Türkiye, EuroBasket 2022’de Son 16 Turuna Yükseldi

Uluslararası Basketbol Federasyonu (FIBA) 2022 Avrupa Şampiyonası’nda mücadele eden A Erkek Milli Basketbol Takımı, İspanya’ya 72-69’luk skorla mağlup olmasına karşın son 16 turuna yükseldi.

Haber Merkezi / Tiflis Arena’da oynanan müsabakayı Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı Hidayet Türkoğlu, TBF Yönetim Kurulu Üyeleri ve TBF yöneticileri takip etti.

Milli Takım müsabakaya Shane Larkin, Furkan Korkmaz, Cedi Osman, Alperen Şengün ve Sertaç Şanlı beşiyle başladı. Karşılaşmanın ilk yarısını millilerimiz 38-34 geride tamamladı.

Milli Takımda Cedi Osman 20, Furkan Korkmaz 16 ve Alperen Şengün 14 sayıyla mücadeleyi noktaladı. İspanya’da ise Willy Hernangomez 15 sayıyla oynadı.

12 Dev Adam, grupta Karadağ’ı 72-68, Bulgaristan’ı 101-87 ve Belçika’yı da 78-63 mağlup etmişti. Gürcistan’la oynadığı maçta ise iki uzatma bölümünün ardından parkeden 88-83 yenik ayrıldı.

Ergin Ataman’ın baş antrenörlüğünü yaptığı Türkiye’nin 12 kişilik kadrosunda şu oyuncular yer alıyor:

Alperen Şengün, Buğrahan Tuncer, Cedi Osman, Ercan Osmani, Furkan Korkmaz, Melih Mahmutoğlu, Onuralp Bitim, Sadık Emir Kabaca, Sertaç Şanlı, Shane Larkin, Şehmus Hazer, Yiğitcan Saybir.

Turnuvanın formatı nasıl?

Turnuvanın ilk turunda A Grubu maçları Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te, B Grubu maçları Almanya’nın Köln kentinde, C Grubu maçları İtalya’nın Milano şehrinde, D Grubu maçları da Çekya’nın başkenti Prag’da oynanacak.

Turnuvada 24 takım altışarlı dört grupta yer alıyor. Gruplarını ilk dört sırada bitiren takımlar bir üst tura yükselmeye hak kazanacak.

Grup aşamasının ardından turnuva, Almanya’nın başkenti Berlin’de oynanacak maçlarla devam edecek.

Paylaşın

ABD’den Türkiye Ve Yunanistan’a Çağrı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Yunanistan’ı Ege Denizi’nde askerden arındırılmış statüye sahip adalar üzerinden “Bir gece ansızın gelebiliriz’’ sözlerini yinelemesi üzerine ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan açıklama geldi.

ABD Dışişleri Bakanlığı, VOA Türkçe’ye yaptığı yazılı açıklamada, ‘’Yunanistan’ın bu adalar üzerindeki egemenliği sorgulanamaz’’ dedi ve tüm ülkelerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi gerektiğini kaydetti.

“Rusya’nın egemen bir Avrupa devletini yeniden işgal ettiği bir dönemde, NATO müttefikleri arasındaki gerilimi arttırabilecek açıklamalar bilhassa yararsız’’ ifadelerini kullanan ABD Dışişleri Bakanlığı, tüm tarafları gerilimi daha da arttırabilecek söylem ve eylemlerden kaçınmaya çağırdı.

ABD’nin tüm NATO üyelerini birlikte çalışmaya ve diplomatik çözümlere teşvik ettiğini belirten bakanlık, “NATO müttefiklerimiz Yunanistan ve Türkiye’yi bölgede barış ve güvenliğin korunması ve farklılıkların diplomatik yollarla çözülmesi için birlikte çalışmaya teşvik etmeye devam ediyoruz’’ dedi.

Konu Pentagon’un da gündeminde

Yunanistan-Türkiye gerginliği, ABD Savunma Bakanlığı’nın günlük basın brifinginde de gündeme geldi.

Pentagon Sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder, “Size söyleyebileceğim şey; Bakan Austin’in geçmişte hem Türk hem de Yunan savunma bakanlarıyla görüştüğü ve yapıcı bir diyalog yoluyla Ege’deki gerilimi azaltmaya yönelik çabaların devam etmesi gerektiğini vurguladığıdır” dedi.

‘Yunanistan kendine çeki düzen verme yoluna girdi’

Ankara, Ege adalarının 1923 ve 1947 anlaşmaları uyarınca Yunanistan’a silahlandırmaması koşuluyla verildiğini söylüyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Atina’nın adaları silahlandırmaya devam etmesi halinde, Türkiye’nin bu adalar üzerindeki Yunan egemenliğini sorgulamaya başlayacağını defalarca dile getirmişti.

Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ise Türkiye’nin Yunanistan’ın adalar üzerindeki egemenliğini sorgulayan tutumunun “saçma” olduğunu söylemişti.

Erdoğan, cumartesi günü Samsun’da TEKNOFEST’te yaptığı açıklamada Yunanistan’ı eleştirerek, “Adaları işgal etmeniz filan bizi bağlamaz. Vakti saati geldiğinde gereğini yaparız. Hani diyoruz ya, bir gece ansızın gelebiliriz” demiş ve “Yunanistan’a bizim tek cümlemiz var: İzmir’i unutma” şeklinde konuşmuştu.

Erdoğan Balkan turunun ilk durağı olan Bosna Hersek’e hareket etmeden önce de, Yunanistan’la yaşanan gerilimle ilgili “Bu kilit atma olayı noktasında hassasiyetimiz kararlılıkla devam ediyor. Yunanistan bunun farkında. Bunun farkında olduğu için kendilerine onlar da bir çekidüzen verme yoluna girmiş vaziyetteler. Bundan sonraki süreçte de Yunanistan Türkiye’yle nasıl bir ilişki içerisinde olacağının herhalde kararını çok daha düşünerek verecektir. Aksi takdirde hep söylediğim gibi yine söylüyorum, bir gece ansızın gidebiliriz” demişti.

