Tahran’daki Üçlü Zirvede ‘Suriye’nin Toprak Bütünlüğü’ Vurgusu

“Astana Formatında Yedinci Üçlü Zirve Toplantısı” İran’ın başkenti Tahran’da gerçekleştirildi. Suriye krizine çözüm amaçlı oluşturulan Astana görüşmeleri bağlamında gerçekleştirilen toplantıya Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi katıldı.

Üçlü zirve toplantısı öncesinde Rusya Devlet Başkanı Putin, Erdoğan, Reisi ve İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney ile de bir araya geldi. Tahran Uluslararası Konferans Salonu’nda düzenlenen Astana Formatında Yedinci Üçlü Zirve Toplantısı sonrasında liderler ortak basın toplantısında konuştu. Toplantı sonrasında ayrıca ortak bir bildiri yayınlandı.

“Egemenliği ihlal edecek girişimlerden kaçınmalı”

Türkiye’nin kuzeydoğu Suriye’ye muhtemel askeri operasyonunun konuşulduğu günlerde gerçekleştirilen zirve sonrası yapılan açıklamalarda Suriye’nin “egemenliği ve toprak bütünlüğü” vurgusu vardı.

Zirvenin ardından gerçekleştirilen ortak basın toplantısında konuşan İran Cumhurbaşkanı Reisi, ABD’nin Fırat’ın doğusundaki varlığı kabul edilebilir değil ve onların buraları terk etmeleri gerekiyor” dedi: Suriye’nin topraklarının her noktasının Suriye’nin meşru hükümetinin denetimine ve kontrolü altına girmesi gerekiyor.

Üçlü zirvenin gündem maddelerine de değinen Reisi, “Suriye’nin egemenliğini ihlal edecek herhangi bir girişimden kesinlikle kaçınılması gerektiğini vurguladık” dedi, Rusya, Türkiye ve İran’ın iş birliğinin yanı sıra Suriye hükümetiyle işbirliği nin “çok önemli olduğunu” söyledi.

“Fırat’ın doğusu, Şam’ın kontrolünde olmalı”

Toplantıda konuşan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yaparak “çözümün siyasi olması gerektiğini” belirtti, bölgeye dışarıdan müdahale yapılmasına karşı çıktı.

Putin, ayrıca Fırat’ın doğusunun Beşar Esad yönetimindeki “Şam hükümetinin kontrolünde olması gerektiğini” söyledi.

Putin, “Rusya, İran ve Türkiye olarak Suriye’de sürdürülebilir ve yaşanabilir bir dönüşüm sağlanabilmesi için kararlı olduğumuzu teyit ettik” dedi, bir sonraki zirvenin Rusya’da olacağını duyurdu.

Ortak bildiri

Üçlü zirve sonrasında yayınlanan ortak bildiride de zirvede, Suriye’deki güncel durumun ele alındığı, liderlerin “Suriye’nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğü ile Birleşmiş Milletler (BM) Şartı’nın amaç ve ilkelerine olan kuvvetli bağlılıklarını vurguladıkları” kaydedildi.

“Suriye’nin kuzeyindeki duruma” ilişkin değerlendirmelerin de olduğu ortak bildiride, bölgede “terörle mücadele kisvesi altında sahada yeni gerçeklikler yaratılmasına dair her türlü girişimin reddedildiği” ifade edildi.

Ortak bildiri ayrıca “liderlerin, Suriye’nin kuzeyindeki durumu ele aldıkları, bu bölgede kalıcı güvenlik ile istikrarın ancak ülkenin egemenliği ve toprak bütünlüğünün muhafazası temelinde sağlanabileceği hususunun vurgulandığı” bilgisine de yer verildi.

Bildiriden öne çıkan diğer noktalar özetle şöyle:

“Devlet başkanları, sivil tesisleri hedef alan ve masum can kayıplarına neden olan saldırılar da dahil olmak üzere, Suriye’nin çeşitli bölgelerindeki terör örgütlerinin ve bunlarla iltisaklı farklı isimler altındaki grupların artan varlık ve faaliyetlerini kınamışlardır.

Suriye’nin kuzeyi ile ilgili tüm düzenlemelerin eksiksiz bir şekilde uygulanması gerektiğinin altını çizmişlerdir.

Gayrimeşru özyönetim teşebbüsleri dahil olmak üzere, terörle mücadele kisvesi altında sahada yeni gerçeklikler yaratılmasına dair her türlü girişimi reddetmişler ve Suriye’nin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün yanı sıra komşu ülkelerin milli güvenliğini tehdit eden sınır ötesi saldırılar ve sızmalar dahil olmak üzere ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılıklarını vurgulamışlardır.”

“Suriye’den söküp atmakta kararlıyız”

Öte yandan, üçlü zirve sonrası ortak basın toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Terör örgütleriyle mücadelemiz nerede ve kimler tarafından desteklendiğine bakılmaksızın her daim sürecektir” dedi:

“Milli güvenliğimize kasteden şer odaklarını Suriye’den söküp atmakta kararlıyız. Astana garantörleri olarak, Rusya Federasyonu ve İran’dan beklentimiz bu mücadelede Türkiye’ye destek olmalarıdır.

Görüşmelerimizde evvelce varılan mutabakatların uygulama durumunu da gözden geçirdik. PKK, YPG, PYD terörü hepimizin ortak meselesidir. Astana garantörleri olarak, bugüne kadar sergilediğimiz iş birliğini sürdürerek bu hedeflere el birliği ile ulaşacağımıza yürekten inanıyorum.”

Üçlü zirve toplantısının açılışında konuşan Erdoğan, “Milli güvenliğimize kasteden şer odaklarını Suriye’den söküp atmakta kararlıyız. Tel Rıfat ve Münbiç, terör yatağı haline dönüşmüştür, terör örgütünün sığındığı bu limanları temizlemenin vakti esasen çoktan gelmiştir” demişti.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Hamaney’den Erdoğan’a ‘Suriye’ Uyarısı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Tahran’da İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve ardından İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney ile bir araya geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan Hamaney ile görüşmesinden önce, Türkiye-İran Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin yedinci toplantısına katıldı.

Görüşme sonrasında Hamaney’in resmi sosyal medya hesabından yapılan açıklamada, “Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde yapacağı herhangi bir askeri operasyon Suriye için, Türkiye için ve bölge için zararlı olacak ve sadece teröristler için faydalı olacaktır” denildi.

Açıklama şu şekilde devam etti: Böyle bir saldırı Türkiye’nin Suriye hükümetinden beklediği siyasi eylemi de yerine getirmeyecek. Terörizm ile mutlaka mücadele edilmelidir. Biz de elbette Türkiye ile terörizme karşı mücadelede işbirliği yaparız.

