Erdoğan, Erken Seçim İçin Neyi Bekliyor? Dikkat Çeken Açıklama

Merkezi İngiltere’nin başkenti Londra’da bulunan Bluebay Varlık Yönetimi Gelişen Piyasalar Kıdemli Stratejisti Timothy Ash, AKP’nin mevcut ekonomi politikalarıyla TL’yi Haziran 2023’e kadar stabil tutabileceğini düşünmediğini açıkladı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu nedenle erken seçim kararı alacağını düşündüğünü belirten Ash, TL’nin stabil olduğu bir periyod yakalarsa ve anketlerde iyileşme görürse Erdoğan’ın Türkiye’yi sonbahar aylarında seçime götüreceğini öne sürdü.

T24’ten Metin Kaan Kurtuluş’a konuşan Ash, şu ifadeleri kullandı:

“Ben mevcut ekonomik politikanın Lira’yı 2023 Haziran’a kadar stabil tutabileceğini düşünmüyorum. O yüzden bence Erdoğan’ın seçimlere erken gitmesi çok olası. Eğer Lira bir periyotta stabil kalırsa ve anketlerde biraz iyileşme görürse eylül-ekim ona erken seçimlere gidebileceği bir pencere verebilir. Bence piyasalar anketlere ve mesajlara odaklanacak: Bu tartışmalı bir seçim mi olacak? Kampanya dönemi sakin mi geçecek? Erdoğan kaybederse iktidarı kolay bir şekilde teslim edecek mi? Piyasalar barışçıl ve demokrat bir seçim istiyor. Aynı zamanda kazanan kim olursa iyi ekonomik politikalar uygulanmasını istiyor. Dediğim gibi; mevcut ekonomik politika ortamı; negatif reel faiz oranları çok zarar verici. Yüksek enflasyonun ana nedenlerinden biri. Piyasalar kesinlikle para politikasında değişiklik görmek istiyor.

“Merkez Bankası zor bir karar verip politika faizini yükseltmek zorunda kalacak”

Ukrayna’da bir savaş görürsek Türkiye politikasını değiştirmek zorunda kalacak. Türkiye daha yüksek enerji fiyatları ve turizmden gelir kaybedeceği için zarar görecek. Bence mevcut hedef mayıs-haziran ayında turizm sezonu başlayana kadar zaman kazanmak. Bunun cari açığı hafifleteceğini umuyorlar. Ancak gelecek ay içinde Ukrayna’da bir çatışma görürsek Rus ve Ukraynalı turistler büyük ihtimalle Türkiye’ye gelmeyecek. Bu, cari dengeye darbe vurur. Döviz kurunda büyük baskı görürüz. Bence bu durumda Merkez Bankası zor bir karar verip politika faizini yükseltmek zorunda kalacak.

“Hükûmet ve Merkez Bankası, enflasyonla mücadele etmek için çok daha sıkı çalışmalı”

Kur aralıkta 18.30’a gitti. 13.50’de olsa bile, çok fazla değer kaybetmiş bir para birimi var ortada. O yüzden para birimi bu kadar zayıf bir durumda stabilize olmuşken bir mucize veya başarıdan söz etmek çok zor. Para birimi için bir akış olmalı; belki de bu odur. Bence Bakan Nebati ve Merkez Bankası için zorluk şu; Lira şu an ucuz olabilir, bu da cari denge o ayara gelmeye devam ediyor anlamına geliyor olabilir. Ama enflasyon yüzde 50 iken Lira’nın rekabetçiliği 13.50’de bile çok hızlı eriyecek. Eğer sene sonuna kadar 13.50’de kalırsa belki bu yüzde 50’yi falan memnun edecek. Bilmiyorum. Tehlike şu; rekabetçi kalabilmek ve enflasyonla dengede kalmak için değer kaybetmeye devam etmek zorunda. Yani burada merkezde enflasyon var. Hükûmet ve Merkez Bankası, enflasyonla mücadele etmek için çok daha sıkı çalışmalı.

O yüzden soruna dönersek; ben ortada bir mucize olduğunu düşünmüyorum. Maalesef geçen sene değer kaybına kötü politikalar sebep oldu. Geçen sene Lira’yı ayakta tutmak için ciddi anlamda uluslararası rezerv satıldığını gördük. Şimdi ise ‘bekle ve gör’ modundayız. Daha iyi politikalar görmek istiyoruz. İstikrar olup olmayacağını ve tünelin sonunda ışık olup olmadığını bu belirleyecek.

“Türkiye’ye yatırım yapmak çok zor”

Hatırlayacaksınız; Ağbal, Merkez Bankası başkanlığına getirildiğinde insanlar bunun bir dönüm noktası olduğuna inandı ve Türkiye’ye tekrar para yatırdılar. Sonra kovuldu ve çok para kaybettiler. O yüzden Türkiye’ye güven az. Bu hükûmetin yabancı yatırımcının güvenini kazanması için çok çalışması gerekiyor. İmkânsız değil. AKP, Türkiye’yi 20 senedir yönetiyor. İlk 10 yıl inanılmaz derecede başarılıydı. Ekonomi ilk 10 yılda çok başarılıydı. İkinci 10 yıl o kadar başarılı olmadı. İnsanlar, Türkiye’nin o ilk 10 yılki haline dönebileceğini umuyor. Hatırlayın Türkiye o 10 yılı yükselmiş yatırım notuyla bitirdi, şimdilerde ise o not ciddi oranda düşürüldü. Yatırımcılar da pragmatiktir ve fırsatlar isterler. Bu kadar negatif reel faiz oranı ve bu kadar yüksek enflasyonla şu anda Türkiye’ye yatırım yapmak çok zor.