Yunanistan ise “aşırı ve yokuş aşağı giden açıklamaların peşine düşmemekte kararlı oldukları” tepkisini paylaşmıştı. Yunan Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Tehlikeli bir dönemde ittifakımızın bütünlüğüne kimin dinamit koyduğunu açıkça ortaya koymak için müttefiklerimizi ve ortaklarımızı provokatif açıklamaların içeriği konusunda bilgilendireceğiz” denilmişti.

Avrupa Birliği Dönem Başkanı Çek Cumhuriyeti de, Erdoğan’ın açıklamalarını “kabul edilemez” olarak nitelendirmişti.

Çek Dışişleri Bakanlığı’nın Twitter hesabından yapılan paylaşımda, “Hedeflerimizden biri de AB-Türkiye diyaloğunu teşvik etmektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yunanistan’a hitaben yaptığı son açıklama gibi, AB’ye üye devletlerin kabul edilemez şekilde tehdit edilmesi bu konuda son derece yararsızdır” denilmişti.

Dışişlerinden tepki

AB Dönem Başkanlığı’ndan gelen bu açıklamaya Ankara tepki göstermişti. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç yazılı açıklamasında, “AB Dönem Başkanı sıfatıyla Çekya Dışişleri Bakanlığının ve diğer bazı AB kurumlarının ülkemize dair yaptıkları açıklamaların bizim açımızdan bir anlam ve değeri yoktur. AB’nin üyelik dayanışması gerekçesiyle Yunanistan’a Ege ve Akdeniz ihtilaflarında sorgusuz sualsiz destek vermesi hem AB’nin kendi muktesebatına hem de uluslararası hukuka aykırıdır” ifadelerine yer vermişti.

Paylaşın

Avrupa’da Resesyon Kapıda; Türkiye Nasıl Etkilenecek?

Avrupa’da enerji krizi büyürken resesyon endişeleri artıyor. Rusya’nın cuma günü onarım yapma gereğini öne sürerek Kuzey Akım 1 boru hattı üzerinden Avrupa’ya gaz sevkiyatını durdurduğunu açıklaması krizi daha da tırmandırdı.

Ukrayna’yı işgal ettiğinden beri Bulgaristan, Danimarka, Finlandiya, Hollanda ve Polonya’ya gaz arzını tamamen kesen ve diğer boru hatlarından gaz akışını azaltan Rusya’nın son adımı, Avrupa’nın enerji kaynaklarının güvenilirliği konusundaki tedirginliği daha da artırdı.

Kuzey Akım 1 boru hattının kapatılması, Rus doğal gaz sevkiyatını daha da azaltacak ve bu kış arz ve talebi dengelemeyi daha da zorlaştıracak. Bölge, gaz kıtlığı ve ciddi bir ekonomik durgunluğa bir adım daha yakın.

Avrupa’da üretim yavaşlayacak

Enerji kriziyle ilgili gelişmeleri DW Türkçe’ye değerlendiren Tera Yatırım Başekonomisti Enver Erkan, “Bunun tabii Avrupa’da hem tüketici bakımından enerji faturalarında hane halklarını etkileyen hem de üretimde kullanılan enerji girdisinin maliyeti ve yokluğu bakımından sanayi kesimini, reel kesimi etkileyen sonuçları olacak. Yani bir üretim yavaşlaması söz konusu olacak” diyor.

Rus gazı geçen yıl Avrupa Birliği’nin (AB) yakıt ihtiyacının yaklaşık yüzde 40’ını karşılamıştı.

Avrupa’da üretimin yoğun şekilde boru hatlarıyla gelen doğal gaza bağımlı olduğuna işaret eden Erkan, bu nedenle enerji girdisi eksikliğinin üretimin her aşamasını etkileyeceğini vurguluyor.

Kriz enflasyonu tetikliyor

Enerji krizi Avrupa’da enflasyonu da tetikliyor. Avrupa İstatistik Ofisi’ne (Eurostat) göre Euro Bölgesi’nde, Temmuz’da yıllık enflasyon enerji fiyatlarındaki yükselişin etkisiyle yüzde 8,9’a çıkarak rekor seviyeyi gördü. AB’de de Haziran ayında yüzde 9,6 olan yıllık enflasyon, Temmuz’da yüzde 9,8 oldu.

Kısa vadede Avrupa açısından resesyon tehlikesinin hiç olmadığı kadar var olduğunu vurgulayan Erkan, “Enflasyon zaten hiç iyi bir konumda değil ve son yılların en yüksek seviyelerinden de yukarıya doğru gidebilecek görünüyor. Bu ortamda, Avrupa Merkez Bankası’nın enflasyonla başa çıkabilmek için faiz artırımına gitmesi de ek yavaşlama unsuru olarak gündemde” diyor.

Peki bu durum Türkiye’yi nasıl etkileyecek?

Türkiye’nin ihracatında ilk sırada

Avrupa Birliği, Türkiye’nin toplam ihracatında ilk sırada yer alıyor. Bölge, 2021’de 93 milyar dolar ile Türkiye ihracatından yüzde 41,3 oranında pay aldı.

Ticaret Bakanlığı’na göre Ağustos ayında Avrupa Birliği ülkelerine yapılan ihracat bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 51 artışla 7 milyar 772 milyon dolar oldu. Bu rakam toplam ihracatın yüzde 41,1’ini oluşturdu.

DW Türkçe’den Pelin Ünker’e konuşan Sagam Strateji Danışmanlık Kurucusu Murat Sağman, Avrupa’daki talep yavaşlamasının Türkiye için kötü haber olduğunu vurguluyor. Sağman’a göre tekstil ve otomotiv başta olmak üzere Türkiye’nin ihracat yaptığı önemli sektörler resesyondan olumsuz etkilenecek.

