DİSK-AR, TÜİK’i Yalanladı: Gerçek İşsiz Sayısı 8 Milyon 365 Bin

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Araştırma Merkezi (DİSK-AR), Aralık 2021’de geniş tanımlı işsiz sayısının bir önceki aya göre 314 bin arttığını, geniş tanımlı işsizlik oranının ise yüzde 22,6 olduğunu açıkladı.

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Aralık 2021’e ilişkin işgücü istatistiklerini açıklamasının ardından DİSK-AR’ın İşsizlik ve İstihdamın Görünümü Raporu da yayımlandı.

Rapora göre geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 22,6, gerçek işsiz sayısı 8 milyon 365 bin oldu. DİSK-AR, dar tanımlı genç işsizliğinin yüzde 20,8, dar tanımlı genç kadın işsizliğinin yüzde 26,1, geniş tanımlı kadın işsizliğinin de yüzde 29,6 olduğunu açıkladı.

TÜİK’e göre mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranı yüzde 11,2, mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsizlik oranı (âtıl işgücü) ise yüzde 22,6 seviyesinde gerçekleşti.

TÜİK’e göre Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı (mevsim etkisinden arındırılmış) 2021 Aralık ayında bir önceki aya göre 2 bin kişi artarak 3 milyon 794 bin kişi oldu.

DİSK-AR tarafından hesaplamaya göre mevsim etkisinden arındırılmış geniş tanımlı işsiz sayısı ise Aralık 2021’de 8 milyon 365 bin kişi olarak gerçekleşti.

Raporda, cinsiyete göre işsizlik oranlarında kadın işsizliğinin tüm işsizlik türlerinde en yüksek kategori olarak görülmeye devam ettiği vurgulandı.

Erkek işsizliği 159 bin azaldı

Mevsim etkisinden arındırılmış dar tanımlı işsizlik oranı erkeklerde yüzde 9,9 iken kadınlarda yüzde 13,8’e yükseldi. Son 1 yılda kadın işsizliği 164 bin artarken, erkek işsizliği 159 bin azaldı.

Geniş tanımlı işsizlik (âtıl işgücü) ise erkeklerde yüzde 18, kadınlarda ise yaklaşık yüzde 30 oldu. Geniş tanımlı kadın işsizliği ile geniş tanımlı erkek işsizliği arasındaki fark ise 10,8 puan.

İŞKUR verilerine göre kayıtlı işsiz sayısı Aralık 2020 ve Aralık 2021 arası bir yıllık dönemde 2 milyon 959 binden 3 milyon 171 bine yükselerek 212 bin kişi arttı. TÜİK’e göre ise son bir yılda dar tanımlı işsiz sayısı bu dönemler arası 159 bin azaldı. Böylece iki veri arasındaki işsizlik sayısı farkı 371 bin oldu.

DİSK-AR buna dair “Ancak TÜİK yıllık işsizlik verilerinde bu eğilim yer almadı. TÜİK’in yıllık işsizlik verilerinin salgın dönemindeki işten çıkarma yasağı nedeniyle karşılaştırılabilir olmadığını ve yıllık karşılaştırmada ciddi sorunlar olduğunu düşünüyoruz” değerlendirmesinde bulundu.

Paylaşın

FT’den Erdoğan ve Türkiye Analizi: İmamoğlu Ve Yavaş Detayı

İngiltere merkezli uluslararası ekonomi gazetesi Financial Times’ın deneyimli isimlerinden David Gardner, son dönemde Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz ve siyaset ile ilgili dikkat çekici bir makale kaleme aldı.

Makalede, “Tarih, sonunda Erdoğan’ın kapısını çalabilir” başlığı kullanılırken, “Erdoğan, daha önce hiç olmadığı kadar gücünün hiç sınırı yokmuş gibi davranıyor fakat aynı zamanda son 20 yıldır olmadığı kadar da kırılgan gözüküyor. Yıllık enflasyon yüzde 50’ye yakın arttığında ki bu Erdoğan döneminin en yüksek seviyesi, TÜİK başkanını kovdu. Artan gıda ve enerji fiyatları, anketlerde AKP’ye desteği düşürüyor” yorumu yapıldı.

Parlamenter sistem yerine Rusya’dakine benzer bir başkanlık sistemi getiren Erdoğan hakkında Gardner, “Tek adam rejimi onun hatalar yapmasına sebep oldu. AKP’nin bütün kurucu ortaklarıyla arası bozuldu ve ciddi ekonomi uzmanlarını uzaklaştırdı” dedi. Ekim ayında aralarında ABD’nin de olduğu 10 batılı diplomatı istenmeyen adam ilan etmekle tehdit eden Erdoğan’ın bu tehdidini geri çektiğini yazan Financial Times yazarı, “Fakat yıkıntı halindeki ekonomi politikasından vazgeçmedi. Merkez Bankası’nı faiz indirimine zorladı ve TL’nin dolar karşısında geçen yıl yüzde 44 değer kaybetmesine ve enflasyona sebebiyet verdi” yorumunu yaptı.

Makalede, “Erdoğan’ın refah, eğitim ve sağlık alanlarında yaptıklarını sağlayan ekonomik büyüme ucuz kredi, tüketim ve dizginsiz inşaatta bağlıydı. Bu durum pandemiden çok önce yok oldu. Bu kriz, muhalefetin kalbinde sonunda Erdoğan’ı yenme ve parlamenter demokrasiyi getirme umudunu artırıyor” yorumu yer aldı.

Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş

AKP için modern zamanların en başarılı iktidar partisi yorumu yapılırken, “Erdoğan, AKP yönetimini içini boşalttı. Temel ilkeleri terk edildi” denildi. Makalede, “Burada sorulması gereken soru, muhalefetin uygun bir adayın arkasında birleşebilecek olması ve Erdoğan’ın itiraz edemeyeceği bir seçim dalgası yaratması olacak” yorumu yapıldı.

Makale, “2019 yılında AKP yerel seçimlerde Türkiye’deki büyük şehirleri kaybetti. Erdoğan, seçimi yeniden yaptı. CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu iki seçimde de kazandı. Mansur Yavaş da Ankara’yı kazandı. Şimdi ikisi de anketlerde Erdoğan’ın önünde” yorumuyla devam etti.

Financial Times’ta yayınlanan analizde, “Muhalefetin Erdoğan’ı yenme konusundaki güveni artıyor. Yakında bunu nasıl yapacaklarını anlatacaklar” denildi.

Paylaşın

3 Bin Futbol Sahası Büyüklüğünde Orman, Yangınlarda Yok Oldu

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, 2020’de yaşanan orman yangınları ile bu yangınlara müdahalede görev yapan personel ve araç sayılarının açıklanması istemiyle verdiği soru önergesini bir yıl sonra yanıtladı.

Bakan Pakdemirli, 2020’de Türkiye’de 3 bin 399 orman yangını çıktığını, bu yangınlarda 20 bin 971 hektar orman alanının zarar gördüğünü söyledi. Pakdemirli, 6 idari helikopter, 2 amfıbik uçak ve 27 yangın söndürme helikopterinin orman yangınlarıyla mücadelede görev yaptığını ifade etti.

Hava aracı kiralama işlemlerinin 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na göre yapıldığını anlatan Bakan Pakdemirli, Bakanlık tarafından uçak satın alınmadığını, orman yangınlarıyla mücadelede kullanılan uçaklardan kiralama yöntemiyle hizmet alındığını söyledi.

THK’nin uçakları için gerekçe: Eski

THK’nin uçaklarının kiralanmamasıyla ilgili soruya da yanıt veren Pakdemirli, THK’nin CL-215 tipi uçaklarının eski teknoloji, piston motorlu verimi düşük uçaklar olduğunu belirtti ve şöyle konuştu:

“Piston motorlu uçakların kullanmış olduğu yakıttan dolayı (piston motorlu uçakların kullanmış olduğu avgas yakıtı havaalanında bulunmamaktadır) sıklıkla ikmal sorunları ile karşılaşılmaktadır. Bu uçaklar yangınlarda etkili ve verimli olarak çalıştırılamadığından dolayı yangınlara müdahalede zafiyet oluşturmaktadır. Bu sebeplerle son yıllarda yangınlara daha etkili şekilde müdahale edilebilen Turboprop veya Turbofan motorlu uçaklar kullanılmaktadır.”

Kiralanan amfıbik uçakların Milli Savunma Bakanlığı’na verilmesinin söz konusu olmadığına değinen Bakan Pakdemirli, “Bakanlığımız tarafından, ihtiyaç duyulması halinde yeni helikopter ve uçak kiralama işlemleri yapılacaktır. Şu aşamada yeni kiralama yapılması planlanmamıştır. 30 Temmuz 2021 itibariyle, 6 idari helikopter, 39 yangın söndürme helikopteri ve 3 amfıbik uçak ile yangınlara havadan müdahale edilmektedir” açıklamasında bulundu.

“En aza indirmek kamunun sorumluluğu”

Pakdemirli’nin soru önergesine verdiği cevapları değerlendiren Ömer Fethi Gürer “Her orman yangını binlerce yetişmiş ağacı yok ederken doğa ve doğal dengeyi bozmaktadır. Orman yangınları birden çok nedenden çıkmaktadır. En aza indirmek kamunun sorumluluğudur. Bakanlık liyakat ve deneyimi önceleyen kadrolarla dünde yaşanmış eksiklikleri de doğru değerlendirip geleceğe en iyi sonuç verecek düzenlemeleri saptayıp hazırlıklı olmalıdır. Yangın başladığında söndürmek genişlemesine göre daha kolay olacağı için erken mücadele önlem takip denetim müdahale sistemleri tüm baştan yeniden ele alıp planlamalıdır. Orman yangınlarının yaşanmaması için çalışmalarda işin uzmanı herkesim görüş ve önerisi de dikkate alınmalıdır” dedi.

Gürer, önergesinde şu soruların yanıtlanmasını istemişti:

  • Ülkemizde yaşanan orman yangınlarıyla binlerce ağaç ne yazık ki yok olmuştur. 2020 yılında yangın çıkan bölge sayısı kaçtır?
  • Ülke genelinde yanan alanlar toplamı kaç hektardır? 2020 yıllarında çıkan yangınlara müdahale amaçlı kullanılan uçak ve helikopter sayısı ne kadardır?
  • Ülkemizde THK’ya ait olan, 9 adet Bombardier CL-215 model yangın söndürme uçağının olmasına rağmen, Rusya’dan yangın söndürme uçağı alınmasının nedeni nedir?
  • THK’ya gereken destek sağlanarak mevcut uçakların yangın için kullanılması hususunda çalışmalar yapılmakta mıdır?
  • Yetişmiş personel varlığı, hangarları, teknik donanımına rağmen THK’yı güçlendirmek yerine yeni uçak alınmasını nedir? Rusya’dan alınan BE-200 serisi amfibik uçak sayımız kaçtır?
  • Rus uçaklarının, FAA (Amerikan Federal Havacılık İdaresi) veya EASA’dan (Avrupa Havacılık Emniyeti Ajansı) tip sertifikası olmamasına rağmen, bu uçakların alınmasının nedeni nedir?
  • THK’ne ait olan, 9 adet Bombardier CL-215 model yangın söndürme uçağının kullanılmamasının nedeni nedir?
  • Bakanlığınızın, BE-200 serisi amfibik uçaklarını Milli Savunma Bakanlığına vermesi nedeni ile yeni yangın söndürme uçağı kiralayacağı doğru mudur?
  • Orman yangınlarında müdahale için hazır tutulan uçak ve helikopter sayısı kaçtır?

