Son 10 Yılda Yabancılar 341 Bin Konut Aldı

Türkiye’de konut fiyatlarında yıllık artış Mayıs 2022 itibariyle yüzde 145’i aştı. Ev ve kira fiyatlarının hızla artmasında yabancıların rolü tartışılıyor. Konut satışlarında yabancıların payı ise son yıllarda hızla artıyor. 

2022’nin ilk yarısında satılan her bin konuttan 49’unu yabancılar aldı. Bu oran Antalya ve İstanbul’da ise çok daha yüksek. Ocak-Haziran aylarında Antalya’da satılan her bin konutun 257’sini; İstanbul’da ise 111’ini yabancılar aldı. Yabancılar 9,5 yılda Türkiye’de 314 bin 310 konut satın aldı. Buna göre 2013-2022 yılları arasında satılan her bin konutun 25’ini yabancılar aldı.

En çok konut satılan alan ülke vatandaşları ise Irak, İran, Rusya ve Suudi Arabistan.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri yabancıların satın aldığı konut sayısının son yıllarda nasıl katlanarak arttığını ortaya koyuyor. Peki, yabancılar Türkiye’de kaç ev satın aldı? Hangi ülkelerin vatandaşları Türkiye’de konut satın alıyor? Suudi Arabistan ve Katar başta olmak üzere Arap ülkeleri vatandaşları kaç konut aldı?

2013 yılında yabancı ülke vatandaşları Türkiye’de 12 bin 181 konut alırken bu sayı 2014’te 18 bin 959’a yükseldi. 2015’te 20 bin barajı aşılırken yabancılar 22 bin 830 konut satın aldı. 2016’da 18 bin 189 konutu yabancılar alırken 2017’de bu sayı 22 bin 234 oldu.

Yabancılar 2018’de 39 bin 663 konut alırken bu sayı 2019’da 45 bin 483 oldu. Covid-19 salgınının patlak verdiği 2020’de bu sayı 40 bin 812’ye gerilerken 2021’de tam 58 bin 576 konutu yabancılar satın aldı. 2022 yılının ilk 6 ayında ise bu sayı 35 bin 383 oldu.

2013-2022 yıllarını kapsayan 9,5 yılda yabancılar toplam 314 bin 310 konut satın aldı. Aynı dönemde Türkiye’de satılan toplam konut sayısı ise 12 milyon 804 bin oldu. Buna göre bu dönemde satılan her bin konutun 25’ini yabancılar aldı.

Yıl yıl baktığımızda ise yabancıların aldığı konut sayısı oranının arttığı görülüyor. 2013’te satılan her bin konutun 11’ini yabancılar alırken bu oran sonraki yıllarda sırasıyla 16, 18 ve 14 oldu. 2017 yılında satılan bin konuttan 16’sını yabancılar alırken bu sayı 2018’de 29’a, 2019’da 34’e; 2021’de 39 ve 2022’inin ilk yarısında 49’a yükseldi.

Yabancıların gözdesi İstanbul ve Antalya

Yabancıların konut satın aldıkları şehirlerde ise sürpriz yok. İstanbul açık ara zirvede; ikinci sırada ise Antalya var. 2013-2022 dönemini kapsayan 9,5 yılda yabancılar İstanbul’da 125 bin 179 konut satın aldı. Bu sayı Antalya’da ise 74 bin 65 oldu. Yabancılar Ankara’da ise 15 bin 435 konut satın aldı.

9,5 yılda yabancıların satın aldığı konutların yüzde 40’ı İstanbul’da yer alırken yüzde 24’ü ise Antalya’da bulunuyor. Ankara’nın oranı ise yüzde 5.

Yabancıların en çok tercih ettiği diğer şehirler ise Mersin, Muğla, İzmir, Aydın ve Sakarya. Ancak bu şehirlere ait bazı yılların verisi eksik olduğundan toplam sayıyı hesaplayamadık.

Son 10 yılda Antalya’da satılan 100 konutun 12’sini; İstanbul’da 5’ini yabancılar aldı.

Antalya ve İstanbul’da satılan konutlarda ise yabancıların payı oldukça çarpıcı. Buna göre 2013-2022 dönemini kapsayan 9,5 yılda Antalya’da satılan 100 konutun 12’sini; İstanbul’da 5’ini yabancılar aldı. Bu oran 2022’nin ilk yarısında ise çok daha yüksek. Ocak-Haziran döneminde Antalya’da satılan 100 konuttan 26’ını; İstanbul’da 11’ini yabancılar aldı. Bu, Antalya’da 2022’de satılan 4 konuttan birisini yabancıların aldığı anlamına geliyor.

En çok konut alan yabancılar: Irak, İran, Rusya ve S. Arabistan

2015 yılının başından 2022’in ilk yarısını kapsayan 7,5 yıllık dönemde Türkiye’de en çok konut satın alan yabancılar Irak vatandaşları. Iraklılar bu dönemde 46 bin 230 konut satın aldı. İkinci sıradaki İranlılar 33 bin 404, Ruslar ise 24 bin 87 konut satın aldı.

Bu dönemde yabancıların satın aldığı konutların yüzde 16’sına Irak, yüzde 12’sine İran ve yüzde 9’una Rusya vatandaşları  sahip oldu.