Hamaney açıklamasında diyalog çağrısı da yaptı: Suriye meseleleri diyalogla çözülmeli ve İran, Türkiye, Suriye ve Rusya müzakere ile bu meseleyi bitirmelidir.

30 milyar dolarlık ticari hacme ulaşma hedefi

Cumhurbaşkanı Erdoğan Hamaney ile görüşmesinden önce, Türkiye-İran Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi’nin yedinci toplantısına katıldı.

Toplantı sonrasında iki ülke arasında yapılan anlaşmaların imza töreni ve ardından Erdoğan ile İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin ortak basın toplantısı gerçekleşti.

Erdoğan, yapılan görüşmelerin Türkiye-İran ilişkilerine yeni bir ivme kazandıracağını, siyasi, kültürel, ticari ve ekonomik alanlarda görüşüldüğünü ve anlaşmalara varıldığını belirtti.

Erdoğan, iki ülkenin 30 milyar dolarlık bir ticari hacme ulaşma hedefi olduğunu ancak Covid-19 sebebiyle ciddi manada bir gerileme yaşandığını söyledi.

Erdoğan, “Şu an itibariyle 7 buçuk milyar doları yakaladık. Ben inanıyorum ki iki ülkenin kararlı yürüyüşüyle biz 30 milyar dolara yine ulaşacağız” dedi ve devam etti:

“Savunma sanayiinde atacağımız adımlarla bu süreci hızlandırmamız mümkün. Gerek petrol, gerek doğalgaz alanında atılacak adımlarla da bu hızlanabilir. Türkiye olarak bildiğiniz gibi özellikle savunma sanayiinde son yıllarda ciddi bir sıçramamız mevcut. Bu konudaki dayanışmamızı çok ama çok önemsiyorum.”

İran Cumhurbaşkanı Reisi ise “30 milyar dolarlık bir rakam belirledik bu da mevcut ticaret hacminin üç katına çıkarılacağı anlamına gelmektedir. İki ülkenin ortak sanayi siteleri kurması, bugün konuştuğumuz ve anlaştığımız konulardan bir tanesi” diye konuştu ve devam etti:

“İki ülkede bilgi ve teknoloji parkları kurulması ve bilim alanında çalışan şirketlerin kurulması müzakeremizin konularından bir tanesiydi.

“İki ülke arasında doğal gaz ihracatı konusuyla ilgili bulunan 25 yıllık anlaşmanın süresinin uzatılması konusu da iki taraftan vurgulandı ve takip edeceğimiz konular arasında. Bunun süresinin uzatılmasıyla doğal gaz ihracatı hacmi yeni bir boyuta ulaşacaktır.  Bugünkü toplantımızda yatırım konularının geliştirilmesi de ele alındı.”

‘Terörle mücadele’

Terörle mücadele konusunda açıklama yapan iki lider konunun büyük önem arz ettiğini söyledi.

Her iki ülkede de “ciddi manada baş belası” olan terör örgütleri olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin bu konuyu artık NATO sözleşmesine de eklediğini belirtti.

Erdoğan, İran ile Türkiye’nin dayanışma içerisinde teröre karşı mücadelelerini sürdürmesi gerektiğini ifade etti.

İran Cumhurbaşkanı Reisi ise şu şekilde konuştu:

“Terör örgütlerinin farklı isimleri olabilir ama halklarımızın güvenliğini tehlikeye atıyorsa onlar teröristtir ve mücadele etmemiz gerekir. Batı’da bugün uygulanan ikili standartlar var, biz bunu reddediyoruz. Terörizm hangi başlık altında olursa olsun onunla mücadele edilmelidir” dedi.

Reisi, her iki ülkenin de Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması gerektiği konusunda hemfikir olduğunu belirtti.

Astana Süreci

Astana Süreci’ni oluşturan Türkiye, İran ve Rusya’nın liderleri bu akşam Tahran’da bir araya gelecek ve Suriye’de devam eden istikrarsızlığı değerlendirecek. Zirvenin Suriye ile ilgili gündeminde, Rusya ile İran’ın karşı çıktıkları olası bir Türkiye askeri operasyonu ağırlıklı olarak yer alacak.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in zirve öncesinde yapacakları ikili görüşmenin gündemi ise Ukrayna ve oluşturulması için yoğun çaba gösterilen tahıl koridoru olacak.

Paylaşın

Fitch’ten Türkiye’ye Uyarı: Enflasyon Ancak Faiz Artırımı İle Düşer

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings’in Ülke Notları Direktörü Paul Gamble, Fitch’in Türkiye’nin kredi notunu düşürmesinin arkasındaki temel nedenin mevcut politika bileşiminin olumsuz etkileri olduğunu belirtti.

Gamble, 2022’de yıllık ortalama enflasyonun Fitch tarafından derecelendirilen ülkeler arasında en yüksek oran olan yüzde 71.4’e çıkacağını tahmin ettiklerini, artan geriye dönük endeksleme riskleri, yükselen beklentiler ve liradaki değer kaybı nedeniyle enflasyonun seyrinin oldukça belirsiz göründüğünü ifade etti.

Dünya’dan Elif Karaca’ya açıklamalarda bulunan Gamble, şöyle konuştu:

“Gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerden çok sayıda merkez bankası, yakın zamana kadar geçici olarak gördükleri enflasyonu kontrol altına almak için politika faizini artırma yoluna gidiyor. Yüksek enflasyona küresel bir resesyon da eşlik edecek mi? Dünya çapında bir stagflasyon tehlikesi görüyor musunuz?

Kuzey Akım boru hattı yoluyla Rusya’nın doğalgaz arzının son dönemde kesintiye uğramasının ardından Avrupa’da doğalgaz konusundaki sıkıntılar önemli ölçüde arttı. Euro bölgesinde teknik bir resesyon artık daha güçlü bir olasılık. Haziran ayı için hazırladığımız Küresel Ekonomik Görünüm’e göre, bu yılın ikinci ve dördüncü çeyreklerini kapsayan dönemde euro bölgesi ortalama büyümesinin çeyreklik bazda sadece yüzde 0,1 olmasını tahmin ediyoruz. Bu çeyrekte ve sonraki çeyrekte büyüme, hizmetler ve turizm faaliyetindeki toparlanma ile desteklenecek olsa da doğalgaz sıkıntıları ve yüksek fiyatlar, enerji talebinin özellikle yüksek olduğu bu yılın son çeyreği ile 2023’ün ilk çeyreğinde art arda iki çeyreklik ekonomik daralmayı kolayca tetikleyebilir. Her iki çeyrekte de GSYİH’deki hafif bir daralma, 2023 euro bölgesi büyüme tahminimizin yüzde 2,1’den yaklaşık yüzde 1’e düşürülmesine neden olabilir.

