Suriye’nin Kuzeyinde “Ateşkes” Muamması

Menbiç çevresindeki bölgede ateşkesin hafta sonuna kadar uzatıldığı ABD tarafından açıklanırken, Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ise bu açıklamayı “dil sürçmesi” olarak değerlendirdi.

Bölgedeki gelişmeler ve kırılgan durumdaki ateşkesin kalıcı olup olmayacağı yakından takip edilirken, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Vedant Patel, konuya ilişkin yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

““Menbiç’teki ateşkesin uzatıldığı ve devam ettiği yönündeki değerlendirmemiz hala aynı. Dün de bahsettiğimiz gibi Kobani çevresindeki durumu yakından takip ediyoruz, bu durum değişken olmaya devam ediyor, ancak daha büyük ölçekli çatışmalar gördüğümüz sonucuna varmadık.”

Suriye’nin kuzeyinde gerilimden kaçınmak için çok çalıştıklarını kaydeden Patel, “Bu bizim için kesinlikle endişe verici olacaktır çünkü yerel ortaklarımızın, SDG’nin, ABD’nin Suriye’deki en önemli politika önceliği olan ortak IŞİD’le mücadele misyonumuzu sürdürme kabiliyetini sınırlayacaktır” diye konuştu. Patel, “Türkiye’nin Kürt savaşçıların silahsızlanmasını istemesini ABD’nin kabul edip etmediği ve Ankara-Washington hattında bu konudaki görüşmelerin içeriği” ile ilgili bir soruya ise doğrudan yanıt vermedi.

Sözcü Yardımcısı, “Bizim odak noktamız Suriye liderliğindeki siyasi süreci desteklemek ve aynı zamanda bizim için en önemli öncelik olan IŞİD’in ve Suriye’de ortaya çıkan terörizmin kalıcı bir şekilde yenilgiye uğratılmasını sağlamak. IŞİD’in istikrarsızlığı istismar ettiğini bildiğimizden, elbette Türkiye dahil sahada etkisi olan tüm ülkelere düşen görev istikrar, diyalog ve itidali teşvik etmek ve nihayetinde günün sonunda Suriye’nin toprak bütünlüğünü desteklemek” ifadelerini kullandı.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, Salı günü basın brifinginde yaptığı açıklamada, Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelerle ilgili olarak Türkiye ile temasta olmaya devam ettiklerini belirtmişti. ABD’nin girişimiyle geçen hafta Menbiç çevresindeki bölgede bir ateşkesin sağlandığını ve taraflarca bu ateşkese uyulduğunu ifade eden Miller, “Ateşkesin süresi dolmuştu, bu haftanın sonuna kadar uzatıldı” demişti.

Milli Savunma Bakanlığı kaynakları ise, “Türkiye olarak herhangi bir terör örgütü ile görüşmemiz sözkonusu değildir. Yapılan açıklamayla ilgili bir dil sürçmesi olduğunu düşünüyoruz” demişti.

Bakanlık kaynakları, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) veya Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) Fırat’ın doğusundaki YPG’ye operasyon hazırlığı içerisinde olduğuna dair haberle ilgili ise “PKK/YPG terör örgütü silah bırakana, içindeki yabancı savaşçılar Suriye’yi terk edene kadar terörle mücadele kapsamında hazırlıklarımız ve tedbirlerimiz devam edecektir. Suriye’deki yeni yönetim ve onun ordusu olan Suriye Milli Ordusu’nun Suriye halkı ile birlikte terör örgütü PKK/YPG tarafından işgal edilen bölgeleri kurtaracağına inanıyoruz” açıklaması yapmıştı.

ABD’nin IŞİD’e karşı savaşta desteklediği SDG’nin omurgasını YPG oluşturuyor. Türkiye, YPG’yi, ABD ve AB’nin de terör listesindeki PKK’nın uzantısı olan bir terör örgütü olarak görüyor. Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) ile SDG arasında Suriye’nin kuzeyinde çatışmalar yaşanıyordu.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Almanya’dan Türkiye’ye “Suriye” Mesaj: Kürtleri Sürece Dahil Edin

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Suriye’de yeni oluşan süreçte, “hükümete giden yola tüm etnik grupların dahil edilmesi” gerektiğini söyledi. Baerbock, bölgedeki Kürtler‘in Almanya gibi IŞİD’e karşı oluşturulan koalisyonun bir parçası olduğunu söyledi.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la Suriye’deki gelişmeler hakkında bir telefon görüşmesi yapmış, ardından Berlin’den yapılan açıklamada, “Her iki lider, diktatör Esat rejiminin düşüşünün çok olumlu bir gelişme olduğu konusunda hemfikir” denilmişti.

Scholz’un sözcüsü, Erdoğan ve Scholz’un, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğinin korunması gerektiği konusunda hemfikir olduklarını ve bu hedeflere Avrupa Birliği’ndeki ortaklarla ve bölgedeki ülkelerle birlikte çalışarak ulaşılmasının planlandıklarını kaydetti.

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Türkiye ziyareti öncesinde Ankara’ya Kürtlerin Suriye’deki kalıcı barış sürecinden dışlanmaması çağrısı yaptı. Yeşiller partili Baerbock, Federal Meclis’te yaptığı konuşmada, Türkiye’ye gerçekleştireceği ziyarette bu konuyu “çok, çok açık bir şekilde” gündeme getireceğini belirtti.

Kürtlerin Almanya gibi Suriye’de IŞİD’le mücadele için kurulan uluslararası koalisyonun parçası olduğunu ifade eden Baerbock, “Bu nedenle Suriye’deki tüm grupların sürece dahil edilmesi kendi ulusal güvenlik çıkarlarımız gereğidir” dedi. Baerbock, barışçıl bir geçiş için tüm etnik ve dinî toplulukların haklarının dikkate alınması gerektiğini vurguladı.

Barış yolunda farklı partnerlerle aynı hedefte birleşmek gerektiğini belirten Baerbock, “Farklı yönlere gidersek barışa giden yola çıkamayız” diye konuştu.

Baerbock dün sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada da “Kobani, Kürtlerin IŞİD’e karşı cesur savaşlarının sembolüdür. Kan dökülmeye devam edilmesi, insanların 14 yıl sonra yaşaması gereken son şeydir. Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve barış umudunun korunmasında Türkiye’nin de sorumluluğu bulunmaktadır” ifadelerini paylaşmıştı.