TÜİK en çok konut alan yabancı ülke listesini açıkladığından Suudi Arabistan’ın 2021 ve 2022 bilgileri TÜİK veri setinde yer almıyor. 2021 ve 2022 verileri dahil olmadan Suudi Arabistan vatandaşları 2015-2020 yılları arasında 13 bin 540 konut satın aldı.

2015-2022 döneminde Kuveytliler 13 bin 495, Afganistan vatandaşları ise 13 bin 106 ve Alman vatandaşları 10 bin 981 konut aldı.

Konut fiyatları son 1 yılda yüzde 145 arttı

Merkez Bankası’nın açıkladığı konut fiyat endeksine göre Türkiye’de ev fiyatları Mayıs 2022 itibariyle son bir yılda yüzde 145,5 arttı.

Öte yandan, İYİ Parti Kalkınma Politikaları Başkanı Ümit Özlale’nin açıkladığı verilere göre satılık konut ilanlarının ortalama metre kare fiyatı Ocak 2021 ile Nisan 2022 arasını kapsayan ayda TL cinsinde yüzde 171; dolar bazında yüzde 36 yükseldi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Fransa’da 102 Parlamenterden Ortak ‘Erdoğan Bildirisi’

Fransa’da senatör Laurence Cohen’in girişimiyle farklı siyasi gruplardan 102 parlamenter, yayımladıkları ortak bildiride Türkiye’nin olası Suriye operasyonuna karşı çıkılması çağrısında bulundu.

“Erdoğan’ın savaş çılgınlığına karşı çıkılmalı” başlıklı mektupta senatörler, Türk hükümetinin, “Ukrayna savaşı ile NATO’da merkez rolünü oynama stütüsünden faydalanarak Suriye’nin kuzeyindeki saldırıları yoğunlaştırmak için Atlantik İttifakı’nın onayını elde etmeye çalıştığını” ifade etti.

Le Journal du Dimanche gazetesinde yayımlanan bildiride yer alan ifadeler şöyle:

“Suriye’nin kuzey ve doğusunda özerk yönetim tarafından kontrol edilen bölgelerde savaşın neden olduğu korkunç koşullara rağmen Kürt, Arap, Asuri-Keldani, Ermeni ve tüm etnik halklar bir arada yaşamakta ve kendilerini demokratik, feminist ve ekolojik bir sistem içinde örgütlemeye çalışıyor ve diyalog içinde barışı inşa etmek için mücadele ediyorlar.”

Batılı ülkeler artık Türk ordusu tarafından işlenen ihlalleri görmezden gelmemelidir. Kürt savaşçılarının IŞİD’e karşı mücadeledeki kararlılığı tüm uluslararası toplum tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Ancak bugün unutulmuş görünüyorlar. Kürt müttefiklerimize bir kez daha saldırılmasına izin veremeyiz ve vermemeliyiz.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, güney sınırları boyunca 30 km derinliğinde güvenli bölgeler oluşturmak istediklerini duyurmuş ve yeni operasyon sinyali vermişti.

Euronews’e konuşan Stratejik Düşünce Enstitüsü Başkanı Güray Alpar, operasyonun Türkiye’nin kendi güvenliğini tesis etmesi açısından önemli olduğu kanaatinde. Alpar, Suriye’de istikrarın sağlanması ve göçmenlerin de kendi ülkelerine dönebilmeleri için bu bölgelerin ‘temizlenmesi’ gerektiğini vurguluyor.

Kimi analistler ise bunun seçim öncesi iç kamuoyuna yönelik bir hamle olduğu görüşünü dile getiriyor.

Ancak operasyona şu ana kadar ABD, Rusya ve İran, bölgeyi istikrarsızlaştıracağı gerekçesiyle karşı çıktı.

Son olarak İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Tahran’da yaptığı görüşmede Türkiye’nin Suriye’ye yapacağı olası askeri operasyonun, bölge için “zararlı” olacağını söylemişti.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Enflasyon, 24 Yıllık Rekoru Kıracak

Reuters 11 ekonomiste 2022 sonu Türkiye enflasyon tahminlerini sordu. Bu tahminlerin ortalaması yıl sonu için enflasyonun ancak yüzde 70’e düşebileceği öngörüsünü dile getiriyor. Reuters’ın anketine göre, Temmuz ayında artış devam edecek ve yüzde 81 seviyesine yükselecek.

Tüketici Fiyatları Endeksi’nin (TÜFE) Temmuz ayında gerileyen akaryakıt fiyatlarına rağmen TL’deki değer kayıplarının devam eden etkileriyle aylık yüzde 2.9 artması yıllık bazda ise 24 yılın yeni zirvesi olan yüzde 80.5’e yükselmesi bekleniyor.

Reuters’ın 11 ekonomistle gerçekleştirdiği ankette Temmuz ayı için yıllık enflasyon tahminleri yüzde 79.45 ila yüzde 82.5 arasında yer alıyor. TÜFE en son Ağustos 1998 döneminde yüzde 81.4 artış kaydetmişti.