‘Türkiye’deki büyüme üzerinde net bir olumsuz etkisi olacak’

Fed’in yumuşak bir iniş gerçekleştirebileceğini düşünüyor musunuz, yoksa enflasyonun düşmesi için resesyon kaçınılmaz mı? Bunun Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler üzerinde ne gibi etkileri olacak?

Bankacılık sektörünün sağlığı, hanehalkı mali durumunun daha güçlü oluşu ve borçluluk düzeylerinin düşüklüğü göz önüne alındığında, pandemi sırasında biriken tasarrufların da desteğiyle ABD ekonomisi şu anda faiz artışlarına karşı 2006 yılına göre çok daha dayanıklı görünüyor. Ancak tahminlerimiz, ABD ekonomisinin 2023’ün ikinci yarısında yavaşlayacağını ve teknik bir resesyon olasılığının oldukça arttığını gösteriyor.

Küresel bir resesyonun yaşanması halinde, önemli ihracat pazarlarından gelen talep düşeceği ve turist sayısı da etkileneceği için Türkiye’de büyüme üzerinde net bir olumsuz etkisi olacaktır. Ayrıca, Türkiye gibi büyük dış finansman ihtiyacı olan ülkeler için kırılganlıkları artıracak, finansal piyasalarda riskten kaçınmaya neden olacaktır.

‘Tüketimde yavaşlama bekliyoruz’

Türkiye’de ekonomik büyüme, yükselen enflasyonla birlikte güçlü kalabilir mi ya da sonunda büyüme de düşecek mi? Enflasyonu düşürmek için Türkiye nasıl bir politika izlemeli?

Fitch’in Türkiye’nin kredi notunu düşürmesinin arkasındaki temel neden, mevcut politika bileşiminin olumsuz etkileri oldu. 2022’de yıllık ortalama enflasyonun Fitch tarafından derecelendirilen ülkeler arasında en yüksek oran olan yüzde 71.4’e çıkacağını tahmin ediyoruz. Artan geriye dönük endeksleme riskleri, yükselen beklentiler ve liradaki değer kaybı nedeniyle enflasyonun seyri oldukça belirsiz görünüyor. Döviz kuru geçişkenliğinin hem hızı hem de şiddeti arttı. Genel politika bileşiminin en azından 2023 seçimlerine kadar aşırı destekleyici bir biçimde devam etmesini ve enflasyonun 2023’te ortalama yüzde 57 seviyesinde yer almasını bekliyoruz. Artan enflasyon, zayıf döviz kuru ve yurtiçi güvenin zayıflaması nedeniyle tüketimde yavaşlama bekliyoruz. AB’deki zayıf büyüme de dış talep üzerinde baskı oluşturacak. Büyümenin 2022’de yüzde 4,5 olmasını, ancak yüksek enflasyon, sıkılaşan finansman koşulları ve yavaşlayan küresel büyümeye bağlı olarak 2023’te yüzde 3,0’e ve 2024’te yüzde 2,9’a gerilemesini tahmin ediyoruz. Enflasyonu düşürmek, ancak faiz artırımı ve ortodoks para politikası izlenmesiyle mümkün olacaktır.

‘Güveni ve finansmana erişimi daha da zayıflatabilir’

Türkiye’de lirayı destekleme ve dolarizasyonu azaltma amacıyla son dönemde açıklanan düzenlemelerin olası etkileri hakkında ne söylersiniz? Finansal istikrarı güçlendirecek ve kredi sisteminin daha etkin çalışmasını sağlayacaklar mı?

Fitch Ratings’e göre, Türkiye’nin yeni ekonomi politikası karışımı kamu maliyesi ve ülke döviz pozisyonu üzerindeki riskleri artırdı. Hükümet zorlu dış ortama ve artan makroekonomik dengesizliklere rağmen yüksek büyüme ve istihdamı korumaya odaklanmaya devam ederken, giderek daha müdahaleci ve öngörülemeyen politikaların izlenmesi güveni ve finansmana erişimi daha da zayıflatabilir.”

Paylaşın

2001 Krizinde Türkiye’nin Kredi Notları Kaçtı, Bugün Ne Durumda?

2001 krizinde kredi derecelendirme kuruluşları sürekli değişen ekonomik koşullardan dolayı 2001’de notlarını birkaç kez güncelledi. Kuruluşlar 21 ve 22 Şubat tarihlerinde Türkiye’nin notunu değiştirdi. S&P’nin bu tarihte notu B+ olurken, Moody’s B1 ve Fitch de BB- notunu verdi. Bugün ise kuruluşların son verdiği notlar şöyle: S&P B+, Moody’s B2 ve Fitch B.

Türkiye’nin 5 yıllık kredi risk primi (CDS) 885 puanı görerek 15 Temmuz 2022 itibarıyla 2003’ten bu yana en yüksek düzeye çıktı.

Son olarak kredi derecelendirme kuruluşu Fitch artan enflasyon, genişleyen cari açık ve diğer ekonomik riskleri gerekçe göstererek Türkiye’nin kredi notunu “B+”dan “B”ye düşürdü.

Uluslararası kuruluşların Türk ekonomisine o dönem verdiği notlar ile günümüz kredi notlarına bakıldığında nasıl bir tablo var? 2001 krizinde Türkiye’nin kredi notları kaçtı? Son 20 senede Moody’s, Standard & Poor’s (S&P) ve Fitch’in kredi notları nasıl değişti?

Kuruluşların notları ana olarak “yatırım yapılabilir” ve “spekülatif” diye ikiye ayrılıyor. En kötüsü ise “batık”. Aşağıdaki görselde Türkiye’ye verilen son notlar sarı olarak işaretlendi.

Fitch 8 Temmuz’da Türkiye’nin notunu B+’dan B’ye düşürdü. Görünüm ise negatif. S&P ise son güncellemeyi 10 Aralık 2021’de yaptı. Kredi notu B+’da kalırken görünüm durağandan negatife döndü.

Moody’s ise, Eylül 2020’de Türkiye’nin kredi notunu B1’den B2’ye düşürmüştü. Üç kuruluşun kredi notu da “yatırım yapılabilir” seviyenin oldukça altında yer alıyor. Türkiye’ye verilen son kredi notları “çok spekülatif” durumunda.

2001 krizinde kredi derecelendirme kuruluşları sürekli değişen ekonomik koşullardan dolayı 2001’de notlarını birkaç kez güncelledi. 19 Şubat 2001 Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasında yaşanan tartışmadan hemen sonra kuruluşlar 21 ve 22 Şubat tarihlerinde Türkiye’nin notunu değiştirdi. S&P’nin bu tarihte notu B+ olurken, Moody’s B1 ve Fitch de BB- notunu verdi. Bugün ise kuruluşların son verdiği notlar şöyle: S&P B+, Moody’s B2 ve Fitch B.

