ABD’den Türkiye Merkezli Şirketlere “Rusya” Yaptırımları

ABD Hazine Bakanlığı, Rusya merkezli şirketlere makine parçaları sattığı belirtilen Etasis Elektronik Tartı Aletler ve Sistemleri Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi yaptırım listesine aldı.

Rusya ordusuna askeri taşıt tedarik eden Kamaz’a gereken parçaları tedarik etmekle suçlanan AYA Universal Denizcilik Kumanyacılık Liman Hizmetleri İthalat İhracat Limited Şirketi ve Rusya merkezli firmalara elektronik ürünler sattığı belirtilen Alpha Impex İthalat ve İhracat Dış Ticaret Limited Şirketi de yaptırım listesine dahil edildi.

Yaptırım listesine eklenen Türkiye merkezli şirketler şöyle sıralandı: Modmer Trading Uluslararası İthalat ve İhracat Limited Şirketi, GQ Solution Elektronik Ekipman Limited Şirketi, LSS Global İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, İda Asansör Sanayii ve Ticaret Limited Şirketi, Asay İç ve Dış Ticaret Limited Şirketi, Uzay Group, Evol Group, Marten EA Trading İnşaat ve Dış Ticaret Pazarlama Limited Şirketi, Belluga İç ve Dış Ticaret Limited Şirketi.

DW Türkçe’de yer alan habere göre; ABD hükümeti Rusya’nın yanı sıra Türkiye, Çin, Hong Kong, Azerbaycan, Belçika, Slovakya ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE) şirket ve kişilere Ukrayna’ya yönelik savaşı sürdüren Rusya’nın silah programına teknoloji ve ekipman desteği sağladığı gerekçesiyle yaptırım uygulama kararı aldı.

ABD Hazine Bakanlığı’nın yaklaşık 200, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın ise 80’den fazla şirket ve kişiyi hedef alan yaptırımları, daha önce getirilen yaptırımların delinmesi veya Rusya’nın kimyasal ve biyolojik silah programı ile savunma sanayisi ile bağlantılı şirket ve kişileri kapsıyor.

Dışişleri Bakanlığı’nın yeni yaptırımları, Rusya’nın enerji, metal ve maden ürünlerinin geliştirilmesi ve ihracatı ile Rus muhalif Aleksey Navalni’nin ölümü ile bağlantılı olduğu belirtilen kişi ve şirketleri de hedef alıyor.

Hazine Bakanı Janet Yellen, Rusya’nın savunma sanayisi ile buna destek sağlayan ağları hedefleyen yaptırımların Rusya’nın savaş gücünü zayıflatmayı amaçladığını ifade etti.

Hazine Bakanlığı’nın açıklamasına göre yaptırımların 60’ı aralarında Türkiye’nin de bulunduğu üçüncü ülkelerdeki şirket ve kişileri kapsıyor. Bu şirket ve kişilere, Rusya’nın silah programı için “acilen ihtiyaç duyduğu teknoloji ve ekipmanı ülke dışından tedarik etme” suçlaması yöneltiliyor. Yaptırımlar, ABD finans sistemi ile işlem yapılmasını, ABD vatandaşlarının bu şirket ve kişilerle iş ilişkilerine girilmesini yasaklıyor.

ABD Hazine Bakanlığı’nın yaptırım listesinde Türkiye merkezli şirketler de yer alıyor. Rus savunma şirketleri ile iş birliği yapan Rus şirket Sonatec’e üçüncü şirketler üzerinden makine parçaları, polimer ve kimyasal sanayi ürünleri gönderdiği tespit edilen Osborne Dış Ticaret ile Rus şirketlere makine parçaları sattığı belirtilen Etasis Elektronik Tartı Aletler ve Sistemleri Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi yaptırım listesine alındı.

Rusya’daki ağır vasıta üreticisi ve Rus ordusuna askeri taşıt tedarik eden Kamaz’a gereken parçaları tedarik etmekle suçlanan AYA Universal Denizcilik Kumanyacılık Liman Hizmetleri İthalat İhracat Limited Şirketi ve Rus firmalara elektronik ürünler sattığı belirtilen Alpha Impex İthalat ve İhracat Dış Ticaret Limited Şirketi de yaptırım listesine dahil edildi.

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında, Rus savunma sanayisi için gereken ve yaptırıma tabi olan ürünler ile hem askeri hem de sivil amaçlarla kullanılabilen “çifte kullanımlı” ürünlerin ve Rus silah sistemleri için kritik parçaların Türkiye, Çin, Malezya ve Kırgızistan’daki şirketlerden Rusya’ya gönderilmesinin sürdüğü belirtildi.

Dışişleri Bakanlığı’nın yaptırım listesine aldığı Türkiye merkezli şirketler şöyle sıralandı: Modmer Trading Uluslararası İthalat ve İhracat Limited Şirketi, GQ Solution Elektronik Ekipman Limited Şirketi, LSS Global İnşaat Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, İda Asansör Sanayii ve Ticaret Limited Şirketi, Asay İç ve Dış Ticaret Limited Şirketi, Uzay Group, Evol Group, Marten EA Trading İnşaat ve Dış Ticaret Pazarlama Limited Şirketi, Belluga İç ve Dış Ticaret Limited Şirketi.