2021’deki orman yangınları

  • Türkiye için 2021 orman yangınları açısından bir felaket yılı oldu. 28 Temmuz’da 2021’de Antalya Manavgat’ta başlayan yangınlar, Akdeniz, Ege, Marmara, Batı Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu’ya yayıldı.
  • 12 Ağustos itibariyle 49 ilde 299 orman yangını çıkmıştı. Yangınlarda 8 kişi hayatını kaybetti. Ölen hayvanların sayısına ilişkin bir veri ise aradan geçen aylarda verilmedi.
  • Yangınlara Rusya’dan kiralanan 3 söndürme uçak yetişemeyince Azerbaycan, Ukrayna, Rusya, İspanya, Hırvatistan, Katar ve İran personel ve araç desteği sağladı.
  • Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Türk Hava Kurumu’nun (THK) uçaklarını kullanmaması ise eleştiri konusu oldu.
  • Yangınların yerleşim yerlerine sıçraması nedeniyle yüzlerce köy ve kasabadan binlerce kişi kara ve deniz yoluyla tahliye edildi.
  • Sadece Manavgat’ta 56 bin 663, Marmaris’te 12 bin 935, Bodrum’da 11 bin 898, Köyceğiz’de 1629 ve Gündoğmuş’ta 685 olmak üzere toplam 83 bin 810 hektarlık alan yandı.
  • Bu yangınların büyüklüğü İstanbul’un yüzölçümünün yüzde 15’inden daha büyük ve 118 bin futbol sahası büyüklüğünde.
  • Türkiye Orman Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre de 1988-2019 arasında çıkan 68 bin 579 adet yangında 336 bin 824 hektarlık alan yanmış durumda. Bu veri, yılda ortalama 2 bin 143 adet yangına ve 10 bin 526 hektar alanın tahribine tekabül ediyor.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

Türkiye, Demokrasi Endeksinde 103. Sırada

İngiliz araştırma ve analiz şirketi Economist Intelligence Unit’in (EIU) hazırladığı 2021 Demokrasi Endeksi’ne göre dünyada demokrasideki gerileme 2021’de de sürerek yeni bir olumsuz rekor kırdı.

Raporda pandemi sürecinde hükümetlerin uygulamaya koyduğu kapanma önlemleri ve seyahat kısıtlamalarına işaret edilerek sivil hakların gelişmiş demokrasilerde de otoriter rejimlerde de askıya alındığı, pandeminin iki yıldır demokrasideki gerilemenin başlıca kaynağı olduğu belirtildi.

Türkiye 103’üncü oldu

Dünya ülkelerinin “tam demokrasiler”, “kusurlu demokrasiler”, “melez rejimler” ve “otoriter rejimler” olarak sınıflandırıldığı endekste Türkiye bu yıl da “melez rejim” kategorisinde değerlendirildi.

2020’ye göre bir basamak yükselerek 167 ülke arasında 103’üncü sırada yer alan Türkiye’nin demokrasi endeksi ise, 10 tam puan üzerinden 4,35 olarak puanlandı. Endeks değerlendirmelerinde seçim süreçleri ve çoğulculuk, hükümetin işleyişi, siyasi katılım, demokratik siyasi kültür ve sivil özgürlükler olmak üzere beş ölçüt temel alındı.

En demokratik ülke Norveç

Endekse göre dünya nüfusunun üçte birinden fazlası otoriter rejimlerde yaşarken tam demokrasilerde yaşayanların oranı yüzde 6,4’e geriledi. On tam puan üzerinden değerlendirilen küresel demokrasi endeksi 2020’de 5,37 iken 2021’de 5,28’e düşerek şimdiye kadarki en düşük seviyesine geriledi.

Dünyanın en demokratik ülkeleri 9,75 puanlık skorla Norveç, 9,37’lik skorla Yeni Zelanda ve 9,27’lik skorla Finlandiya olurken endekste son sırayı 0,32’lik skorla Afganistan aldı. Afganistan’dan sonra demokrasi açısından en kötü durumdaki ülkeler 1,02’lik skorla Mynamar ve 1,08’lik skorla Kuzey Kore olarak sıralandı.

Korona kısıtlamaları

Raporda korona pandemisine karşı getirilen kısıtlamaların, küresel demokrasideki keskin düşüşte önemli rol oynadığı belirtildi.

Pek çok vatandaşın acil durum önlemleri ve devlet erkinin genişletilmesine tolerans gösterdiği, ancak kapanma ve aşı zorunluluğu gibi politikaları destekleyenlerle devlet müdahalesi ve bireysel özgürlüklerin kısıtlanmasına karşı çıkanlar arasında kutuplaşma yaşandığı kaydedildi. 2021 yılı başlarında en az 86 ülkede pandemi bağlantılı protesto gösterilerinin düzenlendiğine işaret edilen raporda, kısıtlamalara karşı protestoların yıl sonuna doğru aşı karşıtı hareketle birleştiği ve dünya çapında ivme kazandığı belirtildi.

“Batı modeli önündeki en önemli sınama Çin olacak”

Raporda, gelişmiş demokrasilerde vatandaşların mevcut sistemden duydukları hoşnutsuzluğun arttığına işaret edilirken 2022 yılı ve ötesinde Batı modeli demokrasilerin önündeki en önemli meydan okumanın Çin’den geleceği değerlendirmesinde bulunuldu.