2001-2006 yılları arasında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkan Yardımcısı olan Fatih Özatay’ın değerlendirmesine göre 2001 ve son notlar kıyaslandığında şu durum ortaya çıkıyor:

“Notumuz 2001 krizi ile karşılaştırıldığında şöyle: S&P: İki üstte; Moody’s: Bir altta; Fitch: Bir üstte 2001’deki gibi ‘çok spekülatif’ kümesindeyiz. ‘İflas’ dahil 9 küme var. Biz 6. Kümedeyiz”

AK Parti’nin iktidara gelmesinin ardından Türkiye’ye verilen notlar kademeli olarak yükselmeye başlarken son yıllarda belirgin bir düşüş dikkat çekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’ye verilen bu notlara zaman zaman sert tepki gösteriyor.

Moody’s, S&P ve Fitch kredi derecelendirme piyasasının yüzde 95’ini kontrol ediyor. Bu kuruluşların notları yatırım dünyasında oldukça önemli etkiye sahip.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Tahran Zirvesi’nde Hangi Konular Ele Alacak?

Astana Süreci’ni oluşturan Türkiye, İran ve Rusya’nın liderleri bu akşam Tahran’da bir araya gelecek ve Suriye’de devam eden istikrarsızlığı değerlendirecek. Zirvenin Suriye ile ilgili gündeminde, Rusya ile İran’ın karşı çıktıkları olası bir Türkiye askeri operasyonu ağırlıklı olarak yer alacak.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in zirve öncesinde yapacakları ikili görüşmenin gündemi ise Ukrayna ve oluşturulması için yoğun çaba gösterilen tahıl koridoru olacak. Erdoğan’ın amacı, Birleşmiş Milletler (BM) ile oluşturulan planın somut bir şekilde uygulanması için Putin’i de ikna etmek ve anlaşmayı imza aşamasına getirmek.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, 7.si yapılacak Astana Süreci zirvesi için bugün Tahran’da buluşacak. Liderlerin akşam saatlerinde bir araya gelmeleri ve toplantı sonrasında ortak basın açıklaması yapması bekleniyor.

Suriye sorununun çözülmesine kolaylaştırıcı olmak üzere 2017’de oluşturulan Astana Süreci, Covid-19 salgını nedeniyle liderler düzeyinde fiziki olarak 2019 Eylül’ünden bu yana toplanamıyordu.

Yaklaşık üç sene sonra yoğun bir Suriye gündemiyle gerçekleşecek olan zirve, 24 Şubat’ta Rusya’nın saldırmasıyla başlayan Ukrayna savaşı nedeniyle farklı bir uluslararası konjonktürde yapılacak.

Küresel ve bölgesel dengeleri tamamen değiştiren Ukrayna savaşının Suriye’ye olası etkilerinin bugünkü zirvede daha net ortaya çıkabileceği kaydediliyor.

Bu kapsamda, üç liderin kendi aralarında yapacakları ikili görüşmeler de önemli olacak. 24 Şubat’tan bu yana birçok kez telefonda görüşen Erdoğan ve Putin, savaşın başlamasının ardından ilk kez Tahran’da yüz yüze görüşecek.

Böylece Cumhurbaşkanı Erdoğan, Madrid Zirvesi’nde kabul edilen NATO Strateji Belgesi’nde “en önemli ve doğrudan tehdit” olarak tanımlanan Rusya’nın Devlet Başkanı Putin ile yüz yüze görüşen ilk ve tek NATO lideri olacak.

Batı’nın yakından takip ettiği zirve ve ikili görüşmeler, Suriye ve Ukrayna gündeminin bundan sonraki gelişmeleri açısından önem taşıyacak.

Suriye gündemi yoğun olacak

Suriye’ye odaklanan Astana Süreci’nin Tahran Zirvesi’nde ele alınacak konuların başında “terörle mücadele” konusu geliyor. Ancak özellikle Türkiye ve Rusya’nın bu konudaki öncelikleri farklı.

Türkiye Cumhurbaşkanlığı’ndan zirveye ilişkin yapılan açıklamada, zirve gündemi sıralanırken “PKK/YPG ve DEAŞ başta olmak üzere bölge güvenliğine tehdit teşkil eden terör örgütleriyle mücadele” başlığı dikkat çekti.

Kremlin’den yapılan açıklamada ise liderlerin “uluslararası terörizmin yuvasının tamamen temizlenmesi için” bir dizi önlemin görüşüleceği bilgisi verilerek, özellikle İdlib’de konuşlu “radikal İslamcı terör örgütleri” gündeme getirildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen aylarda yaptığı bir açıklamada, PKK’nın Suriye kolu olarak tanımlanan YPG’nin kuzey Suriye’de Tel Rıfat ve Münbiç’ten temizlenmesi için bölgeye yeni bir askeri operasyon yapılacağını açıklamıştı.

Bölgeye en son Ekim 2019’da Barış Pınarı Operasyonu’nu düzenleyerek Cerablus-Mare arasında güvenli bir bölge oluşturan Türkiye, Tel Rıfat ve Münbiç’i de YPG’den arındırmak ve oluşturulacak yeni alanlara yaklaşık bir milyon Suriyeli mülteciyi yerleştirmek istediğini kaydetmişti.

İran ve Rusya, Türkiye’nin operasyonuna karşı

Ancak Türkiye’nin yeni bir operasyon yapmasına ne Rusya ne İran sıcak bakıyor. Türkiye’nin güvenlik kaygılarının giderilmesi gerektiğini, ancak yeni bir operasyonun istikrarsızlaştırıcı sonuçları olacağını kaydeden Rusya ve İran’ın, Türkiye’nin operasyonu durdurup durduramayacakları ileriki dönemde belli olacak.

Her ne kadar tüm ağırlığını Ukrayna’ya verse de Rusya, Suriye’de hala en önemli askeri güç ve son dönemde oluşturulan statükonun bozulmasını istemiyor.

Rusya, ayrıca zafiyet görüntüsü vermemek için de Türkiye’nin operasyonuna sıcak bakmıyor. Türkiye’nin olası operasyonuna Rusya’nın nasıl yanıt vereceği, örneğin 2020 başında olduğu gibi İdlib kozunu oynayıp oynamayacağı da bilinmiyor.

İran ise Rusya’nın dikkatinin Ukrayna’ya çevrilmiş olmasını fırsat bilerek Suriye ile ilişkilerini daha da güçlendirme arayışında. İran’ın desteklediği Şii milis güçlerinin son dönemde kuzey Suriye’de daha görünür oldukları kaydediliyor.