Paylaşın

IMF’den Merkez Bankası’nın Ekonomi Politikalarına Tam Destek

Uluslararası Para Fonu (IMF) Türkiye Masası Şefi James Walsh, bu yılsonu için enflasyon tahminlerinin Merkez Bankası’nın (TCMB) biraz üzerinde olduğunu belirterek, “Merkez Bankası’yla enflasyonun düşeceği konusunda hemfikiriz” dedi.

James Walsh, Merkez Bankası’nın (TCMB) enflasyonu düşürmek ve finans sektörünü serbestleştirmeye devam etmek için çalıştığını, ancak sürecin karmaşık olduğunu, atılan adımların etkisini görmenin biraz zaman aldığını ifade etti.

Bahar Toplantıları’nda Türkiye’ye ilgi duyan birçok yatırımcıyla konuştuklarını belirten James Walsh, “Duyduğum mesaj şuydu: Reformlar iyi ve doğru yönde gidiyor” ifadesini kullandı.

Uluslararası Para Fonu (IMF) Türkiye Masası Şefi James Walsh, Ekonomim’den Elif Karaca‘nın sorularını yanıtladı.

James Walsh TCMB’nin para politikasını sıkılaştırma ve finansal sistemi reforme etme konusunda uzun bir yol kat ettiğini; faiz oranlarını bu kadar yükselterek, para politikasını ve finans sektörünün verimliliğini engelleyen birçok mali düzenlemeyi de basitleştirdiği için büyük övgüyü hak ettiğini söyledi.

Walsh, bir yıl önce bana “Türkiye’de faizler bir yılda yüzde 50 olur mu? diye sorsaydınız muhtemelen bunun pek mümkün olmadığını söylerdim” dedi.

Bu yılsonu için enflasyon tahminlerinin TCMB’nin biraz üzerinde olduğunu ancak önemli olanın Türkiye’de enflasyonun bu yılın ikinci yarısında düşeceği konusunda hemfikir olmaları olduğunu belirten Walsh, “TCMB ile enflasyonun düşeceği konusunda hemfikiriz” şeklinde konuştu.

TCMB’nin enflasyonu düşürmek ve finans sektörünü serbestleştirmeye devam etmek için çalıştığını, ancak sürecin karmaşık olduğunu belirten Walsh atılan adımların etkisini görmenin biraz zaman aldığını belirtti.

Bahar Toplantıları’nda Türkiye’ye ilgi duyan birçok yatırımcıyla konuştuklarını belirten Walsh “Duyduğum mesaj şuydu: Reformlar iyi ve doğru yönde gidiyor” ifadesini kullandı.

Walsh, Gita Gopinathın paylaşımındaki görüşmede kendisinin de bulunduğunu belirterek, “Ben de o toplantıdaydım. Orada bir program konuşmadık, IMF’den herhangi bir kredi düzenlemesine ilgi olduğunu gösteren hiç bir işaret almadık. Politikalar hakkında fikir alışverişinde bulunuldu, hepsi bu” dedi.

Paylaşın

OECD’den Türkiye İçin Yıl Sonu Enflasyon Tahmini: Yüzde 55

Merkezi Paris’te bulunan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Türkiye için yıl sonu enflasyon tahminini yukarı yönlü revize ederek yüzde 55,5’e çekti.

Türkiye için 2025 yıl sonu enflasyonunu yüzde 28,9 olarak öngören OECD, çekirdek enflasyonun 2024 ve 2025’te sırasıyla ortalama yüzde 57,5 ve yüzde 28,7 olacağını tahmin etti.

OECD Türkiye ekonomisine dair raporunu yayınladı. Gazete Pencere’nin aktardığına göre; Raporda şu değerlendirmelere yer verildi: “Sıkılaşan finansal koşullar ve enflasyonun satın alma gücü üzerindeki olumsuz etkisi hanehalkı tüketimini azaltacaktır.

Yatırım faaliyetlerinin, kısmen 2023 depreminin ardından devam eden yeniden yapılanma nedeniyle güçlü kalması beklenmektedir. İhracat, iyileşen dış ortamın yansıması olarak kademeli olarak güçlenecektir. Enflasyon bu yılın başında zirve yapmıştır ancak 2024 ve 2025 yıllarında yüksek kalmaya devam edecektir.

Kısmen depremle ilgili harcamalardan kaynaklanan 2023 yılındaki önemli açık artışının ardından maliye politikasının daraltıcı olması beklenmektedir. Para politikası haklı olarak kısıtlayıcı hale gelmiştir ve temel faiz oranı Mayıs 2023’ten bu yana kümülatif olarak yüzde 41,5 puan artmıştır.

Ancak enflasyonun yüksek kalmaya devam etmesi halinde daha fazla parasal ve mali sıkılaştırma gerekli olabilir. Yapısal reformlar, makroekonomik koşulları istikrara kavuşturma ve uzun vadeli büyüme potansiyelini artırma çabalarını destekleyebilir. Özellikle işgücü piyasası reformu, yüksek kaliteli kayıtlı iş yaratımının artırılmasına yardımcı olacaktır.

Büyüme, güçlü özel tüketimin etkisiyle 2023’ün son çeyreğinde de güçlü kalmıştır. Net ihracatın GSYH’ye katkısı da kademeli olarak iyileşmektedir. Sıkılaşan finansal koşullara rağmen, kısa vadeli göstergeler 2024 yılı başında iç talepte güçlü bir büyümeye işaret etmektedir.