Kırk yıllık hızlı ekonomik büyüme süreci sonrasında Çin’in dünyanın en büyük ikinci ekonomisi haline geldiğine işaret edilen raporda, Çin’in on yıl içinde ABD’yi geçerek birinci sıraya yerleşeceği öngörüsünde bulunuldu.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Avrupa’nın Plastik Çöpü Türkiye’ye Zehir Oldu!

Greenpeace’in Adana’daki yasa dışı plastik döküm alanlarından toplanan toprak, kül, su ve tortu örnekleri üzerinde yaptığı analizin sonuçlarına göre, tespit edilen dioksin ve furan miktarı, kirletilmemiş toprak numunesinin 400 bin katı çıktı.

Nisan 2021’deki saha araştırmasında, çoğunluğu İngiltere ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden ithal edilen plastik atıkların Adana’da yasa dışı olarak çevreye döküldüğünü ve açıkta yakıldığını tespit eden Greenpeace, yeni bir inceleme yaptı.

Yasa dışı plastik döküm alanlarından toplanan toprak, kül, su ve tortu örnekleri, hem Greenpeace Araştırma Laboratuvarlarından hem de bağımsız bir laboratuvardan bilim insanları tarafından incelendi.

Yapılan analizler sonucu ortaya çıkan bulgular ise çarpıcı nitelikteydi:

Adana’da tespit edilen dioksin ve furan miktarı, kirletilmemiş toprak numunesinin 400 bin katı ve şimdiye kadar Türkiye’de toprakta rapor edilen en yüksek toksik düzey. Dioksin-furanların bilinen en önemli özelliği ise kanserojen olması. Bu kimyasal, anne karnındaki bebekler için toksik olabilir, tümörleri tetikleyebilir, hormon ve bağışıklık sistemlerini etkileyebilir.

Diğer kirleticiler neler?

Analizler sonucunda Adana’da tespit edilen diğer kirleticiler ve neden oldukları hastalıklar şöyle sıralandı:

Poliklorlu bifeniller (PCB’ler): Adana’da, topraktaki poliklorlu bifenillerin (PCB’ler) toplam konsantrasyonunun kontrol örneğinden 30 bin kat daha yüksek olduğu bulundu. PCB’lere maruz kalmak embriyo ve fetüse zarar verebilir. Hormonlarda bozulmaya yol açabilen PCB’ler emzirme yoluyla anneden bebeğe geçebilir.

Metaller ve metaloidler: Adana’dan alınan numuneler üzerinde 18 farklı metal ve metaloid türü araştırılmış ve insan sağlığı için pek çok zararı olduğu bilinen kurşun seviyesinin kontrol toprağından 15 kat ve yine insan için kanserojen olan kadmiyum seviyesinin de kontrol toprağından 30 kat yüksek olduğu tespit edildi.

Polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAHler): Adana’daki beş bölgenin dördünde yüksek oranda klorlu benzen bileşikleri tespit edildi. Bunların bazıları kanı etkileyebilir, cilt lezyonlarına ve karaciğer hastalığına neden olabilir. Bazı bölgelerde tespit edilen ve insan için kanserojen olduğu bilinen benzo(a)piren konsantrasyonu, Türkiye’de meskun topraklar için izin verilen sınırın üzerindeydi.

Toprağa ve suya karışıyor

Greenpeace Akdeniz araştırmasında incelenen 5 farklı çöp döküm alanı, Adana’nın verimli tarım, hayvancılık ve sulama arazileri içinde yer alıyor. Plastik atıkların yasa dışı yakılması sonucu ortaya çıkan ağır metal, dioksin ve furan ve kalıcı organik kirleticilerin toprağa, suya, havaya ve besin zincirine karışarak kansere neden olabileceği gerçeği, insan sağlığı için de geri dönüşümü olmayan zararlar içeriyor.

Adanalı narenciye yetiştiricisi İzzeddin Akman’ın konuyla ilgili ifadesi ise oldukça çarpıcı: “Ben Avrupa’ya vitamin gönderiyorum, onlar bize zehir gönderiyor”.

Analizin sonuçlarına kim, ne dedi?

Analizi gerçekleştiren bilim insanlarından Dr. Kevin Brigden: Kül ve alttaki toprak örneklerinde bulunan kimyasal kirleticilerin çoğu, çevrede parçalanmaya karşı oldukça dirençlidir ve besin zinciri yoluyla hayvan ve insanlara geçebilir. İngiltere başta olmak üzere Avrupa’dan gelen plastik atıkların yoğun olarak tespit edildiği alanların bazılarında bu kirleticilerin seviyeleri çok yüksekti.

Greenpeace Akdeniz Biyoçeşitlilik Proje Lideri Nihan Temiz Ataş: Türkiye’nin toprağı, havası ve suyu, Avrupa’nın plastik atık ihracatının çevre ve insan sağlığı için yarattığı tehlikeye tanıklık ediyor. Plastik çöplerini denizaşırı ülkelere gönderen İngiltere ve Almanya gibi ülkeler, Türkiye’nin verimli topraklarında zehirli bir iz bırakıyor. Bu hasar geri döndürülemez. Başta İngiltere olmak üzere ihracatçı ülkeler sorumluluk almalı ve Türkiye’ye plastik göndermeyi bırakmalı. Türkiye plastik çöplüğü değil ve bu zararlı atık oyunları sona ermeli.

