Yangınlar Büyüyor, Mücadele Bütçesi Küçülüyor

Muğla’nın Marmaris ilçesi Bördübet mevkisindeki ormanlık alanda Salı günü saat 20.00 civarında başlayan yangın kısa sürede geniş bir alana yayıldı. Gece boyuncu karadan müdahalenin yapıldığı yangına sabah saatlerinden itibaren de 20 helikopter ve 14 uçakla yangına müdahale edildi.

Marmaris’teki yangının öğle saatlerinde kontrol altına alındığı belirtilirken, Fethiye ve Datça’da da sabah saatlerinde yangın çıktı ve kısa sürede söndürüldü. Üç ayrı noktada çıkan orman yangınları, gözlerin bir kez daha alınan ve alınacak olan önlemlere çevrilmesine neden oldu. Geçtiğimiz yıl Ege ve Akdeniz bölgelerinde 500’den fazla noktada çıkan yangınlarda 139 bin hektarlık alan yanmıştı. Bu miktar, Türkiye’nin son 10 yıl içerisinde yaşanan yangınlarda kaybettiği ormanlık alanın yüzde 61.5’ini oluşturdu.

Kurumun bütçedeki payı azalıyor

Peki, Türkiye bu yıl orman yangınlarına hazırlıklı mı? DW Türkçe’den Eray Görgülü Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı ile Orman Genel Müdürlüğünün (OGM) faaliyet ve performans raporlarından derlediği bilgilere göre, yangınla mücadeleye yönelik ayrılan kaynağın merkezi bütçedeki payına olan oranının azaldığı göze çarpıyor. 2015 yılında OGM bütçesi için 2 milyar 567 milyon 630 bin TL ayrılmıştı. Bu kaynak, merkezi bütçenin yüzde 0.54’ünü oluşturmuştu. Ancak OGM’ye ayrılan payın merkezi bütçedeki oranı 2015’ten itibaren azalmaya başladı.

2021 yılında OGM bütçesi için 4 milyar 205 milyon 954 bin TL’lik kaynak ayrıldı ancak bu kaynağın merkezi bütçedeki oranı yüzde 0.31’de kaldı. 2022 yılı için OGM’nin bütçesinde yaklaşık yüzde 50’lik artış öngörülse de genel müdürlüğün merkezi bütçe içerisindeki payı yalnızca yüzde 0.35’te kaldı. Böylece aradan geçen yedi yıl içerisinde OGM’nin payı yaklaşık yüzde 35 oranında azalmış oldu. Diğer yandan OGM’nin yangınla mücadele bütçesindeki rakamlar da dikkat çekti. OGM, geçtiğimiz yıl yangınla mücadele için 8.1 milyar TL’lik kaynak harcamıştı. Ancak, bu yıl söz konusu harcama için yalnızca 5.4 milyar TL’lik kaynak ayrıldı.

Özkara: Bıraktığımız yerde olduğumuzu gördük

Uzmanlara göre sahada da eksiklikler bulunuyor. Marmaris’teki yangını değerlendiren Türkiye Ormancılar Derneği Başkanı Hüsrev Özkara, “Marmaris’teki yangın yine geçmişteki yaşanan mega yangınlardaki sıkıntının devam ettiğini gösteriyor. Maalesef geldiğimiz nokta itibarıyla bıraktığımız yerde olduğumuzu gördük” ifadesini kullandı. Özkara, yangına karadan müdahale konusundaki eksikliğe de dikkat çekti.

Genel Müdürlüğün, büyük çoğunluğu orman yangınlarıyla mücadelede kullanılmak üzere 5 bin işçi alımı için harekete geçtiğini hatırlatan Özkara, halen bu işçilerin eğitimden geçirilip de sahada çalışabilir hale gelemediğine dikkat çekti. Özel sektörle yürütülen taşeron işçi programının da yetersiz kaldığını savunan Özkara, “Yangınla mücadele edecek işçinin tecrübeli olması çok önemli. Bu kişilerin çoğunluğunun da orman köyünde yaşayan insanlardan olması gerekiyor. Bu arkadaşlar, bu duygu ve düşüncelerin içerisinde değilse o tecrübesi yoksa yangında bırakın katkı sağlamalarını, gerçekten olumsuz sonuçları da ortaya çıkabilir” dedi.