Tüketim malları üretimi ve perakende satışlar yılın başında artmış ve inşaat sektöründeki faaliyet, 2023 deprem bölgesindeki yeniden inşa ve onarım nedeniyle dinamik kalmıştır. Ancak enflasyon inatçı bir şekilde yüksek seyretmeye devam etmektedir. Yıllık tüketici fiyatları enflasyonu Mart ayında %68,5’e ulaşmış ve enflasyon beklentileri son aylarda azalmış olsa da %5’lik enflasyon hedefinin oldukça üzerinde kalmaya devam etmiştir”

Paylaşın

Türkiye’de Her Beş Haneden Biri Sosyal Yardım Alıyor

Türkiye’de her beş haneden biri sosyal yardım alıyor. Sosyal yardım alanların nüfusa oranı 2017 yılında yüzde 13,7 iken bu oran 2023 yılında yüzde 18,4’e yükseldi.

2017 yılında 3.2 milyon hane sosyal yardımlardan yararlanırken bu sayı 2023’te 4,99 milyona dayandı. Son 4 senede sosyal yardım alan hane sayısı 1,7 milyon artış gösterdi. Bu da yüzde 52 artış demek.

Euronews Türkçe’nin Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Faaliyet Raporu’ndan derlediği verilere göre son yıllarda sosyal yardım alan hane sayısı kademeli olarak artıyor.

2017 yılında 3,2 milyon hane sosyal yardımlardan yararlandı. COVID-19 salgınından hemen önce 2019 yılında bu sayı 3,28 milyon idi. Salgın dönemine özel sağlanan yardımlarla birlikte 2020 ve 2021 yılında sosyal yardım alan hane sayısı rekor seviyeye yükseldi.

Salgın özelindeki yardımlar hariç tutulduğunda da bu dönemde artış devam etti. 2021 yılında bu sayı 4,33 milyon haneye yükseldi. 2022 yılında 4,42 milyon hane sosyal yardımlardan faydalanırken 2023 yılında bu sayı neredeyse 5 milyona ulaştı (4.99 milyon). Bu ne demek? Son 4 yılda yüzde 52 artış ile 1,7 milyon hanenin daha sosyal yardımlardan yararlanması demek.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı ortalama hane büyüklüğü ve ülke nüfusundan yıllar içindeki değişime bakmak da mümkün. Üstelik hanehalkı büyüklüğü kademeli olarak düşerken nüfus artıyor.

2023 yılında Türkiye nüfusu 85,4 milyon; ortalama hane büyüklüğü ise 3,14 idi. Buna göre Türkiye nüfusunun neredeyse beşte biri (yüzde 18,4) sosyal yardımlardan yararlandı. Aynı oran 2017 yılında yüzde 13,7 idi. COVID-19 döneminde bu oran yüzde 26,2’ye kadar çıkmıştı. Salgına özel yardımlar hariç tutulduğunda son 2017’den bu yana kademeli bir artış oldukça belirgin.

Hane sayısı açısından bakıldığında da doğal olarak benzer sonuç çıkıyor. TÜİK verilerine göre 2023 yılında Türkiye hane sayısı 26,3 milyon idi. Bu da hanelerin yüzde 19’unun sosyal yardımlardan yararlandığını gösteriyor. Öte yandan, AB İstatistik Ofisi Eurostat verilerine göre Türkiye’de yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında bulunanların oranında son dönemde büyük artış yaşanıyor.

2021 yılında Türkiye’de üç kişiden biri (yüzde 34) yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altındaydı. Bu oran 2015 yılında yüzde 26,7 idi. 2015-2021 yılları arasında AB ülkelerinin büyük kısmında bu oran düşerken Türkiye en çok artışın yaşandığı ülke oldu.

Peki, yoksulluk riskinde Türkiye Avrupa’da kaçıncı sırada? Eurostat verileri bazı ülkeler için 2022 bazıları için ise 2021 veya daha eski yıllara ait. Türkiye verisi 2021 yılını kapsıyor. Buna göre Türkiye’de 2021 yılı itibariyle halkın yüzde 34’ü yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altında yaşıyor. Bu da halkın üçte biri demek.

Türkiye 36 ülke içinde 4. sırada. İlk sırada yüzde 46,,6 ile Arnavutluk var. Ardından Romanya (yüzde 34,4), Karadağ (yüzde 34,1 ) ve Türkiye (yüzde 34) geliyor. AB ortalaması yüzde 21,9. Yoksulluk ve sosyal dışlanma riskinin en düşük olduğu ülkeler ise İzlanda (yüzde 11,4) ve Çekya (yüzde 11,8). Bu oran Almanya ve Fransa’da yüzde 21.

Paylaşın

AİHM, Bin ByLock Davasında Daha Türkiye’den Savunma İstedi

AİHM, ByLock kullandıkları gerekçesiyle “terör örgütü üyeliği” suçundan yargılanıp çeşitli cezalara mahkum edilmiş bin kişinin daha “hak ihlali” temelinde yaptığı başvuruları bilgi ve görüş için Türkiye’ye iletti.

AİHM’in 2023 yılı istatistikleri raporuna göre, geçtiğimiz yıl bekleyen davalar arasında en yüksek başvuru sayısına sahip ülke Türkiye oldu.

AİHM verilerine göre mahkemenin 68 bin 450 davalık toplam dava yükünün 23 bin 397’sini yani yüzde 34,2’sini Türkiye menşeli davalar oluşturdu. Bu davaların büyük çoğunluğunu 2016 yılındaki darbe girişimi sonrası yapılan başvurular oluşturuyor.