Tel Rıfat ve Münbiç’e yapılacak bir operasyonun Suriye’nin ikinci büyük kenti Halep’in güvenliğini tehlikeye sokacak olması da İran’ın kaygıları arasında.

Türkiye’nin operasyonuna Rusya ve İran’ın yanı sıra, başta ABD olmak üzere Batılı müttefikler de karşı çıkıyor. Washington’dan yapılan açıklamalar, Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) oluşturan YPG’ye karşı yapılacak bir harekatın, IŞİD ile mücadeleye sekte vuracağı ve bölgeyi daha da istikrarsızlaştıracağı noktasına dayanıyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) operasyon yapıp yapmayacağı, yaparsa ölçüsü ve sınırları, Tahran Zirvesi sonuçları ışığında 21 Temmuz günü düzenlenecek Milli Güvenlik Kurulu toplantısında ayrıntılı ele alınacak.

Siyasi süreç donma noktasında

Astana Süreci’nin en önemli getirilerinden biri BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararına uygun şekilde Suriye’de siyasi süreci ilerletmek için Anayasa Komitesi’nin kurulması olmuştu.

Ancak aradan geçen onca yıl ve BM liderliğindeki görüşmelere karşın somut bir ilerleme sağlanamadı. Türkiye’nin Astana Süreci ortaklarına yaptığı ve Suriye’ye uygulanan siyasi ve ekonomik yaptırımlar da sonuç vermedi.

Zirvede Suriye yönetimi ile muhalefeti bir araya getiren anayasa yazım sürecinin yeniden ele alınması hedefleniyor, ancak somut sonuç çıkması beklenmiyor.

Ukrayna savaşı nedeniyle Batı ile ilişkileri kopma noktasına gelen Rusya’nın siyasi süreç konusunda yeni talepleri olduğu, bunlar karşılanana kadar Suriye’nin anayasa komitesi toplantısına katılmasını istemediği kaydediliyor.

Bu nedenle bu ay sonunda yapılması öngörülen anayasa komitesi toplantısının 9. tur birleşimi yapılamıyor. Rusya’nın toplantıların Cenevre yerine başka bir yerde yapılmasını istediği, Arap basınının gündeme getirdiği iddialar arasında.

‘Tahıl koridoru’ da gündemde

Tahran’da üçlü Suriye görüşmesi kadar ikili temaslar da önemli olacak. Gözlerin çevrildiği buluşma ise Erdoğan ile Putin arasında olacak. Türk ve Rus liderlerin ikili gündemini ise Ukrayna dosyası dolduracak.

Savaşın başladığı 24 Şubat’tan bu yana Ukrayna ve Rusya arasında dengeli bir politika izlediğini açıklayan Türkiye, bunalımın ilk günlerinde tarafları Antalya ve İstanbul’da bir araya getirerek çatışmaların bir an önce durmasını hedeflemişti.

Taraflar arasındaki çatışmaların yoğunlaşması ve Rusya’nın birçok kez sivil hedefleri vurarak yüzlerce kişinin ölmesine yol açması ateşkes çabalarının sona ermesine yol açmıştı.

Türkiye, Mayıs ayı başlarından itibaren küresel bir gıda krizinin engellenmesi için Ukrayna’nın gemilerde ve silolarında bekleyen 25 milyon tona yakın tahılın güvenli yollarla dünya pazarlarına ulaştırılması için taraflar arasında diplomasiye başladı.

Geçen hafta Türkiye ve BM yetkililerinin katılımıyla İstanbul’da yapılan toplantıda Ukrayna ve Rusya askeri yetkilileri uzunca bir süreden sonra ilk kez aynı masa etrafında buluşmuş, tahıl ihracının yapılabilmesi için bazı teknik unsurlarda uzlaşmıştı.

Hem Ankara hem de Moskova’dan yapılan açıklamalar, tahıl koridoruna ilişkin çalışmanın iki lider tarafından Tahran’da ele alınacağını gösteriyor. Savunma Bakanı Hulusi Akar, zirveden bir gün önce yaptığı açıklamada, tarafların bu hafta içinde bir kez daha bir araya gelmesinin beklendiğini kaydetti.

Erdoğan’ın da Putin’e bu anlaşmanın tamamlanması için gerekli siyasi liderliği göstermesi ve devam eden savaşın küresel gıda krizine yol açmasını önleme çağrısında bulunması bekleniyor.

Putin ile yapılacak görüşmelerde Akar’ın açıkladığı planın geri kalan unsurlarının da çözülmesi durumunda, Rusya ve Ukrayna’nın gıda koridorları oluşturulmasını içeren anlaşmaya imza atabilecekleri kaydediliyor.

Zirve öncesinde bir açıklama yapan AB Dış Politika ve Savunma Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, tahıl koridoru konusunda bir anlaşmanın yakın olduğunu kaydetmişti.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Partiler Seçim Hazırlıklarına Başladı

Siyasi partiler, TBMM’nin kapanmasıyla birlikte, 2023 seçimlerine odaklandı. AK Parti yönetimi, 2023 seçimlerine hazırlık kapsamında, sandık başı işlemleri konusunda teşkilata uyarılarda bulundu. Bahçeli ilk kez “sesli video” yayımladı. Kılıçdaroğlu, grup toplantılarını illerde yapacak. Akşener, ikinci Türkiye turunu sürdürecek.

Türkiye Gazetesi’nden Yücel Kayaoğlu’nun haberine göre, AK Parti’nin 75’ten fazla ilde gerçekleştirilen koordinasyon toplantılarında, seçimde görev alacak partililere, sandık başı işlemleri, oy sayımı sırasında yapılacaklar ve oyların tutanağa geçirilmesi sırasında dikkat edilecek konular örneklerle izah edildi.

Toplantılarda, 2018 milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimi ile 2019’daki yerel yönetimler seçimlerinde bazı sandıklarda yapılan hatalar ve eksiklikler sebebiyle, AK Parti’ye yazılması gereken oyların başka parti ve adaylara yazıldığına yönelik örnekler verildi. Sandık görevlilerinin eğitimi kapsamında “Mesela, Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’a verilen oylar tutanağa geçirilirken, başka bir adaya yazılmış. Bu tip hataları tek tek tespit ettik. Önemli olan o anda bu yanlışı fark edip düzelttirmek” uyarısı yapıldı. Aynı hataların tekrar etmemesi ve özellikle oylar sayıldıktan sonra tutanağa geçirilmesi aşamasında tüm görevlilerin “Gözünü dört açması’ istendi.