TCMB dün yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 60.4’e yükseltti. Reuters’ın bugün tamamladığı ankette ise yıl sonu tahmini yüzde 70 oldu. Yıl boyunca yapılan anketlerde 2022 yılsonu tahminleri Rusya-Ukrayna savaşının enerji ve tahıl fiyatlarına etkisi ve TL’nin değer kaybı sebebiyle sert yükselirken bu ay Haziran ayında yapılan anketteki yılsonu tahmini olan yüzde 69.5’e çok yakın gerçekleşti. Her ay yukarı yönlü sert revizyonlar 2022’de ilk kez Temmuz verisi anketinde sınırlı kaldı.

TCMB’nin güncel enflasyon raporu grafiğinde de piyasa beklentilerine yakın şekilde enflasyonun üçüncü çeyrek sonunda yüzde 90 altında zirve yaptıktan sonra kademeli düşüşlere başlayacağı görülmüştü.

Haber Global’de yer alan habere göre, ankette aylık enflasyonun ise yüzde 2.9 seviyesinde gerçekleşmesi bekleniyor; tahminler yüzde 2.28 ila yüzde 4 bandında yer alıyor. Aylık artışın önceki aya göre yavaşlamasının ana sebebi olarak gerileyen yakıt fiyatları gösteriliyor.

Haziran ayında yıllık enflasyon ulaştırma ve gıda öncülüğünde yüzde 78.62’ye yükselmişti. TCMB Perşembe günü açıklanan yıl sonu enflasyon raporunda cari fazla hedefi ile kalıcı enflasyon düşüşüne kademeli olarak ulaşılmasını hedefleyen politikalara devam edeceği mesajı verdi. TÜİK Temmuz ayı enflasyon verisini 3 Ağustos saat 10:00’da açıklayacak.

Paylaşın

Küresel Gıda Güvenliği Endeksi: Türkiye 48. Sırada

Tarımda kendi kendine yeterlilik ve gıda güvenliği konusu Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası yeniden gündeme geldi. Buğday ve ayçiçeği yağı ihracatında çok önemli paya sahip ülkelerin savaşması Türkiye’nin de aralarında bulunduğu birçok ülkeyi olumsuz etkiledi.

The Economist’in beslenme ihtiyaçlarının karşılanmasıyla ilgili değerlendirmeler içeren Küresel Gıda Güvenliği Endeksi 2021 raporuna göre Türkiye, 113 ülke arasında 48. sırada yer alıyor. Endeks 113 ülkede gıdanın satın alınabilirliği, bulunabilirliği, kalitesi, güvenliği, doğal kaynak durumu ve esnekliğe göre hazırlanıyor.

Rapora göre gıda güvenliği konusunda dünyada en iyi durumdaki ülke İrlanda. Bu ülkenin Küresel Gıda Güvenliği Endeksi puanı 84. Ardından 81,3 puan ile Avusturya ve 81 puan ile İngiltere geliyor.

En iyi durumdaki diğer şöyle sıralanıyor: Finlandiya (80,9), İsviçre (80,4), Hollanda (79,9), Kanada (79,8), Japonya (79,3), Fransa (79,1), ABD (79,1) ve Almanya (78,7). Türkiye 65,1 puan ile 48. sırada yer alıyor.

Türkiye’den daha yüksek puana sahip bazı ülkeler ve sıralaması şöyle: Rusya (23. sıra, 74,8 puan), Katar (24. sıra, 73,6 puan), Yunanistan (27. sıra, 73,3 puan), Bulgaristan (38. sıra 70,5 puan), Suudi Arabistan (44. sıra, 68,1 puan), Dominik Cumhuriyeti (47. sıra, 65,4 puan).

Listenin son üç sırasında ise Mozambik (35,9 puan), Yemen (35,7) ve Burundi (34,7) bulunuyor.

Türkiye’den daha geride yer alan bazı ülkeler ise şöyle: Azerbaycan (56. sıra 62,6 puan), Brezilya (63. sıra, 60,6 puan) ve Hindistan (71. sıra, 57,2 puan).

Rapor odaklanılması gereken dört alan gösteriyor: tarımda esneklik, gıda sistemleri bütünlüğü, akıllı teknoloji inovasyonu ve üreticileri güçlendirme.

Türkiye tarımda kendi kendine yetebiliyor mu?

Muhalefet partileri iktidarın tarım politikalarını şiddetle eleştiriyor ve Türkiye’nin tarımda kendine yetemediğini savunuyor. İktidar ise bunu reddediyor.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı veriler bu konuya ışık tutuyor. TÜİK’e göre 2020/2021 piyasa yılında (1 Temmuz 2020-30 Haziran 2021) Türkiye’nin tahıldaki kendi kendine yeterlilik derecesi yüzde 97,4 oldu. Bu oran 2019/20 sezonunda ise yüzde 87,8 olmuştu.

Yüzde 100 kendi kendinin ihtiyaçlarını karşılayabildiği anlamına geliyor. Yüzde 100’den düşük oranlar ise üretimin kendine yetmediğini gösteriyor.

En önemli tahıl maddelerinden buğdayda ise 2020/2021 piyasa yılında kendi kendine yeterlilik yüzde 102,5 oldu. Ancak önceki yıl bu oran yüzde 89,5 idi.

Sebzede ise 2020/2021 döneminde yeterlilik derecesi yüzde 111 gerçekleşti. Baklagil sebzelerinde yeterlilik derecesi aynı dönemde yüzde 100’ün üzerinde seyretti.