Paylaşın

NYT: Elektrik Faturaları Erdoğan İçin Krizi Derinleştiriyor

Dünyanın önde gelen gazetelerinden ABD merkezli New York Times gazetesi, Türkiye’de elektrik faturalarının son aylarda katlanarak gelmesini mercek altına alarak kapsamlı bir haber yayınladı. Makalede, “Artan elektrik faturaları Türkler arasında ve Erdoğan için krizi derinleştiriyor” başlığı kullanıldı.

New York Times, Türkiye büro şefi Carlotta Gall imzalı haberde, Türkiye’de yaşanan ekonomik krizin boyutu gözler önüne serildi… “Artan elektrik faturaları Türkler ve Erdoğan için krizi derinleştiriyor” başlığı kullanılırken, “Artan enflasyon ile birlikte ev ve iş yerlerinde elektrik faturaları sadece bir ayda iki katına çıktı. Bazı tüketicilerin sosyal medyaya Ocak ayının sonunda elektrik faturalarının iki kat artmasını gösteren fotoğraflarını paylaşmasıyla başladı. Fakat bu şikayetler kısa sürede kar topunu Erdoğan hükümeti için devasa bir siyasi krize çevirdi” yorumu yapıldı.

Makalede, Türkiye’de resmi enflasyonun şu an yüzde 48’den fazla olduğuna dikkat çekilirken TL’nin de rekor seviyede düşüş gösterdiği belirtildi. Gıda ve akaryakıt fiyatlarının da iki kattan fazla arttığına dikkat çekilirken elektrik faturalarının da aynı şekilde arttığı kaydedildi. Erdoğan’ın geçen aylarda asgari ücreti artırmasına rağmen gıda ve yaşam masraflarının artmasının büyük bir şok yarattığı belirtildi.

Gazeteye konuşan Konya’da çalışan bir berber, “Biz bittik.  Çok kötü durumdayız. Sadece biz de değil, herkes yakınıyor. Ödediğim kiradan çok daha fazla elektrik faturası geldi. İlk düşündüğüm işi bırakıp bordrolu bir iş bulmak oldu ama bu benim işletmem” yorumunu yaptı.

Birçok işletme ve hanenin bu tür bir artış yaşadığına dikkat çekilirken, gazeteye konuşan bir motokurye ise bir ev arkadaşıyla yaşadığını ve faturalarının da iki kattan fazla arttığını söyledi. Kendisi ve yakınlarının son 3 ayda borç içine girdiklerini ve para bulamadıklarını söyleyen 29 yaşındaki motokurye, faturanın düşük gibi gözükmesine rağmen bir haftalık gıda masraflarına denk geldiğini de söyledi.

NY Times’ta yayınlanan haberde, “Türkiye ekonomisi pandemiden önce de kötüydü ve turizm ve hizmet sektörüne dayandığı için kapanma zamanları birçok işletmeyi etkiledi. Hükümet bazı yardımlar yaptı fakat bunlar da kredi gibiydi. Birçok insan halen bunları ödüyor” denildi.

“Erdoğan riski göze aldı”

Restoran ve cafelerin iki yıllık kayıplarını telafi etmeye çalıştığı bir dönemde elektrik ve doğalgaz faturalarının arttığı hatırlatılırken Adana’da bir restoran işleten  bir girişimci, “Kapanma zamanında siparişle hizmet verdik fakat kredi kartlarım patladı ve icra geldi. Hükümetin sunduğu krediyi aldık fakat faizle ödeme yapıyoruz. Destek paketi diyorlar fakat bu öyle bir şey değil” yorumunu yaptı.

Makalede, “Erdoğan’ın muhalifleri aylardır ülkenin ekonomik çöküşe gideceğini söylüyordu. Fakat tek kontrol merkezinin Erdoğan’da olduğu bir sistemde Erdoğan bütün kararları kendisi alıyor. Ekonomistlerin uyarılarına rağmen Erdoğan, faizleri artırmayı reddetti. Fakat Erdoğan bu kadar sorumluluk alırken, Türklerin öfkesinin de kendisine yöneltilmesi riskini göze aldı. Muhalefet elektrik faturalarının iki kat artmasının, Erdoğan hükümetinin yönetemediğinin göstergelerinden sonuncusu olduğunu dile getirdi” yorumu yapıldı.

Dünyanın en çok okunan gazetelerinden biri olan New York Times’ta yer alan makalede özel elektrik şirketlerinin bazılarının Erdoğan ile yakın bağı olan holdinglere ait olduğu da belirtildi.

(Kaynak: Sözcü)

Paylaşın

“Türkiye’nin Gerçek Enflasyonu Yüzde 108.75”

Ekonomi profesörü Steve Hanke, Türkiye’deki yıllık enflasyonu yüzde 108.75 olarak hesapladığını açıkladı. Hanke, TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranlarının gerçeği yansıtmadığını savundu.