Enver Erkan ise “Resesyondan en çok etkilenmesi beklenen Avrupa, Türkiye’nin ihracatında da aslan payına sahip olan bölge. Dolayısıyla biz duruma şu an Euro Bölgesi’ndeki yok olmakta olan talepten başlamak durumundayız” diyor ve ekliyor:

“Talep olmadığı zaman zaten sizin ihracatçınızın da hareket alanı kısıtlandığından dolayı kur seviyelerinden, faiz seviyelerinden tamamen bağımsız olarak talep yokluğundan bir ihracat potansiyeli kısıtlaması yaşanır.”

Euronun değer kaybı da olumsuz

İhracatını euro, bu ihracat için gerekli olan ithalatı ise dolar üzerinden yapan Türkiye, talep daralmasının yanı sıra euro/dolar paritesindeki düşüşten de etkilenecek.

Avrupa’ya yapılan ihracatın Türkiye’nin toplam ihracatının neredeyse yarısını oluşturduğunu dile getiren Murat Sağman, buradan elde edilen gelirin euro bazlı olduğunu belirtiyor. Ancak bu ihracatı yapmak için gerekli olan üretimin yüzde 70 oranında hammadde ithalatıyla karşılandığını belirten Sağman, bu ithalatın da dolar üzerinden olduğunu ifade ediyor. Sağman, bu nedenle Türkiye ihracatının hem hacim olarak hem de kârlılık bakımından Avrupa’daki resesyondan etkileneceğini, hatta bu etkilerin görülmeye başladığını vurguluyor.

Erkan: İhracat daha düşük performans gösterecek

Değerini kaybeden TL’ye ve düşük tutulan faizlere rağmen Türkiye’nin yüksek maliyetler nedeniyle fiyat indiremez duruma geldiğini ve rekabet avantajını da yitirdiğini vurgulayan Enver Erkan da ihracatın zaten yavaşladığına dikkat çekiyor.

Avrupa’nın yeni bir ekonomik faza girdiği düşünülürse euro/dolar paritesindeki değer kaybının süreceğini bunun da Türkiye ihracatının aleyhine olacağını vurgulayan Erkan, “İhracat daha düşük performans gösterecek, zaten düşük performans gösteriyordu. Yüzde 10-15’ler bandında ihracat artıyordu ama yavaş artıyordu, ithalat yüzde 40’larda artıyor” diyor. Erkan, “Bu durum tabii Türkiye açısından dış ticaret açığı, cari açık, bunların daha fazla genişlemesi demek ve daha fazla tabii ki döviz finansman ihtiyacı demek” diye konuşuyor.

Euro/dolar paritesi Ağustos ayı içerisinde 1’in altına kadar geriledi. Türkiye İhracatçılar Meclisi’ne göre paritede yaşanan düşüşün ihracata etkisi bu ay negatif yönlü 1,4 milyar dolar oldu. Bu etki, yılın sekiz ayında ise 8 milyar doları aştı.

Düşen talep büyümeyi etkileyecek

Avrupa’daki gelişmelerin ihracat üzerinden Türkiye’de büyümeyi de olumsuz etkilemesi bekleniyor.

Türkiye yılın ikinci çeyreğinde yüzde 7,6 büyürken, ihracat büyümeye 3,87 puan katkı sağlamıştı.

Türkiye İhracatçılar Meclisi’ne göre ise yılın sekiz ayında Avrupa Birliği ülkelerine 12,6 milyar dolarlık otomotiv, 9,3 milyar dolarlık kimyevi maddeler ve mamulleri, 8,8 milyar dolarlık hazır giyim ve konfeksiyon, 5,5 milyar dolarlık demir ve demir dışı metaller, 5,4 milyar dolarlık çelik, 4,3 milyar dolar elektrik ve elektronik, 2,9 milyar dolarlık tekstil ve hammaddeleri, 2,2 milyar dolarlık makine ve aksamları ihracatı yapıldı.

Yılın sekiz ayında en fazla ihracat 12,6 milyar dolarla Almanya’ya gerçekleşti.

Sagam Strateji Danışmanlık Kurucusu Murat Sağman, Avrupa’daki resesyondan dolayı üçüncü çeyrekte büyümenin yüzde 3-4’e gerileyeceğini öngörürken dördünce çeyrekte ise daha fazla risk olduğunu belirtiyor.

Türkiye’nin yılın ilk çeyreğinde yüzde 7,5, ikinci çeyrekte ise yüzde 7,6 büyüdüğünü hatırlatan Sağman, son çeyrekte sıfır büyüme olsa dahi Türkiye’nin yıl sonunda 4-5’lik büyümeyi yakalayabileceğine işaret ediyor.

“Amerika-Çin gerilimi fırsat yaratabilir”

Avrupa Türk İşadamları ve Sanayicileri Derneği (ATİAD) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Müfit Tarhan ise Almanya ile Türkiye’nin sıkı ticari iş birlikleri olduğuna dikkat çekiyor.

İki ülke arasında özellikle gıda, tekstil, otomotiv, yapı kimyasalları konularında çok yakın iş birlikleri olduğunu ifade eden Tarhan, “Hatta bunların içerisinde sadece Almanya’ya yönelik üretim yapan Türk şirketleri mevcut. Bunlar tabii bu resesyondan kaçınılmaz bir şekilde etkilenecekler” diye devam ediyor.

Ancak Tarhan’a göre Türkiye’nin bir şansı daha var. Tarhan, “Amerika ile Çin arasındaki siyasi-ekonomik gerilim Türkiye’ye yeni bir şans yaratabilir. Yakınlığı, lojistik konumu itibariyle. Buradan belki o krizi bizim bir fırsata çevirme şansımız olabilir diye düşünüyorum” yorumunda bulunuyor.