Türkiye ayçiçeğinde ise kendi ihtiyacını karşılamaktan uzak. 2020/2021 sezonunda ayçiçeğinde Türkiye ihtiyacının sadece yüzde 62,5’unu karşılayabildi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Türkiye Her Gün Yedi Hekimini Kaybediyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hekimlere yönelik “Giderlerse gitsinler” söyleminin ardından, ülkede bu yılın ilk 6 ayı itibariyle yurtdışına gitmek için başvuran hekim sayısının rekor düzeyde arttığı ortaya çıktı.

Yaklaşık bin 200’ü aşkın hekimin yurtdışına gitmek için Türk Tabipleri Birliği’nden (TTB) belge almak için başvurduğu, yıl sonunda bu rakamın 3 binleri bulacağı belirtildi. Önceki yıllarda daha çok asistan ile pratisyen hekimlerin gitmek için belge almak istediği kaydedilirken, bu yıl uzman ve akademisyenlerin başvurularının artması dikkat çekti. Önümüzdeki yıllarda cerrahi, iç hastalıkları, çocuk sağlığı, anestezi, radyoloji, göz hastalıkları gibi branşlarda hekim eksikliği yaşanacağı vurgulandı.

BirGün’den Sibel Bahçetepe’nin haberine göre, 2002 yılında yurtdışına gitmek için belge isteyen hekim sayısı 59 iken bu sayı Aralık 2021’de bin 405’e çıkmıştı. Oysa bu yılın daha ortasında rakamlar bunun çok daha üzerinde. Günde ortalama 7 hekimin yurtdışına gitme girişiminin olduğu kaydedildi. Yurtdışına gitme hazırlığı yapan ve yurtdışına giden hekimler değerlendirmelerde bulundu.

“Böyle hayal etmemiştim”

Dr. Berfin Şenol (27) 2 yıldır Ankara’da özel bir hastanede hekimlik yapıyor. “Böyle olacağını bilseydim tıp fakültesini hiç seçmezdim” diyen Şenol, “Birleşik Krallık’ta bir yerde, artık neresi olursa orada doktorluk yapmak istiyorum. Son sınava girdim, geçtiysem muhtemelen birkaç aya gideceğim” dedi. Şenol, şu değerlendirmelerde bulundu: “Hekime, sağlıkçıya şiddet, iş yoğunluğu, ekonomik şartların yetersizliği gibi çok sayıda neden yüzünden gitmek istiyorum. Gitmek hiç kolay değil. Her gün anneme, babama bir şey olursa hangi uçakla, ne zaman, nasıl Türkiye’ye gelirim bunları düşünüyorum. Türkiye benim bildiğim, yetiştiğim ve özlediğim ülke değil artık. Burası açık hava cezaevi benim için. Kadın olduğum için mi, doktor olduğum için mi, kimliğim nedeniyle mi öldürüleceğim bunları düşünmekten yoruldum.”

“Hayal kırıklığı oldu”

Dr. Dilara Ateş (27) ise 7 ay önce İstanbul Sancaktepe’de çalıştığı hasteneden istifa ederek, Almanya’ya yerleşen hekimlerden biri.

Ateş, şunları söyledi: “Mezun olduktan sonra aslında Türkiye’de kalmayı ve TUS’a başvurmayı düşündüm. Ama daha sonraki ciddi ekonomik kriz, çalışma şartlarımızın kötü olması, can güvenliğimizin olmaması kesin kararı almama neden oldu. Çocuk uzmanı olmak istiyorum. Almanya’nın ekonomik ve özlük hakları çok daha iyi, hekime yönelik saygı da var, şartları da daha insani. Tıp fakültesini severek yazdım, çocukluğumdan beri istediğim bir bölümdü. Hekimlik mesleği şu an ne yazık ki itibarsızlaştırılıyor. Çok büyük hayal kırıklığına uğradım.”

“Pişman değilim”

ABD Minnesota Üniversitesi’nde nöroradyolog olarak görev yapan Dr. Can Özütemiz ise Türkiye’den Amerika’ya üst ihtisas yapmak amacıyla gidip kalanlar arasında. Özütemiz, 2016 yılında ABD’ye gittiğini anlatarak, “Türkiye’de yavaş yavaş değişen iklim beni kalmaya itti. Bakılan hasta sayısı, iş yoğunluğu, özellikle hem devlet hastanelerinde, hem de akademik kurumlarda önemli kurumlara insanların nitelikleri ve becerileriyle değil, daha çok siyasi ilişkileri, cemaat bağlantıları ile geldiğini gördüm. İkinci etken de Gezi direnişinden sonra yaşanan iklimdi. Hekime şiddet de tabii ki en önemli faktörlerden biri. Geriye dönüp baktığımda hiç pişman değilim” dedi. Özütemiz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hekimlere yönelik ‘giderlerse gitsinler’ açıklamasının kendisi için “bam telinin koptuğu nokta” olduğunu da söyleyen Özütemiz, “O açıklama herkeste büyük bir hayal kırıklığı yarattı” değerlendirmesini yaptı.