Greenpeace İngiltere Siyasi Kampanyacısı Megan Randles: Bu, İngiltere’nin plastik atıkları gözden uzaklaştırma şeklindeki tehlikeli modelinin zehirli parmak izi. Plastiğimizin denizaşırı yerlere atıldığında ve yakıldığında neden olabileceği zarara dair kanıtımız, hükümeti doğru olanı yapmaya ve plastik atık ihracatını yasaklamaya teşvik etmelidir.

Türkiye’nin plastik atık ithalatı

Türkiye’nin plastik atık ithalatı, 2018 yılının başında Çin tarafından alınan yasak kararıyla beraber hızla artmış ve Türkiye, 2019 ve 2020 yılında Avrupa’dan gelen plastik atıkların en büyük alıcısı olmuştu.

1 milyonu aşkın plastik atığın üçte birinden fazlası İngiltere’ye aitti. Adana’daki yasa dışı çöp yakma alanlarında bulunan plastik çöplerin büyük çoğunluğu yine İngiltere ve Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerine ait hazır gıda ambalajlarıydı.

Ağustos 2020’de yayınlanan INTERPOL raporu, 2018’den bu yana, yasa dışı plastik kirliliği ticaretinde endişe verici bir artış olduğunu tüm detaylarıyla ortaya koyuyordu.

Ocak-Kasım 2021 arasında İngiltere, Türkiye’ye 117 bin 678 ton plastik atık ihraç etti (Aralık verileri henüz mevcut değil). İngiltere’den Türkiye’ye ihraç edilen karışık plastik atık hacmi, Mayıs 2021’de Türkiye’nin getirdiği atık ithalatına ilişkin kısıtlamanın ardından dramatik şekilde düştü.

Ancak Temmuz 2021’den bu yana rakamların her ay giderek arttığı gözleniyor. Kasım 2021 ihracat toplamı (4126 ton), Temmuz toplamının (484 ton) neredeyse on katı olarak gerçekleşti.

Greenpeace’ten imza kampanyası

Bugün başlattığı imza kampanyasıyla İngiltere’ye hesap soran Greenpeace Akdeniz, özellikle Adana’da tespit edilen yasa dışı plastik atık bertarafının yarattığı çevre sorunlarına karşı sorumlu bulduğu devletlerin, İngiltere başta olmak üzere, kirleten öder ve önleme ilkeleri gereğince çevre maliyetine dahil olmasını istiyor.

Kampanyaya imza vermek için TIKLATIN

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

New York Times’tan Çarpıcı Türkiye Analizi

The New York Times gazetesi, Türkiye’de uzun ve ağır çalışma saatleri, sağlık çalışanlarına yönelik şiddet ve kötüleşen ekonomi, artan enflasyonla maaşları eriyen doktorların daha iyi seçenekler arayışına girdiğini belirterek doktor göçünü inceledi.

New York Times İstanbul büro şefi Carlotta Gall imzalı haberde, doktorların Türkiye’den gitmeye yönelmesinin, “iktidardaki 18 yılında evrensel sağlık hizmetini genişleterek itibarını güçlendiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için üzücü bir gösterge olduğu” belirtildi.

Haberde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sağlık alanındaki adımlarının imza başarılarından biri olduğu, çok sayıda destekçisi için yalnızca bu sebebin dahi, desteğini sürdürmesine katkı sağladığı belirtildi. Öte yandan pandeminin etkisinin yanı sıra, yükselen enflasyonla birlikte sağlık sisteminin bağlı olduğu profesyonellerin gözardı edildiği belirtildi.

T24’ün aktardığına göre haber şöyle devam etti: “Doktorlar, ezici iş yükü, giderek azalan karşılık, Erdoğan yönetimi altında mesleğe yönelik azalan saygı ve giderek artan şiddet olaylarından şikâyetçi.”

Türk Tabipleri Birliği’ne göre, 1400’den fazla Türk doktor, bu yıl yurt dışında çalışmak için görevinden ayrıldı. Son on yılda bu sayı 4 bin oldu.

Haber için konuşan Dokuz Eylül Üniversitesi’nde kamu sağlığı profesörü Bülent Kılıç “Bu yaşananlar, uzun zamandır biriken meselelerin bir sonucu. Son 20 yılda reform adı altında ciddi değişiklikler yapıldı ve pandemideki ağır iş yükü bardağı taşıran son damla oldu” dedi.

Haber şöyle devam etti:

“Uzun bir süre için Erdoğan’ın tanıttığı değişiklikler meyvesini vermişti. Türkiye, tıp fakültelerinin ve sağlık çalışanlarının kalitesiyle övünüyordu ve son yıllarda binlerce uluslararası hastaya hizmet veren bir özel sağlık sektörü geliştirdi”

Sistemin doktorları yükün altında ve yetersiz maaşla bıraktığı belirtildi ve şöyle aktarıldı: “Gelirlerinin ve statülerinin erimesi, çok sayıda doktor için dayanılmaz hâle geldi.”

Haber için konuşan Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı, doktorların Türkiye’den gidişinin tek sebebinin eriyen maaşlar olmadığını söyledi. Fincancı “AKP iktidarının başlangıcından bu yana yıllar içinde mesleğin değersizleştirilmesi” dedi.

Fincancı, tüm hastanelerin erişime açılmasının yükü artırdığını aynı zamanda sağlık hizmetinde özelleştirme politikası ve performans ödemeleri sisteminin nitelikten ziyade niceliğe odaklanılmasına sebep olduğunu söyledi.

Fincancı, “Bazıları şart olmayan çok fazla randevu alındı ve çok fazla ameliyat yapıldı. Hastalarda başta mutluydu fakat bu sistem sürdürülebilir değildi. Hastaneler fiyatlarını artırmaya ve randevu sürelerini kısaltmaya başladılar ve bu durum da her açıdan gerilim yarattı” dedi.