Sadece ByLock kullanımına ilişkin AİHM gündemindeki mecvut başvuru sayısı ise 8 binin üstünde. Potansiyel başvuru sayısı ise 100 bin olarak tahmin ediliyor.

Merkezi Fransa’nın Strasbourg kentindeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ByLock kullandıkları gerekçesiyle “terör örgütü üyeliği” suçundan yargılanıp çeşitli cezalara mahkum edilen bin kişinin daha dava başvurusunu beş dosya halinde görüş amacıyla Ankara’ya tebliğ ettiğini bildirdi.

Başvurular, “hak ihlali” temelinde Ankara’ya karşı dava açmak için yapılmıştı. AİHM Aralık 2023’te bin başvuru daha tebliğ etmişti. Mahkeme gündeminde 8 binden fazla ByLock dosyası bulunuyor.

Dava başvuruları, 2019-2023 yılları arasında AİHM gündemine taşınmış şikayetlerden oluşuyor. Başvurucular, haklarındaki mahkumiyet kararlarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) adil yargılanma hakkıyla ilgili 6’ncı ve kanunsuz ceza olamayacağını düzenleyen 7’nci maddelerini ihlal ettiğini savunuyor.

AİHM, ByLock kullanımına ilişkin davalarla ilgili pilot kararını (Yüksel Yalçınkaya davası) 26 Eylül 2023 tarihinde açıklamış, AİHS’nin 6 ver 7’nci maddelerine ek olarak toplantı ve örgütlenme özgürlüğüyle ilgili 11’inci ve kararların bağlayıcılığı ve infazıyla ilgili 46’ncı maddelerinin ihlal edildiğine hükmetmişti.

Eylül 2016’da tutuklandıktan sonra yargılanan eski öğretmen Yüksel Yalçınkaya, ByLock uygulaması kullandığı gerekçesiyle “FETÖ/PDY adlı silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasına mahkum edilmişti. AİHM, Yalçınkaya kararında, Türk hükümetinin yargılanma haklarına getirilen kısıtlamaları yeterince gerekçelendirmediği ve yargılamanın adil şekilde yürütülmediği sonuçlarına varmıştı.

Pilot dava kararında, ByLock yargılamalarında yasaların aşırı geniş ve keyfi yorumlandığı ve mahkemelerin bu yargılamalardaki genişletici ve öngörülemez yorumunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7’nci maddesinin keyfi soruşturma, mahkumiyet ve cezalandırmaya karşı etkili güvenceler sağlama amaç ve hedefine aykırı olduğu sonucuna varılmıştı.

Paylaşın

Son 20 Yılda 32 Binden Fazla İşçi, İş Kazalarında Hayatını Kaybetti

2003 – 2024 yılları arasında 32 binden fazla işçi iş kazalarında hayatını kaybetti. Aynı dönemde okulda olması gereken en az 907 çocuk iş kazalarında yaşamını yitirdi.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Makina Mühendisleri Odası, “28 Nisan Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü” kapsamında 2003-2024 yılları arasında ülkede yaşanan iş cinayetlerini raporlaştırdı.

Oda Başkanı Yunus Yener imzasıyla yapılan açıklamada “Hemen her gün 5 işçinin, 2003-2024 döneminde iş cinayetlerinde 32 binden fazla işçinin hayatını kaybettiği gözetildiğinde, ülkemizde bir iş cinayetleri rejimi olduğunu söylemek pekâlâ mümkündür. İş cinayetleri rejimi değişmeli, işçi sağlığı-iş güvenliği ve tüm çalışma yaşamı mevzuatı kamuculuk ve sosyal devlet İlkeleri temelinde yeniden düzenlenmelidir” denildi.

BirGün’ün haberine göre, 2012 yılında çıkarılan 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun TBMM’de görüşülmesi sırasında ve yasalaşmasından sonraki bilgilendirme toplantılarında yetkililerin, sürekli olarak ‘yasadan sonra iş kazaları ve meslek hastalıklarında azalma olacağını’ söylediği hatırlatılarak, “Oysa resmî istatistikler gösteriyor ki, 2012 yılından bu yana iş kazası sayıları ve iş kazası sonucu ölümlerde azalma bir yana, hep artış olmuştur. Bu artışlar sermayenin azami kâr hırsı ve iktidarın sermayeyi destekleme politikalarından kaynaklanmaktadır” ifadelerine yer verildi.

En az 907 çocuk yaşamını yitirdi

İşçi Sağlığı ve iş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) çalışmalarına göre de son 11 yılda en az 671, AKP’li yıllarda en az 907 çocuk çalışırken hayatını kaybetti.

İSİG’in çalışmaları sonucunda 2023 yılında 147 kadın, bin 785 erkek işçinin yaşamını yitirdiği; 22’sinin 14 yaş ve altında, 32’sinin de 15-17 yaş arasında olduğu saptandı. Ayrıca 106 mülteci/göçmen işçinin de yaşamını yitirdiği belirlendi. 2023 yılında iş cinayetlerinde yaşamını yitirenlerin 54’ü (yüzde 2,79) sendikalı, 1.878’i ise (yüzde 97,21) sendikasız.

Paylaşın

Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu’ndan “Türkiye’ye Yaptırım Yok” Mesajı

Fransa’nın Strazburg kentindeki merkez binasında gazetecilerle bir araya gelen Avrupa Konseyi İletişim Direktörü Daniel Höltgen, “Sayısını hatırlayamacağım kadar çok kez Kavala ve Demirtaş’ın serbest bırakılması için üye devletler tarafından çağrı yapıldı” dedi ve ekledi:

“Bu çağrılar karşılık bulmadıkça diplomatik dil giderek sertleşti. Ancak mevcut durumda hiçbir üye devletin yaptırım uygulamaya niyetli olduğunu görmüyorum.”