“Amfibik uçaklar kullanılamıyor”

Öte yandan havadan müdahale ile ilgili yangın söndürme uçakları bu yıl da tartışma konusu olmaya devam ediyor. Bekir Pakdemirli’nin bakanlığı döneminde Tarım ve Orman Bakanlığı ile Türk Hava Kurumu (THK) karşı karşıya gelmiş, “uçabilir durumda olmadığı” gerekçesiyle 2019’dan bu yana THK’nın uçakları yangın söndürme faaliyetlerinde kullanılmamıştı. THK Kayyum Heyeti Başkanı Abdullah Kaya, Pazartesi günü yaptığı açıklamada envanterdeki uçaklardan üçünün bakımının tamamlandığını ve Temmuz ayından itibaren kullanılacağını açıkladı.

THK’nın amfibik uçaklarının göl, deniz ve barajlardan su alarak kısa süre içerisinde yangın bölgesine ulaştırabildiğine dikkat çeken Özkara, şu anda yangın bölgesinde amfibik uçak kullanılamamasını eleştirdi. Özkara, bakan ve üst düzey bürokratların bölgeye gitmelerinin de yangın söndürme faaliyetlerini olumsuz etkilediğini öne sürdü. Özkara, “Geçen sene de uyarmıştık. Çok yanlış bir tutum. Oradaki çalışmanın bütünlüğünü bozar. İdari düzenin etkilenmesine, çalışmanın etkilenmesine neden olur” diye konuştu.

Paylaşın

Türkiye İle Suudi Arabistan Arasında ‘Yeni İş Birliği’ Dönemi

Suudi Arabistan Veliahtı ve Başbakan Yardımcısı Prens Muhammed bin Selman bin Abdülaziz Al Saud, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daveti üzerine geldiği Türkiye’de resmi törenle karşılandı.

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen törenin ardından Bin Selman ve Erdoğan baş başa görüşme gerçekleştirdi. Görüşmeyle ilgili iki ülke dışişleri bakanlarının imzasını taşıyan ortak bildiride “yeni bir işbirliği döneminin başlamasına yönelik kararlılık” vurgusu yapıldı.

Açıklamaya göre görüşmede karşılıklı ticaretin geliştirilmesi, kolaylaştırılması ve çeşitlendirilmesi, yatırım fırsatlarının araştırılması ve çeşitli alanlarda somut ortaklıklara dönüştürülmesi için iki ülkenin kamu ve özel sektöründeki iletişimin artırılması ele alındı.,

“2030 Vizyonu’nun sunduğu fırsatlar”

Açıklamada, G20 üyesi iki ülkenin büyük ekonomik potansiyeline ve Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu’nun yatırım, ticaret, turizm, kalkınma, sanayi, madencilik, inşaat projeleri, ulaşım-altyapı (müteahhitlik dahil), tarım, gıda güvenliği, sağlık, iletişim-bilgi teknolojisi alanları, medya ve spor alanlarında sunduğu fırsatlara vurgu yapılarak Türkiye-Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) 13 Ekim 2016 tarihli 5. Bakanlar Toplantısı Ortak Beyanatı’na atıfla, Türkiye-KİK Serbest Ticaret Anlaşması müzakerelerinin önemine işaret edildi.

Taraflar, enerji alanında özellikle petrol ve rafinerisi, petrokimya, enerji verimliliği, elektrik, yenilenebilir enerji, inovasyon, hidrokarbon kaynakları için temiz teknolojiler, hidrojen de dahil olmak üzere düşük karbonlu yakıtlar alanlarında iş birliği yapma beklentilerini; enerji sektörü ve ilgili tedarik zincirlerinin yerelleştirilmesi ve bu alanlarda ilgili projeler geliştirilmesi hususları üzerinde çalışılması arzusunu ifade ettiler.

Yapay zekâ, dijital teknolojiler ve akıllı şehirler alanlarında üretim ve yatırım ortaklıklarının geliştirilmesi ve bu alanlarda faaliyet gösteren özel sektör aktörlerinin iş birliğine teşvik edilmeleri konularında görüş birliğine varılırken iklim değişikliği ve çevre kaynaklı sınamalarla mücadele konusunda da kararlılık vurgusu yapıldı.

Türkiye’den yatırım daveti

Ortak bildiriye göre Türk tarafı, Suudi Arabistan girişimcilik ekosisteminde faaliyet gösteren yatırım fonlarını  Türkiye’deki startup’lara yatırım yapmaya ve onlarla ortaklıklar kurmaya davet etti.

Bilim insanlarının karşılıklı ziyaretleri, KOBİ’ler’in desteklenmesinde iş birliği, savunma alanında iki ülke arasında imzalanan anlaşmaların etkin hale getirilmesi, adli iş birliğinin geliştirilmesi, turizm, sivil havacılık ve sağlık yatırımlarında iş birliği, üzerinde mutabakat sağlanan konular arasında sayıldı.