Paylaşın

‘Türkiye Dolarizasyon Etkisine Maruz Kalacak’ Uyarısı

Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, Latin Amerika ve gelişmekte olan Avrupa ülkelerindeki bankaların gelişmekte olan ülkeler arasında dolarizasyon etkilerine en yoğun maruz kalacak bankalar olacaklarına dikkat çekti.

Moody’s, dün yayımladığı raporda ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faizleri artırmasının büyük ihtimalle gelişmekte olan piyasalara sermaye akışını yavaşlatarak bu ülkelerin para birimlerinin ve ekonomik büyümelerinin zayıflamasına yol açağını ve muhtemelen dolarizasyonun fazla olduğu bankalarda kredi risklerini tetikleyeceğini belirtti.

Reuters’ın aktardığına göre; Moody’s analistleri, “Bilançolarında büyük miktarda yabancı para kredileri ve mevduatları olan bankalar yerel para birimlerinde sert değer kaybı durumunda sorunlu kredilerde artış yaşanması, kârlılık ve likiditelerinde baskı oluşması ihtimaliyle karşı karşıyalar” diye belirtti.

Raporda yer alan tahminlere göre, yüksek enflasyonla ve kurdaki değer kaybıyla mücadele eden Türkiye’de de döviz mevduatın toplam mevduata oranının 2022 sonuna kadar yüzde 65’e yükselmesi bekleniyor. Türkiye’de döviz mevduatı 2020’nin sonunda yüzde 47, geçen yıl yüzde 63 seviyesindeydi.

Türkiye üç ülkeden biri

Avrupa’da, Türkiye, Azerbaycan ve Belarus en fazla dolarizasyonun olduğu üç ülke konumunda. Moody’s, “Kur riskine karşı koruma altında olmayan yabancı para kredilerinin ödenmesi gittikçe zorlaşıyor ve mevduat sahipleri fonlarını çekmeye eğimli hale geliyor. Merkez bankalarının, bankaların dolar zararlarını kapatmak için yeterli rezervlerinin olmaması durumunda kriz döneminde yüksek dolarizasyon aynı zamanda finansal istikrara karşı tehdit oluşturuyor” ifadelerini kullandı.

Dolarizasyonun nedenleri nelerdir?

Dolarizasyonun ortaya çıkmasında iki temel unsuru vardır.

  • Birincisi makroekonomik istikrarsızlık ve ekonomik birimlerin istikrarsızlığa karşı yabancı para birimine yönelerek korunma istekleridir.
  • İkinci temel unsur ise piyasa eksiklikleri ve düzenleyicideki aksaklıklardır.

Dolarizasyon yükselmesinin altında birçok neden yatabilir. Ancak en birincil neden ekonomiye ve yerel paraya karşı güven kaybıdır. Diğer etkenler arasında yüksek enflasyon, negatif reel faiz, paranın dış değerinin hızla düşmesi…

Dolarizasyonun yükselmesi halinde belli başlı ekonomik sıkıntılar baş gösterir. Bunlardan bazıları şöyle:

  • Ülkenin ekonomik şoklara karşı kırılganlığı artar.
  • Ödeme yeteneğine yönelik riskler nedeniyle finansal kesimlerde kırılganlık artar.
  • Gelirinin önemli kısmı ulusal para cinsinden olan kamunun yabancı para cinsinden borçları nedeniyle borçluluğun sürdürülebirliği konusunda sıkıntı yaşanır.
  • Döviz kurununun fiyatlara etkisi yüksek olur.
  • Dolarizasyon, firmaların bilançolarında kur uyumsuzluklarına neden olarak kırılganlığın artmasına yol açabilmektedir.
Paylaşın

Toplumun En Büyük Sorunu ‘Açık Ara Farkla’ Ekonomi

Düşünce kuruluşu Ipsos’un yayınladığı Anti Kriz Monitörü araştırması ülkenin en önemli sorununun “açık ara ile ekonomi” olduğunu işaret etti. “Türkiye’nin en önemli sorunu nedir?” sorusuna vatandaşların yüzde 86’sı ekonomi yanıtını verirken, Kovid 19 salgınını söyleyenlerin oranı yüzde 5’te kaldı.

Fiyat artışlarında vatandaşı en çok etkileyen kalemin elektrik faturası olduğu görülürken, doğal gaz ve su gibi diğer kaçınılmaz aylık fatura kalemlerinin de önemli etki yaptığının altı çizildi. Araştırmaya katılanların üçte ikisi ise market alışverişlerinde tasarruf için bazı ürün kategorilerini tüketmekten vazgeçebileceğini belirtti.

800 birey ile gerçekleştirilen ve yüzde 3’lük hata payına sahip araştırma, 1-4 Şubat tarihlerindeki seçili verileri kapsıyor. Ülkenin başlıca sorununun ekonomi olduğunu işaret eden araştırmada ‘koronavirüs salgını en önemli sorundur’ diyenlerin oranı sadece yüzde 5’te kalmış durumda.

Yoklamaya katılanların çoğunluğu yakın gelecekte kişisel ekonomik durumlarının ‘daha kötüye gideceğini’ düşünürken, neredeyse üçte birlik bir kesim ise kişisel ekonomisinin yakın gelecekte ‘aynı kalacağı’ veya ‘daha iyi olacağı’ görüşünde.

“Hane geliri düştü”

Araştırmada son 12 ay içinde hane gelirlerinin azaldığını belirtenlerin oranı ise yüzde 54 olarak ortaya çıktı. Vatandaşların neredeyse yüzde 40’ı ise bu dönemde hane gelirinin “pek değişmediğini” veya “arttığını” belirtiyor.