Daniel Höltgen, Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu’nun bu yönde bir hazırlık olmadığını, hatta yaptırım ihtimalinin dillendirilmediğini söyledi.

Avrupa Konseyi İletişim Direktörü Daniel Höltgen, Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu ve bu sene kuruluşunun 75. yıldönümünü kutlayan Avrupa Konseyi’nin Fransa’nın Strazburg kentindeki merkez binasında bir grup gazeteciyle bir araya geldi.

T24’ten Metin Kaan Kurutluş’un aktardığına göre; Höltgen, “Sayısını hatırlayamacağım kadar çok kez Kavala ve Demirtaş’ın serbest bırakılması için üye devletler tarafından çağrı yapıldı. Bu çağrılar karşılık bulmadıkça diplomatik dil giderek sertleşti. Ancak mevcut durumda hiçbir üye devletin yaptırım uygulamaya niyetli olduğunu görmüyorum“ diye konuştu. İletişim direktörü bu yönde bir hazırlık olmadığını, hatta yaptırım ihtimalinin dillendirilmediğini söyledi.

Höltgen, Bakanlar Kurulu’nun alacağı bir yaptırım kararının Rusya örneğinde olduğu gibi üyelikten ihraca kadar gidebileceğini, ancak Türkiye’nin üyelikten çıkarılması gibi bir senaryonun hiçbir şekilde gündeme gelmediğini belirtti. Rusya, 24 Şubat 2023’te Ukrayna’yı topyekûn işgal girişimini başlattıktan sonra üyelikten ihraç edilmişti. Avrupa Konseyi’nden bir ülkenin ihracı için üye ülkelerin üçte ikisinin oyu gerekiyor.

İhlal sürecinin Türkiye’ye bir sinyal vermek için başlatılmış olabileceğini vurgulayan Höltgen şu değerlendirmede bulundu: “İhlal süreci ilk başlatıldığında bile hiçbir üye ülkenin hükûmet mensubu Türkiye’nin üyeliğinin sonlandırılması yönünde bir talep dile getirmedi. Öte yandan ihlal süreci başlatıldıktan sonra Avrupa’da büyük bir savaş başladı.

Üye devletlerimizden biri insan öldürmeye başladı. Kriz üstüne kriz yaşandı. Dayanışma içinde olmamız gerekiyor. Sanıyorum ki üye devletler dikkatlerinin bölünmesini istemiyorlar. Tabii ki böyle yapınca durum (Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulamaması) ortadan kalkacak değil, ama şu anda bu konuda dillendirilecek yeni bir şey yok. Mevcut durumda, Kavala’nın hemen serbest bırakılması için çağrı yapıyoruz“.

Avrupa Konseyi üyeleri arasında Türkiye’nin eninde sonunda AİHM kararlarını uygulayacağına dair bir düşünce olduğunu belirten Höltgen, kararlara uymayan başka ülkeler de bulunduğunu ve bunun Avrupa Konseyi için bir itibar sorunu oluşturduğunu ifade etti.

Paylaşın

Dünya, İnsan Haklarında 1948 Öncesine Mi Dönüyor?

Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, dünyanın 1948’in evrensel insan hakları vaadinden geriye doğru savrulduğuna işaret ederek “otoriter” uygulamalar ve fikirlerin birçok devlete ve topluma nüfuz ettiğini belirtti. 

“Metaforik zaman makinemiz bizi 1985’ten de geriye fırlattı ve kapıları 1948’de sımsıkı kapatılmış bir cehenneme düştük” ifadelerini kullanan Callamard, “Dünyadaki milyonlarca kişi için Gazze bugün, İkinci Dünya Savaşı sonrası sistemin mimarlarının çoğunun ahlaki başarısızlığını; evrenselliğe, müşterek insanlığımıza ve ‘bir daha asla’ taahhütlerimizi koruma başarısızlıklarını simgeliyor” diye ekledi.

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) “Dünyada İnsan Haklarının Durumu”na ilişkin 2023/24 raporunu bugün yayınladı. Af Örgütü’nün, “Dünyada İnsan Haklarının Durumu” başlıklı yıllık raporu, insan haklarının 155 ülkedeki gelişimini analiz ediyor.

Geride kalan yıl için, dünya çapında silahlı çatışmalarda sivillerin artan savunmasızlığı, toplumsal cinsiyet eşitliğindeki gerilemeler, insan hakları aktivistlerine yönelik saldırılar ve yapay zeka kullanımından kaynaklanan riskler konu edilirken, Türkiye’deki insan hakları sorunları da özel bir bölümde ele alınıyor.

Türkiye’ye beş sayfa ayıran örgüt; insan hakları savunucuları, gazeteciler, muhalif siyasetçiler ve diğerleri hakkında temelsiz soruşturmaların, yargılamaların ve mahkumiyet kararlarının devam etmesini eleştiriyor.

DW Türkçe’den Pelin Ünker’in aktardığına göre; İfade özgürlüğü başlığı altında, 6 Şubat depremlerinin hemen ardından yetkililerin Twitter ve TikTok’a erişimi kısıtladığı belirtilerek hükümetin deprem müdahalesini eleştirdikleri gerekçesiyle gazeteciler dahil en az 257 kişinin gözaltına alındığına dikkat çekildi.

“Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” ya da “kamu görevlisini hedef gösterme” suçlarından gazetecilerin gözaltına alınıp tutuklandığına işaret edilen raporda, pop şarkıcısı Gülşen’in de “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşılama” suçundan 10 ay hapis cezası aldığı ve “konutu terk etmeme” şartıyla tahliye edildiği hatırlatıldı. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eş Başkanı da dahil 15 gazetecinin “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla yargılandığı davanın da devam ettiğine dikkat çekilen raporda gazetecilerin 13 ay tutuklu yargılandığı ifade edildi.

Raporda “Kanun Hükmü” adlı belgeselin festival seçkisinden çıkarılması üzerine başlayan tartışmaların ardından 60. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin iptal edilmesi de ifade özgürlüğü başlığı altına ele alındı.

Raporda barışçıl toplanma özgürlüğünün de hukuka aykırı olarak kısıtlandığına dikkat çekildi. Bu başlık altında Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın, yaklaşık 5 buçuk yıllık yasağın ardından 11 Kasım’da ilk kez müdahale olmadan Galatasaray Meydanı’nda toplanıp açıklama yapabildiğine dikkat çekilerek ancak Nisan ve Kasım ayları arasında Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın protestolarını dağıtmak ve katılımcıları gözaltına almak için kolluk görevlilerinin hukuka aykırı güç kullanmaya devam ettiği ifade edildi.

Raporda Onur Yürüyüşleri’ne yönelik “hukuka aykırı kısıtlamaların sürdüğü” ifade edildi. Genel yasaklara rağmen ülke genelinde en az altı il ve dört ilçede çok sayıda Onur Yürüyüşü gerçekleştirildiği, Onur Yürüyüşleri döneminde izleyiciler, çocuklar, avukatlar, gazeteciler, üniversite öğrencileri, insan hakları savunucuları ve yabancı uyruklular dahil en az 224 kişinin keyfi olarak gözaltına alındığı belirtildi.

Muğla’daki Akbelen Ormanı’nda bir kömür madeni sahasını genişletmek için binlerce ağacın kesilmesini protesto eden ekoloji aktivistlerine karşı da hukuka aykırı güç kullanıldığı ve en az 50 aktivistin gözaltına alındığı hatırlatıldı.

Örgütlenme özgürlüğünün ihlaline ilişkin ise “Türkiye’nin hükümetler arası Mali Eylem Görev Gücü’nün (FATF) kara para aklama ve terörün finansmanıyla mücadeleye ilişkin tavsiyelerini sivil toplum örgütlerinin taciz edilmesini kolaylaştırmanın kılıfı olarak kullanmaya devam ederken bir yandan da FATF’nin ‘gri liste’sinde olmaya devam etti” değerlendirmesi yapılan raporda, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun kapatılmasına ilişkin açılan dava hatırlatıldı.

Ayrıca Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kapatılması ve partinin eski ve mevcut 451 üyesine beş yıl süreyle siyasi yasak getirilmesi istemiyle dava açıldığına, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi’nin 11 üyesinin ise “TTB’nin kuruluş amaçlarına aykırı faaliyette bulundukları” gerekçesiyle görevden alındığına dikkat çekildi.

Raporun insan hakları savunucularına baskıların değerlendirildiği bölümünde ise Türkiye’nin Osman Kavala’yı serbest bırakmayı reddetmesi nedeniyle ihlal prosedürüyle karşı karşıya olmasına rağmen Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davalarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamamaya devam ettiği hatırlatıldı.

Şebnem Korur Fincancı’nın 2022’de Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde kimyasal silah kullanımı iddiaları hakkında bağımsız bir soruşturma yapılması çağrısında bulunduğu için Ocak ayında “terör örgütü propagandası yapma” suçundan 32 ay hapis cezasına mahkum edildiği ve 76 gün tutuklu kaldığı belirtilen raporda, ayrıca Eylül ayında Yargıtay’ın Osman Kavala’ya verilen müebbet hapis ve Çiğdem Mater, Can Atalay, Mine Özerden ve Tayfun Kahraman hakkındaki 18’er yıl hapis cezalarını onadığı vurgulandı.

Can Atalay’ın Mayıs ayındaki parlamento seçimlerinde Hatay Milletvekili seçilmesi ve Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) iki kez, Atalay’ın devam eden tutukluluğunun haklarının ihlali olduğuna hükmetmesine rağmen Yargıtay’ın AYM’nin bağlayıcı kararlarını uygulamayı reddettiği belirtildi.

Mülteci karşıtı politika ve siyasi söylemlerin yarattığı atmosfer de Af Örgütü raporunun Türkiye bölümünde yer aldı. Rapora göre mültecilere ve göçmenlere yönelik ayrımcı ve yaftalayıcı söylemler Mayıs ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimler öncesinde arttı.

“Mayıs’taki Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi döneme, önde gelen adayların ırkçı ve mülteci karşıtı söylemlerinin damga vurduğu” ifade edilen raporda, 6 Şubat depremlerinden sonra da hem siviller hem de kamu görevlilerinin ırkçı saldırılarla Suriyeli mültecileri fiziksel şiddete ve/veya nefret söylemiyle sözlü tacize maruz bıraktığı, Suriyeli mültecilerin, depremden kurtulan Türkiye vatandaşlarına yer açmak için konteyner kamplardan çıkarıldığı belirtildi.