Bölgesel konularda istişare ve iş birliği

Ortak açıklamada, “iki ülkenin ve halklarının çıkarları doğrultusunda bölgenin istikrar ve huzurunun güçlendirilmesi için, bölgesel konularda da istişare ve işbirliğinin derinleştirilmesinin kararlaştırıldığı” belirtilerek “Görüşmenin sonunda taraflar, iki ülkenin ve halklarının ortak çıkarlarına katkıda bulunacak ve tüm kesimlere fayda sağlayacak şekilde, bölgenin geleceğine hizmet etmek için tarihi kardeşlik temelinde iş birliğini geliştirerek sürdürme kararlılıklarını vurgulamışlardır” ifadesine yer verildi.

Paylaşın

AB Anketi: Türkiye’ye En Olumlu Bakan Ülke Letonya

Avrupa Parlamentosu’nun Avrupa Birliği (AB) genelinde yaptırdığı bir kamuoyu araştırmasında Türkiye’yle ilgili veriler de yer aldı. Anket kapsamında katılımcılara ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Hindistan ve Türkiye’yle ilgili görüşleri de soruldu.

AB üyesi 27 ülkede yaklaşık 27 bin kişiyle Nisan ve Mayıs aylarında yüz yüze görüşülerek yapılan Eurobarometer anketine katılanların yüzde 28’i Türkiye hakkında olumlu görüşe sahip olduğunu söyledi. Yüzde 60’ı olumsuz görüş bildirirken yüzde 12’si de “Bilmiyorum” yanıtını verdi.

Türkiye hakkında en fazla olumlu görüş bildirilen ülke, yüzde 56 ile Letonya oldu. Bu ülkeyi Romanya (yüzde 55), Litvanya (yüzde 52), Hırvatistan (yüzde 52) ve Malta (yüzde 50) takip etti.

En az olumlu görüş bildirilen ülkeyse yüzde 4 ile Yunanistan oldu. Olumlu görüş sahibi katılımcıların oranının en düşük seviyede olduğu diğer ülkeler Kıbrıs Cumhuriyeti (yüzde 9), İsveç (yüzde 12) ve Almanya (yüzde 17) oldu.

Gençler daha pozitif

AB genelinde verilen yanıtlar sosyo-demografik açıdan analiz edildiğinde, genç katılımcıların Türkiye hakkında daha olumlu görüşlere sahip olduğu görüldü. Ankete katılan 55 yaş üstü AB vatandaşlarının sadece yüzde 22’si Türkiye hakkında olumlu görüş bildirirken bu oran 15-24 yaş grubunda yüzde 38 olarak kaydedildi.

Ayrıca AB hakkında olumlu görüş sahibi olan katılımcıların Türkiye’ye de daha olumlu baktığı görüldü. Avrupa Birliği hakkında olumlu görüş bildirenlerin yüzde 31’inin Türkiye hakkında da olumlu düşündüğü ortaya koyulurken, olumsuz görüş bildirenlerin yüzde 23’ü Türkiye hakkında da olumsuz düşündüğünü ifade etti.

Ukrayna savaşıyla ilgili haberleri takip edenler arasındaki Türkiye sempatisi de takip etmeyenlere kıyasla az da olsa yüksek çıktı.

Ukrayna savaşıyla ilgili haberleri takip etmeyenlerin yüzde 31’i Türkiye hakkında olumlu görüş bildirirken takip edenlerin yüzde 27’si olumsuz görüş sahibi olduğunu belirtti.

Rusya ve Çin büyük düşüşte

Yapılan anket, Avrupalıların ABD ve İngiltere hakkında olumlu görüş sahibi olduğuna işaret ederken Rusya ve Çin’le ilgili düşüncelerinin daha da olumsuz bir hâl aldığını gösterdi.

Ankete katılanların yüzde 65’i İngiltere hakkında olumlu görüş bildirdi. ABD hakkında olumlu düşünenlerin oranıysa yüzde 58 çıktı. Aynı anket 2018 yılında Donald Trump ABD Başkanı’yken yapıldığında bu oran yüzde 45’ti. Çin hakkındaki olumlu görüş dört yılda yüzde 36’dan yüzde 22’ye, Rusya hakkındaki olumlu görüş yüzde 30’dan yüzde 10’a geriledi.

Rusya hakkında en fazla olumlu görüş bildirilen ülke Bulgaristan oldu. Bulgarların yüzde 49’u Rusya hakkında olumlu görüş bildirdi. Kıbrıs Cumhuriyeti’nde de bu oranın yüzde 36 olduğu görüldü.