Paylaşın

Yüksek Enflasyonlu Büyüme Sürdürülebilir Mi? Ekonomistler Yanıtladı

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1 Aralık 2021’de Meclis Grup Toplantısı’nda “Yatırım, üretim, istihdam ve ihracat odaklı büyüme stratejisiyle yolumuza devam edeceğiz” ifadelerini kullanmıştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bir gün önce ise katıldığı bir televizyon programında Türkiye’nin “yeni ekonomi modeline” geçtiğini ilan etmişti.

Yeni model ile düşük maliyete dayalı üretim ve ihracat odaklı büyüme esas alınıyordu. “Nas” vurgusuyla indirilen faiz oranları ve uygulanan yeni program ile ekonomideki denge alt üst oldu.

Enflasyon son 24 yılın zirvesinde

Enflasyon günden güne yükselirken, hayat pahalılığından şikayet edenlerin sayısı arttı. Aralıksız yükselişini sürdüren enflasyon son 24 yılın zirvesini gördü.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre enflasyon yıllık bazda yüzde 80,21’e ulaştı. Enflasyon Araştırma Grubu’na (ENAG) göre yüzde 181. İki kurum arasındaki fark 100’ü geçti.

Dış ticaret açığında rekor

Ticaret Bakanlığı verilerine göre ağustosta ihracat rekoru kırılsa da dış ticaret açığı çok yükseldi. Dış ticaret açığında rekor kırıldı. Ağustosta yüzde 162 artan dış ticaret açığı 11 milyar doları aştı.

Bu yılın ağustos ayında geçen senenin aynı ayına göre; ihracat yüzde 13,2 oranında artışla 21 milyar 341 milyon dolar olurken, ithalat ise yüzde 40,8 artışla 32 milyar 618 milyon dolar buldu.

Öte yandan Türkiye ekonomisi yılın ikinci çeyreğinde bir önceki yıla göre yüzde 7,6 büyüme kaydetti.

“Ekonomi büyüyorsa yanlış ve hataların görmezden gelineceğine inanılır”

“Kendime Yazılar” başlıklı internet sitesinde makaleler kaleme alan ekonomist Mahfi Eğilmez, “Yüksek enflasyonlu büyüme sürdürülebilir mi?” sorusuyla konuyu tartışmaya açtı.

Büyümenin enflasyonla mücadeleye tercih edilmesi yaklaşımının Türk siyasetinin uzun yıllardır ekonomide uyguladığı temel yaklaşımlardan biri olduğuna dikkati çeken Eğilmez, şu ifadelere yer verdi:

Ekonomi büyüyorsa iktidar partisinin başka alanlarda yaptığı yanlışlar ve hataların görmezden gelineceğine inanılır. Ki bu, geçmiş seçimlerdeki sonuçlarla büyük ölçüde doğrulanmıştır. Ne var ki enflasyonun bu kadar yükseldiği ve yükselmeye devam ettiği, hayat pahalılığının öne çıktığı bir ortamda, büyümenin bir kez daha yanlışları ve hataları sileceği yaklaşımı geçerli olmayabilir.

Bir yandan ekonomi büyürken diğer yandan da enflasyon aylardır aralıksız yükselişini sürdürüyor.

Peki yüksek enflasyonlu büyüme sürdürülebilir mi?

Ekonomistler, konuyu Independent Türkçe’den Abdulhakim Günaydın’a değerlendirdi.

“Yüksek risk primiyle büyüme sürdürülemez”

Eski Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Fatih Özatay, Türkiye’nin şu anki risk priminin çok yüksek olduğunu hatırlattı.

Yüksek risk priminin büyümenin sürdürülebilir olmadığını gösterdiğine işaret ettiğini belirten Özatay, “Potansiyeliniz civarında yüzde 5 gibi bir büyüme olabilir ama bunun çok üzerine çıkıyorsa bu enflasyonun yükselmesi gibi sorunları beraberinde getirir” dedi.

Mevcut durumun sürdürülebilir olmadığını ifade eden Özatay, konunun biraz da koşullara bağlı olduğunu vurguladı.

“Bu şekilde bir süre böyle devam eder” diyen Özata, “Ne kadar devam edeceğini kestiremeyiz ama bunun sürdürülmesi cari işlemler açığı, yüksek enflasyon, bütçe açığı gibi başka dengesizlikleri beraberinde getiriyor. Bir anlamda bunun ne kadar devam edeceği veya sürdürüleceği biraz da iç ve dış gibi koşullara bağlı” diye konuştu.

“Orta ve uzun vadede büyüme sürdürülemez”

Piri Reis Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu da hem tarihsel hem de teorik örneklere bakıldığında kısa dönemde olabileceğini ancak uzun vadede enflasyonlu büyümenin yalnız şekilde sürdürülemeyeceğini söyledi.

Yüksek enflasyonun yatırım iştahını azalttığını ve verimliliği düşürdüğünü dile getiren Aslanoğlu, “Bir anlamda ekonomik faaliyeti azaltıyor ve eninde sonunda yüksek faize yol açıyor. Bu yüzden büyümenin sürdürülmesi pek mümkün olmuyor. Dediğim gibi kısa vadede olabilir ama orta ve uzun vadede olmaz diye düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

“Muhtemelen seçime kadar böyle devam edecek”

Ekonomist Doç. Dr. Atılım Murat da desteklerle mevcut durumun bir süre sürdürülebileceği görüşünde.

Hazirandaki ek bütçeyle beraber Orta Vadeli Program’da da bütçe açığı beklentisinin tekrar artırıldığına dikkati çeken Doç. Dr. Murat, “Görünen o ki kamu maliyesi üzerinden yani bütçe açığı yoluyla ekonomiye destek verilecek. Enflasyon yüksek kalmaya devam edecek ama görünürde rakamsal olarak büyüme oranlarının yüksek olduğunu göreceğiz” şeklinde konuştu.