Öte yandan raporda Mayıs seçimleri öncesinde LGBTİ+’ların da artan ayrımcı ve yaftalayıcı söylemlerle karşı karşıya kaldığına dikkat çekildi. Raporda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mayıs ayında katıldığı bir televizyon programında sarf ettiği “LGBT denilen olay aile kurumuna sokulmuş bir zehirdir. Bu zehri hele hele halkının yüzde 99’u Müslüman olan bir ülke olarak kabullenmemiz mümkün değil” ifadeleri de yer aldı.

Raporda ayrıca Şubat depremlerinin ve çadır kentlerdeki koşullar engelli kişileri orantısız bir şekilde etkilediği, depremlerin ardından birçok LGBTİ+’nın da güvenlik endişeleri nedeniyle barınma, tıbbi bakım ve diğer yardımlara erişimden kaçındığı, diğer yandan kamu görevlilerine yönelik cezasızlık politikalarının devam ettiği vurgulandı.

Yüksek gıda enflasyonu nedeniyle yoksullaşmanın arttığı ve ekonomik, sosyal ve kültürel hakların ihlal edildiğine işaret edilen raporda, Türkiye’nin kömüre bağımlı enerji politikalarının devam etmesi nedeniyle sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı özelinde de sorunlara dikkat çekildi.

Dünya 1948 öncesine mi dönüyor?

Raporun önsözünü kaleme alan Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, dünyanın 1948’in evrensel insan hakları vaadinden geriye doğru savrulduğuna işaret ederek “otoriter” uygulamalar ve fikirlerin birçok devlete ve topluma nüfuz ettiğini belirtti.

“Metaforik zaman makinemiz bizi 1985’ten de geriye fırlattı ve kapıları 1948’de sımsıkı kapatılmış bir cehenneme düştük” ifadelerini kullanan Callamard, “Dünyadaki milyonlarca kişi için Gazze bugün, İkinci Dünya Savaşı sonrası sistemin mimarlarının çoğunun ahlaki başarısızlığını; evrenselliğe, müşterek insanlığımıza ve ‘bir daha asla’ taahhütlerimizi koruma başarısızlıklarını simgeliyor” diye ekledi.

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının geniş yer bulduğu raporda, çatışmalara müdahalede ırksal ayrımcılığın ortaya çıktığı belirtilerek “Ayrımcı çifte standartlar yalnızca ABD ve pek çok Avrupa devletinin İsrail ve İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda yaşanan çatışmalar hakkındaki söylem ve politikalarında değil, sonuçları bakımından da belirginleşiyor. Birçok hükümet, Filistinlilerle dayanışma protestolarına hukuksuz kısıtlamalar getirdi. Avusturya, Fransa, Almanya, Macaristan, Polonya ve İsviçre hükümetleri 2023’te kamu düzeni veya ulusal güvenliğe yönelik muğlak riskleri öne sürerek ve bazı durumlarda ırkçı kalıp yargılara başvurarak bu protestoları önden yasakladı” denildi.

Öte yandan Callamard, kuzeyden güneye, doğudan batıya otoriter politikaların, ifade ve örgütlenme özgürlüklerini silip süpürdüğünü, toplumsal cinsiyet eşitliğine darbe vurarak cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarını aşındırdığına dikkat çekerek, Afganistan’da kadın veya kız çocuk olmanın fiilen suç haline getirildiğini, ABD’de 15 eyaletin kürtajı tamamen veya son derece istisnai durumlar dışında yasakladığını hatırlattı.

Raporda, 2023’ün bir “eşitsizlik yılı” olduğu vurgulanarak, Birleşik Krallık’tan Macaristan’a, Hindistan’a kadar birbirinden farklı birçok ülkede, ekonomik ve sosyal hakları savunanların en fazla hedef alınan aktivistler arasında olduğu, iklim aktivistlerinin “terörist” olarak yaftalandığı, Ortadoğu’da hükümetlerin ekonomi yönetimini eleştirenlerin, Asya-Pasifik’te sendikalar, Batı Afrika’da yolsuzlukla mücadele edenlerin susturulduğu ve keyfi olarak tutuklandığı belirtildi.

Raporda ayrıca üretken yapay zeka teknolojilerinin teknoloji kaynaklı suistimalleri artırdığına, hakların yaygın olarak aşındırılmasına kapı açtığına da dikkat çekildi: “Devletler, son derece müdahaleci casus yazılımları ve yüz tanıma teknolojilerini acilen yasaklamalıdır. Yapay zeka teknolojilerinin yol açtığı riskleri ve zararları ortadan kaldırmak için güçlü yasalar ve yönetmelikler çıkarmalıdırlar. Büyük teknoloji şirketlerini, özellikle bu şirketlerin gözetim temelli iş modelinin zararlarına son vermek yoluyla dizginlemelidirler.”

Paylaşın

Gıda Enflasyonu: Türkiye, Dünyada 3. Sırada

Türkiye, gıda enflasyonunda Arjantin ve Zimbabve’nin ardından dünyada 3. sıraya yerleşti. Türkiye’yi gıda enflasyonunda sırasıyla Venezuela, Lübnan ve Filistin takip etti.

Gıda fiyatları dünya genelinde gerilemeye devam ederken, Türkiye’de ise artmaya devam ediyor.

Ekonomist Tunç Şatıroğlu, sosyal medya hesabından Türkiye’nin Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, gıda enflasyonunda Venezula ve Lübnan’ı da geride bırakarak dünyada 3. sıraya yerleştiğini ifade etti.