Alman hükümeti, Suriye’de Beşar Esad rejimini devirerek yönetimi ele geçiren Heyet Tahrir Şam (HTŞ) örgütü önderliğindeki geçici hükümetle Salı günü Şam’da ilk görüşmesini gerçekleştirmişti. Alman Dışişleri Bakanlığı’ndan ilk temasla ilgili olarak, “Görüşmelerin merkezinde, ülkedeki siyasî geçiş süreci ile azınlıklar ve kadın haklarının korunması konusundaki beklentilerimiz yer almıştır” açıklaması yapılmıştı.

Almanya Dışişleri Bakanı Baerbock, Federal Meclis’teki konuşmasında Suriye’deki diyalog sürecinin “dışarıdan sabote edilmemesi” uyarısında da bulundu. “Bölgede barış istiyorsak Suriye’nin toprak bütünlüğü sorgulanmamalıdır” vurgusu yapan Baerbock, “Golan’da uzun vadeli bir işgal, devletler hukukuna aykırıdır” dedi.

İsrail ordusu, Esad rejiminin devrilmesinin hemen ardından işgal altında bulundurduğu Golan Tepeleri ile Suriye toprakları arasındaki tampon bölgeye girmiş ve tampon bölge ötesindeki bazı stratejik noktaları da kontrolü altına almıştı. Başbakan Benyamin Netanyahu, İsrail’in güvenliğini garanti edebilecek bir güç oluşuncaya kadar bölgeden çıkmayacaklarını belirterek Golan Tepeleri’ndeki işgali uzun vadeli olarak sürdürmeye hazırlandıkları mesajını vermişti.

İsrail, 1967 savaşıyla işgal ettiği Golan Tepeleri’ni 1981’de ilhak etmiş, ancak bu adım ABD dışında uluslararası toplum tarafından tanınmamıştı. Devletler hukukunda Golan Tepeleri işgal altındaki Suriye toprağı olarak kabul ediliyor.

Muhalefetteki Hristiyan Birlik Partisi CDU’nun dış politika sözcüsü Jürgen Hardt da, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki askeri faaliyetlerinin bölgesel istikrara zarar verdiğini öne sürdü. Hardt, “Türkiye’nin güvenlik çıkarlarını savunma hakkı vardır, ancak bu hakkın, diğer halkların güvenliğini riske atmadan gerçekleştirilmesi gerekmektedir” dedi.

CDU’lu bir diğer siyasetçi Roderich Kiesewetter da, Almanya’nın Türkiye ile diplomatik ilişkilerini sürdürürken, Türkiye’yi Suriye’de Kürtler‘in de dahil olduğu bir siyasi çözüm sürecine saygı göstermeye teşvik etmesi gerektiğini söyledi.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, geçen hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la Suriye’deki gelişmeler hakkında bir telefon görüşmesi yapmış, ardından Berlin’den yapılan açıklamada, “Her iki lider, diktatör Esat rejiminin düşüşünün çok olumlu bir gelişme olduğu konusunda hemfikir” denilmişti.

Scholz’un sözcüsü, Erdoğan ve Scholz’un, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğinin korunması gerektiği konusunda hemfikir olduklarını ve bu hedeflere Avrupa Birliği’ndeki ortaklarla ve bölgedeki ülkelerle birlikte çalışarak ulaşılmasının planlandıklarını kaydetti.

(Kaynaklar: VOA Türkçe DW Türkçe)

Paylaşın

Türkiye’nin Kısa Vadeli Dış Borcu 236 Milyar Doları Aştı

Ekim sonu itibarıyla, Türkiye’nin 1 yıl veya daha az kalmış dış borç stoku 236,1 milyar dolar seviyesine yükseldi. Toplam borç stoku içinde kamu sektörünün yüzde 23,4 Merkez Bankası’nın yüzde 15,9, özel sektörün ise yüzde 60,7 oranında paya sahip olduğu gözlendi.

Haber Merkezi / Ekim sonu itibarıyla, kısa vadeli dış borç stokunun döviz kompozisyonu yüzde 47,3’ü dolar, yüzde 21,2’si euro, yüzde 16,4’ü TL ve yüzde 15,1’i diğer döviz cinslerinden oluştu.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Kısa Vadeli Dış Borç İstatistikleri Gelişmeleri Ekim 2024 verilerini açıkladı: Buna göre; Ekim sonu itibarıyla, kısa vadeli dış borç stoku, 2023 yıl sonuna göre yüzde 2,3 oranında artışla 180,1 milyar dolar oldu. Bu dönemde, bankalar kaynaklı kısa vadeli dış borç stoku yüzde 20,1 oranında artarak 82,2 milyar dolar olurken, diğer sektörlerin kısa vadeli dış borç stoku yüzde 1,5 oranında azalarak 60,4 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti.

Bankaların yurt dışından kullandıkları kısa vadeli krediler, 2023 yıl sonuna göre yüzde 81,7 oranında artarak 22,8 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Banka hariç yurt dışı yerleşiklerin döviz tevdiat hesabı yüzde 2,0 oranında azalarak 19,6 milyar dolar, yurt dışı yerleşik bankaların mevduatı da yüzde 9,0 oranında azalışla 18,8 milyar dolar oldu. Ayrıca, yurt dışı yerleşiklerin TL cinsinden mevduatları geçen yıl sonuna göre yüzde 38,2 oranında artışla 20,9 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti.

Diğer sektörler altında yer alan ithalat borçları, 2023 yıl sonuna göre yüzde 2,8 oranında azalarak 52,8 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Borçlu bazında incelendiğinde, kamu sektörünün kısa vadeli borcu 2023 yıl sonuna göre yüzde 15,5 oranında artarak 39,8 milyar dolar olurken, özel sektörün kısa vadeli dış borcu yüzde 7,9 oranında artarak 102,8 milyar dolar oldu.

Alacaklı bazında incelendiğinde, özel alacaklılar başlığı altındaki parasal kuruluşlara olan kısa vadeli borçlar yıl sonuna göre yüzde 0,5 oranında artarak 96,0 milyar dolar, parasal olmayan kuruluşlara olan borçlar yüzde 1,8 oranında azalarak 77,1 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. 2023 yıl sonunda 1,7 milyar doları olan kısa vadeli tahvil ihraçları, ekim sonu itibarıyla 6,9 milyar dolar olarak gerçekleşti. Aynı dönemde resmi alacaklılara olan kısa vadeli borçlar 47 milyon dolar olarak gerçekleşti.

Ekim sonu itibarıyla, kısa vadeli dış borç stokunun döviz kompozisyonu yüzde 47,3’ü Dolar, yüzde 21,2’si Euro, yüzde 16,4’ü TL ve yüzde 15,1’i diğer döviz cinslerinden oluştu.