Hindistan’a Türkiye’den daha olumlu bakıyorlar

Ankete bu yıl Türkiye ile beraber eklenen Hindistan hakkında AB genelinde olumlu görüş bildirenlerin oranıysa yüzde 38 oldu.

Hindistan hakkında olumlu görüş sahibi olanların oranının en düşük olduğu ülke yüzde 28 ile Almanya çıktı. En yüksek oransa yüzde 53 ile Hırvatistan’da görüldü.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Türkiye’yi Terk Eden Doktor Sayısı Son 6 Ayda Bine Yaklaştı

Türkiye’de TÜİK verilerine göre yıllık enflasyonun yüzde 70’i geçmesi ve ekonomik dengenin bozulması birçok iş alanında yurt dışına göçü artırdı. Son dönemde daha iyi yaşam şartları için özellikle Avrupa ülkelerine yönelenler arasında sağlık çalışanları da bulunuyor. 

Türk Tabipleri Derneği’ne (TTB) göre bu yılın ilk yarısında 938 doktor ülkeden ayrıldı. Bu sayı geçen yıl bin 400 olarak rapor eldi.

Erdoğan, Mart ayında yaptığı bir konuşmada, “Açık konuşuyorum, gidiyorlarsa gitsinler” demiş “Bizler de üniversiteyi yeni bitiren doktorlarımızı istihdam ederiz. Biz asistan doktorlarımız ile buralarda devam ederiz. Daha da ileri gidiyorum; yurt dışından dönmek isteyenlerin dönüşünü sağlar, buralarda görevlendiririz” demişti.

“Sorun eriyen maaşlar ve zorlu çalışma koşulları”

Gelir meselesi en büyük endişelerden biri. Enflasyon nedeni ile gelirleri eriyen doktorlar hem maaşlarını hem de zorlu çalışma koşullarını protesto ediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ise maaşların düşük olmadığını “En az alan doktor ne alıyor dedim, ‘8-9 bin’ dediler. En fazla alan ne alıyor dedim, ’25-30 bin’ dediler. Özel sektör çok veriyormuş, oraya gidiyorlar. Varsın gitsinler” cümleleri ile bu protestolara yanıt veriyor.

Benzer sorunlardan yakınan ve ismini vermek istemeyen başka doktorlar, ekonomik sebeplerden ötürü çalışanların özel hastanelere yöneldiğini belirtiyor. Kamu hastanelerinde maaşlar düşük olması ve hasta sayısının fazla olması, yurt dışına gidemeyen bu doktorları özel hastanelere itiyor.

Ülkede resmi kurumların açıkladığı ve son 20 yılın en yüksek seviyesini işaret eden enflasyon oranları ise kamuoyu yoklamalarına göre inandırıcı bulunmuyor. Halkta bu oranın çok daha yüksek olduğu kanısı hakim.

Bu yönde açıklamalarda bulunan bir grup bağımsız iktisatçı da asıl enflasyon oranının yüzde 160’ları bulduğunu ileri sürüyor. Bu uzmanların kurduğu Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) hakkında TÜİK savcılığa şikayette bulunmuş ve soruşturma başlatılmıştı.

euronews muhabiri Kristina Jovanovski’ye konuşan ENAGrup kurucularından Veysel Ulusoy, enflasyon oranlarının siyaset üzerinde de etki oluşturduğunu ve iktidar partisinin oy oranlarında azalmaya neden olduğunu belirtti.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

AİHM, Suriyelinin Açtığı Davada Türkiye’yi Mahkum Etti

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Suriye vatandaşı Muhammed Fevzi Akad’ın, Türkiye’de geçerli oturum izni olmasına rağmen Türk makamları tarafından “zorla ülkesine sınır dışı edilmesi” konusunda Ankara’nın hak ihlalinde bulunduğuna hükmetti.

2004 yılından beri Türkiye’de yaşayan ve “geçici koruma” statüsüne sahip olan 1997 doğumlu Muhammed Fevzi Akad isimli Suriyeli, 2018 yılında Yunanistan’a geçmeye çalışırken Meriç Irmağı yakınında jandarma tarafından yakalanmış ve iki gün sonra Suriye’ye sınır dışı edilmişti. Davacı, hukuka aykırı bir şekilde zorla Suriye’ye gönderildiğini, ayrıca Edirne’den Hatay’a kadar yaklaşık 20 saatlik otobüs yolculuğunu, sınır dışı edilecek başka bir kişiye kelepçeyle bağlı şekilde geçirdiğini belirtmişti.

AİHM, iki konuda da Türk makamlarının hem Türk hukukunu hem de AB hukukunu ihlal ettiğine oy birliğiyle karar verdi. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) üç ayrı maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle davacıya 9 bin 750 euro manevi tazminat ve 2 bin 500 euroluk masraf ve giderleri ödemeye mahkum edildi.