Haber Merkezi / Dünyaca ünlü 79 yaşındaki ekonomist Hanke, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımında, “Bugün Türkiye’nin enflasyonunu doğru şekilde yüzde 108,75 olarak hesapladım. Öte yandan TÜİK, Türkiye’nin Ocak 2022 resmi enflasyon rakamını yüzde 48,69 olarak açıklamıştı. TÜİK’in rakamları, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve çevresindeki emir kullarının her günkü sahtekarlıklarından biri. Tamamıyla kurgu” ifadelerine yer verdi.

Steve Hanke kimdir?

Steve Hanke, 1942’de Georgia, Macon’da doğdu ve Atlantik Lisesi’ne gittiği Atlantic, Iowa’da büyüdü . Daha sonra Phi Delta Theta kardeşliğinin bir üyesi olduğu Colorado Boulder Üniversitesi’ne katıldı. Hanke, işletme alanında lisans derecesi (1964) ve doktora derecesi aldı. Colorado Üniversitesi’nden ekonomi (1969).

Hanke’nin ilk akademik ataması 1966’da Colorado Maden Okulu’nda, o 24 yaşındayken oldu. Bu süre zarfında Hanke, maden ve petrol ekonomisi üzerine dersler geliştirdi ve öğretti, [29] doktorasını tamamlarken. sayaç kurulumunun belediye su talebi üzerindeki etkisi üzerine tez.

Hanke daha sonra Johns Hopkins Üniversitesi’nin fakültesine katıldı ve burada başlangıçta su kaynakları ekonomisinde uzmanlaştı. Johns Hopkins’te altı yıl geçirdikten sonra, Berkeley’deki California Üniversitesi’nde bir yıllık misafir profesörlük de dahil olmak üzere, Hanke tam profesör rütbesine ulaştı,  okul tarihinde bu rütbeye en hızlı terfilerden biri. Şu anda, Hanke, Hopkins öğrencilerinin Wall Street’te iş bulmaları için bir geçit olarak kabul edilen uygulamalı ekonomi ve finans dersleri vermektedir.

1995 yılında, Hanke ve Johns Hopkins Üniversitesi tarih profesörü Louis Galambos, Johns Hopkins Uygulamalı Ekonomi, Küresel Sağlık ve İşletme Teşebbüsü Araştırmaları Enstitüsü’nü kurdu. Hanke ayrıca Cato Enstitüsü’ndeki Sorunlu Para Birimleri Projesi’nin  üyesi ve yöneticisidir.

Paylaşın

AP’den Türkiye İçin ‘İstikrarsızlık Kaynağı’ Tanımı

Avrupa Parlamentosu’nun (AP) Strasbourg’da devam eden genel kurul toplantılarında Avrupa Birliği’nin (AB) ortak dış, güvenlik ve savunma politikalarıyla ilgili iki ayrı rapor görüşüldü.

DW Türkçe’den Kayhan Karaca’nın haberine göre; AB’nin Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası hakkında Liberal Grup (Renew) üyesi Fransız parlamenter Nathalie Loiseau tarafından kaleme alınan raporda Türkiye’nin, “AB ve komşuları için birçok endişe alanında çoğu zaman istikrar bozucu rol oynadığı ve böylelikle bölgesel barış, güvenlik ve istikrarı tehdit ettiği” savunuldu.

Loiseau 2019’da AP üyesi olmadan önce ülkesi Fransa’da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Avrupa İşleri Bakanlığı görevini yürütüyordu.

Raporda Türkiye’nin; “başta Yunanistan ve Kıbrıs olmak üzere AB üyesi devletlere karşı ve Doğu Akdeniz’deki yasadışı faaliyetleri ve askeri çarpışma tehditleri ile Yunanistan ve Kıbrıs’ın deniz yetki alanlarında ilan ettiği yeni yasadışı faaliyetlerin son derece kaygı verici” olduğu görüşü not edildi. Bu faaliyet ve tehditler kınandı.

Gerilimi düşürmeye dönük çabaların not ediliği, ancak “Türk askeri gemilerinin, uluslararası hukuku ve AB üyesi devletlerin egemenliğini ihlal ederek, (Birleşmiş Milletler’in Libya’ya yönelik askeri ambargosunu denetim misyonlu) MED IRINI operasyonuna karşı tahrik eylemlerinin ve sataşkan tehditlerinin esef verici” olduğu kaydedildi. AB’nin, “üye devletlerinin ve kendisinin çıkarlarını ve bölgesel istikrarı korumak amacıyla elindeki tüm araç ve seçenekleri kullanma iradesine sahip olduğu” ifade edildi.

“Üyelik perspektifi realist değil”

AB’nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası hakkında Hristiyan Demokrat Grup üyesi Alman parlamenter David McAllister tarafından hazırlanan raporda ise Türkiye’nin (AB) üyelik perspektifinin mevcut şartlarda “gerçekçi olmadığı” mesajı verildi. Türkiye’deki “olumsuz gidişatın derhal ve tutarlı biçimde tersine dönmemesi halinde” 2005’te başlayan katılım müzakerelerinin askıya alınması için Avrupa Komisyonu’nun öneride bulunması istendi. Türkiye ve AB’nin, “ilişkilerin mevcut çerçevesini, işleyiş kapasitesini ve gelecekteki ilişkileri için alternatifleri ve olası ilişki modellerini, gerçekçi davranarak ve üst düzey diyalog yoluyla gözden geçirmeleri” görüşü dile getirildi.