Ekim sonu itibarıyla, orijinal vadesine bakılmaksızın vadesine 1 yıl veya daha az kalmış dış borç verisi kullanılarak hesaplanan kalan vadeye göre kısa vadeli dış borç stoku, 236,1 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. Söz konusu stokun 22,9 milyar dolarlık kısmı, Türkiye’de yerleşik bankaların ve özel sektörün yurt dışı şubeleri ile iştiraklere olan borçlarından oluştu. Borçlu bazında değerlendirildiğinde, toplam stok içinde kamu sektörünün yüzde 23,4, Merkez Bankası’nın yüzde 15,9, özel sektörün ise yüzde 60,7 oranında paya sahip olduğu gözlemlendi.

Paylaşın

Türkiye’nin Dış Politikası Avrupa Birliği’nin Öncelikleriyle Çelişiyor!

Avrupa Birliği Konseyi tarafından açıklanan genişleme sonuç bildirgesinde, Türkiye’nin dış politikasının “Avrupa Birliği’nin öncelikleriyle çeliştiğine” dikkat çekildi. Bildirge, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Ankara ziyaretinin hemen ardından açıklandı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ursula  von der Leyen ile yaptığı görüşmenin ardından iki taraf arasındaki ilişkilerin somut ve acil bir şekilde iyileştirilmesi çağrısında bulunmuştu.

Euronews Türkçe’nin aktardığına göre; Avrupa Birliği Konseyi tarafından açıklanan genişleme sonuç bildirgesinde, Türkiye’nin katılım müzakerelerine ilişkin hala “fiilen durma noktasında” olduğu ve “hiçbir fasılın açılması ya da kapanmasının düşünülmediği” belirtildi.

Yayınlanan 36 sayfalık raporda, Batı Balkanlar, Ukrayna ve Moldova’nın AB üyeliğine dair “tam ve kesin kararlığını bir kez daha teyit eder” ifadesine yer verirken, Türkiye’nin ise “aday ülke” olarak “birçok ortak çıkar alanında kilit ortak olmaya devam ettiği” belirtildi.

Türkiye, özellikle Yunanistan ile ilişkilerin iyileştirilmesi ve ticaret ve ekonomi gibi ortak ilgi alanlarında AB ile üst düzey sektörel diyaloğun yeniden başlatılması konusunda birkaç iyi puan daha aldı.

“2023 ortalarından bu yana daha geleneksel ve daha sıkı ekonomik politikalara yönelim” ve Rusya’ya yönelik AB yaptırımlarının kendi toprakları üzerinden delinmesini engellemek için alınan “somut önlemler” AB Konseyi tarafından memnuniyetle karşılandı. Ancak olumsuzluklar olumlulardan daha ağır basıyor.

Türkiye’nin AB üyesi olan Güney Kıbrıs’la olan ilişkisi, Konseyin Ankara’yı Lefkoşa ile ilişkilerini normalleştirmeye ve uluslararası hukuka uygun olarak egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı göstermeye çağırdığı hassas noktalardan biri.

Raporda “Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanlarında süregelen ve derin endişe yaratan durumun” da altı çizilirken, özellikle “yargı üzerindeki aşırı baskı, ifade özgürlüğüne yönelik birçok kısıtlama, medya özgürlüğü ve bilginin yayılması, demokratik yollarla seçilen belediye başkanlarının görevden alınması” gibi konuların “kaygıyla” takip edildiği vurgulandı.

Türkiye’nin bloğun Ortak Dış ve Güvenlik Politikası ile “çok düşük uyum oranı” olduğu yinelendi. Rusya’ya yönelik yaptırımlarla ilgili Ortak Dış ve Güvenlik Politikası (CFSP) pozisyonlarının ve kısıtlayıcı önlemlerin “son derece öncelikli” olduğu belirtilerek, Türkiye’nin dış politikasının “AB’nin öncelikleriyle çeliştiğine” dikkat çekildi.

AB’nin genişleme sonuç bildirgesi, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in Ankara ziyaretinin hemen ardından açıklandı.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan von der Leyen ile yaptığı görüşmenin ardından iki taraf arasındaki ilişkilerin somut ve acil bir şekilde iyileştirilmesi çağrısında bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) arasında “her zamankinden daha güçlü ve kurumsallaşmış bir ilişkiye ihtiyaç” olduğunu vurguladı ve 2019’dan beri askıya alınan üst düzey siyasi diyaloğun yeniden başlatılması çağrısında bulundu.

Avrupa Birliği aday ülkelerinin karneleri

36 sayfalık raporda Gürcistan’a ayrılan diğer tüm paragraflar olumsuz. Konseyin ülkeyle ilgili olarak işaret ettiği tek olumlu gelişme, “orta düzeyde hazırlık ve işleyen bir piyasa ekonomisinin geliştirilmesinde sınırlı ilerleme” kaydedilen ekonomiyle ilgili. Ayrıca “sağlam mali ve parasal politikaların” uygulanmasından da övgüyle bahsediliyor.

Gürcistan Başbakanı Irakli Kobakhidze’nin kasım ayı sonunda tek taraflı olarak AB üyelik müzakerelerinin 2028 yılına kadar askıya alındığını açıklamasının ardından yayınlanan sonuç bildirgesinde, AB değerlerine ters düşen “yabancı ajan yasası” gibi hükümet tarafından alınan kararlara dair endişeler belirtiliyor.

AB’nin “demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanlarında, ayrıca yargının işleyişi ve kurumsal bağımsızlık konularında geriye gidişten derin endişe duyduğu” vurgulanıyor. Gürcistan’ın genel olarak AB’nin dış politikasına uyum sağlayamaması ve Rusya ve Belarus’a karşı da dahil olmak üzere kısıtlayıcı tedbirler almaması da endişe duyulan konular arasında yer alıyor.

Buna karşılık AB Konseyi Ukrayna konusunda çok daha iyimser. Raporda, ülkenin Rus işgaline karşı kendini savunurken geçtiğimiz yıl içinde kaydettiği “kayda değer reform ilerlemesine” dikkat çekiliyor. Hukukun üstünlüğü, yargı ve kamu yönetimi reformu, yargı yönetişim organları ve yolsuzlukla mücadele kurumlarının etkin işleyişi gibi alanlarda kaydedilen ilerlemenin altını çiziliyor.

Ukrayna’nın bloğun dış politikası ve yaptırımlarıyla “yüksek” uyumu ise takdir ediliyor. Moldova’nın lehine olan bu son husus da bakanlar tarafından “Moldova’nın AB yolundaki stratejik kararlılığının güçlü bir işareti” olarak değerlendiriliyor.

Konsey ayrıca Moldova’nın kamu yönetimi ve kamu mali yönetimi çerçevesini güçlendirmeye yönelik devam eden çabalarını “olumlu” olarak not etti ve özellikle yolsuzlukla mücadele konusunda olmak üzere hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanlarında reformların devam etmesi çağrısında bulundu.