Mahkeme, kararında davacının zorla ve hukuk dışı bir şekilde Suriye’ye gönderilmesinin ve Edirne ile Hatay arasındaki otobüs yolculuğunda kelepçe uygulamasının “insanlık dışı ya da küçük düşürücü muameleyi” yasaklayan 3’üncü maddeye aykırı olduğuna hükmetti. Davacıya Suriye’ye gönderilme kararına karşı hukuken itiraz hakkı tanınmaması, AİHS’nin “etkili başvuru” hakkını düzenleyen 13’üncü maddesine, Meriç’te yakalanmasından Suriye’ye gönderilmesine kadar geçen iki günlük sürede özgürlük haklarının kısıtlanması da “kişi özgürlük ve güvenliği”ni düzenleyen 5’inci maddeye aykırı bulundu.

Türkiye savunmasında davacının gönüllü dönüşler çerçevesinde Suriye’ye gönderildiğini bildirmişti. Söz konusu kişinin Suriye’ye gönderildikten sonra yeniden Türkiye’ye giriş yaparak Türkiye üzerinden Almanya’ya gitmeyi başardığı ve daha önce Almanya’ya kaçarak iltica hakkı kazanan ailesiyle birlikte Almanya’da yaşadığı belirtildi.

Paylaşın

AİHM, Türkiye’nin Deniz Yücel Ve Nazlı Ilıcak Kararlarına İtirazını Reddetti

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) temyiz başvurularını değerlendiren kurulu, Almanya’da Die Welt gazetesine çalışan İlker Deniz Yücel’in açtığı davada Türkiye’ye verilen mahkumiyet kararına yapılan itirazı kabul etmedi.

Kurul, AİHM’in gazeteci Nazlı Ilıcak’ın yaptığı başvuruda da Türkiye aleyhine verilen karara yapılan itirazı reddetti. AİHM’in 5 yargıçtan oluşan kurulunun, iki temyiz bavurusunu reddetmesiyle daha önce ilgili daireler tarafından Yüzel ve Ilıcak için alınan kararlar böylelikle onanmış oldu.

AİHM’in Yücel kararı neydi?

AİHM, bu yıl 25 Ocak’ta aldığı kararda, Yücel’in 2017 yılında yaptığı başvuruyla ilgili olarak Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) güvenlik ve özgürlükle ilgili 5. maddesinin 1. ve 5 fıkralarıyla, ifade ve düşünce özgürlüğüyle ilgili 10. Maddesini ihlal ettiğini hükmetmişti.

AİHM gerekçeli kararında, Yücel’in suç işlediğinden şüphelenmek için “makul bir neden olmadan” gözaltına alınarak duruşma öncesi tutuklu kaldığı ifade edilmişti.

Anayasa Mahkemesi’nin daha sonra Yücel’i haklı bulmasına rağmen kendisine uygun bir maddi tazminat ödeme kararı almamasını da ihlal nedeni sayan Strasbourg Mahkemesi, eleştirel görüşleri yüzünden ve makul bir gerekçe olmadan Yücel’in gözaltına alınmasının hem kendisi hem de toplum için olumsuz etkileri olacağından dolayı ifade ve düşünce özgürlüğünün de ihlal edildiği görüşüne varmıştı.

Türkiye’nin, karar gereği mahkeme masrafları da içinde olmak üzere Yücel’e 13 bin 300 euro tazminat ödemesine karar verilmişti.

Die Welt Türkiye muhabiri Deniz Yücel dönemin Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın özel e-posta adresinin RedHack tarafından hacklenmesine ilişkin kaleme aldığı haberiyle ilgili soruşturma ekiplerine ifade vermek üzere 14 Şubat’ta İstanbul’da gözaltına alınmış ; “terör örgütü propagandası ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla sevkedildiği mahkemece 27 Şubat 2017’de tutuklanmıştı.

AİHM’in Ilıcak kararı neydi?

AİHM, 14 Aralık 2021’de aldığı kararda gazeteci Nazlı Ilıcak’ın ifade hürriyetinin ihlal edildiğine hükmederek, Türkiye’yi haksız bulmuş ve Ankara’yı 16 bin euro para cezasına çarptırdı.

Gazeteci Ilıcak’ın 2017 yılında yaptığı başvuruyu bugün karara bağlayan AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin güvenlik ve özgürlük hakkıyla ilgili 5. maddesinin 1 fıkrası ile ifade ve düşünce özgürlüğüyle ilgili 10. maddenin Türkiye tarafından ihlal edildiğine hükmetti.