Türk dış politikasının AB çizgisinden uzaklaştığı mesajı verilen raporda, Doğu Akdeniz’deki ihtilaflara kalıcı çözüm için diplomatik diyaloğun yeniden başlatılması çağrısında bulunuldu.

Türkiye’nin “AB için önemli stratejik çıkar ifade eden bir ülke” olduğuna vurguda bulunulan raporda, ilişkilerin “ortak çıkar alanlarında yoğunlaşması gerektiği” savunuldu. İklim değişikliği, terörle mücadele, göç, güvenlik ve ekonomi gibi alanlara öncelik verilmesi istendi.

Bu raporun Türkiye paragrafına Muhafazakâr Grup üyesi Polonyalı parlamenterler tarafından sunulan bir değişiklik önergesinde, “AB’nin Türkiye ile daha stratejik işbirliği öngörmesi” ve “milyonlarca göçmen ve sığınmacıyı konuk ettiği için Türkiye’ye minnettar olunduğunun ifade edilmesi” şeklinde iki cümle eklenmesi istendi. Önerge raporla birlikte oylamaya sunulacak.

Borrell’den Maraş vurgusu

Genel kurulda yapılan tartışmada söz alan AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell Fontelles, Doğu Akdeniz’de Türkiye ile gerilimin “yatıştığını gördüklerini”, ancak Ankara’nın (Kıbrıs’ın) Maraş bölgesindeki faaliyetlerinin “endişe kaynağı olmaya devam ettiğini” söyledi.

Raporlar yarın (16 Şubat Çarşamba) oylamaya sunulacak. Covid-19 önlemleri nedeniyle hibrit gerçekleşen oylamanın sonuçlarının perşembe günü açıklanması bekleniyor.

Paylaşın

Türkiye’de Gençlerin Yüzde 73’ü Yurtdışında Yaşamak İstiyor

Almanya merkezli Konrad-Adenauer-Stiftung (KAS) Derneği, Türkiye’de Z kuşağı üzerine bir araştırma yayınladı. 28 ilde ve 3 bin 243 kişiyle yüz yüze araştırma Z kuşağının sosyo-ekonomik ve sosyo-politik durumunu, Türkiye’nin güncel sorunlarına bakışını ve geleceğe dönük beklentilerini içeriyor.

Araştırmaya göre 18-25 yaş kuşağındaki gençler politikacılara ve siyasi partilere güvenmiyor, gençler yurtdışında yaşamak istiyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’de 18-25 yaş grubunda yaklaşık 7 milyon kişi var.

BBC Türkçe’nin aktardığına göre gençlerin yüzde 82,9’u “Türkiye’de gelir dağılımının dengesiz olduğunu, eşit olmadığını” söylüyor. Türkiye’de gelir dağılımının dengeli ve eşit olduğunu söyleyenlerin oranı ise sadece yüzde 1,8.

İşsizlik konusunda araştırmaya katılanların yüzde 87,3’ü “Türkiye’de çok fazla işsizlik var” görüşünü dile getiriyor.

Gençler, işsizliğin birinci nedeni olarak “adam kayırmacılık ve torpili” gösterirken, yüzde 64,1’i de “kamuya işe alımlarda ehliyet ve liyakate göre davranılmadığını düşündüğünü” belirtiyor.

Gençlere memnuniyet ve mutluluk durumları sorulduğunda yüzde 55,2’sinin “şimdiki yaşamından ne tam olarak mutlu ne de mutsuz olduğu” yanıtını verdiği görünüyor. Katılımcıların yüzde 25,8’i ise, şimdiki hayatından hiç memnun olmadığını, aksine mutsuz olduğunu ifade ediyor.

Ne Cumhurbaşkanı ne de yargı: Gençler kimseye güvenmiyor

Araştırma, Türkiye gençliğinin yarısından fazlasını oluşturan yüzde 56,1’lik kesiminin politikacılara “hiç güvenmediğini” ve bu oranın “güvenmem” diyenlerle birlikte yüzde 76,7’ye çıktığını gösteriyor.

Bu yüksek düzeyde güvenmeme halinin siyasi partiler için de geçerli olduğu yine araştırma sonuçlarında görülüyor. “Hiç güvenmem” ve “güvenmem” diyenlerin toplamı yüzde 75,9.

Veriler, yüzde 48 oranında gençlerin Cumhurbaşkanına “hiç güvenmediğini” ve bu oranın “güvenmem” diyenlerle birlikte yüzde 58,8 olduğunu gösteriyor.

Yüzde 8,9’luk bir grup Cumhurbaşkanına “çok güvendiğini,” yüzde 10,5’lik diğer bir kesim ise “güvendiğini” kaydediyor.