Doç. Atılım Murat, şunları kaydetti: “Yüksek bütçe açığı üzerinden gelecek büyümeyle beraber enflasyon da yüksek kalmaya devam edecek. Muhtemelen seçime kadar bu böyle devam edecek. Yüksek bütçe açığı, hissedilen değil rakamsal olarak büyümenin güçlü kalması ve yüksek enflasyon ortamı seçime kadar devam edecektir. Seçimden sonra ne olur ne biter, bir politika değişikliği olur mu bilinmez ama seçime kadar süreç bu şekilde devam edecektir.”

Paylaşın

Yunanistan, Sınır Duvarını 140 KM Daha Uzatıyor

Yunanistan Sivil Güvenlik Bakanı Takis Theodorikakos, göçmenlerin ülkeye girmesini önlemek için Türkiye ile kuzey sınırı boyunca uzanan beton ve dikenli tel duvarını uzatmayı planladıklarını söyledi.

Meriç bölgesini ziyaret eden Takis Theodorikakos, 40 kilometrelik çitin 140 kilometre daha uzatılacağını belirtti.

İlk olarak 2012’de kurulmuş olan çitler en son 2021’de, on binlerce sığınmacının Yunanistan’ın kuzey sınırından Avrupa Birliği’ne geçmeye çalıştığı olaydan 1 yıl sonra uzatılmıştı.

NATO müttefikleri Yunanistan ve Türkiye, son yıllarda göç ve enerji kaynakları da dahil olmak üzere bir dizi konuda anlaşmazlığa düştü.

Yunanistan Suriye, Irak ve Afganistan’dan savaş ve yoksulluktan kaçan bir milyon mültecinin esas olarak Türkiye üzerinden geldiği 2015 ve 2016 yıllarında Avrupa’nın göç krizinin ön saflarında yer aldı.

Gelenlerin sayısı o zamandan beri keskin bir şekilde düştü, ancak son aylarda Yunan makamları önemli sayıda insanın girmesini engellemeye devam ettiklerini söylüyor.

Polis verilerine göre yılın ilk yedi ayında yetkililer, 3 bin 554’ü Meriç’te olmak üzere 7 bin 484 mülteci ve göçmeni tutukladı.

Theorodikakos, projenin Yunanistan’ın “gizli çıkarlara hizmet etmek için insan acılarına yatırım yapanlara” ve “Avrupa’ya şantaj yapmak amacıyla göçü silahlandıranlara” karşı kararlılığının açık bir mesajı olacağını söyledi.

Muhafazakar hükümet ayrıca 250 sınır muhafızını daha işe almayı ve bölgedeki gözetim sistemlerini daha gelişmiş teknolojilerle donatmayı planlıyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Türkiye, Belçika’yı 78-63’lük Skorla Geçti

FIBA 2022 Avrupa Şampiyonası’nda mücadele eden A Erkek Milli Basketbol Takımı, A Grubu’ndaki dördüncü maçında Belçika’yı 78-63’lük skorla yendi. Milliler grubundaki son maçında İspanya ile karşı karşıya gelecek.

Tiflis Arena’da oynanan müsabakayı Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı Hidayet Türkoğlu, TBF Yönetim Kurulu Üyeleri ve TBF yöneticileri takip etti.

Ay-yıldızlılar müsabakaya Shane Larkin, Furkan Korkmaz, Cedi Osman, Alperen Şengün ve Sertaç Şanlı beşiyle başladı. Karşılaşmanın ilk yarısını millilerimiz 37-30 önde tamamladı.

A Erkek Milli Takımda Alperen Şengün 24, Furkan Korkmaz 16 ve Ercan Osmani 12 sayıyla mücadeleyi noktaladı. Belçika’da ise Haris Bratanovic 15 sayıyla oynadı.

Alperen Şengün, maç sonrası yaptığı açıklamada, “Takım olarak bugün çok iyidik, daha da iyi oluyoruz. Çok önemli bir galibiyet bizim için. Yarın muhtemelen grup liderliği maçına çıkacağız İspanya karşısına. Çok mutluyuz” dedi.

Turnuvanın formatı nasıl?

Turnuvanın ilk turunda A Grubu maçları Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te, B Grubu maçları Almanya’nın Köln kentinde, C Grubu maçları İtalya’nın Milano şehrinde, D Grubu maçları da Çekya’nın başkenti Prag’da oynanacak.

Turnuvada 24 takım altışarlı dört grupta yer alıyor. Gruplarını ilk dört sırada bitiren takımlar bir üst tura yükselmeye hak kazanacak.

Grup aşamasının ardından turnuva, Almanya’nın başkenti Berlin’de oynanacak maçlarla devam edecek.

Turnuvada yer alan takımlar ve grupları şöyle:

  • A Grubu: Türkiye, İspanya, Gürcistan, Karadağ, Belçika, Bulgaristan
  • B Grubu: Almanya, Macaristan, Slovenya, Litvanya, Bosna Hersek, Fransa
  • C Grubu: Yunanistan, Estonya, Ukrayna, Büyük Britanya, İtalya, Hırvatistan
  • D Grubu: Hollanda, Finlandiya, Polonya, Çekya, İsrail, Sırbistan
Paylaşın

Metropoll Araştırma: Kararsız Seçmen Kararını Verdi

Seçim yaklaştıkça araştırma şirketleri de anket çalışmalarına hız verdi. Son olarak Metropoll Araştırma, Türkiye’nin Nabzı Ağustos ayı anket sonuçlarını paylaştı. Ankete göre ocak ayında toplam yüzde 22,6 olan kararsız seçmen oranı yüzde 13,7’ye düştü.