Gerekçeli kararda, “Ilıcak’ın terör örgütüne üye olma veya hükümeti devirmeye teşebbüs etme suçlarını işlemesinden şüphelenmek için hiç bir makul neden bulunmadığı” yorumu yapıldı.

Ilıcak’a yönelik suçlamalara eleştiri getirilen gerekçeli kararda, bu suçlamaların gazetecinin kaleme aldığı kamu yararına ve bilinen gerçekler ve olaylarla ilgili olduğu belirtilerek, gazetecinin hiç bir şekilde şiddeti övmediği ve desteklemediği ifade edildi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

BM: Türkiye’den Haftada 800 Suriyeli Ülkesine Dönüyor

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) Türkiye Temsilcisi Philippe Leclerc, Türkiye’den Suriye’ye yönelik gönüllü dönüşlerle ilgili açıklamalarda bulundu.

Reuters’a konuşan Leclerc, “Suriye’deki belirsizlik seviyesi, şu an kitle hâlinde bir gönüllü dönüş hareketine imkân tanımıyor” dedi.

Suriye’nin kuzeyindeki çeşitli bölgelere haftada yaklaşık 800 Suriyelinin döndüğünü ve bu kişilerin çoğunun bekâr olduğunu belirten Leclerc, Suriyelilerin büyük bölümünün ekonomik şartlar daha iyi olduğu için Türkiye’de kalmayı tercih ettiğini söyledi.

“Suriye’de kaydedilen ilerleme bir hayli küçük olduğu için insanlar doğal olarak geleceklerinin bu ülkeden ziyade Türkiye’de olduğuna inanıyor” diyen Leclerc, Suriye’deki siyasi, sosyal ve ekonomik şartların giderek kötüleştiğini sözlerine ekledi.

Türkiye’nin 1 milyon Suriyeli hedefi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen ay yaptığı açıklamada, Suriye’nin kuzeybatısına inşa edilecek briket evlere 1 milyon Suriyelinin gönüllü şekilde yerleşmesini sağlamayı planladıklarını duyurmuştu.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da hafta sonunda yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin sınır ötesi askeri harekatlarla terörden arındırarak güvenli hâle getirdiği bölgelere 506 bin Suriyelinin gönüllü olarak geri döndüğünü” ifade ederek güvenli bölgeler için yeni bir proje başlatıldığını söylemişti. Tel Abyad’da 1200 dönümlük bir yeri projelendirdiklerini belirten Soylu, burada 10 bin 400 konut yapılacağını ve bunu da uluslararası insani yardım kuruluşlarının desteklediğini belirtmişti.

145 bin Ukraynalı

BM yetkilisi Leclerc, Rusya’nın işgalinin ardından Türkiye’ye sığınan Ukraynalılarla ilgili de bilgi verdi.

Leclerc, işgal sonrası 145 bin Ukraynalının Türkiye’ye ulaştığını belirtti. Daha önce Türkiye’de oturma izni olan 20 bin Ukraynalıya savaşla birlikte 10 bin kişi daha eklendiğini söyleyen BM temsilcisi, 5 bin kişinin de uluslararası koruma başvurusunda bulunduğunu ifade etti.

Paylaşın

Türkiye’den NATO Krizinde ‘Acelemiz Yok’ Mesajı

İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelikleri konusunda Türkiye’nin çekincelerini gidermek üzere bugün üç ülkeden üst düzey yetkililerin katılımıyla bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıda Türkiye’yi Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın temsil etti.

Brüksel’deki NATO Karargahında yapılan toplantı sonrasında medya mensuplarına açıklama yapan Kalın, konunun çözüme kavuşturulması için Madrid’de önümüzdeki hafta yapılacak NATO zirvesinin nihai tarih olmadığını, görüşmelerin devam edeceğini vurguladı.

Türkiye’nin özellikle İsveç’ten ülkedeki PKK faaliyetleri konusunda hızlı adımlar atmasını beklediğini belirten Kalın, NATO üyelik sürecinde ilerleme kaydetmenin, “bu ülkelerin atacağı adımların yönüne ve hızına bağlı olacağını” ifade etti.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın Pazartesi günü “yapıcı” bir görüşme gerçekleştirdiğini belirterek “Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelik başvuruları konusunda görüşmelerimizi sürdüreceğiz. Mümkün olan en kısa zamanda ilerleme kaydedecek bir yol bulmayı dört gözle bekliyorum” dedi.