Polis teşkilatına güven duyanların oranı yüzde 47,5, orduya güven duyanların oranının yüzde 68,1 olarak görüldüğü araştırmada, adalet sistemine güvensizlik duyanların oranının yüzde 63,6, medyaya güvensizlik oranının ise yüzde 62,4 olduğu görüntüleniyor.

Benzer şekilde gençler, yüzde 56,7 oranında din adamlarına da güvenmiyor. Bilim insanlarına duydukları güven düzeyi sorulduğunda ise yüzde 70,3’lük bir kesim güvendiği yanıtını veriyor.

Gençler AB’ye güvenmiyor ama üyelik istiyor

Araştırma, gençlerin uluslararası kuruluşlara bakışını da yansıtıyor. Birleşmiş Milletler’e (BM) duyulan güvensizlik yüzde 48,1, Avrupa Birliği’ne (AB) duyulan güvensizlik yüzde 50,6 ve NATO’ya ise yüzde 52,5 oranında raporlandırılıyor.

Ancak gençlerin yüzde 42’si “Bence Türkiye Avrupa Birliği’ne üye olursa bizim için çok iyi olur” diyor. “Türkiye’nin hiçbir şekilde AB’ye üye olmasını istemem” diyenler de yüzde 14,2 olarak görünüyor.

Gençler, ‘mülteci politikası değişmeli’ diyor

Gençlerin yaklaşık yüzde 80’i devletin Suriyelilere yönelik göçmen politikasını olumlu bulmadığını ve uygulanan politikaların değiştirilmesi gerektiğini ifade ediyor.

Katılımcıların yüzde 41,5’i Suriyeliler yerine Türk vatandaşlarına yardım edilmesi gerektiğini, yüzde 26,6’sı ise Suriyelilere sadece beslenme, barınma ve sağlık konularında yardım edilmesi ve diğer hiçbir konuda yardım yapılmaması gerektiğini düşünüyor. Gençlerin yüzde 56,7’si, Suriye’de barış olduğunda ve durum düzeldiğinde hepsinin kendi ülkelerine geri gönderilmesi gerektiğini kayda geçiriyor.

Türkiye’nin kötü yönetildiğini düşünüyorlar

Verilere göre, gençlerin yüzde 62,5’i “Ülkenin bugünkü yönetiminden hiç memnun değilim, Türkiye kötü yönetiliyor” diye görüş belirtiyor. Bu soruya “yönetimden çok memnunum” diyenlerin oranı yüzde 5,9. Katılımcıların dörtte biri ise bugünkü yönetim durumunu orta halli -ne iyi ne de kötü yönetiliyor- olarak değerlendiriyor.

İnsan haklarına önem verildiğini, çok saygı gösterildiğini düşünenlerin oranının sadece yüzde 3,7 olması, “insan haklarına hiç saygı veya pek saygı gösterilmiyor” diyenlerin yüzde 65,9 olarak çıkması gençlerin bu konuda da memnun olmadığını gösteriyor.

Araştırmada gençlere, “Türkiye’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?” sorusu da yöneltiliyor. Yüzde 35,2’lik bir kesim “Türkiye’nin geleceğini çok iyi görmüyorum, geleceğinden umutsuzum” yanıtını verirken, yüzde 27,6’lık bir kesim ise “Türkiye’nin geleceğini çok iyi görmüyor olmasına karşın, Türkiye’nin geleceğinden umutlu olduğunu” söylüyor. Yüzde 19,4’lük bir grup ise Türkiye’nin durumunun hep aynı olduğunu ve bir değişiklik olacağını düşünmediğini ifade ediyor. Türkiye’nin geleceğini çok iyi gören ve gelecekten umutlu kesim ise sadece yüzde 10.

Araştırmaya katılanların dörtte üçü yakın gelecekte Türkiye’yi bekleyen birinci öncelikli sorun olarak ilk sırada ekonomik çöküntü, enflasyon yüksekliği ve hayat pahalılığını gündeme getiriyor.

Yüzde 73 Türkiye dışında yaşamak istiyor

Araştırmanın en önemli bulgularından biri “İmkânınız olsa Türkiye’de mi yaşamak istersiniz yoksa başka bir ülkede mi?” sorusuna verilen yanıtla ortaya çıkıyor.

Gençlerin yaklaşık yüzde 72’9’u fırsat verilse veya imkânı olsa Türkiye dışındaki bir ülkede yaşamak istediğini belirtiyor. Bu grubun ilk tercihi yüzde 30,6’lık bir oranla başta Almanya, İngiltere ve Fransa olmak üzere Avrupa ülkeleri. ABD, Kanada ve İskandinav ülkeleri de verilen yanıtlar arasında.

Araştırmada, “İlginç olan, araştırmaya katılanlar, uluslararası ilişkiler anlamında Batılı ülkeleri güvenilmez bulsalar da, imkân verilse o ülkelerde yaşamayı düşünmekten de geri durmamaktadırlar,” yorumuna yer veriliyor.

Başka ülkelerde yaşamak isteğinin motivasyonlarına bakıldığında ise ilk sırada yüzde 32,4’lük bir oranla, “Oradaki yaşam koşullarının Türkiye’deki yaşam koşullarından daha iyi olması” gerekçesi yer alıyor. Gidilecek ülkede insan haklarının daha gelişmiş olması, daha fazla özgürlük olması ve Türkiye’de iş sorunu ve orada daha kolay iş bulabileceği gerekçeleri de sıralanıyor.