26 bölgeyi esas alan anket 28 ilde 1717 kişiyle yapıldı. Ankette; kararsız, cevapsız ve sandığı protesto eden seçmenlere, 24 Haziran 2018 milletvekili seçimlerinde hangi partiye oy verdikleri soruldu.

  • 2018 seçiminde AK Parti’ye oy verdiğini söyleyen kararsız seçmen oranı ocakta yüzde 8,1 iken ağustosta yüzde 4,7’ye düştü.
  • Ocak ayında yüzde 2,4 olan kararsız CHP seçmeni oranı ağustosta yüzde 2,3’e düştü.
  • İYİ Partili kararsız seçmen oranı son 8 ayda yüzde 1,1’den yüzde 0,2’ye geriledi.
  • Bu oran HDP’de yüzde 1,2’den yüzde 0,5’e indi.
  • Kararsız MHP’lilerin oranıysa yüzde 2,6’dan yüzde 1,2’ye düştü.
  • Metropoll Araştırma’nın bu yıl her ay yaptığı anketlere göre, kararsız seçmen oranı yüzde 25,1’le şubat ayında zirve yaptı.

Metropoll Araştırma’nın kurucusu Özer Sencar, ankete ilişkin şu analizi yaptı:

“Kararsızlar (kararsız+CY+protest) son 7 ayda yüzde 25’ten yüzde 14’e düşmüş. Yani kararsızlar düzenli olarak azalıyor. Ağustos ayında yüzde 13.7 olmuş. Bu durum, seçmende seçimin yaklaştığı algısını gösteriyor.

Bu yılın 8 ayının ortalaması olarak kararsızların oranı yüzde 19.7’dir. Bu kitle içinde 24 Haziran 2018 seçiminde Cumhur İttifak’ına oy verdiğini söyleyenler yüzde 47, Millet İttifak’ına verdiğini söyleyenler yüzde 17’dir.

Bu veriden açıkça anlaşılıyor ki kararsızlar kitlesinin yaklaşık yarısı AKP+MHP kökenlidir. Bu kitlenin şimdiye kadar bir muhalefet partisine kaymaması iktidar için büyük avantajdır. Son 4 ayda AKP’deki sürekli artışın en önemli ve muhtemel kaynağı kararsızlar kitlesidir.

2022 yılının ilk 8 ayında (Ocak-Ağustos) yapılan Türkiye’nin Nabzı araştırmalarında kararsızlar kitlesi içindeki AKP+MHP kökenlilerin oranı yaklaşık yüzde 50 kadardır. Bu kitlenin başka bir muhalefet partisine gitmemiş olmasının temel nedeni muhalefet partilerine güven duymamasıdır.

Muhalefet, kararsız seçmenlerin ekonomik krizden perişan olup kendisine yönelmesini bekliyor. Ekonomi ve topyekün ülke yönetimini becerebileceğine dair seçmende güçlü bir güven oluşturmadan, sadece iktidarın yıpranmışlığına ümit bağlamak ne kadar gerçekçi olabilir?”

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın

AİHM, Tükiye’de 230 Yargı Mensubuna Tazminat Ödenmesine Hükmetti

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), salı günü açıkladığı dört grup komite kararıyla 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ‘terör örgütü üyeliği’ iddiasıyla tutuklanan 230 yargı mensubunun daha özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine hükmetti.

Haber Merkezi / AİHM Türkiye’nin her bir davacıya 5 bin euro ödemesine, itiraz yolu kapalı, kesin şekilde karar verdi. Diğer kararlarla beraber bu 4 grup kararla toplam 710 yargı mensubunun darbe sonrası tutuklanmalarının usuli güvencelere aykırı olduğu ve herhangi bir makul şüphe olmadan gerçekleştiğine karar verilmiş oldu.

AİHM

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), uluslararası bir teşkilat olan Avrupa Konseyi’ne bağlı olarak 1959 yılında kurulmuş uluslararası bir mahkemedir. Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleriyle güvence altına alınmış olan temel hakların çiğnenmesi durumunda bireylerin, toplulukların, tüzel kişilerin ve diğer devletlerin, belirli usul ve kurallar dahilinde başvurabileceği bir yargı merciidir.

46 Avrupa Konseyi üyesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargı yetkisini tanımaktadır. Mahkeme, Fransa’nın Strazburg şehrinde bulunmaktadır.

Avrupa Birliği’nin günümüzde Avrupa Konseyi’ne ait bayrağı kullanıyor olması çeşitli kafa karışıklıklarına yol açıyorsa da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Avrupa Birliği’nin değil, hemen hemen tüm Avrupa devletlerinin üyesi olduğu ayrı bir uluslararası teşkilat olan Avrupa Konseyi’nin organıdır.

Ancak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihadı, Avrupa Birliği için de olmazsa olmaz asgarî standartları oluşturmaktadır.

Bir kişinin AİHM’ye başvurabilmesi için öncelikle kendi ülkesinde hakkını araması, yani iç hukuk yollarını tüketmesi gerekmektedir. Kişiler, iç hukukta haklarını aradıktan sonra ve bu konuda olumsuz nihaî karar alındıktan sonraki 4 ay zarfında yazılı olarak Strazburg’da bulunan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmalıdır.

Mahkeme, yapılan başvuruların ön koşullarının yerine getirilip getirilmediğini inceler, bir eksiklik görmezse başvurunun esastan incelenmesine karar verir. Ön koşulları taşımayan başvuruların reddine karar verilir. Bu karar kesindir, karşı başvuru yolu yoktur.

Mahkeme, ön koşullar açısından kabul edilebilirlik kararı verdikten sonra esas hakkında karar vermeden önce, taraflara “uzlaşma” önerebilir. Taraflar kendi aralarında uzlaşır ve bu uzlaşı da mahkemece teyîd edilir ise, başvuru sonuçlanmış olur. Dostâne çözüm yoluyla da bir sonuca ulaşılamamışsa, mahkeme başvuruyu yeniden inceler, tarafların yazılı görüşlerini alır.