Pazartesi günü Lüksemburg’da düzenlenen AB dışişleri bakanları toplantısına katılan İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde de “konunun bir süre daha zaman alacağına hazırlıklı olmalıyız” mesajı verdi. Finlandiya Başbakanı Sanna Marin de sorunun Madrid’deki NATO zirvesine kadar çözüme kavuşturulamaması durumunda üyelik konusunun bir süre rafa kaldırılabileceği endişesini dile getirmişti.

Paylaşın

Elektriğe En Az Yüzde 30 Zam Yolda

Ankara’da geçen Perşembe günü düzenlenen Elektrik Dağıtım Hizmetleri Derneği (ELDER) 14’üncü Sektör Değerlendirme Toplantısı öncesinde elektrik dağıtım şirketlerinin patron ve yöneticileri, Enerji Tabii Kaynaklar Fatih Dönmez ile kahvaltıda bir araya gelmişti.

Toplantıda şirketlerin yetkilileri kur farkı ve uluslararası piyasalarda artan enerji maliyetlerini gerekçe göstererek elektrik satış bedelleri için yüzde 50 oranında bir zam talebinde bulundu.

DW Türkçe’den Eray Görgülü’nün edindiği bilgilere göre yapılan değerlendirmeler sonrasında 1 Temmuz’dan geçerli olmak üzere en az yüzde 30 zam yapılması konusunda görüş birliğine varıldı. Toplantıda alınan karar uyarınca Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) 1 Temmuz’da yüzde 30’luk zam kararını alması bekleniyor.

Son zam 1 Haziran’da yapılmıştı

Elektrikte son zam, üç aylık tarife dönemi olmamasına karşın 1 Haziran’da mesken aboneleri için yüzde 15, sanayi ve ticarethane aboneleri için yüzde 25 oranında yapılmıştı. Son zamla birlikte yılbaşından bu yapılan zamların oranı birinci kademe için yüzde 58’i, ikinci kademe için yüzde 137’yi buldu.

Şu anda birinci kademede üst sınır olan 230 kWh’lık kullanımda fatura bedeli 332 TL’yi buluyor. Yüzde 30 zam gelmesi halinde bu fatura 430 TL’yi aşacak. İkinci kademede ise alt sınır olan 475 TL’lik fatura bedeli 760 TL’ye çıkacak.

“Yüzde 87’sini özel sektör üretiyor”

Uzmanlara göre zamların asıl sebebiyse 2013 yılından itibaren başlatılan özelleştirme süreci. Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Özdağ, geçen yıl 1 Haziran’dan bu yana sanayicilerin kullandığı elektrikte yüzde 289 oranında zam yapıldığını, benzer oranlardaki zamların tüm abone grupları için geçerli olduğunu söyledi.

TÜİK’in açıkladığı yıllık enflasyon oranının yüzde 73, ENAG’a göre de yüzde 160 oranında bir enflasyon oranı belirlendiğini hatırlatan Özdağ, “Elektrik zamları, enflasyonun çok üstündedir. Dolayısıyla bu bir zam değil sermaye aktarımıdır” değerlendirmesini yaptı. Bu yılın başından beri Türkiye’de elektriğin yüzde 87’sinin özel sektör eliyle üretildiğine dikkat çeken Özdağ, “Piyasaya teslim edilmiş bir yapı var ve konuşulan rakamlar tamamen özelleştirmeden kaynaklanan özel sektör kredisi ve benzer bedellerin ödenmesi ile ilişkilidir” şeklinde sözlerini sürdürdü.

“Faturalarda özelleştirme bedeli var”

Özdağ, elektrik üretiminde tercih edilen yakıt türünün de zamlarda etkili olduğunu savundu. Elektrik enerjisi altyapısının ithal yakıtlara dayalı kurulduğunu kaydeden Özdağ, iktidarın ithal fosil yakıtlardan vazgeçmediğini söyledi.

Türkiye’de kapasite kullanım oranının da çok düşük olduğunu kaydeden Özdağ, “Kapasite kullanım oranı yüzde 37’lerde. Maalesef bizim ödediğimiz faturalar içerisinde çalıştırılmayan santrallerin maliyetleri vardır, Özelleştirme bedeli vardır” dedi. Özdağ, elektrik enerjisinde kamunun ana belirleyici olması halinde zam yerine indirim olacağı iddiasında bulundu.

“Zamların kaynağı özelleştirme”

Enerji ve iklim uzmanı Önder Algedik de kamu kurumu olan Elektrik Üretim Anonim Şirketi (EÜAŞ) ile özel şirketlerin elektrik satış bedelleri arasındaki farka dikkat çekti. EÜAŞ’ın 2013 yılında 1 birim olan elektrik satış fiyatının bugün yalnızca 1,8 birime ulaştığını, ancak buna karşın özel sektörde elektrik üretim bedelinin o tarihten bu yana 4,08’e çıktığını söyledi.