Ameliyat yapılamaz hale gelir

TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut ise geçen yıllarda daha çok genç ve pratisyen hekimlerin yurtdışına gittiğini ancak bu yıl tablonun değiştiğini, daha çok akademisyen ve uzmanların gitmek için başvurularda bulunduğunu söyledi.

Bulut, özetle şu bilgileri paylaştı:

“Alanlarındaki uzman isimler de Türkiye’den ayrılmak istiyor. Temel nedenlerden biri ekonomik. Ayrıca siyasi liderlerin ‘giderlerse gitsinler söylemi’. Bu çok kırgınlık yarattı. Çalışma koşulları çok kötü, beş dakikada bir muayene, günde 70-100 hastaya bakmak hekimlerde verimliliği düşürdü. Sağlıkta Dönüşüm Programı sağlıkta çöküş yarattı. Bunu halen görmek istemiyorlar. Özellikle anestezi, yoğun bakım gibi belli alanlarda hizmet açığı oluşacak, cerrahi branşlardan gidişler daha fazla. Bu alanlarda gelecekte Türkiye’yi ciddi sorunlar bekliyor. 13 bin asistan kadrosu açtılar ama asistan kadrolarını eğitecek kadrolar yok, kim eğitecek bu asistanları? Önümüzdeki yıllarda bir takım ameliyatlar yapılamaz duruma gelir.”

Paylaşın

Küresel İfade Özgürlüğü Raporu: Türkiye Krizde

Küresel İfade Özgürlüğü raporuna göre Türkiye 100 üzerinden 7 puanla, 161 ülke arasında 141. sırada yer aldı. Türkiye geçen seneye göre 3, son 10 yıla göre de tam 24 puan kaybetti. Bu puanlamaya göre Türkiye “krizde” olan ülkeler kategorisine girdi.

Article19, 2022 Küresel Küresel İfade Raporu’nu yayınladı. Raporda ülkeler, bireylerin toplumsal hayatta ve sosyal medyada özgürce kendini ifade edebilmesi, sokak eylemlerine katılabilmesi, siyasi lidere erişim, şiddet ya da yaptırımlara maruz kalma korkusu olmadan eylemlilikte bulunmak gibi 25 farklı gösterge üzerinden değerlendirildi ve ülkelere 100 üzerinden puan verildi.

Bu puanlama üzerinden, 80-100 puan arası ülkeler ‘özgür’, 60-79 puan arası ülkeler ‘kısmen kısıtlı’, 40-59 puan arası ülkeler ‘kısıtlı’ , 20-39 puan arası ülkeler ‘büyük ölçüde kısıtlı, 0-19 puan alan ülkeler de ‘krizde’ biçiminde kategorilere ayrıldı.

Türkiye krizde

Türkiye 100 üzerinden 7 puanla, 161 ülke arasında 141. sırada yer aldı. Bu yıl da ‘krizde’ olan ülkeler kategorisinde yer alan Türkiye’nin ifade özgürlüğündeki düşüşü de devam etti. Türkiye geçen seneye göre 3, son 10 yıla göre de tam 24 puan kaybetti.

Türkiye bu yıl 7 puanla Mısır, İran, Myanmar ve Burundi ile aynı sırada, 5 puan alan Yemen’in hemen üzerinde yer aldı. Rusya, Irak, Bangladeş, Ruanda, Pakistan, Zimbabve, Sudan ve Afganistan gibi ülkelerin ise gerisinde kaldı.

Dünyada da ifade özgürlüğü kısılıyor

İfade özgürlüğü konusunda Türkiye’de artarak devam eden kısıtlamalar dünya geneli için de geçerli. Rapora göre dünya nüfusunun sadece yüzde 15’i, yani her 7 kişiden sadece biri düşüncelerini özgürce ifade edebiliyor.

Raporda son 10 yılda dünya çapındaki ifade özgürlüğündeki düşüşe de dikkat çekildi. Buna göre, dünya nüfusunun yüzde 80’i, 10 yıl önceye göre daha az ifade özgürlüğüne sahip.

En baskıcı ülkeler

Article19, 2022 Küresel Küresel İfade Raporu’na göre Kuzey Kore, 100 üzerinden ‘0’ ile ifade özgürlüğünün en çok kısıtlandığı ülke oldu. Kuzey Kore’yi, 1 puan ile, Türkmenistan, Suriye ve Erire, 2 puan ile Belarus, Çin ve Küba, 3 puanla Nikaragua ve Suudi Arabistan, 4 puanla da Ekvotoryal Gine izledi.

En özgür ülkeler yine İskandinavya’da

İfade özgürlüğünün en yüksek olduğu ilkeler ise 95 puanla Danimarka ve İsviçre, 94 puanla İsveç ve Norveç, 93 puanla Estonya ve Finlandiya, 92 puanla İrlanda ve Portekiz, 91 puanla da Belçika ve Litvanya oldu.

Paylaşın

Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğuna Ve Askeri Üssüne Saldırı

Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu ve Başika’daki askeri üse eş zamanlı saldırı düzenlendi. Rudaw saldırıların roketle yapıldığını yazarken, RojNews askeri üssü yapılan saldırının drone ile yapıldığını söyledi.

Rudaw haberinde atılan dört füzenin başkonsolosluk binasının etrafına isabet ettiği, etraftaki binaların ve araçların hasar gördüğü ancak ölen ya da yaralanan olmadığı aktardı.