Gerekli görürse duruşma yapar, tanık dinler, soruşturma ve araştırma yapar. Mahkeme, başvuru sahibinin sözleşmede tanınan bir hakkının devlet tarafından ihlâl edildiği kararına varırsa, “hakkaniyete uygun bir surette, zarar gören tarafın tatminine hükmeder”. Yâni Mahkeme, devletin tazminat ödemesine karar verir. Mahkemenin kararlarının uygulanıp uygulanmadığı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından denetlenir.

Paylaşın

Vatandaşlar Yüksek Faize Çalışıyor!

Ekonomik tabloda yaşanan olumsuz gelişmelerle birlikte tüketici kredileri ile kredi kartları kullanımı arttı. CHP Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen iktidarın “ekonomik yıkım” programı uyguladığını, bunun da bankacılık sektörüne yaradığını söyledi.

Bankaların, bu yıl temmuz ayındaki kârının geçen yılın aynı ayına göre yüzde 505 oranında artarak 38,7 milyar liraya, 2022 yılının ilk yedi aylık dönemindeki net kârının ise yüzde 417,2 oranında artarak 207,9 milyar liraya kadar tırmandığını belirten CHP’li Başevirgen, “Buna karşılık vatandaşların son 3,5 ayda bankalara olan borçları 187 milyar lira arttı. Bankaların kârı rekor kırarken vatandaşın borcu çığ gibi büyüyor ” dedi.

‘Vatandaşlar yüksek faize çalışıyor’

Toplumun tüketici kredisi ve kredi kartı borçları yüzünden bankacılık sektörüne ödediği faizin ise bu yıl ocak-temmuz döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 49,4 oranında artarak 95,3 milyar liraya kadar çıktığını söyleyen Başevirgen, “İktidarın faiz indirme masallarına rağmen vatandaşın faiz yükü geçen yıllara göre önemli ölçüde büyüdü. Geçen yıl bu dönemde bankacılık sektörüne ödenen faiz 63,8 milyar liraydı. Vatandaşlar yüksek faize çalışıyor” diye konuştu.

470 bini aştı

Toplumun yüksek enflasyon ve gelir azlığı nedeniyle zorunlu harcamaları için bankaların kapısını çaldığını söyleyen Başevirgen, “Vatandaşlar, gelirlerinin yetmediği zorunlu harcama ve borç ödemelerini yapabilmek için hızla borçlanıyorlar. Son 3,5 ayda vatandaşların bankalara olan borçlarında 187 milyar liralık artış yaşandı” dedi.

Bireylerin bankalara ve finansman şirketlerine olan konut, taşıt, ihtiyaç ve kredi kartı borcu takiptekiler de dahil 26 Ağustos itibariyle 1 trilyon 299 milyar liraya yükseldiğini söyleyen Başevirgen, “Vatandaşların bu borcunun 976 milyar lirası bireysel kredilerinden, 323 milyar lirası da kredi kartı borç bakiyelerinden kaynaklanıyor. Son hafta tüketici kredilerinde 5,5 milyar liralık, kredi kartı borçlarında ise 11,1 milyar liralık artış yaşandı” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“Cebinde parası kalmayan vatandaş kredi kartına yükleniyor. Fahiş fiyat artışlarının yarattığı ekonomik sorunlar alım gücü büyük ölçüde azalan tüketicinin yaşamını daha da zora soktu. 5-10 TL tutarındaki alışverişlerde bile kredi kartı kullanılıyor. Kredi kartı borcunu ödeyemeyen kişi sayısı 470 bini, kredi borcu bulunan vatandaş sayısı 36 milyonu aştı. Bankalar rekor kârda, tüketici ise kart ve kredi batağında.”

Paylaşın

Orta Vadeli Program Neden Yol Gösterici Değil?

Politika yapıcıların ekonomik tahminleri neden önemlidir? Çünkü ekonomi politikalarının etkileri ancak birkaç yıl içerisinde gözlemlenebilir. Buna karşılık yatırım kararı, harcama kararı, tasarruf kararı alan bireyleri önceden yönlendirebilmeniz gerekir.

Bu nedenle attığınız politika adımlarıyla varmak istediğiniz hedefleri önceden söyleyerek ekonomide ileriye dönük kararların daha etkili alınmasına katkı verirsiniz.

Koç Üniversitesi’nden Prof. Selva Demiralp, Türkiye’de Orta Vadeli Programların neden yol gösterici olamadığını BBC Türkçe’ye değerlendirdi.

Doğru tahmin ve yönlendirmenin önemini bir örnek üzerinden anlatalım. Diyelim ki İstanbul’u geziyorsunuz. Tarihi yarımadayı dolaştıktan sonra metroya yönelip Yenikapı istasyonuna geldiniz. İstasyonda rastgele bir trene atlamazsınız. Önce haritadan gitmek istediğiniz yöne giden trenin hattını belirleyip o hattaki trene binersiniz.

Metro haritası bir nevi “orta vadeli plandır”. Bindiğiniz trenin ileri bir vadede (diyelim yarım saat sonra) nereye varacağına dair size bir bilgi verir.

Hafta sonu hükümet tarafından açıklanan Orta Vadeli Plan (OVP) de benzer bir işleve sahip. Ekonominin parçası olan bireylere uzun vadede bindikleri trenin hangi istikamete gittiğine dair bilgi vermek amacı güdüyor.

Metro örneğinden devam edersek, diyelim ki yolculuktan bir süre sonra bir anons yapılıyor ve trenin güzergahının değiştiği haber veriliyor.

Siz Taksim’e gitme planı yapıp yeşil M2 hattına binseniz de kendinizi kırmızı hattaki Şirinevler’de buluyorsunuz.