Ipsos Türkiye CEO Sidar Gedik verilerle ilgili şu değerlendirmelerde bulundu; Ülkenin en önemli problemi hangisidir sorusuna çok açık ara ile ekonomi yanıtını almaya devam ediyoruz. Bu noktada yaklaşımı biraz daha netleştirebilmek için önceki hafta ilginç bir soru sormuştuk, elinizde tek bir sorunu çözme imkanı olsa salgını mı yok edersiniz yoksa ekonomiyi mi düzeltirsiniz demiştik, bu soruya da yine büyük farkla ekonomi yanıtını almıştık.

Bu haftaki sonuçlara bakarak şunu söyleyebiliriz, ülkenin en önemli sorunu ekonomi hatta neredeyse diğer tüm sorunları unutturacak kadar önemli, tek sorunumuz haline gelmiş durumda. Koronavirüs salgını en önemli sorundur diyenlerin oranı %5 iken ekonomi en önemli sorundur diyenler %86. Bu yüzden bu hafta ekonomi başlığına odaklandık.

“Çoğunluk, ekonominin daha kötüye gideceğini düşünüyor”

Çoğunluk, yakın gelecekte kişisel ekonomik durumunun daha kötüye gideceğini düşünüyor. Yaklaşık üçte birlik bir kesim kişisel ekonomisinin yakın gelecekte aynı kalacağı veya daha iyi olacağı düşüncesinde. Ancak ülke ekonomisi ve kişisel ekonomi sorularını bir arada değerlendirdiğimizde görüyoruz ki kendi durumuna dair daha umutlu olan bu grubun da bir kısmı ülke ekonomisinin durumundan memnun değil.

Araştırmamıza katılanların %54’ü son 12 ay içinde hane gelirlerinin azaldığını belirtiyor. Kişisel ekonomi sorusu ile de paralellik arz edecek şekilde bu soruda da %40 civarında bir kitle aynı dönem içinde hane gelirinin pek değişmediğini veya arttığını belirtiyor. Yine de ülkenin en önemli sorunu ekonomidir diyenlerin oranının %86 olduğunu hatırlarsak hane gelirinde kayıp yaşamayanların da önemli bir kısmının ekonomiyi bir sorun olarak gördüklerini söyleyebiliriz.

Fiyat artışlarında vatandaşı en çok etkileyen kalemin elektrik faturası olduğunu görüyoruz. Kış mevsiminin de etkisi ile giyim masrafları bir diğer kalem. Doğalgaz, su gibi diğer kaçınılmaz aylık fatura kalemleri de önemli etki yapıyor. Araştırmamıza katılan her üç kişiden ikisi market alışverişlerinde tasarruf için bazı ürün kategorilerini tüketmekten vazgeçebileceğini belirtiyor.

Ekonomi, siyasi tercihlerden bağımsız bir sorun haline dönüşmüş halde. Bunu her on kişiden sekizinin ülke ekonomisinin durumunu kötü olarak nitelendirmesinden anlıyoruz, son yayınlanan araştırmalara göre hiç bir siyasi partinin veya ittifakın %80 oy oranı yok, vatandaş oy tercihinden bağımsız olarak ekonomiden memnuniyetsiz.

Düşünce kuruluşu Ipsos’un Koronavirüs Salgını ve Toplum Araştırması, Türkiye’de mayıs 2020 sonlarından itibaren ekonomi sorununun Kovid 19 salgınını geride bırakarak ülkenin en önemli problemi olarak görülmeye başladığını işaret etmişti.

Paylaşın

Bankaların Verdiği Krediler 4,9 Trilyon Liraya Ulaştı

Yüksek enflasyon ortamında yurttaş temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için kredilere yükleniyor. Enflasyonun yüzde 48,9 olduğu ocak ayında Türk Lirası krediler yüzde 2’lik artış gösterdi. Yükselen faiz oranları kredi kullanımını sınırlandırsa da bankaların verdiği krediler 24 -31 Ocak günleri arasında, 17 milyar lira artarak 4 trilyon 962 milyar liraya yükseldi.

Bankaların zamanında tahsil edemediği için takibe aldıkları krediler ise söz dönemde 1,5 milyar lira artarak 161,2 milyar liraya çıktı. Geliri enflasyon karşısında reel olarak eriyen yurttaşlar faiz oranlarındaki yükselmeye rağmen bankalara borçlanmaya devam ediyor.

Ocakta yüzde 11,1’lik enflasyon 4 bin 250 lira olan yeni asgari ücretin 472 lirasını silip götürdü. Satın alma gücü açısından ise toplam 1490 lira. Hal böyle olunca yurttaş kaybını karşılamak için bankanın yolunu tutuyor.

Bireylerin bankalara ve finansman şirketlerine olan konut, taşıt, ihtiyaç ve kredi kartı borcu 21-28 Ocak haftasında 7,2 milyar lira artarak 1 trilyon 27 milyar liraya yükseldi. Bu borcun 26,2 milyar lirası vadesinde ödenmediği için takibe alınan kredi ve kredi kartı borçlarından oluşuyor. Yurttaşların bankalar ve finansman şirketlerine olan borcunun 810 milyar lirası bireysel (konut, otomobil, ihtiyaç) kredilerinden, 217 milyar lirası da kredi kartlarından kaynaklanıyor. Son hafta tüketici kredilerinde 2,3 milyar liralık, kredi kartı borçları ise 4,9 milyar liralık artış yaşandı.