‘Erken seçim olacağını düşünmeyin’

Bazı teşkilat mensupları tarafından bu toplantılarda ‘Erken seçim olup olmayacağı’ da soruldu. AK Parti yöneticileri “Bu toplantıları yapıyoruz diye erken seçim olacağını düşünmeyin. Seçim zamanında yapılacak. Ama biz her an seçime hazır olacağız. Seçimin en önemli aşaması sandıklara sahip çıkmaktır. Sandığa gelen AK Parti seçmeninin oyuna sahip çıkacağız. Tek bir oyun bile başkasına yazılmasın müsaade etmeyeceğiz. Oylar heba olmasın.” değerlendirmesinde bulundu.

Cumhuriyet’ten Selda Güneysu’nun aktardığına göre de, AK Parti seçim çalışmalarının startını İstanbul’dan verecek. Parti yönetimi bu kapsamda, İstanbul’da vatandaşlarla bir araya gelecek.

MHP’den reklam kampanyası

MHP, de seçim çalışmaları için “Çağrım Sana” reklam kampanyası başlattı. Kampanya kapsamında ülke genelinde bilboardlar hazırlandı. Kampanya kapsamında ise önceki gün gece partinin resmi sosyal medya hesaplarından, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin seslendirmesiyle bir video yayımlandı. “MHP’nin seçim kampanyalarında ilk kez Bahçeli’nin sesli mesajının yayımlanması” dikkat çekti. Bahçeli, söz konusu videoda seçmene şu sözlerle sesleniyor:

“Çağrım sana, kulak ver… Gel hep birlikte tam bağımsız, güçlü ve büyük Türkiye’yi 2023’e taşıyalım. Dosta ve düşmana Türk milletinin bir ve beraber olduğunda neler yapabileceğini bir kez daha gösterelim. Atatürkçü, demokrat, ülkücü, milliyetçi, mütedeyyin ne dersen de kendini nasıl tanımlarsan tanımla, önce ülkem ve milletim diyorsan, çağrım sana.”

Kılıçdaroğlu, grup toplantılarını illere taşıyacak

Diğer siyasi partilerde de seçim hazırlıkları devam ediyor. Bu kapsamda, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM’nin kapanmasıyla birlikte partisinin grup toplantılarını illere taşıyacak. Kılıçdaroğlu, her salı bir başka ilde vatandaşlarla birlikte grup toplantısı yapacak. Ayrıca CHP, mitingler de düzenleyecek.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ise yaz ayları boyunca haftada üç, dört ile gidecek.

Paylaşın

Erdoğan, Tahran’da Suriye İçin ‘Yeşil Işık’ Arıyor

Rusya, Türkiye ve İran Suriye’de süre giden çatışmayı sona erdirmek hedefiyle 11 yl önce başlatılan ve “Astana barış süreci” olarak adlandırılan müzakerelerin yeni bir evresi olarak Suriye’deki son durumu görüşmek üzere Salı günü İran’ın başkenti Tahran’da bir araya geliyor.

Üç ülke de Suriye’de güç bulunduruyor. Rusya ve İran, Selefi muhaliflere karşı Şam rejimini desteklerken Türkiye isyancıları destekliyor. Salı günkü zirve, Erdoğan’ın Suriye’nin kuzeyindeki Kürt güçlerine yönelik yeni bir saldırı başlatma tehdidinin gölgesinde toplanıyor.

Al Monitor’un haberine göre toplantıya ev sahipliği yapan İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi toplantı öncesinde Türkiye’nin Suriye’deki herhangi bir askeri harekatının “bölgeyi istikrarsızlaştırabileceği” uyarısında bulundu.

Tahran zirvesi, Erdoğan’ın, Şubat’ta Ukrayna’yı işgal kararnamesi yayınlamasından bu yana Putin ile ilk yüz yüze görüşmesi olacak. Erdoğan uzun süredir Putin’le buluşma arzusunu dile getiriyordu.

AFP’ye demeç veren Rus yorumcu Vladimir Sotnikov, Türkiye’nin Suriye’deki istilasını Rusya’nın Ukrayna’daki işgaliyle meşrulaştırmayı hedeflediğini söylüyor.

İran ve Rusya “yeşil ışık” yakacak mı?

Erdoğan Ankara’nın “terörist” olarak gördüğü Kürt gücü YPG ve Kürt-Arap ortak ordusu SDG’yi hedef alıyor. Suriye hükümeti, Türkiye’nin yeni bir saldırı başlatma tehditlerini pek çok kez kınadı.

Carnegie Europe uzmanlarından konuk araştırmacı Sinan Ülgen, Ankara’nın operasyonunu başlatmadan önce Moskova ve İran’ın onayını aradığını söyledi.

Ülgen Ankara’nın özellikle hedef almak istediği Tel Rıfat ve Membiç’in “Rusya’nın kontrolü altında” olduğunu ve Türkiye’nin operasyonu sonuçlandırmak açısından bu bölgede “hava sahasını kendisine açmasını istiyor.” Ülgen’in yorumuna göre Ankara özetle Rusya ve İran’dan “yeşil ışık” istiyor.

Ancak şu ana kadar Rusya ve İran, Ankara’nın önünü açacak bir tutum takınmadılar. Rusya, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik bir saldırı başlatmaktan “kaçınacağı” umudunu önceden dile getirmişti.

Geçtiğimiz haftalarda hem Ankara’yı hem de Şam’ı ziyaret eden İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir-Abdullahyan Türkiye’yi ihtiyatlı olmaya çağırdı.

Ancak, İranlı diplomatlar Haziran sonunda Ankara’da “[…] belki özel bir operasyona ihtiyaç duyulabilir olmasını” değerlendirebilecekleri imasında bulunmuşlardı.

Ne var ki, Abdullahyan daha sonra Şam’da yaptığı açıklamada, Türkiye’nin Suriye’deki askeri harekatının “bölgede istikrarsızlaştırıcı bir unsur olacağını” söyledi.

Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) başkomutanı Mazlum Abdi’yse, Rusya ve İran’ı Türkiye’yi dizginlemeye çağırdı vee “Umarız (saldırılar) gerçekleşmez ve Kürtler… Büyük güçler arasındaki görüşmeler sırasında terkedilmez” dedi.

Bu koşullar altında yorumcular Türkiye, Rusya ve İran’ın gerginlikten kaçınma ve Suriye konsundaki görüş farklılıklarını azaltma gayretinde olacaklarını öngörüyorlar.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Türkiye’de Yakalanan Kokain Miktarı 2 Yılda Yüzde 44 Arttı

2021 yılında ele geçirilen kokain miktarı bir önceki yıla göre yüzde 44,9 artarken olay sayısında yüzde 15,1, şüpheli sayılarında ise sadece yüzde 6 oranında artış meydana gelmesi Türkiye’nin kokain için önemli bir koridor olduğunu ortaya koyuyor.