Raporda, “Konsey, Moldova’nın oligarşiden arındırmaya yönelik sistematik yaklaşımını memnuniyetle karşılar ve ilgili eylem planının uygulanmaya devam edilmesini teşvik eder,” denildi. Batı Balkanlar ve AB’den devlet başkanlarının çarşamba akşamı Brüksel’de bir zirve için bir araya gelmesi planlanıyor. AB liderlerinin perşembe günü yapılacak zirvede AB Konseyi’nin genişlemeye ilişkin kararlarını kabul etmeleri bekleniyor.

Paylaşın

Türkiye İle Avrupa Birliği Arasında “Suriye” Zirvesi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile bugün Ankara’da görüştü. Görüşmede özellikle Suriye ile Türkiye – AB ilişkileri ele alındı.

Suriye’de Beşar Esat rejiminin devrilmesinin ardından ülkenin geleceğine ilişkin en üst seviyedeki diplomatik temaslar sürüyor. Bu kapsamda AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile bugün Ankara’da görüştü.

Görüşmenin ardından ikilinin basın açıklamasında özellikle Suriye’nin yeniden imarı ve terörle mücadelede vurgusu yapıldı. Erdoğan Suriye’deki gelişmeleri detaylıca ele aldıklarını ifade ederek, şunları söyledi:

“Suriye’nin egemenliği ile toprak bütünlüğünün muhafazası başta olmak üzere, katılımcı bir idarenin tesisi noktasında hemfikir olduğumuzu gördüm. 61 yıllık zulmün, baskının, karanlığın ardından yıkılan Baas rejimi geride kelimenin tam anlamıyla büyük bir enkaz bıraktı. Yaklaşık 1 milyon insanı katledilmiş, nüfusunun yarısı yerlerinden edilmiş, 13 yıldır süren çatışmalarda bitap düşmüş bir Suriye ile karşı karşıyayız.

Suriye halkının bu ağır yükün altından tek başına kalkması mümkün değil. Suriye’nin komşularının, dost ve kardeş ülkelerin, AB ve uluslararası kuruluşların güçlü desteğiyle süratle ayağa kalkması lazım. Uluslararası toplum 13 yıl boyunca katliama uğrarken Suriye halkına maalesef yeterli desteği vermedi, veremedi. Şimdi bunu telafi etmek mümkündür. Bunun yolu da Suriye’nin inşa ve imar çabalarına destek olmaktan geçiyor.”

Türkiye’nin Şam Büyükelçiliği’ni geçen haftasonu yeniden açtığını hatırlatan Erdoğan, Türkiye’nin Suriye halkının yanında olmaya devam edeceğini, bu süreçte Suriye’nin terör yuvası olmaktan çıkarılması gerektiğini vurguladı.

Erdoğan, “Gerek DEAŞ, gerekse PKK ve uzantılarıyla mücadele görüşmemizde ele aldığımız hususların başında geldi. Türkiye, her iki terör örgütünü sahada bozguna uğratan tek ülkedir, yegâne NATO müttefikidir. Bu örgütlerin palazlanmasına kesinlikle müsaade etmeyeceğiz. Bölgemizin geleceğinde ne DEAŞ’a ne PKK ve türevlerine yer yoktur” diye konuştu.

Ayrıca AB’nin, Türkiye’nin Suriyeli sığınmacılarla ilgili yükünü hafifletmek için sağladığı desteği gönüllü geri dönüşleri kolaylaştırmak için çeşitlendirmesini beklediklerini ifade eden Erdoğan, görüşmede İsrail’in Gazze’de devam eden saldırılarını da ele aldıklarını kaydetti.

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de AB’nin Esat rejimini deviren muhalif gruplara öncülük eden Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) ve diğer gruplarla doğrudan temasta olacağını açıkladı. Von der Leyen, “Suriye’deki varlığımızı her zaman sürdürdük ancak şimdi bir adım daha atmalı ve HTŞ ve diğer gruplarla doğrudan angajmanımızı sürdürmeliyiz” dedi.

HTŞ, 2020 yılından bu yana AB’nin terör listesinde yer alıyor ve başta insan hakları ihlalleri olmak üzere, cinayetler, işkence, sivillerin rehin alınması ve zorla alıkoymalar gibi suçlamalarla anılıyor.

Von der Leyen ayrıca AB olarak Suriye’nin yeniden inşasına destek vereceklerini söyledi. “Desteğimizi yeniden inşa konusuna odaklanarak sürdürmeliyiz” diyen von der Leyen, AB’nin Suriye’ye yönelik yaptırımlarının kaldırılmasına da koşullu yeşil ışık yaktı. Von der Leyen, “Yaptırımların kaldırılması konusunda bir görüşme başlatmamız gerekecek. Ancak bu, sahada barışçıl bir geçiş konusunda gerçek bir ilerleme görüldüğü takdirde mümkün olabilir” diye konuştu.

Von der Leyen’den IŞİD uyarısı

AB Komisyonu Başkanı, Suriye’de terör örgütü IŞİD’in yeniden canlanmasına karşı da uyarıda bulundu. Von der Leyen, “Türkiye’nin bölgede istikrarın sağlanmasında oynayacağı önemli bir rol var. Birlikte terörizme karşı da uyanık olmalıyız. Özellikle Suriye’nin doğusunda IŞİD’in yeniden canlanması riski vardır. Bunun olmasına izin veremeyiz. Aynı zamanda Türkiye’nin meşru güvenlik endişeleri de karşılanmalıdır. Tüm azınlıklar da dâhil olmak üzere tüm Suriyelilerin güvende olması önemlidir” dedi.

“Suriye halkı barışçıl bir geçişi hak ediyor” diyen von der Leyen, bu geçişte toprak bütünlüğünün ve devlet kurumlarının korunması, tüm çeşitliliğiyle Suriye halkının isteklerinin yansıtılması gerektiğini vurguladı. Von der Leyen, en fazla Suriyeli’ye evsahipliği yapan Türkiye’nin çabalarından övgüyle bahsederek, AB’nin bugüne kadar Türkiye’ye Suriyeliler için 10 milyar Euro yardımda bulunduğunu hatırlatarak şöyle devam etti:

“Bugün 2024 yılı için ilave 1 milyar euronun yolda olduğunu duyurmaktan büyük memnuniyet duyuyorum. Bu destek, diğerlerinin yanı sıra, Türkiye’deki mültecilerin sağlık ve eğitim hizmetlerini de destekleyecektir. Suriyeli mültecilerin gönüllü geri dönüşleri de dâhil olmak üzere göç ve sınır yönetimine katkıda bulunmaya devam edecektir. Sahada gelişmeler oldukça, bu 1 milyar Euro’yu Suriye’de ortaya çıkabilecek yeni ihtiyaçlara göre uyarlayabiliriz.”