Her iki haber kuruluşu da Başika yakınlarındaki askeri üssü yapılan dronlu saldırıya ilgili ölen ya da yaralanan bilgisi paylaşmadı.

RojNews saldırıyı Irak’ta Şii bir grup olan Seraya Ebabil güçlerinin üstlendiğini belirtti.

Başika’daki askeri üs Musul’un 12 kilometre kuzeyinde. 2015’te inşa edildi ve “Başika ya da Zilkan üssü” olarak adlandırılıyor.

Dışişleri Bakanlığı saldırıyı kınadı

Türkiye Dışişleri Bakanlığı, saldırıya ilişkin bir açıklama yaptı.

Musul Başkonsolosluğuna gerçekleştirilen saldırıyı doğrulayan Dışişleri Bakanlığı, Başika’daki askeri üsse yapılan saldırıyla ilgili bir şey demedi.

Bakanlık açıklamasında, “Can kaybı yaşanmayan bu saldırıyı en sert şekilde kınıyor ve sorumluların biran önce adalet önüne çıkarılmalarını bekliyoruz. Irak makamlarını diplomatik ve konsüler temsilcilikleri koruma sorumluluklarını yerine getirmeye davet ediyoruz.” dedi.

Saldırının BM Güvenlik Konseyinde Irak’ın çağrısıyla düzenlenen toplantı sırasında gerçekleştiği belirten Bakanlık açıklamada, şunları kaydetti:

“Ülkemizin haksız şekilde itham edilerek hedef gösterildiği bir dönemde, Irak makamlarının çağrısı üzerine düzenlenen BM Güvenlik Konseyi toplantısı sırasında bu saldırının gerçekleşmiş olması da vahim ve düşündürücüdür.”

“Bu vesileyle Irak makamlarına, terörle mücadeleye odaklanmaları ve toprakları üzerinden komşu ülkelere ve diplomatik temsilciliklere tehdit oluşturan terör mevcudiyetlerine son vermeleri çağrımızı bir kez daha yineliyoruz.”

Paylaşın

Suriye’den Türkiye’ye Operasyon Yanıtı: Karşılık Veririz

Ankara’nın geçtiğimiz aylarda gündeme getirdiği Suriye’nin kuzeyine yönelik olası operasyon gündemi devam ediyor. Şam, “Türkiye’nin olası bir saldırısına karşı koymaya hazır olduğunu” açıkladı. 

Suriye’nin resmi haber ajansı SANA’da yer alan haberde, vurgulanan açıklamada, “Ordu ve Silahlı Kuvvetler Genel Komutanlığı, Suriye Arap Ordusu’nun, Türkiye’nin Suriye Arap Cumhuriyeti topraklarında olası herhangi bir saldırganlığına karşı koymaya tamamen hazır olduğunu teyit etti” ifadeleri yer aldı.

Askeri bir kaynağın SANA’ya yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin son iki gündür Suriye topraklarında uyguladığı provokasyonların ve farklı bölgelere ve bir dizi silahlı kuvvetlerimize ait noktalara yönelik saldırıların yoğunlaşmasıyla, ordumuzun bu ülkenin ve terör örgütlerinin olası her türlü saldırısına karşı koymaya hazır olduğunu teyit ediyoruz” denildi.

Esad: Karşılık vermekten çekinmeyiz

Türkiye’nin Suriye’ye yönelik olası operasyon gündemi devam ederken Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad geçtiğimiz ay Russia Today’e verdiği röportajda, Türkiye’nin olası operasyonu için “Karşılık vermekten çekinmeyiz” demişti.

Esad, “Kuşkusuz işgal edilmiş her toprak zamanı gelince kurtarılacak” diye konuşmuştu.

Hamaney Erdoğan’ı uyarmıştı

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan resmi temaslarda bulunmak, İran, Rusya ve Türkiye üçlü zirvesine katılmak için 19 Temmuz’da gittiği Tahran’da ülkenin dini lideri Ayetullah Ali Hamaney ile görüşmüştü.

Yaklaşık 40 dakika süren görüşmede Hamaney’in Erdoğan’ı Suriye’ye yönelik olası operasyon için uyardığı ifade edilmişti.

Hamaney’in Erdoğan’ı Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik yapmayı planladığı olası operasyonun “zarar verici olacağı” konusunda uyardığı belirtilmişti.

Erdoğan’dan Suriye’ye operasyon çıkışı

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Mayıs ayı sonunda yaptığı bir açıklamada, Suriye’nin kuzeyine yönelik, “30 kilometre derinliğindeki güvenlik koridorunu inşallah en kısa sürede tamamlayacağız” ifadelerini kullanmıştı.

Erdoğan şöyle devam etmişti: “Suriye sınırlarımız boyunca adım adım kurmakta olduğumuz 30 kilometre derinliğindeki güvenlik koridorunu inşallah en kısa sürede tamamlayacağız. Böylece çocuklarımızı kandırıp dağa götüren mekanizmayı tamamen ortadan kaldırmış olacağız”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, öte yandan Azerbaycan ziyaretinden dönerken uçakta, Suriye’nin kuzeyine yönelik TSK’nın olası operasyonun sorulması üzerine “Her zaman söylediğim gibi, bir gece ansızın onların da tepelerine ineriz, inmeye de mecburuz. Biz şehitlerimizin bedelini bunlara ödetmeyecek miyiz?” demişti.

ABD: Rusya Suriye’yi riske atmak istemez

ABD’nin eski Türkiye ve Suriye Büyükelçisi James Jeffrey ise Rusya’nın da bölgedeki varlığını korumak istediğini “Rusya için Suriye büyük bir başarı, bunu riske atmak istemezler” sözleriyle özetlerken ABD’nin de kısa zamanda Suriye’den ayrılmak gibi bir niyeti olmadığını ifade etmişti.

Rusya: Mantıksız bir adım

Putin’in Suriye Özel Temsilcisi Aleksandr Lavrentyev, bugün başlayacak ve iki gün sürecek Astana görüşmeleri öncesinde Türkiye’nin Suriye’ye yönelik olası operasyonunu değerlendirmişti.

Lavrentyev, sözkonusu operasyon için “Mantıksız bir adım” yorumunu yapmıştı. Lavrentyev açıklamalarının devamında İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik konusuna da değinerek “Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesine çekinceli yaklaşıyor diye Suriye’ye operasyon konusunda Türkiye ile pazarlık yapmıyoruz. Operasyona gözümüzü kapatmıyoruz. Rusya bölgedeki müttefiklerini satmaz” demişti.

(Kaynak: halktv.com.tr)

Paylaşın

İstanbul’da 3,2 Milyon Kişi Kirasını Ödeyemiyor

Ülke genelinde fahiş artışlar nedeniyle barınma krizi sürerken, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Gürsel Tekin de İPA verilerini hatırlattı ve İstanbul’da 3,2 milyon kişinin kirasını ödeyemediğini kaydetti.

Kira fiyatlarındaki fahiş artışlar yurttaşları barınma krizi ile karşı karşıya bırakırken, Türk-İş’in haziran ayı açlık-yoksulluk sınırı araştırmasına göre 4 kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması 6 bin 391 lira. Buna karşın asgari ücretin 5 bin 500 lira olması ve yüksek kira bedelleri birlikte düşünüldüğünde tablo yurttaşlar için içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Söz konusu tabloda AKP iktidarının kira artışlarına yüzde 25’lik sınır getirmesi de çözüm olmadı.

CHP Milletvekili Gürsel Tekin, İstanbul’da yaşam maliyetinin bir yılda yüzde 86 arttığını belirterek, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) bağlı İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) verilerini hatırlattı. “İPA araştırmasına göre İstanbulluların yüzde 95’i kiraların yüksek olduğunu düşünüyor” diyen Tekin, “16 milyon İstanbullu var. 6 milyon 400 bin kişi kirada yaşıyor. En az 3 milyon 200 bin kişi de kirasını ödeyemiyor. İstanbul’da kiracıların yarısı İstanbul’da temel barınma harcamasını karşılayamıyor” dedi.

‘Sonbahar ve kış ayları zor geçecek’

Cumhuriyet’ten Sena Tufan’ın haberine göre “Erdoğan; İstanbulluları açlığa, Türkiye’yi yoksulluğa mahkum etti” diyen Tekin, “Erdoğan’ın çıktığı mahallelerde çocuklar geceleri yatağa aç yatıyor. Pazar yerinde millet yerden çürük sebze topluyor. Kendi büyüdüğü sokaklarda dolaşma cesareti olsa, yarattığı yıkımı ve açlığı görecek. Sonbahar ve kış ayları zor geçecek…” ifadelerini kullandı.

Kadıköy Geçinemiyoruz Platformu Sözcüsü Cihan Uyanık da konut fiyatlarındaki artışın sürdüğünü belirtti.  “Kira artış oranına yüzde 25 sınırı getirildi ancak hayata geçtiğini söylemek oldukça güç” diyen Uyanık, “Birçok ev sahibi konutun bulunduğu bölgedeki emsal kiraları örnek göstererek astronomik kira artışı yapmaya çalışıyor. Mevcut kiracılar sorunların altından kalkamazken yeni bir ev arayışına girenlerin maaşlarının tamamı dahi kiralara yetmez hale geldi” diye konuştu.

Paylaşın

Türkiye’de Kronik Ve Gizli Açlık Yaşanıyor

Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı ile mücadele eden yurttaşlar gıdaya erişim konusunda da sorunlar yaşarken, Türkiye Diyetisyenler Derneği Başkanı Ayhan Dağ ülkede “kronik ve gizli açlık” yaşandığını belirtti. Gıdaya erişim konusunda gelir yetersizliğine dikkat çeken Dağ, halk sağlığının da tehdit altında olduğunu belirtti.

Açlık sınırının 6 bin lirayı, yoksulluk sınırının 20 bin lirayı aştığı Türkiye’de, protein içeren ürünlere art arda gelen zamlar halkın sağlıksız ve dengesiz beslenmesine, ucuz ürünlere yönelmesine veya öğün atlamalarına neden oldu. Temel gıdaların başında yer alan et, yumurta, süt ve süt ürünlerine gelen zamlar özellikle çocuklu aileleri ve sağlıklı beslenmesi gereken orta yaş üstünü doğrudan etkiledi. Son zamlarla birlikte yumurtanın tanesi 2 liraya çıkarken, sütün litresi 20 liraya yaklaştı. Etin kilosu ise 150-200 lira arasında değişiyor.