BirGün’den Nurcan Gökdemir’in haberine göre Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nın 2022 Türkiye Uyuşturucu Raporu, Türkiye’nin uyuşturucu konusunda hem hedef hem de transit rota niteliği taşıdığı tespitini içeriyor. Son yılların en fazla gündeme gelen uyuşturucu maddesi kokainin “Kaçakçılık Eğilimleri” ile yakalama istatistiklerine raporda yer verildi.

Sinir sistemi üzerinde uyarıcı bir etki gösteren ve Kolombiya, Peru ve Bolivya’da yetişen Erythroxylon Coca isimli bitkinin yapraklarından elde edilen kokain, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu ülkeler üzerinden en önemli pazarlardan olan Avrupa’ya geçiyor. Raporda yer alan bilgilere göre, 2019’da küresel boyutta kokain yakalama miktarının yüzde 83’ü çoğunluğu Güney Amerika’da olmak üzere Kıta Amerika’sında gerçekleştirilen yakalamalarda ele geçirildi. Bu yıllarda Güney Amerika’da kokain yakalama miktarı yüzde 5 artarak bugüne kadarki en yüksek miktar olan 755 tona ulaştı.

Raporda, 2020 yılında yaşanan Covid-19 pandemisine karşın kokain üretimi ve kaçakçılığının rekor düzeyde sürdüğünün altı çizildi. 2020 yılında bin 982 ton kokain üretimi ile birlikte 2019 yılına göre yüzde 4,5 artışla küresel boyutta 1424 ton kokain ele geçirildi.

Türkiye’de de Mersin başta olmak üzere uyuşturucu yakalamaları daha çok limanlarda gerçekleşti. Avrupa’da 2017 yılından bu yana, özellikle deniz limanlarında her yıl rekor miktarlarda kokain ele geçirildiği vurgulanan raporda, şunlar yer aldı:

“2020 yılında şimdiye kadarki en yüksek miktar olan 214,6 ton kokain AB ülkeleri, Türkiye ve Norveç tarafından ele geçirilmiştir. Üç AB ülkesinde ele geçirilen (Belçika 70 ton, Hollanda 49 ton ve İspanya 37 ton) kokain Avrupa genelinde yakalanan toplam kokainin yüzde 73’üne karşılık gelmektedir. Ayrıca İtalya (13,4 ton), Fransa (13,1 ton), Almanya (11 ton) ve Portekiz’de de (10 ton) yüksek miktarlarda kokain ele geçirilmiştir.

Geleneksel olarak kokain kaçakçılığı ve kullanımı ile ilişkilendirilmeyen Doğu Avrupa ülkeleri olan Yunanistan (1,8 ton), Bulgaristan (1 ton), Polonya (3,9 ton) ve Türkiye (2 ton) tarafından da kokain yakalamaları gerçekleştirilmiştir. Bu durum, kokain sevkiyatlarının Avrupa’ya giriş yaptığı noktaların çeşitliliğinin arttığını gösterebilir. Akdeniz ve Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler tarafından gerçekleştirilen kokain yakalamaları bunun bir diğer göstergesi olarak düşünülebilir.”

“Türkiye’nin kokain için önemli bir koridor”

Dünyadaki gelişmelerle doğru orantılı olarak son yıllarda Türkiye’de de kolluk birimlerince gerçekleştirilen kokain yakalamalarında artış olduğu bildirildi. Buna göre, Türkiye’de 2021 yılında 2 bin 961 kokain olayı gerçekleşti. Bu olaylarda 4 bin 714 şüpheli yakalandı ve 2 bin 841 kilogram kokain ele geçirildi. Raporda, bu rakamın bugüne kadarki en yüksek miktar olduğunun altı çizildi.

Bu rakamlar, Türkiye’nin kullanım ya da iç pazarda satıştan çok yasa dışı ticaretin önemli aktörlerinden olduğunu gösteriyor. 2021 yılında ele geçirilen kokain miktarı bir önceki yıla göre yüzde 44,9 artarken olay sayısında yüzde 15,1, şüpheli sayılarında ise sadece yüzde 6 oranında artış meydana gelmesi Türkiye’nin kokain için önemli bir koridor olduğunu ortaya koyuyor.

Paylaşın

Türkiye’nin CDS Primi Neden Artıyor, Sonuçları Ne Olur?

Türkiye’nin beş yıllık kredi temerrüt takası (CDS) primleri 900’ü aşarak 2008 sonrası en yüksek seviyeye ulaştı. CDS değeri bir ülkeye borç verildiğinde temerrüt riskine karşı kendini sigortalamak isteyenlerin ödedikleri prim.

Arabanın kasko primi gibi düşünebiliriz. Eğer sürücünün riski artarsa ödenecek prim de artar. O nedenle CDS değerinin artması yatırımcılar gözünde temerrüde düşme olasılığının önemli ölçüde yükseldiğini gösteriyor ve ekonomimiz açısından ciddi bir kırılganlığı teyit ediyor.

Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp, Türkiye’nin CDS priminin neden arttığını ve bu artışın sonuçlarının ne olacağını BBC Türkçe’ye değerlendirdi.

CDS primi neden artıyor?

Politika hataları: Uzunca bir süredir makroekonomik kırılganlıklarımızı, uygulanan politikaların bu kırılganlıkları azaltmak şöyle dursun daha da artmasına neden olduğunu dile getiriyoruz.

Tüm dünya enflasyona karşı faiz artırırken önce “Biz yeni bir model deniyoruz, faiz indirince enflasyon da düşecek”, sonra “Aslında bu bilinçli bir tercihti, faiz artırsaydık enflasyon düşerdi ama biz büyümeyi tercih ettik” demek, karar alıcılar seviyesinde yaşanan büyük kafa karışıklığına işaret ederek piyasalardaki panik algısını artırıyor ve CDS primini artırıyor. Ne yöne gideceği belli olmayan, bir sonraki adımı tahmin edilemeyen bir ekonomide belirsizliklerin getirdiği kırılganlık ve riskler de yükseliyor.

Eğer enflasyon probleminiz varsa bununla faiz indirerek mücadele edemezsiniz. Hatada ısrar edilmesi, enflasyonun yarattığı sorunların bütçeden aktarılan kaynaklarla hafifletilmeye çalışılması bu sefer bütçe açığını artırıyor ve sonu görülmez politikalar yatırımcı güvenini sarsıyor.

Düşük faiz sadece enflasyon yaratmaz. Düşük faiz döviz talebini tetikler. Arzını azaltır.