Algedik, piyasada özel sektörün hakimiyeti oranında fiyatların da yükseldiğini, bunun dağıtım bedellerinde daha fazla olduğunu vurguladı. Kamu tarafından 2013 yılında sağlanan elektrik dağıtım hizmetinde 1 birim olan bedelin bugün özel sektör eliyle yürütüldüğünde 6,72 birime çıktığını kaydetti. Algedik, “Rakamlar, zamların kaynağının özelleştirme olduğunu ortaya koyuyor” ifadelerini kullandı.

TEDAŞ, 2021’i de zararla kapattı

Öte yandan 2013 yılında özelleştirildikten sonra her yıl zarar etmeye devam eden Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi’nin (TEDAŞ) 2021 yılını da zararla kapattığı ortaya çıktı.

TEDAŞ’ın geçtiğimiz günlerde yayınladığı 2021 yılı faaliyet raporuna göre kurumun geçen yılki zararı 106 milyon TL’ye ulaştı. Böylece son dokuz yıllık toplam zarar 6 milyar 446 milyon TL’ye ulaştı.

Paylaşın

Büyük Şirketler Karlarını Katlarken, İşçi Ücretleri Sadece Yüzde 26 Arttı

Yüksek enflasyon ve asgari ücretin konuşulduğu bu dönemde, büyük şirketlerin kârlarını artırdığı, işçilerin aldığı payın ise giderek azaldı ortaya çıktı. Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşunun (İSO 500) kârı, 2021 yılında bir önceki yıla göre yüzde 137 arttı ancak işçilere ödenen ücrette artış yüzde 33’te kaldı. 

Euronews Türkçe’de yer alan habere göre, işçi başı ortalama ücret ise sadece yüzde 26 yükseldi. Ödenen maaş ve ücretlerin net katma değerdeki payı da son iki yılda yüzde 52’den yüzde 32’ye geriledi.

Türkiye İstatistik Ofisi’nin (TÜİK) açıkladığı yıllık enflasyon yüzde 74’e dayanırken, dar gelirlilerin alım güçleri  iyice düştü. Büyük şirketler ise karlarını katlayarak artırmayı başardı.

İstanbul Sanayi Odası (İSO), sanayi sektörünün devler ligini belirleyen ve 1968 yılından bu yana aralıksız yapılan “Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu Araştırması”nın 2021 yılı sonuçları, işçi paylarının gerilediğini ortaya koydu. 2020 yılında ISO 500’ün dönem kârı 92 milyar 503 milyon TL’den 219 milyar 446 milyon liraya yükseldi. Buna göre en büyük 500 şirketin kârı 2020-201 arasında yüzde 137,2 artış gösterdi.

Aynı dönemde ödenen maaş ve ücretler ise sadece yüzde 33,4 yükseldi. 2020 yılında işçilere 78 milyar 331 milyon lira ödenirken, ücret ve maaşlar 2021 yılında 104 milyar 466 milyon liraya çıktı.

Çalışan sayısı 2020 yılında 717 bin kişi iken 2021’de bu sayı 757 bine çıktı. İşçi başı ortalama ücret artışı ise yüzde 26,3. Çalışan sayısının artmasından dolayı ödenen maaş ve ücretlerde artış yüzde 33,4 oldu.

İşçinin aldığı pay giderek düşüyor

İSO 500 verilerine göre işçinin net katma değerden aldığı pay giderek düşüyor. Ödenen maaş ve ücretlerin net katma değerdeki payı 2012 yılında yüzde 55 iken bu oran 2014 yılında yüzde 57,5’e kadar çıktı. 2020’de ise yüzde 44,5’a gerileyen emekçinin payı 2021’de yüzde 32,1’e kadar düştü.

İşçinin milli gelirden aldığı pay da azalıyor

Öte yandan işçinin aldığı pay sadece İSO 500’de değil; milli gelirde de düşüyor. Ücretliler 2019 yılında milli gelirin yüzde 31,4’ünü alırken bu oran 2021’de yüzde 27’ye düştü. Şirketlerin milli gelirden aldığı pay ise son iki senede yüzde 42,9’dan 47’ye yükseldi.

TÜİK verilerine göre 2021 yılında işgücüne yapılan ödemelerin Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’ya (GSYH) oranı son 10 senedeki en düşük oran olurken net işletme artığı/karma gelirin oranı ise en yüksek seviyeyi gördü. TÜİK’in resmi verileri son yıllarda emekçilerin giderek fakirleştiğini; sermayenin ise giderek kazancını artırdığını ortaya koyuyor.

Paylaşın