Yurttaşların sadece bankalara olan kredi kartı ve tüketici kredisi borçları 1 trilyon 27 milyar liraya ulaştı. Vatandaşların vadesinde ödeyemediği için bankalar tarafından icraya verilen takipteki borçları da 19,9 milyar lirası tüketici kredilerinden, 6,3 milyar lirası da kredi kartlarından olmak üzere toplam 26,2 milyar lira düzeyinde bulunuyor.

Yılın ilk günü yürürlüğe giren ve domino etkisi yaratan zamlar küçük işletmelerin de belini büküyor. Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, biriken borçlar nedeniyle yapılandırması bozulan esnafın zor zamanlardan geçirdiğini kaydetti. Elektrik, doğalgaz, mazot, benzin ve LPG’ye yapılan zamlarla ilgili konuşan Palandöken, elektrikteki zamların geri alınmasını ve esnafa özel bir tarife uygulanması yönünde çağrı yaptı.

Palandöken, “Esnafın mağduriyetin giderilmesiyle ilgili mutlaka bir çözüm bekliyoruz. Konut da dahil olmak üzere esnafın kullandığı elektrik faturaları astronomik oranda yükseldi. Esnafın bunu ödemesi mümkün değil. Ve esnaf, ‘Bizim bu söylemlerimiz dikkate alınsın. Bu faturaları ödeyecek güçte değiliz’ diyor” şeklinde konuştu.

KOBİ’lerin bankacılık sektörüne olan borcu geçen yıl 225 milyar lira artarak 1 trilyon 131 milyar liraya kadar yükseldi. Bu borcun 56,8 milyar liralık kısmı KOBİ’lerin zamanında ödeyemediği için bankalar tarafından takibe alınan rakamdan oluşuyor. Aynı bankada birden fazla kredi borcu bulunanlar tek, farkı bankalara borçlu olanlar ise borç hesabı sayısı kadar sayıldığında toplam 4 milyon 144 bin KOBİ niteliğinde kredi borçlusu bulunuyor. Bunların 299 bin lirası takipte bulunuyor.

(Kaynak: Birgün)

Paylaşın

Kovid 19 Salgını: Türkiye’de Tam Doz Aşılı Oranı Yüzde 30

Kovid 19’da vakalar katlanarak artarken aşılama oranı ise düşüyor ve yükselen salgına yönelik Sağlık Bakanlığının gündeminde tedbir almak ise yok. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Pandemi Çalışma Grubu Üyesi Uzman Doktor Nasır Nesanır, salgının seyri ve Omikron varyantına ilişkin Evrensel’den Kübra Kırımlı’ya dikkat çeken açıklamalarda bulundu. 

Omikron varyantı nedeniyle son beş haftada enfekte olan insan sayısının pandeminin başından bu yana hastalanan insan sayısından daha fazla olduğuna vurgu yapan Nesanır “Omikron’da 2 doz aşıdan 25 hafta sonra koruyuculuk yüzde 9 iken, ek doz aşının yani 3, doz aşıdan 2 hafta sonra koruma yüzde 63’e yükseliyor. Bu durum 2 doz Kovid-19 aşısının Omikron’a karşı yalnızca orta düzeyde ve kısa süreli koruma sağladığını gösteriyor. Türkiye’de tam doz aşılı nüfus oranının yüzde 30’larda olması tehlikenin büyüklüğünü ortaya koymaktadır” dedi.

Hakim varyant Omicron ama…

Çok hızlı bulaşan Omikron’un hastalığa yakaların sayısını kat be kat artırdığını belirten Nesanır “Bu yüzden Omikron hafif seyretse de önemli sayıda hastaneye yatış ve ölüm gerçekleşecektir” dedi. Ocak 2022’de yaşanan ölümlerin önemli bir bölümünün ise Delta varyantı kaynaklı olduğuna belirten Nesanır, hakim varyantın Omikron olmasına rağmen yine de ölümlerin çoğunun Delta varyantı kaynaklı olduğunu söyledi.

3 doz mrna aşısı yüzde 95 koruma sağlıyor

Aşısız ya da eksik aşılıların hem Delta’ya hem de Omikron’a yakalanma riskini fazlasıyla arttırdığını ifade eden Nesanır, “Bu durumda hastaneye yatış ve ölüm oranı da artıyor” dedi. Nesanır, ayrıca 3 doz mRNA aşısının Omikron varyantından hastaneye yatış ve ölümü önlemede yaklaşık yüzde 95, iki doz aşının ise yüzde 80 ila 85 etkili olduğu bilgisini vererek “Herhangi bir iki doz Kovid-19 aşısı ikinci dozundan yaklaşık 6 ay sonra, 50 yaş ve üzerindekilerde ölümlere karşı yüzde 60 koruyor” diye konuştu.

Aşılama belirleyici olacak…

2 doz aşının tam koruma sağlamadığı uzmanların ve DSÖ’nün hatırlatma dozlarının mutlaka yapılması çağrılarına rağmen Türkiye’de aşılama istenilen durumda değil. 2 doz Kovid-19 aşısının semptomatik Omikron enfeksiyonuna karşı yalnızca orta düzeyde ve kısa süreli koruma sağladığını belirten Nesanır “Türkiye’de tam doz aşılı nüfus oranının yüzde 30’larda olması tehlikenin büyüklüğünü ortaya koymaktadır” dedi.

Omikron dalgasında ana belirleyicinin aşı olacağına vurgu yapan Nesanır, “Omikron varyantı nedeniyle ölenlerin çok büyük çoğunluğunun aşısız ve eksik doz aşılı olduğunu göz önüne aldığımızda başta risk grupları olmak üzere aşılamayla ilgili zorunlu düzenlemeler yapılmalı. Bu düzenlemeyi yapan ülkeler Omikron dalgasında daha az sorun yaşayacaklar” ifadelerini kullandı.

Paylaşın