“Sorunlardan siyasetçiler sorumlu”

Bugünkü sorunlardan kimlerin sorumlu olduğuna ilişkin soruya gençlerin yüzde 38,9’u “iktidar ve muhalefet tüm siyasetçiler” yanıtını veriyorlar.

Bununla birlikte, Türkiye’nin bugün yaşamakta olduğu sorunların sorumlusunun Cumhurbaşkanı olduğunu belirtenler, yüzde 34,6 ile ikinci en büyük grubu oluşturuyor. Gençlerin yüzde 5’i dış düşmanları, yüzde 8,5’i ise iç düşmanları işaret ediyor.

Gençler kime oy verecek?

“Yarın seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz?” sorusunun yer aldığı araştırmada, “AKP’ye oy veririm” diyenlerin yüzde 10 ve müttefiki MHP’nin yüzde 4,4 olarak görülüyor.

Araştırmaya göre, CHP’ye oy vereceğini ileten gençlerin oranı yüzde 23,9, İYİ Parti’ye yüzde 4,9, HDP’ye yüzde 4,7 olarak çıkıyor.

Araştırma, bununla birlikte, “Kararsızım (yüzde 16,8)”, “Oy kullanmayacağım (yüzde 12,4)” ve “Cevap vermek istemiyorum (yüzde 15,5)” seçenekleri de toplamda katılımcıların neredeyse yarısına yakın bir oranı (yüzde 44,7) oluşturuyor.

Paylaşın

Türkiye, OECD’de Enerji Fiyatlarının En Çok Arttığı 4. Ülke

Türkiye’de elektrik, doğal gaz ve akaryakıt fiyatları son aylarda hızla artarken enerji enflasyonunda Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) üyeleri arasında üst sıralarda yer alıyor.

Euronews’ta yer alan habere göre; 2020 ile 2021 yılları aralık ayındaki değişime göre son bir yılda OECD ülkelerinde enerji fiyatlarının en çok arttığı 4. ülke Türkiye oldu.

Bu dönemde Türkiye’de enerji enflasyonu yüzde 49 olurken OECD ortalaması yüzde 26 çıktı. Elektrik ve doğal gaza 2022 başında yapılan zamlar henüz bu hesaplamaya yansımadığından önümüzdeki aylarda Türkiye’nin daha da üst sıralara çıkması söz konusu.

Türkiye’de elektrik faturaları ocak ayında yüzde 52 ile yüzde 127 arasında arttı. Akaryakıt fiyatları ise son 6 ayda yaklaşık yüzde 100 arttı.

Hükümet, elektrik ücretlerini düşürecek formüller ararken Avrupa ülkeleri de vatandaşlarına çeşitli yardımlar yapıyor. Enerji enflasyonu elektrik ve doğal gazın yanı sıra kişisel seyahat amaçlı araçlarda kullanılan akaryakıtı içeriyor.

OECD’nin enerji enflasyonu 2020 ile 2021 yılları aralık ayı arası değişimi yansıtıyor. Buna göre son 1 yıldaki enerji enflasyonun zirvesinde yüzde 73 ile Norveç var. Yüzde 56 ile Estonya ikinci sırada yer alırken Hollanda yüzde 54 ile üçüncü sırada.

Enerji enflasyonunun en düşük olduğu ülkeler ise yüzde 1,3 ile Çekya ve yüzde 2,1 ile Slovakya. OECD ortalaması ise yüzde 26.

Diğer bazı ülkelerde Aralık 2021 itibariyle son bir yıllık enerji enflasyonu şöyle: İspanya ve İsveç yüzde 40, Yunanistan yüzde 33, ABD yüzde 29, İngiltere yüzde 25, Fransa yüzde 20, Almanya yüzde 18 ve İsrail yüzde 8.

Türkiye’de elektrik ve doğal gaza yapılan yüksek zamlar bu enflasyon oranlarına henüz yansımış değil. Türkiye’nin enerji enflasyonunda önümüzdeki aylarda daha da yukarı sıralara çıkması bekleniyor.

Paylaşın

Yükselen Maliyetler Turizm Sektörünü Zorluyor!

Enerji, gıda ve maaş gibi alanlardaki artan giderler sebebiyle turizm sektörü beklendiği kadar kâr elde edemeyebilir. Türkiye’nin turizm geliri 2019’da 34 milyar dolardı. Bu gelir koronavirüs pandemisinin de etkisiyle 2020’de 12 milyar dolara kadar düştü, 2021 yılında 24 milyar 482 milyon dolar olarak açıklandı.

Reuters’ın hazırladığı habere göre, Türkiye’de Mayıs ayında açılan deniz sezonu için Avrupalılar şimdiden rezervasyonlarını tamamlamaya başladı.

Reuters’a konuşan Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜROFED) Başkan Yardımcısı Bülent Bülbüloğlu, özellikle İngiltere’den yüksek bir talep olduğunu, erken rezervasyonların başladığını ve neredeyse 2019’daki seviyelere ulaşıldığını söyledi. Diğer Avrupa ülkelerinden, Rusya ve Orta Asya’dan da talep beklendiğini ekledi.