Gıda fiyatlarında Türkiye’nin zirveyi yakın seyrettiğine vurgu yapan Şatıroğlu, “Arjantin ve Zimbabwe’den başka rakibimiz kalmadı” dedi.

Merkez Bankası’nın PPK raporunda yer alan, “Kurul, fiyat istikrarı temel amacı doğrultusunda elindeki tüm araçları kararlılıkla kullanacaktır” ifadelerine de atıfta bulunan Tunç Şatıroğlu, “Kulanın artık” dedi.

Gıda fiyatları 27,9 kat arttı

2005 Mart’ta 115 olan Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE), Mart 2024’te 2.139’a yükseldi. 2005 Mart’ta 113 olan gıda fiyatları endeksi ise 2024 Mart’ta 3.150’ye yükseldi. Böylece TÜFE 2005’ten bu yanda 18,6 kat; gıda fiyatları ise 2005’ten bu yana 27,9 kat arttı.

Mart 2005’te yüzde 7,9 olan yıllık enflasyon oranı Mart 2024’te yüzde 68,5 oldu. 2005’te yüzde 4,83 olan yıllık gıda enflasyonu ise Mart 2024’te yüzde 70,41’e yükseldi.

Öte yandan son yıllarda gıda enflasyonu ile genel enflasyon arasındaki fark açılmaya başladı. Mart 2005’te TÜFE’yle aynı seyreden gıda fiyatları endeksi Mart 2024’te TÜFE’nin 1.011 puan (yüzde 47,3) üstüne çıktı.

Paylaşın

Türkiye, Kişi Başına Düşen Milli Gelirde Dünyada 72. Sırada

IMF’nin yayınladığı rapora göre 2023 yılında Türkiye’de kişi başına düşen Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) 12 bin 849 dolar oldu. Türkiye, bu gelir ile dünyada 72. sırada yer aldı.

Türkiye, 2023 yılında kişi başına düşen GSYH 12 bin 489 dolar ile dünyada 66. sıradaydı. Başka bir ifadeyle Türkiye son 10 senede 6 sıra geriledi.

Uluslararası Para Fonu, (IMF) her sene iki defa yayımladığı Dünya Ekonomik Görünümü raporunu açıkladı. Euronews Türkçe’nin aktardığına göre, Türkiye, son 10 senede kişi başına düşen milli gelir sıralamasında geriledi.

Türkiye’de kişi başına milli gelir 10 sene önce dünya ortalamasından 1500 dolar fazla iken 500 dolar geriye düştü. Dünyanın en büyük ekonomi sıralamasında da Türkiye irtifa kaybetti ancak hala en büyük 20 ekonomi arasında olmayı sürdürüyor.

Türkiye’nin dünya ekonomisindeki yerine bir kaç göstergeden bakmak mümkün. Bunlardan ilki kişi başına düşen milli gelir. IMF’nin Nisan 2024’te yayınladığı rapora göre 2023 yılında Türkiye’de kişi başına düşen Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) 12 bin 849 Amerikan doları oldu. Türkiye bu gelir ile dünyada 72. sırada yer aldı.

2013 yılında ise Türkiye’de kişi başına düşen GSYH 12 bin 489 dolar idi. Türkiye kişi başına milli gelir sıralamasında 2013 yılında 66. sırada idi. Bu durumda Türkiye son 10 senede 6 sıra geriledi.

Türkiye’nin verilerini dünya ortalaması ile karşılaştırmak da mümkün. Buna göre kişi başına milli gelir 2013’te dünya ortalamasının bin 554 dolar üzerinde iken 2023’te 510 dolar altına düştü.

Dünya ortalaması ile Türkiye’de kişi başına milli gelir daha geniş bir zaman diliminde karşılaştırıldığında şu sonuç ortaya çıkıyor: 2000’li yılların başında Türkiye dünya ortalamasının gerisinde. Ancak 2007 yılından itibaren Türkiye üstte çıkarken 2017 yılına kadar büyük ölçüde daha yüksek gelire sahip.

2017’den sonra ise durumun rengi değişiyor ve Türkiye hep dünya ortalamasının altında yer alıyor. Zaten Türkiye’nin son yıllarda gerilediği gösteren diğer veri ise Türkiye’nin dünya ekonomisinden aldığı pay. 2013 yılında dünya ekonomisinin yüzde 1,24’ünü Türkiye oluştururken bu oran 2023’te yüzde 1,06’ya düştü.

Ekonomistler yöntem ve anlamını zaman zaman eleştirse de satın alma gücüne göre milli gelir de en çok başvurulan kıyaslamalardan birisi.

Buna göre 2023 yılında satın alma gücüne göre kişi başına düşen milli gelir Türkiye’de 42 bin 64 dolar oldu. Sırası ise 52. 2013 yılında ise bu değer 22 bin 221 dolar idi. Türkiye’nin sıralaması ise 61 idi.

Satın alma gücüne göre kişi başına milli gelir sıralamasında Türkiye son 10 yılda ilerleme gösterirken kişi başına milli gelir sıralamasında geriye gitti.

Türkiye ilk 20 ekonomide

GSYH cinsinden ülkelerin ekonomi büyüklüklerine bakıldığında ise Türkiye 2023 yılında dünyanın en büyük 18. Ekonomisi oldu. IMF’ye göre Türkiye’nimn GSYH’si 1,11 trilyon dolar oldu. 2013 yılında ise Türkiye dünyanın en büyük 16. ekonomisi idi.

Paylaşın