Erdoğan ile AB Komisyonu Başkanı von der Leyen’in görüşmesinde Türkiye – AB ilişkileri de ele alındı. Erdoğan, AB üyeliğinin Türkiye için stratejik hedef olmaya devam ettiğini belirterek, “Üyeliğimizin ülkemize olduğu kadar birliğe de önemli katkılar yapacağı açıktır. Son gelişmeler Türkiye’nin kilit ülke konumunu daha da perçinlemiştir” dedi.

Türkiye’nin AB üyelik perspektifini güçlendirecek yeni bir vizyon ortaya konulması konusundaki beklentiyi Ursula von der Leyen’le yaptıkları görüşmede ilettiklerini dile getiren Erdoğan, “Ortak çıkarlarımızın bazı üyelerin kısır gündemlerine esir edilmemesi gerektiğini bir kez daha vurguladım. Kazan-kazan formülüyle ve karşılıklı saygı temelinde işbirliğimizi ilerletebiliriz” diye konuştu.

Türkiye ve AB ile arasında her zamankinden daha güçlü ve kurumsallaşmış bir ilişkiye ihtiyaç olduğunu belirten Erdoğan, şunları söyledi:

“İki gün sonra yapılacak birlik zirvesinde ilişkilerdeki tüm kısıtlamaları kaldıracak, askıya alınan yüksek düzeyli diyalogları canlandıracak, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi beklentimize cevap verecek ve vize serbestisi sağlanana dek vize süreçlerini hızlandıracak kararlar alınmasını temenni ediyorum. Bu vesileyle en kısa sürede Türkiye-AB Zirvesini yapmak suretiyle ilişkilerimizin olması gereken seviyeye çıkarmayı ümit ediyorum.”

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Türkiye’de Her Saniye 270 Bin Lira Vergi Ödendi

Türkiye’de, 2024 yılının ilk 11 ayında vatandaşlar saniyede 270 bin lira vergi ödedi. Toplam ödenen vergi tutarı ise 7 trilyon 793 milyar 285 milyon 845 bin liraya ulaştı.

Vatandaşlar, günlük 23 milyar 333 milyon 191 bin 153, aylık ise 779 milyar 328 milyon 584 bin 500 lira vergi ödedi.

Türkiye’deki ekonomik krizle birlikte vergi yükü de giderek artıyor. 2024 yılı itibarıyla ödenen toplam vergi tutarı 7 trilyon 793 milyar 285 milyon 845 bin liraya ulaşırken bu rakam saniyede 270 bin 60 lira, dakikada 16 milyon 203 bin 605 lira ve saatte 972 milyon 216 bin 298 lira olarak hesaplanıyor.

Günlük vergi ödemesi ise 23 milyar 333 milyon 191 bin 153 liraya çıktı. Aylık bazda değerlendirildiğinde ise Türkiye’de 779 milyar 328 milyon 584 bin 500 lira vergi ödenmiş durumda.

Vergi Uzmanı Ozan Bingöl tarafından açıklanan verilere göre, vergi ödemeleri her geçen gün artış göstermeye devam ediyor.

Paylaşın

2026 Dünya Kupası Elemeleri: A Milli Erkek Futbol Takımın Rakipleri Belli Oldu

A Milli Erkek Futbol Takımı, 2026 Dünya Kupası Avrupa Elemeleri’nde E Grubu’nda yer aldı: İspanya / Hollanda Uluslar Ligi Çeyrek Final galibi, Türkiye, Gürcistan, Bulgaristan.

Haber Merkezi / Eleme maçları, 4 takımlı gruplarda Eylül 2025’te, 5 takımlı gruplarda ise Mart 2025’te başlayacak. Tüm eleme grubu karşılaşmaları 2025 yılının kasım ayında tamamlanacak.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Meksika ve Kanada’nın ortaklaşa ev sahipliği yapacağı 2026 FIFA Dünya Kupası Avrupa Elemeleri’nin grup aşaması kuraları bugün çekildi.

FIFA’nın İsviçre’nin Zürih kentinde bulunan merkezinde gerçekleştirilen kura çekiminde 2. torbada yer alan Türkiye; E Grubu’nda UEFA Uluslar Ligi’nde çeyrek finalde karşılaşacak olan İspanya/Hollanda maçının galibi, Gürcistan ve Bulgaristan ile eşleşti.

54 ülkenin katıldığı kura çekiminin ardından 6’sı 5, 6’sı 4 takımlı olmak üzere toplam 12 eleme grubu belli oldu. UEFA Uluslar Ligi’nde A Ligi’ne yükselmek için Macaristan ile play-off müsabakaları oynayacak olan Ay-Yıldızlılar, 2026 Dünya Kupası Avrupa Elemeleri’nde 4’lü grup olan E Grubu’nda yer aldı. 2026 Dünya Kupası Avrupa Elemeleri’nde maçlar 4 takımlı gruplarda Eylül 2025’te, 5 takımlı gruplarda ise Mart 2025’te başlayacak. Tüm eleme grubu karşılaşmaları 2025 yılının kasım ayında tamamlanacak.

2026 FIFA Dünya Kupası Avrupa Elemeleri Grupları

A Grubu: Almanya/İtalya Uluslar Ligi Çeyrek Final galibi, Slovakya, Kuzey İrlanda, Lüksemburg
B Grubu: İsviçre, İsveç, Slovenya, Kosova
C Grubu: Portekiz/Danimarka Uluslar Ligi Çeyrek Final mağlubu, Yunanistan, İskoçya, Belarus
D Grubu: Fransa/Hırvatistan Uluslar Ligi Çeyrek Final galibi, Ukrayna, İzlanda, Azerbaycan
E Grubu: İspanya/Hollanda Uluslar Ligi Çeyrek Final galibi, Türkiye, Gürcistan, Bulgaristan
F Grubu: Portekiz/Danimarka Uluslar Ligi Çeyrek Final galibi, Macaristan, İrlanda Cumhuriyeti, Ermenistan

G Grubu: İspanya/Hollanda Uluslar Ligi Çeyrek Final mağlubu, Polonya, Finlandiya, Litvanya, Malta
H Grubu: Avusturya, Romanya, Bosna Hersek, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, San Marino
I Grubu: Almanya/İtalya Uluslar Ligi Çeyrek Final mağlubu, Norveç, İsrail, Estonya, Moldova
J Grubu: Belçika, Galler, Kuzey Makedonya, Kazakistan, Lihtenştayn
K Grubu: İngiltere, Sırbistan, Arnavutluk, Letonya, Andorra
L Grubu: Fransa/Hırvatistan Uluslar Ligi Çeyrek Final mağlubu, Çekya, Karadağ, Faroe Adaları, Cebelitarık

Kura çekiminde Türkiye Futbol Federasyonu’nu (TFF) Başkanı İbrahim Ethem Hacıosmanoğlu, Başkan Vekili Ceyhun Kazancı, Genel Sekreter Abdullah Ayaz, A Millî Takım Teknik Direktörü Vincenzo Montella, TFF Başdanışmanı Yusuf Yerkel, Dış İlişkiler ve Millî Takımlar İdari Direktörü Buğra İmamoğulları ile A ve U21 Millî Takım İdari Müdürü Mert Tuncay temsil etti.