Ukrayna krizinin turizmi etkileyebileceğini ekleyen Bülbüloğlu, Almanya, Belçika, Hollanda ve İskandinavya’dan daha çok turist beklendiğini belirtiyor.

Bülbüloğlu, TL’nin geçen yıl dolara karşı yüzde 44 değer kaybetmesinden ötürü, “Türkiye şimdi yabancılar için bir cennet” tespitinde bulunuyor.

Türkiye’de daha ucuz konaklama

Turizm Yatırımcıları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Oya Narin de İspanya’da ortalama 200 euro olan gecelik beş yıldızlı otel konaklama fiyatının Türkiye’de 70 euro civarı olduğunu hatırlatıyor.

Narin, bu yıl hedeflenen 34-35 milyar dolarlık turizm gelirine ulaşılmasının ve 2019 seviyelerine dönülmesinin beklendiğini belirtiyor.

Ancak esas önemli olanın kazanılacak paradan daha çok elde edilecek kâr olduğunu ekliyor. Artan elektrik, gaz ve diğer giderlerin unutulmaması gerektiğini aktarıyor.

Otel fiyatları da maliyetler de artıyor

Antalya Belek’teki Innvista Otel’in Genel Müdürü Ülkay Atmaca ise fiyatları yüzde 42 artırmalarına rağmen halen yükselen maliyetlerle başa çıkamadıklarını vurguluyor.

Türkiye Otelciler Birliği Başkanı Müberra Eresin ise bir ayda maliyetlerin yüzde 60-65 artmasıyla sektörün büyük bir zorluk yaşadığını dile getiriyor.

Eresin, “Operatörler ile çoktan sözleşmeleri imzaladık ve fiyatlarımızı belirledik. Artan maliyetleri fiyatlarımıza yansıtmamız mümkün değil” diyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, geçen hafta Londra’da çeşitli bankaların ve yatırımcıların üst düzey yöneticileriyle gerçekleştirdiği toplantılarda, turizm sektöründen elde edilecek gelirin bu yıl pandemi öncesi seviyelere yükselerek 34,5 milyar dolara çıkacağı yönünde tahminlerinin olduğunu söylemişti.

Türkiye’nin turizm geliri 2019’da 34 milyar dolardı. Bu gelir koronavirüs pandemisinin de etkisiyle 2020’de 12 milyar dolara kadar düştü, 2021 yılında 24 milyar 482 milyon dolar olarak açıklandı.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Dışişleri’nden Vatandaşlara Ukrayna’ya Seyahat Uyarısı

Rusya’nın Ukrayna’ya karşı operasyon düzenlemesi olasılığı artarken Dışişleri Bakanlığı da vatandaşlara yönelik bir uyarı mesajı yayımladı. Mesajda, mecbur kalmadıkça Ukrayna’nın Doğu bölgelerine seyahat edilmemesi istendi.

Haber Merkezi / Dışişleri Bakanlığı, resmi sosyal medya hesabından Ukrayna’ya yönelik bir seyahat uyarısı yayımladı.

Konuya ilişkin paylaşılan açıklamada, “Ukrayna’daki güvenlik durumu ülkemizce yakından takip edilmektedir. Bu çerçevede, vatandaşlarımızın Ukrayna’nın Doğu sınırındaki bölgelerine mecbur kalmadıkça seyahat etmekten imtina etmeleri tavsiye edilmektedir. Vatandaşlarımızın şahsi güvenlikleri için mümkün olan tüm tedbirleri almaları ve mecburi seyahatleri öncesinde Kiev Büyükelçiliğimiz ile temas etmeleri önerilmektedir” denildi.

Dışişleri Bakanlığı ayrıca acil durumlarda vatandaşların, Kiev Büyükelçiliği (+380632114765 ; +380632557748) ve Bakanlık Konsolosluk Çağrı Merkezi (0312 292 2929) ile irtibata geçmesini istedi.

Paylaşın

Fitch Ratings, Türkiye’nin Kredi Notunu Düşürdü

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings, Türkiye’nin kredi notunu BB-’den B+’ya indirdiğini, görünümünü ise “negatif” olarak teyit ettiğini açıkladı. Fitch, ayrıca, Türkiye’de enflasyonun yıl sonuna kadar yüzde 38 olacağı öngörüsünde bulundu.

Bloomberg HT’nin aktardığına göre, Fitch son yayımladığı raporda, “daha sık ve yoğun politika odaklı” finansal stres dönemlerinin, Türkiye’de yüksek enflasyonu, düşük dış likiditeyi ve zayıf politika güvenilirliği açısından kırılganlıkları artırdığını açıkladı.

Raporda, takip edilen politikanın (hedeflenen kredi ve sermaye akışı önlemleri de dâhil olmak üzere) enflasyonu düşürmesinin beklenmediği belirtildi.

“Güven geliştirme kapasitesi sınırlı”

Fitch, Türkiye’nin genişletici para politikası bileşiminin etkilerine de değindiği raporda, “Türkiye’nin genişletici para politikası bileşimi (negatif reel faiz oranları da dâhil) enflasyonu yüksek seviyelerde tutabilir, güven ortamını baskılayabilir ve uluslararası rezervler üzerindeki baskıları yeniden alevlendirebilir” ifadelerini kullandı.