Kuruyan döviz likiditesi giderek ekonomiyi durma noktasına getirirken alınan her yan önlem “Yine kalıcı bir adım atılmadı” algısı yaratarak endişeleri artırıyor. Çünkü düşük faiz politikasında ısrar edilmesinin yarattığı hasar artık geçici önlemlerle ötelenemeyecek boyutlara ulaşıyor. Bu nedenle gelen yan önlemlerin geçici rahatlatma etkisi de giderek kısalıyor.

Fed ve ECB faiz artışları: ABD Merkez Bankası (Fed) sene başından beri piyasaları şaşırtan bir hızla faiz artırım döngüsünde ileriyor. Temmuz ortasında gelen enflasyon verisinin beklentileri aşarak yüzde 9’lara ulaşması Fed’in yolun bundan sonrasında da ayağını frenden çekmeyeceğine dair inancı güçlendiriyor.

ECB kanadından da benzer açıklamaların yapılıyor olması ve 21 Temmuz’da yıllar sonra ilk faiz artışının beklenmesi uluslararası piyasalarda paranın ana vatanına dönerek likidite kaynaklarının kurumaya devam edeceğini gösteriyor ve risk primimizi yükseltiyor.

Global resesyon ve ihracat pazarlarımızda daralma: Büyük merkez bankaları faiz artışlarına devam ederken bir yandan da pandemi ve Rusya savaşı kaynaklı arz sorunları devam ediyor. Bu neden önemli? Çünkü enflasyonun sebebi sadece talep kaynaklı olsaydı, belki o zaman becerikli ve kredibilite sahibi merkez bankaları uygun bir hızda gelecek faiz artışları ile resesyon yaratmadan da bu talebi makul seviyelere çekmeyi ve enflasyonist baskıyı bertaraf etmeyi becerebilirlerdi.

Ancak enflasyonun içinde arz faktörleri de varsa ve bu faktörler enflasyon beklentilerini bozmaya devam ediyorsa o zaman talebi makul seviyelere çekmek için gerekli faiz artışı enflasyonu aşağı çekmeye yetmez. O noktada “talebi öldürerek” yani resesyon yaratarak enflasyonu düşürebilirsiniz. Şu anda Batılı merkez bankaları tercihlerinin bu olacağını net bir şekilde ifade ettiler.

Ticaret ortaklarımızın resesyon pahasına enflasyonla mücadeleyi tercih etmeleri ise bizim açımızdan hem ihracat pazarlarımızın daralması hem de enflasyon yurtdışında devam ettiği sürece içeriye ithal edilecek enflasyon anlamına geliyor. Bu durum cari açığın yükselmesi, döviz gelirlerimizin azalması, ve makroekonomik kırılganlıklarımızın artması anlamına geldiğinden CDS primini de yukarı itiyor.

CDS priminin artmasının sonuçları ne olur?

  • Kamunun ve özel sektörün dış borçlanma maliyetleri CDS primine paralel olarak artar.
  • Burada kendini besleyen bir döngü oluşur. Borçlanma maliyetinin artması döviz girişini azalttığı için dış borcu ödemeyi zorlaştırır. Bu da riski daha da çok yükseltir.
  • Döviz girişinin azalması içerideki likidite krizini daha da derinleştirirken enflasyonist baskıları artırır.

Borçların çevrilememesine dair çok önemli bir uyarı niteliği taşıyan CDS göstergesinin ulaştığı tehlikeli seviyeyi çok ciddiye almak ve en kısa zamanda dünyaca kabul görmüş politikalarla (ve tüm dünyada olduğu gibi) enflasyon problemini öncelik haline getirmek gerekiyor.

Denenmemiş ve literatürde karşılığı olmayan politikalarla daha fazla zaman kaybetmemeliyiz. İçinde bulunduğumuz krizden çıkmanın başka bir yolu yok.

Paylaşın

Vatandaşların Ödeyemediği Banka Borcu 30,5 Milyar TL’ye Ulaştı

Türkiye’nin içinde bulunduğu tarihi ekonomik kriz giderek derinleşirken, veriler de bunu teyit ediyor. Ülkede yükselen enflasyon ve düşen alım gücü vatandaşı anlık ihtiyaçlarını karşılayacakları düşük limitli ihtiyaç kredilerine yönlendirirken, kredi kartlarını da içeren bireysel kredi borçları alarm vermeye başladı.

Sözcü’den Mehtap Özcan Ertürk’ün haberine göre; bireysel kredi kartlarını da içeren bireysel kredilerde tasfiye olunacak alacaklar bir önceki yıla göre yüzde 55 artış ile 30,5 milyar TL oldu.

Borcunu ödeyemediği için yasal takibe düşen kişi sayısı ise mayıs 2022 itibarıyla 4 milyon 147 bin 977’ye ulaştı. Bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı 2022 yılı Ocak-Mayıs döneminde 403 bin kişi oldu. Bireysel kredi borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı ise aynı dönemde 513 bin kişi oldu.

Bireysel kredi veya bireysel kredi kartı borcundan dolayı yasal takibe intikal etmiş kişi sayısı Ocak-Mayıs 2022 döneminde 748 bin 437 kişi oldu. Bu sayı 2021 yılının aynı döneminde 408 bin 913 kişiydi. Böylece bireysel kredi ve bireysel kredi kartı borcunu ödememiş kişi sayısı Mayıs 2022 itibarıyla 4 milyon 147 bin 977’ye ulaştı. Ayrıca uzun vadeli ve küçük taksitli borç kapama kredileri tüketicilerin ilk tercihiyken, bunun yerini anlık küçük ihtiyaçları karşılayan limitler aldı.

“Günü kurtarmak için kredi kullanılıyor”

Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Risk Merkezi nisan ayı raporuna göre, takipteki krediler hariç bireysel kredi kullanan kişi sayısı son bir yılda yaklaşık 1,6 milyon kişi artarak 36,1 milyon kişiye ulaştı. Borçlu kişilere ait ortalama kredi bakiyesi ise 31 bin 500 TL’ye çıktı.

Kredi danışmanlık hizmeti veren İnteraktif Kredi’de Krediler Birimi Müdürü Zehra Tükenmez, kullandırılan bireysel kredilerin yüzde 60’ının ihtiyaç kredisi olduğuna işaret ederek, “Bu durum vatandaşın araç, konut gibi taşınmaz satın almaktan ziyade anlık ihtiyaçları ve günü kurtarmak için kredi kullanmayı tercih ettiği gibi bir çıkarım yapmamıza sebep oluyor. Tüketici kredilerinde limitler 150.000 TL civarına kadar çıkabiliyorken şimdi bu limitler 50.000-70.000 TL arasında kalıyor” dedi.

Paylaşın