TFF Başkanı İbrahim Ethem Hacıosmanoğlu, 2026 FIFA Dünya Kupası Avrupa Elemeleri kura çekiminin ardından grubumuzu değerlendirdi. Hacıosmanoğlu, “Dengeli bir grup. İyi mücadele olacak, takımların güçlü olması da bizim lehimize. İki komşu ülkeyle maç yapacağız. Uzun zamandır Bulgaristan ile eşleşmemiştik. İspanya/Hollanda maçında mecbur İspanya’yı yenmesi için Hollanda’yı tutacağız. Çünkü Hollanda ile Avrupa Şampiyonası’ndan kalma hesabımız var. İspanya’yı yenmeleri için onları destekleyeceğiz. Sonrasında biz kendi işimize bakacağız. Genç ve karakterli bir kadromuz var. Biz onlara elimizden gelen yardımı yapacağız, onlar da sahada gerekeni yapacak. Son olarak 2002’de Dünya Kupası’na gitmiştik. İnşallah 22 sene sonra bu bekleyişe son verip Amerika’ya gideceğiz.” diye konuştu.

TFF Başkan Vekili, İcra Kurulu Üyesi, Millî Takımlar, FIFA ve UEFA İlişkilerinden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Ceyhun Kazancı iç sahadaki maçların önemine vurgu yaptı. Kazancı, “İlk torbadan İspanya-Hollanda galibi çıktı. 3. ve 4. torbalardan da güçlü takımlar geldi. Bu grupta her şey olabilir. Gürcistan çıkışta olan bir takım. İç sahada güçlü oyunlarla üç rakibimizi de yenmemiz lazım. Maçlara Eylül 2025’te başlayacağız. İlk müsabakaya 9 ay var. İnşallah direkt gideceğiz. O zamana kadar daha da deneyim kazanacağız.” ifadelerini kullandı.

A Milli Erkek Futbol Takım Teknik Direktörü Vincenzo Montella zorlu mücadele için hazır olduklarını söyledi. Montella, “Belki en zor gruplardan birine düştük. Ancak her takım için hazırız. Rakip fark etmez. İyi takımlarla oynamak futbolcularımızı daha fazla motive eder diye düşünüyorum. İspanya son turnuvanın galibi. 3. torbadan da zor rakiplerden biri, Gürcistan geldi. 4. torbanın en yüksek puanlı takımı Bulgaristan geldi ama fark etmez. Biz hazırız. İyi ve genç bir takıma sahibiz. Futbolcularımız tecrübe kazanıyor. İnanıyorum ki böyle yüksek seviyede maçlar oynamamız futbolcularımızı fiziksel ve zihinsel olarak geliştirecektir. Dünya Kupası’nda 22 yıldır yokuz. Bu çok uzun bir süre ama biz bu gruba hazırız ve kazanmak istiyoruz. Kazanamasak da ikinci olup play-offla şansımızı devam ettirmek istiyoruz.” açıklamasında bulundu.

Avrupa’dan 16 takım yer alacak

Toplam 48 takımın mücadele edeceği 2026 FIFA Dünya Kupası’nda Avrupa’dan 16 takım katılacak. Dünya Kupası eleme gruplarında ilk sırayı alan 12 takım, finallere doğrudan katılım hakkı kazanacak. Dünya Kupası eleme gruplarını ikinci bitiren 12 takım ile Dünya Kupası Elemeleri’nde ilk ikiye giremeyen ancak 2024-25 UEFA Uluslar Ligi genel sıralamasında en üst sırada yer alan 4 grup birincisi, toplam 16 takım olacak şekilde dörderli 4 yola ayrılacak ve tek ayaklı yarı final ve final maçları sonucunda her yoldan 1’er takım daha (toplam 4) 2026 FIFA Dünya Kupası finallerine katılma hakkı kazanacak.

2026 Dünya Kupası’nda 12 grupta 48 takım mücadele edecek ve organizasyon boyunca toplam 104 maç yapılacak. Dünyanın en önemli futbol turnuvasının açılış maçı, 11 Haziran 2026 tarihinde Meksika’nın başkenti Meksiko’daki 83 bin kişilik Azteca Stadı’nda oynanacak. 2026 Dünya Kupası’nın final maçı, 19 Temmuz 2026’da ABD’nin New Jersey eyaletindeki 82 bin 500 kişilik MetLife Stadyumu’nda yapılacak.

(Kaynak: TFF)

Paylaşın

OECD’den Türkiye’ye Uyarı: Ekonomi Küçülüyor

OECD, Türkiye’nin G20 ülkeleri arasında üçüncü çeyrekte büyüme kaydedemeyen az sayıda ülke arasında olduğunu belirtti. OECD, Türkiye ekonomisinin daralma gösterdiği bu dönemde, G20 ülkelerinin toplam büyüme oranı yüzde 0.7 olarak kaydetti.

Türkiye’nin üçüncü çeyrekte daralmaya devam etmesinin arkasında; iç talepteki zayıflama, enflasyonist baskılar ve sanayi üretimindeki gerileme gibi faktörlerin olduğu değerlendiriliyor.

Türkiye’nin sanayi üretimindeki düşüşün büyüme üzerinde belirgin bir baskı yarattığını vurgulayan OECD, “Sağlıklı bir ekonominin temel şartı olan üretim artışı gerçekleşmedikçe, büyüme ve enflasyonla mücadelede sürdürülebilir bir başarı elde etmek zor” değerlendirmesinde bulundu.

OECD’nin (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) 2024 yılı üçüncü çeyrek büyüme verilerine ilişkin yayımladığı rapor, küresel ekonomideki istikrarlı büyümeye karşın Türkiye’nin ekonomisindeki daralmayı gözler önüne serdi.