‘Kronik ve gizli açlık’

Türkiye Diyetisyenler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Doç. Dr. Ayhan Dağ’a göre temel besin ürünlerindeki fahiş artışlar bir halk sağlığı sorununa dönüştü. Türkiye’de giderek artan gıda enflasyonuyla birlikte kronik ve gizli açlık yaşandığını söyleyen Dağ, insanların yeterli gıdaya ulaşamıyor olmasının yaşam hakkını tehdit ettiğini ifade etti. Ayhan Dağ’a göre resmi verilerle örtüşmeyen açlık ve yoksulluk sınırı düşünüldüğünde, insanlar gıdadaki fahiş fiyat artışlarını karşılayabilecek düzeyde değil. Bitkisel ve hayvansal proteine ulaşmanın gün geçtikçe zorlaştığını söyleyen Dağ, bu fiyatlarla insanların yeterli ve dengeli beslenemediğini, özellikle çocuklar ve yaşlılar için durumun giderek kötüleştiğini ifade etti.

Gazete Duvar’dan Nur Kaplan’a konuşan ve hayvansal kaynaklı proteinin insanların beslenmesinde son derece önemli olduğunu vurgulayan Dağ, “Biz diyetisyenler besinleri 4 ana gruba ayırırız. Süt ve süt ürünleri, et, tahıllar, sebze ve meyveler. Yeterli ve dengeli beslenme dediğimizde her öğünde tabakta bu 4 çeşit besinden bulunması gerekir. Fakat değerli et bile olmayan etin kilosu 200 lira, peynir 150 lira, sebze fiyatları 20 lira, meyve 20-40 lira bandında. Dengeli beslenmenin bu fiyatlarla ve gelir düzeyiyle karşılanabilmesi mümkün değil” dedi.

‘Çocuklarda büyüme ve gelişme geriliği yaşanıyor’

Pazar esnafının geride bıraktığı artık ürünleri ayrıştırmaya çalışan insanların, askıdan ekmek temin edenlerin ve belediye ekmek büfelerinin önündeki kuyrukların “kronik açlığa” işaret ettiğini söyleyen Dağ, bu durumun insanların sağlığını tehdit ettiğinin altını çizdi. Yetersiz ve sağlıksız beslenmenin insanların bünyesinin zayıflamasına, enfeksiyonlara ve diğer hastalıklara açık hale gelmesine neden olduğunu söyleyen Dağ, “Hiç şüphesiz özellikle çocuklarda yetersiz ve dengesiz beslenmeye bağlı büyüme ve gelişme geriliği yaşanıyor. Tüm hastalıklar bunun üstünden yürür. Türkiye’de bodurluk çok önemli bir sorun, toplumun yüzde 7’si bodur. Özellikle 0-5 yaş arası çocuklarda bodurluk son derece önemli bir sorun. Çocukların günde iki porsiyon süt ve süt ürünlerinden tüketmesi gerekir. Bu yaşlı grubu için de geçerlidir” değerlendirmesinde bulundu.

Dünya Sağlık Örgütü’nün son yayımladığı rapora göre Türkiye’de yetişkin nüfusun yüzde 66,8’inden fazlası kilolu ya da obez. Bu oran göz önüne alındığında Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında yetişkinlerde fazla kiloluların en yüksek olduğu ülke konumunda. Toplumun 3’te 2’sinin obez ya da şişman olduğunu, geri kalanın normal vücut ağırlığında olduğunu söyleyen Dağ, bu durumun son derece önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu ifade etti. Dağ, “Obezite birçok hastalığın nedeni. Sindirim ve solunum sistemi hastalıklarından, farklı kanser türlerinden, kalp, diyabet hastalıklarına kadar etkili. İnsanlar belki makarnadan, bulgurdan enerji alıyorlar ama bu beslenmek anlamına gelmiyor. Vitamin, mineral, protein yetersizliği yaşanıyor” diye konuştu.

Gıda güvencesinin en temel insan hakkı olduğunu söyleyen Dağ, insanların sağlıksız ve ucuz ürünlere yönelmek zorunda kaldığını, önceden en azından temel besin ürünlerine ulaşılabildiğini fakat ekonomik darboğaz dolayısıyla protein içeriği yeterli olmayan tahıl ürünleriyle karınlarını doyurmaya çalıştıklarını, et ve süt ürünlerinin artık alışveriş listelerinde yer almadığını söyledi.

Dağ, “Yetersiz beslenme dediğimizde aslında ‘gizli açlık’tan bahsediyoruz. İnsanlar gıdaya erişemiyor. Eskiden kuru fasulyeye ‘fakir yemeği’ denilirdi, şimdi fasulyenin kilosu 30 lira. Bu ülkede insanların ete ulaşımı her zaman zor oldu. Toplumun yeterli ve dengeli beslenmesi, sağlığının korunması, yaşam kalitesinin artırılması, yaşanılan bu krizde çok önemli… Yeterli gıdaya ulaşamıyor olmak yaşam hakkını tehdit ediyor” ifadelerini kullandı.

Paylaşın