Siyasi gelişmelerin, Merkez Bankası’nın politika faizini yükseltme kabiliyetini sınırladığını belirten raporda, yeni ekonomik enstrümanın yüksek enflasyon ortamında güveni sürdürülebilir bir şekilde geliştirme kapasitesinin “sınırlı olduğu” kaydedildi.

Enflasyon tahmini

Fitch söz konusu raporda, Türkiye’de enflasyonun yıl sonuna kadar yüzde 38’e, 2022’de ortalama yüzde 41’e ve 2023’te yüzde 28’e ulaşacağı öngörüsünde bulundu.

Son değerlendirme nasıldı?

Fitch Ratings, 2 Aralık 2021’deki değerlendirmesinde, Türkiye’nin kredi notunu “BB-” olarak teyit etmiş, kredi not görünümünü ise, “erken” olarak nitelendirdiği parasal gevşemenin yurtiçi güvende bozulmaya neden olduğunu belirterek “durağan”dan “negatif”e çevirmişti.

Kredi notları hakkında

Kredi derecelendirme notlarına göre ülkeler listesi, üç büyük kredi derecelendirme kuruluşu tarafından açıklanan, uzun vadeli yabancı para cinsinden kredi notunu gösterir. Üçü de ABD merkezli bu kuruluşlar, Standard&Poor’s (S&P), Fitch ve Moody’s’tir.

S&P ve Fitch için BBB-, Moody’s için Baa3 ve yukarısı yatırım yapılabilir seviye olarak kabul edilir. S&P ve Fitch için BB+, Moody’s için Ba1 ve aşağısı ise yatırım yapılamaz spekülatif derece sayılmakta ve çoğunlukla “çöp” olarak adlandırılır.

Fitch ile aynı yönteme sahip S&P derecelendirme skalası, en iyiden en kötüye, şöyle: AAA, AA, A, BBB, BB, B, CCC, CC, C, D. BBB’nin altındaki tahviller spekülatif veya yüksek riskli sayılır.

Paylaşın

Türkiye’de Her Yıl 3500 – 4000 Çocuğa Kanser Teşhisi Konuluyor

Türkiye’de yılda 3500 – 4000 çocuğa yani her 3 saatte 1 çocuğa kanser teşhisi konuluyor. Bu sayı nükslerle birlikte 5 bine ulaşıyor. Kanserli Çocuklara Umut Vakfı (KAÇUV), 15 Şubat Çocukluk Çağı Kanser Günü vesilesiyle çocukluk çağı kanserleri hakkında farkındalık yaratmak ve erken teşhisin önemini vurgulamak için #sarıyıfarket kampanyasına desteğe çağırıyor.

Vakıf, erken teşhisin önemine dikkat çekmek amacıyla gerçekleştirilen proje kapsamında İstanbul’da farklı billboard alanları, afişler, dijital ekranlar ve sokaklardan İstanbullulara #sarıyıfarket diyor ve kurumları ve bireyleri 15 Şubat günü farkındalık yaratmak için sosyal medya hesaplarından paylaşım yapmaya davet ediyor.

Çocukluk çağı kanserlerinde hastalığı erken evrede yakalamak kadar uygun merkeze ulaşıp tedavi almanın da büyük önem taşıdığına dikkati çeken KAÇUV Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. İnci Yıldız şu bilgileri paylaştı:

Her geçen yıl üç yaş altı çocuklarda kanser vakaları artıyor. Çocukluk çağı kanserlerinin en sık görüleni ve bilinen vakaların %30’u lösemi… Geri kalan %70 içinde, gelişmiş ülkelerdeki gibi Türkiye’de de ikinci sırada beyin tümörleri yer alıyor. Bugün çocukluk çağı lösemisinden eskisi gibi korkmuyoruz.

30 yıl önce görülen vakaların %20’si iyileşirken, bugün yüzde %70- 80’inden fazlası iyileşiyor. Çocukluk çağı kanserleri erişkin kanserlerinden türleri, tanı yöntemleri ve belirtileri bakımından ayrışıyor. Erişkinlerdeki gibi yerleşmiş tarama testleri olmadığından erken tanı alabilmeleri için ebeveynler tarafından bulgu ve belirtilerin bilinmesi büyük önem taşıyor. Bu nedenle çocukluk çağı kanserleri hakkında bilgi sahibi olmak gerekiyor.”

Kanserli Çocuklara Umut Vakfı

2000 yılında çocukları tedavi görmekte olan aileler ile hekimlerinin bir araya gelmeleriyle kuruldu. Vakfın temel amacı maddi sorunları nedeniyle tedavileri aksama riski taşıyan çocukların tedavilerinin sürekliliğini sağlamak.

Ayrıca kanser ile mücadelede önemli bir gereksinim olan psikolojik destek ve çocuk psikolojisine uygun tedavi ortamının yaratılması Vakfın öncelikli hedefleri arasında yer alır. Umudum Eğitim Burs Programı ile de kanser tedavisi gören veya tamamlanmış farklı yaş gruplarında çocukların eğitim giderlerini karşılıyor.

Paylaşın