Karar’dan Büşra Akdaş’ın aktardığına göre; G20 ülkeleri arasında yer alan Türkiye, üçüncü çeyrekte yüzde -0.2 oranında küçülme kaydederek, ekonomik büyüme performansı açısından en zayıf ülkeler arasında yer aldı.

Türkiye ekonomisi, ikinci çeyrekte de yüzde -0.2 oranında daralma kaydederek negatif büyüme eğilimini sürdürdü. OECD raporunda, Türkiye’nin G20 ülkeleri arasında üçüncü çeyrekte büyüme kaydedemeyen az sayıda ülke arasında olduğu belirtildi. Rapora göre, Türkiye ekonomisinin daralma gösterdiği bu dönemde, G20 ülkelerinin toplam büyüme oranı yüzde 0.7 olarak kaydedildi.

G20 ülkelerinde genel olarak büyüme oranlarının istikrarlı bir seyir izlediği üçüncü çeyrekte, bazı ülkeler büyüme hızlarını artırmayı başardı. Özellikle Hindistan ve Endonezya gibi gelişmekte olan ekonomiler sırasıyla yüzde 1.1 ve 1.2 büyüme ile dikkat çekti. Öte yandan, Çin’de büyüme yüzde 0.5’ten 0.9’a, Meksika’da ise yüzde 0.4’ten 1.1’e yükseldi.

Türkiye’nin aksine, daha önce daralma kaydeden Almanya ve Güney Kore ekonomilerinde toparlanma görüldü. Almanya üçüncü çeyrekte yüzde -0.3’lük küçülmeden yüzde 0.1’lik büyümeye geçerken, Güney Kore de yüzde -0.2’den yüzde 0.1’lik büyümeye geri döndü.

OECD raporunda, Türkiye’nin yıllık bazda büyüme performansında da G20 ortalamasının gerisinde kaldığı vurgulandı. G20 ülkelerinin yıllık büyüme oranı üçüncü çeyrek itibarıyla yüzde 2.8 olurken, Türkiye’nin ekonomisi bu dönemde daralmaya devam etti. Hindistan, yüzde 5.8’lik yıllık büyüme oranıyla G20’nin lideri olurken, Türkiye, ekonomideki daralma ile dikkat çekti.

Türkiye’nin üçüncü çeyrekte daralmaya devam etmesinin arkasında; iç talepteki zayıflama, enflasyonist baskılar ve sanayi üretimindeki gerileme gibi faktörlerin olduğu değerlendiriliyor.

OECD raporu ayrıca, Türkiye’nin sanayi üretimindeki düşüşün büyüme üzerinde belirgin bir baskı yarattığını ifade ediyor. Raporda, “Sağlıklı bir ekonominin temel şartı olan üretim artışı gerçekleşmedikçe, büyüme ve enflasyonla mücadelede sürdürülebilir bir başarı elde etmek zor” ifadelerine yer verildi.

Paylaşın

Venedik Komisyonu’ndan Türkiye’ye “Yargı Siyasileşiyor” Uyarısı

Venedik Komisyonu’nun, Türkiye’de Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) ve üyelerinin seçimine ilişkin raporunda, “hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını” tesis etmekle yükümlü olan HSK’nın, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden ve “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine” geçilmesinden sonra siyasallaştığı vurgusu yer aldı.

Venedik Komisyonu raporunda, yeni anayasa tartışmalarında yargı bağımsızlığının tesis edilmesi ve HSK’nın yapısının bağımsız hale getirilmesi meselesinin ele alınmasının şart olduğunu belirterek bir dizi tavsiyede de bulundu.

Ankara’nın kurucu üyeleri arasında yer aldığı Avrupa Konseyi’nin, üye devletlerin anayasal konulardaki danışma organı olan, üye ülkelerdeki yasal ve kurumsal yapıların hukukun üstünlüğü alanlarındaki uluslararası deneyimle uyumlu hale getirilmesi amacıyla görev yapan Venedik Komisyonu’nun, Türkiye’de Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) ve üyelerinin seçimine ilişkin raporu yayımlandı.

Raporda, “hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını” tesis etmekle yükümlü olan HSK’nın, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden ve ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine’ geçilmesinden sonra siyasallaştığı vurgusu yer aldı. HSK üyelerinin seçilme biçimine eleştiriler getirilirken, Adalet Bakanı ile yardımcısının HSK üyeliğinden çıkarılması tavsiyesinin altı çizildi. Komisyon, yeni anayasa tartışmalarında yargı bağımsızlığının tesis edilmesi ve HSK’nın yapısının bağımsız hale getirilmesi meselesinin ele alınmasının şart olduğunu belirterek bir dizi tavsiyede de bulundu.

Venedik Komisyonu raporunda, HSK üyelerinin nasıl atandığı veya seçildiği konusu, Avrupa’daki ve dünyadaki standartlar çerçevesinde mercek altına alındı. Aynı zamanda, Türkiye’de parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçiş ve bunun, rapordaki ifadeyle, “en güçlü denge denetim mekanizmalarının gerektiren bağımsız yargı ile ve kuvvetler ayrılığı üzerindeki önemli etkisi” incelendi.

Komisyon, Türkiye’de yapılan son yasal değişikliklerle Adalet Bakanı ve Adalet Bakanı Yardımcısı’nın HSK’ya üye olduğunu, yedi üyenin TBMM Genel Kurulu tarafından, dört üyenin de Cumhurbaşkanı tarafından atandığını hatırlatarak şu ifadeleri kullandı:

“Venedik Komisyonu şunu hatırlatır ki, Avrupa standartlarına göre yargı konseyi üyelerinin en az yarısının ‘meslektaşları tarafından seçilmiş’ yargıçlar olması gerekiyor. Bu seçim yönteminin nedeni, yargı bileşenini siyasi müdahaleden yalıtmaktır. Yargı konseyinin yargı mensubu üyeleri sadece, yargıçlar ve savcıların bakış açısını temsil etmelidir.”

Raporda, HSK’da ise sekiz üyenin yargıç veya savcı olmakla beraber meslektaşları tarafından seçilmediği değil, yürütme tarafından atandığı veya parlamento tarafından seçildiği vurgulandı; “Gerçekten de, bu kişilerin dördü Cumhurbaşkanı tarafından takdir yetkisiyle atanıyor. Zira ne Anayasa ne de yasalar, belirli bir kategorinin resmi üyeliği dışında herhangi bir uygunluk veya uygunsuzluk kriteri belirlemiyor” denilerek şu eleştiriler getirildi:

“Dolayısıyla, Cumhurbaşkanı tarafından atanan dört HSK üyesi siyasi atama olarak görülmeli ve uluslararası standartlar anlamında ‘yargı üyesi’ olarak kabul edilmemeli.

