften” “durağana” değiştirdiğini belirtti.

S&P yeni ekonomi ekibinin kademeli politika sıkılaştırmasına ve ortodoks olmayan politikalardan dönüşe devam etmesi durumunda Türk ekonomisinin orta vadede yeniden dengelenebileceğini belirtti. Kurum kısa vadeli risklerin özellikle Türkiye’nin cari denge pozisyonunun halen zayıf olması sebebiyle yüksek kalmayı sürdüğünü kaydetti.

S&P’nin Türkiye büyüme beklentileri 2023 için yüzde 3,5, 2024 için yüzde 2,3 olarak belirlendi. Kurum, dolar/TL’nin 2024’te 40’a ulaşmasını bekliyor. Kurumun ortalama TÜFE tahminleri ise 2023 için yüzde 53, 2024 için yüzde 48.

Kurum bankaların kredi kayıplarının 2024’te yaklaşık yüzde 3,5 olacağını, tahsili gecikmiş alacak oranının ise yüzde 4-yüzde 5 civarına yükseleceğini öngördü.

Bankaların kârlılık ve sermaye oranlarının düşeceğini belirten S&PGR, artan fonlama maliyetlerinin, daha düşük TÜFE endeksli tahvil katkısının ve daha yüksek tahmin ettikleri kredi zararının karlılığa olumsuz etkide bulunacağını belirtti.

Sektör için enflasyon muhasebesi uygulamasının hâlâ belirsiz olduğuna dikkat çekilen değerlendirmede “Eğer enflasyon muhasebesine geçilirse açıklanan karlarda ciddi düşüşler görmeyi bekliyoruz.”

Düşük kârlılık ve lira değer kaybının özellikle kamu bankalarının sermaye seviyelerine zarar vereceği belirtilen değerlendirmede bir başka tur sermaye artışının seçenek dışı olmadığı vurgulandı.

Paylaşın

ABD’den Türkiye, Çin Ve BAE Merkezli 130 Firma Ve Kişiyi Rusya Yaptırımı

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Türkiye, Çin ve BAE merkezli 130 firma ve kişiyi Rusya yaptırımları listesine aldığını açıkladı. Türkiye merkezli Berk Türken ve firmaları yer alıyor.

ABD Hazine Bakanlığı, Türken’in yaptırımların arkasından dolanarak malları Türkiye’den Rusya’ya taşımak için ödemeleri ve nakliyeleri ayarladığını söyledi.

Euronews Türkçe’de yer alan habere göre; Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Ukrayna işgali  sonrası Rusya’nın askeri araç ve ekipmanlara erişimini engellemek amacıyla Türkiye, Çin ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) merkezli 130 firma ve kişiyi yaptırım listesine aldığını açıkladı.

Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi tarafından uygulanan yaptırımlar, savaş alanında ihtiyaç duyulan ekipmanın tedarikinde Moskova’ya yardım ettiği iddia edilen tedarikçi ve nakliyeciler gibi üçüncü taraf firmalar ve kişileri hedef alıyor.

Buna ek olarak Dışişleri Bakanlığı da, Rusya’nın enerji üretimi ile metal ve madencilik sektörünü hedef alan diplomatik yaptırımlar uyguladı.

Perşembe günü açıklanan yaptırımların hedefinde Rus istihbaratıyla bağlantılı olduğu iddia edilen Türk uyruklu Berk Türken ve firmaları yer alıyor.

ABD Hazine Bakanlığı, Türken’in yaptırımların arkasından dolanarak malları Türkiye’den Rusya’ya taşımak için ödemeleri ve nakliyeleri ayarladığını söyledi.

Havacılık ekipmanı, veri aktarımı için makineler sevk ettiği iddia edilen bir dizi Birleşik Arap Emirlikleri firmasına da yaptırım uygulandı.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) merkezli ARX Financial Engineering adlı şirket ise, yaptırım altındaki Rus bankası VTB Bank’tan Rus rublesi gönderilip ABD dolarına çevrilmesinde rol oynadığı gerekçesiyle yaptırıma uğradı.

Paylaşın

51 Binden Fazla Türkiye Vatandaşı Avrupa’ya İltica Başvurusu Yaptı

2023 yılının ilk dokuz ayında Avrupa Birliği (AB) ülkelerine ilk kez iltica eden Türkiye vatandaşlarının sayısı 51 bini aştı. Türkiye vatandaşlarının en çok iltica başvurusu yaptığı ülke açık ara Almanya oldu.

İltica sayısında Türkiye vatandaşları Suriyeli ve Afganlardan sonra üçüncü sırada yer alıyor. Temmuz ayında 14 bin 835 Suriye vatandaşı, 8 bin 105 Afgan ve 5 bin 905 Türkiye vatandaşı Avrupa Birliği (AB) ülkelerine iltica etti.

Avrupa ülkelerine iltica eden Türkiye vatandaşlarının sayısı her geçen gün artıyor. 2023 yılı bitmeden eylül ayı itibariyle yıllık bazda tüm zamanların rekoru kırıldı.

Euronews Türkçe’nin aktardığı AB İstatistik Ofisi Eurostat’ın verilerine göre 2023 yılının ilk dokuz ayında AB ülkelerine ilk kez iltica eden Türkiye vatandaşlarının sayısı 51 bini aştı. Eski rekor 2022 yılında 48 bin 615 başvuru ile kırılmıştı.

Türkiye vatandaşlarının en çok iltica başvurusu yaptığı ülke açık ara Almanya oldu. 2023 yılındaki rekor artışta Almanya’ya yapılan başvurular etkili oldu. Geçici verilere göre Almanya 35 binden fazla başvuru ile tüm başvurular içinde yüzde 69 paya sahip.

Eurostat’ın iltica verileri 2008 yılından başlıyor. Bazı ülkelerin bazı yıllara ilişkin verileri eksik. Eksik verileri olan ülkelere göç eden Türkiye vatandaşlarının sayısı oldukça az. Dolayısıyla tüm bunları verilere yansıyan “en az iltica sayısı” olarak kabul etmek gerek.

2008-2015 yılları arasında AB ülkelerine ilk kez iltica eden Türkiye vatandaşlarının sayısı 4 bin civarında seyretti ve 5 binin üzerine çıkmadı. 15 Temmuz darbe girişiminin yaşandığı 2016’dan sonra ise iltica sayısı hızla arttı.

2016’da ilk kez iltica sayısı 10 bin sınırına dayanırken Covid-19 öncesi 2019 yılında bu sayı 23 bini aştı. 2022 yılında ise 48 bin 615 Türkiye vatandaşı ilk kez AB’ye iltica etti.

2023 yılı yaz aylarında ise Almanya’ya rekor seviyede başvuru gerçekleşti. Bu genel toplama da yansıdı. Bazı ülkelerin eylül ayı verileri eksik olmasına rağmen eylül ayı itibariyle 2023 yılında en az 51 bin 415 Türkiye vatandaşı AB ülkelerine ilk kez iltica etti. Sene sonuna kadar bu sayının daha da artmasına kesin gözüyle bakılıyor.

2023 yılında Ocak-Eylül arasında 35 bin 235 Türkiye vatandaşı Almanya’ya ilk kez iltica etti. Bu sayı toplamın yüzde 69’una karşılık geliyor. Bu da 10 iltica başvurusundan 7’sinin Almanya’ya gerçekleşti anlamına geliyor. Eksik verilerin eklenmesiyle bu oran çok az düşebilir.

Almanya’da aylık bazda rekor üstüne rekor

2008 başından bu yana aylık bazda Almanya’ya Türkiye vatandaşlarının yaptığı ilk iltica başvuru sayısı 2023 yılına kadar hiç 5 bine ulaşmamıştı. Kasım 2022’de 4 bin 730 başvuru ile tüm zamanların rekoru kırılmıştı.

2023 yılında ise aylık bazda Almanya başvurularında rekor üstüne rekor geldi. Ağustos 2023’te 5 bin 620 Türkiye vatandaşı Almanya’ya iltica etti. Böylece ilk kez 5 bin sınırı aşıldı. Eylül ayında yeni bir rekor daha geldi. 6 bin 440 başvuru ile 6 bin sınırı da ilk kez geçildi.

2023’te Ocak-Eylül döneminde Almanya’ya 71 bin 840 Suriyeli iltica başvurusu yaptı. Aynı dönemde başvuru yapan Türkiye vatandaşı sayısı ise 35 bin 285 oldu. Ancak Türkiye vatandaşlarının yaptığı başvuru sayısı bu şekilde artmaya devam ederse aylık bazda Türk vatandaşlarının Suriyelileri geçmesi gündeme gelebilir.

Eurostat’ın son paylaştığı bültende iltica sayısında Türkiye vatandaşları Suriyeli ve Afganlardan sonra üçüncü sırada yer alıyor. Temmuz ayında 14 bin 835 Suriye vatandaşı, 8 bin 105 Afgan ve 5 bin 905 Türkiye vatandaşı AB ülkelerine iltica etti.

Paylaşın