Ve yine diyelim ki bu tür anonslar istisnai bir durum olmaktan çıkıp genel uygulamaya dönüşüyor.

O noktada artık metro haritasının ve hatların ileriye yönelik planlama ve bilgilendirme fonksiyonları kalmaz.

Kafa karıştırmanın ötesinde, istediğiniz yere gidemediğinizi fark ettiğinizde artık farklı ulaşım alternatifleri aramaya başlarsınız.

Nasıl ki metro haritasında belirtilen güzergah yolculuğun ortasında değişirse metro haritasının bir fonksiyonu kalmazsa OVP’de verilen tahminler de biz yol aldıkça değişiyorsa bu tür bilgilendirmelerin bir bilgi değeri olmaz.

Şekilde 2021 yılı için önceki OVP’lerde yer alan enflasyon ve büyüme tahminlerinin zaman içinde ne şekilde revize edildiğini ve gerçekleşen değerleri görüyoruz.

1) Uzun vadelere ait tahminler işlevsel değil

2019 ve 2020 OVP’leri itibariyle 2021 yılı için verilen büyüme ve enflasyon rakamları sırasıyla yüzde 5 ve yüzde 6 olarak sabit tutulmuş. Birkaç sene sonrasına dair tahminler yapılırken “potansiyel büyüme rakamına yakın bir büyüme” ve “enflasyon hedefine yakın bir enflasyon” rakamı koymanın ötesine bir planlama yapılmadığını söyleyebiliriz. Peki bu hedeflere yaklaşmak için bir çaba gösteriliyor mu? İşte esas problem orada başlıyor.

2) Vade kısaldıkça hedef hızla değişiyor

2021 yılına yaklaştıkça bu seneye ait hedeflerin revize edildiğini, büyüme tahmininin potansiyel büyüme oranından, enflasyon tahmininin enflasyon hedefinden hızla uzaklaşmaya başladığını gözlemiyoruz.

Daha da vahimi, 2021 senesinin son çeyreğinde gelen OVP tahminlerinde bile bırakalım uzun vadeyi, dörtte üçü tamamlanmış olan seneye ait tahminde bile ciddi bir yanılma payı olduğunu gözlüyoruz.

Öyle ki, 2021 Eylül ayında yayınlanan OVP (2022-2024 dönemi) o sene için yüzde 9 büyüme öngörürken gerçekleşen büyüme yüzde 11.4, enflasyon tahmini yüzde 16.2 iken gerçekleşen enflasyon yüzde 36 olmuş.

Bir hedef koymak, o hedefe ulaşmak için çaba sarf edildiği zaman anlamlı oluyor. Eğer Yenikapı’da bindiğiniz Taksim treni kendisine çizilmiş olan yeşil hattı takip etmezse Taksim’e varamıyor.

Enflasyon, büyüme ve diğer makroekonomik göstergelere dair birtakım hedefler koyduktan sonra o hedeflere ulaşmak için gerekli politikaları uygulamazsanız bambaşka yerlere savrulabiliyorsunuz.

3) İçsel tutarsızlıklar hedeften sapmayı kaçınılmaz kılıyor

Hedeften sapılmasının önemli bir sebebi kendi içinde tutarlı hedeflerin konulmamasından kaynaklanıyor. Aynı tren hem Taksim’e hem de Esenler’e gidemiyor. Bir tercih yapmanız gerekiyor.

OVP’de yıllardır büyüme ve enflasyon hedeflerinin birbiri ile tutarlı olmadığını görüyoruz. Bir taraftan düşük faiz politikası ile büyümeyi yüksek tutup diğer yandan da enflasyonu düşürebilmek mümkün değil.

Son OVP rakamlarında 2021’deki yüzde 11,4’lük büyümeyi takiben 2022-2025 döneminde potansiyele daha yakın bir büyüme hedefine geçildiğini görüyoruz (yüzde 5-5.5 civarı).

Potansiyel büyüme oranı, bir ekonominin uzun vadeli üretim kapasitesini tam olarak değerlendirdiği zaman elde ettiği büyüme oranıdır.

Uzun vadeli, sürdürülebilir büyüme oranı olarak da bilinir. Potansiyelin üzerinde bir büyüme enflasyonist baskıyı artırır.

Yapılan araştırmalar, Türkiye ekonomisinde 2015 sonrası dönemde verimlilik artışı kaydedilememesi, yatırım iştahının oynak bir seyir izlenmesi nedeniyle potansiyel büyüme oranının yüzde 5’lerden 3’ler seviyesine düştüğüne işaret ediyor.

İşte bu noktada bir tutarsızlık ve bunun sonucunda da 2025 yılına yaklaştıkça kaçınılmaz olan bir revizyonun sinyallerini şimdiden görebiliyoruz.

Tren bir kez daha güzergah değiştirecek gibi görünüyor. Çünkü hem potansiyele yakın (ve hatta potansiyelin üzerinde) büyüyüp hem de enflasyon düşürebilmek kolay değil.

2022 sonu itibariyle muhtemelen yüzde 90’lara doğru revize edilecek enflasyonu üç sene içinde yüzde 11’e düşüreceksek büyüme nasıl yüzde 5’lerde kalacak?

2001 sonrası dönemde merkez bankası bağımsızlığı, sıkı para politikası, sıkı maliye politikası, liyakatli kadrolar, ve yapısal reformların yarattığı güvenle “yüksek büyüme ve dezenflasyon” geldi.

Bu dönemde uygulanan sıkı para politikası enflasyon beklentilerini aşağı çekerken yaratılan öngörü ve güven ile canlanan yatırımlar potansiyel büyümeyi artırdı.

Bu şekilde hem yüksek büyüme hem de dezenflasyon mümkün oldu. 2022 sonrası böyle bir dönüşüm öngörülüyor olabilir mi?

Paylaşın