Dahası, Meclis tarafından seçilen yedi üyenin çoğunluğunun da, özellikle de parlamento seçimlerinin cumhurbaşkanlığı seçimleriyle eş zamanlı yapılması göz önüne alındığında, Cumhurbaşkanı ile aynı siyasi görüşe sahip olması muhtemeldir.

Son olarak Cumhurbaşkanı’nın iki resen üyeyi [adalet bakanı ve yardımcısı] de ataması nedeniyle yürütme kurumu, HSK’nın 13 üyesinden en az 10’unu fiilen seçebilir ve böylece yargı üzerinde güçlü bir siyasi etki uygulayabilir.”

Venedik Komisyonu, kuvvetler ayrılığının ve hukukun üstünlüğünün temel taşı olan yargının bağımsızlığını sadece, “işleyişi yürütme ve yasama organlarının müdahalesinden korunan, bağımsız bir yargı kurulunun” garanti edebileceğini hatırlatarak “Hukukun üstünlüğüne saygı, demokratik bir ülkede vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunması için bir ön koşuldur” vurgusu yaptı.

Hangi tavsiyelerde bulundu?

Venedik Komisyonu’nun 30 sayfalık raporunda, Türkiye’ye şu tavsiyelerde bulunuldu:

HSK üyelerinin en az yarısının, yargı sisteminin farklı seviyeleri tarafından seçilmesi;

Üyeler arasında cinsiyet, azınlık ve coğrafi kapsam açısından uygun düzeyde çeşitliliğin sağlanması;

Cumhurbaşkanı’nın, resmi atama görevini yerine getirmesi dışında HSK üyelerinin belirlenmesi sürecinin dışında tutulması;

Meclis’in yargı kökenli üyeler konusunda seçme sürecinin dışında kalması;

Adalet Bakanı ve Adalet Bakanı Yardımcısı’nın HSK’dan çıkarılması;

HSK üyelerinin ve Meclis tarafından seçilen yargı dışı üyelerin sayısının artırılması;

Yürütme ve yasama organlarının üyeleri ile açık bir siyasi bağlantısı olan adayların dışarıda tutulması;

Barolar Birliği ve üniversiteler gibi diğer kurumların adayların ön seçimini yapmasını sağlayacak bazı yasal değişikliklerin yapılması;

HSK üyelerinin görev süresi güvencesi ve dokunulmazlıktan yararlanması için anayasal ve yasal düzenlemeler yapmak; yaptırım ve işten çıkarma için açık ve sınırlı gerekçeler belirlemek, görevlerinin icrasıyla ilgisi olmayan disiplin ve işten çıkarma gerekçeleri dışında güçlü güvenceler sağlamak;

HSK Başkanı’nın, kurumun üyeleri tarafından seçilen tarafsız bir kişi olması;

HSK Başkanı’nın genel yetkilerinin, bu göreve kimin geleceğinden bağımsız olarak azaltılması; özellikle de hâkim ve savcıların teftiş ve soruşturmalarına onay verme yetkisi ile HSYK üyeleriyle ilgili ceza soruşturmaları, disiplin soruşturmaları ve kovuşturmalarıyla ilgili yetkinin kaldırılması;

HSK’nın tüm kararlarına karşı yargısal inceleme getirilmesi;

Özellikle müfettişlerin hareketliliği açısından HSK’yı Adalet Bakanlığı’ndan açıkça ayırmak;

Anayasa’nın, HSK’ya ilişkin esasları belirleyen 159. maddesindeki bazı ifadelerin, yargı üzerinde “denetim” ve müdahale anlamına gelmeyecek şekilde değiştirilmesi.”

Venedik Komisyonu, raporun sonunda “Komisyon, Türk makamlarını, önümüzdeki aylarda Türkiye’de gerçekleşmesi beklenen ‘anayasa görüşmeleri’ sırasında yukarıda belirtilen önerileri ele almaya davet eder” ifadelerini kullandı; bu konuda daha fazla yardım için yetkililere ve Meclis’e destek olabileceklerini vurguladı.

(Kaynak: Artı Gerçek)

Paylaşın

Almanya’dan Türkiye’ye 231 Milyon Euroluk Silah İhracatı

2024 yılında, Türkiye, Almanya’dan 230,8 milyon euro (242,5 milyon dolar) tutarında silah satın aldı. Bu, 2006 yılı sonrasının en yüksek rakam olarak kayıtlara geçti.

Almanya Başbakan Olaf Scholz da ekim ayında İstanbul’a gerçekleştirdiği ziyarette Türkiye’nin bir NATO üyesi olduğunu ve müttefik bir ülkeye savunma ihracatının doğal olduğunu vurgulamıştı.

Almanya’nın Türkiye’ye yönelik silah ihracat kısıtlamalarını kaldırmasının etkileri görülmeye başlandı. Alman hükümetinin bu yıl içinde Türkiye’ye toplam 230 milyon 800 bin euro değerinde savunma ihracatına onay verdiği bildirildi. Böylece ihracat izinlerinde 2006 yılı sonrasının en yüksek rakamına ulaşıldı.

Sol Parti’den kopan Sahra Wagenknecht İttifakı’ndan (BSW) milletvekili Sevim Dağdelen’in soru önergesine Ekonomi Bakanlığından verilen yanıta göre, ihracat izinlerinin 79 milyon 700 bin euroluk bölümü muharebe silahları ve 151 milyon 100 bin euroluk bölümü diğer savunma sanayisi ürünlerinden oluştu.

Türkiye’de 2016’da gerçekleşen darbe girişimi ve ardından Türk ordusunun Suriye’nin kuzeyine gerçekleştirdiği harekatlar sonrasında Almanya’dan Türkiye’ye silah ihracat izinleri durma noktasına gelmişti. Türkiye’ye ihracat izinleri son yıllarda tek haneli ya da düşük iki haneli rakamlarda gerçekleşmişti.

Alman hükümeti Türkiye’ye 2021’de 11 milyon 100 bin, 2022’de 4,5 milyon ve 2023’te Aralık ayına kadarki dönemde 1,2 milyon euroluk savunma ihracatına izin verdi. 2023 yılının tamamına dair rakamlar ise henüz açıklanmadı.

Alman Ekonomi Bakanlığı, Eylül ayı sonunda yaptığı açıklamada Türkiye’ye kapsamlı bir şekilde torpido, füze ve denizaltı parçaları ihracatına yeniden izin verildiğini bildirmişti.

Başbakan Olaf Scholz da Ekim ayında İstanbul’a gerçekleştirdiği ziyarette Türkiye’nin bir NATO üyesi olduğunu ve müttefik bir ülkeye savunma ihracatının doğal olduğunu vurgulamıştı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın